gaa ŞŞ ULUS DRİR, ısseî K ( HAYAT.MESSİHAT Karmen gibi... İstanbul'da, eski yangm yerleri- nin birinde, bir mahzen içinde ge - çen aşk macerasını gazetelerde oku- muşsunuz dur: ötede beride kâğıt ve paçavra toplıyarak geçinen bir erkek bir kadınla tanışır. Bu tanış - manın neticesine bakılırsa, ikisi bi- ribirleriyle sevişirler, — denilemez. Yalnız kadın erkeği gerçekten sev- miş olacak ki onunla birlikte mah - zen içinde aşk yuvası kurmıya razı olur. Fakat bu erkek, bir iki hafta olu- yor, burada anlattığım Don Juan cinsinden olsa gerek. Kendisiyle birlikte mahzene h razı şarı tuttuğumuz kadınlardan bazı - Tarının maceralarını işitmişsinizdir. Bir erkeği sever, ondan ayrılmamak için her türlü mahrumiyetlere kat - lanır, her türlü zillete tahammül eder, hattâ onu geçindirmek için kendini satmıya razı olur... Hormon işleri tetkik edildiğin- den beri, gerçek kadın aşkı da gene İi öteki ci kalan Tibbi müsfahzarat kanunu değiştiriliyor Büyük Millet Meclisinin bu mali sene bütçesini müzakere ettiği sıra- larda, Sıhiye vekâleti bütçesi konu- şulurken birçok mebuslarımız söz a- larak muhtelif sıhi meselelere ve bu arada tıbbi müstahzarata temas etmi'- lerdi. Bilhassa başka memleketlerden getirilen ilâçları Sıhiye vekâletimizin daha sıkı bir kontrola tabi tutması ve ilâçlar üzerinde yapılacak reklâmlar- da mübalağaya kaçılmaması — bahis parçanın eseri olduğu anlaşılmakta- dır. Maddi duyguların üstünde olan aşk da hor - mon tesiri olabileceğine taaccüp et- h gerç duyg olan aşkın derinliğini takdir ede- » — Kadının çocuğuna karşı gösterdiği annelik muhabbeti, mez,. Aradan bir kaç ay geçince baş- ka çiçeklerden bal aramıya kalkı- şır. Kadın bunu haber aldığı gün, vefasız sevgili mahzene dönünce elinde usturayla üzerine hücum ede- rek onu bir kaç yerinden yaralar. Başma konan en büyük devlet kuşundan, gerçekten sevilmek saa « detinden haberi olmıyan bu mutlu adama, — anlayışsızlığ yalnız yaralanmış olmakla geçirme- sini, yaralarından da ını temenni ederim... Kadıma gelince onu, her kadının duyamadığı ger - cekten aşk hissini duymuş olmasın - dan dolayı tebrik etmek â gerçel aşkın da üstünde olan o ulvi duygu da bir hormonun İlütein hormonunun eseridir. Bu, artık lâ - boratuvar tecrübeleriyle de sabit olmuştur: hiç yavrusu olmıyan dişi bir hayvana bu hormondan şırınga ederler. O vakte kadar kendisinde annelik duygusunun hiç bir izi bu - lunmadığı halde, onun yanma baş- ka bir hayvanın yavruları verilince onlara kendi yavruları gibi bakar, muhabbet gösterir. Onun için, gerçekten aşk dediği - miz ve cinsi cazibesinin üstünde tuttuğumuz duygunun da bir hor - tesiri altımda bulunduğunu olur. Aşkınım karşılığını göremedi - ği için kendisini tâziye, etmek Jlâ- o zıma gelir... Bu macera, kadımların gerçekten - aşk hissini duyamıyacakları nazari- yesini güdenlere yeni bir kabul edebilirsiniz. Gerçi, annelik duygusunu veren lütein hormonu gibi, bu gerçekten aşk duygusunun hormonu henüz bulunmuş değildir. Hattâ bunun ayrıca bir hormonu . Elbette biliyorsunuz ki bir rivayete ,göre l aşk —duygu ancak bir seksapeldir. Cins cazibesinin üstünde ve insana her şeyi unutturan, dünyada her türlü nimetleri feda ettiren gerçel el el ptır. | bul dığ d bayağı erkek- * |lik hor * ifratı denil - İ |bir değisikliği Fi aç M hti « mali çoktur. Gerçekten aşka müpte- lâ olan erkeklerin öteki, cinsi aşkla pek çok alâkaları olmaması da bu Ytihanli kaivatl önküş aşk yalnız erkeklerin duyabileceği bir histir. Kadınlıkta bu hissin kar - şılığı yoktur, kadın yalnız sevilme - sini bilir ve gerçekten sevmesini bi - lemez... Bu nazariyeye inananları alda - tan şey kadınlarda gerçekten aşk d duyg erkeklerdeki: na - dir ol dıt, Vakıa kadımlarn en çoğu sevmez, sevilir. O çokluğun sevmek zannettiği duygu, daha zi - yade, sevilmiş olmaktan dolayı gu - rur, yahut kadının sevilmek ihtiya - cını tatmin eden erkeğe karşı min - net duygusudur. R 1 b 5 İi L K | P | d. »nadir olsa bile - gerçekten Aaşk d bulunabileceğini kabul etmek zaruridir. Esasen nadir olan, bu gerçekten kadın aşkının misalle- ri daha ziyade cemiyetin aşağı ta- bakalarında bulunur. Karmen hikâ- yesini hayali bir macera diye kabul etseniz de, aşağı tabakadan dediği- miz, hattâ cemiyet hayatından dı- Şimdilik kuvetli bir ihtimal halin- de kalan bu nazariye bir gün ger - çek olursa o vakit, kadınlarm da gerçekten aşka tutulup tutulmıya - cağı hakkında biribirinin aksi iki fi- kir de birleşmiş olacaktır: kadınlar- dada gerçekten aşk olabilir, fakat öteki cinsten kalan parça biraz faz- laca olursa... G.A. Illlllllllllllllllllllllllllllllllllllı:— Muamele ve istihlâk vergileri? YAZAN: İsmail Hakkı Ülkmen varidat umum müdürü En son hükümlere göre yazıl- mıştır. 527 sayfa; fiatı 3 liradır. 'Tevzi yeri: Ankara'da Akba; İs- tanbul'da Üniversite kitap evleri. 4578 #L D Kİ ULUS Sinemasında 13 Birinci Kânun Çarşamba saat 21 de MÜNİR N UREDDİN KONSERİ N Ix biletler şimdid. HULÂSA gişelerimizde satılmaktadır. olmuştu. Haber aldığımıza göre, Sıhiye ve- kâleti mecliste temenni edilen husus- ları ve bugünün ihtiyaçlarını göz önü- ne alarak tıbbi müztehzarat kanunun- da bazı değişiklikler yapılmasına ka- rar vermiş ve bu husustaki hazırlık- larını da bitirmiştir. Tıbbi müstahza- rat kanununun bazı hükümlerini de- ğiştiren bu yeni proje alâkadar vekâ- letlerin de mütaleaları — alındıktan sonra, Büyük Millet Meclisine tak- dim edilmek üzere Başyekâlete gön- derilmiştir. Projenin bu içtima devre- si zarfında müzakeresi kuvetle muh- temeldir. 7 gündenberi bütün Ankara ÜrLz U3 Salonlarını alkıştan sarsı- yor... Takdirden çınlatıyor... Sinema âleminin eşsiz mucizesi Errol Flynn — Olivia de Havilland Büyük kudretlerinin ölmez temsili VATAN KURTARAN ARSLAN Emsalsiz muvaffakiyetlerle de- vam ediyor. Bu film buğgün ve yarın son olarak gösterilecektir. Görmiyenler acele etsin.. Ayrıca : Metro Jurnal, en son” Dünya havadisleri Suzumsunu Telefon: 6294 jlll|İlllllllllllllllllllllllllllllllll E PARİS'in en büyük tiyatro- E larında tam bir buçuk sene oynanan.... Meşhur muharrir Sachguitry'in L Ölmez şaheseri -KADRİL Baş Rollerde: GABY MORLAY SACHGUITRY gibi iki büyük yıldızın yarattığı mevsimin en büyük fransız filmi Önümüzdeki pazartesi mati- nelerinden itibaren ULUS Sinemasında başlıyor | ASKERLİK BAHİSLERİ Sulh zamanında Finlandiya'nın as- keri kuvetleri üç fırka ile bir sü- vari livasından mürekkep tek bir kolordudan müteşekkildir. Sahil- lerin müdafaası üç sahil topçu a- layı tarafından temin edilir. Ha- va kuvetleri her halde yüz elli- den fazla tayyareye malik değil- dir. Faal ordunun mevcudu bin sekiz yüz zabitle otuz bin küçük zabit ve nefer kadardır. Faal ordu yanında sivil muhafaza kıtaları vardır. Bu hususi bir as- keri organizasyondur ki, kızıl ih- tilâl esnasında 1918 de tesis edil- miş ve zamanımıza kadar devam etmiştir. Bu teşekkülün yüz bin kadar faal âzâsı vardır. Evelce bolşevizme karşı dahili nizamı korumaya matuf olan faaliyeti yavaş yavaş askeri hazırlığa doğ- ru tevcih etmiştir. İhtiyat kuvet- lerinin talim ve terbiyesini temin eden ve harp zamanında hizmete almacak olan zabitlerle küçük zabitleri vazifeye hazırlıyan bu teşekküldür. Seferberlik halinde faal ordu ile si- vil muhafızlar birleşirler. Üç mil- yon beş yüz bin kişilik nüfusiyle Finlardiya'nın seferber edilebile- cek altı ilâ yedi yüz bin adamı vardır. Fakat her halde bu kadar insanı teçhiz edecek halde değil- dir. Filhakika askeri organizasyonunun en zayıf tarafı malzemedir. Uzun zaman Finlandiya 1917 de mem- lekette terhis edilmiş olan eski Rus ordusundan kalma silâhlarla iktifa etmiştir. Ancak 1935 sene- sindedir ki Fin meclisi ordu ihti- yaçları için umumi bir plân ka- bul etmiştir. Finlandiya askerin ilâhlarl Ç A - d şekler müstesna bütün silahlarını hariçten alır. Modern harp vası- taları — tanklar, tayyareler, tank ve tayyare defi bataryala- rı — pek mebzul değildir. Buna mukabil fin askeri gürbüz, ıim, p , ver birinci sınıf bir askerdir. Finlandiya'nın askeri organizasyo- nunun ehteresan bir vasfı, milli müdafaa hususunda, büyük mik- tarda kadınlardan istifade edil- mesidir. 1918 istiklâl harbinde, birçok kadınlar hasta bakıcı ve yardımcı sıfatiyle orduda hizmet etmişlerdi. O zamandanberi ka- dınlar gönüllü askeri hizmette bulunarak, mutfak, giyim, has- tane servislerinde vazife almış- #T DDD LD L “TÜŞAKAKAAKAKAAA KA KA AAA KA AAA AA KA KA KA tananu Tİ: 6294 — yıyınımıl lardır. Bu kadın teşekküllerinin halen 90 bin âzâsı vardır. Finlandiya'nın askeri kuveli Finlandiya ne kadar asker çıkarabilir ve bu askerlerin kıymeti nedir ? Finlandiya daha eylül iptidasından- beri ordusunun seferberliğine başlıyarak evelâ sahil tarassud teşkilâtını ikmal etmiştir. O za- danberi teçhiz edebil ği bütün sınıfları silâh altına çağır- mıştır. Finlandiya'nın harekât sahası orta ve şarki Avrupada tanıdığımız mıntakaların hiç birine benze- mez. Memleketin büyük bir kıs- mı ehemiyetli harekâta müsaid değildir. Memleketin merkezini teşkil eden yüz metre kadar irti- fada olan Grantik yayla ümumi- yetle şimal - cenup istikametinde uzıyan ve miktarı 50 binden faz- la göllerle örtülüdür. Daha doğ- rusu bu mıntaka üzerine adalar, kayalıklara serpilmiş geniş bir su mıntakası olarak tasavvur oluna- bilir. Bunların arasında kanallar, çağlıyanlar, körfezler aşılması güç manialar teşkil eder. Mem- leketin sağlam toprağa malik bü- tün taraflarını muazzam orman- lar kaplar. Şimal mıntakasında çöle benzer bir stepten başka bir şey yoktur. Finlandiya'nın şark hududüu bin kilometre kadar bir mesafede tamamen suni mahi- Yette olmasına rağmen, Sovyet or dularının garbe doğru memleke- ti istilâ için bu mıntakadan geçe- bilecekleri akla gel Maale- sef Finlandiya'nın yegâne mün- bit mıntakası — cenupta ve garp- te sahillerin civarı — en nazik kısmımı teşkil eder. Burada çav- ve yulaf ekilen münbit ovalar vardır. Viipuri, Helsinki, Turku limanları buradadır. Sovyetlerin tamahını celbeden hedefler, bil- hassa Finlandiya ve Botni körfe- zinin bahri üslari huradadır. Ladoga gölünü Finlandiya körfezi- ne bağlıyan bu sahil mımtakasına girebilmek için Sovyet kuvetleri- nin 60 kilometre kadar genişlik- te olan berzahı zorlamaları ica- beder. Bu geçid ise Finlandiyalı- lar tarafından tahkim edilmiştir. Ladoga gölü ile merkezi göller mıntakası arasındaki geçid de tahkim edilmiştir. Fakat Sovyetlerin sahilin hassas noktalarını, bilhassa limanları bombardıman etmek ve bu suret- le Finlandiya hükümetini memle- ketin en zengin kısımlarının ha- rabiye maruz kalacağı düşünce- siyle tesir altında bırakmak için donanmaları ile hava kuvetleri- nin üstünlüğünden istifade etme- yi düşünmüş oldukları labilir. “Halk kütüphanesi?” dedi Tonio Kröger, zira Ü RADYO. ) P YAR Ki DD RADYO DİFÜZYON POSTALARI AN TÜRKİYE KARA Radyosu Radyosi Cumartesi : 9. 12. 1939, 13.30 Program, ve Memleket sa"t ayarı. 13.35 Ajans ve Meteoroloji H:- berleri. 13.50 Türk Müziği : Hals türküleri ve yeni şarkılar. t Çalanlar : Cevdet Çağla, Eşref Kadri, Hasan Gür, Hamdi Tokay, Okuyanlar : Mahmut Karındaş, Sa- fiye Tokay. 14.30 Müzik ( Riyaseticümhur ban- dosu - Şef : İhsan Künçer ): 1— Schubert : Askeri marş, No, İ. 2— Oscar Strauss : İlkbahar aşki ( Vals ). 3$— C. M. Weber : Euryanthe U * vertürü. 4— Tschaikowsky : Patetik Sen * foni'nin ikinci- parçası. 5— F. Liszt : Macar Rapsodisi, No. 2. 15.15/15.30 Müzik ( Cazband - PL ). 18.00 Program, 18.05 Memleket saat ayarı, Ajan$ ve Meteoroloji Haberleri, 18.25 Müzik ( Radyo Caz Orkest - rası ). 19.00 Türk Müziği : Ses ve Saz ge“ çit konseri. 6 okuyucu ve 7 saz sıra ile. 20.00 Konuşma. 20.15 Türk Müziği : Karışık prog - rarm. 20.45 Türk Müziği : Halk şairlerin- den örnekler ( Sadi Yaver Ataman ). 21.00 Müzik ( küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın ). 1— Ferraris : Çigan servisi. 2— Giovanni Cariys : Dülsine'v? Serena”. 3— Niemânn : Eski Çin suiti. 4— Joh. Strauss : Çiğan Barori or >- retinden Va *- 5— Franz Lehar : Eva operetind-1 Potpur. 22.00 Memle'set saat ayarı, Ajans ğ Haberleri, Ziraat Haberleri. 22.15 Konuşma ( Ecnebi dillerde - yalnız kısa dalga postasiyle ). 22.15 Müzik ( Melodiler - PI. ) 22.30 Müzik ( Cazband - P1. ) 23.25/23.30 Yarınki program, ve Ka- panış. No.1 : Her gün yalniz kısa dalga 31,7 m. 9465 kc/s postamızla neşredil- mekte olan Yabancı Dillerde Haber - ler saatleri aşağıda gösterilmiştir : İranca, saat 13,00 ve 18,45 de, Arab- ca, saat 13,15 ve 19,45 de, Fransızca, saat 13,45 ve 20,15 de. TARTS KADVTOSU türkçe neşriyat yapıyor Paris, 8 aa. — Bugünden itibaren Paris radyosu Türkiye saatiyle her akşam 20.30 da 31 metre 35 üzerinden Türkçe neşriyat yapacaktır. Bü neşriyatı bu akşam Fransa dâ- hiliye nazırı Sarraut ve Türkiye bü- yük elçisi birer nutukla açacaklardır. Program değişti Hergece / MEZEY REVÜ ve | Yeni varyete : Baraj Lokantasında £ ; Telefon: 3941 : " “Allahımn lâğneti” dediği sanat istidadının erken beli- ren hususiyetleri Tonio Kröger'i genç yaşında sevdik- lerinden, bütün kalbiyle sevdiği ve yaşadıkça kendile- rine sadık kalmak istediği varlıklardan ayırıyor. Sonra baba ocağını terkediyor, ve kendini sanata veriyor. Sa- natın ruhunda husule getirdiği tahavvülleri, sanatkârın cemiyet içinde duyduğu mutlak yalnızlığı ve bu yal - lığın onda insanlara karşı ğ ihabbet ve iş- tiyakı, fakat buna rağmen, kör taliin onu cemiyetten, ve lardı bediy kl: ması önünde düy - duğu sonsuz iztirabı bir artist ırka_duma ınLlıtıyor. ve şimdi içini b k sonra yenidi çı- kıyor. Nereye gidiyordu? Pek bilmiyordu. Dünkü gibi idi. Yeniden mübarek ve pek eskiden aşinası oldu- ğu gotik evler, kuleler, kemerler, çeşmeler çevril - diğini görür gibi oldu, ve yeniden rüzgârm, uzak rüyaların ince ve sert kokusunu taşıyan kuvet - li rüzgârın, yüzüne çarptığını duyar gibi oldu, san- NOT | S Thomas MANN No: dı. Değirmen ve Holstein sularından ağaçlarda g- cırdıyan rüzgâra karşı şapkasını sımsıkı tutarak, 15 , racaktı, Tonio Kröger bunu pek tabit buluyordu. Fakat kimse onu korkutmadı, ve geçti. Çift kapı ka- palı değildi, sad itilmişti. Bu ona biraz aykırı geçti. Sonra, istasyona yakın bir yerde suru bıraktı bir trenin yavaş vir acele ile, soluk soluğa geçişini gördü, vagonları sayarak eğlendi, ve en son vago- nun üstünde oturan adamı gözleriyle takip etti. Ihlamurlar meyd da, güzel köşklerden birinin ünde durdu, uzun zaman bahçeyi ve pencereleri ki hassalarını bir perde, bulutlu bir bez kapl. t Yüzünün adaleleri gevşedi; ve sakin bir nazarla in- ları ve eşyayı gözden geçirdi, belki şurada, so- kağın köşesinde uyanacaktı... Nereye gidiyordu? Öyle sanıyordu ki, tuttuğu istikamet ile gece gördüğü acayip rüyalar arasında pek hazin ve nedametlerle dolu bir münasebet var- dı... Belediye dairesinin kubbeleri altmdan, kasap ların kanlı elleriyle mallarını tarttıkları çarşıya, dik ve eski gotik çeşmenin yükseldiği çarşı meyda- nına gidiyordu. Burada, dar ve basit, kemerli ve oymalı bir cumha ile, diğer bir çoklarına ben - ziyen bir evin önünde durdu, ve onu temaşaya dal- dı. Kapının üstünde yazılı adı okudu. Gözlerini bir an birer birer pencerelerin üstünde durdurdu, son- ra, uzaklaşmak için, yavaşca başmı çevirdi... Nereye gidiyordu? Eve. Fakat bir yola saptı, şehrin dışında bir gezinti yaptı, çünkü vakti var- seyretti, ve bahçenin demir parmaklı kapısını men- teşeleri üzerinde oynatarak gıcırtısını dinlemek is- tedi. Üşüyen ve pasla dolu eline baktı ve daha uza- ğa gitti, kısa ve kalın eski şehir kapısının altından geçti, liman boyunca yürüdü ve dik ve hava cere- yanları ile dolu sokaktan yukarı çıktı, evlerine ka- dar. Cumbasını — örten komşu evlerin arasın - da sık $, üç yüz yıldanberi lsa öyle, kürşuni ve ciddi, yükseliyordu; ve Tonio Kröger'yırı silik harflerle dış kapmın üstüne yazılı dini ayeti oku- du. Sonra soluk aldı, ve içeri girdi. Kalbi endişeyle çarpıyordu. Zira, ona öyle geliyordu ki, önünden geçtiği alt kattaki kapıların birinden, nerede ise babası, büro kıyafetinde ve demir kalemi kulağının ü karşısma çıkacak; onu durduracak ve e- ğik çehresiyle geçirdiği acayip hayatım hesabını so- tnd göründü. Ve öyle sanıyordu ki, tatlı bir rüyanın o- yuncağı olmuştu, bu gibi rüyalarda, manialar ken- diliğinden önünüzden çekilir, ve fevkalâde bir tali- hin yardımı ile müşkilâtsız ilerlersiniz. Dört köşeli büyük taşlarla döşeli geniş dehliz ayaklarının al- tında çınladı. Hiç bir ses gelmiyen mutbahmn karşı- sında, eskid lduğu gibi, oldukça yüksek dıvar- Tarın dışında bir çıkıntı teşkil eden, tuhaf, ağır, fa- kat tertemiz cilâlı ve ancak dehlizden çıkan ayrı bir merdivenle gidilen, ve hizmetçi odaları olarak kullanılan ahşap binalar görünüyordu. Fakat eski- den orada bulunan büyük aynalı dolaplar ve kak- malı büyük dolap yerinde değildi. Evin oğlu, oyma- lr ve beyaza boyanmış tahta parmaklığa dayana- rak, geniş merdiveni tırmandı. Elini bir adımda kal- dırıyor, diğer adımda bırakıyordu, sanki bu eski sağlam parmaklıkla, geçmiş samimiyetini utanarak yeniden tesis etmek istiyordu... Fakat merdiven başında, birinci katın kapısı ö- nünde, durdu. Kapıya beyaz bir yazı levhası çakı!- mıştı. Siyah harflerle yazılı bu levhada şu yazı o- kunuyordu: Halk kütüphanesi, düşündü: burada ne halk ne de edebiyatın işi var- dı. Kapıyı çaldı, bir “giriniz” in inlediğini işitti ve bu kati emre itaat etti. Düşünceli ve dikkatli içeri- ye baktı, hiç yerinde olmıyan bir değişmiye şahid oldu. Daire derinliğine biribirine açılır üç odadan mü- teşekkildi. Dıvarlar, koyu tahta raflar üzerine u- zun şeridler halinde sıralanan, ayni biçimde cild. lenmiş kitaplarla yukarılarına kadar döşeli idi. Her odada bir masanın gerisinde, biraz pintice bir a« dam oturuyor, ve yazıyordu. Yalnız ikisi başlarını Tonio Kröger'e doğru çevirdiler, lâkin birincisi a- cele ile ayağa kalktı, iki eliyle masanın üstüne da- yandı, başını ileri eğdi, dudaklarını yumrulattı, kaş- larını kaldırdı ve ziyaretçiye seri bir göz kırpması ile baktı.. “Affedersiniz” dedi Tonio Kröger, gözlerini ki: taplardan çevirmeksizin, buranım yabancısıyım, şehri geziyorum. Demek burası kütüphane? Müsa- de edermisiniz, kolleksiyona bir göz atayım? “M iyetle!” dedi , ve gözlerini da- ha kuvetlice kırptı. “Şüphesiz, içeri girmek serbest- tir, rahatça bakınız, bir kataloğ ister misiniz?” “Teşekkür ederim” dedi Tonio Kröger, “kolay- ca buluyorum ,,, Sonra, yavaş yavaş, kitapların sır- tında yazılı başlıkları okuyormuş gibi, kitapların sıralandığı drvarlar boyunca dolaşmıya başladı. Ni- hayet, bir cild aldı, pencerenin kıyısma koydu. Burası kahvealtı ettikleri oda idi. Sabah kahve- altısını, mavi halıların önünde beyazlıkları ile mey- dana çıkan ilâhların heylkellerinin bulunduğu yu- karıdaki büyük salonda değil, burada yapıyorlardı. (Sonu var)