26 Mart 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

26 Mart 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

WAN Mal satmak san'atı | Ge“ gün bir dostum an- | iatlı: Terzisine elbise yap- | tırmak :çin yerli kumaş nümu- nesi istemiş Bulamamış. Diğer bir gün tekrar © uğrıyacağını söyiyerek (Okendisine ( birkaç nümune tedarik etmesini rica etmiş. Muayyen gün gene gittiği zaman terzisi İtiraz eylemiş: | « Yerli kumaş fabrikaları bize nümune vermiyorlar, biz mair mızı kendimiz satıyoruz, dedi- ler. ,, demiş. Dostum bu vak'ayı naklettiği vakit (o birdenbire inanamadık; lâtife ediyor sandık. Halbuki muhatıbımız ısrar etti ve çok ciddi söylediğini temin etti. Fil- bakika yerli kumaş satanlar ter- tilere nümune verip onlar vası- tasle mal satmak istemezlermiş, çünkü bu takdirde terzilere bir komisyon vermek lâzım gelirmiş. Terzilere komisyon vermek için nümuneyi kıskanmak! Medeni ticaret usullerinin bu kadar te- ammün ettiği şu devirde mem- leketimizde böyle bir ihtima'in vukuu çok elimdir! Umumi bir kaide olarak bir fabrikatörün satıştaki muvaffa- kiyeti mallarını müşterilerine yaklaştırabilmesinin ' derecesine bağlıdır. Mal müşterinin ayağına kadar gitmelidirki rekabette muvaffakiyet kazanabilsin. Ter- zinin iss kumaş satan dükkân- lardan, mağazalardan O ziyade müşterilere yakın olduğu şüp- hesizdir. Onun için yerli kumaş fsbrikatörlerinin terzilerden isti- fadeyi ihmal etmeleri hiç doğru değildir. Fabrikatörler iktısadi miica- Gtlede rakiplerini o mağüp etmek için yalnız kendi teşkilât- larını kâfi görmezler. Etrafların- da ufak tefek menfaat ağların- dan mürekkep yardımcı kuvvet- ler yaratırlar. Harp sahaların- da tel örgüleri nasıl bir müda- faa vazifesi görürse bu yardımcı kuvveterde oroli ifa ederler. İşte umumiyetle terziler yerli kumaş fabrikatörlerimiz için bu tarzda kullanılacak vasıtalardır. Eğer yerli fabrikatörlerimiz bu vasıtaları kendi lehlerine kaza- nacak yerde ecnebi kumaş satıcılarının Ove © yapıcılarının ellerinde bırakırlarsa çok zarar ederler, İhtimal ki bugün için yerli mallarının istihsalâtı nisbeten az olduğu için yerli fabrikatörler kendilerini terzilerin yardımına muhtaç görmezler; onun için belki bir miktar komisyon ver- meyi zait addederler. Fakat iktisadi hayatta düşünülecek şey bugünden ziyade yarındır. Ter- zi'er münhasıran ecnebi malları satıcısı halinde kalırsa korkarız ki bunlar tarafından gösterilecek e GA Yarımasır evvelki : VAKIT ami kammmiğünmndene iz dülaküyineağiRi Ermeni patrikanesinin eş- yası pek köhneleşmiş cldu- ğundan yalnız birkaç odası- nın tezyini masarifatı için shaliden iane toplattırıla- cağını Manzumei Efkâr nam gazete yaziyor . > 4 — VAKIT 26 Mart 1930 izi Macarlar, bin müşkü'âtle is- tihsal ettikleri imtiyazatı müda- faaya karar verdiler, Kanunu esa- si ahkâmı ımuc'bince imparato- run Macar kıral olması için (diyet) denilen meclisi meb'usa- mn tasdiki şart (oolduğundan mezkür meclis (Fransuva- Jozef)in Macar kırallığını tanımadı ve buhran esnasında pek ziyade kespi nüfuz eden (Koşut)u reisi cümhur tayin etti. Derhal sevk olunan Avusturya orduları birçok muharebelerde mag'üp olduk- larından (Fransuva- Jozef) Rusya imparatoru (birinci Nikola )ya müracaatle yardımını rica eyledi. Prens (Paskeviç) kumandasında imdada gelen Rus ordusu bun- barlığile şöhret alan Avusturya asakiri (o başkumandanı (kont (Haynau) ile bir ikte Macaristana yörüdüler. Müşterek < ordunun mecmuu Üç yüz yetmiş beş bin olup bu kuvvete karşı Maca: gönüllü eri ancak yüz altmış bin kişi idi. Kahramanane bir hayli mu kavemetten sonra Macar baş kumandanı Görgei 13 ağustos 1849 da Vilagoş önünde ve bü- yük bir cesaret ve maharetle Komorom kalesini müdafaa eden Klapka da 27 eyü'de teslimi silâha mecbur oldular. Prens Paskeviç bu münasebetle çara takdim ettiği arizede : “Macaris- tan haşmetmaabınızın önünde diz çökmüştür , cümlesini yaz- mıştı, Hezimeti müteakip Koşut ve “rüfekası ( firarla “Türkiyeye iltica ettiler. * Avusturya bükümeti maglüp Macar'ara karşı son derece şiddet gösterdi. Mes'ul birinci heyeti vükelânm reisi kent Batyani ve on üç Macar jeneralı Arat şeh- rinde idam edildiler. Teşekkül eden divanı harp'er beş yüz idam kararı ve bir çok zadegân kadınları dahil olduğu halde iki yüz altmış beş kişi hakkında muhtelif kapis cezaları verdiler, Yirmi dokuz zat ta giyaben idama mahküm oldular. Mahküminin emvalü emlâki müsadere edildi. Rus ordusuna teslim olan jeneral Görgei çarın tevassutu Üzerine Kaigenfurt şehrinden çıkmamak şartile canını kurtardı. Türkiyeye kaçan Macar mül- tecilerinin iadesini Rusya ve Avusturya devletleri tahditkâr notalarla talep etmişlerse de Babuâli ret i'e cevap verdi. Ma- carların bize olan muhabbet, ihlâs ve minnettarlıkları o va- kitten başlar. Rusya tarafından mağ üp edi- len Avusturya 20 ağustos 1866 tarihinde (Prag) muahedesile gizli busumet yerli malarının yarınki inkişafına mani olur. Kumaş denilen şey elbise ola- bilmek için mutlaka bir terzinin elinden geçer; onun için e'bise- ye muhtaç olan bir Kimse yalnız kumaş satan bir dükkâdan zi- yade hem kumaş yapan, hem elbise diken bir dükkânı elbette tercih eder. Bu noktai nazardan yerli fabrikaların da hiç olmazsa manifotra mağazıları kadar ter- zilere ehemmiyet vermeleri ikti- za eder. z M. Val onun tegr fi münasebet © Macarların menşevetarihi epey Yazan: Lütfi Simavi Almanya ittihadından çıkarıhp İtalyadan el çektirildiğinden Ha- bsburg saltanau 17 şubat 1867 senesinde Macaristanla bir sureti itilâf (ausgicich) aktine mecbur ! o'du. İmparator (Fransuva- Jozef) in Macar kralı sı stile tetevvüç resmi ayni senenin haziran ayın- da Peştede icra olundu. Müşa- rünleyh bu münasebetle; «ma- zinin üstüne bir perde çekildi- ğini» resmen ilân etti, Hükümdar ve Macarlar artık İ Jozef) sözünü tuttu ve Maca- ristanın, bürriyetine ve müesse- satı miiliyesine cidden hürmetkâr kaldı. Rusya ile Osmanlı devleti arasında 1877 - 1878 de zuhür eden harbin mukaddimesi olan Sırbistanın isyan ve mag'übiyeti üzerine Macar darülfünunu tale- hesinden bir heyet Türk muhip- lerinin ianesile imal olunan bir seyli ihtramı serdarıekrem Ab- tülkerim Paşaya takdim etmek için İstanbula geldi. Mezkür talebe Türk gençleri tarafından kardeşçesine tezahü- ratle karşılandı, Bilâhare Rus- yanın ilân barbi bütün Macaris- tanı galeyane getirip Macarların | Türklerle müştereken harbe gir- meleri hakkında büyüs nüma- yışer yapıldı. Fakat (Fitza)nın riyasetinde bulunan kabine iiti- haz ettiği şiddetli tedbirlerle bu harekete mani oldu. Berlin mu- İübedenminsiniz kt “esnasinda Avustürya - Macaristan hariciye nazırı olup cümburiyet zamanında İstanbu sefiri o duğundan do- layi giyaben idama mabküm edilen könt (Andraşi Güla) Türk dostluğu ve Türkiyenin ulüvvü cenabı sayesinde hayatını kur- tardığını unutarak kongredeki düveli muazzama murahhasların ikna ile Bosna ve Hersegi işgal ettirdi, Vakıa siyasette hissiyatın te- siri olmıyacağı malüm ise de zaten bir çok İslâv unsurunu ihtiva eden Avusturya - Macaris- tan bir buçuk milyona yakın ayni ırkın memlekete ilâvesinin bir gün vahim neticeler tevlit etmesinin muhtemel olduğunu bu zat takdir edemediği gibi meclisi meb'usandaki muhalefeti, elkârı umumiyeyi ve ricalin ika- zatını da nazarı itibara almadı. O sırada Macaristan maliye na- zırı olan ve bir müddet sonra başvekâlete tayin edilen ( Szel Kolman ) bu yanlış hareketi protesto makamında olarak ne- zaretten * istifa etti. Osmanlı meşrutiyetini müteakip Avustur- ya - Macaristanın Bosna ve Her- seği ilhak eyilemesi bir sui misal teşkil edip 1911 de Tarablus- garp ve bir sene sonra da Bal- kan harp'erinin zuhürunu baiş oldu. Diğer cihetten 28 haziran 1914 tarihinde veliaht Arşidük (Fransuva-Ferdinan ) ın ve zev- cesinin Sarayıbosnada bir Sırplı tarafından katlolunmaları da mil- yon arca insanın mahvını intaç eden harbi umumiye sebebiyet verdi. Nihayet 10 eylül 1919 da im- zalanan (Sen-germen) muahede- namesile koca Avusturya-Maca- barıştı'ar. Filhak'ka (Fransuva - | dam ii Ruhi Beya le iileriz 31 i isnrlizmeye inarıyer musunuz 7 Ohalde beni dinle gelen bir vak” Bir muanızın tekidi İspritize badisel rini gördü- güm gibi anlalmağa başlamaz” dan evvel, benim yamız bir nâkil olduğumu (söylemiştim; böyle olduğu halde, yine itraz- lardan yakamı kurtaramadım . Geçen gün, tabiiyatçı pek hıymetli bir arkadaşım olan F... Bey bana dedi ki: — Vapurda Ruhi Beyin def- terini okuyanları gördükçe gü- lümsemeden kendimi alamıyo- rum; boş bende merakla oku yorum ya! Fakat, yapma Allahı seversen ; bırak şu masalları ! —Ne masalı azizim? Bunların ekserisi bizzat şahit olduğum hadiselerdir, kim ne isterse de- sin, ben önümde bir takım ha- kikatler görürsem kendi ken- dimi mi tekzip edeyim? — Canım, benim de tesadüf ettiğim (o hadiseler yok değil, ama müsbet ilimlerin çerçivesine girmemiş o'an bir takım hayalle- re ciddi diye inanmak nasıl kabil olur? — Münakaşayı bırak da gör- düğün hadiseleri anlat bakalım. — Vaktile beni imana getir- mek istiyen bir zatı muhterem vardı, üsüme nekadar düş- müştü, “gel etme, eyleme, sen iyi bir ailenin çocuğusun, nama- zını, niyazını elden bırakmasan BE 0lü? diye İrşela” çalışı Evet benim de inanmağa ibtiya- cım vardı, fakat ikna edi'meli idim; halbuki bunu kimse yapa- miyordu . Fikrin kanaat getirmediği bir iman, kalpte duramaz; bunun için hürmet ettiğim bu zatın sözleri bende büyük bir tesir yapmıyordu. Aradan bir zaman öyle geçti; bir gece rüyada hazreti gördüm, bana dediki: — Daha sekiz gün müddetin var, eğer bu müddet içindede dediğimi yapmıyacak (olursan fırsatı kaçırmış olacaksın. Tabii rüya bu, kim ehemmi- yet verir? Hiçde aldırmadım; zâhir, o zatın daimi telkini fik- rimde yer yapmış olmalı ki rüya haline bile inkılâp etmiye baş- ladı. Lâkin ne dersin, bu zatı muhterem bilerek ve istiyerek rüyama girmemiş mi ? — Ece, nasıl olmuş bu? — Ne bileyim ben? Bak an- latayım: Bir gün sonra mı, iki gün sonra mı idi, tanıdığım bir memur beni görmeğe geldi ve hayretle dedi ki; — O zat bugün beni gördü sana son bir mühlet verdiğini söyledi; artık bundan da istifa- de etmezsen yazık olacakmış! Ben ehemmiyet vermediğim rüyayı kimseye söylememiştim; hayretle memur arkadaşımın yüzüne baktım : ristan parçalanarak ayrı ayrı iki küçük hükümet teşekkül etti ve Avrupanın en eski hanedanı olan Habsburgların saltanatı da inkıraz buldu. Binaenaleyh Bos- ne Hersek dolayısile muazzam imparatorluğun mucibi felâketi almuştu. Zöifi Simavi viniz;bizzat başımi ayı anlatayım ! — Bunu ne zaman yapmış? — Pek iyi bilmiyorum, # gecemi, e i gece mi? Şimdi mesele daha ciddi'tfi ti; artk alt tarafını sormsl cesaret edemedim. Aklım, fikt” karma karışık oldu; bunu nel izah edeceğimi | bilmiyord Fakat , ne yalan söyleyim, çük bir endişe de içimi kemi yordu ; onun dediğni yapa sam ne olacak? Yedinci gün geçti ; sekizi gün, sabah erken kalktım; zaafıma güleceksin, ne kadi gülsen haklısın, evet azizi! sabah erkenden kalktım, apt » aldım, ve iki rekat nani kıldım. i (Bitmedi ) Vezin meselesi! Bizin « Düşkünler » mubs” riri ve kültür mütel Sadri Etem bütün hayatını nesf sarfettiği için nazımdan anla Onun için çok defa okudul” mısraların, hasbeten Jillâb, v€ nini bozar, — Yaksadını anlıyorum, ii fakat esasen burda vezin bezi” — Sadricığim öyleyse mutis oku, dedim, sen okurken düzelmiş olur. İ Tapin İğet arıyoruz Gazetemizin o ischbarat işlerini | çalıştırılmak üzere bir genç der Her gün sas 3ile Sara ş# işleri müdürlüğüne müracam oluf bilir. Serasker merhum Riza haremi ve İstanbul Süreyya Paşa ile bira Şükrü Paşa ve Ziya Beyin ' lideleri Adviye Harımefeni ve tedavi bulunduğu Pranasna şebrinde vefat eylemiştir. W€ gariki rahmet eyleye. dg (yakının Bu pes 430 1219 18,49 18,27

Bu sayıdan diğer sayfalar: