8 Aralık 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ULUS '_ Maarif dâvamıza dair Türk muallimi berbat bir hâlde — Muharrir Peyami Safa, iki üç mu- allimin kendisine gönderdikleri mek- tupları sıraladıktan sonra, nihayetine — bir hakim edasiyle bir “teşhis ve ça- değildir ! Yazan: Nurettin ARTAM hın mı çekileceğini bilmiyecek kadar kendi dilinin de cahilidir. Bir başka mektup sahibi, lise me - zunlarının yardımcı muallim yapıl - re” paragrafı ilâve ettiği dördüncü makalesini yazdı. Bu dördüncü ma- kale, kendi başiına maarif dâvamızı — halletmek istiyen bu muharrir arka- -daşın seri yazılarından biridir ve “mu- “allimlerin hali berbat” gibi dünyanın — en berbat başlığını taşımaktadır. Bir sanat eserini vücuda getiren masiyle muallimlik kalitesinin düşü- rüldüğünden, bir başkası da Gazi Ter- biye Enstitüsünde'üç sömestr okuyan ilk mektep öğretmenlerine yüksek mektep mezunu payesi verilmediğin- den şikâyetçidir. Bu iki şikâyetin iki- sine de makalesinde yer veren muhar- ririn düştüğü bu tenakuz karşısında büyük dâvanın ne kadar süyüna tirit artist için mübalâga, çok defa, bir me- ziyet olur. Gene sanatkâr, kolay inan: makta, hattâ hakikate dilediği şekli wermekte de muhtar sayılabilir. Fakat memleketin ihtisas istiyen, sabır ve — wukufa lüzum gösteren bir ana - dâva- gını ele alan bir muharrire sapasağ- lam bir tetkik metodu gerekir. Peyami'nin yakından ta.mdığımız — mizacı mübalâgaya meyyaldir ve onun “için heyecanın' öyle bir cazibesi ve bir cezbesi vardır ki bir defa kendisi- ni ona kaptırdımıydı artık, müşkülpe- sent olmak gibi bir düşünüre pek lü- zumlu olan bir vasfa bile lüzumsuz nazariyle bakabilir. Bit müddet önce pek güç inanan bu kalem sahibi, zih- — mini saran bir mevzuun heyecanı için- — de en kolay inananlar zümresine gir- miştir. Dediğimin doğru olduğuna de- Jiller verebilirim: Bir gün birisi kulağına mektepler- de talebeye verilen notlar (10) dan — beşe indirildi, diye fısıldamış, bir baş- — ka gün bir başkası bir radyo progra- — gu hakkında yalan yanlış şayialar — mnakletmiş; o da içinde yaşadığımız /— posta, telgraf ve telefon asrının he_pı. mize bağışladığı kolaylıklara ve im- kânlara rağmen ufacık bir tetkik zah- metine girişmiyerek bunların aleyhin- — ge üzün uzun fıkralar yazmıştır. | Bazıları onda suuniyet vehmedi- — yorlar; hayır bu vehim, doğru değil- dir. Münevver bir kalem sahibi, maa- — rif gibi hepimizi yürekten ilgilendi- ren bir dâvayı ele alırken neden kötü niyetlerle hareket etsin? Onun kusü- — Tu, devşirdiği malzemenin çnru:unn. ' . çarığını ayıklıyamamak, delillerini — Babırlı ve ağır başlı bir süzgeçten ge- /— gçirememektir. “Muallimlerin hali berbat” başlığı- — nt taşıyan dördüncü maarif makalesi- nin içinde istinsah edilen “muallim — gmektupları,, nı da bu çürük çarık de- — Jiller ve malzeme arasında sayabilir- — siniz. — Evelâ bütün bu mektuplar, muay- — yen mekteplerin kıymetleri teslim o- — Junmuş selâhiyetli hocalarından de- — gil, bir takım Zeyd'lerle Amir'lerden geliyor. Birinde imza ve adres yok- — ğur. Peyami, “hepsinin imzası ve ad- — resi bence malüm. Gördüğüm lüzum e tetkik edildiği haksız sayılır mıyız? memleketin feragatkâr, surları, genç inkılâpçılarısınız!,, der- ler, Bizler yemez, içmez melekler mi- yiz?,, mektep hocasıyım. 15 aylık maaş farkı, 1939 senesinden 3 aylık gene maaş farkı, 1932 sene- sinden bir senelik mesken bedeli, ce- man yekün 200 lira alacağım var. Bü- tün bunlardan vaz geçtik, bari bu ay- dan itibaren kanuni olan maaşımızı verseler.,, neticesine — varırsak “bize sık sık “sizler fedakâr un- Mektubunu diye bitiren ve bu sözleriyle fe- ragatten, fedakârliktan hiç bir nasibi olmadığını ispat eden öğretmene eve- lâ: — Hâşa, size kimse böyle bir tev- cihte bulunmaz! diyelim. Aynı mek- tubun başında şöyle yolsuz bir dilek- çe var: “Ben İstanbul vilâyetinin bir ilk 1935 senesinden Ne kuüvetli bir şikâyet! değil mi? Muharririn bu şikâyete makalesinde yer verirken ne kadar dikkat göster- diğini merak edenlere aynı gazetenin beşinci sayfasının üçüncü sütununu okumalarını tavsiye ederim. Burada şunlar yazılıdır: “İstanbul ilk tedrisat muallimleri- nin müterakim dört aylık mesken be- dellerinin verilmesi için vali Kırdar dün hususi muhasebeye emir vermiştir.,, Lutfi Yukarıki satırlar, şikâyet mektup- larının mahiyeti ve keskin kılıç kul- | lanarak yanlış jhücumlara muharririn tetkike verdiği hakkında, sanırım ki, okuyanlara muh tasar da olsa bir fikir vermiştir. kalkışan kıymet Şimdi biraz da rakamların ve reali- tenin belâgatiyle konuşalım: evelâ, ilk mektep muallimlerinin maaşının 20 liradan başlamasını kabul eden ye- ni baremin irfan ordusunu bilhassa korumak istediğini kimse inkâr ede- mez. D Şikâyet mektuplarından birisi “Va- kıâ eskiden 16 liradan başlıyordu ama tiç senede bir terfi vardı. Şimdi dört senede bir terfi ediyorlar.,, diyor. Halbuki eskiden bir muallim, hiç bilir. üzerine bunları yazmıyorum.,, diye - Fakat mesleklerine dair düşündük- derini usulü dairesinde kendi mafevk- lerine bildirecek yerde bir gazeteye, bir muharrire gönderen bu Zeyd ve — Amir'lerin herhalde, bir dâvayı doğ- — rultmak yolunda ortaya attıkları nâ- dide fikir ve mütalealarının altına i- — simlerini koyacak kadar medeni cesa- bir ârızaya uğramaksızın terfi etse 16 ve 17,5 merhalelerini geçmek için altı sene bekledikten sonra 20 liraya va- rabilirdi. Bir de “şimdi bir ilk mektep mual- liminin maaşı 20 liradan başlıyor, gü- zel. Fakat ya altı sene hizmet etmiş olan bir muallim? O, 16 ile vazifeye başladı; 6 sene hizmet etti. O da bu- gün 20 lira alıyor. Neden onün 6 se- nelik hizmeti sayılmıyor?,, yollu bir — rete sahip adamlar olmaları Tâzımge- “lir. Bir mücahede açılmışsa ve bu sa- — vaşta zafer kazanılacaksa arkadaşı- mız, bu işte yegâne ismi geçen kahra- man olmak daiyesinden vaz geçerek — yardımına gelen takviye kıtalarının — kumandanlarını da bize tanıtmalı de- ğil mi idi? İ — Söyliyene ne bakıyorsünüz; siz /— göyelenene bakınız! diyorsanız, bu söylenenlerin haki- — kat süzgeçinden geçirilmesi, sabit ve menfi bir fikre saplanmıyanlar için, — hiç de zor değildir, Makalenin istinsah ettiği ilk mek- tupta sekiz tane kadar “Maarif Veki- li” ve “Hasan - Âli Yücel” kelimele- ti saydım. Bunu yazan muallim, sa. mimi bir endişe ile Maarif işini mi — jnceliyor, yoksa sirayı saygıyı ünuta- rak yazdığı “fakat Hasan - Âli Yü- cel'in muvaffakiyetsizliği bundan i- baret değildir., gibi cümlelerle kendi — wekiline, onun dahil bulunduğu hükü- mete ve o hükümete itimadını bildi- — yen meclise akıl mı öğretiyordu, anlı- — yamadım. Bir köy mualliminden geldiği söy- lenen mektuptaki şu geri demagoji- — yebakımız! “Artık buna talih değil, “dünya gü- — nahi,, diyeceğim. İnşallah öbür dün- — yada rahat ederiz. Çünkü ona mah- sup günahı bu dünyada çekmedeyiz.., Gerilik ve demagoji için bile bilgi — ye kültüre ihtiyaç bulunduğuna ka- naat getirmiyor musunuüz? Peyami'- — nin dâva yoldaşı, fikir ve mütalea se- — lâmetinden geçtik, azabın mı, güna- şikâyet var. Şunu söyliyelim ki bu, bir maarif değil, bir devlet, daha doğrusu, hazi- nenin tediye kabiliyeti Mmevzuudur. Yukarda ileri sürülen arzuyu yerine (Sonu 6. ıncı sayfada) Hukuk - ilmini yayma Kurumu Bu seneki ğalışmalarınâ ay sonunda başlıyacak Türk hukukiyatını ilerletmek ve bu nu diğer milletlere de tanıtmak mak- sadiyle beş senedenberi çalışmakta o- lan “Hukuk İlmini Yayma Kurumu,, bu seneki 28 Birincikâ da başlıyacaktır, bu tarihten itibaren, kurum, gelecek sene nisanına kadar devam etmek üzere bir konfi se- Bugünkü Meclis Büyük Millet Meclisi bugün topla- nacaktır. R de, geçen lsed iktisat vekili olmadığı için görüşüle- miyen şü tek bir madde vardır: “— Sanayide kullanılan iptidaf mad delerin gümrük resimlerinin indiril - mesine ve sanayinde kullanılan maki- ne aâlt ve edevat ve bunların yedek tecdit parçalarının gümrük resimleri- nin indirilmesi hakkında kanun lâyi - haları ve İktisat, Gümrük ve inhisar- lar, Maliye ve Bütçe encümenleri 'bataları, risi tertip etmiştir. Ayrıca her hafta ayrı birer mevzüu üzerine radyo kon- feranslarına da devam edilecektir. Hukuk İlmini Yayma Kurumu adı-| Çağrı XSrhiye encümeni bugün umumi heyet 1 i 1 PZ İ eat na, memleketin en güzide rı tarafından senelerdenberi veril - mekte olan konferanslar yüksek mek- tep profesör ve talebeleri ve memle- ketin bütün münevverleri tarafın - dan ciddi bir alâka ile takip olun - maktadır. Türk hukukiyatını ilerlet- mek ve tanıtmak gayesi yolunda, ku- ruma bu faaliyet yılında da muvaffa- kiyetler temenni ederiz. Bu sene verilecek konferansların günlerini ve konferansçıların isimle- rini yazıyoruz: 23/12/939 B. Cemil Bilsel - Tanzi- mat ve beynelmilel. münasebetlerimi- ze tesiri. 6/1/940 B. Namık Zeki Aral - Hu - kukt zaviyeden klering usulü. 20/1/940 Dr. Fahri Ecevit - Ceza- ya ehliyetin süpjektif unsurları. 3/2/940 B. Mazhar Nedim Göknil - Türkiye'de yeni ve ileri deniz huku- ku ve yeni türk deniz ticareti ön lâyi- hasının ana hatları, 17/2/940 B. Şükrü Baban - Paranın mahiyeti. 2/3/940 Ticari şirketlerde iktisadi bakımdan devlet kontrolü. 16/3/940 B. Cahit Oğuzoğlu - Me- deni hukukta vilâyet mü i XOrman kanunu muvakkat encümeni bu- gün heyeti umumiyeden sonra toplanacak- tır. XAdliye Encümeni bugün saat 15,30 da toplanacaktır. X Maliye encümeni bugün umumi heyet- ten sonra toplanacaktır. Erzincan civarında bir pelrol yatağı Erzincan vâliliği, Mans ve Karakulak nahiyeleri arasında, Bozaga nahiyesi gar- binde ve Neflik dağının şimal yamacında gaz madeni adı ile hartalarda yeri göste - rilen bir petrol menbar mevcut olduğunu ve halkın bu sudan alarak evlerinde yak - ve zelzele de bu yer. de toplandığını, burada jeolojik ve pet - Töl bak z kik n şiddet le lüzüum olduğunu alâkalr vekâletlere bil- dirmiştir. Keyfiyet tetkik olunmaktadır. Esasiye hukuku Anayasa Hukuku Yazan: Osman Nuri U! ehemiyeti, 30/3/940 B. Şevket Mehmet Ali Bil- gişin - Ticarf ve sınat hukukun tekâ- Merkez Bankı Hukukmh.!îılcvld. Bir Cilt: 300 sayfa Bu esere klâsik bir hukuku esasiye kitabındaki bütün bahisler alınmış, Teşkilâtı esasiyemizin tarihçesi, amil- leri ve hükümleri üzerinde durulmuş, 13/8/940 B. Krozat - d devlet telâkkilerinin bazı — görünüş tarzlari. 27/4/940 B. Sıddık Sami Onar - Mü- essese nazariyesi. Konfi 11 prog: larda göste- rilen tarihlerde cumartesi günleri sa- at 15.30 da Ankara Halkevinde verile- cektir. Radyo ile verilen konferans günle- ri de her haftanın salı günleridir. Hukuk Fakültesi Dekanlığı Hukük Fakültesi profesörler — meclisi dün Adliye Vekili Fethi Okyar'ın reisli - ginden toplanarak eski dekan ceza hukuku profesörü Baha Kantar'ı dekanlığa seçmiş- tir. Sayın profesöre muvaffakiyetler dile- riz, Mevlüdü nebevi Önümüzdeki pazar günü, Hamam- bolşevizme, faşizme, nasyonalizme te- Fen aleminde : Su nimetleri Insanın ve bütün mahlukların astının su olduğuna dair enteresan bir konferans Hidrobiolog, Doktor Kemal Bayrakçı radyoda “Su Nimetleri” isminde alâka uyandıran bir konferans vermiştir. Bu konferansın mühim parçala- rını karilerimizin zevkle okuyacaklarına eminiz. Doktor Kemal Bayrakçı, Su Nimetlerinin başında balıkların geldiğin! diğer deniz mahsullerini anlatmış ve demiştir ki: Suyun balıktan başka diğer bir çok nimetleri daha vardır. Bu mahsuller balık kadar göze çarpmazlar ve nis- peten de nadirdirler; çünkü her suda bulunmazlar. Bu cümleden olmak üze- re sünger başta gelir. j Sahillerimizde mebzulen çıkan bu süngerler, bir iki memleket hariç tu- tulursa, türk sularına inhisar eden bir nimettir diye tavsif olunabilir. Hattâ sularımızın bu vaziyetinden istifade olunarak suni sünger tarlaları bile yapmak kabildir. İstakoz, istiridye, midye gibi diğer maddeler de gene su nimetlerinin fazla para getiren kısmını teşkil e- derler; ve memleketimizde de mebzu- len mevcutturlar. İnci de en kiymetli bir madde ol - mak üzere su nimetlerine dahildir. Bunlar muayyen midye cinslerinin i- meğe çalışırsak, görürüz ki arzda en evel hemen hiç bir uzya malik olmı- yan tam mânasile basit hayvanlar mev cut idiler. Böyle hayvanların yegâne yaşayıö ilecekleri yer ise muhakkak denizdi, Çünkü, vücutlarının yarısın- dan fazlası sudan ibaret olan bu hay- vanların karada yaşıyabilmeleri içint tekmil uzuvlara tamamen malik olma- ları, ve üstelik kemik iktisap etmek suretiyle vücutlarının içinde su taz- yikiyle dışındaki hava tazyiki arasın- daki farka mukavemet edebilmeleri icap ederdi. Halbuki, denizde yaşıyabilmek için bu uzuvlar muhakkak surette lâzem değildir. Şu halde, ilk hayvanların basitliklerinin iktizası, muhakkak su« rette denizde yaşamış olmalarından başka bir imkân kalmadığı ve bunun bir hakik lduğu kendiliğinden an- çinden çıkarlar... İşin garabeti şura- dadır ki, inci daima hasta midyelerin ifrazatından hasıl olmaktadır. İşte ja- ponlar, ileriki konferanslarımızda da mufassalen arzedeceğim veçhile bu midyeleri suni olarak hastalandırıyor- lar, ve böylece inci ziraati yapabili - yorlar. Böyle bir iki kelime ile hülâsa edi- lebilen bu su mahsulleri işlendikleri zaman, o kadar fazla neviler meydana gelir ve o kadar fazla işlere yararlar ki, o zaman insan bunları mühim bi - rer nimet diye tavsif etmekte tered- düt bile etmez. Konferanscı bundan sonra suların teşekkülünden bunların iklim ve zi- raat üzerindeki tesirlerinden bah - setmiş ve demiştir ki: Buraya kadar ki izahatım ile gerek rada Akba ve Tarık Edip, İstanbulda Üniversite kitap evleridir. mas edilmiş, kitabın sonuna teşkilâtı | sulardan çıkan şeylerin, gerekse zirat esasiyemizin seyir ve tekâmülünü gös | maddelerin, ve ayni da iklimle- tereı:ı:ıîlîlı::i ve teşrif ikalarla bü-|rin dil birer şekle girmelerinin, siye' kanutmü Konüu' "î'uıs'.,ki SELeSA- VRERel Çalıştım. Dana bundan 'Sâş!a, Fiyatı 2 liradır. Tevzi yeri: Anka-|suyun şifalı tesirleri ve saire gibi bir çok hassaları vardır ki, onları da bu laşılır, Konferanscı bundan sonra bu mah-< lükların tekâmülleri için lüzumlu o « lan uzun zamana işaret etmiş ve de- miştir ki: Canlı mahlükların böyle milyonlar- ca senede geçirdikleri inkişaf safa - hatını bir sinema şeridi gibi bir kaç ayda takip etmek imkânını bize (Em- bryologie) ilmi vermektedir. İsmi ku- laklara yabancı gelen (Embryologie) ilmi, bütün canlı mahlükatın karnın- da ufacıcık bir tohumdan bir kaç ay zarfında, tam bir yavrunun nasıl mey- dana geldiğini tetkik eder. Meselâ: insanı ele alacak olursak, bir tek hücreden ibaret olan bir to - humdan doküz ay zarfında tam bir in- sanın nasıl hasıl olduğunu, ve ne gi- bi safahat geçirdiğini anlamak bizi çok tenvir eder. Çünkü, vaktiyle dün- yada insan yok iken böyle tek hücre- li hayvanlar mevcut idiler. Bu to - inkişafı, serbest tabiatta milyonlarca senede yapmığlar ve en nihayet insanı dür. Fakat şimdilik bu izahatı kâfi görüyorum; çünkü fazlası can sıkar. Şimdi, son olarak su nimetinin en büyüğü ile, yani: insan da dahil oldu- ğu halde bütün hayvani ve nebati ha- yat ile meşgul olacağız. — Neden değil mi? — Çünkü, gördüğümüz canlı mah- Turk h Şehrimizde hava sabahleyin hafif sisli idi Dün şehrimizde hava sabahleyin hafif ıiııi,_!oıırılın az bulutlu geçmiş, rüzgâr ivedi öğle namazını müteakip mevlüt oku - nacaktır. Arzu edenler geldikleri tak- dirde cemaati şereflendirecekleri bil- dirilir. 4600 Mesut bir nikâh Fen ve sanat umum müdürlüğü şu- be müdürlerinden albay Cemal Bükey kızı Bayan Leylâ ile genç ve kıymet- li subay mühendislerimizden binbaşı Seyfi Kipmen'in nikâhları dün Anka- ra belediye salonunda bir çok akraba ve dostları huzuriyle icra edilmiştir. Tarafeyne sonsuz saadetler en çok 6 metre kadar hızla esmiştir. En düşük sıcaklık 4, en yüksek sıcaklık da 15 derece olarak kay - dedilmiştir. Yurtta, Karadeniz kıyılariyle orta, cenüp ve cenubuşarki Anadolu böl - gelerln_de hava bulutlu, Trakyada yağmur- lu, doğu Anadoluda mevzii karlı, diğer yerlerde çok bulutlu geçmiştir. 24 saat İ - çinde mütedil yağışların metre murabbama bıraktığı su miktarları — Manavgatta 37, Ahltalyada 22, Vanda 11, Bodrumda 6, Es- kişehirde 4, Nazillide 3 kilogramdır. Bu sabah ölçülen kar örtüsünün toprak üs - tündeki kalınlığı Ardahanda 10, Erzurum- da 14, Uludağda 20 santimetredir. Doğu bölgelerinde hava sakin kalmış, diğer böl- gelerde rüzgâr ekseriyetle cenup ve cenubu garbi istikametlerinden saniyede en çok 7 metre kadar hızla esmiştir. “Yurtta en yüksek sıcaklıklar: Kastamonuda 12, Kü - tahyada 10.'Bolııda 15, Balrkesirde 18, İz- üna 20, S da 22 ederiz. 4608 mirde 19, derecedir. psinin aslı sudur. Bugün il- mi bir hakikat olarak meydana çık - mıştır ki, insan da dahil olmak üzere, gerek hayvani ve gerekse nebati mad- delerin en mütekâmili, gördüğümüz şekilde halk olunmamışlardır. Bunlar, daha evel kendilerinden daha basit o- lan cinslerden çıkmışlar, ve zamanla kâmül ederek bugünkü hale gel- mişlerdir. İşi daha açık söylemek lâzım ge - lirse, bugün karada gördüğümüz ke- mikli hayvanlardan daha pek çok za- manlar evel kemiksiz hayvanlar yara- tılmışlardır.. Bu kemiksiz hayvanla- rın da uzvi teşkilât itibariyle mükem- mel olanları, daha bu gibi uzuvlara malik olmıyan basit kemiksiz hayvan- lardan daha sonra meydana gelmiş - lerdir. Şu halde, biz arzın ilk teşek- külüne doğru giderek burada ilk ha- yatın nasıl meydana geldiğini öğren- Genç kalbi ! Tababet kadar edebiyatın da üs- tadı olan “Lokman Hekim” İstan- bul gazetelerinden birisinde verdi- ği öğütlerin sonuncusunda “gençle- rin kalbi” nden bahsediyordu. En- teresan mevzu değil mi? O kadar enteresan ki bundan bahsetmek i. çin, gerçekten, insanın hem şiir ve edebiyat, hem de sıhat ve tababet- teki bilgisinin geniş olması lâzım- gelir. Üstadın vefalı bir okuru bu ma- kaleyi okuduktan sonra bana sor- dü: — Fakat Lokman Hekim, neye gençlerin kalbinden başka bir mev- simde, meselâ ilkbahara girerken bahsetmedi? Cevap verdim: — Kendisi orta yaşlı bir zattır. Onun için, muhakkak, eski şarkı- larımızdan birisinde geçen şu be- yiti bilir: Kış geldi, firak açmadadır sineme yare, Vuslat gene mi kaldı güzel faslı bahare? Kış mevsimi baharı özlettiğine FLAL Te YANKI LA R Bir hediye listesi! İstanbul'daki Yeni Sabah gazete- si yeni açtığı bir müsabakaya girip kazanacak okurlarına dağıtacağı hediyelerin listesini neşrediyor. Bu liste, hem orijinal, hem de entere- sandır. ' Meselâ bir kişiye bir çeki odun, on kişiye kesme şeker, beş kişiye bfrcr kilo sadeyağ, beş kişiye zey- tinyağı verilecektir. Arkadaşımız birkaç kilo da un verseydi, o zaman karilerine şu tav- siyede bulunabilirdi; — Bu odunla yakacağınız ateşin üzerinde bu yağla bu unu karıştırır, yaptığınız helvayı tatlı tatlı yersi- niz! Ha Sözün kısası! “Son Posta” arkadaşımızın “Sö- Zzün kısası,, başlıklı bir sütunu var- dır. Burada Ercüment Ekrem Ta- lu'nun - bu, soyadını her imzasın- da kullanarak öteki muharrirlere sık sık ders veren değerli dostü- muzun - güzel fıkralarını okuruz. Bazan bu yazı çıkmadığı zaman, “Sözün kısası” başlığının altında şöyle bir itizar cümlesi görülür: “Yazı çok olduğu için konamadı.,, Bence bu itizarı şöyle yapsalar daha iyi olacak: “Öteki sözler uzun tuttuğund. YUD DDD le geliyor ki ahlâk tarihi bu keşif- ten hiç bir şey kazanmıyacaktır. *t Durrnuyan makine! İsviçre'de saatçinin biri, hiç dur- mıyan bir saat yapmıya muvaffak olmuş. Hiç durmiyan makine... Keşif mü- himdir. Şimdiye kadar hiç durmı- yan bir tek makine vardı: kötü pro- paganda ve tezvir makinesi! YO Atmanya aa sakal modası! sözün kısasına yer kalmadı.,, deteği Kleopatra'nın kızı! Meşhur kıraliçe Kleopatra'nın Roma'da kendisi için Kayserler ta- rafından yapılmış muhteşem sara- yın harabesi geçenlerde meydana çıkarılmıştı. Şimdi — Kleopatra'nın bir de kızı bulunduğu anlaşılmış. » Tarihi bir keşif. Fakat bana öy- P Almanya'da tıraş sabunu da vesi- ka ile ve kıt olarak verildiğinden sakal bırakanların sayısı, gün geç- tikçe artıyormuş. Almanya, büyük harpte palabı- yıklı bir imparatorun kumandası altında harekete geçmişti. Bu harp- te de, demek ki, sakallılardan mü- rekkep ordularla çarpışacaklar! meydana getirmişlerdir. Doktor Kemal Bayrakcı bundan sonra noktai ını şöyle anl ş tir: İşte dört haftalık bir insan yavra sünu ana karnında tetkik edersek gö rürüz ki, bu mahlfik daha insana ben- zemez ve üstelik tıbkı bir balık gibi de galsamaları taşır. Hattâ kendisi bir su içinde yüzer vaziyettedir. Bir koyun u tetkik eder sek gene (3-4) haftalık bir vaziyette balığı andırır, ve tamamen bir su ha- yatı sürer. Tavukların yumurtalarını alıp i * çindeki civcivin ilk teşekkül safaha- tını tetkik edersek, gene su içinde yü- zen ve galsama taşıyan balık gibi bir şey görürüz. Demek oluüyor ki: bugün karada gördüğümüz insan, koyun, tavuk gi- bi muhtelif mahlükat başka başka şe- killerde oldukları halde, ilk teşekkül- lerinde biribirlerinden hemen hemen farksızdırlar. Üstelik, hepsi de suda yaşamaktadır. Biraz evel arzettiğim hususatı da bir araya toplıyacak olursak, şu neti- ceye varılır ki: en mütekâmili de dar hil olmak üzere bütün mahlükat mil « yonlarca sene evel galsama taşırlar « miş ve suda yaşarlarmış... Daha kısa söylemek lâzım gelirse. aslımız sudur. Zaten “vücutlarımızın hemen yarısının sudan ibaret olması bunu teyit etmez mi?.. Bu meseleye dair bir.çok tecrübelerle söyledikleri- mizi isbata devam etmek mümkünse de ben burada kandan bahsetmekle ik- tifa edeceğim. Büyük üstat doktor (Galip Ata)jnın, Ulus'taki (Hayat ve Sıhat) isimli kö- şesinde intişar eden hakikaten kiy - metli makalelerinden birisinde: kani- mızı bir cam kap içinde bir kaç saat bıraktıktan sonra bu kabin bir kıs.- mında kirmizi bir tortunun ve müte- baki kısmında da (serum) dediğimiz beyaz bir suyun teşekkül edeceğini söylüyor. -Bu beyaz suyun tuzlu ol - duğundan bahseden muhterem üstat, bunun daha bir çok cephelerden deniz suyu ile mukayese edebileceğinden pek haklı olarak bahsediyor. Şu halde; aslımızın su, ve hem de deniz suyu olduğunda şüphe kalma- dı zannederim. İbadethanelerden şerefiye resmi alınmıyacak Devlet şürası, umumi heyeti cami, mes- cit, kilise, havra ve diğer ibadethane ola- kullanı! rak binaların şerefiye resmin * =uınyeüno kıyas tarakiyle karar ver- Fi Ş Di ğ üN y 0 |

Bu sayıdan diğer sayfalar: