2 Mart 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6

2 Mart 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

-—— “ — VAKII 2 Mart 1930 Kablettarih devirlerde | Ruslar amelenin sıhhati ıçin İ Kadın'ar pantâ yaşıyan hayvanlar | neler yapıyorlar ? Jon giyecekler mi Kadınların erkek gbi pi” ta'on giyip giymiyecekleri M& selesi Pariste mühim bir MÜ nakaşa mevzuu teşkil etmif” tir. Meselenin esası şudur: | Fransanın kadın Ve tedir rasyonuna Mensup Viyolet Moris, spor a erkek kıyafetile çikmak ii diğinden spor idam dan ibraç edilmiştir. z Bunun üzerine Madam W yolet mahkemeye müra etmiş ve kendisinin keyfi b muameleye tâbi tutulamıyacağ söylemiştir. Madam Viyoli bir erkek ve bir kadın fından müdafaa olunacaktır. Paris spor fedarasyonu hakemenin neticesini mej beklemektedir. Mürettiplik, maden ameleliği, deri ve kösele fabrikalarında çalışmak gibi bazı işler vardır ki insanı tetrici surette çörütür, öldürür. Rusyada bunun için amelenin burunlarma, veçhile maskeler takılmaktadır. Yukarda resmini gördüğünüz Hamat fili Leningrat ulüm aka- demisi hayvanat müzesinde bulunmaktadır. Malüm olduğu üzere Memut filleri kablettarih yaşıyan hayvan- resimde görüldüğü lardan olup bugün nesli münkarız olmuştur. Sabık hanedan Abdülhamit veresesi 300 milyon isterline baliğ bir mirası takip ediyor Sultan Abdülhamit veresesinin milyonlera konmak için vuku- bulmakta olan teşebbüsleri, Dey- li meyl gazetesinin verdiği ma- lâmata göre, yeni bir safhaya girmiştir. Önümüzdeki günlerde İsviç- rede bir içtima aktedilerek 73 varisin iddiaları tesbit o'unacak- tır. Abdülhamidin bıraktığı ser- vet 300,000,000 İsierlin tahmin olunmaktadır. Bundan başka Sultan Abdül- âzizin validesine ait emlâk te birkaç milyon olarak tahmin | edilmektedir. Abdülhamidin 22 varisi namı- na teşekkül eden Ecyen Trüst bu işleri takip etmektedir. Ayni Trüst, Abdülâzizin 16 varisi namına da hareket etmektedir. Deyli Meyl gazetesinin Nis muhabiri mablâ halife Abdülme- cit ile görüşerek bu servet hak- kında ne dediğini sormuş, Ab- dülmecit şu beyanatta bulunmuş- tur: “Reisi bulunduğum aile târa- fından iddia olunan servet, dev- letin mali değil, hanedanın ken- di şahsi emlâkidir. Anlatacağım vak'a âdi bir vak'adır, “Döniz Gayar , tam kocaya Bir iskbAk “Leon Frapye,, den En yüksek sosyetelerle alâka- sı olan “Lamantye,, lerin akra- bası idi. “Lamantye ,,ler onu e Timsahlar çok uzun ömürlü hayvanlardır. Yukarda resmini gördüğünüz timsah bu hakiki en mühim ue canlı bir misalidir. Bir Rus âliminin iddiasına göre bu timsahı bin yaşındadır. Bir için bu iddianm hakikat olduğunu farzedersek dünyada bu böyvân kadar uzun ömürlü bir canlı mahlük bugün yok demektir. rüştükleri erkeklerden gördük- leri takdiratı ballandıra ballan- dıra anlatıyorlardı. Her birisi mevki, sebep gös- teriyor, taltıfatı sarfedenin görü- kında tafsilât veriyordu. Sözler adeta pırıldıyor, tınil- yordu. — Ben.. «Biyariç şte palasta... — Ben sözü söyliyenin prens Godoman olduğünu tanıyınca... — Benimle görüşen büyük nüşü, yaşı, içtimai vaziyeti hak- ! 1000 yaşına basan Şüphesiz ide ye bir vesile ile işitmiş olduğumuz bir erkek sözü hafızanıza nakşolunmuştur. Etraftakiler merakla bağrış- tılar : — Evet, evet, matmazel «Dö- lütfen ruhunuzda en zi- yade tesir bırakan takdirkâr sözü kimden vene vesile ile işittiğinizi söyleyiniz... “ Döniz,, mesleği dolayısile oldukça yüksek bir tabakadaki kimselerle temas eylediğinden niz» ., doğru çevirip yola baktık ve sonra yollarına devam etÜ lerini uzaktan farkediyord Biraz ilerileyince bunun sebeb anladım, Bir beygire takılı o bir çöp arabası meyhanenin © önünde oduruyordu. Arab meyhanede bir iki kadeh şaf” içmek için içeri girmiş olaf Yokuşu çıkmak için epice İ Ş rulmuş olduğu anlaşılan bey” rin vicudundan duman çıkıy© varacağı yaşta drahumasız idi; | severler, kendisine talebe'bulür- | üniformayı İabis bir nevi kahra- | işittiği zarifanc'bir sözü tahattür Se İm Karen ; , ateşli ve sabırsız yaradılışta de- | lar, ziyafetlerine kendisini davet | mandı... edebiirdi. Böyle bir mevğü' düşü- < Ka ize üz gildi, sık sık sokağa çıkarak | ederlerdi. Tuvalet yaptığı za- — Benim karşımda gençliğin | neceği sırada “Lamantye,, ilâve ini veri beli Ya birçok kimselerle temas edecek | man gülünç bir hal peyda et- | bir timsali, bir barikai hilkat... | eti: çevren tığı bunun j vaziyette bulunmuyordu, ihtiyar | mez, yerinde bir söz sarfetme- “Lamantiye,, hoşlanıyordu. Şu | — Affedersiniz, bizim sordu- 7 sakat valdesine bakmağa ve ekmek parasını kazanmak için musiki dersi vermeğe mecburdu. Böylesinin sonu bellidir. Seneler geçti; “ Döniz , tabiatının iyi'iği- ne rağmen bir koca bulamadı. Madam «Gayar» farkına var- madan “ Dönize » e bir çocuk gibi muamele ediyor; “Döniz»de kırkma (yaklaşmasına rağmen vesayet altındaki kir gen; kız tav- rı muhafaza eyliyordu. Tatlı ve zeki bakışlı, masum ve ihtiras ile alevlenmiş yüzlü, fakat hassas ve sür'ati intikale malik bir malhuklu, sini bilir, kendisine yapılan tarizlere gücenmemek büyüklü- ğünü gösterirdi. “ Lamantye ,, bazan fakir ak- rabasına insafsızca taarruz eder, mahviyetinden dolayı sataşırdı. Maamafifh bu sataşmalar, mü- | himsenmemek, bir köşede yalnız | bırakılmaktan çok iyi idi. Hem de ne derlerse desinler, gülmek tenkit ve tezyif makamında olsa bile gene bir tesir hasıl eder. Geçen hafta “Lamantye,, lerin evinde ziyafet vardı. Salonda toplanmış olan on kadar güzel ve evli kadın yaz esnasında gö- sırada şurada adeta bir «takdire mazhar olmuş bulunmak» müsa- bakası açılmıştı. İştirak edenler- den her biri diğerlerini bastır- mıya uğraşıyordu. Müsabakaya İ girişen erden sonuncusu başına İ çöle harikulâde hadiseyi anlatınca «Lamantiye» zayıf fakat sataş- kan bir tavır takınarak “Döniz,,e dedi ki: — Aziz halazadem söyleni- lenleri lâyık olduğu takdir ile din ediğinizi (o görüyorum. Ya siz?.. Sizide yakışıklı bulduk- ları « Gunu söyledikleri olmuştur. Rica ederm O yüksünmeyiniz. ğumuz şey işittiğiniz erkek söz- leri arasında üzerinizde en bü- yük tesir bırakanıdır. “ Döniz,, artık araştırmadı. “ En büyük tesir yapan erkek sözü ,, kelimelerini tekrar etli. Başını arkaya doğru attı, göz kapakları güzel gözleri üzerine eğildi ; ve anlattı : — Günün birinde hava pek fena idi. Dondurucu bir yağmur yüzü kırbaçlıyordu. Tam öğle vakti yavaş yavaş “Monmartr,,m bir sokağını tırmavıyordum. Be- nim önümden “örüyenlerin bir noktaya gelince başıasını sola Neden bilmem ben de diğ” leri gibi geçemedim. Açık siyemi kaldırımın üzerine tam; Çantamı şemsiyemin ıslak kaldırım üzerine koy“ Eldivenlerimi o çıkarmadan elimle çula yapıştım. Oh! keçe ne kadar ağırdı. Ya murun kamçısı altında tit” beyaz beygir ne yüksek idi. çulu Üzerine koy sonra tekrar düşmemesi arabanın öte tarafına ei çekerek yayarak güzelce tirdim C Devamı Buinci saya Ya

Bu sayıdan diğer sayfalar: