ULÜS 8 -12- 1939 HAYAT VE SIHAT J Sütlü Sabahları çay içmeğe alışık oldu- gunuz için, kendiniz salebin lezze- tini unutmuş olsanız bile evinizin efendilerine sorunuz: salebi sevmi- yen çocuk bulamazsınız. Mini mini, sevimli bir herif bili- rim, salepçinin sesini daha uzaktan duyunca, en kocaman sesini çıkara- rak, çatık kaşlariyle: — Anne, bu adam gene geliyor! Diye, kabahatin kendisinde değil, her sabah 'sokaklarda bağırarak bü- tün çocukları kışkırtan salepçide ol- duğunu anlatmak ister ve salepçi sokakta bağırınca, kulağı kirişte o sesi bekliyen çocuğun istediğini yap- mamıya ikmân olamaz. Zaten, çocukların salebi sevmele- rinde kabahat de yoktur. Bu sevgi- yi yurd sevgisinden bir parça say- mak bile doğru olur: eski zaman Arabları ona “sahlebi mısri” diye bir ad takmışlarsa da salebin vata- nı bizim Anadoludur. Salebi seven yerli mala rağbet gösteriyor demek. tir... Salep Anadolu mahsulü olma- sından ileri gelse gerek, vaktiyle bizim eski türk hekimlerine güzel bir hizmet de görmüştür: frenklerin dilinde orkide denilen çiçeklerin fa- sile adını türkçeye çevirirken o ta- birdeki çirkin teşbihi bize de mal etmek istemediklerinden, salebin de b“ € 5 | bul <i FŞ | ederek sahlebiye diye bir zariflik göstermişlerdir. Salebin böyle dil tarihindeki ye- rinden başka bir de, şimdi bazı memleketlerde moda olan otarşi tarihinde de yeri vardır: Klering ve takas sözleri henüz çıkmamış oldu- ğu bir zamanda Jofrua isminde meşhur bir fransız hekimi buradan gidecek salebe para vermemek fik- riyle, kendi memleketinde yetişen orkidelerin soğanlarından toz yap- tırarak salep yerine çocuklara içir- mişti. o A B ş p salebin iyi bir şey olduğuna hükmet- miş olmasındandı. Vakıa, salep es- kidenberi iyi besleyici bir gıda ola- rak tanınmıştır. Hattâ ona sadece besleyici değil de, vücudun kaybet- tiği maddeleri telâfi ettirir derler. Bu h terkibinde baş şeker olacak maddelerle fosfor ve kireç * bulunmasından ileri gelir. Şekerin adaleleri hareket ettirmek için lü- zumunu bilirsiniz, fosforla kireç de kemiklere en Jlüzumlu şeylerdir. Bunlardan başka salepte, biraz, a- zotlu maddelerle yağlı maddeler ÇO, onun mü] V| g dal dan biri olarak sayılmasına sebep- dir. Ondan dolayı frenkler salebi, tapbuka, sagudane gibi, çocuklar için en münasip gıdalardan biri o- larak tavsiye ederler. Zayıf düşmüş hastaları beslemek için bile içirirler. Çocukların onu sevmeleri, tabii, terkibini bildiklerinden değil, sale- bin kendisine mahsus hafif kokusu- nu güzel bulduklarından, bir de lü- zucetli olmasındandır. Hafif koku- lar insanı uyandırdığı için salebin kokusu da bir iyilik demektir. Biraz y l l da, kış imind okşanmak istiyen boğazları yumu- şatır, hem de biraz linet verir. K R | n .. sâlep ! Süt içinde pişirildiğinden, hele !ek er de L Ç| lebin bael L Pulculuk bakımından Balkan oyunları 928 de Amsterdam olimpiyatlarında bulu- nan Balkan spor mümessilleri kendi mem- kudreti çokça artar. Sabahları ço- cuğun sütlü salep içmesi — sütlü bile olsa — çay içmesinden elbette iyidir. Çocuk sütlü kakaodan bıkıp da yaramazlığa başlayınca, sütlü salep imdada yetişir. İçerisine su- samlı simit veya kızarmış ekmek batırarak, yanı sıra, tereyağı ve yu- murta yemeye de hiç bir mâni ola- maz. Bizde salebin üzerine tarçın ve zencefil ekerek içmek âdettir. Ço- cuğun içeceği salebin üzerine biraz tarçın ekmeğe bir şey denilemez. O a uyandırır, yüreğe kuvet, nefese kolaylık verir... Fakat zencefil ek- mekte manâ yoktur: o kızdırıcı şe- yi meraklıları fazla uyanmak için kullanırlar... G - Halk konseri 6 ıncı Halk konseri Riyaseticüm - hur Filârmonik orkestrası tarafından 9. 12. 939 cumartesi günü saat 16 da Müzik öğretmen okulunda verilecek- tir. Proğram şudur: Şef: Ernest Praetortus 1 — Giacomo Rossini (1792 - 1868): “La scala di seta,, uvertürü. 2 — W. A. Mozart (1756 - 1791) 1 Senfoni la majör, op. 201, a) Allegro moderato b) Andante c( Menuetto - Trio ç) Allegro con spirito 3 — Georges Bizet (1838-1875) “Roma”, 3 üncü orkestra süiti. a) Andante trangillo b) Allegretto vivace €) Andante molto ç) Allegro vi issi leketleri sporcuları arasında da temaslar yapılmasını ve bu temasların her sene mu- ayyen tarihlerde bir Balkan memleketinde l kararl. lardı. — İlk defa 930 genesinde Atina'da yapılan te- maslar Balkan oyunları namı altında o se- nedenberi her sene ayrı bir Balkan memle- ketinde, ilk dört sene 930 - 933 Atina'da, 934 de Zagrep'te, 935 de İstanbul'da, 936 da Atina'da, 937 de Bükreş'te, 938 de Bel- grad'da ve 939 senesinde de Atima'da tek- rarlanmıstır. Balkan oyunları önümüzdeki sene eylül ayı içinde memleketimizde, An- kara'da yapılacaktır. Balkan memleketleri posta idareleri, o- yunları mahallinde organize eden teşekkül- lerin teşebbüsleriye bu fırsatları kaçırma- mışlar ve cidden değerli spor serileri vü- cuüde getirmişlerdir. 931 ve 933 de oyunlar kendi memleket- lerinde yapılmadığı halde komşumuz Bul- garistan iki seri pul çıkarmıştı. Bu seri- ler o kadar rağbet gördü ki bugün bunlar- dan tedarik etmek hemen imkânsız gibi- dir, 935 de yapılan Balkan futbol turnuvası ve gene ayni sene toplanan sekizinci jim- nastik köngresi vesileleriyle de Bulgaris- tan'ın çıkardığı spor serileri ayni rağbeti görmüştür. Bu dört serinin asıl kıymeti- nin mecmuu çok cüzi bir şey olmasına rağ- men (bizim paramızla beş yüz küsur ku- ruş) bugün bu dört seriyi hemen hemen yüz liraya tedarik etmenin imkânsız ol - duğunu söylemek yanlış olmaz. 937 de Bükreş'te yapılan sekizinci Bal- kan oyunları da Romanya P. T. T. idare- sinin sekiz kıymette bir takım pul çıkar- masına vesile vermiş ve bu pullar da çok rağbet görmüştür. 938 senesi 11 - 19 eylül tarihleri arasın- da Relerad'da yapılan Balkan oyunları i- çin de Yugoslavya dört puldan ibaret tabı adedi 150 hin o'an bir seri pnl rıkarmıs> tır. Bu pullar 30 ikinciteşrin 938 tarihine kadar posta gişelerinde satılmış artanı im- ha edilmiştir. Ancak 31 birincikânun 938 tarihine kadar eşhas tarafından mektupla- ra yapıştırılmasına müsaade olunmuştur, 939 senesi Balkarı oyunları Atina'da ya- pıldi. Komşumuz Yunanistan dört kıymet- 114500 bin serilik (ilk iki Kıymeti birer milyon son iki kıymeti beşer yüz bin) bir seri pul çıkarmıştır. Aradan çok az bir za- man geçtiği halde bugün bu pulların teda- rikinde de zorluk çekilmektedir. Dünya pulculuk âlemi spor serilerine hu- sust bir ehemiyet atfetmektedir. Umumi- yetle, mevzuları, tabı şekilleri, renkleri, kıymetleri ve bilhassa tabı adetleri iyi a- yarlanmış pul serilerinin umulduğundan fazla rağbet topladığına şüphe yoktur. Sıra bizimdir. Bilhassa 937 denberi mun- Gelecek Halk konseri 16.12,939 cu- martesi günü saat 16 dadır. Bütün Ankara halkının hep bir ağızdan kullandığı bir cümle Dünyada bugüne kadar ya- sırasiyle Romanya, Yugoslavya, Yunanistan, her sene bir Balkan memle- keti tarafından, memleketlerinde yapıları Balkan oyunları vesilesiyle spor serileri çıkarılmıştır. Bizim de bu sırayı bozma- maklığımız, Balkan oyunları için bir spor serisi vücude getirmekliğimiz çok yerinde olacak kanaatindeyiz, Balkan oyunlarının on birincisi 940 eylülünde yapılacağına gö- re önümüzde on aylık bir zaman var de- mektir. Oyunları memleketimizde organize eden spor komitemizin bu hususu da düşü- neceğini ve iki senedenberi dünya kolek- şiyoncu!annx cidden çok güzel sürprizler pılan en mük İ ve en güzel film Fransizca sözlü ve tamamen renkli VATAN KURTARAN ARSLAN Şimdiye kadar misline rastlan- mamış bir muvaffakryetle devam ediyor Son üç günden istifade ediniz Ayrıca : Metro Jurnal, en son Dünya havadisleri Nazarı dikkate: Bugünden i- tibaren balkon bileti 50 kuruşa indirilmiştir Telefon: 6294 bırakan P. T. T. umum müdür- lüğüyle bir an evel temasa geleceğini u- muyoruz, C. S. derleiği B. I. Ö, Sivas: Mektubunuzu —aldım. Normal P. pulları İngiltere'de tabettiri - lecektir. Şenkleıin en küçük nüanslarına dikkat edileceğine şüphe yoktur, Saygılar. Üzüm standard tipleri değiştirildi Kuru üzüm nizamnamesinin hüküm- lerine tevfikan 1939 mahsulü için tes- bit olunan standard tiplerden on nu - maralı üzümün renk puvanı 306 ola - rak tesbit edilmişti. Bilâhare rekolte- nin ortaya koyduğu hususiyetler pu- vanı 336 ya çıkarmıştır. Ticaret Ve - kâleti bu tadili ihtiva etmek üzere Ü- züm standard tiplerine ait cetveli ye- niden tanzim etmiştir. Bremen Nasıl kaçtı şimdi nerede ? Entelicens servis zabitlerindan birinin bu hususta ilşaatı Bahri İntelicens servis zabitlerin - den S. M. Rils, Paris - Soir gazete- sinde almanların Bremen isimli trans- atlantiğiyle alman denizaltılarının şi- mal buz denizinde sovyet limanı Mur- mansk'ı üs olarak kullandıklarını id- dia etmektedir. Bir çok alman deniz- altı gemileriyle bu gemilere petrol ve malzeme temin eden yardımcı alman gemilerinin de Murmansk üssünden istifade etmekte ve ingiliz adalarına buradan kolayca sefer yapmakta ol - duklarını iddia eden muharrir diyor ki: Murmansk limanı bir denizaltı üssü için ideal bir vaziyettedir. Bu liman pek şimalde kâin olmakla beraber ya- kından geçen Gulf Stream cereyanı sayesinde hiç bir zaman d Pazarlıksız satış kanunu etrafında Ticaret vekâletimiz, pazarlıksız sa- tış kanununun tatbikatından şimdiye kadar alınan neticeler hakkında, bu kanunun tatbik sahası olan vilâyetle- rin belediyelerinden yeni malümat is- temiştir. Ticaret Vekilimizin, geçen- lerde İstanbul Mebusu B. Rana Tar- han tarafından pazarlıksız satış ka- nununa dair verilmiş olan sual takri- rine önümüzdeki hafta içinde verece- ği cevapta, bu malümattan istifade e- dileceği anlaşılmaktadır. " .w . Genel ifhalât rejiminde eTT vapılan — değişiklik İcra Vekilleri Heyeti, genel itha - lât rejimi kararnamesine ek bir karar- name kabul etmiştir. Bu kararnameye göre genel ithalât kararnamesinin ha- len birinci maddesi hükümlerine gi - ren memleketlerden, Mısır, Suriye, Filistin ve Kıbris mezkür kararname- nin dördüncü maddesine giren mem - leketler listesine alınmaktadır. Aynı Bir denizaltının. Murmansk'ı her hangi bir harekât 'sahasından ayıran mesafeyi katetmek için gerçi ön beş günlük ve geri dönmek için de gene on beş günlük bir müddete ihtiyacı vardır. Fakat almanların kullandık- ları denizaltılar yakacaktan mahrum kalmamak şartiyle 90 gün sefer ha- linde kalabilirler. Gizli üslerinden i- tibaren doğrudan doğruya kendi va- sıtalariyle harekâtta bulunan deniz- altıları bu hususiyeti müessir kıl - maktadır. Fakat alman genel kurma- yı anlamıştır ki bu sistemi kabul et- tiği takdirde muayyen bir zaman mevcudun ancak yarısından istifade edebilecek, diğer yarısı yolda bulu- nacaktır. Onun içindir ki tamamlayıcı bir tedbir almıştır. Daha harbın ilânın - dan evel tecrübeli bahriye zabitleri- nin idaresine verilen süratli “ticaret gemileri” denizaltıları beslmek için Murmansk'a gönderildi. Bu bizi Bre- men vakasına irca ediyor. Bu vazife için Murmansk'a vaktin- de yetişmek için stratejik vaziyeti hangisinin müsait olursa harekete geçmek üzere Bremen ve Deutsch - land tiçaret gemileri intihap edildi. İki geminin kaptanlarına ancak 25 a- ğüstos 1939 da açılmak üzere mühür- lü zarflarla gizli emirler verilmişti. Bu itibarla Bremen, Nevyork lima- nında demir attığı zaman kaptanı her halde bu emirleri öğrenmiş bulunu - yordu. Nevyork limanında Bremen'in ma- zot yükleyişine dikkat ettim. Gemi istiap çizgisine kadar yüklenmişti. Depolarında bütün süratiyle on sekiz bin deniz mili yapacak kadar yaka- cak vardı. Hususi teftiş için iki gün amerikan gümrüğü tarafından alıkonan gemi 29 ağustos öğleden sonra hareket et- ti. Natucket fener gemisini geçtikten sonra burnunu cenuba çevirdi. Süra- tini yirmi altı mil kadar tutarak beş saat müddetle bu istikameti takip et- ti. Garbi Hindistan donanmasına men sup bir ingiliz kruvazörü onu gözden kaçırmadı. Harp henüz ilân edilmiş olmadığı için kruvazörün bütün ya - pabileceği bundan ibaretti. Karanlık basınca, Bremen bütün 1- iki sayılı listesiyle ek - lerine kahve, bakır, jüt ipliği, jüt men- sucat, kirli merinos yapağıları ve ham deriler ilâve olunmaktadı" karar Hariciye Vekâleti memurları arasında Varşova büyük elçiliği müsteşarı BB. Basri Riza Bükreş büyük elçiliği müsteşarlığına, Varşova büyük elçiliği üçüncü kâtibi Semih Baran Tahran büyük elçiliği üçüncü kâtipliğine, merkezde Beşir Balcıoğlu Paris bü - yük elçiliği üçüncü kâtipliğine tayin edilmişler ve Lâhi elçiliği üçüncü kâ- tibi Şinasi Uyman ile Stokholm elçili- ği ikinci kâtibi Riza Rifat Aktimur becayiş edilmişlerdir. şıkları yanık olarak cenup-şarkiye doğru yoluna devam etti. Fakat ya - vaş yavaş süratini arttırdı, ve otuz İ- ki mile kadar çıkardı. Birdenbire 1- şıklarını söndürdü, karanlıkta kay- boldu. Çok kuvetli fırtınadan müteessir o- lan ingiliz kruvazörü Bremen'in ted- ricen süratini arttmış olduğun dikkat Ay vam ediyordu. Ancak Bremen'in ka- ranlıkta — kaybolduğunu gördükten sonra süratini arttırmaya karar verdi ve ayni yolu takip etti. Fakat bu esnada Bremen geriye dönmüş burnunu şimal - garbiye çe- virmişti. Terre - Neuve'in açıkların- dan geçmiş Groenland'ın cenup sa - hiline erişmek için istikametini ha - fifçe —değiştirmek — mecburiyetinde kaldı, Bütün ışıkları sönük olarak ve 32 ilâ 33 mil süratle seyr ederek sis- ler arasına karıştı, Gemi ertesi günü öğleye kadar bu sürati muhafaza etti. O zaman ya - vaşlıyarak eski 26 mil sürate döndü. Kabil olduğu kadar şimale çıkarak ihtiyatla ilerlemeye devam etti. Yedi gün sonra Murmanska' gelmişti. Seyahatinin en tehlikeli merhale - sinde Bremen'e Von Spee zırhlısının refakat etmiş olması muhtemeldir. Bu zırhlı sonraları cenubi Atlantik'te faaliyette bulunmuştur. : YENİCERİ: £ HASAN BARI CAİ T—0O R--E--İ—Y- B RADYO DİFÜZYON POSTALARı TÜRKİYE ANKARA Radyosu Radyosu CUMA: 8.12.1939 12.30 Program, ve memleket saat ayarı. 12.35 Ajans ve meteoroloji haberleri. 12.50 Türk müziği (Pi,). 13.30 -14.00 Müzik (hafif müzik - Pİ.). 18.00 Program. 18.05 Memleket saat ayarı, ajans ve mö teoroloji haberleri, 18.25 Türk müziği (fasıl heyeti). 19.10 Konuşma. 19.20 Türk müziği çalanlar: Hakkı Det” man, Şerif İçli, Hasan Gür, Hamdi 'Tokay. I — Okuyan: Mustafa Çağlar. i — Hicaz peşrevi, 2 — Sel, Pınar - hicaz şarkı: (Sız“) layan kalbimi sev). 3 — Şevki bey - uşşak şarkı: (Bü dehrin germü serdinden). 4 — Şevki bey - uşşak şarkı: (Bit katre içen). — .... - Hicaz şarkı: (Ateşi suü* zanı firkat yakdı cismi canımı). ll — Okuyan: Radife Erten, 1 — Haşim bey - bestenigâr şarkı! (Kaçma mecburundan ey ahuyi valr b eli A lu Hüsnü - b içâf şarkı: (Çok sürmedi geçti). 3 — Eviç türkü; (Şahane gözler şa- hane). 4 — Halk türküsü: (Haticem saçlar rını dalga dal, taramış). $ — Halk türküsü: (Ekin ektim çöl lere). 20.10 Temsil. 21.10 Müzik (radyo orkestrası - şef: Har san Ferit Alnar), 1 — G. Rossini; il Singer Bruschin0 operasından uvertür. 2 — L. van Beethoven: Sekizinci senfoni, fa majör. 3 — K. Atterberg: Yaz gecesi dantr ları, 22.00 Memleket saat ayarı, ajans haberler ri; ziraat, esham - tahvilât, kambiyü0 nukut borsası (fiyat), 2220 Müzik (operetler - P1,). 22.50 Müzik (tazband - P1.). 23,25 -23,30 Yarınki program, ve kapanış. Millt kostümlü bala Sayın Bayan İsmet İnönü'nün — yu. el himayelerinde cumartesi günü akşamı A” kara Palas salonlarında verilecek olan Çuv* cuk Esirgeme Kurumunun milli kostümü alosu biletleri azalmakta olduğundan a * şağıdaki satış mahallerinden bir an evtl tçdarik edilmesini kurum saygı ile bildi- rir. Türkiye İş, Ziraat, Osmanlı Bankalariy” la İstanbul ve Ankara eczaneleri, Yer m_ıîla_r Pazarları, Akba piyango kişesi, Ye“ nişehirde Özen pastâ salonu; Yenişehir &* zanesi, Rehber ticarethanesi, Çocuk Sa * rayında kurum veznesi. Türkçe sözlü ve şarkili eski ve yeni musikili ilâhiler, peş - refler, semailer, gazeller ve raks havaları. Pek yaktmda ULUS DOLULLLLL sinemasında OUU #DL ÇATTUCAKAAMSEC AA NAANECO AUA KA FEL AAA z Muamele ve istihlâk vergileriz YAZAN: 4 İsmail Hakkı Ülkmen varidat umum müdürü OLLULLLL N Z En son hükümlere göre yazıl- mıştır. 527 sayfa; fiatı 3 liradır. Tevzi yeri: Ankara'da Akba; İs- E tanbul'da Üniversite kitap evleri. 4578 5 AA n KA - — MN M mac ee Mtam e M et » üre a — e n a &Xe0 AYAT GYT TTTT UTT HULÂSA “Allahın lâğneti” dediği sanat istidadının erken beli- ren hususiyetleri Tonio Kröger'i genç yaşında sevdik- lJerinden, bütün kalbiyle sevdiği ve yaşadıkça kendile- rine sadık kalmak istediği varlıklardan ayırıyor. Sonra baba ocağını terkediyor, ve kendini sanata veriyor. Sa- natın ruhunda husule getirdiği tahavvülleri, sanatkârın cemiyet içinde duyduğu mutlak yalnızlığı ve bu yal - nızlığın onda insanlara karşı yarattığı et ve iş- tiyakı, fakat buna rağmen, kör taliin onu cemiyetten, ve insanlardan ebediyen uzaklaştırması önünde duy - duğu sonsuz iztirabr bir artist arkadaşma anlatıyor, ve şimdi içini b sonra yenid Y çı- ktyor. 'Tanrım, bütün bunlar ne kadar sıkışık ve dolam- baçlı görünüyordu. Gotik evlerin sıralandığı bu dar sokaklar şehre doğru her zaman böyle garip ve gü- lünç bir şekilde tırmanıyorlar mı idi ? Donuk neh- rin üstünde, gemi direk ve bacaları gün batarken yavaşça rüzgârda sallanıyorlardı. Aklına gelen e - vin bulunduğu, köşedeki, şu sol yukarı mı çıkacaktı ? Hayır, yarın, şimdi çok uykusu vardı. Başı yolculuk yorgunluğiyle ağırdı, ve düşüncesin- den yavaş ve bulutlu fikirler geçiyordu. İ Bu on üç yıl içinde, bazı anlarda, yeniden eve, yokuştaki sokağın kıyısındaki sisli eve, döndüğünü, ve babasını y orada bulduğ ve bu derbe- der yaşayışından dolayı kendini adam akıllı hak - ladığını, ki o bunu pek yerinde buluyordu, tahay- yül ediyordu. Ve şimdi içinde bulunduğu an, ağını sökmek imkânı olmıyân ve insanın hayal mi veya hakikat mi olduğundan şüphe ettiği, ve bütün bun- lara rağmen, bitirmek ve uy: k için, faraziye lebinde karar vermeğe mecbur olduğu, al- datıcı bir rüyaya benziyordu. Başmı rüzgâra karşı eğerek, az kalabalık ve ce- reyanlı sokaklar boyunca gidiyordu, ve otel istikâ - a eee T İ Tkomas MANN No: 14 Ha Li Slamlğ istediği şehrin birinci oteli. Ucunda bir fitil yanan bir baston taşıyan eğri bacaklı bir adam, yalpa vuran bir bahriyeli adımı ile önünde yürüyor, gaz lâmbalarını yakıyordu. Ona ne oluyordu ? Yorgunluğunun külü altında, parlak alevler halinde, fışkırmaksızm, bu kadar donuk ve yakıcı olarak saklanan bu ateş ne idi? Sessizlik, sessizlik. Çıt yok! Tek bir söz yok!- Böy- le, rüzgârda, batan güneş ve tanıdık sokaklar ara- sında ilerlemeği, tıpkı bir rüyada gibi, ne kadar se- vecekti. Fakat burada her şey biribirine o kadar sı- kışmış ve yaklaşmış ki.., iki adım atmadan hedefini- ze ulaşıyorsunuz. Şehrin yukarısında, kıvrık yaylara takılı lâm- balar yenice yanmıştı. Ötele vardı ve önünde yatan ve çocukken pek korktuğu iki arslanı tanıdı. Arslan- lar, apşırmak istiyorlarmış gibi, biribirine bakmak- ta devam ediyorlardı, fakat çok küçülmüşe benzi- yorlardı. Tonio Kröger ikisinin arasından geçti. Yaya geldiği için, fazla merasimsiz kabul olun- du. Kapıcı ve bir yandan izzet ve ikramda bulunur- ken bir yandan da serçe parmağı ile gömleğinin ye- nini çaketinin altma sokan, siyah elbiseli pek kibar bir zat, mevkiini tayin etmek, içtimai silsilei mera- yordu: Geceyi geçirmek tipte yerleştirmek va ona itibarlarında bir yer gös- termek için, onu yukarıdan aşağıya, süzücü bir göz- le, tetkik ettiler. Fakat buna rağmen, şayanı mem- nuniyet bir neticeye varamadılar : Böylece orta bir nezakete karar verdiler. Bir garson, tatlı yüz- lü, pişmiş ekmek sarısı favorileri olan ve eskilikten parlıyan bir elbise ve rozetlerle süslü sessiz pan- toflular taşıyan- bir adam, onu ikinci kata çıkardı, eski modaya göre döşenmiş tertemiz bir odaya gö- türdü. Pencerenin arkasından, alaca karanlıkta, av- lular, gotik binaların tavanları ve kiliselerin aca- yip kütleleri üzerine pitoresk ve kurnuvustai bir manzara uzanıyordu. Tonio Kröger bu pencerenin önünde bir parça ayakta durdu; sonra kollarını kavşattı, uzun divanın üstüne oturdu, kaşlarını çat- tr, ve ıslık çalmağa koyuldu. Isık getirdiler, ve bağajı geldi. Ve tatlı yüzlü o- tel kâhyası yolcu fişini masanm üzerine koydu, ve 'Tonio Kröger, basmı yana eğerek, adına, mesleği- ne ve geldiği yere benziyen bir şeyler karaladı. Son- ra akşam yemeğini ısmarladı, ve, divanının köşesin- den, boşluğa bakmakta devam etti. Yemek geldi ve önüne koyuldu, bir zaman olduğu gibi bıraktı, do- kunmadı, sonra birkaç lokma aldı, ve bir saat, oda- nın içinde, bazan durup gözlerini yumarak, bir a- şağı bir yukarı gezindi. Sonra, yavaş ve gevşek ha- reketlerle soyundu ve yatağa girdi. Ve, karışık, bu- lanık ve garip arzularla dolu rüyalar içinde, uzun zaman uyudu. Uyandığında, odasmı ışıkla dolu buldu. Şaşkın- lık içinde çabuk nerede olduğunu hatırlamak iste- di, perdeleri açmak için kalktı. Rüzgârda saçakla- nan ince bulut parçaları bir yaz sonu semasının bi« raz soluk mavisi üzerinden kayıyorlardı. Fakat gü- neş baba şehrinin üstünde parlıyordu. Tuvaletine her zamankinden daha çok itina etti, adam akıllı yıkandı, ve traş oldu, kusursuz bir nezaket intıbat bırakmak istediği kibar bir aileyi ziyarete gidecek- miş gibi taze ve temizdi, ve giyinirken kalbinin en- dişeli vuruşlarını dinliyordu. Dışarısı ne kadar aydınlıktı! Eğer sokakları, dün olduğu gibi, grup kaplasaydı, kendini ne ka- dar ferahlık içinde hissedecekti! Fakat şimdi, par« lak güneş ışığında, herkesin gözü önünden geçe« cekti. Tanıdıklara rast gelecek, onu durduracaklar, sorguya çekecekler mi idi? Ve bu on üç yılı nasıl geçirdiğini anlatmıya mecbur olacak mı idi? Ha« yır, Tanrıya şükür, kimse onu tanımadı, ve hatırlı- yanlar da tanımıyacaklardı, zira, hakikaten, bu a« rada, biraz değişmişti. Aynada dikkatlice kendini süzdü, ve birden maskesinin, erken yıpranan, yaşın« dan daha yaşlı görünen suratının arkasında kendi- ni daha emniyette hissetti... Kahvealtıyı getirtti, ve sonra, kapıcı ve kibar giyinmiş bayın kıymet biçici bakışları altında, koridordan ve iki arslan arasın- dan geçerek dışarıya çıktı. , Sonu var —