sa akneli e, ilyarderler Nasıl zengin oldular? Mz Con Piyerpon Morgan:12 İlorgan kendini müdafaa ediyor B ; ee iğ 4 yetmiş b ş yaşındaki adamın mahkeme huzus r : . : unda itidal ide ceprp vermesi görülecek bir şeydi mar 49 e me Amerika ticaret alemi bunun i “mek olduğunu - biliyordu. dir banker tekrar A, ga bazırlanmış demekti; jon Morgan,, her ildi ve kendi sıfatını s milleti almıştı. Yalnız pe l ,m bu ga İDİ affedemedi. O adamda e, Ümhur “Rozvelt,, id , » 1904 intihabatın n € 150,000 dolar ver- una rağmen reis'cümhur i hemen ( kaçırmıyarak t) rmağa kadar » “Morgan, bey- a tröstü meselesinde olmakla itham Ür : i edinmek ızlırarnde 0 3 ir iktiyardı. Bu yetm Tie 0 mış sırada olan Bu otuz dokuz. şirk esi on milyar dola- Morgan tröstü ün sermayesi bulan diğer kabesi altma EN ın sermay U'uyordu, in barilelide erkimdan am ğı veçhile *Morgan,, ber- 2 bir svretle Amerika ser- ş, Umumiyesinin kısmı mühim- Maamafih 1 tezahür ediyordu ki «Mor- * meli muamelâtında hiç bir İN viedansızca bir harekette mamıştı.. Evet hiç bir ve- » hele hayatının şu l rinde böyle bir bare- * bulunmasından ne İstifade İh, vebi yg, Sanın k ç hn boyun eğmesi için Rk Miyor. midi? Meselâ bü “On.- Harriman » bu sigortanın sureti iL,» mda Morgandan taf- te, istediği za iyle bir is- SP zabıtlara geçti: z. — Mösyö Riyan eshami- , © teklif etti mi? tn gan — Hayir. Onları bana ş Sırı teklif eden ben im. Le Bu eshamı ne maksatla yi £tmek istediğinizi kendisine iniz mi? ta, zan — Hayır. Yalnız bu h, 9 bende bulunacak olursa ilg dun kalacağımı söylemekle 3 eitim, İğ Bu eshamı satmak iste- i size «övledi mi? kredi | ver reisine karşı mücadeleye | İda o Morgan — Hayır. Fakat on- lan bana sattı. S. — Bu eshamı satın almak arzusunda o'düğunuzu kendisine söylediğiniz vakit size ne cevap vermişti ? Morgan — İptidasında tered- düt etti. Fakat sonunda satma- ğa muvafakat göst i Eğer “Morgan, m yü mayeli tröstlere karşı bile arzu- sunu izbarla emeline nail olacak » kudreti olduğu düşü ülecek olursa, artık küçük ser- mayedarların bu bankerlik devi karşısında nasıl bir vaziyete düş- tüklerini anlamak kadar basit bir şey r. Daha Almanya- da «Ştins» gibi bir adam pey- «toptan mubâyaa» tarzına «Ştineringe » ismi veril- çok yvel da “Morganiz tabiri yer tut- Bu tabir bir iki para hâ- bütün cihan ticaret ve ne istediği gibi söz ge- meden çirmesini ifade ederdi. ayrıca işaret et- Morgan rasını da lâzım gelir ki p gibi küçük mikyasta işlerle asla alâkadar olmazdı. Onun asıl kuvvet menbar, yalnız pek mühim iktisadi muamelât ile iştiğal etmesinde idi. Bu muamelâtı dahiyane bir meha“ ret ve tabiye ile idare eder ve | eğer lüzumunu görecek olursa insafsız bir azmile başarmaktan çekinmezdi. “Morgan,, (o sanayiin Obhemen bütün şubeleri ile alâkadar ol- muştur, Bu alâkası mensfiini muhtelif o teşebbüsler (uğruna dağıttiğndan değildi. O ticareti bankadaki daire- sinden mötalâa ederdi. Onun nazarında fabrika bacaları, ma- denler, şömendöferler, gemiler erazi ve hatta insanlar bir he- hesabın başarılması için sıralanmış rakamlardı. Onlar borsadaki es- bam gibi, mübadele tahvilâtı gi- bı dolarlarla satın alınabilen şey- lerdi. e Filbakika bu karma karı şık hesabata yerine (o göre islihsali, istihlâki, mesaiyi, fenni usulleri velhasıl bayatı iktısadi- yenin icap ettirdiği bütün şera- iti idhal etmek icap eyliyordu. Fakat bunların hepsi birer gaye değildi, bunlar «Morgan»sın na- zarında âdi bir vasıtadan fazla birşev olmazlardı. Bu mücerret bakış Con Piyer- pon Morganın meselei içtimaiye ile katiyen alâkadar olmamasını mucip olıyordu. Amele sınıfının düşünceleri onun için pek yabancı şeylerdi; keza kü- çük burjuvalığın da (o biaman düşmeni idi. Onu mahvetmek için bütün kudretini sarfetti, Kızlarından biri bir elbise fabrikasında hususi tarzda bir i tatbiki ile, cemiyetin tadil için uğraşırdı. kızımın bu teşebbüsle- kide bulundurmı- gayeleri, ücret şekl havayicini “Morgan,, rini iyi bir telâk ya (Bitmedi ) Hayvan meraklısı 9.— VAKIT. 24 Kânunevvel tipler :4 1927 ep Kedi, bekçiliği insandan âlâ yapar! Bakkal Hacı Şakir *k: , kedisi Tek rkaplani işte bu ehl yeti için seviyor. O, sa- hib'nm mana ziyan ge irecek farelerle başta kedilere anan vermez, srasına göre insanları ble yıldınımış ! Tahtadan kepenkleri yarı kal- dırılmış, ufacık, basık tavanlı bir dükkân. Camekânında içindeki tuz dibine inmiş bir kavanoz. Bır dizi sabun. Birkaç tane öküz kafası resimli çivit Paketi, Kib- ritler. Tavanda içi beş, on yu- murta dolu telden bir sepet. Bi- raz daha ötede bir başka sepet. İçinde yedi, sekiz limon, Terazili tezgâh üstünde yarım okka ek- mek, yüz direm kadar kaşar, bir o kadar beyaz peynir. Bir parça pasdırma, Üç, beş kangal sucuk badanası kirlenmiş dıvarın süsü. Etrafta beş, altı çuval, içerlerinde patates, pirinç, fasulya, şeker. Bir teneke içinde sade yağ. Raftaki şişelerde zeytin yağı, sirke, nane suyu, Köşede mus- luklu gaz tenekesi, Dükkânın tavana en yakın tarafında « Er kösibü.....» lâvhası, Bu küçük bakkal dükkânmda bulunan şeylerin hepsi bu kadar. Ne fazla, ne eksik, denilebilir. Gerçi orada bulunan butün bu şeylerin anlatacağım şeyle pek o kadar münasebeti yok ama, dükkân sahibini yapayalnız bek- lediğim on dakika zarfında ba- kacak başka bir şey bulamadı- ğımdan bunlara © kadar çok bakmışım ki, yazıya başlarken evvelâ bunlar gözümün önüne geldi. Gelişi güzel sıralayı zer- dim. Sıraladıktan sonra ca göz önünden kaldırmak katlanılmıya | değme bir külfet gibi göründü. Hem bütün bunların sayılıp dökülmesi, belki pek de lüzum- suz değil. Bunlar, bekçilerin neyi beklediklerini gösterecek Demek istiyorum ki Fakat, bunu bu şekilde an- latacağıma, ; bir kedi meraklısı diye methini işitip konuşmağa gittiğim bakkal Hacı Ahinet Şa- kir EF. ile nasıl konuştuğumu, benim ne sorduğumu onun ne ler söylediğini, beni nasıl karşı- layıp nasıl teşyi ettiğini olduğu ibi anlatıvereyim, her halde Sab eğlenceli olur, Hacı Şakir EF., sipsivri saka- lını titreterek Sinirli bir tayırla söylene söylene dükkâna girdi: — Ya sabur, ya sabur, Töbe estağfirullah.Müslümanı bile zor- la günaha sokarlar. Bu ne iştir, canm? Bir külâh toz şeker; için beni ayaklarına çağirıyorlar, işim- den, gücümden olıyorum, Hani “Kalktı bir külâh için Konyaya gittil» derler. Bu da ayn: hesap. Bir külah toz şekeri iç'n ben de ta Tulumbaya gittim. Tulümba meydanında oyalı yemenili Huri- ye Hun kapısında çan çan din- İedim. Hem de bari peşin para ile olsa. Veresiye, vermemesiye.. Eskiden adet böyle ahş verişler kâna takunyesi tıktık eden ik çocukları koşturulardı Bu adet kalktı. Bereket vers'n, dükkânda bekçi var. Yoksa soyulup (o soğana © çevrildiğim gündü! Doğrusu bu bekçilik tevci- hinden alındım. Yüzüme bile bakmadan tezgâhı başına geçen titrek sakallı ihtiyara ki — Hangi bekçi! Ben müş- teriyim | Burnunun ucundaki gözlüğü üzerinden ilk defa yüzüme ba- kan ihtiyar, gene sakalını oyna- tarak cevap verdi: B— Ben sana «Bekçisin» dedim mi, Efendi? Ne acayip lâf söyliyor, yok yere bana çıkışıyorsun | Etrafım bir kerre daha göz gezdirerek dedim ki: — Dükkânda yalnız ben vardım! Hacı Şakir Ef. kahkahasını içine pöskürerek, huysuz titiz adamlara has bir yüz ekşitişle, benimle alay etti: — Ha, ha. Maşallah, pek dikkattisiniz doğrusu! — Demek benim yalnız ol duğuma inanmıyorsunuz? — Elbettel Benim açık göz bekcim burada idi. Eğer bir şey (o aşıracak tıynette oOadam olsaydınız, mar, mar, diye kak | kınır sizi ürkütürdü. Görünme- den gözler benim kurnaz tekirim! İş anlaşıldı. Işte ihtiar bakkal, tezgâh altına el atıp ensesinden yakaladığı gürbüz, iriyari bir kediyi yukarıya doğru kaldır. mış, bacakları ve kuyruğu upu- zun sallanarak, elinde tutuyordu. Güldüm: — Hayret! Ben nasıl oldu da farketmedim! Bu taaccüp, ihtiyarın hoşuna gitti: — Tekir, kimseye gözlediğini sezdirmez. Onun mahareti, tekir- Iği de bundadır. Ben ona bu- nun için Tekirkaplan derim! — Siz kedileri çok seviyor. sunuz galibâ? — bekçilik edenlerini seve- rim. Hırsızlık edenlerinden haz- zetmem. — Yani dükkânınızdan sizden iz nsiz bir şey alan kedileri mü- rat ediyorsunuz, değil mi? — İşte onları! —E... Tekirkaplan, yahut Kap- lan Tekir... ne ise işte, insanları yıldırdığını ima ettiğinize göre, bu kedilere aman verir mi ? — Vermez. Kaplan gibi üzer- lerine atılır, tüylerini didik didik eder, kulaklarım ısırır, ne yapar yapar, lokmayı ağızlarından alır! eyi lokmayı da tabii aslan yahut ismine göre Kaplan olarak kendisine üni” İğ — Hayır, Mal sahibi olan ba- na getirir. Ben parça kocamansa böler, birazını ona veririm, Ufak- sa, hepisini ona bırakırım. — Demek kedinizin huyu. — Ne diyorsun? O, pek baş- ka bir şeydir. Cins mi, cins. Hem cesur, hem itaatli, — Tabii gene de dükküna kapatırsınız — Şüphe mi var ? Dükkânın gece bekçisi de odur. Erkaza buraya uğrıyan bütün ziyankâr fareleri helâk eder. Sabableyin dükkânmi açtım mı, döşemede ekseriya bir, bazen iki fareyi, kan, revan içinde bulurum. — Fareleri yemez demek. On- ları da sizin Üölmeniri mi bek- ler? Hacı Şakir Ef. , bu suali pek beğenmedi : — Ne ben fare leşine el sü- rerim, ne kedim yer. maşayla viranedeki cöplüğe atı- veririm! Ben aldırmadan, üstüste soru- yor, ihtiyar bakkalın ve yaman kedisinin hususiyetlerini öğreni- yordum: — Gece, gündüz bu dükkün- da adeta mahbus, kedinin canı sıkılmaz mı? ; — Perşembeden perşembeye onu salıveririm. İstediği yerde, istediği gibi gezip tozar. — Niçin Perşembeleri tatil günü intihap ettiniz? — Çünkü ertesi gün cuma. Dükkânım kapalı, Hem gece, hem gündüz kepenkler inik, içe- ride yapayalnız kalacak. O gün bende yoğum. Bir gün evvel (serbest bırakırım ki cumaları vazifesini iyi yapabile- cek kuvvet toplasın, canı sıkıl- madan, uykuya dalmadan bek- cilik edebilsin! Hacı Şakir Ef., bir tutam enfiye çekerek geniş mendilini burnuna götürürken, mırıldandı: — Perşembeleri biraz güç'ük çekiyorum, itiyadım bozuluyor. Hırsız kedilerle zor başa çıkı- yorum ama ne yapayım? Bek- çinin de bir gün İstirabat bakkı. Tekirkaplan bunu (hakediyor doğrusu! —Bir kedi, ne kadar iyi bekçilik ederse, sizce okadar makbul şu halde? — Elbette. Mal canın yonga” sıdır. Babusus bir esnaf için. cins bir kedi de bekçilik vazi- fesini elhak insandan âlâ yapar! Hasis menfaati için kediyi seven ve besliyen bu adami kızdım, biraz kızdırmak istedim: — Dükkânınız tamtakır değilse bile tıklım tıklım da değil. Ga- lba çaldırmadığınız bu kıymetli kedinize yediriyorsunuz! dedim. Hacı Şakir Ef. yüzüme gözlü- günün üstünden dikdik baktı, Fakat kızgınlığını sözle belli etmedi. Belki bir müşteri sıfa- tile orada bulunduğunu düşü- nerek, (öfkesini | hazmetmişti. Çünkü hemen sordu: — Siz ne alacaktınız? Duruksadım . Başka birşey aklıma ge'medi. Oyalı yemesili Huriye H. gibi bir külâh toz şekeri istedim. Gene gözlüğünün üstünden dik dik baktı. Fakat birşey söylemedi, defter kâğıdını külâh şekline soktu, içine yirmi beş direm toz şekerini doldurdu, tarttı içinden birazını eksilti, verdi. Yalnız dişarıya çıkarken şöyle mırıldandığını işittim. M. 5,