16 Eylül 1942 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 2

16 Eylül 1942 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kİ ŞK T anNs a ihi eç le d$E ada Havadan, tarihi İnönü köy üne ve İnönü kampına ba kış... İNSAN DEDİKLERİ ecenlerde — bir fılera — dinlemiş- tam: cok yakın tarihierin bir ingiliz nazırı — galiha Mr. Greenwood — bir göğüs hastalığın- dan muztaripmiş. Doktorlar, sıkıntı bastıkça uçmayı ve yükselmeyi tav- siye eümnişler. Nazır, ikide bir husu- Bi tayyaresine atlar ve binkaç bin metreye yükselip: “Ohi,, diye nefes- ler alarak, ferahlıyarak, rahatlıya- Tak yene inenmiş! O, yükseklerde iken biri sorsa, hu- sust kâtibi her halde şöyle derdi: — Nazır, biraz hava almağa çık- tı. Bugün, “biraz hava alma,, diyebil- cihan harbinde, an- laşılamamış, esrarengiz bir silâh ol- gduğünu biliniz. Bize gelince, yakın ta- rihlenre kadar, arada bir gökte rast- ladıklarımızı hayret ve dehşetle sey- rettiğimizi hatırlıyorum. O kadar... Tayyare için o kadar çok söylen- misş ve tayyare kendisinden o kadar gcok bahsetmek fırsatını vermiştir ki, artık: “Tayyare” harbin en müthiş silâhidir, sözü, insanlar gıda alma. dan yaşıyamazlar, hakikati kadar mütearefelesmistir. Mamafi, eğer bunun tekrarında fayda varsa, bunu kuru sözlerle yap- mamalı, işgal faolası görmüş mem. leketlerin listesini, şöylece gözden geçirmelidir. En yakın günlerin harp teblikleri dahi yeter! Nasıl orta çağ adamı yürüyor, on asır adamı de tehlikeli bir spordur. Uçmak bu- güm için yalnız su iki mânadadır: *) Vakit mefhumunun değerini an- tamış olmak, 2) ve her mânadan üs- tünü, vatanı korumağa karar ver- miş bulunmak... Uzaktaki dağlarda — yeşil bir karartı peyda olunca, pilot ar- kadasım, Eskişehir yakınlarında öl- duğumuzu haber verdi. Epeydenberi kaybettiğimiz — demiryoliyle de — bu- luştuk. Güneş demir çubukları parla- tıyor. B iz yolumuza dönelim. KUŞ MİSALİ ! S İnönü'nde, bayram töreni Solda bu yazıların, sağda resimlerin sahipleri Yazan: —| Y sağ geçtik. Artık neredeyse İgönü'ye varmak ü- zereyiz. Günes kayboldu. — Ortalığı hafif bir sis bürüdü. Çok uzun sür- memek şartiyle, havada bir de yağ- mur yemek istiyorum. tikide birde başımı kaldırıyor, sa- Şa sola bakıyorum; rüzgür öylesine sert vuruyor ki, meşin başlığım uca- cak, sanıyorum. Halbuki ucmaz. A- lışkanlıkla elimi basıma — götürüyor, başlığımı tutuyorum. Rüzgâr öylesi- ne sert vurüyor ki, kolum — kopacak gD1 geliyor, halbuki kopmaz. Bizim gençlik, ucmak hevesini İnönü meydanlarında aldı. Su, işte simdi üstüne geldiğimiz İnönü köyü- nün içimizde nasıl sihirlk bir yeri varsa, su biraz ilerideki geniş düz- Kiğün de.havacılık tarihimizde öyle bir şeref sayfası olacaktır. Buraya a- Kemal Zeki GENCOSMAN kın akıri çocuklar gelirler; Türk Ha- va Kurumunun onlara ağabey olacak çağdaki yetişmiş gençleri kendilerine havada uçmanın bütün sırlarını ve- rirlerdi ve onlar küçük ciğerlerinde bir genişleme, gözlerinde bir bulut. lanma hissederlerdi. İnönü köyünün üstündeyiz. Bu köylülerin — yaslıları, yirmi sene ev- vel, kanad yaraları patates ezmesiy- le tedavi edilen derme catma bir iki tayyaredenberi, gökte motör gürül- tüsüne alışkındırlar. Buna rağmen her seferinde avlularına fırlar, so- kaklara çıkar, ellerini günese siper yederek Türk çocuklarına yerden se- lâm dururlar. Köyün yirmi, otuz evi, zaten İnönü tayyarecilerinindir. O- rada çalışanlar, bu köyde oturuyor- lar. İnönü'lülerle 0 kadar hemhâl olmuşlar ki... İnönü'ye konduk. Arkadaşlar bizi zaten bekliyorlarmış. Bizi — ağırladı- lar. Ankara'da kahyaltı masasında bı- raktıklarımız, belki daha masadan kalkmamışlardı; fakat biz yüzlerce kilometre beride, kahvaltiya — otur- muş bulunuyorduk. Kampin müdürü şimdi Ali Yıldız- dür. Bize bir dünya rekoru kazandır- mış olan bü değerli gene, bizi tarla- sına götürdü; kendi eliyle yetiştindi- ği salatalık — bile ikram etti. Şimdi, kavak yetiştirmek peşinde... Büyük, güzel bir kavaklığı - olacakmış. Bir arkadaşımız: — Senin başında kavak yelleri &8- meye başlamış, Ali, dedi. Gülüştük. Fakat yer ve gök adamlarının bu tarla ve bahçe komşuluğu, bu hem- hâl olüş,. güzel bir şey... Kamp, evvelki yıl gördüğümüz ve geçen — yıl bıiraktığımız gibidir. An- cak, bazı eksikleri gözden kaçmadı: plânörleri o süslü, o nazlı hava kuşları, daha kış gelmeden arkadaki hangarlarına yerleştirilmişlerdir. Bu faaliyetin bir müddet geri bırakıldığını söylediler, Sebebini ne biz sorduk; ne de kendi- Miklerinden onlar söylediler. Her yılın bu mevsiminde, İnönü göklerinde beyaz bulutlarla yarışan- lara dalmağa alışmış gözler, bu yıl yalnız bulutlarla iktifaya — mecbur kaldılar. Fakat talebe, yarının havacı nes- M, tam bir disiplin içinde çalışması- na devam etmektedir. O gecemizi İnönü'nde gecirdik ve sabah! bayrak u- yandık. İstiklâl marşi söyleniyor ve direğe bayrak çekiliyondu. Sonra ta- ümlerine gittiler. İnönü kampı; sıcaklığını muhafa. za eden bir ocaktır. İnsan dedikleri kuş misali... Hava Kurumuna yapılan bağışlar Göklere her gün biraz daha küv. vetli olmak için Türk Hava Kuru - muna yapılan yardımlar genişle - mektedir. Halkımızın son bağışla - rını gösteren listenin ilk — kısmını dünkü sayımızda neşretmiştik. So- nünu da buglin sunuyoruz: Çanakkale ; Palamut tüccarı Salamya ve oğlu Muaiz 1500 lra, 1uüccar müteâlmit Şakir Fenercizil 1000 lıra, Tüccar müseahhit Nacı Dura 500 lıra, Tüc. car müteahhıt Sadi Diker ö00 lira, Tüccar Yaşar ve Lütfi İşgüden S00 lira, Manifaluracı Hayım Zakutu ve mahdumları 500 lira, Kereste tüc « carı Lazar Kaspi 400 lira, Tuhafi -« yeci Manahem Kasitu 300 dira, Ma- nifatupacı Mison ve oğlu Avram Varol 300 lira, Tüccar Halil Dilmaç 250 lira, Diş tabibi Behçet Gökçen 250 lira, Kasap ve tuhafiyeci Sintu ve mahdumları 250 lira, Tuhafiyeci Güzel Avram ve Mahdumları 200 li- “ra, Tuhafiyeci Topal Avram Zakutu 200 lira, Bakkal Hayim Romi 200 lira, Foto İhsan ve Ekrem Berkin 150 lira, Avukat Davut Baykan 150 lira, Manifaturacı İsmet Güler 150 lira, Oto İşevi Necati Akyol ve A- Baf Uysal,150 lira» Tüdcar, Ali Hay- dar ve Hüseyin Ünsal 150 lira, Bak. kal Avram Kaspi ve oğlu 150 lira, Değirmenci Ethem Tolunay 100 li- ra, Değirmenci Hüseyin Kâmi Oy- | mit 100 lira, Kasap Abullah Türker 100 Uura, i4mek öteli sahibi. Hüseyin aarol 100 lra, Ütomobilci Naim Dü- ran 100 lıra, Köseleci Mehmet Ye- menicioğlu 15 lira, Bczacı- Nadir Sunyalı 78 lira, Hamamcı Ahmet Kavak 75 lira, Bakkal Hacı oğlu Müurduhay İstiruti ve oğlu 7ö lira, Manıfaturacı Bohur Amıra ve oğlu Semuel 60 lira Tabak ve pabuççu İsmail Tabak 50 lira, Keresteci Ömer Gürler 50 lira, Kunduracı_ha. san Ergül 50 lira, Kasap Avvram Levi 50 lira, Tuhafiyeci Hüsnü Çam. hoğlu ve biraderi 50 lira, Bılınıi_n - turacı Abdülkadir Dikener 50 lira, Gazinocu Sami Bozoklü —40 lira, Yoğurtçu Şevket ve Reyhan 40 lira, Yoğurtçu Ayvaz Vardar 40 İira, Yo ğurıçu Bahtiyar Duran 40 lira, Hıı_'— davatçı Hasan Hüseyin Uzun 30 İi- ra, Bakkal Mehmet Tosun 30 lira, Kunduracı Sepetay Sarakosi ve oğlu Mayer 30 lira: Kunduracı Lâtif Gür- ler 25 lira, Hırdavatçı Hasan Akko- Ca 25 lira, Sinemacı Mustafa Özbu- dak 25 lira, Bakkal Salamon Kaspi 29 lira, Bakkal Hüseyin Naci Ruşe- ni 20 lira, Pastacı Aziz Muhtaroğlu 20 lira, Foto Niyazi Ergin 20 lira, Kasap Avram Manahem Sadaka 20 lira, Ayrıca dört vatandaş 40 lira, Artvin : Tüccardan Ahmet Gökyiğit 150 lira, Furuncu Harun Çakmak 20 li. ra, Bakkal Sadık Demir 20 lira. Çatalca : Ahmet Ülker ve arkadaşı Osman 45 lira. ğ Babadağ (Denizli) : Terzi Osman İşkal 25 lira. İstanbul : * Hırdavatçı Paul Zaza 500 lira, Aan 100 lira, Deği i Vilyam İs. y Nacar Kardeşler 300 lira H L L ' İstanbul Valisi şehrimizde Valiliğine ait işler etrafında ilgili Vekilliklerle temaslar yapmak üzere İs- tanbul Vali ve Belediye Reisi Dr. Lütfi Kırdar dün sabah şehrimize — gelmiştir. B. Kırdar hafta sonuna doğru İstanbul'a - A Muğlaya 100 el tezgâhı gönderildi Muğla, 15 a.a. —Vilâyette ziraat ve hayvancılıkla iştigal eden ve do- kumacılığı sanat yapacak olan bü- yüklere verilmek üzere İktisat Ve- kâletinden 100 el tezgâhı gönderil- miştir. Yine Vekâletten gönderile- cek dokuma ustaları vasıtasiyle kurs. lar açılacak, bu kurslarda muvatfak olanlara tezgâhlar bedava — verile- cektir. Norveç ;elelırinîn. almanlara karşı faaliyelleri Londra, 15 a.a. — Resmi bir teb-. liğde denildiğine göre, Narvik çev. resinde Norveç çeteleri bir. alman birliğinin karargâhınt tahribetmiş « lerdir. Bpu birliğe mensup altı su - bay öldürülmüş. toplar ve başka Si- lâhlar ele geçirilmiştir. Türk Hava Kurumuna bağışlamış - lardır. Yarayı kesip atmak mı lâzım ! Bu harp vesilesiyle bir hasta tanıdım. 1989 da hafif bir kriz geçirmişti. Nabız normalin üstüne çıkmış, ha- raret biraz yükselmiş, bir yıl son- ra 87 yi 37,38 ü bulmuştu. Doktor çağırmakta gecikmediler, Çe- şitli ilâçlar verdiler. — Formülleri Avrupa âlimlerince hazırlanan ve yerli eczanelerimizde yapılan ilâç- İardan tutun da baştan başa yerli ilaçlar da dahil çeşit çeşit ilâçlar werdiler. Komprimeler — yutturdu- lar, kaşık kaşık ınüse_ptik ilâçlar içirdiler. Kuvvetlendirici enjeksi. yonlar yaptılar. y Fakat hararet biraz olsun düşmüyor. du. Nabız bir türlü normal hale gelmiyordu. Bugünkü fennin keş- fettiği bütün ilâçlar verildiği hal- de hastada bir salâh görülmüyor. du, Hararet 39 u 40 1 bulmuştu. Bunun üzerine en mütehassıs doktor- lardan mürekkep bir heyet tara- fından bir konsültasyon — yapıldı. Teşhisi hemen kondu: — Hasta, ilâç hastası- olmuş!... dediler. Ve ilâve ettiler: — Bu kadar bol ve çeşitli ilâca en sağlam bünyeler bile dıyananm_ı!—. Hastanım bünyesi kuvvetli imiş... Ona şükredeliml... Hastanın baş ucunda toplananlar hay- ret ve dehşet içinde kaldılar: — İyi ki vaktinde tedbir aldık, dok- torları çağırdık! dediler. Heyet, yeni tedavi şeklini hemen söy. ledi: — Bundan sonra ilâç, perhiz yok!... astayı tamamiyle serbest hırakı- x Dilediği gibi yesin içsin!... Bu serbesti, hastayı da etrafındakile. ri de sevindirdi: — Oh!.. dediler.. Nedir bu sıkı, her şeyi yesin biraz benzine kan gel. sin!... Bunun üzerine bütün ilâçları rejim. leri kapı Uışarı ettiler. - Hastada bir salâh baş gösterdi. Hastanın gözlerinin içi gülüyor, etrafında- kiler sevinçten — hop oturup hop kalkıyorlardı. Hararet 89.5 a düş- müştü. Artık her gün — herkesin elinde bir derece durmadan ateşe bakıyorlardı. “Serbestlik” çok iyi gelmişti. Fakat aradan beş on gün geçmeden tekrar ateş başlamaz mı? — Nabız gene yükselmez mi? Yasak oldu- ğu için, bu sefer ateş düşürecek Üâçları bile — kullanamıyorlardı. Yeni tedavi mütehassısları: — İlâca lüzum yok, vücudun. muafi- yeti vardır! diyorlardı. Fakat bu sistem de hastayı iyi edece- ğe pek benzemiyor... * Biz doktor değiliz ama, hastaya ne fazla ilâç vermek, ne de perhizini bozdurmak lâzım değil gibi görü- nüyor. Hastanın vücuduna yapış- mış mikroplar var, Verilen ilâçlar bu mikrobu pek öklüremedi. Vücu. dün muafiyeti bu mikroplarla iyice , başa çıkamadı. Hastalık artık ne dahiliyeci doktorun ne de bakte- riyoloğun işi olmaktan çıkıyor gibi. Operatör mü lâzım dersiniz. Hastahğı müzmin halden kurtar- mak için bıçakla yarayı kesip atmak galiba en iyi tedavi ola- cak. * Şakayı bir yana bırakalım, Saracoğlu Hükümeti, vaziyeti dört elle kav- ramış, hastalığın bütün — seyrini grafikleriyle, notlariyle, tecrübe- leriyle önüne koymuş bulunuyor. Alınan ve alınacak olan bütün ted- bire büyük bir güvenle sarrlarak ve Hükümetle el ve işbirliği yapn- rak, bilhassa milli mücadele ruhu- muzu daima ayakta tutarak bu hastalığı da — yeneceğiz.. — Buna imanımız vardır. Sabaheddin SÖNMEZ Ziraat Bankası tasarruf ikramiyesini kazanan talihliler Türkiye Cumhurtyeti Ziraat Banka - sının elli lira ye daha ziyade mevduatı bulunan tasarruf mudileri arasında her üç ayda bir tevzi etmekte olduğu ikra - miye knnıı 15. 9, 1942 tarihinde Banka merkezinde İkinci Noter ile diğer alâka- lılat Öönünde çekilmiştir. Kendilerine ik- ramiye isabet eden mudilerden Boyabat- ta Ayşe Torun bin, Uşak'ta Haydar To- mas beş yüz, Sındırgı'da Mustafa İlhan iki yüz elli, Adapazar'ında Ali Somay, Antalya'da Türkân Akbaş, Bandırma'da Edip Volkan, Erzincan'da Gülşen Yegi,n İstanbul'da Hüsnü, İstanbul'da Nizamet- tin Tanak, İzmir'de Hüseyin Yılmazer, Kilis'te Ahmet Ekinci, Kırıkhan'da Ke- mal Özkan, Kırklarelinde Fevzi Hızal, yüzer lira kazanmışlardır. Bunlardan baş- ka muhtelif mahallerdeki doksan beş mudie 20 - 50 lira arasında ikramiyeler isabet etmiştir. Ekmeğe yabancı unlar karıştıran iki fırıncı mahkemeye verildi İstanbul, 15 (Telefonla) — Şehri- mizde yapılan teftişler — sonunda Ayakapı'da bir. imalâthanenin ek- meklik unlara bakla, fasulya ve kaplıca unu karıştırdığı tesbit edil- miş, burada övütülen unların ima- lâthane sahibinin dört fırınında buğ- day ununa karıştırılmak suretiyle sarfedildiği tesbit edilmiştir. İmalât- hane sahibi Milli Korunma mahke- mesine verilmiş dört fırınının ve imalâthanesinin kapatılması ve un- larının kesilmesi kararlaştırılmıştır. Bu dmalâthaneden ikincisi de Gala- ta'da Raka makarna fabrikasıdır. Burada da aynı şekilde hareket edil- diği görülmüş ve sahibi hakkında tahkikata başlanmıştır. Milli Piyangoda 250159 numara 25.0060 tira kazandı Milli Piyangonun 11 inci tertip 2 inci çekilişi dün 19 Mayıs Stadyo- munda kalabalık bir meraklı kütle- si önünde yapılmıştır. Bu çekilişte ikramiye kazanan numaraları ve ik- ramiyelerin hangi şehirlere — isabet ettiğini aşağıda okuyacaksınız. Büyük ikramiyeler 250159 numara 25.000 lira 175091 numara 10.000 lira 333516 numara 10. lira 349175 numara lira 021517 numara lira 057679 numara lira 195753 numara lira 2860754 numara lira 273099 numara lira kazanmışlardır. 2.000 er lira kazanan numaralar 013580 056946 087901 090487 110469 175125 189248 212109 219454 219698 254362 264027 307138 307999 322538 361021 363972 372747 378993 380679 5.000 1.000 er lira kazanan nuümaralar 001296 004582 006738 009525 014140 | 015253 015840 018977 030912 034436 ! 036319 051403 057740 063096 076689 082448 093951 100561 108502 109510 119446 155522 | 155718 191062 200897 £ 219178! 219908 228583 246137 264151 69258 820 53987 384674 500 er lira kazanan numaralat Son rakamı 4987 ile biten 40 No. | Son rakamı 5784 ile biten 40 No, | Soön rakamı 9419 ile biten 40 No. 100 er lira kazanan nuümaralar Üç rakamı 801 ile biten 400 Üç rakamı 947 ile hiten 400 No, No. 50 şer lira kazanan numaralar Son rakamı 848 ile biten 400 Son rakamı 952 ile hiten 400 No. No, 20 şer lira kazanan numaralar Son rakamı 057 ile biten 400 No. Son rakamı 098 ile biten 400 Na Son rakamı 334 ile biten 400 No, Son rakamı 642 ile biten 400 No. Son rakamı 830 ile biten 400 No. 10 nar lira kazanan numaralar Son rakamı 35 ile biten 4.000 No, Son rakamı 51 ile biten 4.000 No. " 3 er lira kazanan numaralar Sön rakamı 0 ile biten 40.000 No, Son rakamı 9 ile biten 40.000 No. ikramiye kazanmışlardır. İkramiyeler nerelere çıktı ? Bu çekilişin (25.000) liralık bü- yük ikramiyesini kazanan (250159) numaralı bilet Sıvas'ta satılmıştır. Onar bin lira kazanan biletler, İs- tanbul, Rize ve Cebeliberekette, be- şer bin lira kazanan biletler Ankara, Diyarbakır, Buldan, Yozgat ve Ma- nisa'da satılmıştır. İkişer bin lira kazanan biletlerin 6 tanesi İstanbul- da, ikişer tanesi Ankara ve Kayse- ri'de, birer tanesi de Zonguldak, Ün- ye, Erzurum, Trabzon, — Adapazarı, Yurt içinde yaptığı son gezide Tür- kiye'nin hemen hemen bütün nehirle- rini dolaşan ve bunları Türk iradesi- ne rametmek azmiyle Ankara'ya dönen Milli Şef, evvelki gün geç vakitlere kadar Nafıa Vekilliği Sular Reisliğin- de bütün vatan sularının, kanal ve ba- rajların maketlerini yakın ve derin bir ilgi ile inceledi. / Cumhurreisimiz, bütün Devleti ve Hükümeti ile ikinci hamle üzerinde - dir. Bitinci hamle “yurdumuzu demir ağlarla örmek” diye vasıflandırılmış ve tarifedilmişti. İkinci hamle ise su meselemizi, hattâ su dâvamızı onar - mak yolunda adımlarımı — hızlandır. maktadır. Cocukl da ilk ğ dualardan birisi: — Su gibi 'aziz ol! değil miydi? Ve sogra biraz daha yaşımız art- tıktan sonra “her şeyin sudan dirim aldığını” öğrenmemiş miydik? Bugün Devletin, dünyamın bu ka- dar yangıinına, ateşine ve dumanına rağmen ele aldığı su dâvası, o yüzden hiç birimize sevimsiz gelsin, olamaz. Osmanlı rejimi bu vatanın canlı bit varlık olduğunu sezememişti. Belki de kendi kollarında onun eridiğini, düştüğünü farkedemeyişi bu yüzden olmuştur. Cumhuriyetin sezdiği ve sezdirdiği gerçeklerden hirisi de, şünhesiz, o idi; vatan canlı bir varlıktır. Demiryollar, onun sinirleri idi. Bugün vatan deni- len canlı varlığın sinirtleri geniş bir ağ halini almış b lunuyor. Su yolları da onun — damarlarıdır. Çelik hamlelar vatan damarlarının bü- tünlenmesini, tamamlanın onarılması- nı sağlamak kararındadır. Dünya savas alinde iken biz ba- riş içindeyiz, — divebileceğimiz — gibi, dünya yangın bombalariyle tutuşurken biz sularımızı ve sulama yollarımızı düzenlemekteyiz, diyebileceğiz. * Dünkü gazetede Milli Şef'in Sular Reisliğindeki Bo ” eai alınmış resimlerini görünce şöyle dü- şündüm: — Savaşta Sakarya'da zaferler ka- zanan kahraman barışta da Sakaryalar üzerinde yeni zaferler neşindedir! DS Açık mektup geleneği!, Bir zamandanberi "Vatan” gazete- Şd Bir şiir kokteyli! sinin baş sütunlarında başvekillere, vekillere açık mektup yazmak, âdeti, bir gelenek haline gelmişti. Arkadaşımızın başyazarı Ahmet Bmin Yalman'ın bugünlerde İngilterer : de bulunduğumu bilirsiniz. Bu müna- | | sebetle bir tanıdığım şöyle diyordu: — Artık, Ahmet Emin Yalmat $ İngiltere'ye gittiği için yazsa yazsa bir takım Londra mektupları - yazar; fakat gazetenin baş sütunlarında açık ymın yanıldığını görüyo * rum. Çünkiü Vatan, hâlâ bu gelene « Be riayet ediyor: 14 eylül tarihli sayte da da Ziraat Vekiline bitabeden ve gene baş sütunda başka bir imza ile çıkan bir açık mektup vardı! K4 Malta ve nişan! Gazeteler yazıyoc: Multa adası kah- ramanca gösterdiği mukavemetten ötü- rü İngiliz Kıralından nisan almış. Birkaç yıldır, bu Akdeniz adası « nit hayat ve talihinde “nişan” kelime: si büyük rol oynuyor. Şimdiye kadat mihvet uçakları durup dinlenmeksizin bu adanımn her yanını, her bucağını ni- şan aldılar, durdular. Şimdi de ada kendisi nişan alıyor, demek! **k Dostum Hikmet Feridun Ps, gü zel bir yazısında İstanbul'da bir şaire ler kahvesinde meşhur bir/ genç şaite den dinlediği mısraları kopya ediyot. Tekrarlıyalım: Seberde bağa geldi seyre canan Neler seyreyledi bidar olanlar Then what sbould War be Öyle değil mi? Bu mısralardan ilk ikisi Galin © de'nin en yakın dastu Esrar De üçüncüsü Shakespeare'in, dördüncütu de kahvedeki genç şairindir. Bu türlü mari'etlere eskiden mü- lemma derlerdi. $ Türkçesi ile “bulaşmış” diyebilirsiniz. Genç şair, oturduğu kahvenin gar- sonlariyle taş çıkartırcasına bir köke teyl yapmış; karıştınmış. arıştırma: nın Arapçası da malüm, “haltetmek” tir! mdi de Ku Felekten Bir 9 ün 4 Güzel konuşmak ! Güzel konuşmak terbiyeli konuşmak — değildir - Mar nastır'da hal hatır sormak - Şom ağızlı olmamalı - Kar” nıyarık ve kadıngöbeği - Pot kırmamalı - Abdurrah: man Paşa devrine ait bir fıkra - İhtiyar artistin yürel çarptırma usulü - Efendica gızıma söyliyeyim! - Nük: te aksırık gibidir - İlmühal kitabr okur gibi - Güllâl ve muharebe - Kadırga'da kara katır 'sokağında... - Is lık çalan spiker - Söyliyen in eline bakmak... - Yapmi cıktan kaçmak... “Söz vasıtai rabıtai âlemyandır” diye bir ağdalı mısra hatırlarım. Eski dille l kiplerini bir Bürhaniye. Daday, Bursa, T ve Denizli'de- satılmıştır. ” Biner lira kazanan biletlerin 15 tanesi İstanbul'da, dört tanesi An - kara ve İzmir'de, üç tanesi Eskişe- hir'de, ikişer tanesi Adana, Zongul- dak, Edirne, Mersin, Manisa ve Gi- resun'da, 22 tanesi de yurdumuzun yana bırakırsak mânasını hep anlarız, hem yeni dili konuşan, hem eski dili konuşamıyanlar. Gerçi söz âlemi biribirine bağlar ama hüner öyle söz söylemektir ki âle- mi bir deli gömleği ile değil, sevda inciriyle bağlar gibi bağlasın! ve sa- tılmıştır. J he - Belediye Medisi foplanıyor Belediye Reisliğinden : 1580 numaralı Beledi: : ye kanununun 38 ve 54 : üncü maddelerine tevfi- £ kan Belediye Meclisi 23-9-942 tarihinde fevka- Uzatmıyalım.. Herkes söz söyler ama- güzel ko- nuşur mu? Bu hafta işte bumunla meşgul olacağız. Ve dahi malüm ola ki güzel ko- nuşmak demek - terbiyeli — k y ç B. FELEK Ve böylece dört kişiye ayrı ayrı be- heri hakkında sualler sormak nezakel icabı imiş. Rivayete göre Çin'de bir ev sahi- bi misafirinin hâtırını eğer kırk defa hakaret sayılınmış. h. Hulâsa efendim, güzel terbiyeli konuşmak değildir ama ter- biyesiz konuşmak da değildir. Orası- ni da söylemeden geçmiyelim de gü- zel & şartlarına girelim: demek değildir. Eskiden Bâbıâli leh- Hialiyenleri e 5 Tnrı Tn laka uyuntu ederdi; fakat son derece terbiyeli ve nazik bir konuşma idi. Niceleri vardıt ki ağzının bozuk- luğuna rağmen pek tatlı konuşür. Bu nezaket bahsi bizde, bizden ziyade şarkta mübalâga ile tatbik edilir bir üdür. Ben bizimkind 1 — Evvelâ şunu söyliyeyim: kötü bir şey söylemedense susmak hayır - hdır. İmdi konuşurken daima iç açar cak, dinliyenleri memnun edecek mev- zular seçmiye bakmalı. Heyecan, te - 'sir verecek lâflardan sakınmalı. Hattâ başkaları böyle acındıracak, iç bulan- dıracak sözler söylerse bir yolunu bus kap (mecrayı kelâm) 1 yani sözün hele bugün büsbütün yavaşlamış olan şeklinden şikâyetçi değilim. Eskiden kullanılan: Meselâ: yemektesiniz. Sofradaki- lerden birisi, gelirken yolda bir oto- mobiliı! l_ıir çocuğu çitnediğini kannı- — iz, kulunuz, SA Z lâde topl y dan bu tarihe tesadüf e- den çarşamba günü saat 17 de âzanın Belediye Meclisi salonuna teşrifle- ri rica olunur. RUZNAME: ,1 — Belediye seçimi- nin kaç günde yapılaca- ğı ha da Riyaset tez- keresi. 2 — Lüzumu halinde, fazla şoför istihdamı için salâhiyet verilmesi hak- kında Riyaset tezkeresi. 3 — Vefat'öden İtfaiye grup Âmiri Celâl İlman- m karısına yapılan yar- dım hakkındaki muame- leli evrak. z 4 — Toptancı hali _bl' nasında yapılacak _teouı_l için tahsisat — verilmesi hakkında encümen ka- rarı. 5 — Bütçeye munzam tahsisat ilâvesi hakkında encümen kararı BLELLI # LLLULLULLLILILLILLILILILLLI kalktı. Yerleri boş kaldı. Allah tahmet eyliye, Hicri Bey is- minde bit muallim arkadaşım vardı, o naklederdi. Manastır taraflarında ne- , zaketin başlangıcı hal hâtır sormak imiş. Bu biraz İstanbul'da da öyledir, lâkin orada pek ileri giderlermiş. Meselâ: bir büyük hanım, kızı, gelini ve kızının kızı. Yani dört kişi bir ye- re misafir gittiler mi, ev sabibi bü - yük hanımdan ci — Nasılsınız büyük hanımcığım? — Hamdolsun efendim. — Kerime hanım nasıldır! (kerime hanım otada) - (İ;Yîldı'r hamdolsun , — Gelin hanım iyidir inşallah? ( lin de yanlatında), T bi mhır efendir. iyidir. A , ga ük hamım r? (O ). nasıldır? ( — FEllerinizi öper efendim. Bu sefer stra büyük hanımın kızı- na gelir. Ona da başlar sormıya: — Nasıilsıniz efendim iyisiniz in- şallah ? — Hamdolsun efendim. — Nasıldır büyük haniım? (Bir da- kika evvel kendisine sormuştu). — İyi efendim dualar eder. Nasıldır gelin hanım? (Gelin ha - nımı evvelce kaynanasana da sonmus- Hağe ni di de saçını başı- d yolduğ lürryosl Ücünürüzlü. karnıyarık tabağı... Bir bunu düşü - | nün bir de gene oradakiletden birinin | kadın göbeği tatlısından ilham alarak | eskiden çengilerin nasıl göbek attık- | larına dair sohbet yaptığını düşünün. Hangisini tercih edersiniz? Hulâsası şu: 'konuşacağınız mev - zuu “hoşa gider” nev'inden seçmeli. 2 — Karşısındakini üzecek pot kır- | mamalı. Bu nihayet biraz zekâ mese - | lesidir. /,Fakat insan pot kırmıyayım | dedikçe kırar, Böyle pot kırmakla | maruf kimselerin ulu otta söze katış- ları ehi iyetli iyeye lâ « yıktır. Firenkler. bunlara gaffeur der- | ler. Size bu potlara dair bir iki misal © Vaktiyle uzun müddet Sultan Ha- | mit devrinde büyük bir liyakatle Ad- liye Nazırlığı etmiş olan Keremyan | oğullarından Abdurrahman Paşanıti huzurunda yeni yapılmış adtiye tayin- lerinden bahsediliyormuş. Bir — yere gönderilen bir memuru Nazıtın gözü tutmamış. , — Nasıl olur, o adam bu işi yapar — bilir mi? diye sormuş. Nezaret erkânından muh” & * olan zat da, elde bu adamın bulunduğunu - izah için: ğ — Hakkı iâliniz var Paşa hazret — leri, Lâkin ne yapalım bulunan — bu: (Sonu 4 üncü sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: