Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Varşova ve Moskova Baltık devletleri tecavüze uğrarsa ne yapabilirler? ı ngiliz - rus müzake - releri mevzubahis olunca üç küçük Baltık devleti, yani Litvanya, Le- tonya ve Estonya devletle- ri ,birdenbire milletler ara- &ı siyaset perdesinde görü- nüverdiler. Bu devletlerden Litvan- ya Lehistan'la olan karışık işlerinden ve Memel yü - zünden bir an için dünya - nın nazarını kendi üzerine çekti. Rusya ile hem hudut olan bu üç küçük devlet şimdiye kadar Avrupa si - yasetine en küçük bir endi- şe vermemiştir. Bununla beraber, Baltık devletlerinin siyasetleri ve stratejik vaziyetleri çok mühimdir. Litvanya, Letonya ve Es- tonya devletleri eski Çar - lhık Rusyası toprakları üze- rinde teşekkül etmiştir. İs- tiklâllerine harpten sonra kavuşmuşlardır. Bunlardan Litvanya, ik- tısaden diğerlerinden daha az inkişaf etmiştir, fakat nüfusca hepsinden kalaba- hktır. Letonya 1.800.000, Estonya 1.200.000 olduğu halde, Litvanya 2.000.000 dur, N Bu üç küçük devlet, Bal- tık denizinin şark sahilinin mühim bir kısmını işgal e- derler. Memel'den Lenin - grat kapılarına kadar uza - nırlar. Sonra, bu devletle - rin elinde Baltık denizi ü- zerinde Riga, Liepaja Tal- lin gibi cihan harbından e- vel rus deniz ticaretinde mühim rol oynamış büyük limanlar vardır. usya ile Almanya gi- bi iki büyük devle - tin arasında, sıkışmış kal - mış olan bu devletler, biz - zat kendi kuvetlerine güve- nerek kendi emniyetlerini koruy dı.. Bünd defa ve doğrudan doğruya Baltık devletlerinin beyni- ne indi. Cenevere'nin neva- zişleri yanında Almanya' - nın yıldırım gibi silâhlan - ması ve genişlemeğe başla- ması bu küçük devletler i- çin müthis bir tehlike idi. Litvanya, Letonya ve Estonya devletleri, tehli - kenin vehametini görünce, gene ümitsiz olmakla bera- ber, selâmeti mutlak bir bi- taraflıkta aradılar, oraya sığındılar. Baltık antanti nihayet, milletler cemiyetinden ta - mamen ayrılmamakla bera- ber kararlarını icrada ser - best olmıya karar verdi,. Çünkü bu devletlerden hiç birinde, hiç bir kimse bita- raf kalmanın tehlikeyi ön- leyebileceğini ümit etmi - yordu. Münih'den sonra, bu üç küçük devlet istiklâl- lerinin tehlikeye girdiğini azap içinde hissettiler. İşin kötüsü, Baltık dev - letlerinde alman azlığı bu- lunuyordu. Letonya dahi - linde 70.000, Litvanya'da 35.000, Estonya'da 20.000 alman vardı. Her ne kadar bu almanla- rın miktarı pek azsa da, her an için Almanya, bunları bahane ederek Baltık dev - letlerine bir kuvet darbesi indirebilirdi. Rusya Avrupa siyasetin- den ayrı, Lehistan Baltık"- ta üçüncü derecede bir dev- let olduğundan, bu üç kü - çük devlet, Almanya'nın i- zinden yürüyor, onunla sı- kı dostluk münasebetleri - ne girişiyordu; fakat güve- nilebilecek bir himayeden mahrum olduğundan fev - kalâde endişede idi. zaman, ümitsizlik i- 0 çinde bir temayül belirdi. O temayül şu idi: Almanya'nın etrafına sıra- başka, diğer komşuyu kız - dırmadan, bu devletlerden birisine de yaklaşamazlar - dı. Ayni sebepler dahilinde Baltık devletleri, Lehis- tan'la ittihat etmekten çe - kiniyorlardı. Çekinmeleri - ne sebep, Lehistan büyük Avrupa siyasetinde çok te- ahhüde girmişti. Hattâ ge - çen sene kolonel Bek'in 'Tallin'e yaptığı ziyaret muvaffakiyetsizlikle niha - yete ermişti. Onun için, Baltık devlet- leri için bir tek çare kalı - yordu: Milletler cemiyeti- ne ümit bağlamak ! Millet - ler cemiyeti, zayıf devlet - lerin hâmisi ve Avrupa sta- tükosunun bekçisi idi. Bi - naenaleyh bunların bütün siyasetleri Cenevre'ye te - veccüh etti. F akat, İtalya'ya karşı zecri tedbir almak- ta Milletler cemiyeti iflâs edince, bu ağır darbe ilk k, yıldırımdan koru- yan bir paratoner gibi... Bu süretle Almanya, kendisi için birinci derece- de bir menfaat temin ede - cek olan mıntakalara haki- ki bir şekilde hâkim olmak için harp yapmadan yayı - labilecekti. Fakat Çekoslovakya ile Memel'in işgali üzerine, Avrupa siyasetinde birden- bire bir tebeddül oldu ve Almanya'nın istikametini durdurdu. Almanya ile Le- histan'ın arası açıldı. Le - histan garp — devletlerine yaklaştı, ve rus aleyhdarlı- ğından vaz geçti. Bütün bunlar şarki Baltık'taki va- ziyeti alt üst etti. İngiltere Lehistan'a ga- MWWWMMMWWMWWWWM Ihtarlar artıyor velâ Lord Halifaks, sonra maliye nazırı Sir Con Simon, daha sonra maadin nazırı G. Lo- yd birer nutuk söylediler. Şimdi de başvekil Çem- berlayn söylüyor. Bu nutuk seferberliği de niçin? Niçin olacak, tabit Hitler'e bir şeyler maksadiyle... anlatmak İki ihtar, birden, üç ihtar da iki ihtardan her hal- de daha faydalıdır. Fakat Almanya şimdiye kadar bu tenbihleri anla- mamış gibi görünüyor. Anlaşılan Almanya bunlara, “fevkalâde harpçilik,, tahriklerini çoğaltarak cevap veriyor. Lâkin, asıl ondan istenen şey o değir. D anzig'de fiyevri düşmedi. gizli yara ne şekil alacak. “Danziçer Vorpost,, Bakalım — oradaki gazetesinin şu sözleri yaratılmak istenen ruh hale- tini belki açıkça gösterir: “Danzig'in Almanya ile bir olması bundan böyle mukarrerdir. Bu birleşme ne zaman ve nasıl olacak? İşte bu, Hitler'e kalmıştır.., Unutuluyor ki bu yalnız Hitler'e kalmış bir şey de- ğildir. Başkalarını da alâkadar eder. Her gece Dan- zig'e iki üç yüz genç girerken, bunların arkasından serbest şehre cephaneler yığılırken heyecan duyan- lar var. deskalı Keza Almanya'da da hazırlıklar artıyor. Siegfriet hattındaki işgal kuvetleri takviye ediliyör. Üçüncü bir hattın inşaatı bitmek üzere, Almarnıya'da, siVil ka- dınların seferber edilmesi gibi fevkalâde tedbirlere baş vuruluyor. Bir Breme gazetesi şu fikirde bulunuyor: Alman- ya'da bütün kibar kadınları idarelerde kullanmak ve- ya tarlalarda çalıştırmak daha iyi olur. Aynı da İtalya'da, d krasilere şu iki şey- den birisini seçmeği teklif ediliyor: Ya Danzig için boyun eğmek, yahut cihan harbini kabul etmek. Ve Relazzioni İnternazionali gazetesi izah ediyor: — Danzig'de statüko müdafaa edilirken Süveyş, Cibuti ve Tunus müdafaa edilmiyor... Evet, Süveyş, Cibuti Tunus'u müdafaa etmiyorlar. İtalyan istekleri topla halledilecektir. Halledilebilir mi? Belki.. Fakat belki de bu istekler yerin dibine gğrüix— Eğer, söz yerine top kullanacak TSA, M < zig'e zorla yükleneceklerdir. Fakat Çemberlayn şöy- le söylüyor: Danzig'e karşı yapılacak bir taarruz mahalli bir hâdise gibi telâkki edilmiyecektir. İngiltere'nin ka- rarı katidir. Fransa'nın kararı daha katidir. Hiç bir müzakereyi, hiç bir işbirliğini reddetmi- yoruz. Fakat zora müracaat oldumu, işte biz bunu reddederiz. Paris - Soir tadan kalkmıştır. L itvanya ordusu baş kumandanı geçen - lerde Varşova'yı ziyaret et- miş, orada debdebe ile kar- şıl ştır. Mareşal Rydz ranti verince Polonya'nın kuveti ve mukavemeti art - tı. Bu garanti, hâlâ da tesi- rini arttırmaktadır. Baltık devletlerinin, Lehistan ve Rusya ile münasebetlerin - de tesadüf ettikleri mania- lar, büyük bir nispette or- :Smigly de Baltık memle- ketlerine bir seyahat ede - cektir. Memel'den sonra, Baltık devletleri, Rusya hükümeti ile görüş teatisinde buluün - muşlardır. Şimdi Rusya, Londra ve Paris'ten, Baltık —: devletleri için bir garanti istiyor. Fakat Avrupa siyaseti - nin değişmesi, yalnız Rus - ya için değil, Lehistan için de olmak üzere, Baltık dev- letlerinin her alman teşeb- büsüne karşı kor ehemiyetli bir hale getir - miştir. Romanya ve Lehistan büyük demokrasiler tara - fından garanti edildikle - rinden alman kıtalarına rus İngillere ve Almanya Mazinin dersi Yazan: Anthony Eden SABIK İNGİLİZ HARİCİYE NAZIRI “Almanya'da mektepler, mat - buat ve mizah gazeteleri vasıtasiyle tedricen öyle bir ingiliz tasavvuru yaratılmıştı ki acı bir inkisara götürmesi mukadderdi. Bu mânasızlık ya- vaş ve devamlı bir surette al - man hayatının her sahasına ya- yılmıştır. Bunun neticesi şu olmuştur ki Almanya'da ingi - lizlein hakiki kiymeti — takdir edilmemiş ve biz bu hatayı ba- halı ödemişizdir.,, Hitler, Mein Kamif'da, harp - ten önceki Almanya'da kulla - nılan propaganda metodlarını işte yukarıdaki tâbirlerle itham etmiştir. “Maalesef, diye de - vam ediyor, bizim ülvi tarih profesörlerimiz ingiliz impa - ratorluğu kadar kudretli bir organizmi sırf hiyle ve düzen - bazlık yoliyle vücuda getir - menin imkânsız olduğu düşün- çesini talebelerine aşılamasını bilmediler.,, Vazıh olduğu kadar haklı o- lan bu tenkid halen alman pro- pağandası tarafından kullanı - lan metodlarla tam bir tezad halindedir. B. Hitler bizzat kendi ihtarlarını ihmal etmek - tedir. Uzak şarkta ingiliz te- bealarına yapılan nalâyik mu - ameleler Dr. Göbbels tarafın - dan ingiliz imparatorluğunun tereddisinin aşikâr bir delili diye sevinçle karşılanmakta ve alman matbuatı, disiplinli o - larak koro halinde haykırmak- tadır. Bütün bü propaganda orfji - sinde bolşevizm aleyhinde tek kelime telâffuz — edilmediğini unutmamalıyız,. Umumiyetle de mokrasiler ve hususiyetle İn - giltere tek hedefi teşkil etmek- tedir. Kızıl tehlike ortadan ingilizlerin göstereceklerini bil dikleri dürüstlük ve âzim hu - susunda Almanya aynı şekilde düşünmemektedir. Her yandan itimatsızlık alâmetlerile karşı - laşmaktayız. Mahir bir propa - ganda her gün bu tohumu serp- mektedir. Bu karşı konulması lâzım gelen bir tehlikedir, ak - si halde bütün dünya için fe - lâketli âkibetler doğurabilir. Humty - Dumpty'nin “pertav - suz” isimli eserinde verdiği de- ğgerli nasihata uymalıyız. Fil - hakika zamanımızın giriftlik « lerinden sıyrılmak için bu şaş- maz bir rehber teşkil eder : “Onlara bir kere söyledim, i- ki kere söyledim, “Beni dinlemek istemiyotlar I, S “Onlara çok yüksek sesle ve çok vazıh olarak söyledim, m“Oradan gittim ve bunu on- ların kulaklarına haykırdım.,, Bununla Böfaber,-İngiltere, şarki Avrupa devletlerine kar- şı almış olduğu teahhütleri ye- rine getirmek âzminde olduğu hakkındaki ifadesinin — itimad uyatıdırmasını istiyorsa, bunun âksine inandırmak için bugün ileri sürülen — delilleri hesa - ba katması icap eder. Ha - kikat şudur ki Münih anl 11-7-1979 ( RADYO ) TÜRKİYE Radyo Difüzyon Postaları TÜRKİYE Radyosu ANKARA Radyosu DALGA UZUNLUĞU 1648 m. 1852 Kcs./120 Kw, 19.74 m.15145 Kes./ 20 Kw A $1.70 m v455 Kecs./ 20 Kw T d P. ANKARA SALI — l117 1 1939 12.30 Program 12.35 TÜRK MÜZİĞİ : 1 — ---4..... Hicaz peşrevi 2 — Bedriye Hoşgür - Hicaz şarkı - Mümteziç aşkm- la. 3— Nı_:bır - Hicâz şarkı - Ağlamış gülmüş * — Ahmet Rasim - Rast şar kt - Bir gönlüme bir hali perişanım 5— Mustafa Nafiz - Hicaz şarkı - Göğsünde açıl - mış 6— ——-—— Hicaz saz sema- 1sı. 13,00 Memleket saat ayafrı, a - jans ve meteoröloji haberle- ri. 13.15-14 MÜZİK (Beethoven - 5 inci senfoni - P1.) 19.00 Program 19.05 MÜZİK (Vitali - Şakon, ça!andıques Thibaud - P1.) 19.15 TÜRK MÜZİĞİ: (Fasıl Heyeti) 20.00 Memleket saat ayarı, a - jans ve meteoroloji haberle - Trı, 20,15 Konuşma 20.30 TÜRK MÜZİĞİ (Klâ - ,__ıîk program) Ankara Rad - 21.’1—0.&' üme ses ve saz heyeti a 21.25 Neşeli Plâklar - 21,30 Örkestra prom.î,'ım tak dimi - Gluck, Beetheren Wagner H, Halil Bedi Yo' netken 2145 MÜZİK (Radyo Örkes - trası - Şef: Hasan Feri Al- nar): 1— Gluck: İfijenya Au'is'de uvertürü 2 — Beethoven: 1 inci sen.o- ni Do majör 3— Wagner : Rienzi uver « türü 22.30 MÜZİK (Sinema sesi « PI 23.00 Son ajans haberleri, zi « raat, esham, tahvilât, kam « biyo - nukut borsası (fiyat) 23.20 MÜZİK (Cazband - Pİ.) 23.55-24 Yarınki program AVRUPA OPERA VE OPERETLER : 19.55 Bükreş — 20.15 Straz- burg — 20.30 Rennes — 21 Roma — 21.10 Frankfurt ÖRKESTRA KONSERLERİ VE SENFONİK KONSER- LER: 19 Berlin — 20.15 Frankfurt— 21 Prag — 21.15 Viyana — 21.20 Ştütgart — 21.30 Münih — 22.20 Münih — 23 Prag ODA MUSİKİSİ: 18.50 Layp- zig — 20.30 Doyçland Zen - der SOLO KOİSERLERİ: 16 Mü- nih — 18.20 Viyana — 20 London - Recyonal — 21.50 Droytviç — 22.20 Doyçland Zender — 22.35 Sarbrük NEFESLİ SAZLAR (Marş v. 8.): 16 Breslav — 17.15 Prag — 20.15 Königsberg ORG KONSERLERİ VE KO. ROLAR?: 15 Münih — 18.25 Doyçland Zender — 18.30 Varşova HAFİF MÜZİK:20.15 Kolon- ya, Laypzig HALK MUSİKİSİ: 11.30 Ştüt gart — 19 Münih, Ştütgart, Vı_yını — 21.10 Budapeşte (Sigan Orkestrası) DANS MÜZİĞİ: 20.15 Berlin, Breslav — 21.40 Sofya — 22.15 Monte Ceneri — 22.40 Kolonya — 22.45 Paris - P. T.T. — 22.45 Belgrad — 23 Königsberg, Budapeşte, Flo- ransa, Droytviç, Lüksemburz 7 -23.10 London - Recyonal, Post'Darizyen — 23.15 Mi - lâno. lanların hiç biri şu sözleri ne sı —muhtelif —memleketlerde muhtelif şekillerde tefsir edil- miştir. İngilterede milletin ek- seriyeti bunu Almanyanın Av- rupadaki toprak — taleplerinin nihai safhası olarak kamul et - mişti. İngiliz nazırları vatarni - daşlarına tam bir huzurla izah yeağar YAi derin bir et ve kanaat- yasetinden bahse6n Mir le söylemiş ol ,süphe tam bir surette ve hep birlikte beklenilen, fakat başka yerler - de belki aynı derecede anlaşıl- miş olmıyan şey, ileride bir te- cavüz halinde, bizim ona mu - kavemet etmek hususunda gi - ediyorlardı. ki ya buna rıza göstermekle — daha kuvetlenecektir;” çünkü hudut- ları içinde alman azlığı kalmı- yacaktır. beraber Almanya - kalkmış görü dir; onun rolünü ikmal etmiş olduğu şüp- hesizdir. 1914 dekadar | da ve orta Avrupanın bazı kı - sımlarında, bu anlaşmanın met- ni bazan derhal ve açıkça iz - har edilen başka — bir tefsire we werçr nal siyasetin bir başka saha- sında, 1914 harbini intaç etmiş olan bütün yanlış hesap unsur- lariyle karşı karşıya bulunu - oruz. Orta halli ingiliz için, ;nıîlterenin tereddisi hakkın - daki bütün masallar hazin bir müğalâtadır. Fakat, uzak şark- ta veya Avrupada husule gelen diş siyaset hâdiseleri karşısın- da ingiliz hükümetinin alması lâzım gelen hareket tarzı husu- sunda hiç şüphesiz anlaşmaz - Irklar olmuştuür. Filhakika bu neviden görüş farkları hür bir toplulukta önüne geçilmez şey- lerdendir. R e. Yen Ka CA ; hudutlarının kapısını aça - cak olan yalnız bu Baltık devletleridir. Bu nokta üzerinde zerre kadar şüphe etmemek lâ - zımdır. Baltık devletlerin- den birisine yapılacak olan bir tetcavüz, Moskova tara - fından Rusya'ya karşı ya - pılmış doğtudan bir teca - vüz olarak telâkki edile - cektir. PARİS - MİDİ ile Fransarim orta Avrupa hâ- diseleriyle alâkalanmıyacakla - rına delâlet ettiği ileri sürü- lüyordu. Münih anlaşmasının akdini hemen takiben Berlinde toplanan elçiler konferansı bu hayali kuvetlendirdi. Geriye dönmek imkânsızdır Winston Chürchill geçen son baharda İngiltere'nin me - rişmiş oldı teahhüdü yerine getirmek üzere derhal küuyetlerimizin tarmamını orta- ya atmıya azmetmiş — olduğu - muzdur..,, İşte alman hükümetine her vasıta ile anlatılması lâzım ge- len şey bu ana hakikattir. E - merson bir gün ingiliz hakkın- dâ şöyle yuşy'ordu: “O kanaat neen sağlam basanıdır,. Her ingiliz bugün şuurunda ve vic- danında pek iyi takdir eder ki bu ingiliz milleti hakkıtıda her zamankinden ziyade.bir haki - kattir. Bununla beraber, yalnız in - gilizlerin bunu idrak etmeleri değil, fakat, diğer milletler ve hükümetlerin de buna kani ol- maları lâzımdır. Bu itibarla, İn ıîlııfeni.n girişmiş olduğu te- suliyeti ile â leri arasındaki fark üzerinde israr etmekle milli bir hiz - mette bulunmuştur. Geçen se - ne İngilterenin Çek-slovakya - ya karşı, —Milletler Cemiyeti paktı dolayısiyle diğer millet - lerle birlikte paylaştığı mesu - liyet müstesna, doğrudan doğ - ruya teahhütleri yoktu. Bu - gün, Almanyayı Polonyaya bağ lıyan teahhütler satihtir ve i- fî" tayin edilmiştir. Üstelik, ngiltere ile Polonya arasin - da bir anlaşmanın mevcudiyeti geçen sonbaharda alman şan - söliyesi tarafından ingiliz baş- vekiline verilmiş olan vadin yerine getirilmemesinin bir ne- ticesidir. Lord Halifaks'ın, 29 haziran- da irad ettiği tarihi — nutukta verdiği teminatta yanlış anla - mıya müsait bir taraf yoktu ve hariciye nazırını dinlemiş O - yerine cid- di sürette azmetmiş olduğunu gösterecek siyasi ve askeri her tedbir, ihtar mahiyetinde orta- ya atabileceği her delil sulh i- çin bir yardımdır. Bu tedbirle- rin bir tekini ihmal etmek af - edilmez bir harp tehlikesine kendimizi maruz bırakmak o - lur. Paris - Soir Mir gazetesi ve Türkiye Sofya'dan yazılıyor : İnkılâp Türkiyesi devlet ricalinin muvaffakiyetli si- B ümle diyo: ki : “Biz bulgarlar, yeni türk diplomasisinin türk milleti hesabına elde ettiği muvaf- fakiyetleri umumiyetle tak dir ediyoruz. Bu muvaffa kiyetlerin ehemiyetini ve beynelmilel kıymetini iti - raf ve teslim ediyoruz; fa- kat, bütün bu muvaffaki « yetlerin, sulhçu bir siyaset ve uzağı gören bir diplo « amat Hat AA AAAS. ğini ve bu itibarla da, diğer balkan milletleri için teşvik edici bir mahiyette oldu - ğunu pek az kimse kavrişe. biliyor. " Bir milletin kuvetli ve kahraman olması iyi bir şey dir ; lâkin, bu yüksek vasıf- lardan az fedakârlık ederek çok faydalanmak için, bun- ların uzağı gören bir diplo- masi ve devamlı ve dürüst bir siyasetle müterafik ol - ması lâzımdır. Dökülen kanları ve yapılan fedakar- lıkları inkâr eden — kimse, büyük bir vicdansızlık yap miş olur, Fakat, bu kurban- lar hiç bir fayda temin et- mez. Niçin ? Bunu herkes biliyor, l1â'- kin, itiraf etmek cesareti - ni gösteremiyor. Noye Zürher Saytung MAVİ SU k Yazan: Major WREN — Sen - Terez kalesini kutlamak i- çin bir kadeh şarap birebirdir, dedi. Tezgâh başı yavaş yavaş birçok i- nanılmıyacak hikâyeler anlatan eski lejiyonerlerle doldu. Digbi kantinin dumanlı dan ayrılırken: — Görüyorum ki biz “dini ve ah- lâki terbiyeye birinci derecede ehe- miyet verilen asılzade çocukları için bit kolej,, e giriyor değiliz. Bunu söylerken ağabeyim eski mek tebimizin programını zikrediyordu. — Hayır, cevabını verdim, fakat ne de olsa bu da cesur askerler yetişti- ren bir mekteptir. Kardeşlerim amerikalıları sevimli buldular. Fakat Boldini'den hoşlan - madılar. Nadir bazı istisnalar bir ya- na, yeni lejyonerler Fransa, Belçika, Almanya, İspanya, İsviçre, Avustur - ya'nın fakir kimselerinden mürekkep- ti. Asil kimselere değilse de mücrime de benzemiyorlardı. İyi giyinmiş olan iki üç mı.iB tahsil terbiye görmüş a- ml; havasın- aei ği ç şıktı ve hoş tavırları vardı. Adı Jan Sentandre idi, fakat her halde sakla- dığı bir başka ismi vardı. Hakikatte, kılık, zevkler, itiyatlar bir ırk birliği- nin tesis edebileceğinden çok daha kudretli muhabbet bağları yaratıyor - du. Güzel gecenin bir kısmını açık ha- vada geçirmeyi bize teklif etti. Koğu- şa tıkılmadan önce avlunun bir köşe - sinde sırtımızı daha güneşin sıcaklı- ğını taşıyan bir dıvara dayıyarak kum- ların üstüne oturduk. Maykıl sordu: — Söyle bakalım aziz çılgın kardeş- ciğim, burada işin ne? — Adâletten kaçıyorum, Güzel, ya sen? — Ben de öyle. — Ya sen, Dig, diye sordum. — Kim? Ben mi? Doğruyu söyle - mek lâzım gelirse, şey... Yani denile- bilir ki ben de adâletten kaçıyorum. — O halde üç firar. Digbi sordu: NC — Evet. — Çok güzel, ihtiyatlı hareket et- mişsin. — Mücevher sende mi? — Onsuz seyahat edemem, Bezgin bir tavırla; — Her halde içimizden birinde ol - malıdır, dedim. Digbi tashih etti: — İkimizden birinde. Maykıl: — Tabii ki mücevher buradadır, de- di; aksi halde buraya ne diye gelir - dik? Con, hareketimizden beri neler olduğunu anlat. Evdekiler nasıl? O zaman mezarımın hikâyesini an - latarak, Brandon - Abbas sakinlerinin durumlarını tarif ettim. Maykıl atıldı: — İşte Klodia için ağır bir darbe! — Patricia teyze için de, diye ilâve ettim. Digbi yüksek sesle düşündü; — Bir milyon! Bir milyon! Aziz Hektör enişte milyonun kaybolduğu- nu kendisine haber verdikleri zaman çılgına dönecek. Acısını teyzeden çı- karacak. Burası muhakkak. Digbi: — Bu ihtimal üzerinde durmayı ter- cih ederim. İsobel'in kendisini itham- dan kurtarması Gustos için ne talih ol- du. Güzel dedi ki: - — Biz kaçmamış A olsaydık, Gustos'- ya biz. Bir süküt. Bu süküt içinde yanımızdan sıyrılıp geçen bir şey hissettim... Bir sıçan ve- ya bir gece kuşu, belki de bir baykuş- tu. Maykıl: — Her halde bizden biri bunu yaptı, dedi. Fakat neden sen evde kalmadın, Con? Neden ganimetimin semeresin - den tek başıma istifade etmeme mü - saade etmedin. Bu umumi hicret ne - den? — Evet, diye Digbi tasvip etti. Ü- çümüzün suçlu olduğumuz ve gani - meti paylaşmak için biribirimizi takip ettiğimiz hatırlarına gelecek. Maykıl: — Her halde bu mesele onları dü- şündürecektir, dedi. « — Lejyonda olduğumuzu onlara ne zaman haber vereceğiz, Güzel, dedim. — Henüz lejyonda değiliz. — Fakat orada olduğumuz zaman? — Bilmem, O zaman düşünürüm, Digbi haykırdı: — Lejyonda olduğumuzu neden bil- direlim? Birimiz şimal kutbunda, di- ğerimiz cenup kutbunda ve üçüncü- müz üstüva hattında bulunduğumuz takdirde muamma daha ziyade karan- lıklaşacaktır. Maykıl tasvip etti: — Bu suretle mücrimin kim oldu - ğunu bilmiyecekler. Hem neden yaz- crij — Kuvetim büyüktür, dedi, çünkü taştan bir kalbe malikim. Maykıl cevap verdi: — Haberin ölsün ki, susmadığın takdirde benim kuvetim daha büyük olacaktır. İtiraz ettim: — Düşünceni anlamıyorum, Güzel. Dağılışımız bir şey ispat etmez, şüp - henin her üçümüz üzerinde kalmasına mani olmaz, Filhakika, mücevheri çal- mak ve sonra her birimiz bir başka is- tikamete kaçmak üzere anlaşmış ola- biliriz. Satış bedelini muayyen bir mahalde taksim etmiş olabiliriz. Hat- tâ biribirimizle buluşmadan parayı bö- lüşebilirdik, içimizden biri diğer iki- sine hisselerini bir çekle gönderebi - lirdi. Digbi haykırdı: — Şu genç mücrime bakın, ne de ze- ki şey! — Sadece demek istiyorum ki ha- yatta olup olmadığımızı bilmemek ev- dekilere çok üzüntü verecek. Maykıl: — Gustos'u mu kasdediyorsun? di - ye sordu. — Mücevherin yerine iade edildiği- ni bize nasil haber verebilirler? Hem onlardan nasil malümat alabiliriz? Maykıl: — Doğru, dedi. Patricia teyze bizim neşeli ve sıhatte olduğumuzu bilme lidir. Asıl ması lâzim gelen Diğbi kendi kendime beyhude yere bin kere sormuş olduğum suali vük - sek sesle ortaya attı: — Peki ama o mendebur taşı kim çaldı? Maykıl: — Ben, cevabını verdi. — Neden iade etmedin? — Şimdi iş işten geçti. Onu bir mil- yona satmak, bu milyonu ciddi işlere yatırmak, Hektör enişte gibi yaşamak istiyorum : sporlar, avlar, seyahatler... — Hektör eniştenin parasiyle mi? Maykıl: — Bu da ayrı bir zevk değil mi? de- di. Digbi: — Benim de maksadım buydu, dedi, fakat mücevherden bir milyon elde e- deceğimi ümit edemiyordum. Parayı cenup adalarından birinde ziraat işle- rine yatıracaktım. En iyi vapura ve bir yata sahip olacaktım. Evet, Markiz a- daları, Honolulu, Tahiti, Papecte ve saire, Muziplere muziplik ederek sordum: — Fakat şimdilik Mavi suyu ne yapmak fikrindesiniz? Diğbi: — Ben onü üstümde taşıyorum, de- di. Bir gözümü kaybedersem yerine 0- nu koyacağım. “Mavi gözlü çocuk” fena değil, ha? — Cevizi saklamak için maymunla- KAT SAÇ v