5 Ekim 1942 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 2

5 Ekim 1942 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Köyüne ne zaman döneceksin? Deniz seviyesinden yüz otuz met- re aşağıda bir kömür damarının yarı karanlığında yalız sözleri seçilebi - len bir işçiden bunu sormuştum. Ver- diği cevap şu oldu: — Günüm dolunca, | İçinde bulunduğumuz kömür da- marlarına madenciler Yüksekliği ve genişliği üfak bir ye- Yanlarda masanın ayakları yerine si- ra ile ufak boyda maden direkleri var, Yarı oturur, yarı yatar vaziyette dir- seklerimize dayanarak- hafif — meyli j#niyoruz. Maden direklerinin arkasın- da kendini sokabileceği — ve elindeki kazmayı kullanabileceği kadar bir yer Açan işçiler, buralara yerleşmişler, kaz- dıkları kömürleri bizim — geçtiğimiz yerlere sürüyorlar. Ortadaki üstü açık Tay diyorlar. mek masasının altındaki boşluk kadar. MÜR işçileri Yazan : kin işçilerin cepheden acaklara geri aşar vnm f a | Kemal TURAN ; Ka geniş madeni oluk, kömürleri dama- tın aşağısındaki ufak akı- tıyor. Tayın tabanına o kadar kömür atılmıştı ki sırtımızı kâh oluğun üs- tüne, kâh omun yanlarına taşan kömür- lere yaslıyorduk. Kömürün kaygınlığı- na, giydiğimiz kalın keten elbiselerin d kI ü FİR YD mıştık. Yorulup biraz dik durmak istiyenlerin başlarındaki madeni kas- ket, üstteki direklere çarpıyor, kafjle- miz için bu ayrı bir neşe kaynağı olu- yordu. e U Tay boyunca direklerle toprak ara- “sındaki darlıkta çalışan işçileri sıra- siyle selâmlamış olduk. Her birisi açı- Tabilen yere göre boylu boyuna uzan- mış, yahut yarı yatmış bir halde kaz- Mmasını kullanıyordu. Taylarda kazılan yerlerin yanlarına ve tavanlarına di- gekler koyan ve çürüyenleri değiştiren âşçiler de çalışıyordu. Taydan dökülen kömürler, aşağıda dar bir tünelde raylar üzerinde yürü- yen vagoncukları dolduruyor. İşçi bu- — hu, vagoncukların meyilli bir ray üze- /|rinde otuz kırk metre yukardaki geniş Wündle çıkatıldı eyAİ Me Bi damarın sürükleyici meyline bırak - / ini aniZ se- viyesinden otuz kırk metre derinlik - teki büyük tünelle bunun bir kıyısına yapılmış ahırlarda geçirirler. Asansörden çıkan kömür dolu va- goncuklar, bu sefer günün ışığı altın- da gene hayvanlarla biraz ilerdeki yı- aa yarindk göcücülüe | ve Boşaltil. l dılar. $uradan buradan toplanan insanlar, sayıca çok olduğu halde bir türlü kömür istihsa- lini arttıramamışlardı. Yerleşik ve yetişkin işçiye kavuş- manın bir zaman meselesi olduğu an- laşılıyor. Bu yıllarda işçinin çoğu mil- It korunma kanununun koyduğu mü- kellefiyetlerle havzaya geliyor, geçen yıl mükellefiyetin sıkı ve süratle tat- bik edilmesi için kanunda yeni de - ğişiklikler yapıldı. İşçinin getirilme- si ve icabında cezalandırılması yolla- Bu vagoncukların aynı yollarla döne- ceği yer, yerine göre 150-. 200 metre derinlikteki bir tayın alt ağzıdır. Kömürün yıkanması, büyük — su çalkantısı içinde taş ve ğin üs - rı sadeleştirildi. Ancak bugünün ted- birleri arasında kömür politikamızın yeni bit istikamette ilerlediğini gör - memek kabil değildir. Havzaya birkaç Şıl aralıkla uğrıyanlar, içtimai tesis - tüne çıkarak onlardan ayrılması de - mektir. Otomatik kollar kömürü su- yun üstünden aliır, vagonlara doldu - rur artık vuradan, ya sahildeki ve ya- hut istasyondaki yükleme yerine gide- cektir. Kömür işçiliğinin bu şema halin- deki anlatılışı içinde kömür işçileri- nin meşakkatli hayatını görmek müm- kündür. Tehlikeli demiyoruz. Meselâ gitdiğimiz klarda grizo ihtimalini lerin di l arttığını — görürler. Büyük ocakların yanlarında, — işçinin k yatacağı ve ni yi- yeceği yapılar yükseliyor. Havza idaresi işçinin iyi beslen - mesine çok dikkat ediyor. Geçen aya kadar her birinden, kendine yapılan yiyecek masrafının, beşte biri - kadar bir para alınıyordu. İktısat Vekili ge- çen ay havzada bunun da alınmaması verdi. Sayın Vekil iyi çalışan önlemek için o kadar kuvyetli hava - landırma tertinleri vardı ki tüneller- de zaman zaman, terli vücutlarımızı Pi $ yere 'î yilli raylar çifetir birinden dolu va - — göncüklar çıkıyor birinden boşlar ini- yor. Madeni halatların çektiği vagon- cukların bu iniş çıkışları iki taraftan “küçük çanlar çalınarak idare ediliyor. Biz böyle bir meyli yanlara tutunarak ve zaman zaman ihtiyarsız — oturarak inmiştik. _g Büyük tünel, duvarları taşla örül- — Müş, yerdeki çift rayın iki kıyısında, — artık dik yürünebilecek — yükseklikte. — Burada grizo lâmbalarının buğulu ışı- Bt içinde insan ancak yanındakinin siyah silüetini seçebiliyor pi Büyük tünellerde işçiler, birkaç Ovagoncuğu birden çeken katırları ida- — Te etmekle uğraşırlar, bağırırlar, ko- şuşurlar iki taraflı gidiş gelişin ârıza- sIz olmasına dikkat ederler. Asansö- — Tün bulunduğu genişlikte dolu va - — göncuükları birakmak, yan bir koridor- dan geçerek boşları almak bu devam- yeraltı yolculuğunun hedefidir. Çift asansör dutmadan kömür do- — hu vagoncukları çıkarır, boşları indi- Fir. Calışma saatlerini dolduran yeral- /— tt işçileri de günde iki defa asansö - *tün misafitidirler. Hayvanlar, ihtiyar- veya hastal: iyice d serin © d köşeler arıyorduk, Bununla ocaklarda hiç bir tehlike ihtimali yoktur demek istemi- yoruz. Nitekim geçen 'yıl, Millet. Ve - killeri, maden kanununu — müzakere ederken, yeraltı çalışmalarındaki ka- zalarda, sebep ne olursa olsun, işçiyi ve ailesini koruyacak birçok sıkı ka- yıtlar Kömür ocaklarında, her işçiye baktıkça insan, köyden kopup gelen ve gene oraya dönecek olan bu adam- ların birçok meseleleri olduğunu ha- tırlıyor. Bunlardan birisine yazımın başındaki suali böyle bir zihin faali- yeti içinde sordum. Acele verilen ce- vap şu olmuştu: — Günüm dolunca... Kömür havzasındaki işçinin böyle köyden gelen ve bir müddet sonra ge- ne oraya gidenlerden olmaması, hep- sinin şu yeşil sırtlara kurulacak ev - lerde çoluk çocuğiyle yaşıyarak ocak- larda devamlı çalı istiyenl İ ilel ucuz giyecek verilme - sini de kararlaştırdı. Şüphesiz bu ted- birler, işçiyi “günü dolunca” gitmek- ten alıkoyacak değildir. Yalnız Zon- guldak'ta son yıllarda açılan Maden teknisyen okuluyla Çavuş okulu işçi- yi yetişkin ve yerleşik yapıcak yük- sek kadroyu hazırlamaktadır. Düne kadar kömür iştihsali vazi- fesi, yüksek mühendisle ham işçi ara- sıuda tıksim ulunmuştu. Köyden ge - lip işte ehliyet gösterenler zamanla çavuş, başçavuş oluyo.du. Şimdi bü- tüniyle Devlet vazifelesi arasına gi- ren kömür istihsalinin insan kadrosu şöyle bir hazırlık devsestadedir: a - Yüksek mühendisler, garp mem- leketlerinde, b - Mühendisler, teknik okulda, € * Çavuşlar, gene Zengullak'takı ayrı bir okulda yetiştiriliyor. Onlar da havzada artan içtimai tesislerin yar- dimiyle yerleşik ameleyi hazırlıyacak- latdır, Uzak olmıyan bit zamanda kl. 1 Zonguldak'iaki çoktur. Yetişkin (kalifiye) ve randi- manlı işçi ancak böyleleridir. Ger - çekten başka memleketler de kömür işçiliğini bu hale getirmişlerdir. İn - gilizler geçen hafta kömür darlığını idı için orduya alınmış yetiş - işçiden köye dö- nüş vaktini sormayı hatırına getirmi- yecektir. Esasen o zaman, işçiler de böyle kısa bir zamanı değil, çalışmak- la geçen bir ömrün hak kazandığı mü- refteh istirahat devrini düşünecekler- *dir. Lİ Lİ an - bahislari : " e yar ' Güzel sanatlarda terimler Yazan : Celâl Esat ARSEVEN Eskrim feşvik müsabakaları dün sona erdi Cumartesi günü akşamı başlamış olan eskrim teşvik müsabakaları dün gece de aynı güzel hava içinde mu- vaffakıyetle sona ermiştir. bir seyirci kütlesi müsabakaları bü- yük bir alâka ile takibetti. Teknik ne de ingilizlerde böyle bir terimler meselesi yoktur. Çün- kü onlarda ilim ve sanat mefhumla- rını ifade eden terimler o anlamların — delalet ettiği şeylerle beraber doğ- mak h da bizi garbe müracaat mecburiyetinde bıraktı. Mimar Kema- lçddin merhumu mimari tahsili içiz Horasan'a değil Berlin'e. Çallı İora- him'i resim tahsili için Herat'a değil — tur. Bir şey varsa ismi de vardır. İs- mi yoksa o şey de yoktur. Evvelce var olup da şimdi mevcut olmıyan şey- lerin de mutlaka kitaplarda ismi kal- Bu'bize şunu anlatiyor ki bir mil- tin terim zenginliği o milletin kül- /— tür derecesini gösteren en mühim bir belgedir. Bizde bu noksanlığın, bilhassa sa- Patis'e göndermedik. Güzel Sanatlar g Hüder bar bit bi şına bir ecnebi sana'kar — getirdik. Garpten gelen bu sanat ışığı oraların sanat dilini de beraber getirdi. Artık sınıunurihin—i.""' *kniğini asağıda bildiriyoruz: A, sınıfı tecrübesizler epe 1 — Muhittin Arsan Ankara Es- krim Kulübü, 2 — Atilâ Arpat An- kara Eskrim Kulübü, 3 — Yılmaz Mete Ankara Eskrim Kulübü. Müsabakalar güzel oldu. —Muhit- tin Arsan muvaffak bir oyun çıkar- dı. Biraz parmaklarını zayıf gördük. Telâfisi” kendisince mümkündür ka- naatindeyiz. Hücumları iyi idi. Atilâ Arpat eskisi: betl, daha faal yabancı dillerde yazılmış kitaplardan öğreniyoruz. Burlları tercümeye kalk- tiğımız zaman ise $. Sami'nin metrü- kâtiyle işimizi görmek mecburiyetin- de kalıyoruz. Mâünaları vazıh olmıyan ve ekserisi birbirine katıştırılan bu dumanlı te- rimlerle ytuiığumz yazıları sonradan K dimi — mat temirlerinde, büyük bir - boşluk getirdiğine bakılırsa kültür sa- tildir. Güzel Sanatlarda, — Avrupa- © man yüksek kültürlü milletleri derece- — sinde değilse bile, Balkan memleket- letinin hemen hemen üstünde bir yer kadar ilerlemiş bulunuyoruz. eski sanat eserlerimize bakacak güzeli sezmek ve ifade — et- #kte bir zamanlar Avrupa'yı da geç- olduğumuz — şüphesizdir. Demek ki yüksek bir sanatımız vardı ve bu- gün de onun gelenekleri hâlâ içimiz- — de yaşamaktadır. O halde bu var olan şeyin mefhumlarını ifade edecek bir dilimiz neden yok? Ne için bir terim- ler meselesiyle karşılaşıyoruz? sAcaba Nakşi, Nigari gibi resimleri bugün hayretle seyrolunan ressamları- —mız, Hayreddin ve Sinan gibi dünya- da eşi bulunmıyan güzellikte binalar bile Bir şey anlı* * yamıyoruz. Okuyanlar da bir şeş an- lamiyor. Bu sebeple birçokları yaban- cı dillerdeki terimleri kullanmağı ter- cih ediyor. Bundan çıkan netice de şu oluyor, İşte size birkaç misal: “Bir — tablı k İ dövüştü. Hücumlarını mümkün ol- duğu kadar süratlendirmesi —lâzım- dır. Bu geceki mübarezeleri fena de- . gildi. Yılmaz Mete'ye gelince: bu genç ş ücadel f göri Kend! mah- süs derecede bir durgunluk arız ol- muş. Behemehal bu vaziyetini silkip atmalıdır. Çalışırsa kısa bir zaman- da kayb telâfi bil B. sınıfı tecrübesizler kılıç 1 — Reşat Üstüntaş Harp Okulu Gücü, 2 — Alâettin Göktuğ Harp O- kulu Gücü, 3 — Süleyman Işık Yük- sek Ziraat Enstitüsü, proportion, Ritim ve armoni başlıca aranacak — vası r, “Rubens'in tablolarındaki renk nüansları harikul- âdedir, Rembrand bir kler-obskür üs- tadıdır, İngre'in desenleri ve etüdleri birer şaheserdir. Topkapı — Sarayınin restorasyonu esnasında birçok — yeni ornoman | mıifl_eı:ine tastlanmıştır, ” İ YKT kontreforlar — gösterilmemiştir, Yeşil caminin fayanslarındaki renso ve ara- beskler çoktur. Portay'ın istalaktitleri harikulâdedir. Uzatmıyalım daha bir- çok yabancı kelimeler: peyzaj, portre, iv, natü kroki, — poşad, yapan mimarlarımız y kları eserle- — bin teferruat ve tekniğine ait terimler F kullmmxyorlar miydi? Bu - sanatları — öğrenirken, öğretirken işaretle mi ko: — muşuyorlardı? Şüphesiz ki Hayır! Bu “ gerimler ne oldu? FEski sanat ve sanat- kârlarla beraber onlar da ortadan kay- boldu. Erbabına münhasır kaldığı ve >up|m geçmediği için unutuldu itti. Artık halkın ağzında kalan bir- â;" ümi tâbirle lügatlarde tesadüf ettiğimiz bazı mahdut ve Mânası kz_v gıştırılmış birkaç terimden başka bir “çey bulmak imkâmı yok. Asırlarca ge- "!' iğimiz iktısadi ve içtimat buhran- — Jar basebiyle duçar olcluğumuı' sana! 'J“ıınılk;; yoksulluğu, gerek şimdiıki k t kalkınmamızda ve ge_rekıe sü- a edebiyat ve dilini yeniden kur- sövale, “palet, — göde, glasi, frotti, grâvüre, vitro, dekupaj, ajur, deko- rasyon, lento, şapito ilâh... Bunlar bi- tip tükenmez. Hele sanatın felsefe ve estetik bahislerine girersek terimlerin yüzde sekseni yabancı kelimelerdir. Fa- biraz sert fakat gü- zel oldu. Bu sertliklerinin müsabıkların henüz çok tecrübesiz oluşlarında buluyoruz. Başta Reşat olmak üzere Alâettin, t; Ha- mit Harp Okulu Gücünün ileriki kıymetli elemanlarıdır. Fakat yu- karda işaret ettiğimiz gibi çok yu- muşak ve seyyal olmağa çalışmaları şârttır. Reşat fileşlerini biraz azalt- malı ve daha çok parad-ripos yap - malıdır. Sürati ve nefes kabiliyeti çok iyidir. Bu, Hâmit için de böyle- dir. Bu genç arkadaş Biraz da nefes hâkimiyetine muhtaçtır. Bilhassa es- krimde sinirin hiç yeri yoktur. Yük- sek Ziraat Enstitüsünden Süleyman Işık oldukça güzeldi, Calıştığı tak- dirde kendisinden iyi şeyler bekliye- biliriz. İki gündenberi devam eden müsa- bakalarda derece alan eskrimcilere ledıîuyun relıjl Bay Rıdvan Bora kat bunları yazanları mazut görmeli- yiz. Çünkü Türkçe olacak diye hiçbir şey anlatmıyan ve teessüs etmiyen te- rimleri kullanmaktansa bunlarla söy- lemek istediğini anlatmağı daha fay- dalı bulmuşlardır. Fakat bu terimler atomobil, lokamotif, radyo, — telgraf gibi bize Avrupa'dan gelmiş şeylerin ismi olsaydı kullanmakta mahzut gör- mezdik. Halbuki milli & seçkin | İktısadi hikâyeler Bir borçlu ! Harbin ateşi yurdun dört ni sarmiş- tı, bütün dünya yanıyordu. Fakat Sa- mi Akalın hayatından pek memmun- du. Harpten evvelki 10 bin liralık hirdavat mağazası daha 1940 ta 20 bin liralık bir değer kazanmıştı. Bu dükkândaki demir parçalarını birer altın külçesi haline koymak için sim- ya ilmine pek ihtiyaç yoktu. Eğer bunları elden çıkarmazsa her gün, her ay, her yıl biraz daha kıymetlene- cek sırasiyle birer gümüş, altın, plâ- tin-cevheri haline gelecekti. » Demiri altın yapmak bu kadar kolay ol- duktan sonra, işi daha geniş tutmak, altın gülçesini arttırmak her halde daha kârlı bir işti. Sami Akalın dük- kânını kapıyor sik sık ortadan kay- boluyor, bastalanıyor, seyahatlere çı- kıyordu. Böylece bir taşla iki kuş birden vurmuş oluyordu. Hem dükkânda mevcut de- mirler satılmıyor, hem de şuradan buradan demir toplayıp gizli köşe- lere depo ediyordu. Bu iş aylarca de- vam etti. Elindeki demir stoku git - tikçe kabarıyordu. On bin liralık de- mir daha depo etmişti. Piyasadaki tek kurnaz Sami Akalin de- ğil a... Bin bir açık göz daha var... Onlat sık sık Sami Akalın'a müraca- ata, demir ve hırdavat istemiye baş- ladılar. Sami Akalın bir atlattı, iki atlattı, üç atlattı. Fakat bunlar oya- lanır, kandırılır takımından değildi. Balta olmuşlardı. Sami, arzularımı yerine getirmese hemen — Hükümete haber verecekler, özenerk — çalışatak yığdığı altın külçeleri bir anda de- Flra DAĞ AÖ lüsü üşi cekti. bi Akıl akıldan üstündür derler. Sami Akalın günlerce — düşündü — taşınd Ticaret hayatının bütün hiyle ve da- lavere edebiyatını tekrar tekrar göz- zamları karıştırdı ve nihayet çıkar yolu bulmakta gecikmedi. < *kk Sami Akalın imzaladığı iki bonoyu gös- tererek en yakın kirli iş arkadaşiyle sakalaşıyordu : — Bugüne bugün sana tam 50 bin lira borçluyum, hayatım senin elinde.. — Benim hayatım da senin elinde.. Ba- kalım ne olacak bu işte bize ellişer bin Hira var gibi.,. Kirli iş arkadaşının da Sami Akalın'dan kalır yeri yoktu. Bonoları aldı doğ- ru bankaya koşarak kırdırdı. O da birkaç gün içinde bu parayı birkaç misline çıkarmanın yolunu lsulmıışnı_. Büyük istifçilere — piyasadan çeşi_ıh! mal topluyordu. Böylece het partiyi devredişinde birkaç bin lirayı birden İsterse :uAkılın'ı kazık da atabilir- di. Öyle ya elinde elli bin liralık bir senet vardı. Hem de iki yıl eı_'v.ell'q tarihle vetilmişti. Paranın hepsmx.ı( edecek kadar namussuz olmasa bile iki yıllık faizini istese O da az. şey mi idi, Fakat Sami Akalın gibi tica- ret namusu yerinde bir iş :ırlıadııına_ bu oyumu oynıyamazdı. Hem kendi ticaret namusu da ayaklar * altında çiğnenirdi. *ixk UN k Bir gün Sami Akalın'ı büyük bir telâş ılgd“:.' Çırpınıyordu. Hakkında ııktbıı başlamıştı. Bütün serveti elden gide- bilirdi. Kirli iş arkadaşına telefon et- ti. Kirli iş arkadaşı bugüne kadar borcunu ödemiyen Sami Akalın'a he- men bir protesto çekti. Arkasından mahkeme... İcra İflâs !mıun:ı..._Sami Akalın borcunu ödeyemiyeceğini söy- ledi. Bünun üzerine bütün malları açık arttırma ile satılığa akuılqş. Demir bu.. Kimya gibi bir şey. — Bütün piyasa kurtları arttırmaya ]:o_şmlır. Neticede 100 bin liraya Sami'nin klr: hi iş arkadaşının üzerinde kıldı'. Sami Akalın'ın delâletiyle 50 bin İira d.ı- ha buldu. Bunu verdi, bir de 50 bin Tiralık senet tamam... Şimdi dükkânın içindeki malların değe- ri resmi olarak 100 bin Hiraya .çık - Mışti. Buna kimse bir şey söyliye - den geçirdi, kanunları, kararları, ni- | Sonbahar atf yarışları (Başı 1 inci sayfada) İkinci koşu : Tiftik koşusu idi. Üç ve daha yu- karı yaştaki saf kan arap at ve kıs- raklara mahsustu. İkramiyesi 400 li- ra mesafesi 1600 metre idi. Koşu ye- di hayvan arasında yapıldı. Startta 'Tarzan önde idi. TTomurcuk arkasın- da idi. Diğer atlar sıra ile kendile- rini takibediyorlardı. Viraja — gelir- lerken Tomurcuk tarzanı geçmişti. Fakat virajda hepsi bir araya top- landılar. Düzlükte gene Tomurcuk önde idi. Fakat bir aralık Tarzan hücum ederek başa geçti. Tomurcuk ile Dabi geride kaldılar. Artık yarı- şın sonu yaklaşmıştı. 'TTomurcuğun çok kuvvetle hücum ettiği görüldü. Ve yavaş yavaş Tarzan'ı tekrar ya- kalıyarak geçti ve bir boyun ara ile birinci oldu. Tarzan ikinci, son anda kuvvetli bir hücum yapan Can he- men Tarzan'ın yarım boy gerisinde üçüncü oldu. Zaman 2 dakika idi. Müşterek bahis ganyan 170, plâse sırasiyle 140, 200 ve 335 kuruş verdi. Üçüncü koşu : Son bahar tay deneme koşusu idi. İki yaşındaki yerli saf kan ingiliz erkek ve dişi taylara mahsustu. İk- ramiyesi 1200 lira, mesafesf 1200 metre idi. Koşu altı tay arasında ya- pildi ve bir sürprizle neticelendi. Start güzel oldu. Hepsi toplu çıktı- lar. İki yüz metre sonra Karmen başa geçti bununla beraber hemen yanında ve sağrısında Hasba ve Destegül vardı. Sona doğru Destle - gül ile Varadin Karmen'i yakaladı- lar Hâsba da onların arkasında kal- dı. Son anlarda Varadin önde idi, fakat Bay İlhami Aykaç'ın Nilüfer ismindeki tayı çok kuvvetle hücum ederek hemen potanın yakınında bir boyun ara ile Varadin'i vurmağa muvaffak olarak bhirinci oldu. Vara- din ikinci Destegül üçüncü oldu. Za- man 1,15 dakika idi. Müşterek bahis ganyan 2400, plâse sırasiyle 790 ve 220 kuruş vermiştir. 'Dördüncü koşu : Ankara koşusu idi. Üç yaşındaki yerl! saf kan ingiliz at ve kısraklara mal tu. İkramiyesi 2860 lira me- safı 2800 metre idi. Yedi halis kan arasında yapılan koşu çok tüzel oldu. Startı Karabi- ber aldı. Fakat hemen iki yüz met- re sonra Kongadin ile Buket kendi- sini geçtiler. Koşuyu uzun müddet Gongadin götürdü. Büket ile Kara- biber kendisini yakınlarından takibe- diyorlardı. Viraja gelirlerken Buket yavâs yavaş K din'e yakl Hafta konuşmaları : mamamaRARA 1858 de Romanya'da ticaret ala- nında çok para kazanmış olan yunan- l1 (Evangelios Zappas) o tarihte Yu- “nan — Kıralı bulunan Bavyera'lı (Othon) a bir ariza ile müracaat ede- rol oynamış olan Olimpiyatların ye- * niden ihyasını teklif etmiş ve bu ha- yırlı teşebbüse yardım olmak — üzere yunan ticareti bahriyesine ait olan 400 aksiyon ve ayrıca da üç bin florin tak- dim etmiştir. Kıral Vekiller Meclisini: reyini Spor pedagojisi — Atina olimpiyatlarında bir dayak falı'i Yazan: S. Sırrı Tarcan | ümidedilen bu müsabakalar tamamiy aksi bir netice verdi: Rekabet zıddiy?” ti, zıddiyet münafereti tevlidetti, af ”| laşıp sevişmeleri matlup olan geni boğaz boğaza geldiler, söğüşüp döğüf | - tüler, Halk iki parti oldu, kafalar V# | Birdi. O tarihte Atina'da çıkan resmi bit gazete bu oyunlara şunları yazıyordu: “Olimpiyat oyunları bir e | bir vifak, bir dostluk değil, bir int| k ve karışıklık örneği olde| dak| aldıktan sonra (Zappas) ın gönderdi- Şi hibeyi kabul etmiştir ve o seneden itibaren her dört yılda bir olimpiyat- <ların Atina'da tekrar yapılmasını em- retmiştir. Yalnız Kıralın bir iradesi ile ortaya atilan bu olimpiyat müsa- bakalarının mahiyeti ne olacaktı? Bu- nu kimse bilmiyordu. Vakıa bu büyü vatan evlâdı (Zappas) İ Halk sahaya hüfumetti, Kalabali! idareye memur olan süvariler çok şiyane hareket ettiler. Meydanı a için kadınlara, çocuklara kırbaçla . - - . geç mişteki bir ananesini ihya etmek ar- zusunda idi, fakat bu kadarı kâfi de- ğildi, çünkü o devirde Yunanistan'da spor namına hiç bir hareket yoktu, Ne ise kıralın iradesini yetine ge- tirmiş olmak için Atina meydanların- dan birinde © devrin almanlarını ör- nek alarak bir jimnastik çardağı kur- dular, ona bir takım ipler, sirıklar, salıncaklar, halkalar astılar, bir tara- fa da sabit demirler sıraladılar. Bu H I e balkin b d gençler bu âletlerde pazu kuvvetleri- nin meharetini gösterecek, bir yanda da pehlivanlar yağlı güreş tutuşacak- lar. Birincil. yüz, — ikincile elli bakaya giriyordu. Meselâ yarı: girmek üzere sıralananların — arasifi jandarmalar,esnaf, boş gezenler baf tâ dileüciler bile karışıyordu. Olimpiyat adını — kirletmek — içf| bundan büyük skandal olamazdı. T | rihin sayfalarına gömülmüş olan olimpiyatları bu tecrübe, — diril söyle dursun onu bir karikatür half ne koydu. En güzel, en verimli işle! cahil ve beceriksiz ellerde ne şekil :;înı bu tecrübe pek büyük bir © Asıl şaşılacak şey yunanlılar — bt | İ eizlikiei — ylesdıar M drahmi mükâfat verilecekti (!) Bu sırada yunan tarih klsi ı;.ıh_ı.ıııı_ı olursa olsun nlı'mpı'yad’d £ iler ve 1865 te jilif rından (Minois Minas) neşrettiği bir risalede eski olimpiyatların stadyom- larda nasıl yapıldığını, programların- da ne gibi şeyler bulunduğunu, atlet- lerin maddi hiç bir mükâfat almadık- Tarını yazdı. Bunun üzerine bu işi üze- rine alanlar yeni bir ulimıınııne yap- tılar ve müsabaka programına atlama- IT’ yarışları ve disk atmayı ilâve et- tiler. p VA 1 birinci lenlerii adını, babasının ismini, doğdukları şe'h:i bir tellâl halka ilân edecek, olim- Piyatlarda galip çıkanlar şar arabala- başladı. Bu aralık Davalaciro da süratini artırmış ve öndekilere yaklaşmağa başlamıştı. Düzlükte Buket Gonga- din'i yakalıyarak geçti. Ve aşağı yu- karı kolay denilecek bir şekilde bi- rinci oldu. Davalaciro yaptığı hücum neticesinde ancak Goöngadini geçme- ğe muvaffak olarak ikinci, yarım boy gerisinden Gongadin üçüncü, rabiber dördüncü oldu. Zaman 3,16 dakika idi. Müşterek bahis gan- yan 255, plâse sırasiyle 170, 230 ve 200 kuruş vermiştir. Beşinci koşu : Üç ve daha yukari yaşfaki yerli yarım kan ingiliz at ve kısraklara mahsustu. İkramiyesi 300 lira mesa- fesi 2000 metre idi. Bu koşuyu Elhan pek tabil olarak.birinci olarak bitir- 'di. Meneviş ikinci, Tiryaki üçüncü oldular. Zaman 2,21 dakika idi. Müş- terek bahis ganyan 115 kuruş verdi. Üçüncü ile dördüncü koşular arasın- daki çifte bahiste Nilüfer - Buket, Demet kombinezonları 69.70 lira ver- miştir. Hikmet Yazıcıoğlu Malafya mebuslarının seçicileriyle femasları Malatya, 4 a.a. — Buray; gelmiş rına bindirilerek halkın önürlden ge- çirilecek ve mükâfat olarak başları - na yalnız defne dalından bir çelenk konacaktı. 1859 yılı birinci teştinin on doku- zunda bu oyunlar tertibedilecek ve her dört senede bir aynı günde olimpi - yııl;x' n:îır:r edilecekti. ilhakika o gün başta kıral ” Bu halde vükelâ, meı:îırlu_ zıboi:ld:. tüccarlar bütün Atina halkı çepeçev- re meydanı kuşatmışlardı. Önce sürat koşuları yapıldı; sonra mukavemet ya- rışları yapıldı, ardından atlama müsa- bakaları oldu, disk atıldı, pehlivanlar güleşti, jimnastik marifetleri ile olim- Piyatlar bitti. Fakat ne yazık ki Atina gençleri. ni biribirine seviştirmesi, aralarıtıda bir dostluk tesisine yardım etmesi ,, Ankara Belediye Meclisi âzalıkları için hangi semt seçicilerinin hmgil 2 î lerde rey verecekleri tespit edilmiştir. olan yapılan Rey vermek hakkını haiz - olanla larda ile ve ih- Ari semt için ayrılmış olan lün’ tiyaç dıkeılîr:ınuldtesmte devu;ıkıetm;âı- :Lı bel:::y;ye Biderek, salona — konmuş tedirler. îı uklınuı:ızwîwe n 'e K '!,'M bu mm ku]h_ Hxüyei Ve ç vEl mezdi. Yüzde yirmi beş de namuslu ıynîı,ne.,_ı.-m: tebliğini satış kârı: etti mi 125 bin lira... ali ve B ; Sami Akalın kirli iş arkadaşının boynu- | P OiST5 sind elediye na sarılıyor, kirli iş arkadaşı da onu isliginden: alnından öpüyordu. Bu ak alın öpül- 1 — Belediye Meclisi â SEŞ mez de ne yapılırdı!... Sabaheddin SÖNMEZ GÜNÜN < ÜRK Bayrağının ne zamandan- beli T ll niüleükler.f ble sembol olduğunu biliriz. Fılfıt bazan, nerelere ve niçin asmak ve dik- mek gerektiğinde tuhaflıklara düştü- ğümüz oluyor. Herhangi bir işaretin, hiç olmazsa bir flâmanın göreceği hiz- mette Türk Bayrağını kullanmanın doğru olmadığını sanıyoruz. Bunun bir eşine de İstiklâl Mar- şımız üzerinde rastlıyoruz ve azap dü- yuyoruz. Ankara Radyosu, yayınını !?' tiklâl Marşımızla kapar. Bu, güzel bir şeydir. Radyo başında, milyonlarca in- sanın aynı anda, aynı ülvi duygu için- de saygı duruşunda birleşmesi, tasav- vuru bile insana heyecan veren bir manzaradır. GÖLGESİ Bayrağa saygı, : Marşa saygı ! Hangi yabancı radyoyu açarsanız açınız, her fırsattan faydalanarak marş- larını dinletmiye çalışırlar. Bu, kendi içlerinde bir milli birlik unsuru oldu- ğu kadar, yabancı dinleyiciler için de propaganda vesilesidir. Milliyetçiliğe en saygılı yeri ver- miş olan memleketler için, milli marş gönülleri biribirine bağlıyan sevgili bir bağ olmakta devam edecektir. Biz de böyleyiz. Fakat bütün bu sebeple, cıvık say- halar arasına, İstiklâl Marşımızın asil nağmelerini kmnmndc.iç'n kimseye bir hak venmez. Kanaatimizce yapılacak şey, böy- le havası bozuk yerlerde İstiklâl Marşı Fakat bir de şu Tutfen göz önüne getiriniz: bir meyhane ki artık cıvımış ve o saatlere kadar bü- tün şirazeler kaybedilmiştir. Bu sıra- da tadyo, yayınını bitirmiştir. Ve İs- * tevzi edildi.| tiklâl Marşını çalmaktadır. Bozuk ha- Bize çok zevkli ve güzel mübarezeler | va içinde umumi bir kıpırdanma, top- BÖ lanma, ayağa kalkma beklemek şüphe tebrik ederiz. yok ki hakkımızdır. Pdmbulâubı.h' . yh deği: liğini v 4 görmek acı bir şeydir ve ekseriya böy- yabancı dillerden aldığımız - | de olur. * Suç kimde? Dinliyenler arasında saygı göstermeyi unutacak kadar ken- dinden geçmişler vardır, diye İstiklâl Marşını çalmamalı mı? Hayır, bu, gülünç bir sebep yüzünden gülünç bir kacar olur. temin ktir. Gazi- nocular ve kahveciler bunda uyanık bulunmalıdırlar. O hale gelmeliyiz ki, halk saati geldiği halde kendisine niçin — Milli Marşını dinletmediği için gazinocuyu sorguya şekmeli! Özlediğimiz seviye budur. Fakat millt duygularımızı bu kadar disipline alıştırmadan önce de lâubaliliğin hiç bir çeşidine müsama- ha göstermemeliyiz, Ne ulu orta yerde Bayrak, ne cı- vık havada İstiklâi Marşı! Saygımızı hiç olmazsa bu türlü gösterelim. Kemal Z. GENCOSMAN 5-10-942 pazartesi günü mine Bünü sabahleyin ; dı Iâııllnıcık ve ıegm işi 9:10—042 nastik öğretmenlerinden bir komis * yon teşkil ettiler. Yeni bir talimatft me yaptılar, 1870 yılının eylül a da ikinci olimpiyadı tesit ettiler. e$ Bu seferki birinciden biraz datif muntazam oldu. Bakınız o tarihte Y& | nanistan'da şöhret almış bir ji tik muallimi olan — (D. Christidi$) | Atina'da çıkan bir sanat mecmuası!” da bu müsabakaları nasıl anlatıyordü” /— “Halk bütün civar — kasabalarda? ıışus:gbıkılın görmiye gelmişti. Sc)'i" Ç cilerin mikdatı otuzgbinden fazla idi Bütün çehrelerde heyecan okunuyof” du. Ne yazık ki hazırlıksız, idmansi? ortaya çıkan gençlerin halleri gülütf ulu_wı—dı!._!(nwcuların çabucak nefes” leri kesiliyordu. Atlayıcılarla di atanlar da bir şeye Oyunları idare edenler arasında d& ahenk yoktu, bir türlü anlaşamıyor “ )— lardı. Hulâsa 1859 ve 1870 olimpiya! Iııî'ındzn aldığımız netice — sıfır Müteşebbisler de höyle büyük bir i$t hııır_lıkııı girilmiyeceğini — anlaçı ,ve_bı_r fkhı olimpiyat namı altındi ibinel ilef — Yalnız bu iki acı tecrübeden iyi ders alındı. Gençlerde sm: klğ:;ı <Abl| idk Meyil uyandı, Disk atanlar, koşu id înlz—rı yapanlar çoğaldı. Senelerde' | 'eri ihmal edilmiş olan vücut ekzef sizleri mekteplerde ive kulüplerde cat' lı:ndı. Beden terbiyesi fikit terbi: nin yanında yer aldı.” a Öıtürk, Atıfbey, Altundağ, Yenidö Tabakhane, Bentderesi, Alturi * taş, Fevzipaşa, Bozkurt, İnkılâp, İsmttf | Paşa, Köprübaşı, Yenituran, Necatibt?' | Anafartalar, Doğanbey, Ege, Mı'sıl:lliî | li, Sakalar, İstiklâl, Kızılelma, Yeğet bey, Yenice, Özgen. 2 — 6-10-942 salı günü: Demirfirkt Sutepe, Kılıçasları, İçkale, Pazar, A Başkır, Yalçınkaya, Şenyurt, Yenihayt'' ler, Çeşme, Dumlupı: Oğuz, Çimentepe, İnönü, kız, Kurtuluş, Sümer, Meydan, Güt du, Erzutum, Turan, Akalar, Nızu!lba' Sakarya. har, bahçe, Dikmen, Çankaya, Ayrancı, Rey verme günleri: 5-10:942 pazartesi günü aşağıda w —U DU ; göre hangi gü * | yük v Küçü a;:lmı:ddın ."i:::n lerde reyle - | YİĞ ““:ğ:'r dlac, Nünkape DU Biryesi ;l:mmnı- reylerini ancak | Stime kadın semtleri. 4 — 8-10-942 petşembe günü: İstEf e | | îımğıî Eth't, Keçiören, Ayvalı, ve ağları ile Orman Çiftliği, Abdipaşa 5 — 9-10-942 cuma günü, günlerit” de rey vermiye gelemiyenler. Antakya mebuslarının halkla temasları Antakya, 4 aa, Dü n - — Dün Halkevind valinin başkanlığında yapılan K buslarımızın da hazır ö kararlar alınmıştır. Gene bu görüşmeler esnasında müzdeki kış için vilâyetimizde Mru:uıe sıkıntısı ihtimali — mevcut olmadığı da anlaşılmıştır. İki buçuk saat süren bu toplantının sonunda vali Sefik Sayer alınacak tedbirleri anlatmıs ve hükü - metin her işte olduğu gibi halkın ihti- yaçlariyle yakından ilgili pi olduğunu bil- Yılda 1 lira vererek KIZILAYİA Aza olunuz — B — 7-10-942 çarşanba günü: YE " nişehir, Cebeci bölgeleri içinde- bulunt? | bül sokaklarla Kavaklıdere, Demif " | ZFT B X/' Belediye seçiminde | rey verme günleri | zılı yerlerde oturanlar rey vermiye g&? | SEE NEFİZEZ EREFESEEZ. ELE n Dası tara U dan! Mışi 4Ah EYEE & benzemiyordu: $ Pa 'i ELŞ £ ar o Yurt içinde Son dakikada aldığımız a lümata göre dün vürutlarına errtf- zar Olunan ingiliz heyeti bir zırb" İt ve bir torpido muhribi ile öğ- leden sonra Mudanya'ya gelmiş - | lerdir. Bundan biraz evvel de bif ışıly_uı Bgemisi italyan heyetini ge“ tirmiştir. Konferans Reis Paşa Hazretleri tatafından vuku - bulan dâvet üzerine öğleden sonrt üçte ilk içtimanı yapmıştır. Yurt dışında Paris'ten bildiriliyor: Londrâ- sili, Rusya, Ukrayna ye Gürcistati Cumhuriyetlerinin şarkı karip kot> feransına iştirakini talebeden bif muhtirayı — Hariciye — Nezaretint SA İsmet | DECEL P YELEEKREK » EEE daki tus sevkiyatı ticariye mümes | —

Bu sayıdan diğer sayfalar: