EŞ ” — 4 —VAKIT 23 Mayıs 1930 — i Yeni anketimiz İ GÜZEL Ost tarafı 1 inci sayılamızdadır Okuma meyli — Okuma meyli, tecessüs fıtrasının asarından biridir. Bu meyil, bilkövve her insanda mevcuttur. Tıbkı civarında söy- lenen şeylere kulak misafiri ol- mak kabilinden. Ancak nasıl ki civarımızda edilen mükâleme bizi alâkadar edecek mesaile temas ettiği de- recede kulağımızı celbeder, tıb- kı onun gibi halkın okuma mey- li de bittabi kendi anlıyacağı ve kendini eğlendirecek veya müs tefit edebilecek eserlere ait ka- hır. Halkten meselâ Spinozanın felsefesine ait bir kitabın mü- talea o merakını Obekliyemeyiz. Eğer halkta bu meylin inkişafını istiyorsak, o meylin istihdaf et- tiği eserleri gıda gibi kendisine hazırlamalı ve vermeliyiz. — Sizce bunlar ne gibi eser- lerdir, Cenap Bf. ? — Söyliyeceğim. Bugün he- men hemen mükemmel denile- bilecek bir elifbemiz var. Filha- kika bir elifbe için mükemmeli- yet şartları şunlar değil midir : 1 — Her ses için bir harf, 2 — her bârf için bir ses, 3 — ko- laylıkla tanılabilmek ve resme- | dilebilmek Şimdiki elifbemiz bu evsafı camidir, denebilir. Öyle olduğu için az zamanda kuvvetli bir it- tisa gösterdi ve o sayede üm- milerimizin adedi azaldı. Kaldı ki bu yeni harflerle okumağı öğrenenler ne okuyacaklardı? İtiraf etmeliyiz ki bu son istifha- mın cevabi bizim için çok sıkı- cıdır. #sumağa ancak son seneler- « oyrsnenler bu öğrendikleri Osu...nın neye yarayacağını kor- karın ki henüz anlıyamadılar ve haklıdırlar, zira okuma de- diğimiz kuvvetin “mahalli isti- malini bulamıyorlar. Vakıa ga- zeteler var, fakat gazeteler, bu- nu da gazeteci sıfatile siz itiraf buyurursunuz ki dimağ için pek yavan bir gıdadır. Bir Mitat Ef. eksik! Cenap B. bir lâhza duruyor sonra gülümsiyerek ilâve ediyor: — Yeni okuma öğrenenlerin pek şiddetli olması lâzım gelen iştihalarmı (o bileyemez. Şimdi bize okudukca okumak istiye- ceğimiz, okumakla doyamıya- cağımız eserler lâzımdı. Ben diyorum ki vakıa bugün Yarım &sır evvelki : VAKIT 23 MAYIS, 1580 Çent nefer kalbezenin Orteköyde bir hanede sim Mecidiye ikiliğini takliden sikke imal etmekte olduk- larını zaptiye nazırı ses- detlü Hafız Paşa Hazretleri heber alıp 3eyoğlu polis müdürü izzetlü Behrj| Beye fendiye tebligatı lâzıma icra buyurduklarından © evvelki gece hane abluka edilerek derunu hanede Rum mille- tinden Yorgi ve Ermeni milletinden Bogos nam kim- seler shzü girift olunmuş ve fagfonden kalp ikilik ile külçe ve parçaları ve elâtü edevat, takımile nazırı mü- şerünileyhe takdim kılın- mıştır. her şubede muvaffakiyetle çalı- şan vatandaşlarımız var. Fakat şu sırada pek muhtaç olduğu- muz bir kişiyi göremiyorum: Bir “Ahmet Mitat Ef.,, yok; o Ah- met Mitat Ef. ki faaliyetinin hedefi halka mutalea arzusu ver- mekti, Bir Ahmet Mitat EF. yoksulluğu maarifi tamim husu- sundaki himmetleri, hiç şüphem yok, biraz fazlaca yoracak! Bakınız, kanaatimce ne yap- malıdık? Yeni harfleri kabulü- müzün ferdasında bir geniş ve münderecatı gayet mütenevvi “Halk kütüpbanesi,, neşrine baş- lamak, Bittabi halkın maarifçe en mahrum kalmış tabakasınca bile kolaylıkla © anlaşılabilecek şaraitte vücude getireceğimiz bu kütüphanenin mileli müte- meddinede ve bilhassa Alman- larda güzel nümuneleri vardır ve bunlardan ber yerde pek büyük netayici tenviriye elde edildi, Cenap B, bu bahiste “noktai nazrini bu şekilde tesbit ettik- ten sonra “Halk kütüpanesi, etrafında © mufassal omalümat verdi: Halk kâöfüphanesi “— Halk kütüpanesi,, © yüz- lerce ve hatta binlerce risale- lelerden terekküp eder ve ma- saldan tutunuz da eşya, ziraat ve sanayi derslerine kadar her maddei fikriye orada yer bulur. Her risale yüz sahifeyi ve mat- baacı tabirile altı formayı teca- vüz etmez, 2ira yeni okumağa başlayanları yormamak ve usan- dırmamak, muvaffakiyeti vaat eden şartların birincisidir, Bu yüz sayifede bugün gayet tuhaf bir hikâye, yarın merakı tahrik eden bir macera, yahut hayatı o fevkalâdelik (gösteren memleketlerin birinde icra edil- miş bir seyahatin tarifi, meselâ Kristof Kolomp gibi sergüzeşti tecessüsü tahrik edecek ve isti- fadeyi temin edecek meşabirin tercümei hali, daha sonra gayet basit teşrih, fiziyoloji, hıfzıssıhha dersleri, ev idaresine müteallik malümat, bahçevanlık, hayvan üretme, biraz coğrafya, biraz tarih, bilhassa coğrafyayı tabil ve tarihi medeniyet, hatta hesap bendese, tarihi tabii, ziraat, sa- nayi, makine, tasarruf, iktısat bahisleri ve hatta tahrir san'a- tinin ibtidai kısımları, elhasıl eğlenceli veya faydalı, her kesi ya can sıkıntısından veya karan- lıktan kurtaracak her şey yer bulmalı ve bu risaleler en sıkı tasarruf şeraitile bastırılarak as- gari kârla satılmalı. Öyle ki te- dariki en nahif bütçeyi bile sars- masın. Bunu da ancak bir cemiyet yapabilir. Netekim, o memaliki mütemeddinede emsalini vücude | getirenler de şahıslar değil, ce- miyetlerdir. Ve ilâve edeyim ki böyle cemiyetler hizmetlerinin mükâfatını görmekte gecikmez- ler. Zira yalnız umuma faydalı olmak ve etraflarını tenvir et- mek mazhariyeti ile kalmazlar, kısa bir müddet sonra sandık- larının zenginleştiğini de görür- ler. Bu işde muvaffakiyet biraz sabrü sebata ve alelbusus mev- zuların hüsnü intihabı ile ted- ricte isabete tevakkuf eder. Çığırtkan risaleler Cenap B., kanapede vaziyet değiştirerek elini kımıldatıyor : Bağırmağa müsaade öprüden kalkacak vapurun K hareket saatini bekliyordum. Epice uzıyan bu intizar esna- sında birden bire iskeleden bir çığlık koptu. Ben telâş ettim; halbuki herkes, güneşin batma- sini seyreden insanlar gibi gör- i düklerini, duyduklarını pek tabii bularak sessiz, hareketsiz seyre- diyordu. Biraz ilerleyip birisine sordum: — Yahu, ne var, ne oluyor? Bu çığlık ne? O adam, ağaç yapraklarının neden yeşil olduğu- nu soran bir kimseye karşı gös- terilecek bir hayret ve taâccüple: — Ne olacak, dedi, belediye memuru satıcıyı döğüyor. Zabıtai belediye memuru $a- tıcıyı döğdü, Bu merasim bittik- ten sonra dayak yiyen çocuk, bağıra bağıra koşmağa başladı. Belediye memuru yine arkasın- dan koştu ve çocuğun yakasın- dan tutarak: — Bağırma kerata! diye ba- gırdı. Pek muhterem belediye zabı- tası memuru efendi, haydi dayak attınız. Hiç kimsenin yadırgama- masına bu, hakkı tabiiniz olacak. Ona ses çıkarmıyorum. Fakat tokatlarınızdan canı yanan çocuk biraz bağırsın. Hiç olmazsa bu kadanna müsaade buyurunuz! | Seplu İğne Çamlica kız orta mektebinde Çamlıca kız ofta mektebinde ders senesinin bitmesi münasebetile talebe tarafından güzel bir müsamere verilmiş- tir. Mektebin Konferans salonunda veri- len müsamereye istiklâl marşile başlan- mış, muhtelif Musiki parçaları çalinmış- tir. “Talebe”. Fiapsenler” mill “kivifetlerle zeybek rakısları oynamışlar, -bir piyanko çekilmiş, muhtelif sürprizlerle | zevkli, eğlenceli bir vakit geçirilmiştir. Müsame- reden sonra davetlilere bir çay ziyafeti verilmiştir. Çamlıca kız orta mektebi tale- besinin müsameresi pek muvaffakıyetii olmuştur. Feyziatinin tenezzühü Bugünlerde tek tek mektep tenezzühleri yapılmaktadır. Bu cümleden olmak üzre dün Fey- ziati lisesi Şirketi hayriyenin 66 numaralı vapurile Beykoza bir tenzzüh yapmış ve güzelce vakit geçirmişlerdir. A — lik risaleler, tam manasile kapışılacak eserler olmalı. Bun- lar stabir daizse- çığırtkan hük- mündedir. İntihap ve tayinlerin- de her şeyden evvel halkıu zev- kıni düşünmek icabeder. Bu ci- hetle halkçe en çok setilmi; mrüelilere yazdıraal. Tanlar mış muharrirler ne kadar muk- tedir olsalar halkın bidal rağ- betini celbedemezler. Ha, bakınız, bir nokta daha ki ehemmiyetsiz mür, fakat tecrübe ile pi a sabittir : Her risalenin mukavva kapla ciltli olması. Bu tedbirin ebemmiyeti şun- dan neş'et ediyor ki yeni oku- mâğa başlayacak adamlar kitap kullanmağı bilmezler ve istemi- yerek kitabı çabuk yıpratırlar. Okuyacakları şey ciltsiz olursa, çok oküyup bitirmeden ellerin- deki eserin tarümar olduğunu görerek meyus olurlar ve bu hal onları mütaleaya devamdan alıkoyar. Yeni mütaleaya başla- yanlar, bizzarure aheste aheste okumakla meluf olacaklarından onlara verilecek kitapların daya- nıklı kaplarla mahfuz olmaları bir ihtiyat farizasıdır. — Sonu yafın — Mehmet Selim Bugün gelen allahtır “Şehre gelen ne Âdemdir, ne NU tur, nede mesihtir.,, | —43— » Muizz, kendisi uluhiyet paye- sini haiz sayar ve kendisini bu şekilde tanıyanlardan hoşlanırdı. Onun büyük ceddi ibni Meymu- | kağa çıkmamasını nun prensiplerine göre, imam, ulühiyet derecesinde idi. Muizz de devrinin imamı idi. Muizzin şairi onu methe başladığı za- man kasidesine şu sözlerle baş- | yaşında pek büyük sa sahip b en le iL lamıştı: Mukaddesatın iradesi senin | ka tarikatın verdiği hatsif meşietin yanında hiçtir. Onun istediği değil, senin istediğin olur. Hükmet Vahidü kahhar sensin!, Kendini uluhiyet ile ayni payede gören Muizz için | olduğunu gösterir. bu sözler, hakikatı ifade edi- yordu. Muizz, Rukade şehrine girdi- ği zaman, şair onu şu sözlerle karşılamıştı. «Bugün bu şehre gelen, ne Mesihtir, ne Âdemdir , ne de Nuhtur. Bugün gelen, bizzat Allahtır ve ondan gayrisi hiçtir!» Kendilerini ulühiyet derece- sinde gören bu adamların elleri altında hakikaten müthiş bir icraat vasıtası vardı. Bu onların gizli cemiyetleri idi. Bu cemiyet istinat eden ve bu sayede istediklerini yapabilen bu adamların en esaslı akidele- ri: inkâr “olduğundan “onların kendilerini telih ettirmeleri insa- na hayret vermemilidir. Fakat İbni Meymun torunla- rmu prensipleri için en çok ça- lıştıkları devir Muizzin torunu Hâkimin devridir. Hâkimin devrinde teşkilât yeniden kurulmuş, teşkilâtın na- sıl çalışacağı ve ne gibi bir mes- lek takip edeceği kararlaştırıl- mıştı. Hâkim ise ulühiyet iddiasını zulmün (Oenvamı (tatbik ile tatmin etmeyi istihdaf ve en mecnunane emirlerle halkı taciz ederek, halkın malını, canını, ırz ve namusunu oyuncak saymakla cebrutunu göstermişti. Onun za- manında içtimai hayyatın bütün nizamı berbat, ber iş altüst olmuştu. Heakes gündüzün çalışır ve geceleyin istirahat ederken, Hâ- kim geceleri çalışılmasını ve gündüzleri istirahat edilmesini istemişti. Hâkimin emirlerinden biri, herkese Hazreti Muham- med (Aleyhisselâm) m eshabını söydürmesi ve bu maalde cami- lere yazılar yazdırması idi. Hâ- kim 395 te bu emri verdikten sonra bundan vazgeçmiş ve bu sefer eshaba dil uzatanları ce- zalandırmıya başlamıştı. Bu da geçtikten sonra Hâkim teravih namazile uğraşmış, 408 senesine kadar bir kimse namazı kılamamış, ondan sonra bundanda vaz geçmiş, Hiristiyanlarla uğraşma- ğa başlamıştır. Hâkim, bütün Hiristiyanlara Musülman olmayı emretmiş, bun- larda ona muhalefet edememiş- lerdi. Fakat bilâhare bunların içinde eski dinine avdet etmek isteyenler, ondan izin alır ve | Bunların da nöbeti ve sonra Hâkim kadınları ” « olmuş, bunlardan bii sokağa çıkanlar dere “ ediliyorlardı. ye Hakimi bu semen ' ere sevkeden onun çok if retleri ihraz etmesi idi. ; Hâkimin bu bile senelerce mütavaat $“/ mesi tarikatın ne kadar çılgıf ki Hâkimin bu la? bu tarikatin o zamanki #* iktızası idi. i —15— 2 Darül Hikme Hâkimin devrinde tarafından yapılan mühimmi, İsmaililiğin propagandası için rilen en büyük müesse$$! devrinin eserlerindendi. #5 essese “ Darül Hikme , maruf idi. Burası, herk idi. Onun için burada Abdullah İbni Meymunu tiği esaslar dairesinde ve tahsil doküz dereci mış bulunuyordu. Darül Hikmenin m iki kısma (ayrılmıştı. “ kısım (alimler, ikinci cahiller kısmı idi. d Âlimler kısmı, dailerin * ettikleri ve yetiştikleri #* 4) Cahiller kısmı dokuz idi. Buraya giren talebe velâ din mesaili ve kitapların tefsirleri mün lunur, ve talebeye din lerinin anlaşılması, çok müşkül meseleler ©. onları ancak mütebahhif ların idrak edebildikleri kâlı insanların bunları #9 yacakları telkin olunurd. Talebe bu cür'etle il / ili hakkında şekkü zöpbi”, şer, bunları nasıl öğre i düşünmiye başlar, Göneşin değuş: 4,36 — bet” Ayın doğuşu : 240 — bah