Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
11 - 7- 1939 [ HAYAT VE SIHAT Edebiyatta hekimliğin yeri, he- kimlerin edebiyata rağbet etmele- rinden daha eskidir. Her zamanın €» büyük şairi sayılan Omiros'u as- lından okuyamamış olsanız bile ter- cümelerini elbette görmüşsünüzdür. Dirçok yerlerinde hekimliğe ait bil- giler göze çarpar. Hele kapalı bir yerde cenkleştikten sonra kan dö- külünce, hemen kükürt yakmak â - deti bugünkü dezenfeksiyon usu- lünden başka bir şey değildir. Eflâtun büyük bir filozof olarak tanındığı için onun eserlerine belki edebiyat denilemez. Fakat “Ziya- fet,, kitabınım büyük bir zevkle o- kunan nefis bir edebiyat eseri oldu- ğu inkâr olunamaz. Oradaki, insan- ların ilkin hem erkek, hem kadın o- larak yaratıldıkları nazariyesi uzun zaman büyük filozofun bir haya- linden ibaret dildiği halde en yeni hekimliğin mikroskopla tet- kiklerinden sonra artık ilmi bir su - rette sabit olmuştur. Daha sonra da filozof şairlerin en büyükleri şiirlerinde, şimdi he- kimliğin temeli olan fikirlerden ba- zılarına ehemiyetli yer vermillf'" dir: Lükres, Ovid, Göte... Bizim Mevlânâ Celâlettin Rümi'nin Mes - nevi'sinde de, bu gördüğümüz âle- min üstünde gittikçe daha büyük ve daha küçük ve sonsuz âlemler bu- lunduğu fikri astronomiye ait olsa da, bu âlemin içinde gittikçe daha DA inndara küçük ve fikri — mikroplar ve onlardan daha küçük ültra - vi - rüsler keşfedildik- ten sonra — büsbütün hekimliğin bilgisi olmuştur. Bunların hepsi şimdi hekimlik bilgileri olmakla beraber, hekim- likten daha geniş tabiat ve hayat bilgisine ait oldukları için, filozof şairlerin böyle şeylerle meşgul ol - maları eserlerine hekimlik karış- tırmak sayılmıyabilir. Edebiyatta hekimlik Dode kalb hastalıklarmın soya çek- tiğini, İpokrat hekimdenberi verem hastalığına alâmet sayılan parmak şeklini merak etmiş ve bunları tas- vir etmiştir... Edebiyata hekimliği makta en ileri giden Zola'dır. Onun karıştır- yirmi ciltlik Bugon - Matar silsilesi gene sinir hekimlerinin ortaya çı- kardıkları dejenereler nazariyesi- nin tasviri demektir. Zaten silsile- nin en son kitabı olan “Doktor Pas- kal” da bunu kendisi söyler. Zola bu uzun silsileyi bitirdik- ten sonra da romanlarına hekimlik karıştırmaktan — bıkmadığı — için, “Dört belde” silsilesinden Lurd ki- tabı da telkin ile tedavinin bütün hastalıklar ve bilhassa cilt hastalık- ları üzerine tesirinin bir tefsiri ol- muştur... Edebiyatın hekimliğe gir hekimliği sevdirmek için büyük fay- dası olmuşsa da, edebiyata hekimli- ği bu kadar derin olarak getirme- nin bir tehlikesi vardır. Zola'nın ki- tapları şimdi de yeniden basılıyor ve onları okuyanlar hâlâ çok bulu- nuyor. Halbuki onun ehemiyetle tasvir ettiği dejenereler nazariyesi şimdiki hekimlikte pek daralmıştır. Hekimlik, her ilim gibi durma- dan ileri gider ve ilerledikçe fikir- lerinden bazıları değişir. Edebiyat kitapları ise, gerçekten güzel eser - ler olunca, nesillerce kalır ve ilimde artık rayici kalmıyan nazariyeleri birlikte taşırlar. Edebiyata ilim ka- rıştırmanın tehlikesi de bundan ge- lir. Onun için romanlarda sadece masal yazmak daha doğru olsa ge - rektir. Bakınız Tevrata, ilmi hiç bir iddiası olmadığı için uzun uzun a- sırlardanberi hâlâ en çok okunan roman odur. G.A. | Fakat hekimler edebi rağbet göstererek güzel söylemeğe ve gü- X .zel yazmağa merak edip de bu su- retle hekimliği hekim olmıyanlara da sevdirdiklerindenberi, hekimlik A ;yedebiyatta pek büyük yer tutmuş- tur. Bilhkassa — daha mikroplar k i önce — frak giye - 2 İzmir Enternasyonal - Fuarına hazırlanınız 20 Ağustos — 20 Eylül Define peşinde İki buç;ı;_asır önce mahvolmuş bir şehir meydana çıkarılacak Nevyork'tan yazılıyor: Antil ada- larına gitmek üzere yüz kişilik bir sefer heyeti vapura binmiştir. Heyet, 1680 de batmış olan Jamestow şehri- ni meydana çıkarmak maksadiyle yo- la çıkmaktadır. Define arama mevsimi başlıyalı bu yıl da epeyi oluyor. Birçok yerlerde denize dalınmakta, araştırmalar ya- pılmaktadır. Hedef, vaktiyle batmış veya çökmüş olan defineleri meyda - na çıkarmaktır. Fakat, bütün bu araş- tırmalar arasında, en enteresanı kap- tan Robert Hall'in reisliği altında ya- pılacak olan araştırmadır. 'Bu heyet 1680 de batmış ve şimdi denizin altın da 110 metre derinlikte bulunan, Ja - mestown şehrine dalgıçlarını indirip define çıkarmağa çalışacaktır. Deniz altında ve çok derinde bu- lunan bu şehirde araştırma yapmak kimsenin aklından geçmemiştir. Zira, bu kadar derinliğe dalabilecek vası- talar, ancak son iki yıl içinde icat e- dilebilmiştir. Fakat, yeni icatlara rağ- men, heyetin başaracağı işler son de- rece güçtür. Jamestown şehri, müthiş bir fırtı- nayı takip eden bir yer sarsıntısı ne- ticesinde, 1680 yılında batmış ve su- lara gömülmüştür. Sahilde kalan iki bina, vaktiyle buralarda büyük bir şehir mevcut olduğuna şahitlik et- mektedir. Bu faciada yüzlerce mi, yoksa binlerce kişi mi kurban gitmiş- tir, henüz malüm değildir. Jamestown şehri, vaktiyle mühim bir transit yeri idi. İspanyol sömür - gelerinden gelen altın külçeleri bu şehirde depo ettiler ve ondan sonra İspanyaya gönderilirdi. Rivayete gö- re, bu şehir halkı altınla oynıyacak dercede zengin imiş: Kaptani Hall'in iddiasına bakılırsa, buradaki bazı ev- leri bile altından kurmuşlarmış. PARİS MEKTURLARI ve zirâi (Hususi muhabirimizden) — Garp memleketlerinde şömendöfer inşası safhası bitmiş gibidir. Gerek sabit ve gerekse demir yollarının işliyen kı - sımlarına müteallik teknik de tekem. mül etmiştir. Sürat, emniyet çoğaltıl- mış ve şömendöferlerin geçtikleri miıntakaların iktısadi — ihtiyaçlarını karşılıyacak teşkilât vücuda getiril - miştir. Bir taraftan yeni vasıtaların reka - beti diğer taraftan âmme hizmetlerin- den addedilmesi dolayısiyle evelden tespit olunmuş bir takım şartlarla ha- reket mecburiyetinde bulunan şömen- döferler son zamanlarda yalnız mev- cudu nakil ile iktifa edemiyecek bir vaziyete gelmişlerdir. İlk inşa sırala- tında şömendöferlerin vazifesinin geçtikleri — mıntakaların servetini memleketin bir noktasından şahısla - rın teşebbüsü ile diğer bir noktaya nakilden ibaret olduğu zannolunur - du. Esasen ayni tarihlerde ticaret de eldeki eşyanın mahallinde alıcılara ar- zı demekti. Tüccar mallarına müşteri beklerdi. Ticaretin inkişaf ettiği son kırk sene zarfında artan istihsal mad- delerinin müşterilere arzının kâfi ol - madığı anlaşılmıştır. Müstahsil mem - leketler mallarını satmak ve mallarına mahreç bulmak üzere teşkilâtlarını genişletmişler ve dünyanın mallarını alıp sarfedebilecek noktalarına mü - messiller ve memurlar göndererek mahallerinde alıcılar araştırmışlardır. Bu hususta almanlar her milletten da- ha ileri gitmişlerdir. Alman ticaret mümessilleri yalnız müşteri aramakla iktifa etmemişler müşterilerin arzu- larını da tetkik ederek istihsali memleketlere ve müşterilerin arzu larına uygun olarak tanzime çalışmış- lardır. Bu gün ticaret hayatında kai- de: mallar satın alınmaz, satıliır. Şömendöfer geçtiği mıntakalarda i- ki nokta arasında müstahsillarla müs- tehlikleri münasebete getirecek faali- yetlerine bir.müddet devam ettikten Fransa'da şömendöfer istihsâl Şömendöfer idareleri ziraat işlerine çok şümullü şekilde yardımlar yapıyor Son zamanlarda gidalanma şartla - rında vaki değişiklikler dolayısiyle pek fazla miktarda et, sebze ve meyve sarfedilmektedir. Nüfusları çoğalan büyük şehirlerde yaşıyan insanlar ek- mek kadar sebze ve meyve sarfetmek- tedirler. Milyonlarca nüfusa baliğ o- lan bu insan topluluklarının ziraat maddelerine olan zaruri ihtiyaçlarını evelce olduğu gibi şehirler civarında- ki arazi ve bahçelerde temin etmek im- kânsız olmuştur. Süratleri ve alınan tedbirler ve vasıtaların mükemmeliye- ti sayesinde bir memleketin ve hattâ dünyanın en uzak noktasında yetişen maddeleri vaktinde ve müsait fiyatla istenilen noktalara getirmek süretiyle şömendöferler ferdlerin ve cemiyetle- rin hayatında mühim roller oynamış - lardır. Bu maksatla şömendöfer ida - releri büyük ve esaslı teşkilât yapmak suretiyle çalışmışlardır. Fransa'da şömendöferler idareleri nin zirai faaliyetleri istihsale, nakil ve satışa müteallik olmak üzere üç esas- ta toplanabilir. Şömendöfer idarelerinde teşkil olu- nan ziraat servisleri hatların geçtiği mintakaların istihsal kudretlerini tet- kik ile işe başlamışlardır. Mıntakada nakle müsait maddelerin nevileri, miktarları, mıntakanın tabii şartları, diğer — mıntakalarda yetiştirilmesi mümkün olmıyan maddelerin yetişti - rilmesi imkânları araştırılmıştır. Ya - pilan tetkikler neticesinde pek mühim ve faydalı vesikalar meydana getir - mişler ve bu vesikaları da alâkadarla- rın istifadelerine arz;etmişlerdir. 'Tetkikten sonra faaliyete geçilmiş toprağın ıslâhı, bataklıkların kurutul- ması, kurak arazinin sulanması, fenni gübre istimali için tahsisat vermis ve mühendisleri vasıtasiyle alâkadarlara yardım etmişlerdir. İstihsalin artmasının nakliyatı ar- tıracağını takdir eden şömendöfer i- dareleri tohumların ıslâhına çalışmış- lar ve muhtelif zamanlarda ziraat mın- takalarında gezdirdikleri trenlerde zi- sonra gittikçe R ea Heyetin yanında götürdüğü - ç .. BĞ ee n dibi- hastalıkları bahsini herkese sevdir- miş olan Şarko güzel söylemeleriyle ve güzel yazılariyle hekimliğe ede - biyatı getirdikten sonra edipler de eserlerine hekimliği karıştırmak i- çin âdetâ biribiriyle rekabete baş- lamışlardır. Flaber'in madam Bovari'de ame- liyat tasviri ve bu ameliyata sebep olan hastalığın tarifi, şüphesiz, o " meşhur operatörün tesirli neticesi - dir. Gonkur'lar ve Şarko'nun tesiri ile isteri hastalığını tasvir ettikten “ — sonra hastalıklar ilmini daha ince | RE L tetkik ederek kalb hastalıklarını, | — akciğer veremini, bundan ileri ge- lı;n zatülcenpleri romanlarında tas- vir etmişlerdir.... Beyine kan hü- cum etmesinden ileri gelen afazi, yani söz söylemek kduretinin kay- bolması, Duma'yı pek ziyade me- raklandırmış olacak - ki kitapların- da onu ehemiyetle tasvir etmiştir... BUGÜN Yenişehir u L uS sinemasında 1 — Asri İş Adamı Raimu ve Lucien Baroux Fransızca sözlü kahkahalı film 2 — Yeni Jurnal Seans saatleri : 2.30 - 4.30 - 6.30- 9 SAAT 1 de 1 — Çöl intikamı (Kauboy filmi) 2 — Miki Değirmende 3 — Jurnal. görem T L A AOA HULASA (Büyük harpten sonra ilk paskalye gecesi, beş genç, Antu- van, kardeşi ]ilber._arkıçlq:ı Dominik Heriyo, Mariyan ve Solanj Senkler isminde iki genç kızla beraber sıkıntılı bir suareden kaçıyorlar ve geceyi kırlar içinde kaybolmuş bir otelde geçiriyorlar. Antuvan, l_lırıyan la, Dominik de So - lanj'la beraber eğleniyorlar. Jilber yalnızdır. Nihayet sa - bah oluyor ve hepsi Parise dönmek mecburiyetinde olduk- larını hissediyorlar, Antuv an kardeşleriyle beraber ba- Ka a 7 ne inerken, icabında kendisini 36 sa- at yaşatacak oksijeni de birlikte indi- rebilecektir. Dalgıçla gemi arasında telefon irtibatı da olacaktır. Bu kadar derine inmekteki güçlük- ler malümdur. Dalgıç 30 metre de- rinlikten sonra, ancak adım adım aşa- ğıya bırakılabilmekte ve bu suretle, gittikçe artan tazyike intibak ettiril- mektedir. Ufak bir ârıza, ölüm de- mektir. Meselâ, 80 veya 100 metre derinlikte iken, dalgıcın burnu kana- mış olsa, ne kendisi buna bir çare bulabilir ve ne de yukardan ona yar- dım etmek imkânı vardır. Kendisini süratle yukarı çekseler, tazyikin âni değişmesi yüzünden ölür; burnunun kanaması devam edince de, dalgıç ci- hazında biroçk ârızalar meydana ge- lir ki, bu da ölümü intaç eder. Mamafih, büyük tehlikelere rağ- men, bu derinlikte çalışabilecek on iki dalgıç bulmak mümkün olmuştur. Fölkişer Beobahter kü işletme masraflarını çıkaramıya - cak bir vaziyete gelmişlerdi. İşte bu zamandan itibaren —şömendöferler müstahsilin getirdiği eşyayı naklet- mekle kalmamış bu naklolunan mad- delerin çoğaltılması ile de alâkadar ol- muştur. Nakil servislerinden başka mütehassıslardan mürekkep diğer ik - tısadi faaliyetleri tanzim ile mükellef servisler vyücuda getirmişlerdir. Bun- ların en başında ve en mühimi muhte- lif şömendöfer idarelerinin ziraat servisleri gelir, Şimali Amerika, Kanada, İngiltere, Yugoslavya, Cenubi Afrika, Avustu - ralya şömendöferlerinde ihdas olunan ziraat servisleri şömendöferlerin na - kil faaliyetlerini arttırmışlar ve dola- yısiyle memleketlerinin iktısadi ha - yatında verimli neticeler almışlardır. Ziraat maddeleri ticaret mevzuu o- lan maddelerin esasını teşkil etmekte- dir. Hayvant ve nebati gıda maddele- rini, sanaylie lüzumlu ham maddelerin ekserisini ve mühimlerini veren zirai faaliyettir. ler ve tohuüm v k, to - humları meccanen temizlemek sure - tiyle makine istimalinin istihsal üze - rine olan tesirlerini köylülere bilfiil göstermişlerdir. Gene istihsali çoğalt- mak ve iyi cinsler yetiştirmek için a- lâkadarlara meyva fidanları tevzi et- mişler ve mütehassısları vasıtasiyle fenni aşılama usullerini göstermişler, ağaç hastalıkları ve böceklerle müca - dele etmişlerdir. Tetkik istasyonları, hayvan neslinin ıslâhı, tavukçuluk, a- rıcılık, meyve ve sebze cinslerinin 1s- lâhı şömendöfer idarelerinin istihsali arttırmak hususundaki — faaliyetleri meyanındadır. Müstahsillerin yetiştirilmesi için halkın anlıyacağı bir lisanla konfe - ranslar verilmiş, kongreler tertip e- dilmiştir. Bu köngrelerin müzakere - leri, zabıtları iktısadi bakımdan ziraat maddeleri istihsali ve ticareti için çok kıymetli vesikalardır. Şömendöfer i - dareleri mıntakalarında kurulan sergi ve pazarlarda mıntaka meyve ve seb - zelerini teşhir etmişlerdir. İstihsal olunan maddelerin sarf BİBLİYOGRAFYA Havacılık ve Spor | Havacılık ve Sporun son nüshası | çıkmıştır. Gittikçe bir münderecat ve tabı tekâmülü gösteren derginin bu nüshasını, muhterem Başvekilimizin | | | !  ait resimler ve yazılar süslemektedir. ÜW | Türkkuşu filolarını karşılamalarına Başyazıda B. Server Ziya Güre- vin'in “İane,, başlıklı güzel bir yazısı a vardır. Seyahate ait hatıralar ve yazılar, ga- zetelerdeki akisler, havacılık haberle- 4 ri ve dünya havacılığı bahisleri, mec- Di muanın son sayısının tavsiyeye değer | yazılarıdır. İzmir Enternasyonal Fuarı - hazırlıkları Devlet demiryolları ve limanları iş- letme umum müdürlüğü 20 ağustostan 20 eylüle kadar devam edecek olan en- ternasyonal İzmir fuarı için tatbik e- üŞü dilecek tenzilâtlı yolcu tarifelerinin hazırlıklarına başlamıştır. noktalarına nakillerinde şömendöfer | idareleri hassasiyet göstermiş sürat ve î emniyetle ve az masrafla malların vak- tinde pazarlara yetişmelerini temin I etmişlerdir. Bu maksatla nakil vasıtalarında bir , çok yenilikler vücuda getirilmiştir: ı hayvan nakline mahsus iki katlı va - ; gonlar, dahilden camli süt vagonları, soğuk hava tesisatlı balık, meyve, seb- ze ve çiçek vagonları, kesilmiş et nak line mahsus vagonlar gittikçe çoğal - tılmıştır. Sarf mahallerine nakledilen gıda maddelerinin bozulmaması için yapılan soğuk hava depoları da bahse- dilmeğe değer ehemiyetli tesisattan - dırlar. | İstihsal olunan malların az zamanda | sarfı yeniden istihsale teşvik edece - ğinden şömendöfer idareleri istihsal - de müşterilerinin arzularının nazarı dikkata alınması müstahsillerin terbi- ye ve yetiştirilmesine de ehemiyet vermişlerdir. Gıda maddelerinin müş- teriye arzı hususunun satıştaki ehemi- yetini takdir eden idareler, istihsal merkezlerinde ambalâj kursları açmış- lar bu maksatla müsabakalar tertip e- derek mükâfatlar tevzi etmişlerdir. Dış piyasalarda fransız mallarnın satılması için müşterilerin arzularını tetkik ve Fransa'ya ithal olunan mad- delerin Fransa'da yetiştirilmesini te « min için ecnebi memleketlerine he - j yetler gönderilmiştir. Bütün bu faaliyetlerden anlaşılıyor İ ki Fransa ve diğer bir çok memleket- İ lerde şömendöfer idareleri passif bir | vaziyette kâlmamışlar kendi faaliyet- 3 leri mevzuu olabilecek maddelerin ço- J 1 j ğaltılması ve sürümü için çalışmışlar- dır. Bu suretle ve dolayısiyle memle - ketin istihsal kudretinin artmasına ve memleketin muhtelif mıntakaları ara- sında ve memleketin her hangi bir noktasının veriminden diğer mınta - kaların istifadesine, ve lek ayni madde fiyatlarınin farklarının a- zalmasına şömendöfer idareleri çok büyük yardımlarda bulunmuşlardır. Muhtelif şirketler elinde bulunan fransız şömendöferleri bugün serma- yesinin yarısından fazlası devlete ait milli bir şirket halinde idare edilmek- le beraber şirketlerin ziraat ve ticaret servislerinin mesaisine devam olun - makta ve bu hususta şömendöfer ida - resi milli iktısadın inkişafına da ça - -i O esnada pencerenin aralığından günün doğ- duğunu gördüler. Gramofon susmuştu. Evin içinde kimsenin sesi duyulmuyordu. Ayrıldılar. aldiün aünller lışmaktadır. — M. Koloğlu v baları Karmontel'in ziyaretine gelmiş sonra — ayrılmışlar babalariyle annelerini yalnız bırakmışlardır. Antuvan met- resi Nikol Dölaney'in oturduğu apartmana gelmiş ve sonra kendi evine dönmüştür. Orada Mariyan'ın adma yapılan bir dâvet bulm uştur. Mariyan'ın annesi, babası evde yok - tur. O da dostlarını çağırmıştır. Şimdi Mariyanla konuş - maktadırlar. Ne kadar mesuddu! O kadar mesuddu ki zaman zaman gözleri yaşla doluyordu. (Çok içmişti ve uykusuzluk onu zehirliyordu.) Alçak sesle konuşuyorlardı: — Kimsiniz siz? Size ait hiç bir malümatım yok! Diyorlar ki siz Didiye Segre'nin kızı imişsi- niz. Bu Seğgre şu ressam Segre midir? — Evet. — Siz dört kardeşsiniz değil mi? Mariyan üzerinde siyah kadife bir esvabı olan, düzgün hatlı fakat soğuk, rengi aşağı yukarı u- çuk bir genç kızı göstererek: — İşte ablamız Rejin dedi. Sarışm, küçük, ke- diye benziyen şu kız yok mu o da Odildir. Nihayet dördüncüsü de Evlin! — Siz en küçükleri misiniz? — Hayır, Evlin en küçüğümüzdür. den daha çok h kadındır. Antuvan kıza ba Fakat o B Yazan: İröne Nömirovski derhal gözüne çarpmıştı. — Ya annenizle babanız? — Onlar şeker gibidirler. Fakat hem biribir- lerinden, hem de bizden uzak yaşarlar... Ya siz? Çünkü ben de sizin hakkmızda hiç bir şey bilmi- yorum. Siz Dominik Heriyo'nun arkadaşısınız de- ğil mi? Kaç yaşındasınız? Durun durun! Sizin huylarinız da Dominik'in huylarına benziyor mu? En çok ne hoşunuza gider? — Yirmi altı yaşındayım. Dominik'e hiç ben- Ondan şüph biraz daha kabayım. En çok ne mi hoşuma gider? Sustu ve genç kızı göğsüne doğru sıktı. Biraz sonra tekrar konuşmağa başlamışlardı. Gayet ya- vaş ve titrek bir sesle biribirlerinden bahsediyor- lar, biribirlerinin portresini çizmek için acele gös- teriyorlardı. — Küçükken nasıl mışsınız? — Aman efendim, kavgacı, haşarı, şirret! Ya KUĞA A IN M Çeviren: Mümtaz Faik FENİK Antuvan cevap verdi: — Öyle ise ben size Alev diyeceğim. Daha dün sizi kollarımın arasına aldığım zaman, sizi.... Sonra kulağına eğilerek ilâve etti: — Sizi tıpkı ateş gibi, parlak, elle tutulmaz ve yakıcı hissetmiştim. — Dün mü?... mek? — Yarın sizinle beraber şu Paris'ten bir çıkalım gidelim. Fakat yalnız; yapa yalnız... Dünü hatırlıyabiliyorsunuz de- — Evet?... — Ve biliyor neyi öğr k istiyo- rum ? Genç kız başını eğerek cevan verdi: — Evet.., — Hiç sevgiliniz filân var mı? Mariyan: — Hayır, asla diye cevap verdi. B.sa d, L Şi İ k'ndil"i Birdenbire bu vardı... Yahut kadın Dominik Heriyo küçük boş salona kaçmıştı. Musiki nağmeleri buraya çok alçak, ve âdeta bo- ğuk aksediyor ve o, salonda kendini yapa yal- nız buluyordu. Hayatı kalabalık ve yalnızlık arzu- su arasında dalgalanmakla geçmişti. “Hiç kimse en ü betsiz bir muhavere için benim kadar kuvet harcamamıştır. Kimse benim kadar insanlara kin KEze (* diye düşünüy Kadehine viski doldurdu. Segre'nin henüz bit- memiş bir kaç tablosunu gözden geçirdi. Bu tablo- lar, yere konmuş ve yüzleri dıvara çevrilmişti. Bir tanesini aldı. İşığa tuttu. Bu bir kadın portresi idi, saçları ve ensesi daha boyanmamıştı. Fakat her hattından bir sanat kuveti nefes alıyordu. Tarihine baktı 1903., Bu ressam git gide ressam olacağı yer- de alelâde bir işçi olmuştu! Hey gidi Didiye Segre! Ayni adamın hem bunu, hem de şu ihtiyar Leydi Mackay'ın portresini yapması mümkün mü idi? Tuhaf şey... Düşünü R n hayatını, o - nun evlenmesini, şu Mari - Luiz Vally ile olan roma- nını öğrenmek her halde çok enteresan olacaktı. Dahası var: para ihtiyacı, ve yahut morfin ihtiya- cı... Çünkü morfinoman olduğunu söyliyenler de ihtiyacı ve yahut sadece şu L ıl h A du. A, 'du. İ Li) a P CĞÜL