17 Ağustos 1942 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MMM ğ k b !L y T S AAR a Ç iz , Niniz karnınızdak! IV. üncü Dıl Kurultayında Profesor K mal Dördüncü Türk Dil Kurul - tayının 1 3 aguıtoı 1942 per- be günü yaptığı lıda. Prof. Kemı:ıl Cenap bir söylev vererek dil dâvamızı kendi görüşüne göre gözden geçirmiştir. Kurultay çalış- maları hakkında okuyucula- rimizi aydınlatmış olmak için bugün de kendilerine, Kurultay üyeleri tarafından ilgi ile karşılanmış olan bu söylevin metnini sunuyoruz. Dördüncü Türk Dil Kurultayı. nin sayın Üyeleri, değerli arkadaş. larım, Sözüme biyolojinin bir kanunu ile başlamak isterim. Dünyada ya- ııyan çeşu tipte kıuhınınmhiııklıır. Kurultay dolayısiyle açılan müzeden bir köşe rılıği, dil inkılâbında da birliğe çevrildi. Filhakika, burada da ba- na bakan gözlerinizde 18 milyon Türkün ve köylünün tasvipkâr ifa. desini görüyor gibiyim. Muhterem arkadaşlarım, Ben dil inkılâbının ileri ve dur- m..ı hımlclerle. atılganlıkla başa- ine uya uya dir. Lamark ve Darvin bu olayı, neti « cede birleşmek üczre ayrı iki görüş ile ifade ettiler. Muhite uyma denilen bu kanuna göre en basit veya en karmaşık ya. pıh canlılar da orğanik yapı ve 0- na bağlı olarak organik ödevler sabit değildir. Muhit şartı deliştik- çe hayat belirtisinin tarzı ve or - ganların şekli değişmiştir. Fakat istenirse, bu kanun dil evriminde Harlak-ve İile geklinde birs birine karşı iki cereyan lehinde kul- lJamlabilir. Darvin'e göre tekâmül Ve evrim ya kesiksiz ve tedrici, La- mark'a göre kesikli ve sıçrayıcı ol. muştur. Herangi oluş kabul edilir- se edilsin netice aynı olmuş ve eanlılar âlemi bugün bile durma- dan inkilâp etmekte bulunmuştur. Sevgili arkadaşlarım, Biz, tabiattan, tabiatın gidişin- den örnek almış bir milletiz, onun içindir ki, inkılâpçıyız. Şimdi dâva, gelip şuna dayanıyor; bu inkılâp- ta Darvinci mi yoksa Lamark'çı mı olalrm? Yani inkilâp yavaş mı yü- rüsün, yoksa hızlı ve hamleli mi? Bu meseleyi yıllardanberi evirdik, çevirdik, düşündük, taşındık, niha- yet Türkün yavaşa tahammül et. poiyen birlik vicdam haykırdı: “A- cele et, hamle yap, değiş, durma- dan değiş, istikrar ölüye, hareket ve değişim canlıya yakışır, didin, fta ki sen, bugünün ve yarının hız- la değişen hayat şartlarına daha önceden uyabilesin.,, Bunun içindir kis her ferdin ancak saygı ile kar- Şılryacağımız kanaati ve görüş ay- inanan çolunluğun bir ferdiyim. İman seviyesine çıkan bu iİnanım öğretim hayatımda edindi. ğim — kanaate dayanıyor. Tıpta Türkçe burun kanaması denen şe- ye ruaf; nebatta — gülün — bulun - duğu topluluğa verdiye; kana, dem; açlığa, çuğ; ağrıya veca ve elem; baş ağrısına, sudda; yarım baş ağ- rısına şakika; körlüğe ziyar basar dedik, basiretimizi kaybettik. Ar- tık, yeter... Konuşurken yarım baş ağrısı de- riz, kitap yazar ve ders verirken Şakikaya — başvururuz. Şahsiyetin ikileşmesinden başka bir şey olmı. yan bu sapınç, aynı zamanda bir sapıtma belirtisi idi. (Gülüşme - ler). Bunun içindir kiş dil inkılâ . bında hamlecilik, atılğanlık taraf . tarıyız. *kok Sözüme, ikirci bir biyoloji ka . nunu ile devam etmeme lütfen mü- saade buyurunuz. Tıpta anafilâkssi denilen bir mesele vardır ve Şundan ibarettir: suda biraz yumurta akı eritip de bir insanın vey abir hay- vanın derisi altına şırınga ediniz, bundan bir aksaklık görülmiyebi - lir. Fakat aynı hayvana veya bir insana aradan kısa veya uzun, bir zaman, hattâ yıllar geçtikten sonra içinde zerre kadar yumufta akı bu- hunan bir sudan bir damla şırınza ederseniz bazan ölüm tehlikesi bi. le gösteren derin aksaklıklar mey- dana gelir. İşte bu olaya anafilâksi denir. Vücut, ilk şırıngadan sonra his. Tenmiştir. ikinci tak ü e& mez. Muhterem arkadaşlarım, bize a. rapça, Farsça gibi yabancı diller Şu veya bu fikirle, görenekle, ede- biyattır demekle şırıngalana Şırın- galana o hale geldik kiş; bugün Tür- kün vücudu bunların artık zerresi. ne tahammül! edemiyor. Milli hün- yemiz anafilâksi durumundadır, sa- kın olmiya ki, bir zerre yabancı dil katılsın. Aziz arkadaşlarım, Ana dili yabancı sözlerin kapi- telâsyonunundan kurtarmanın za- manı çoktan gelmiştir. Eski ilim terimleri yerine öz dil ile yenileri- ni koyalım, teknikte ve yüksek öğ- retimde mutlaka alınması gereken yabanet kelimeleri, çok düşünerek alalım, yepyeni bir ilim dili kura- hm, öyle bir dil ki; ancak veni ve anlatıcı ve öğretici olsun. Böyle olursadır ki, Türkiye, ilim bakı » mından da aydın bir ülke olacak . tır. Aziz arkadaşlarım, Ebedi Şefimiz Atatürk Dil İn- kılâbı Müessesesini şekillendirdi ve cisimlendirdi ise en mutlu bize ki Millt Şefimis ve büyük Cumhurre. isimiz İnönü müesseseyi yüksek hi. mayelerine ve kudretli ellerine al- dı, cisme ruh kattı. ve müessese sönmezliğe kavuştu, Yüksek y / K CÇ yendir İstanbul'da dün yapılan Son haftanın yapılmış ve Syat Karaosman ahırı- na mensup tayların kati bir hâki- miyeti altında geçmiştir. Bunlardan Meneviş uzak bir ara ile birinci, Tir- yaki ikinci, üç boy gerisinden Tahir İşbilen'in Kader'i üçüncü olmustur y .. l . t ı şiirleri y Ş arasında dmı Venefendı ıkoou yerinde gene Sokakta, başka güzelsin çok bir halk Ö- Yatakta, başka 4 nünde yapılmıştır. Koşuların hemen Aldırma söz olur diye hemen hepsi çok güzel olmuş ise de 'Tak takıştir, ekserisini favori hayvanlar kazandı- Sür sürüştür, #ından müşi bahiste İnadına gel rı memnun edecek paralar verme- Piyasa vakti miştir. ŞA Şümdi sizlere 'dan aldı- ğim malümata göre koşuların neti-| — Söz olurmuş, celerini sırasiyle anlatacağım: Olsun; e SDi ğ Dostum değilmisin? Birinci ş blr: Üç yaşındaki yerli yarım kan in- Dağ başındasın, zıuz erkek ve dişi taylara mahsus- Derdin, günün hasretlik. u. İkramiyesi 400 lira mesafesi 1800 Ak l metre idi. Koşu beş tay arasında Gitdeş baülütğ İçmeyip de ne yapacaksın? sında çıktı. Zaman 2,5 dakika idi. Şti his ganyan 100, plâse 100 ve 125 ku- ruş vermiştir. İkinci koşu : Kabatepe koşusu Idi. İki yaşında- ki yerli saf kan ingiliz erkek ve dişi taylara mahsustu. İkramiyesi — 1400 Hra, mesafesi 1200 metre idi. Altı tay arasında yapılan koşuyu Bay Halim Said'e ait Hümayun rakiple- rine kilo vermesine rağmen kolay- hkla kazanmıştır. Startı Varadin alarak götürmüş, Hümayun arkasına düşmüştür. Po- lat da öndekileri takibetmiştir. Düz yola dönerlerken Varad . ile Polat hücuma geçmişlerse de bu esnada â'uıdlnl zerıde bırakarak önde ıl- len Koşunun ıoııu-nı kadu Varad umı ciliği muhafaza etmiş ise de son an- da bir burun farkla yerini Polat'a vermeğe mecbur olmuştur, Hüma- yun birinci iki boy gerisinden Polat ikinci, bir burun ara ile Varad ü- çüncü olmuştur. Zaman 1,14 dakika idi. Müşterek bahis ganyan 100 plâ- se 100 ve 150 kuruş, bu koşudaki ikili bahiste Hümayun - Polat kom- binezonu 225 kuruş vermiştir. : Üç yaşındaki saf kan arap ve er- kek dişi taylara mahsus handikaptı. İkramiyesi 190 Jira mesafesi 1600 metre idi, Günün en kalabalık koşu- su olan bu yarışa dokuz tay girmiş- tir. Startı Rind almış ve epeyi müd- det rahatça koşuyu — götürmüştür. Düzlüğe doğru gelirlerken Hızır ile Dabi hücum ederek Rind'i yaknla- mışlar ve virajı ikisi başbaşa dön müşlerdir. Bulun yol boyunca yap- tıkları si de mağlüp etmeğe muvnf!ak olamamış- lar ve koşu bu iki tayın (baş başa) birinciliği ile sona Rind üçüncü olmuştur. Zaman 2,01 dakika idi. Müşterek bahis ganyan 110, plâ- se sırasiyle 100, 100 ve 250 kuruş, bu ikili bahiste Hızır-Da- şerefine mazhar uldnğum Dördün- eü Dil Kurultayının şu âzsametli topluluğundan seziyorum ki; dil ink/Abına ve hızımna karşı beliren her cereyan, millı birliğin bu yol- daki inan kayasına çarpacak, ge- riliyecek ve dil durmadan gelişip ilerliyecektir. Sözümü sayın ve kıymetli Başve. kilimizin bir vecisesiyle bitiriyo - rum, Türküz Türkçüyüz.... bi veya,Dabi - Hızır. kombinezonu 145 ve 180 kuruş vermiştir. Dördüncü koşu : Tayyar koşusu idi. Dört ve daha yukarı yaştaki saf kan arap at ve kısraklara mahsustu. İkramiyesi 400 Hra, mesafesi 2800 metre idi, Koşu altı hayvan arasında yapıldı. Startta Tomurcuk önde İdi. Tuna kendisini kovaladı ise de yanında gi- den Bora ile boğuşmağa mecbur kal- Hafla konuşmaları Şişmanlık meselesi Öyle zannediyorum ki Avrupa- hlara nisbetle biz Türklerde şiş- manlar bilhassa kadınlarımızda daha çoktur. Bunun sebenlerini araştırdım ve şu neticeye var- dım. Onlar kendilerine bakmasını biliyorlar, yediklerini yakıyorlar, Jiranastik ve spor yapıyorlar. Vü- cutlarımı terbiye ediyorlar. Lon- dra'da, Stokholm'de, Kopenhaz'- da, Paris'te, Berlin'de, Brüksel'de halk için yüzlerce beden terbiye- si salonları vardır. Bunlara her gün her yaşta insanlar devam e- derek vücutlarını işletiyorlar. Biz G kedi b â Yazan: yor. Hemen, hemen de aynı gıda- yı alıyorlar. Buna ne demeli? Çünkü bu memurların bazıları- rnın uzviyeti normal yani tabli şe- kilde işliyor, aldığı gmıdayı ükütu- yor, kıyor. Diğerleri yak yor. Her vücudun yemek gıdası gi- bi bir de hareket gıdası vardır. O hareketin şeklini ve miktarını tayin eden bir ilim vardır. Ona jimnastik diyorlar. Jimnastik bir- y Selim Sırrı TARCAN derhal işe başlanırsa telâfisi müm- kün olmıyan zararlara uğranabi- lir. Şimdi şöyle bir düşünelim. Bo- yu 1,60 ile 1,70 araşında bir kim- senin ağırlığı 95 kiloyu bulması bir derttir. Böyle bir adamın uz- vi bir rahatsızlığı olmasa bile vü- bir ne- ze bakmıyoruz. Adalelerimizi yo- Tiyle klet.mıyoruı. Öyle olunca bir fazla y vi hastalık sayılır. yaştan sonra k den veya kalçalarımızın irileşme- sinden telâşa düşüyoruz ve fazla yağları yakmak için her gün vü- cüdumüzu işletecek yerde, bize en kolay gelen şekli tatbik ediyoruz. Ya ilâca; açlığa baş vuruyoruz. veya karın korsası takıyoruz (!) Çok kere şişmanlık derdinden küurtulmak istiyenler herkesten «medet umuyorlar. Gariptir herkes deaklına mülâyim gelen şeyi tav- siye ediyor ve onu en tesirli bir wasıta sanıyor. Bir giün bir gaze- ftede şişmanlarn şöyle garip bir tavsiye gördüm: “Şisşmanlar zayıflamak için ne yapmalı? Çokça ip atlamalı (!) Sicak havada ayağına yün bir don sırtına yün bir fanilâ, beline beş metre yün kuşak sarmalı! Bu şe- kilde her gün iki saat yürüme- 11? (D Buram buram terlemeli (!) 'Ter topuktan sızmalı? (!) " Bilmem bu deli saçmasını ina- Nıp tecrübe etmiş olanlar var midir? Fakat bü tavsiyeler ara- sında akla yakın olanlar da var- dır, Meselâ günde iki sant ata bi- ve kalçaları- mızdaki yağlar erir. Bir diğeri, en Alâsı bisiklettir. Fazla yağları e- ritmek icin en faydalı devn odur! Bir Üçüncüsü sakrim yapınız! Bir dördüncüstü her gün sandalda kü- rek çekiniz! gibi Lavsiyedle bulu- Nur. Filhalika ata, bisiklete — bine- rek, eskrim yaparak, kürek çeke- rek hattâ yürüvyüş yaparak fazla yağları eritmek mümkündür. A- ma iylce göhek salmıs kimseleri birden ala ve bhisiklete bindirme- ge, eskrim vabtırmağa veya kü- — rek caktirmeğe kalkarsak, yağla- yı eritellm derken kalblerini sa- 'kw Bu gibi serlu spor- Jara baslamasdan müutluka bir ta- “hibin revi alınmalıdır. Öyle gunun — bunun şahsi teerühesine kanarak sağlık ve hastalık meselesi olmaktan ziyade guzeılık ve çirkinlik gibi telâkki ve tabi tutulmaktadır. Asrımızın mo- dası zayıflıktır. Sinemalarda gö- rülen veya büyük dikiş evlerinin ıerzilerde ortaya — çıkardıkları pek çok- b ın a- #ızlarının suyunu akıtır. Hepsi de zayıflamak hevesine düşerler ve bu yüzden ne mahrumiyetlere kat- lanırlar. Yıllardanberi ağzına ha- mur tatlısı koymıyan, börek, ma- karnı. pilâv gibi gıdaların âdeta Bibi şişman- ları zayıflatan, yağları eriten bir idman değildir. Jimnastik uzviye- ti yoliyle işleten, kanın çevelanını temin eden, adaleleri terbiye eden gaz mübadelesine yardım — eden, bir sağlık ilmidir. Jimnastikte vü- cudun muhtelif kısımlarında biri- ken fazla yağları eritmeğe yarı- ekzersizler bulunduğu — gibi iştahayı artıran, uzviyeti sağlam- laştıran ve bu sayede icabına gö- re sikletten kazanmayı temin e- den hareketler de vardır. Jimnas- tik bazan deva, bazan da bir gıda mahiyetindedir. Şurası —muhak- kaktır ki vücudunu ihtiyacı nls- betinde işleten yani ji Tomurcuğa bir şey yapma- ğa muvaffak olamadı. Sonradan Sa- va'nın hücumu da bir işe yaramadı ve Tomurcuk koşuyu başladığı gibi bitârerek kolay bir birincilik kazan- mıştır. Tuğbay İsamil Hakkı Tekçe- nin Savası ikinci, Tunası üçüncü ol- muştur. Zaman 3,25 dakika idi. Müş- terek bahis ganyan 250 plâse 100 ve 100 kuruş vermiştir. Beşinci koşu : Uzun çayır koşusu idi. Üç ve da- ha yukarı yaştaki saf kan ingiliz at ve kısraklara mahsustu. İkrami- yesi 500 lirâ, mesafesi 2400 metre idi. Koşuya yazılı olanlardan yalnız Umacı koşturulmadı. Diğerleri ara- sındakl! koşu Özdemir'in kolay bir galibiyeti ile bitmiştir. Startı Yetiş almış yanına hemen Komisarj takıl- mıştır. Göonca da arkalarını takibe başlamıştır. Dandi bu grupun arka- sında Özdemir'le baş başa gidiyordu. 1800 önlerinde Gonca hücum ederek başa geçmiş koşunun elinden gide- ceğini d Dandi — Özd İ şöhret tepelerine yükselen, şairin bu sanat eserini nasıl buldunuz? Alnın- da bıçak yarası taşıyan sevgilisinden pisanede cigara içen şair, şimdi sev- gilisini muhallebiciye davet ediyor! Bir başka gençlik — mecmuasından da şunları ; Bu mahallenin akşamlarında yaşadım, Uyudum ve uyandım. Dolaştım ve dolaşmadım. Şarkı söyledim ve söylemedim. Kıpılnım;ı önünde oturduğum Evler oldu. gençlik “bu gevezeliklerle mi vakit geçiriyor?” diye bütün gençliği mah- küm etmeyiniz. İçlerinde asil — heye- canlar peşinde koşanlar da var. Gene son haftanın bir başka mecmuasından şu misraları — göğsü- nüz kabararak okuyabilirsiniz: Kalmamış içimde ölüm korkusu, Kaparken gözümü hayat uykusu Vatanı düşünen bir askerim ben! * Gözleri yaşlı annem, Fazla telâşlı annem. Başım vatana adak, Allaha ısmarladık. Bu sütunda bir sanat münakaşası açmak bir şiir tenkidi yapmak — iddiasında değiliz. Zaten sevgilisini muhallebi- » ciye çağıran, içmeyip de ne halt et- meli diyen, uyuyup uyanan — şairlere göre; bu sanat eserlerini sizin de bi- zim de görgümüz, kültürümüz, zevk erkek ses olsun duyabildik. Dağ ba- şında içmekten ise gözünü kaparken vatanını dü t, Anasına, — “Allaha ısmarladık!” deyip başını vatana a- eden gençler de var. Var olsun- lar... Bu bizim için en büyük teselli!.. Sabaheddin SÖNMEZ rarak Dandi'yi yakaladı ve ikisi ol- dukça mücadele ettiler. 1200 Mmetre önlerinde arkadan kuvvetle gelen lemir Gonca'nın yerine geçti ye Gonca geride Kaldı. Özdemir evvelâ bir boy olan mesafeyi gittikçe aça- rak dört boy ara ile koşuyu kazan- mağa muvaffak oldu. Gazi * Mısralar demeğe dilim varmıyor, bu sa- tırlar bir inkılâpçı gençlik mecmua- diniz nasırına basarak aldığı kakma sadefli tabaka ile ha- 'Tam beş sene tondu; sürati 24 mildir ki bugün Benim de Âşık diye adımı çağırdılar | için, uçak gemilerine yeter bir sür- Fakat bunları okuyup — üzülmeyiniz, | at değildir. 9 tane 152 lik top, 4 ta- DENİZCİ GÖZÜYLE uçak gem Bu harpte, en az zırhlılar kadar rol oynıyan ve onların ko- runması bakımından ise son derece önemli hizmetleri olan gemiler, uçak gemileridir. 1939 a, hattâ 1940 so- nuna kadar, donanmalarda yardım- cı bir sınıf sayilan uçak gemileri, artık bir ana sınıf olmuştur. Karalar arasına sıkışmış olan iç denizlerde, kıyılardaki uçak mey- danlarından havalanan uçaklar ta- rafından korunan deniz kuvvetleri dışında, açıklarda dolaşan ve harbe- den her filonun mutlaka uçak gemi- lerine ve bunların uçuracağı hava kuvvetlerine ihtiyacı vardır. Yoksa, Uzakdoğu harbinin başlangıcında, Singapur'daki ingiliz zırhlı filosunun uğradığı âkıbet, en ağır zırhlanmış olanları da dahil olmak Üüzere bütün harp gemilerine mukadderdir. Uçak gemilerinin modern — deniz hardindeki büyük önemini — kaydet- tikten sonra, olr alman denizallısı- nın 11 agüstos günü Akdeniz'de dört toörpille vurarak batırdığı Eagel'e gelelim. Bu gemi, uçak gemisi ola- rak kızağa konulmuş değildi; geçen büyük harpten biraz evvel Şili'nin, ingiliz tezgâhlarına ısmarladığı iki zırhlıdan biri idi. Adı o zaman Al- mirante Cochrane jdi. İngiliz ami- ralliği, daha kızakta iken el koydu- ğu bu zırhlıyı 1917 yılında uçak ge- misi haline sokmağa karar vermiş- tir. Gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra, gemi 1918 haziranında denize indirilmiş, 1920 de hizmete girmiş- tir. 1924 te yenilenen Eağle 22.600 ne 102 lik ve 8 tane 40 lık uçaksa- var top, 4tane 47 lik selâim topu ve 13 uçaksavar makineli tüfek, 21 u- çak taşır. Tonajına göre taşıdığı u- çak azdır. Eagle'in teknesine, tor- pido isabetlerine karşı bülge deni- len ahşap sandıklar ilâve edilmişti ama dört torpido karşı ne İngilizlerin kaç tane isi vardır Eagle uçak gemisinin batması münasebetiyle Yazan : Abidin DAVER kişi. Bir alman denizaltısı taralın- aan batırılmıştır. 4 — Hermes; 10.850 ton; 25 mil sürat; 15 uçak; müretlebatı Göd kişk Seylân adası civarında japon uçak- larmiın hucumuna uğrıyarak baumiş- tur. 5 — Eagğle; yukarda tafsilât ve- rilmiştir. Alman kaynakları, Unicorn ismin- de başka bir uçak gemisinin de ev- velce batırılmış olanlar arasında bu- lunduğunu kaydediyorlarsa da, bu gemi, uçuş güverteli bir uçak gemi- si değildir. Harbin başında henüz ki- zakta bulunan bir deniz uçakları a- na gemisidir. * Harbin başında ingilizlerin hiz- mette 7 uçak gemisi vardı; ayrıca 6 gemi de yapılıyordu. Bunların 4 tanesi 1939 un muhtelif aylarında denize indirilmiş olup isimleri şun- lardır; 1 — İllustrious, 2 — Formidable, 3 — Victorlus, 4 — İndomitable, Bu dört gemi, birkaç defa hayali olarak ve nihayet Akdeniz'de haki- katen batırılmış olan meşhur Ark Royal'in eşidir. Bunlar da şimdi hiz- mete girmiştir. adları da şudur: 5.— İndefatigable, 6 — İmplacahle, Bu iki gemi de ana vasıfları ba- kımından Ark Royal sımıfındandır- lar; fakat biraz daha büyük ve da- ha süratli olacaklardır. Bunlardan ikincisi 1938 te, birincisi de 1939 da kızağa konulmuş oldukları için, bu yıl bitmiş olmaları icabeder. tahta sandık, ne de çelik tekne da- yanır, Eagle'nin mürettebatı 750 ki- şi idi. İngiliz tebliği bunlardan bir- çoğunun kurtarılmış olduğunu — bil- dirdiğine göre, geminin pek çabuk batmadığı anlaşılıyor. Uçak gemile- ri,“uçuş güverteleri yüzünden hava- leli tekneler oldukları için, torpil- lJendikleri zaman, nisbeten çabuk batmaktadırlar. * İngilizlerin kaybettikleri uçak ge- mileri, bununla beraber beşi müştur. Daha evvel batanlar sıra- siyle şunlardır: 1 — Courageous: 22.500 ton;. 31 mil sürat: 48 uçak; mürettebatı 750 kişi bir alman denizaltısı tarafından barpillenerek batırılmıştır. 2 — Glüorious: yukarıkinin eşidir. Almanların iki zırhlısı tarafından *top ateşi lle batırılmıştır. k Royal: 22.600 ton; Bi mil sürat; 60 uçak; mürettebatı 1600 l in, 1939 danberi batan uçak gemlilerinin yerine yeni gemi- ler yapmağa başladıkları tahmin edilebilir. Çünkü, uçak gemileri de- diğimiz gibi, artık, deniz kuvvetleri- nin en önemli ve en lüzumlu unsur- ları haline gelmişlerdir. İngiliz te- gâhları, barış zamanında, uçak ge- di, belki geceli gündüzlü — çalışarak bunları daha kısa bir zamanda, ya- pabilirler. Eğer, tahmin ettiğimiz gi- bi, 17-9-1939 da batan Couragesus'un ve 1940 haziranında kaybolan Glo- rious yerine, khemen yeni gemiler yapmağa başladılarsa onların da bit- mek üzere olduğunu kahul etmek gerektir. Herhalde, bugün hizmette, 2 si eski, fakat sonradan yenilenmis olmak üzere, 7-8 uçak gemisi olmak lâzımgelir, Eski gemiler şunlardır: sürat; 338 ucak, mülrettebatı 75N kisi, 2 — Armis: 14450 ton; 20 mil sürat: 20 v A 20 Yıl Evelki Hakimiyeti. Milliye Yurt içinde Maten gazetesinin İstanbul muhabiri — mütarekeden beri Osmanlı İmparatorluğunu tah- ribe devam —eden — harbi düveli müettilifenin durdur - miya muüktedir olamadıklarını, bundan başka düveli müettilife A t üç aydanberi daki hücumunu hatırlatacak şekilde sön anlarda kuvvetle hücum eden Çobankızı Komisarj'ı geçerek ikinci, Komisarj da bir boy geriden üçüncü oldu. Zaman 2,35 di a idi. Müşte- rek bahiste ganyan 150, plâse 250 ve 365 kuruş, bu koşudaki ikili bahiste Özdemir - Çobankızı kombinezonu 590 kuruş vermiştir. İkinci ile üçüncü koşular arasın - daki çifte bahiste Hümayun Dabi ve Hümayun Hızır kombinezonu 150 ve 160 kurüs. Üçüncü ile beşinci koşular arasın- daki çifte bahiste Hızır - lemir Gonca, Dabi - Özdemir - Gonca kom binezonu sırasiyle 140 ve 150 kuruş İ lr. bırakarak Goönca'niın yanına — takıl - miştir. Komisarj da hücumunu arti- Hikmet Y ğlu maaş almıyan İstanbul me - murlarına yol vermiye hükü - meti dâvet etmekle on bin ki- şiye baliğ olan zavallı memur- ları mağdur ettikleri ve bu gi- bi hallere sebep olan düveli müettilife tarih nazarında ha- kiki mesuliyet deruhte eltiğini beyanla ingilizlerin entrikala - rı aleyhinde uzün uzadıya neş « riyatta bulunmuştur. Yurt dışında Lyod George'nin bitarafgira- ne nutku, çaresizlik içinde bo- calıyan yunanlılara bir — ümit vermiştir. Atina'da bir miting aktedilerek Lyod George'a yu- nanlıların minnettarlığının ar - zı kar e ol Birmanya Birmanya, Hindistan'la Siyam ara. Bu ta- rihinde büyük bir Tol oynamış, ceşitli birçok medendyetlerin tesini —altında kalmıştır. Moöngoloki, Avustronez ve ürl olis çok arklar bürada yaşamışlardır. Me- siyamlılarda olduğu gibi, hem Hint, hem de Çin medeniyetlerinin tesiri al tında kağmışlardır. Birmanya yarllıe- rTünin dini Hinâyânâ Buda dininin a- kidelerini taşır. Bu din, bazı hallerde yerli dini Hle karışmış ve onun içinde erimiş bir haldedir. Hinâyâna dininin akidesi ise, cenub Hint ve Seylân a- pâl o kalmıştır. ve bu kelimeler pek çök- tur. terbiye eden kimseler yağlanmak Istidadının önünü alırlar, Yalnız bir program dahilinde çalışmak ve bilerek çalışmak şarttır. Bu programın içinde bulunan hare- ketlerin zorluklarını ve çalışma müddetini her hafta ar- tırmak lâzımdır. Daima aynı ek- zersizler yapılırsa vücut — onlara alışır tdman eder ve tabii bekle- nen netice elde edilmez. Şişman- lıkla mücadele ederken kalbi yor- maktan sakınmalı. unutan, kuru bir çayla kanaat eden Hint fakir- leri gibi kendine zülmeden ba- yanlar hayli çoktur. Şişmanların ekseriya şöyle bir iddiası vardır: “Ne yapsam nafile! Az yiyo- rum, su İçmiyorum, sabahtan ak- şama kadar durup — dinlenmiyo- rum! Gene şişiyorum! — Yağlamı- yorum! Bü bir İstidat meselesi, Annem, büyük vılldım de ıiı- Halkın nazarı dikkatine Belediye Relisliğinden: Ankara belediyesi zabıta talimatna . mesinin 4 ve 91 inci maddesi aşağıya konulmuştur. mmuvmmnlm mediği gikâyet ve y dâvamız Köy Enstitülerini adım adım taki- bediyoruz. Her yükselen çatı ve bu lmmıluıu,ımknıblt erlasımda, ne demucıudodü köyü Köy Enstitüleri giderek ve onu durmadan MMDMW mandılar! Bu bir ail: derler. Bu iddia bir dereceye kadar doğrudur. Aileden gelen bir isti- dat olabilir. Fakat ona karşı koy- mak için savaşmak lâzımdır. Hem dikkat olunursa bu istidat ekseri- ya banka direktörlerinde, muha- sebecilerde, veznedarlarda, büro seflerinde görülüyor. Çünkü otur- dukları yerde yalnız kafalarını iş- letiyorlar. Demek oturucu hayat iİnsanı semirtiyor. Ama bu hüküm te büsbütün doğru değildir. Aynı vaşta olan insanlar içinde oturü- su bir hayata tabi oldukları hal- de bazılarının ağırlıklarını oldu- u gibi muhafaza ettikleri, bazı- tarının kilo aldıkları, bazılarının Aa aksine zayıfladıkları görülür. Halbuki bu adamların hepsi de ayvynı büroda cahstyor, aymı hava- yı teneffüs ediyor, aynı işi görü- ve bina içlerinde bağırın çağırmak, her ne suretle olursa olsun gürültü et- mek yasaktır. Aynı saatler içinde piya- no, gramofon, radyo gibi müusiki Alet - leriyle sızıtıyı mucip hallerde bulunu - lamaz. Madde 91 — Dar olan yaya kaldı- rımında konuşmak için veya başka bir sebeple durarak ve yahut — iki kişider fazla yan yana kol kola yürüyerek bas- kalarınm — yürüyüp geçmelerine ıınıu—lı olmak yasaktır. 2130 Ai bıfküyıydmıolxık,ı. kurtuluş yolunda A Mesele, bu nüvelerin sayısını art- tırmakta, onları birken üç, üçken beş yapabilmektedir. Dün, henen bütün bir günümüzü H.nııoıhn Köy Enstitüsünün ışıl ışıl arasında geçirdik. Her lu.llo:mdı bir tek ifade vardır: bize inanınız ve güveniniz, diyorlar. Ken- dilerine verilecek olan büyük vazife - nin mesuliyet şuurunu, daha bu yaş - larında, sezmişlerdir. Pek genç yaş - l'prımıı olanca gayretini vererek kaz- ma ve kürek sallayışlarını, ben içim- den bu sezişe bağladım. Kurulan her çatı bana, bir köy gibi göründü ve sayın Hasan - Âli Yücel'in dediği gi- bi, bugün bir tek enstitülü köy çocu. ğunun gözünde, yarin kurtaracağı yüz köylüsünün hayalleri çizilidir. Türk köylerinin istikbalini bugün- duı ıörmılı ııuyenler. en yıkuı knıy kere cukları iş başında görmeli ve bif h çiyle konuşmalıdır, yeter! G Belediyelerin bankaya olan borçları bazı ahvâlde geri - bırakılabilecek Belediyeler Bankası esas nizam - namesinin 15 inci maddesine bir fıkra eklenmesi hakkındaki nizam - name Vekiller Heyetince kabul o - lunmuştur. Bazı hallerde borçlu be- lediyelerin borçlarının teciline im - kân hasıl olması için yapılan bu ek aynen şöyledir : “Ancak belediyelerce — gösterilen karşılıkla taksitin kısmen veya ta - mamen ödenmemesi, Hükümetçe ka- bul ve ilân edilmiş fevkalâde haller- den ileri geldiği ve borçlu belediye- nin mali durumu vâdesi gelen tak - siti derhal ödemiye müsait bulun- madığı' Dahiliye Vekâletince tasdik di; börçlu beledi tahakkuk edecek faizi ödemek gşar- tiyle bu taksit banka idare meclisi karariyle tecil olunabilir.,, Ek nizamname bugün yürürlüğe girmiştir. Çağrı Türk Dil Kurumu Genel Sekre - erliğinden : Türk Dil Kurumu yeni Genel Merkez Kurulu 17 ağustos 1942 pa- zartesi günü saat 11 de Kurum bina- Kemal Zeki Gencosman MWLN— yattır. Bu edebiyatin büyük bir kıs- manı pâli ve sankırit dillerindeki me- tanlerden yapılan tercümeler teşkll eder, Bundan başka, hikâye tarih ve trajedi gibi edehi mevilende ve fikir mahsullerinde de, bu dil aslını muha- faza etmektedir. Fakat Bimnanya e- debiyatı hiç işlenmemiştir. Birmanya sanatına gelince, bu sa> nat dini bir sanattır. ve önemli bir * Siyam nor. mal ve sakin geçmektedir. Birmanyalılar, — istiklâllerini — kur- Birmanya'nın tdare merkezi olan Rangoon şehri, flk defa 1824 te işzal edildi, fakat 1852 yılana kadar'*şehinde isyanlar devam etti. Asıl Birmanya- nan tam zaptı amcak 1885 te, altmığ yıllık bir mücadeleden sonra yapıla- bileği. j 1885 te, Japonlar Siyam toprakla- lertmi zaptedenlere karsı — durnumları nedir? Muhakkak ki, Birmanya umu- mi efkârı parçalanmıştır. Burada in- gilizleri seven, ve sevmiyen diye iki parti vardır. — Birmanyalıların çoğu Japondara besledikleri sevgi hissini a Geçen Londra'daki Birmanya elçisi M. Saw, Japomlara karsı — tanadtarlık yapıyo! gında toplanacağından sayın üyelerin buyurmaları rica olunur. düye tevicif edikdi. Öteki iki gemiye gelince, onların — milerini üç yılda yapıyorlardı; şim- 1 — Furlous: 22450 ton: 31 mil - ucak: mürettehatı 400 kisi! ——.asaronrroor.r TF LELANE ÇARRSELARNA SA S a CA

Bu sayıdan diğer sayfalar: