22 Ekim 1940 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kağ — Bir gün beklemiş, iki gün beklemlı, U L Vei Sanaf âleminde: Yozgat resim sergisinin masalı Bir varmış Bir yokmuş.. Evel zaman igin— de, kalbur saman içinde Yozgat ka - sabasında bir orta okul resim hocası varmış. Adı Cemal Bingölmüş. Bu delikanlı bakmış ki, Yozgat'ın ço - tukları, bütün Anadolu çocukları gi- bi, kıvıl kıvıl, alev alev zekâ kaynı- (yor. Düşünmüş taşınmış “ne yap- sam ki, bu yavrucukların cevherleri- ni elle tutulur, gözle görülür bir şekle sokabilsem,” diye, “Eh, demiş, madem ki, resim hocasıyım, bari talihimi resimle deneyim. Şu ço- cuklara, bol bol, rTenkli renkli resim- ler yaptırtayım. Bakaliım göstersin - ler âleme boylarını boslarırnı.” , İtiraz etmişler: “Ayol, demişler, bu ço- cuklar, ömürlerinde güzel resim ne- dir görmediler, Yağlı boya, sulu boya, pastel boya nedir bilmezler. Hem de öyle boya, fırça, kâğıt alacak para - cıkları da yoktur.” #“Ziyanı yok, demiş Cemal Bingöl, güzel resim görmemişlers- ben gösteririm ymlara. Boya nedir bilmezlerse, ben Öğretirim onlara, Boya, fırça, kâğıt alacak paraları yoksa, ben alırım on- lara. Bakın şu çocukların gözlerine, bakın şu çocuk'--m alımlarına, bakın şu çocukların ılıliğına, - hevesine, b cöşkunluğuna. “Yaratmak” için bun - lar yeter.” îdrı.ı ıdçlcr, lçlerinden gülmüşler n bu meczup h y Cemal Bingöl, sınıfta iken karşısındaki çocukların kara kehribar gibi ışıl ışıl parlıyan gözlerine bakmış da kendi kendine: “Hayır, demiş, bu çocuklardaki cevheri söndüren ben olamam. Onların önle- rine soğuk bir “hokka” koyarak kür- şün kalemle bunun resmini yapın di Ç mm Ve koşmuş çıtııyı. sınıfta ne kadar ço « cuğu varsa, o kadar resim kâğıdı, bo- ya, fırça almak istemiş. - Dükkâncılar gülmüşler: “Bayım, demişler, bizde öyle şeyler ne e gezer!” z Cemal Bingöl derhal — postaneye koş- müş, almış eline kalemi kâğıdı ve An- - kara'daki bir arkadaşına bir mektup * yazmış ve ona istediği kâğıtları, bo- F yaları, fırçaları sipariş etmiş. O gün de tesadüfen ayın ilk günü olduğu i- çin, cebinde bir miktar parası varmış, ZB »Munh.kbhpoıuhvı.leıl de kestirmiş... üç gün beklemiş, en nihayet dördüncü k gün köocaman bir paket Ankara'dan “çıkagelmiş. — Paketi sırtlayımnca doğru koşmuş mektebe. d Sınıfa girmiş. Paketi çocukların önün. dı_ açmış. Kâğıtları, boyaları, fırça - a v PN Ödnkl tomar tomar kâğıtları, kutu kutu, tu- “ Jum tuülüm,'renk renk boyaları, çeşit çeşit, boy boy fırçaları görünce, göz- leri büyümüş şaşırıp kalmışlar. Bonra efendiciğimize, sözlü uzatmıyalım, başlamışlar resim yapmağa. Hocala- rıt “Çocuklar! Bana bir cehennem resmi ya- pım.” demiş. Vedat Nedim TÖR Ve günün birinde, Yczııt resim hocası HÂDİSELERİ TAKİP EDERKEN Voyvoda'ya selâm söyleyin ! Vkatiyle bir Osmanlı imparatorlu- ğu vardı. Onun bir yolu Bulgaris- tan'dan, Romanya'dan, Macaristan'- dan geçer, Avusturyâ topraklarına dalardı. O zamanlar şimale doğru bir- ;ok seferler yapılmış, ordular bu is- Cemal Bingöl, eserleri- ni sırtlryarak- dere tepe düz gitmiş, gelmiş Ankara'ya, Gene tesadüfen a- yın ilk günü olduğu için cebinde bir- azcık parası kalmış, onunla bir mikdar karton almış, 750 çocuğunun 2000 1 aşan resmini bir bir kendi el ugızıyle kartonlımış, xerzıevmdekı 1 kendi elceğ ünezle - miş, ve gene kendi elceğiziyle bir “Yozgat resim sergisi” levhası yaz - mış, asmış serglevinin kapısına. Resim sergilerinin yalnız İstanbul'dan gelmesine alışık olan' Ankaralılar, bu Yozgat'tan türeyen sergiye pek aldı- rış etmemişler ama, gene onu tek tük ziyaret eden bulunmuş. Fakat bir cuma günü, Milli Şef'imiz İnö - nü: Y “Bakalım şu Yozgat çocuklarının sergisi- ni de görelim” buyurmuşlar ve apan- sız doğru gitmişler.sergievine, Yozgat resim hocası Cemal Bingöl, karşı- sında Millf Şef'in nurlu yüzünü gö - rünce: “Ne oluyorum, rüya mı görü- yorum” diye gözleri kararmış ve az kalsın heyecandan düşüp bayılacak - miş. İnönü, koskocaman salonu çepeçevre dol- duran o rengârenk, cennetli cehen - nemli, rüyalı mükemmel kuşlu resim- lerin önünde bir bir durmuş. O, sor- müuş, Bingöl anlatmış. Bingöl, söyle- miş; O, dinlemiş ve sonunda İnönü: “Berhudar ol yavrum, buyurmüşlar, sen, bize her Türk çocuğunun gönlünde bir “yaratıcı” yattığını ispat eden - sin. Yozgat'a döndüğün zaman, 750 çocuğunun alınlarından benim için bir bir öp.” Ve o tarihten beri, bütün Türkiye mektep- lerinde çocuklar, bol bol ve renk renk, cennetli cehennemli, 'rüyalı ve mü - kemmel kuşlu resimler yapmağa baş- lamışlar. Cemal Bingöl ermiş muradına, biz çıka - lım tahtaboşuna, Biçer, döğer makineleri randımanı tesbit ediliyor * Ziraat vekâleti bu sene yurdumu- zun muhtelif mıntakalarında ilk defa çalıştırılan Biçer - döğer ziraat maki- nelerinin randımanlarını tesbit etmek- tedir. Vekâlet alınacak neticeye göre üzdeki hasat için yeni bir program hazırlıyacaktır. Belediye Meclisi toplantılara başlıyor Belediye Reisliğinden: Bolıdln meclisi hmınl toplantısını 4 Teşrinisani 940 tarihine tesadüf eden pa- tik. te sevkedilmişti. Böyle bir se- fere girişmek icabedince, yolun üze- rine düşen kasaba, şehir ve memleket- lere aylarca evel öncülerle haber gön- derilirdi. Bulgaristan'da dğalara ve paşalara, Buğdan ve Eflak'de de, 0 .zaman im- paratorluğun garantisini almış bulün- “duklarından, ekseriya, Voyvodalara nameler yazılır ve bu nameleri götü- recek olan öncülere, — Voyvodalara selâm söyleyin! de- nirdi. * Nameyi alan Voyvoda için, yazıdan ziyade bu selâm mânalı idi. Çünkü, ona birkaç defa selâm söylendiği için, sefere çıkmak Üzere olan bir ordu- nun gelip oradan geçeceğini bilirdi ve hemen vakit kaybedilmeden kiş- laklar, konaklar ve yiyecek hazırlan- mağa başlardı, Bu usul yalnız Osman- h imparatorluğunun. usulü değildi. Şark türkleri de meselâ Cengiz de aynı sistemle menzil teşkilâtı yapar- lardı. Hattâ, Timurlenk büyük bir se- fer için, üç yıl evel yoluna düçen yer- lere haber salmıştı. O tarihlerde, bu gibi konaklar, kiış- laklar hazırlanınca ve başlarında ku- mandanları olduğu halde atları, ara- balariyle fırkalar gelince, bir sefere gidilmekte olduğuna hiç kimse şüphe etmezdi. Yüzlerce 'yıl sonra, bugün büna, “talim ve terbiye için gelen askeri heyetleı" “petrol kuyularının bekçi- leri”, “garanti icaplarının tezahürle- v ee diyorlar. Tevilin de bir derecesi vardır. O dereceyi aşınca, saçma olüyor. Zira, bugüne kadar talim ve terbiye için yalnız hocalar gelirdi. Yoksa, motör- leştirilmiş fırkalar, sayısız tanklar, tayyare bombardıman filoları gelmi- ,| yordu, Kışlaların, kışlak ve deniz üs- lerinin hazırlanmasına da lüzüm gö- rülmüyordu. Büyük bir otel bütün heyete kâfi idi. Petrol kuyularını mu- hafaza etmeğe Romanya'nın jandar- ması bile yeterdi. Kaldı ki, vasal ol- mıyan bir devletin kendi ;oprakİarm— da inzibatını, emniyetini yabanci bir devletin ordusu temin etmesi kadar tevil kabul etmiyen bir hareket ola- maz. t Mamafih, onlar tevilde, biz de mu- hakememizde muhtarız. iı t Bütün bu hareketler, büyük bir ta- arruzun hazırlığıdır. Ana hatları Sa- Ilzburg'da görüşülüp tesbit edilmiş, Viyana'da tatbik edilmeğe başlanmış, Brenner'de bütün dünyaya ilân edil- miş olan projenin ilk tezahürleridir. Oraya gelenler, arkalarından gele- ceklerin yerlerini hazırlamak, kendi usullerine göre menzil teşkilâtını yapmak, köprü başlarını tutmak ve ordularının gerisini emniyet altına almak gayesiyle hareket etmektediq- ler. Nizam yeni olunca, o nizamın müş- takkatından olan usul de, tevil de tabi- ınyle bir yenilik ifade edecekti. O- nun ıçın olup bıtenlere lüzumundan fazla g zartesi günü saat 12,30 da ğındi mezkür günde âzâların belediye meclisi salonuna teşrifleri ilân olunur. D Ruzname: 1 — Reis vekilleri ve encümenler in- tihabı. 2 — Yol inşası için h verilen v Kendi kiyasetlerince, onlar bir taş- la iki kuş vurmak istiyorlar, Şayet hedeflerine varabilirlerse, mak İstanbulda serbest bir halı mahalli kurulacak İstanbul şehti ötedenberi şark halı- ları transit ticaret için mühim bir mer kez vazifesini görmektedir. Gümrük ve İnhisarlar vekâleti yurdumuzdan transit geçen şark halıları için güm- rük bakımından kolaylıklar gösteril- mek suretiyle bu ticaretin inkişafına elinden gelen yardımı yapmıiştır. Vekâlet, halıların antropolarda bal- yadan çıkarılıp yayılmasına, havalan- dırılmasına, temizlenmesine ve müş- terilerine gösterilmesine, yıkanmak üzere yıkama mahallerine çıkarılması- na muvakkat muaflık usulünü tatbik ediyordu, Ancak halılara tatbik edi- len antropo rejimi antropolara konan halıları kontrol bakımından bazı ka- yıt ve şarta tabi tutuyordu. Bu kayıt ve şartla halılar birer birer tartiliyor, eni, boyu ölçülüyor, metre murabbaı- nın sikleti tayin ediliyor ve her halı- îı etiket konuluyordu. Gümrük ve nhisarlar vekâleti bütün bu idari ka- yıtları ve müşkülleri bertaraf etmek ve İstanbul'da halı ticaretinin inkişa- fını temin etmek ve bu hususta yeni bir rejim tesis eylemek maksadiyle İstanbul'da bir serbest halı mahalli tesisi hakkında bir kanun projesi ha- zırlamıştır. Başvekâlete verilmiş bulunan pro- jeye göre İstanbul halı gümrük bakımından serbest bir ma- hal sayılacak ve halı tâcirleri buraya ithal edecekleri halılarını yalnız şark halısı gibi umumi tarife ismini ve sikletini bildirmekle iktifa edecek- lerdir. Tâcirler bu serbest mahalde mağazalar açabilecekler, antropodan dışartya çıkarılmamak şartiyle müba- dele yapabileceklerdir. Gümrük ida- resi burasını dışarıdan kontrol ve ne- zaret edecek girip çıkanları tesbit ey- liyecektir. Husust muhasebe müdürleri arasında yapılan nakiller Isparta vilâyeti hususi muhasebe müdürü BB. Hasan Turgut — terfian Kırşehir hususi muhasebe müdürlü- Fikirler ve insanlar Divan şiîri. MEKTEPLERİMİZDEN divan- şiiri hemen büsbütün kaldırılmıştı; şairler hak- kında malümat veriliyorsa da eserleri pek okutulmuyordu. Yani 'çocuklar Fuzuli'nin, yahut Nedim'in kim olduğunu, hangi asır- da yaşadığını, şiirinde ne gibi hususiyetler görüldüğünü öğreniyor, fakat O şiirle doğ- rudan doğruya karşılâştmıyorlardı. Kasi - deleri, gazelleri anlryamıyacakları müna - kaşa götürmez bir hakikat diye kabul edi- liyor ve bunun için onlara kasidelerin, ga- zellerin hafifçe bahsini etmekten ileri gi- dilmiyordu. Bu usulün iki türlü fen.ılııx vardı: 1 — Çocukları ezbere hükümleri kabul ettirmeğe alıştırıyordu. Okuyamadıkları şiirler hakkında öğretmenlerinin söyledik- lerini şaşmaz, değişmez, riyazt birer ha - kikat diye dinliyor ve böylelikle kendile- rinin de tecrübe, tahkik edemedikleri bil- gilere inanmağa razı oluyorlardı. Yani edebiyat dersleri çocuklara eserleri oku- yup kendilerinden başka insanların hisle- ri, endişeleri, dünya görüşleri ile temas etmeği, tecessüsü öğreteceği yerde onla- ra ezbercilik ruhunu aşılıyordu. Kaside - ler, gazeller ökütulmadıktan sonra divan şairlerinden hiç bahsedilmemesi belki da- ha hayırlı olurdu. 2 — Çocuklarımız güzel şiir, güzel yazt diye ancak Tanzimat'tan, hattâ Meşruti- yet'ten sonraki eserlerle iktifaya mecbur oluyorlardı. Burada Eski edebiyat - Yeni edebiyat münakaşasını açmak niyetinde değilim, Ziya Paşada, Namık Kemal'de, hattâ Abdülhak Hâmit'te bir takım mezi- yetler bulmak elbette kabildir; fakat ge- rek o şairlerde, gerek onları takip eden - lerde şekil endişesi bulunduğu iddia edi - lemez. Eserlerinde, divan şiitlerindekin - den pek de ileri olmıyan bazı fikirlere, türetlere tesadüf edilir; fakat bunları za- rif olmıyan bir dille, âdetâ kekeliyerek söylemişlerdir. Onlarda zarafet kaygusu yoktur demiyorum; fakat zaarfeti dilin dı- şında, sunğilikte aramışlardır. Divan şa- irlerimizin eserleri arapça, farsça kelime- lerle doludur ama bunların altında bir ta- biflik hissedilir, o kelimeler cilâdan ibaret değildir; divan şairi şiirini söylerken ta- bit olarak © kelimelerle düşünür. Halbu- ki sonra gelen şairlerde Aarapça, farsça kelimelet zorakidir, ifadeye sunği bir gü- ğü, Tunçeli husust muhasebe müdür- lüğüne Bingöl müdürü Nafiz Özer, Bilecik hususit muhasebe müdürlüğü- ne Tunçeli müdürü Sami Kırııulu, Diyarbakır hususi muhasebe müdü; lüğüne Çankırı müdürü Ali Rıza Ay- gil, Tekirdağ hususi idare müdürlü- ğüne Bilecik müdürü Süleyman Er- kut, Bingöl hususi idare müdürlüğü- ne Tekirdağ müdürü Hasan Gürses, Isparta müdürlüğüne sabık ziraat bankası müfettişlerinden Reşat Şa-| * man naklen tayin edilmişler ve Siirt müdürü İbrahim Güçlü bir derece terfi ettirilmiştir. Vilâyet îuilul yarın şehrimize gelecekler * Maarif vekâleti, cümhuriyet bayra- mırnda yapılacak geçit resmine iştirâk zellik vermek için kullanılmıştır. Bunun için Ziya Paşanın, Namık Kemal'inı Ab - dülhak Hâmit'in, Edebiyatı - Cedidecilerin şiirleri ile çocuklarımıza dil aşkımı aşı - lamağa imkân yoktur, Fuzuli'nin, Baki'nin, Nıdım in şiirlerinde ise, arapça ve fars- ça kelimeler yüzünden manayı iyice an - hyamadvgrm!z zaman dahi, guzel zarif, akıcr Bir dille konuşmak endişesi bulun - duğunu hissederiz; onlar bize şekil mu - habb i verir, şekille ol Nurullah ATAC la tahlil ediyor, her kelimede hususi bir mana, bir telmih bulmağa kalkıyor ve böylece şiiri, güzel şekli harap ediyorlar. Bu yıl divan şiiri mekteplerimize tek - rar giriyor. Edebiyat tarihi ile beraber, Necmettin Halil —Onan'ın hazırladığı İzahlı Divan şiiri antolojisi (1) de oku- tulacak. Bu kitap bir mektep kitabıdır; Necmettin Halil Onan her kasidenin, her gazelin yanına tercümesini de koymuş, her manzumede geçen kelimeleri izah etmiş, vezinleri gösterdikten başka her mısrağda imaleleri, vasılları da ıısret etmıı. Öyle ki rmız giirleri, öğr an - latmasına da ihtiyaç kalmadan anlıyabi - lecekler. Belki bunun için Necmettin Ha- lil Onan'a itirâz etmek kabildir: çocukla» ra, az da olsa, bir keşif payı brrakmalı idi. Çocukluğumuzda bir beytin manasını ken- di kendimize anladığımız zaman ne kadar sevinirdik! İnsan asıl böyle kendi kendi- ne edindiği bilgilerden zevk duyar... Bu noktayı kaydettikten sonra hemen söyliyeyim ki Necmettin Halil Onan'ın kitabı, bence, mükemmeldir. Yani bir ınrholagıe nin, bilhassa mektepler için hazırlanmış bir; anthelogie'nin ne kadat mükemmel olması kabilse o kadar mü - kemmel, İçinde bittabi eksikler var: me- selâ XWILI inci asrın bestekâr şairi Na« zim'den bir beyit bile almaması âdetâ gü- cüme gitti. Daha başka şairler de eksik. Aldığı”parçalar üzerinde de münakaşa e- dilebilir: Nefi'nin: “Gamzen ne dem ki tiğ çeküp hun-feşfin olur” diye başlıyan kasidesini almış; güzel şiirdir ama meş - hur bahariyesini almamış, fahriyelerden hiç biri yok.. Bence: “Minnet Allaha ki bi-minnetd baht Ü ildbâl” fahriyesi ile başlıyan kaside dilimizin en yüksek eser lerinden biridir; onu kitapta görmek is « terdim. Öteki şairlerden aldığı parçalar üzerinde de böyle münakaşa kabildir... Fakat bu neviden itirazların büyük bir kıymeti yoktur: Necmettin Halil Onan'ın aldığı parçalar da güzeldir ve nihayet bu iş, bir zevk meselesidir; bir şairde her « kesin en çok sevdiği parça ayrı olabilir, N in Halil'in kitabında, divan giiri- nin esasr vardır; her öğretmen dersinde kendi zevkine göre onu lryabilir. N in Halil'in b bence en büyük meziyeti, çocuklarımıza divan şil- rini gevdirecek surette tertip edilmiş ol. ridir; Neemettin Halil Onan kitabını mı tep talebesi için hazıriryor diye aşk şiir « lerinden kaçmak lüzumunu hissetmemiş. Bunün için kendisine ne kadar teşekkü etsek yeridir: gençlere aşktan bahsetme- mek lüzüumsuz bir hicap, hiç bir fazileti olmryan bir mürailiktir. Antoloji'nin... Ne çirkin kelime! Aht Ni Güldeste diyebilsen ne iyi ö- tığını, dolgunlaştığını öğretir, Divan şiiri, ile hiç temas etmemiş gençlerimizde bir ihmalkârlık, “Adam sen de! böyle de söy- lense olur!" zihniyeti belirmeğe başla - mişti. Divan şiirimizin, içinde her türlü mezi- yetler bul: k bir bütün ol id - dia etmiyorum; onuün kusurlarından yıl - larca Fakat o ına rağ- lurdu; zarif, van şiiri için... Neysel Antoloji'nin mekms tepler için hazırlanmış olduğunu lrları için faydalır olacaktır. O kitabi, eli- me geçtiği günden beri bırıhmqnnın: içinde bifçok bilmediğim harikulâde be - yitler var, Siz de alıp okuyun; bu husus. ından far » men, kendisinden sonra gelen edebiyatlar- dan dıhı zengin, dıhı feyizli olduğu in - edecek izciler için hazırlıkl de- vam etmektedir. Vilâyetlerden gele- cek izciler için kız lisesi, titaret lise- si, üçüncü orta mektep ve sanat mek- tebi tahsis edi!mı;tîr Bu mekteplerde izcilerin y ve yiyecekleri- ne ait hazırlıklar tamamlanmıştır. Vi- lâyet izcileri yarın tamamen şehrimi- ze gelmiş bulunacaklar ve perşembe günilnden itibıren de umumi prova- Karadeniz'e hâkim olmak, hem ınlla— rına ve hem de sollarına düşenleri ta- 250,000 liranın 940 bütçesine ilâvesi hak- kında daimi encümen kararı. $ — 0 bil plâkaları hakkında dai- t h i 1 mi encüi kararı, ç 'H"' Z 4 — İtfaiye için 3 adet fort karoseri ya- Hocaları: “Çocuklar! Bana bir cennet resmi yapın.” demiş. Coeıklu cennet resmi yapmışlar. Hocaları: “Çocuklar! Bana bir rüya res- mi yapın.” demiş. — Çocuklar, rüya resmi O Hocaları; * “Çocuklar! Bana bir mükem - * mel kuğ resmi yapın” d:m!ı. — Çocuklar, mükemmel kuüş resmi yapmışlar. B'wıim. “Çocuklar! Bana Yozgat'mızın resmini yapın.” demiş. — Çocuklar, Yozgat'larının resimlerini yap « » mışlar. Bbeılırı “Çocuklar! Bana kendi suratı - — mızin resmini yıwn" demiş, Çelıklı!. kendi ıunuırm resmini yap- b mılı: ğ Gel zamafı git zaman, thu bitmiş, bo- yalar tükenmiş, fırçalar dökülmüş. Hocaları, gene bir ayın ilk gününde, onlara yeni kâğit, yeni boya, yeni fırça getirtmiş ve gene oturmuşlar renk renk, türlü türlü resimler yap - Yaptıkça çocukların hevesi ? eri kanatlanmış, kara $i leri daha paçlak yanma- © görmeğe başlamış. ğ#a, tabiati ve insanı daha başka türlü |/ pılması hakkında daimi encümen kararı. 5 — 1939 yılı hesabı kati cetvelleri, 7 — Bütçeye munzam tahsisat ilâvesi ve münakale icrası hakkında daimi encü- men kararı. 8 — Bahçeler için mübayaa olunan ağaç ve fidan teahüdatmım 940 — malf yılına sari olması :ıı-kkında daimi encümen ka- rarı, hakkümleri altına l Oradan nereye gitmek, nerelere yarmak iste- dikleri henüz belli olmamakla bera- ber, o menzillerle nerelerini istihdaf ettiklerini tahmin etmek güç değil- dir. O yollardan çok geçilmiştir. Nizam, yeni ama, taktik çok eskidir. Onlar istedikleri kadar tevil etsinler; buna “talim ve terbiye için gelen heyetler,, desinler. Fakat, bunun mânası, gene eskiden olduğu gibi, bizim içln. “Selâm söyleyin Voyvod. , dır!,, lara Adliye Vekâletindeki müsabaka imtihanı - Adliye vekâletinde açık bulunan memuriyetler için dün' vekâlette bir müsabaka imtihanı yapılmıştır. İmti- hana 83 gencimiz iştirâk etmiştir. ——— Mevlüt Ferid Ziya Orbay ve arkadaşları ile gmum hava şehitleri ruhuna ithaf edil-' mü Cİ"“ blltüu ikindiden sonra Hacı- Hi. - ik mevlüda arzu buyu- ıınlınn teşrifleri rica olunur. 4252 kâr ç ha; kafa hayatı - mızı inkişaf ettirmek hususunda da Tan - zimat edebiyatından, Edebiyatı - Cedide- den, Meşrutiyet edebiyatından daha iyi bir âlet olduğu mnhıkkıktır Eski şairi ini anl a. ta mektep kımız yoktur. Bana öyle geliyor ki müte- madiyen divan şiirinin aleyhinde bulun - mağı kendileri'için bir yenilik hücceti sa. hanlar o kitabr okuduktan Sonra — bmı - bi bir k olsun şartiyle — utanacaklar ve o şiirlerdeki yeniliğe hayran olacaklardır. için arapça, farsça bilmek lüzumundan bahsederler; bu da doğru değildir. Bizim nesil, yani bugün kırk ile elli arasında o- lanlar, mektepte hakkile arapça, farsça mı okuduk? Divan şiirinin ruhunu, güzelliği- ni Yahya Kemal kadar kavramış az insan vardır; Yahya Kemal'in arapçası, farsça- sı hiç denecek derecededir. Kendim muh- telif sınıflarda tecrübe ettim: Arap harf- lerini dahi bilmiyen çocuklara, Baki'nin Sultan Süleyman'a mersiye'sini sevdire - rek, tattırarak okutmak kabil oluyor. Ma- arif Vekilliği bir Edebiyat Lügati hazır- (1)/1 dilt, büyük 496 sayfa, bez - kapla, 130 kuruş, (Maarif Vekilliği mektep ki » tapları neş;: Cik. .. ni Sadd KA T ' i kar var Gümüşane, 21 aa. — Dört aydanberi devam eden kurak havalardan sonra yirmi dört “yağan y zeriyatta imkânı- nı vermiştir. Şehrin etrafındaki yüksek lerde kar vardır. Gü latıyor; © bittikten sonra divan herkes tarafından rahat rahat okunması mümkün olacaktır; şimdilik Muallim Na- ci'nin Lügati da yeter. Biraz garip gözükse de şunu iddia ede- ceğim: arapça, farsça bilmenin, divan gii- rimizi anlamak hususunda iyiliği kadar, hattâ ondan fazla fenalığı dokunuyor. O dillerle çok meşgul olanlar beyitleri faz- Bahtiyarlar Rakamın değerini bilen, istatis- tikten anlıyan ve sayıya kıymet ve- ren Cümhuriyet Türkiyesi, üçüncü nüfus sayımını da bir tekor sayıla- bilecek bir başarı ile tamamladı. Artık, bugünkü türk nüfusu ista- tistik umum müdürlüğünün mo- dern makineleriyle, her halde, akın halindedir. Bütün neticeleri aldıktan sonra : — Artmak istiyorduk; ırttık! diye öğüneceğiz. Sonra da: , — Gene ve bu sefer daha geniş ölçüde artmak istiyoruz! diyeceğiz. Bu sözümüz, zaferini dördüncü sa- yımdan öğrenmeğe hazırlanmış ye- ni bir savaşın parolası, andı olacak. Sayımı en önce bitirmiş olan An- kara'nın nüfusu tam bir rakam ola- rak önümüzdedir: " 90,643 ü erkek, 65,401 i kadın ol- mak üzere 156,044 kişil - “mocalarr onlara büyük resim ; Tenkli Sıyım gü Ankıta_, beş hemşeri k. Ş, bir hemşeri- güzel da| sini k; ü 'bol bol göstermiş. Çocuklar büsbütün — Bı'r bcdbıhdı beş yeni bahti- “aşka gelmişler, “Yaratma” nın zevki-| yar! ni kana İrana tatmışlar.. n mdımd:!ıdyomuı?hhtıı— yıları arttığını öğrenenlerin bepsi bahtiyar sayılmak lâzım gelmez mi? Evde kalmak zevki ! Refik Halit Karakayış, sayım gü- M y Br Arir, iyle y 8 bir yazıda evde kalmak zevkinden bahsediyor. Sayım gününde ona bir zevk daha katılmıştı: “pazardır, ev- dedir,, diye ziyaretinize gelen is- tenmedik bir misafirle karşılaşma- mak zevki! Fakat “evde kalmak,, masdarının bir berbat mânası daha vardır. Yaşt geçmek üzere olan bazı hanımlar o- kudularsa bunun bir zevk değil, bir azap olduğunu, her halde, akılların- dan geçirmişlerdir! Zurnada peg_:!f_ ğ Sayım günü Ankara radyosunun sürekli, çeşitli ve hareketli progra- minı her halde dinlemiş ve tahmin lanmışsınızdı. " ederim, hoşl: 'ır. Biz bir Tei şeyi mükemmel buülduğumz zaman “iğneden ipliğe kadar her şeyi ta- mami,, deriz. Dünkü Ulds'ta M. F. F. de bu program için yeni bir tâ- bir bulmuş “zurnadan koro'ya ka- * dar,, hepsinin tamam olduğunu yaz- mıişti. Sayım gününden bir evelki gece radyoda zurnanın işe bir peşref çal- makla giriştiğine, bilmem, dikkat ettiniz mi? Bu suretle zurnıdı peşref olmaz, ne çıkarsa bahtına!,, sözü de yalan- lanmıştır. Zurnada bile işi — bahta bırakmadık; programa bağladık! Nışaıı ! Bir takım milletleri, memleketlı- ri boyunduruk altına almak istiyen- lerden bir kaçı İspanya'ya gittiler 79 birer “boyunduruk,, nişanı aldı- lar. İngilizler rı!tımıd!yeıı. — Alman bombaları askeri he- dı»fım ufıbee nıığyor huııa M- *İY öY b » OUU YAN ll& Il ILAR naları, hastane ve kliseleri yıkıyor! diyorlar. Şu halde bu tayyırıler ya nişan almasını bilmiyorlar; yahut da bu- na lüzum görmüyorlar. Her halde bu Ispınya seferleri *“boyunduruk,, talimi için olmıya- cak. Himler'in Madrid'de gayet he- yecansız seyremği boğı güreşlni de bu yolculuğ Acaba, mihver Ileri ge!enler! İs- panya'ya nişan almasını öğrenmek iİçin mi gidip gelmektedir? Yıkılan dünya ! Sofya'dan gelen bir Stefıni tel- grafı “bir dünyanın yıkıl! oldu-’ ... Ş. Karahisar, 21 a.a, — Ayın 18 inden- beri hafif olarak devam etmekte olan yağ- murlar dün kar ile karışık yağmıya başlar mış ve kasabamız civarındaki tepelşr Juh la örtülmüştür. Eskişehir mebuslarının yaptıkları tetkikler Eskişehir, 21 a.a, — Buraya gelen vilâ- yetimiz halk ile bu- ve dilek tesbit ey dirler. Halk ile bu temasları esnasında Halkevinde verdiği bir konferans lle Yu- suf Ziya Özer, hükümetimizin diş politi- kasını izah eylemiştir. Yıldızelinde hububat anbarı binası Yıldızeli, 21 a.ı. 'Toprak mahsulleri ofisi na karar vorllmiı olan hububat ambari ve idare temel atma bugün başta kaymakam ve kaza memurları ve esnaf ve köylülerimizin iştirâkiyle coşkun ğundan,, dem vuruyor. Bu işlerden anlıyan bir tınıdığı- ma: — Bu iddiaya ne dersin? diye sordum. Şu cevabı verdi: — Ne diyorsun dostum? Dünya kolay kolay yıkılır mı? Bu kadar şiddetli hücumlara rağmen Lon- dra'nın bile yıkılması için on sene lâzım, diyorlar; duymadın mı? * D4 Mevlüdü. şerif cı oğlu Tevfik Özkan'ın halası Halime'nin ruhu için Koyunpazarı camiinde Hafız Necmi Riza ve kiymetli arkaddşları tara- hnd.ııı cuma namazını müteakip mevlüdü ğındı akraba ve uı—uımugnm masıdır, Divan şiiri bilhassa bir aşk şii « — lır bir kelime; hele di- — * fakat şüphesiz kil bütün edebiyat merak - — KC—. Nafıa Vekâleti inşaat dairesinde Cak- ğ Ki M **i

Bu sayıdan diğer sayfalar: