i — VAKIT 17 Mart 1930 AYİN AŞİLİ Kazanç vergisi ıslaha muhtaçtır! gn günlerde Ankarada ma- liye müfettişlerinden mü- rekkep bir kongre aktedilmek- tedir. Bu kongreden maksat bazı vergiler hakkında mevcut şikâyetleri tetkik ederek icap eden tadilâti yapmaktır. Hak- kında tetkikat yapılan vergiler arasında kazanç vergisi başta bulunmaktadır. Maliye (o müfettişleri (o kongre halinde toplanmazdan evvel iki ay kadar kendi teftiş mıntaka- larında tetkikat (yapmışlardır. Şimdi bu tetkikatlarının netice- sine göre kazanç ve istihlik gibi vergiler üzerinde bir ıslahat projesi hazırlıyacaklardır. Bu münasebetle kazanç ver- gisi hakkında bazı mükellefler tarafından ileri sürülen esaslı mahzur (noktalarını kayt ve işaret etmiye lüzum görüyoruz. Anladığımıza göre kazanç ver- gisinde şikâyetleri mucip olan cihet mükelleflerin bakiki ka- zançlanm O tahakkuk ettirmek üzere müayyen eşkâl dairesinde defter tutmak ve beyanname vermek suretindeki takyidattır; çünkü bu takyidat mükellefler Üzerinde verginin aslından daha ağır bir fili mükellefiyet teşkil etmektedir. Bu itibar ile kazanç vergisi (o hakkındaki şikâyetler bu verginin miktarından ziyade tarh ve cibayet usulüne tevec- cüh etmektedir. Filbakika hükümetin kazanç kanunu ile ekser mükelleflerden istediği şey yalnız her sene mi- ayyen miktarda bir para vermek değildir. Bü mükellefler ayni 2a- manda muayyen şekillerde def- ter tutmak, muayyen şekillerde ve zamanlarda birer beyanname ile kazançlarının miktarm da bildirmiye mecburdur ve hemen umumiyetle iş adamları için ağır gelen mükellefiyet de bu ikinci nevi meeburiyettir. Maalesef itiraf etmek Jâzım- dır ki memleketimizde hüküme- tin istediği şekillerdedefter tut- mak usullerine (o vâkıf kimseler pek azdır. Yarımasır eecelki VAKİT 17 MART 1880 Köprüden akşamları biri on biri beş ve diğeri onu geçerek Rumeli cihetine ha- veket eden vapurlar, yekdi- ğeri Üzerine yanaşıp müşteri aldığından şu hal pek çok vukuata sebebiyet veriyor. Çünkü bu vapurlarn ikisi dahi Rumeli cihetine hare- ket edip biri Beşiktaştan Arnavut köyüne ve diğeri Bebekten Büyükdereye ka- dar olan iskeleleri tuttuğun- dan (müşterilerin O ekseri yanlış (Obinip © vapurlar- da kalıyor. Hatta evvelki gece vapura yanlış binmiş bir müşteri vapurdan acele ile çıkarken vapura giren bir yolcu ile karşılaşmasın- dan yolcunun biri denize düşmüş ve güç hal ile çi karılmıştır. Buna bir çare bulunması her halde şirket- ten intizar olunur. Olsa bile bir çok müessese sahipleri muayyen eşkâl daire- | sinde defter tutabiimek için gene hariçten ayrıca bir muha- sip tutmak ıztırarındadır. Bu ise © müessese için en aşağı 70, 80 lirahk bir fazla masraf de- mektir. Şayan (dikkattir ki bu fazla masraf yalnız mükellefler hakkında vuku bulmuyor; çün- | kü Maliye vekâleti de ticaret ve san'at erbabının tutmıya ve ver- miye mecbur olduğu defterleri ve beyannameleri iyice tetkik edebilmek, mükelleflerin bir ta- kım hesap bilekârlıkları ile ver- gilerini o gizlemelerine (meydan vermemek için fazla memur kullanmıya mecbur oluyor. Beynelmilel kabul edilen usul lere göre herhangi bir verginin fenni olabilmesi için en esaslı bir şart vardır; buda ha'kın kesesinden çıkan paranın müm- kün olduğu kadar az bir masraf ile hükümetin kasasma girebil- mesidir. Halbuki karanç vergi- sinde (vaziyet yukarda izah ettiğimiz veçhile bu kaidenin aksidir. Hükümetin hazinesine meselâ 1000 ira kazanç vergisi koyabilmek için bazen 1000 liralık fazla bir masraf ihtiyarı lâzımgelmektedir. Kezalik kazanç vergisi hak- kında ileriye sürülebilecek mü- him bir mahzur gerek mükek lefler, gerek memurlar noktai nazarmdan swi istimalSta müstait olmasıdır. Çünkü bu verginin tarhı ve cibayeti hakkında kabul edilmiş olan usuller küçük me- mur'ara çok fazla takdir salâhi- yeti vermekte, bu hal bir çok kü- çük memurların hazine aleyhine mükelleflerle anlaşmalarını intaç etmektedir, Bu itibar ile mevcut vergi sistemi gerek memurların, gerek balkın ahlâk düşkünlüğü- ne sebep olmaktadır. Nibayet Oküçük memurlara Ruhi Beyin after iel: 26 Yataktan fırlıyarak kapıya koştu. “ Oh! ver şu müstensihi! Yoksa babam onun'a kendini denize atacak!... ,, diye bağırıyordu. Çabuk bana müstensihi bul 1906, yahut 1907 senesinde Kavalada bulunuyordum. Burası tütün ticaretinin pek mühim bir merkezi, küçük, fakat se- vimli, zarif bir kaza merkezi idi. Bir tarafında denizden yük- selen dik ve korkunç kayalar, | bu kayaların nihayetinde Kara orman denilen bir ağaçlık, lima- nın garp tarafında Küçük or- man ismi verilen bir kumsal vardı. Kayalığın Kara ormana doğru olan bir girinti yerinde Gureba hastanesi vardır, anlatacağım hadise işte burada geçmiştir. O zaman hastanenin müdürü Mm. Berta isminde bir Alman kadın, muavini Mm. Liza, dok- | toru Kazez Efendi, eczacısı Ha- mit Bey idi. Ben biraz da o zamanki mes- leğin itibarile, hastane erkânmı gayet iyi tanıyor; haftada bir, bazan iki defa orada yatmak mecburiyetinde kalıyordum. Bir zaman oldu ki Hamit Be- yin Selânikte bulunan pederi asabi Obir hastalığa tutuldu; Genç eczacı bundan ne kadar müteessirdi, hastalığının terak- kisine dair haberler geldikçe, pek muztarip oluyordu. Oza- manlar bende çok gençtim, Hamit Beyin öz kardeşimden farkı yoktn: “kederi beni de müteessir. ediyor, : fazla eleme düşmemesini istiyordum. Böyle bir tedbir düşündüm: Kendisine mektup gönderenlere müracaat ile benim vasıtamla yazmalarını rica etmek; bundan maksadım da şu idi, mektubu benim elimden alıp okumağa başlayınca : — Babandan ne haber var? Diye soracak, fena bir haber varsa İlk tesirini kırmağa çal mükellefler üzerinde fazla bir murakabe ve takdir salâhiyeti verilmiş Olması (ticaret © ve san'at erbabının işlerine ait sırların ifşasma meydan ver diği, bazı memurların vazife- sini ifa ederken ticaret ve san'at sahiplerinin sırlarını öğrenerek bunları şurada burada ifşa ey- lediği söyleniyor. Onun için bir çok kimseler : “Hükümet biz- den bugün bin lira alıyorsa bin beş yüz alsın. Yalnız bizi bu defterlerden, bü beyannameler- den, bu memurlardan kurtarsın,, diyor. Hülâsa bugünkü kazanç ver- gisi halk için mali mükellefiyet- | ten ziyade usul ve merssimmi- İ kellefiyeti şeklinde görünmekte ve bir çoklarna usul ve me- İ rasim mükellefiyeti mali mükel- lefiyetten daha ağır gelmekte- dir. İhtimalki şu tarzda bir fikir İ ileriye sürenler bulunabilir: «Muntazam surette defter tut- mayı memlekette O bilmiyenler | çok ise kazanç kanununun bu günkü abkâmmı tadil etmek de- ğü, bilâkis ipka eylemek lâzm- dır. Kanunun tatbiki daha bir ' kaç sene müşkülât mucip" olsa bile neticesi itibarı ile bizzat ! şacaktım. Mm. Berta, eczacının halinde azçok gayri tabillikler gördü ğünü bana anlatıyordu; buna karşı da tedbir almak lâzım geldi; düşündük, düşündük, be- nim bir kaç gece hastanede ve eczacının odasında yatmaklığımı münasip gördük. halk için hayırlı olacaktır. Çün- kü bu sayede herkes muntazam defter tutmasını öğrenir.» di- yenler olabilir. Zannediyöruz ki hiç bir maliye mütehassısı bu yolda bir müda- faaya taraftar olamaz. Kazanç vergisi koymaktan maksat halkın ber seneki kazancından devletin umumi masrafına karşıhk olmak üzere bir iştirak hissesi almak- tır; yoksa herkese defter tutmak #sullerini öğretmek değildir. Ba- husus herhangi bir vergiyi tarh ve cibayet için mükelleflerin ta- bit tutulacakları üsuller o vergi- lerin esasını teşkil eden para mükellefiyetinden daha ağır o- tursa halkın şikâyetini haklı bul- mak zaruridir. Binaenaleyh ka- zanç vergisinin tarhı ve cibayeti hakkındaki mahzurları bertaraf ederek bu vergiyi daha ziyade maktu şekillere raptetmek İâ- zmdır. Mehmet Asım Bir akşam Hamit Bey, ben- den bir müstensih tertibi istedi: — Ne yapacaksın? Dedim. — İliç şişeleri ve kutuları üzerine yapıştırmak için etiket basmak istiyorum. — Jelâtinin varmı? — Var. — İyi, öyle sonra yapan. Yemek yedik, kahvemizi içtik, sonra eczaneye giderek, küçük bir müstensih etiket nümuneleri hazırladık, büyük, orta boyda üç türlü etiket bastık. Artık gece yansı olmuştu, ec- zaneden yatak odasına geçilirdi, Eczacı karyolada ben de, har tane müdiresile verdiğimiz karar Üzerine, yerde yatıyorduk. O gece, uyumamağa, kendimi uyur göstermiye çalışıyordum. Aradan bir müddet geçti, o uyudu; ben de, her gece yaptı- ğım gibi, yatağımı onun karyo- lası önüne çektim, yatıp uyu- dum; ne kadar geçti bilmiyo- rum, birdenbire: — Güüm... a üzerime bişey düştü ve kalktı; yerimden fırladım, eczacı bir telâş ile odadan çr kıyordu. Üzerine atıldım, boğu- şa kakışa karyolasna attım; ni- hayet kendine geldi: — Ne oluyorsun be, ne halt aramağa dışan gidiyorsun ? — Aman, çabuk bana müs tensihi bul. Müstensih rafta Oidi, ehp ise, yemekten oldu; ne diye bu kadar telâşa düştün? — Sorma kardeşim, orüya görüyordum zahir; babam müs- tensihi almış, şu karşıdaki ka yalara giderek kendisini denize atmış; onu kurtarmıya o gidiyor- dum. Ben teskin ve teselli için ne lizımsa söyledim; tekrar yattık, İ sabaha kadar hadisesiz uyadal (Biümedi LA Tavuk bolluğu u sene bütün A da müthiş bir tavuk bol varmış. Alâkası dolayısile bu haberi Kadınlar birliğine arze- deriz. * Tirendaz silâhendazlar Dew (Vakıt) ta silâh tali- mi yapan İngiliz kızları- mn resimleri vardı. şöyle ki bunların hepsi “tirendaz, şeylerdi. Ayrıca endaht öğrenip mü- zaaf silâhlanmalarına ne lüzum var! Diye düşündüm, teslihatın tahdidi mevzuu bahis olurken ... bir baktım ve gördüm | bahusus | Mektep ve sü Mert sekâletinin yeni tamimi, muallim larla, kız talebenin süslen” rini ve boyanmalarını yâ$' yor. Bu tamim, yeni bir şe) ğildir. Epiy zaman ev” gene bu manada bir teb gönderilmiş olduğunu hab rar. Demek bir te'kide görülmüş. İrfan hayatın edenlere bir şeyin iki defa! lenmesi, bu mecburiyete j ler için de ıstıraplı bir şe? Mektep muhitinden süs yayı koğmak, sade iyi bif reket değil, memleket içi hayırlı bir mücadeledir. Bugün sıralara dizilen lar arasında öyle tiplere liniyor ki insan kendisini değil bir balo salonunda diyor. Saçları ondülelenmi cuk başları, üstlerinde sov4 ları yapıştırılmış bissini manikürlü tırnaklar, la parmaklar ve bilezikli ki Bütün bunların talebelikle/ teple ne alâkası var ?... Anladık, süsü seviyorlar, kat her zaafın bir hudut ik e ifade etmiyen ve millet sunda yeri olmıyan salon larma bırakalım. Hayat için fazilet en büyük