aya — vr TE — 4. VAKIT — 25 Köünmani 1930 ——— WEAR İstihsal progra- mında prensip Fi bazırlanmakta olan yeni istihsal prog- ramı henüz teferruat itibarile tesbit edilmemiş olmakla bera- ber bu programın esasını teşkil eden prensipler bir dereceye kadar anlaşılmıştır. Bu prersip- ler de istihsal için müracaat edilecek yolların hayale değil, hakikate istinat etmesidir. Fıkrimizi bir misal ile izah etmek lâzım gelirse zeytin is- tihsalâtımızı arttırmak için tercih edilen usulü gösterebiliriz. Maiümdur ki memleketimizin birçok yerlerinde birçok yabani ağaçlar vardır. Bu ağaçları az bir himmet ve masrafla aşılıya- rak her sene zeytin veren zey- tinlikler haline gatirmek müm- kündür. Tabii bu suretle yetiştirilecek teytin ağaçları memleket için yeni bir istihsal menba teşkil edebilir. Bundan dolayı şurada burada yabani zeytin ağaçları” mızın aşılanması fikrini ileriye i emellerini sordum bana şunları sürenler çoktur. Hakikati halde bilhassa cenubi Anadolu sahillerimizdeki yaban- cı ağaçları aşılıyarak yeni zey- tinlikler vücude gelirmek, bu suretle memleketimizin zeytin istihsalâtını art'ırmak, bir fikirdir. Fakat maksat zeytin istihsalâtı- &ı artırmak ise bundan daha emin, daha seri, daba kolay di- ger bir yol vardır ki buda #sasen memlekette mevcut zey- tin ağaçlarının fewni surette terbiye edilmesi, fenni surette mahsulünün toplanması, bu mah- süllerden de gene fenni sürette isbfade olunmasıdır. Çünkü bugün memleketimizde | zeytin ağacı var- | milyonlarca dır. Ancak bunların sahipleri fenni şerait dahilinde çalışma - dıkları için pek az istifade edil- mektedir. Billarz memleketimizde çıkan zeytinyağlarınn yekünu mevcut ağaçların miktarına nisbet edibrse ağaç başına | kilo 200 ramdan fazla düşmez. Halbuki mi gibi Avrupanın zeytin yetiştiren yerlerindeki zeytinyağı hasılatı ağaç başına 4, 5 misli daha ziyadedir. Bunun sebebi de > memleketlerde zeytin ağaçla- ma fenni surette bakılması, bizde ise bu fennin hemen hiç anlaşılmamış olmasıdır. Bizim memleketimizde zeytin mahsulü hakkında yanlış bir kanaat mevcuttur; bu kanaate göre zeytin ağacı bir sene mah- sul verir, bir sene vermez, der- ler. Halbuki başka memleketler- | de zeytin ağacı ber sene mah- sul verir bir ağaç olarak tanın- mıştır ve hakikati halde bundun ibarettir. Türkiyede zeytin ağaç- larından mahsul toplanırken bü- yük smrıklarla ağaçların dövül- mesi âdet olduğu ve bu suretle zeytin ağaçlarının dalları meyva toplanırken kırıdığı için ağaç- lardan ertesi sene mahsul almak kabil olamaz. Binaenaleyh o memleketimizde zeytin ve zeytinyağı mahsulünü arttırmak istiyorsak yeniden zey- tin ağaçları yetiştirmiye gitmez- den evvel mevcut agaçlardan azami derecede istifade etmiye çalışmak elbette daha doğrudur. Bunun yegâne çaresi de dedi- ğimiz gibi, Türk zeytincilerini fenni surette çalıştırmak yoludur. İşte İsmet Paşa hükümeti bü- tün bu mütaleatı nazari dikkate lendi İ ali. iki IN ŞEHİR HABERLERİ Sığırtmaç Mustafa Yeni harfleri öğrendi, öğretiyor bile Dün Etfal hastanesine giden bir muharririmiz orada tedavi ve tekayyüt altında bulunan küçük Sığırtmaç Mustafayı da görmüş kendisile görüşmüştür. Muharririmiz onu ilk gördüğü zaman © iyice öğrendiği yeni barfileri yazmak, hatta etrafın- daki çocuklara öğretmekle meş- guidü. Daha beş ay evel Yalovanın yeşil ( dağlarında (koyunlarını otlatan ve “a,, yi bile tanımıyan bu küçük Türk köylüsünün az bir zamanda gösterdği bu mu- vaffakiyete hayret ettim, Doktor Agâh Bey izahat verdi : — Mustafa burada A fabeyi öğrendi şimdi kıraate baş'ıya *ak.. Ders saatlerinde ateşin bir zekâ gösteren bu çocuk oyun zama- | nında hastanemizin en şakrak yavrusudur. Dersini bitirip mu- nis bir sokulganıkla yanımıza gelen Mustataya hayatın ve söyledi : Burası rahat... güzel... Fakat Gazi babamı çok göre- ceğim geldi... Bazan amcalarım “ meb'uslar,, geliyor bana yemiş para veriyorlar. Ben de çalışıyo- rum memleketime adam olmuıya bakıyorum. Purada doktor'uğu beyendim... Büyüyünce doktor olup bir çok mekteplere gire- ceğim. Yeşil göz'eri ateşten bir zekâ ile parlıyarak açık ve kat'i bir ifade ile bunu söylerken sustu, Sonra daha metin ilâve etti: — Doktor O©'mâk fena mı... adam kurtaracağım... Onu çok sevdiği kitap ve defterlerinden fazla ayırmamak için kalkarken sordum: Mustafa hayatta en çok neyi seviyorsun?.. Düşünmedi, hemen atıldı: — Gazi babamı... Sonra muak limimi ve sonra ( elile defter ve kitaplarını göstererek ) işte bunları... durmadı — bile, Yarım asi VAKIT 25 Kânunusani 1880 evet Takvimlerin ıhtivarat haneterinde tahdışi ez- hanı ve eracif tekevvi- nânü mucp baı keyfi. yalı hâzibe vazılmakta olduğundan badezin bu- nun külliyen men'ıyle çı- kacak takvimlere mema- liki saire takvimi mün- derecanna tevfikan me- vadı nafa ve iâzime © tahriri bu defa ittihaz bu. | yurular. karar: ali ik ıza- | sından osmağla badema olveçhile hareket ve hi- Jâfından mücanebet olun- mak üzere ilânı keytıye- te ibtirar kılınd.. alarak yeni istihsâl vasıtaları yetiştirmiye çalışmaktan ziyade zaten elimizde mevcut istihsal menbalarından azami derecede istifade çarelerini tercih etmiye karar vermiştir; ve şüphesiz bu kararı ile çok da isabet gös- termiştir. Mehmet Asım İhtiyat zabitleri Kanun lâyihasında yapılan tadi'ât İhtiyat zabitleri ve ihtiyat as- keri memurları kanunu lâyiha - sında bazı tadilât yapılmıştır. Lâyihanın birinci maddesi şu surette tadil edilmiştir: “ Kara, deniz, hava ve jandarmadan mü- tekait ve müstafa olanların ihti- yata ayrıldıkları devre içinde da- imi malüliyetten tekaüt edilenler seferi ordunun geri ve sabit hiz- metlerinde istihdama elverişli olmadıkları sanlaşılanlar bir daha ibtiyata ayrılmazlar.,, Lâyihanın “yirmi ikinci maddesi de şöyle tadil edilmiştir: “İhtiyat zabıt ve memurları hazar ve seferde ancak tahdidi sn kanununda yazılan yaşlara ka- dar hizmete “celbolunurlar. Bu yaşı geçenler veya ahvali sıhhi- yesinden dolayı tekaüt edilenler sabit hizmetlerde kullanılır.,, Lâyihanın birinci o müzeyyel maddesine nazaran yöksek tahsili olan 927 kânunuevvelinden evvel askerliğini yapanlar şubelerinden vesika almadıkça hiçbir resmi daireye giremezler. mavı, ill 10,000 &&'ek ha- zırlıyan ihtilâlci- ler yakalandılar reisleri affedildi Deyli Ekspres gazetesinin Vi- yanadan aldığı malümata göre Arnavutlukta kıral Zogu' aley- hinde hazırlanan mühim bir ib- tilâl, tam vuku bulacağı anda hükümetin uyanıklığı sayesinde bastırılmıştır. İbtilâli hazırlıyanların başında, eskiden Okıral (O Zogunun en mulemet arkadaşı olan Vra- lâti Bey bulunmaktadır. Kıral Zogu, eskiden, Vralâti Beyin kızı ile evlenmek üzere nişan- lanmış olduğu balde, bilâhare evlenmekten vaz geçmiş, bu yüzden Vralâti Bey de onun aleyhine dönmüştü. Vralâti Bey ile arkadaşları Tiskopyada (© yakalanmışardır. Bunlar ihtilâlde kullanılmak üze- re 10,000 tüfek ve cephane ha: uzrlamışlardı. Polis bunları kâ- | milen bulmuştur. İbtilâli hazırlıyanlar, kıral Zo- gunun Arnavutluk kanunu esa- sisinde tadilât yaparak Artavut- ların dinile oynamak istediğini ilân ediyor ve halkı kıyama teş- vik sediyorlardı. Polisin tekayyüdü sayesinde hadise bertaraf edilmiştir. Kıral Zogu, eski dostu Vra- lâti Beyi affetmiş ve onu tah- liye ettirmiştir. İçki düşmanları İçki düşmanları cemiyeti he- yeti merkeziyesi dün Sıhhi müze binasında toplanmış, mektepler- de muallim ve tasebeler arasın- da içki düşmanlığı propaganda- sı müstakbel faaliyet esâsları hakkında o müzakeratta bulun- muştur. Mae GÜZEL © Balomuz! Esi bir kaide hilâfina ben Maksim salonuna girdiğim zaman bütün “ekâbir, oradaydı. Salonun oldukça geniş olmasına rağmen izdiham vardı. Bu yüz- den zarif o iskarpinlere basan erkek iskarpinleri olmuştur, tah- min ederim. Kenardan farke- de bildiğim bazı gazap dolu bakış'ar buna işaret ediyordu. Kendi balomuz olduğu için metetmek yakışık almaz; Ben bu yazıda sadece sağdan, sok dan yapılan ufak tefek tenkit- leri kaydedeyim, olmaz mi: * Borusu ötüyor! Sahnede yapılacak dans mü- sabakalarını elindeki boru ile ilân eden bir arkadaşımızı gös- teren bir Hanım, yanındaki erkeğe : — Bu gece, Selâmi İzzetin borusu ötüyor! diyordu. * Kavuk ve kölâh Köroğin refikimiz (e kotiyon olarak bir miktar kavuk ve külâh dağıttı. Birisi diyordu ki: — Burhan Cahit herkese kü- lâh giydiriyor. Bir başkası da şu mütalâayı fırlattı : — Bize de Kavuk sallamayı öğretecek ! * Kuru mn? Here hemen herkesten faz- la dansettiği ve sükse yap- tığı balde nedense gene iyi eğ- lenemediği vehiminde bulunan genç bir hanım: — Ah efendim, diyordu, çok kuru, çok kuru! Her nedense Maksimin ; yeni Salonundaki tavan, mütemadiyen bir hamam kubbesi gibi sızıyor, ipekli tuvaletlerin, açık ensele- rin, kolalı göğüslerin üzerine damlıyordu. Küçük Hanımın bir arkadaşı bu tavanı göstererek kendisine cevap verdi: — Bereket versin şu tavana! * Kurumlular js hanım bir köşede konuşu- yorlardı: — Aman sen de iyi ki gel- mediler. Dört beş kişinin inti- habı ile kıraliçe ünvanını takın- dık diye kurumlarından duruk mıyor * Yerli mala röğbet pda birisi düşündü, ta- şındı ve sonra dedi ki: — Kuzum, bu balodn yerli mala hiç rağbet yok. Bir baş- kası karşıda oturan bir zatı ve ona herkes tarafından gösterilen rağbeti işaret ederek buna ce- vap vermiş oldu. Ba zat şekerci Ali Muhittin Beydi. * Zevatı saire... jeresil Müştak B. buz sarfiya- tını kontrol ediyordu. Yusuf Ziya B., tepesindeki saçların telleri kadar nükte saçıyordu. Orhan Seyfi B., listelerde ve baloda çıkarılan gazetelerde li - san yanlışı arıyordu. Vâlâ Nurettin artık biyik bı- rakmaktan vaz geçmişti. Onun yerine Hikmet Feridun B. bıyık salıveriyordu. Vâlâya sormuşlar: — Yeniden bıyık birakmak istiyor musun? — Bıyık değil, demiş, sakal bırakmak bile hatırımdan geçi - yor ama ele vereceğimden kor- karım , i Toplu İğne KRM Ü) AN DD SEYAHAT. Yalancının mumu! | (Geta bir ay kadar olıyof” “Vakıt,, , “ Trakya,, sil? Bulgar gazetesinde çıkan bir makaleyi nakletmişti. Bu yeğ “Ivan Pandelof,, imzasını taşıyo” l ve Türkiyede Bulgarlara yaşt" mak hakkı, imkân verilmedi" inden bahsediyordu. Ni Makale, yalnız «Vakıt» ailesi” nin . kalemlerinden . cevap aldı. Halbuki bu bir gazete meselesi | değil, bir vatan davasıydı. Ka$ gün, içimde acı bir hicranla bU haksız hücumu göğüsliyecek ya” zıları aradım. En haklı, en kü” çük tarizlerimize karşı tam bir cephe beraberliğile çıkan komi şularımızın ateşli varlıkları ya” nında bu benimsemeyiş ne teb” likeli bir haldir! 3 İvan Pandelof, bir domuz ço“ banı değil, Bulgarların milli ih“ tiraslarına hedef tayin eden ida“ re makinesinde yer ve vazife alan bir adamdı. Onun içindir ki gazete sütunlarında bağırs çağıra yalan söylemesi, iftirala- ra yeltenmesi şiddetli cevaplarla karşılanmıya lâyıktı. Bu nokta” da çok kusurlar, pek hissiz ha“ reket ettiğimizi saklamak en korkunç bir yarayı kirli paçav- ralarla örtmek kadar kötü ve zorlu bir şey olur. Tuna ve Deliorman ufukların- da asırlarca fermin okutan biz- dik. Gene karış karış alman © toprakları, memleket memleket veren bizdik. Dört beş asırlık hakimiyetimiz, o kıt'alardaki ya- bancı tabaamızın bize karşi ki- nini söndürmek sırrına eremedi. Saltanat derin ve miskin gâfle altında uyurken, ekalli tarihi yaşıyor, hatta yeni fasıl- ları açılıyor ve haydutların kanlı maceraları birer milli kahraman destanları oheyecaniyle yazılı yordu. Trakyada Makidonyanın cinayet kokulu havasını yarat- mıya çalışan, hiç değilse yeni ihtilâl ruyaları gören, .uğursuz mefküreliler önünde aynı gaflet uykusuna yatamıyacağımıza şüp- he yokken, o yılan ıslığı neden kalemleri heyecanlı coşkunluk- larla sarsmadı? ! Ana vatana kaçmış birkaç Bulgaryalı Türk gencinden ak dığım sitemli mektuplara nasıl hak vermeyim. Onlar, burays ancak bütün servetlerini bırek- tıktan sonra can ata bilmişlerdir. Her hudut karakolunda yeni bir soygun baskınma uğrıyarak; Edirne kıyılarına aç ve çıplak girebilenler (namına, (O Bulgaf Türklerini mes'ut ve müreffah teren İvan Pandeloftan yalan gösteren İvan Pande! | ve iftiralarını yalamasını ii vazifemizdir. Tepehaşı © tiyatrosunda Bu akşo saat 21,30 da 3 Perde 7 Tablo Yazan: John Galsvorthy Tercüme eden- ler: Bedia, Vasfi Rıza IN Bu akşam için fizigi tenzilât yapılmıştır . İ