20 Nisan 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

(fir 20 - 4 - 1939 ULUS [ HAYAT v e SIHAT ] “Türlü türlü şişman var... Hepsine şişman der, geçeriz ama d şiş b Bir ke- re derece farkı. Bu bakımdan şiş - manları dört dereceye ayırırlar: Normal sayılan ağırlıktan onda bir nihayet onda üç nisbetinde ağır o - lanlar birinci derecede sayılır, bu kadarını şişmanlık saymamak da mümkündür. İkinci derecede şiş - manlığın hatırı sayılmıya başlar : Onda üçten onda beşe kadar nor - malden fazla ağırlık. Üçüncü dere- ce onda beşten onda yediye kadar. Ondan yediden daha fazla olursa dördüncü derece. Meselâ 1,70 bo - yunda biri 119 kilodan fazla çeker-- se görenler Maazallah demekte hak l1 olurlar. Fakat normal ağırlık sayısı ne - de şişmiş gibi. Karın çok büyümez, yanaklar sarkık, rengi soluk, top - lanmış yağlar gevşek. Böyle cansız şişmanların bir çoğun lemfatik gençler, en ziyade kızlardır. Bazı - larında şişmanlık kansızlıktan ge - lir. Bir insanın hem kanı az, hem de şi ğ üp etme- yiniz: Kan az olunca teneffüs hafif olur, yağlar yanamaz ve vücutta bi- Şişmanları sadece görünüşe ba - karak ayırt etmek emniyetli usul değildir. Görünüşe inanan insan da- ima aldanabilir. Nitekim canlı şiş - manların kırmızı yanaklı olmaları Jabil KT t dir? Biliy ki bir yukarsındaki santimetreye göre ki- lo hesabı lüzumuridan fazla basit - tir. En sağlam ölçü olan, hiç değiş - miyen ağırlık ne kadar olduğunu da ak, şi oluup olmadığ merak edenin kendisi bilir... Onun için hekimler, bir de görünüşleri - ne bakarak ayırdederler. Kimisi kanlı, canlı, hem de keyfli olur. Karınları kocaman, gerdan - ları kat kat sarkmış, i yağlı, gerç kanlı olduklarına her va- kit delâlet etmez. Cansız denilen şiş lar ar da da niceleri vardır ki bu şişmanlıkla hoş geçinir, rahat yaşarlar. Şişmanlıkta tehlike yağın çoklu - ğ g ; gi lığa başka bir hastalık karışmasından — gelir. Sadece şişman olanlar, zaten, bi - raz devamlı ve makul perhizle kısa k bir içinde yağ- : SBERR * V| Aanilebitl yanakları şişmiş fakat neşeleri ye- rinde, çok defa da tasasız olurlar. Mührünü karnının üzerindeki kat - kat yağların arasına düşürdüğü hal de, hamama gidinciye kadar ha - beri olmıyan kadı efendinin de böy- le tasasız şişmanlardan olduğuna şüphe yoktur... Şimdiki şişmanlar - dan da hareketi çok sevenleri, ba - lolarda zayıflardan daha zayıf gibi dans edenleri elbette görmüşsünüz- dür. Bu türlü şişmanlığın bir iyili - ği vardır: Tasasız şişman rahatını b k için ki fenalık et- mek istemez, keyiflerine düşkün akşamcılar gibi... Bu türlü şişmanlık erkeklerde da- ha çok görülür. Kadınlarda daha az olur derlerse de olduğu vakit, kanlı ve canlı şişman bayanı — seyretmek de âdeta bir keyif olur. Şen, güler- yüzlü, tatlı dilli, iştahı yolunda ol- olduğundan, dekolte olup da, yu - muk yumuk kollariyle çatalımı ve »bıçağını oynattıkça sofradakilerin * Ez0rl e saasvear —e nt d a| larını kaybederler. Başka hastalık araya karışınca iş değişir. Şişmanlara musallat olan başka hastalıklar da haylıca çoktur. Hele şeker — hastalığı, şişmanlıkla aynı familyadan olduğu için, şiş - manlarda çok bulunur. Böbrekler - de ve safra yolunda kum sancıları da şişmanlara çok gelirler. Bunlara da pek çok ehemiyet verilmez. Fa - kat yürekte, böbrekte ve karaciğer- de bir hastalık olunca ehemiyetli olur. Bundan dolayı, en doğrusu, şiş - manları gene iki türlü, fakat biri sadece şişmanlık olduğuna — göre, biri de karışık ve ehemiyetli bir has- talık bulunduğuna göre ayırdet - mektir. (et © Aşk ş(:ll'lel HL #L z operasının uunyaca — Böyle canlı şiş! l y rı kırmızı kirmizi olduğu için onla - ra kanlı şişman da derler. Fakat on- ların gerçekten kanlı olduklarına pek inanmayınız. İlkin, bir kimse - nin kanındaki kırmızı — kürecikler sayılmadan kanlı mı, değil mi bili- nemez. Sonra da onların yanakla - rındaki kırmızılık böbreklerinin yo- rulmasından olduğuna ihtimal çok- tur. Kan damarlarda iyi döneme - yince yanaklar kızarır. Zaten zaman geçtikçe bu canlı şişmanlığın da pek iyi bir şey olma- dığı meydana çıkar. Balolarda hop hop sıçrıyan şişman sonradan a - par merdivenlerini — güç - lükle çıkmıya başlar: Nefesi çabuk kesilir, yaşı ilerleyince, bir çoğun - da, şi lık kendi kendine geçer, derileri sarkar. Böbrekleri ve yü - reği iyi işlemediklerinden üremiye yahut kalbin zayıflığına doğru gi - der, oraya varmadan beynine kan hücum etmezse... Şişmanların bazısı da cansız ©o - meşhur tenoru Nino Martini'nin Z şâheseri Şahane ses Müekmmel müzik kuvetli aşk w Türkiye Büyük Mil- W let Meclisinin altıncı devre açılışı ve Milli Şef İsmet İnönü'nün i- kinci defa Reisicümhur seçilişi OLULULULU Si enişehir ULUŞ sinemasında seanslar 14,30 - 16,30 - 18,30 ve 21 de 12,15 u;uz matinesinde SEVDA KAMPI ÇULGRUUARUAMA TI: 2193 AUKAAAAUAAA I B L LLLLLLLLLL L F UUD habiri bildiriyor : Selânik, 19 a.a. — Anadolu Ajansının hususi mu- Pazar akşamı türk - yunan muhadenet cemiyeti ta- * rafından konsolosumuz İdris Cura ve refikası şere- fine Mediterane otelinde bir ziyafet verilmiştir. Çok samimi bir hava içinde geçen bu ziyafette, re- fikalariyle birlikte Makedonya umumi vâlisi nazır Kirimis, üçüncü kolordu kumandanı general Poli - Türk - Yunan Muhadenet Cemiyetinin ziyafeti ; tis, umuru siyasiye işleri müdürü Lekkos, iiçünc'ıi ko- lordu kumandanlığı erkânı harbiye reisi general muşlardır. Hrisoohu, general Kavrakos, belediye reisi ile tica - ret ve sanayi odası reisi, beynelmilel Selânik fuarı umumi direktörü, konsolosluğumuz erkânı, türk - yunan muhadenet cemiyeti idare heyeti azaları ve Selânik türk kolonisinin ileri gelenleri hazır bulun- (Yukardaki resim, ziyafet esnasında alınmıştır) 16 ıncı halk konseri Riyaseticümhur Filarmonik or- kestrası tarafından Müzik Öğ- ret okulu k li d 22-4-939 cumartesi günü saat 15,30 da. Şef: Ernst Praetorius 'Viyana Valsleri” 1 — R. Heuberger (1850-1914) : O- pera balosu” operetinden uvertür. 2 — Johann Strauss (1825-1899): “İlkbahar sesleri”, şan ve orkestra i- çin. Şan: Bayan Frieda Böhm. 3 — Johann Strauss: (Umumi is- tek üzerine) “Viyana ormanından ma- sallar” 10 dakika dinlenme, 4 — Franz Lehar (30-4-1870): “Al- tın ve gümüş”. 5 — Johann Strauss: “Gece kuşu” operetinden uvertür. 6 — Johann Strauss: “Güzel mavi Tuna”, Gelecek Halk konseri 29-4-939 cu- martesi günü saat 15,30 dadır. Ankara Borsası 19 Nisan 1939 Fiyatları ÇEKLER Açılış P. Kapanış F — — * Londra 5.93 5.93 Nevyork 126,7075 126.7075 Paris 3.3550 3,3550 Milano 6.6625 6.6625 Cenevre 28.4075 — 48.4075 Amsterdam — 67.2675 — 67.2675 Berlin 50.7275 — 50.7275 Brüksel 21.3050 — 21.3050 Atina 1.0925 1.,0925 Sofya 1,56 1.56 Madrid 140350 — 14.0350 Varşova 23.7875 — 23.7875 Budapeşte 24.9675 — 24.9675 Bükreş 0.9050 0,9050 Belgrad 2.8925 2.8925 Yokahama 34.62 34.62 Stokholm 30.55 30,55 Moskova 23.925 — 23.9025 ESHAM VE TAHVİLÂT 1933 ikramiyeli Ergani 19— 19— kuponsuz 1933 ©, hazine tahvili — 20.25 29.25 Türk umum tiyatto 30.— 30.—J lur. Gene şişman, fakat daha ziya - KÜÇÜK DIŞ HABERLER BİBLİYOĞRAFYA X Kudüs — Pazar günü Hayfa'da 'a | yapılan tethiş hareketleri üzerine po- lis 8.000 kişiyi sorguya çekmiş ve bunlardan iki yüzünü tevkif etmiştir. X Brüksel — Başvekil Pierlot, par lâmentoya bir kanun lâyihası vererek tam selâhiyetler istiyeceğini bildir- miştir. X Roma — Musolini mayısın ilk on beş günü içinde Torino'ya giderek mühim bir nutuk söyliyecektir. X Ajaccio — 60 italyan ailesi, bu - radan Bastia'ya gitmişlerdir. Orada Livourne'ye gitmek üzere vapura bi- neceklerdir. X Londra — Kelly isminde bir a- mele çalışmakta olduğu bir devlet fabrikasının gizli plânlarını bir ecne- bi devlete satmak cürmünden dolayı tevkif edilmiştir. X Stokholm — Sovyetler Birliği - nin Londra büyük elçisi B. Maiski dün buraya gelmiş ve tayyare ile Mos kova'ya hareket etmiştir. X Roma — 31 mayısta kapanacak olan 1938-39 bütçesinin kara, deniz ve hava masraf bütçeleri 572 milyon faz- lalık göstermektedir. X Varşova — Estonya ordusu baş- k d general Laid , mare - şal Smigly Rydz ile Polonya genel Kurmay reisi, başvekili ve B. Bek'i ziyaret etmiş ve öğle vakti Cümhur- reisi tarafından kabul edilmiştir. X Londra — Londra'nın şimal do- ğ da yeniden iki İ telefon kabini tahrip edilmiştir. İki kişi ya- ralanmıştir. X Bratislava — Slovakya dahiliye nazırı Karol Sidor, istifa — etmiştir. Bu nezaret, Başvekil muavini Adal - bert Tuka tarafından idare edilecek- tir. X Roma — General Pellegrini ile italyan hava ordusuna mensup birkaç zabit Berlin'e Milh tarafından karşılanmışlardır. kendi- sinden tahrirt bir sualle Sovyetler Birliğiyle diplomatik münasebetlerin gitmişler ve general X Bern — Federal meclis, ekonomisini nefine olarak tekrar te- sisi hakkında yapılan talebe menfi ce- vap vermiştir. Sahne Ankara Halkevi sahne müdürü B. Hami Uybadın'ın “sahne” adiyle bir kitap yazdığını evelce haber vermiş- tik. Öğrendiğimize göre, Halkevleri çalışmalarında elde mevcut bir esas ve rehber vazifesini görecek ve “Kı- lavuz kitaplar” adını alacak olan bu seri neşriyata devam edilecektir. Sahne mimarisi tekniğini öğrenen ve amatör sahnelerinin hazırlıklarına hizmet edici bilgiler veren B. Hami Uybadın'ın eseri rağbetle karşılan - mıştır. Sahnelerde kullanılacak vası- taların amatörlerce hazırlanması şe - killerini de ihtiva eden bu eseri sah- ne işleriyle alâkalı okuyucularımıza tavsiye ederiz. Umumi tevkifaf cetvelleri Umumi, mülhak ve hususi bütçeler- le hakiki ve hükmi şahıslar tarafın - dan verilen bilumum maaş, ücret, ik- ramiye, nakdi mükâfat, tazminat, hu- zur hakkı, tekaüt, dul ve yetim maaş- larının ödenmesinde ötedenberi vergi tevkifatının ne suretle yapılacağın- da tereddütler olmaktadır. Divanı Muhasebat murakip muavinlerinden B. Yusuf Kenan Ünsal bu boşluğu dolduracak güzel bir eser meydana getirmiştir. Yalnız mal memurlarını değil bütün yurddaşları alâkadar e - den bu kitabı okuyucularımıza tavsi- ye ederken muharririni de tebrik ey- leriz. (Günlçi Un ÇT Doğru olması kabil mi? Şaşılacak haberler alıyoruz. Fa - kat, bu haber ajansların ve gazete- lerin her gün gözlerimiz önüne ya - yıp yüreklerimizi ağızlarımıza ge - tirenler nevinden değildir. H tasrih edeyim: bir gazetenin Bursa muhabiri yazmış ki Çekirge yolun- da yüz kadar ev yıkılarak yerleri - Ç AA ne apart! lar başlanmıştır. Akşam'ın Dikkatler ü harriri de bu i l yacak hâvadis üzerinde pek haklı olarak duruyor: “... İstanbul'da ' Ci- h ir gibi bâkim tlerin zevksiz imar'larla ne hale getiril - dikleri bütün Türkiye'nin kulagıma küpe olmalıdır. Bursa'daki yapıla - rın ille fena olacağını iddia ettiği - miz yok. Sadece ihtiyaten üslup ci- hetine ihtimam tavsiye ediyoruz. İş işten geçmeden...,, diyor. Cihangir misali yerindedir. Lâkin Çekirge yolu betiyle İ bul'daki yeni inşalar hatırlanmca Kızıltop - rak'tan Maltepe'ye kadar olan ge - niş mıntakada kurulmuş olan beton köşklerden bilhassa bahsedilebi - Biz Çekirge'ye avdet edelim: bu - rada yüz kadar ev mevcut olduğu- nu bilmiyorum. Haber, bir nisandan kalma bir şaka değilse Bursa kaplı- calarından çoğunun bulunduğu Çe - kirge mevkiindeki otelciklere taal-- luk etmek muhtemeldir. Bu otel - cikler yıkılmış ve yerlerine — beton K b bimal mar faaliyeti belediyece tanzim et- tirilmiş bir plâna göre tahakkuk et- tirileceği tabii bulunduğu için Çe - kirge'de beton apartmanlar kurul - masına kimsenin bir diyeceği ola - maz; Akşam'ın işaret etmiş olduğu üslub'a itina edilmek şartiyle. Fakat, haber doğru ve bahis mevzuu Çekirge yolu, yani Bursa şehrini Çekirge mevkiine bağlıyan meşhur caddenin iki tarafı ise, bu - raya Suadiye köşkleri çeşidinde be- ton binalar da yapılamaz. Uludağ etekleri ile Bursa ovasının yeşilliği arasında sarı, beyaz, filizi veya kır- mızı badanalı apartman şeklinde meskenler tasavvur edebilir misi - niz? Buralarda ancak ince zevkin Bursa havası, Bursa iklimi, kısaca Bursa coğrafyası ve Bursa renkle - riyle uzlaştıracağı villâlar kurula - bilir. Bursa, bütün turizm bölgeleri- miz arasında her şeyi ile bir tane - dir. Bugün iç turizmin en mütekâ - sif merkezi ve yarın dış turizme ilk açılacak yer olan Bursa'da ve Bur- sa'nın kaplıcalar muhitinde gelişi , güzel inşa ile ne bir Cihangir, ne de bir Suadiye meydana getirilebilir. Bursa'nın imarı bir belediye, bir vi- lâyet meselesi değil, bir memleket meselesidir. Bütün bu sebeplerledir ki verilen haberi şaka telâkki edilecek kadar P l alalelelelele el leielekalelelleleleleleleeleleeleaekealeeki T 23 -NİSANÇOCUK BAYRAMI £ Bayrama dört gün kaldı. Ha « İyır sever yurtdaşlarımızın kimse £ İsiz yavruyu boynu bükük bırak- ? £mamaları için yardımlarını bay - !ramdan önce yapmalarını Çocuk 1 Esirgeme Kurumu saygıyla diler. € sayarak y başlığını okuduğunuz şekilde tertip ettim : Doğru olması kabil mi ? Nasuhi BAYDAR l ninlalele eeeti aaeiaie aa gll lelelee eei S ( 23 Nisan - Çocuk Bayramı ) Bayramda tebriklerinizi Çocuk Esirgeme Kurumunun zarif kartlariyle yapınız. Toplana - cak paralarla kimsesiz yavrula- ra bakılacaktır. K ETTTLLEL DDD DD L LLIİL L LA Üiyguneanenunununnunana l bu i4f . İt n e G serinliği genç adalelerine tesir İçimizdeki şeytan Tefrika No: 18 —Yazan: Sabahattin ALİ #Yarın onu teselli etmeğe çalışırım!” dedi. Fa- kat bu anda ne kadar bayağılaştığını görünce yü- zünü buruşturdu. Ona nasıl içini açacağına, onun nasıl tatlı ve muvafık cevaplar vereceğine dair hayaller kur - ücadel ge başladı. mak istiyen kafasiyle Bu ana kadar olan tecrübeleri, hayalinde yaşattığı hâdiselerin asla vaki olmadığını ona ö_ir:t:ıiui. Bunun sebebi emellerinin genişliğinde ve lığında değil, talihin düşü du. Onun için bu sefer hiç tedi. Kızım kendisine nasıl müsait davranacağını tasavvur ederse yarın hakkak aksiyle karşıl t nacağına emindi. Halbuki bu sefer, her _ıımıııln. nin zıddına olarak, hayallerine değil, hık_ıkıte, k!- zın yarın sahiden alacağı vaziyete ehem_ıyel. veri- yordu. Bunun müspet olmasını temin için ıımdt men- fi şeyler düşünmek gibi bir hileye sapmak istedi. e ee oy y bir şey düşünmemek is- edememişti. Yalnız yüzünde ve ellerinde hoş ol - mıyan bir yaşlık vardı. Cildinin uyku esnasında çı- kardığı ifrazdan mı, yoksa havanım rütubetinden mi geldiğini bilmediği bu ıslak tabakayı mendiliy- le sildi. Aynı mendille uzun uzun gözlüğünü de te- mizledi. Herkes uykuda iken musluğa gidip gürül- tü yapmak istemiyordu. Oturduğu yerden ayrıl - mak da hoş bir şey değildi. Karşı bahçede lüzumlu ile özenti biribirine sürtünerek yaşamak- ta idi. Bu sırada alt kat sofasında ayak tıpırtıları duy- du. Herhalde Fatma kalkmış kahvaltı sofrası ha - zırlıyordu. Ömer aynanın önüne giderek boyun bağını ve saçlarını düzeltti. Biraz daha bekledik - ten sonra lukta yüzünü ıslatmak ve kana kana bir su içmek istiyordu. Y daki odada da sesler duyuldu. Kapı açıl- anlıyamadığı bir sürü kuş cıvıldayıp duruyordu. Yaprakları henüz ini olan ağaçlar tatlı bir rüzgârın tesiriyle kımıldıyorlar ve duyulur duyul- maz bir ses çıkarıyorlardı. Gökteki yıldızların te- ker teker söndüğünü görmek fevkalâde güzel bir şeydi. Kirli ve yosunlu kiremitlerin gitgide artan bir ışık altında nasıl canlanıp hareket eder gibi ol- duklarımı, ağaçlardan ve çatılardan yükselen tül gibi bir buğu nasıl bu aydı içinde eriyip kaybolduğunu görmek insana cesaret veriyordu. Ömer: “İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üze- rinde yaşanmağa değer... ne olursa olsun...,, diye mırıldandı. Yavaş yavaş sokaklarda hareket başladı. Ilk tramvayların o feci gıcırtıları dalga dalga etrafa Fakat saatlerden beri dört tarafa koşmaktan yo a rulan ve rakının tesirini henüz muhafaza eden d_ı. Mağı yavaş yavaş sislendi ve Ömer açık pencerenin önünde, başı ot yastıklarda uyuya kaldı. v ğ Daha ortalık aydınlanmadan uyandı. Kır.şı k?. nağm bahçesindeki ağaçların arkasında hıhf hı.ı beyazlık başlamıştı. Vücudunu hareket ettirdi. Bi- Taz boynu ağrıyordu, o da yastıkta rahatsız yat- yayıldı. Birkaç evin bahçesinden takunya ve tu- lumba sesleri geliyordu. Sokağın biraz ilerisinde- ki hâlâ kafesli evlerden birinin camı gürültüyle yukarı sürüldü. Bir otomobil, homurdanarak geç- ti ve tramvay caddesine çıktı... Ömer yalnız bu akrabalarının, yalnız onların evinin değil, bu şehrin de yamalı bir şey olduğu- nu düşündü. Tabiatla teknik, yüz sene öncesiyle bugün burun buruna gidiyordu. Güzelle yapmacık, dı. Ömer derhal yerinden fırladı. Hiç bir şey dü - kusuz geçirdiği muhakkaktı. Gözleri şiş ve kırmı- zı, yüzü sapsarı ve düşkündü. Ömer onun yatıp u- yuduğunu düşünmekle biraz evel haksızlık ettiği- ni gördü. Bir taraftan da karşısındakini baştan a- şağı süzüyordu. Uzun ve beyaz bir gecelik giymiş olan Macide daha uzun boylu ve ince duruyordu. Kırmızı kadife terliği ile entarisinin eteği arasın - da kalarak görünen dört parmak genişliğindeki ayağı fil dişi gibi beyaz, düz ve hareketsizdi. O - muzlarını örten kıvrımlar arasından fırlıyarak iki şünmeden süratle sofaya çıktı. Macide elinde hav- lusu ile aptesane aralığındaki musluğa girmiş - ti. Yarı aralık duran kapıdan beyaz geceliği ve dağnık saçları görünüyordu. Ömer derhal: “Demek soyunmuş ve yatmış!” dedi. Sanki el - bisesiyle sabahlamak mâtem icabı imiş gibi bunu biraz garip buldu. . Macide yüzünü yıkamış, kuruluyarak çıkıyor - du. Ömer şaşkınlıkla etrafına bakındı ve kendi ka- y daki bir iskeml arkalığına bıra - kılmış olan küçük ve penbe bir havluyu alarak e- linde kıvırmağa ve sallamağa başladı. Başımı kaldıran genç kız evelâ tanıyamamış gi- bi karşısındakini süzdükten sonra gayet lâkayt bir tavurla: “Siz misiniz? Bonjur!,, dedi. Ömer kıvırıp iki kat ettiği havlu ile sağ dizini dövüyordu. Küçük bir çocuk gibi heyecanla: “Evet, benim... geç vakit geldim... siz yatmış - tmız... yani erken çekilmiştiniz... göremedim... Geçmiş olsun... şey, yani başınız sağ olsun...,, dedi. Macide'nin gitmek için bir hareket yaptığını görerek acele acele konuşuyor, onu bir müddet da- ha orada tutmak istiyordu. Genç kızım geceyi uy- y kolları da hareketsiz ve beyazdı. Havluyu tutan elinin üst tarafında bileğinden par- maklarına doğru yelpaze şeklinde dağılan ince ve belli belirsiz mavi damarlar vardı. Kesik kıvrık saçları kulaklarının arkasıma atılmıştı ve ıslak ta- rafları yer yer parlıyordu. Ömer söyliyecek başka bir şey bulamadı. Kı « zın gecelik kıyafetiyle, fakat hiç sıkılmadan ve gayritabii bir telâş' göstermeden karşısında duru - şu ve cesaretli gözlerle bakışı onu büsbütün şaşır- tıyordu. Macide yapmacık bir heyecanla kızarma- ğa, şurasını burasını örterek kaçmağa kalksa O- mer belki “Ne o, küçük hanım...,, diye başlıyan harcıâlem şakalar yapacak ve yüzsüzl kti. Fa- kat karşısındaki kendisinden daha tabii, yani da -« ha kuvetli idi. Ömer bir yutkundu ve: “Evet... çok üzüldüm, Başınız sağolsun!,, dedi. Macide gene aynı lâkayt tavriyle, fakat hiç de nezaketsiz olmıyarak: “Teşekkür ederim.” dedi ve odasına girdi. (Sonu var) F | VEY İT öç

Bu sayıdan diğer sayfalar: