19 Nisan 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Galip İspanya ve İtalya, Fransa İspanya, İtalyan tahakkümüne Dal ÖD p ti Yazan : N:dm gizlemeliyiz? Bir yandan, fransız - ispan- yol münasebetleri mükemmel değildir, öte yandan italyanlar İspanya'dan ayrılmalarını pa- zarlığa koymak ve pahalı ö - detmek istiyorlar. Birinci nokta: İspanya ile Fransa'nın münasebetleri, Pa- ris'te bulunan mareşal Petain, orada anlaşmanın iki zıd tefsi- ri ve bunları uzlaştırmak im- kânsızlığı karşısında kalmış. Bir misal alalım. İspanya'nın bizden istediği materiyellerin y ır Piyer Dominik pazarlİık etmek için elinden ge- leni yapacağını söyledim. Fa - kat bir gün oradan ayrılmak i- cap edecektir. —İspanyollar bundan böyle yalnız fransızla- ra karşı değil, kendilerine ta « hakküm etmek istiyen italyan- lara karşı da mağrur olacak - lardır. Balear adalarının İtalya'ya terki gibi mânâsız düşünceden bahsetmiyorum; Balear adala- riyle diğer ispanyol toprakla - rında italyanların mevcudiyet- lerini idame elmeleîri bile ta « bir kısmı bedeli mallardır. Fransız toprakları- na giren bu malları satıcıları geri istemektedirler, iz bu işte sadece transitci idik. Mal- lar bizim değildir, bu itibarla başkalarına teslim edemeyiz. Fakat İspanya'nın nazarında, bunlar münhezim Katâlonya ordularının İspanya'dan götür- dükleri ve belki nasyonalist ordulara karşı kullanmış ol - dukları makineli tüfekler ve toplardır. Bunu psikolojik bir kayıtla tebarüz ettirmelidir. Bu, mü - nazeca esnasında ehemiyetsiz - dir, fakat biz yep yeni, ve bir hamlede eski zamanların İs - anya'sı seviyesine fırlamış bir îıpınyı karşısında bulunmak- tayız, Son üç asrın mütereddi ve daima mağlup İspanyası sanki şiddetli bir rüzgârın te - siriyle ortadan yokoluvermiş - tir. Son sekiz yıl bu İspanya'yı tasfiye etmiye kâfi gelmiştir. Bu sivil harp esnasında mey - dana gelen İspanya mağrur ve kuvetli ve eski kahramanlık devrinin havasını yaşatan bir millettir. Bunda ifrat olmadığını söy- lemiyorum. 1939 İspanya'sı nü- fusça zayıf, oldukça fakir, da - marları hâlâ açık, kana buları - mış harap ve netice itibariyle görünmek istediğinden aşağı bir seviyededir. İyi bir müşa - hit nazarında bugün doğan İs - panya kuvet itibariyle ne Char- Tes - Ouint'in, ne de ikinci Phi- lippe'in İspanya'sıdır. Fakat kuvetin husulüne intizaren, gu- rur geri gelmiştir ve şimdiden f tezahür etmektedir. Bunu he- saba katmamız lâzımdır. iz 1870 denberi İtalya- anlamasını bilmedik. İtalya g bir tereddi devresi geçirmiştir. Bir zamanlar İ - talya âncak bir harp sahası haline ifrağ edilmişti. 1870 qu: savvur * almanlarla italyanlara karşı duydukları minnettarlık ne o - lursa olsun İspanya'nın onla - rın lehine olarak yarı sömür - geleşmesine tahammül ede - mezler, Londra ile Paris'in şuna dik- kat edeceklerini umalım; ital- yanların İspanya'dan uzaklaş- maları mukadderdir; bizzat is- anyollar bunu istemektedir. spanya yarın ne bir alman ve ne de bir italyan sömürgesi o- lacaktır. İngiliz - fransız - A- merika kapitalizminin bir sö - mürgesi de olacak değildir. İ - cabında, kendini dünyanın en antikapitalist kanunlariyle mü- dafaa edecektir. Yarının İspan- ya'sı modern bir devlet, yani parlâmentosuz, fakat eski kı - rallık devrinde kendisini idare eden aristokratik kuvetlerden kurtulmuş bir rejim olacaktır. LA REPUBLİOUE Yunanistan ve İlalya Enternasyonat reaksiyo- nu itibariyle, almanların Bohemya ve Moravya'da tesisetmiş oldukları pro- tektoranın bir mukabelesi- ni ifade eden italyanların Arnavutluk işgali; mihver devletlerinin istihdaf ettik- leri gaye etrafında tekmil Balkan devletlerini intiba- ha davet etti. Romanya, Al- manya'nın yakınlaşması ü- zerine kendini tehdit altın- da görmektedir; Yugosl itibaren İtalya'nın kuvetiniş ne olabileceğini ölç- mesini bilmedik. — Ve cenubu şarki komşularımız, Avrupa henüz bu kuveti tanımakta te- ederken, Fransa'nın, vatanlarını, büyük bir devlet olarak mütalea etmemiş olma- sına çok gücenmişlerdir. 1918 - 1919 da, İtalya bizim tarafı - mızdan lâyik olduğu mertebe- ye çıkarılmadı. Daha sonrala - rı, İtalya'nın gururu ansızın faşizmle inkişaf edince biz, gerçekten mevcut olan tiyat - rovari ciheti işaret etmekle ik- tifa ederek bunun altında mev- cut olan reel, sağlam ve haki- katen kudretli tarafı görmesi- yı,_;ember içine girmek tehlikesi karşısında bulun- maktadır; yunan - Arna- vutluk hududunda ise, bu- günkü günde italyan as- kerleri gelip yerleşmiştir. Muhayyel petrol diyarı Arnavutluk İtalya hegemonyası altında fakir ve borçlu bir haldeydi Arnavutluk, hiç şüphe yok ki, Avrupa'nın en fakir memle - ketlerinden biridir. Fakat bir müddettenberi, Arnavutluk'un fakir değil, bilâkis zengin yeraltı servetlerine sahip bir yer olduğu söylenmiye başladı. İtalya, 1920 de Arnavutluk lehinde bir siyaset güdmiye baş- Tayınca, dünyanın nazarı Arnavutluk'a döndü. Ve Arnavut - luk'un petrolleri dillerde dolaşmıya başladı. İngiliz, amerikan kumpanyaları, bilhassa İngiliz - İran pet- rol kumpanyası ile Sinkler grupu Arnavutluk'ta petrol kuyu - ları açmak için hararetli mücadelelere giriştiler. Ahmet Zogo hükümetinin sukutu, rakibi Fan Noli'nin ikti - dara gelişi, 1924 de Zogo'nun tekrar avdeti ve devletin başına Beçişi gibi deleleriyle tardır. » hep petrol Arnavutluk'taki mahut petrol damarlariyle, italyanlar da yakından alâkadar oluyorlardı. İtalyan demiryolları Arnavut- Tuk'ta geniş arazi temin etti. Selenizza italyan şirketi imtiyaz- lı_r elde etti. Fakat bütün bu gayretlerin neticesinde pek az bir şey ele geçiyordu. Faşist hükümetinin bu gaye için muaz- zam para harcamasına rağmen, Arnavutluk petrölleri bu e - mekleri ödiyemiyordu. İtalyanlar Arnavutluk topraklarında çeşitli istifadeler ya . pacaklarını düşünüyorlardı. Meselâ kömür, demir, pirit, bakır YSi tüleş oi > Ş gibi bir çok n tahmin di. Arnavutluk'un iktisadi inkişaf şirketi “S.E.E.A.” büyük i « talyan bankaları tarafından finanse edilmişti. Bu şirket Ar - navutluk'u, bir sanayi memleketi haline getirmek için beyhu- de_' yere çalışmış durmuştur. Arnavutluk'ta memnuniyeti mu - Cip bir şekilde bir tek sanayi inkişafı olmuştur: O da yanmaz taş istihsalâtıdır. Arnavutluk esas itibariyle ziraatçı bir memleket olarak kal- mıştır. Arnavutluk'un deniz kıyıları rütubetli, hastalıklıdır; fakat oldukça münbit araziler vardır. Sahil boylarında hubu - bat, zeytin, portakal ve tütün yetiştirilir. Arnavutluk'un çok yeri dağlıktır ve çoraktır. Buralarda ancak koyun keçi yetiştirilir. Her ne kadar halkın yaşama standardı aşağı ise de, Arnavutluk'un iç ticareti oldukça ha - raretlidir. Aınıvqtluk; 1937 de bugünkü fransız frangi ile 250 milyon franklık ıthılşı yapmıştır, fakat ihracatı ancak 100 milyön Ir.ı'ngz çıkabilmişti. Arnavutluk ihracatının üçte ikisini İtal - ya'ya yapardı, Alacaklarının hemen yarısını keza İ talya'dan - alırdı. Arnvutluk'un ticareti müvazenesiz olduğundan dışarıya bil- hassa İtalya'ya epeyce borçlanmıştı. Arnavutluk'a yatırılmış olan italyan sermayesi bir milyar lirete yaklaşmıştır. Eunynlı beraber, Arnavutluk, parasının kıymetini düşürmi- yen dünyanın nadir memleketlerinden biri idi. Arnavutluk'ta 1925 tenberi bir tahvilât bank: vardı. Âr namadığı gibi — İyoniyen denizi sahillerinde bulunan her iki devlette de bu mese- lelere temas etmek tema- yülü görülmemiştir. Maamafih, vatansever yunanlılar, italyanların iş- gali altında bulunan on iki adadaki halkın ekseriyeti yunan olduğunu, zaman zaman cihana hatırlatmak- tan geri kalmamışlardır. Buna mukabil, bu adalarda yaşıyan 14.000 italyan da faal olmaktan geri kalma- mıştır. Ve Yunanistan'ı İ- talya'nın ekonomik ve ide- olojik yayılma çerçevesi i- çinde işleyip hazırlamakta, bugün her vakitkinden da- ha ziyade gayrete geçmiş- lerdir. Bir Akdeniz devleti olması habesiyle yüzünü garbe çevirmiş olan Yuna- nistan, sırtını takviye et- mek bakımından her cihet- le haklı idi. Fakat, memle- ket içindeki kargaşalıklar (Venizelos'un devrilmesi, mart isyanı, monarşinin av- deti) diplomasi plânlarını aksatmış, ve nihayet parti politikacılarının şahsi men faatleri yüzünden meydana gelen ayrılığın kapanması için pek çok zaman kaybe- dilmiştir. . Rejiyonal — muahedeler, yunan emniyet sisteminin temelini teşkil etmektedir. Türkiye ile Yunanistan a- rasında 30 ilk teşrin 1930 tarihinde aktedilmiş olan dostluk ve bitaraflık anlaş- ması, Ege denizinde sulhu tesis etmiş ve türk - yunan münasebetlerinde yeni bir hava yaratmıştır. Cenubu şarki Ayrupasın- da sonradan yapılmış olan anlaşmaların hepsine bu ölçü vahidi “Altın - franktı,,. Arnavutluk milli bankası, para- sının kalitesini tesbit etmek için fransız altını ve yüz frank - dık altın bastırmıştı. Kıral Zogo Arnavutluk'tan altın çıkarıl- maması için tedbir almıştı. (Paris - Midi) AUKUNUUUUUKCA K CUKUKUK KUKU K KKK KUKU KK KA KK halinde tecelli etmiştir. Bu hâdise, 1923 ağustosunda Arnavutluk - Yunanistan hududu tanzim ve tesbit e- dilirken enternasyonal ko- i da bulunan İtalya Maamâfih, bu şarki devletleri böyle bir inkişafı çoktan hissetmişlerdi; fa- kat, garp Avrupası buna ku lak vermek istememiştir. Diğer taraftan, Arnavutlu- ğun İtalya'ya bağlılığı es- kidenberi göz önünde tutu- ni bilmedik. Hatâ l ya başlıyoruz. İspanya husu - sunda ayni büyüklükte bir ha- tâya düşmemeliyiz. İspanya dün ikinci derecede bir millet- ti. Aşağı yukarı Fransa büyük- lüğünde olan yarının İspanya- sı, mükemel ananeleri ve lâtin Amerika'sındaki muazzam fa - alivet sahasiyle pek çabuk bi- rinci sınıf bir millet haline ge- lecektir. Bahusus ki bir adam onu sevketmiye hazırlanıyor görünmektedir. Yakında baş - vekil tayin edileceği söylenen Franko'nun kayın biraderi olan B, Serrano Sunner'den bahse - diyorum. ğ Simdi italyanların İspanya - dan ayrılmaları meselesine ge- liyorum. B. Musolini'nin bunu lup hesaba katılmış oldu- ğu için, dikkati celbedecek derecede sükünetini muha- faza eden Yugoslavya'ya şaşmamak gerektir. Bu böy le olmakla beraber, Yuna- nistan, hâdiselerin seyrini endişe içinde takip etmek- tedir. Bu devlet de, İtalya- nın Arnavutluktaki nüfuz ve üstün mevkiini önceden bilmiş olmakla beraber, hu- dut bölgesinin kati surette işgal edilmesi üzerine vaz- iyet, şimdi acı bir hakikat mümessillerinin — öldürül- mesi neticesinde çıkan ih- tilâf yüzünden Korfu'nun işgalini yunan milletine yeniden hatırlatmıştır. Hele bugünkü günde, i- talyanların, Arnavutluk sa hilindeki Santi Karanta'- dan Korfuya gözlerini dik- miş olduklarına göre, yu- nan gururunu pek acı bir surette rencide etmiş olan o hâdise, bugün yeniden tasa ve kaygu mevzuu ol- muştur. Bu son vaziyette Yuna- nistan için bahsin mevzuu olan cihet, müstakbel hâdi- seler karşısında gerek dip- lomasi gerek askerlik bakı- mindan kâfi derecede ku- vetli olup olmadığı mesele- sidir. Cihan harbinden ve bu harpten sonraki devirden acı tecrübeler almış olan Yunanistan, ne Yugoslav- ya'yı tecrit etmek maksa- diyle hareket etmiş olan Musolini'nin 1928 deki plân larına âlet olmuş, ve ne de bunun bir aksi olmak üzere İtalya aleyhinde bir oyun- cak vaziyetine girmiştir. Bu itibarladır ki, Korfu hâ- disesinden sonra, arasıra hududu tanzim ve tespit e- ortaya çıkmış olan ihtilâf- ların önüne geçilebilmiş- tir. Roma ile Atina arasında 1928 de aktedilmiş olan dostluk anlaşması, istik- balde tutulması derpiş edi- len yol için bir çığır açmak gayesini istihdaf etmişti. Fakat, bu anlaşmadan baş- ka bir şey yapılamadı; çün- kü, münazealı olan hiç bir meselede bir hal tarzı bulu- hede temel olmuş Noye Zürher Saytung Şarki Türkislan ne vaziyelle Çungking, mart, 1939, Eskiden tetkika çıkan bir çok seyyahlarla tüccarların dolaştığı Sinkiang veya Çin Türkistan'ı, son on yıl içinde hemen hemen hiç bi- linmiyen bir memleket ha- lini aldı. - Çin rejimi sallanmağa başladığı ve biribirine ra - kip kuvetlerden istifade e- derek dermansız kalan Çin hâkimiyetini büyük bir ma- haretle idame etmesini bi- len vali Yang Tsen Hsin, Urumçi'de katledildiği sı- ralarda, (1928) Sven Hedm henüz oralarda bulunuyor- du. “Büyük beygirin kaçı- şı” adlı eserinde, bu tarih- ten sonraki yıllar içinde çinliler, beya zruslar, sov - yet rusları, türkler, Tun - ganlar ve mongollar"arasın- daki mücadelelerin bir kıs- mını anlatmaktadır. O ta - rihten sonra, Peter Fle - ming, “Tatar haberleri” a- dındaki eserinde anlattığı macera dolu seyahata çıkın caya kadar bu memleket, yabancıların tetkik mevzuu olmadı. Bugünkü günde, Çin Türkistan'ına yalnız çinli- lerle sovyet tebâası seyahat edebilmektedir. Urumçi şehriyle (çincesi: Tihua) diğer kasabalarda her ne kadar misyonerler bulunu - yorsa da, bunların hareket serbestileri çok tahdit e- dilmiştir. 1931 den sonra Çin Tür - kistan'ındaki sovyet nüfu - zu gittikçe artmıştır. Ma - mafi, sovyetler büyük bir temkinle hareket etmişler- dir; ekonomik nüfuzlarını, emniyet altına almış bulu - nuyorlarsa da, Çin idaresi- ni yalnız muhafza etmekle kal: şlar, ayni d bu idareye müzaharet de et- mişlerdir. Çinlilerin Sinkiang'da Şung Şitay adında çok muktedir bir valileri var - dir. Ona, herkes, mareşalın sadık tilmizi göziyle bak - maktadır. Bu zat, 1931 den- beri âsilere karşı mücadele etmiş ve 1933 de vali tayin edilmiştir. Sovyet - Çin dostluğu do- layısiyle vazifesi büyük bir güçlük — arzetmemektedir. Ancak, Çin - japon ihtilâfı dolayısiyle bu memlekette çıkacak olan karğaşalıkları hesaba katmak gerektir. Bugün şarki Türkistan Japonya'ya karşı düşmanca duygularla mütehassistir. Bu vilâyetteki müslüman generallerden, türk cema - atlerinden, moğollardan ve orada yaşıyan diğer kabile- lerden yalnız sadakat me - Bajları Kusmsvmı we , orduya kışlık esvap, beygir hattâ taayare bile gönderi- lerek yardım ediliyor. Mil- H bayram günlerinde U - rumçi'nin arzetmekte oldu- ğu manzara buradakinden farksızdır. Orada da mutat dövizleri olan Jlevhalar dolaştırıl - maktadır : “ Çankayşek'e yardım ediniz!”, “Son had- de kadar mukavemet!”, “za feri kazanıncaya kadar mü- cadele edeceğiz!” Öyle an- alşılıyor ki, sovyetlerin çinlilerin japon aleyhdarı cephesi şimdilik buralarda muvaffak olmuştur. Bu cephenin ne vakte kadar mukavemet edeceği ayrı bir meseledir. Çin'i Sovyetler Birliği ile bağlıyan yegâne yol, şarki Türkistan'dan geçmektedir. Bugünlerde Çungkinge gelen ve ağzına kadar dolu olan üçyüz sov- ( RADYO Bi TSÜRKİYE Radyo Difüzyon Postaları TÜRKİYE Radyosu ANKARA Radyosu DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 183 Kes./120 Kw. . A. O, 19.74 m. 15195 Kecs./ 20 Kw, TLA'P 31.70 m. 9465 Kcs./ 20 Kw, Ankara ÇARŞAMBA -: 19/4/1939 12.30 Program 12.35 TÜRK MÜZİĞİ : Çalanlar: Fahire Fersan, Re- fik Fersan, Kemal Niyazi Seyhun, Zühtü Bardakoğlu. Oküuyan : Müzeyyen Senar. Decee - Hicazkâr peşrevi 2 - Leminin - Hicazkâr şar - kı - Son aşkımı canlandıran 3 - Suphi Ziya'nın - Hicaz - kâr şarkı - Ehli zevkin 4 - Kemal Niyazi Seyhün - Ke - meüçe taksimi 5 - Şükrü'nün - Muhayyer şarkı - Yadında o sevdalı yeşil, 6 - Sadet - tin Kaynak - Muhayyer şar - kı - Sürmeyi göz öldürür 7 - Selâhattin'in - Muhayyer şar kı - Gökler perisi gibi. 13.00 Memleket saat ayarı, a - jans ve meteoroloji haber - leri. 13.15 - 14 Müzik (Riyaseticüm- hur bandosu - Şef:- İhsan Könçeh) : 1- C, Ürbini - Düğün marşı. 2 - G. Pares - Mazurka. 3 - Köler Böla - Macar üvertü - rü 4 - Gounod - Faust ope - rasından fantezi 5 - R. Wag- ner - Lohengrin öperasının marşı. 17.30 Konuşma (İnkilâp tarihi dersleri - Halkevinden nak - len) 18.30 Program 18.35 Müzik (Kirtüozlar - PI.) 19.00 Konuşma (Çocuk Esirge- me Kurumu) 1915 TÜRK MÜZİĞİ (Fasıl heyeti) : Celâl Tokses, Tahsin Kara - kuş, ve Safiye Tokay. Çalanlar: Hakkı Derman, Eşref Kadri, Hasan Gür, Hamdi Tokay, Basri Üfler. 20.00 Ajans, Meteoroloji ha » berleri, ziraat borsası (fi - yat). 20.15 TÜRK MÜZİĞİ : Çalanlar: Pahire Fersan, Re- fik Fersan, Cecdet Çağla, Okuyanlar: Sadi Hoşses, Se- mahat Özdenses. 1 - sese * Segâh peşrevi 2 - Kemani Sadi'nin - Segâh şarkı - Ruhumda ölen nağ - mede 3 - Selâhattin Pınar'ın - Hüzam şarkı - Bilmem,niye, 4 - Ahmet Rasim'in - Segâh şarkı - Benim sen nemsin 5 - Cevdet Çağla - Keman taksi- Mi G <ei Türkü - Boşan dağ lar boşan 7 Türkü - Gö- resinmi geldi. 8 - Udi İbra - him'in - Kürdilihicazkâr şar- S Kemani Sehak'ın - Kürdili * hicazkâr şarkı - Çılgınca l'; vip 10 - - Türkü - Ak* şam olur kervan iner yoku$! 21.00 Maemleket saat ayarı. 21.00 Konuşma 21.15 Esham, tahvilât, kambi:! 1 * nukut borsası (Fiyat) 21.25 Neşeli plâklar - R. 2130TEMSİL: Piyes) Yazan : Ertuğrul Şevket J 22.00 Müzik (Küçük Örkestrâ Şef : NECİP AŞKIN) : J 1 - Thaler - Kukuk polki 2 - Kochmann - Ebedi arka daşlık marşı 3 - Leuschner Mazurka fantezisi 4 - Hızlif laşma valsi 5 - Künneke î (Vapuür Dans süitinden andante 6 Sorge - Işıklar yanıyor 7 Munkel - Polka 8 - Frick * Rende kendi evimde gibi yim. 9 - Trapp - Fujisan et rafında armoniler, | 23.00 Müzik (Cazband - P1.) . 23.45 - 24 Son ajans haberleri ve yarınki program . | Avrupa OPERA VE OPERETLER | 20 Belgrad; Athlone, Bero münster, Sottens — 20.5 Sofya — 22.35 Poznan < 22.50 Roma. ORKESTRA KONSERLE VE SENFONİK KONSER LER : 16 Laypzig — d Droytviç — 20.30 Strazburl — 21 Brüksel, Varşova < 2115 Kopenhag — 22.1/ Kükreş — 22.45 Strazburg ODA MUSİKİSİ : 17 Bero münster. — 18.20 Laypzil Viyana — 18.50 Frankfurt 22.10 Lüksemnburg. SOLO KONSERLERİ : 141 Stokholm — 15.30 Sarbrük 16 Münih — 18 Sarbrü Doöyçland Zender — 18.1 Kolonya — 19.30 Budapeşti — 1945 London - Recyonâ — 21 Varşova — 22.10 Lük' lefrıburş * NEFESLİ SAZLAR ( Marf v.s.) 17.,30 Breslav, Doyçla Zender — 18.30 Sarbrük < 19 Ştütgart . İ ORG KONSERLERİ VE KO ROLAR : 17.20 Kolonya 22.10 Poznan — 22.15 Mi! ğ no. HALK MUSİKİSİ: 19 Sar brük — 19 Viyana — O Berlin . | HAFİF MÜZİK : 8.30 Mıınla — 18 Hamburg — 21 Milâ no — 22 Paris — 22.15 Alj man istasyonları — 22. Karakori, Vilna — 2245 luz — 23 Post Parizyen, Bu dapeşte, Tuluz — 22.30 Sol ya, DANS MÜZİĞİ : 21:30 Tulu/ — 22 Sottens — 22.10 Brük' sel, Droytviç — 22.15 Letnj berg, Stokholm — 22.30 Li yon 23 Droytviç, Roma, Soij ya, Floransa, Lüksemburli Milâno — 23.10 London; kı - Sineler aşkınla inler, 9 « — 23.30 Bud. te, | -l vet yi Hüden, Yürkisten AD rinden ve dağlarından ge - çerek 3500 kilometrelik bir yol katetmiştir. Mamafi, sovyetler, şimdi bir de de- miryolu inşa etmek sure - tiyle, Rusya ile Ürumçi a- rasındaki muvasalayı islâh etmek azmindedir. Ancak, japonlar Mongo- listan yoliyle buraya yak - laşınca, yahut sovyet Rus - ya'nın yardımda bulunmak- ta olduğu Çin milli hükü - meti sarsılınca vaziyet ne olacaktır? Ne müslüman türkmen kabileleri ve ne de Çin me - lezleri ve büyük bir kısmı Kansu vilâyetinde yaşıyan Tungan'lar, çinlilerin ha - kiki dostları değildirler. Bu hakikati, neşredilmekte olan sadakat mesajları da da değiştirecek kudrette değildir. “Büyük beygir” manlar, Çin - sovyet Rus* yası kombinezonuna karşi 'kendilerini artik müdafaf edebilecek mevkiden çık mışlar ve nihayet birliğ! girmek zorunda kalmışlar * dır. Diğer taraftan bunlıfJ kayıtsız şartsız olarak ja pon dostu da denemez çünkü, bu halkın bugün' kadar japonlarla hiç bir t€ mas noktaları olmamıştır Japon propagandası henü bu yerlere kadar gireme *miştir. Geçen yıl hareket! geçen propaganda heyetld*. ri, yarı yolda saplanıp kal mışlar ve nihayet geri döf meğe mecbur olmuşlar vey/ japonlara düşman olan m0 gollarla çinliler tarafında” imha edilmişlerdir. (Frankfurter Saytun() KURBAĞA DAMGCASI AĞ ee Dick sordu: — Ne var Elk? Elk merasimli bir tavırla: — Balder terfi etti, dedi. Şimdi Fa- âl servisin çavuşu. Onun için daha iyi bir mevki tasavvur edemem, Emin o- lun, karısı ve çocukları bu haberi du- yunca çok mesut olacaklar. Elk, hiç içki kullanmazdı. Dick'in ilk aklına gelen şey bu oldu; fakat bu son günlerin üzüntülerinin tesiriyle belki âdetini değiştirmiş olabilirdi. Dick nezaketle :: — Çok memnun oldum, diye cevap verdi. Bu zavallının ilerlemesi için sarfetmiş olduğunuz gayretleri bildi - ğimden sizin hesabınıza çok sevin- dim. — Haydi canım, onu bırakın da bu anda düşündüğünüzü söyleyin. Dick gülmiye başladı: — Ne düşünebilirim ki? — Balder'in terfiini haber vermek için bu satte gelip sizi rahatsız ettiğim için güneş çarpmasına uğramış oldu - ğumu zannettiniz, değil mi? Haydi bakalım Yüzbaşı Gordon, şapkanızı, paltonuzu alın da benimle beraber ge- Yazan: Edgar WALLACE un. Balder'e bu sevinçli haberi bildi - relim. Gordon şaşırmış bir halde vestiye- re doğru yürüdü, paltosunu alarak vestibülde duran Elk'in yanına geldi. — Slough'a gidiyoruz... Seven Gab- les malikânelerine! Güzel bir bina. Görmedim ama, otomobillere mahsus ağaçlıklı yollu, muhteşem mobilyalı, elektrikli, telefonlu, asri banyo daire- li enfes bir ev olduğunu biliyorum. Hepsi tahminden ibaret. Size bir şey daha söyliyeceğim, (o da gene tah- min), çimenlerin üzerinde haber veri- ci elektrikli teller, pençerelerde teh- like zilleri, yüzlerce hizmetçi de var. — Allâh aşkına Elk, nelerden bah- sediyorsunuz? Elk gayri tabit bir gülüşle güldü. Uxbridge caddesini geçiyorlardı. Uzun bir otomobil son süratle önleri- ne geçti: içinde birçok kişi biribiri ü- zerine yığılmıştı. Dick: — Oldukça neşeli dedi. : görünüyorlar, Birkaç saniye sonra ikinci bir oto- mobil birincisinden daha hızlı olarak onları geçti. Dick: — Sizin polis arabalarından biri, dedi. — Evet benim arabalardan biri ol- duğunu zannediyorum. Amerika'da bündan çok daha iyi bir devriye siste- mi var. Buraya da onlardan getirtmek isterdim, çok lâzım. Eik'in otomobili Colnebrook'un dar sokağına sapmak için yavaşladığı zaman üçüncü bir araba tam yanların- dan geçti. Artık bu sefer yanılmıya imkân yoktu. Dick şoförün yanında oturan adamı tanıdı: bir polis müfet- tişi idi. Elk'e bir göz işareti yaptı. Elk merasimle mukabele etti. Langley'de bir dördüncü, biraz son ra da beşinci bir otomobil onları geç- ti, Dick, polislerin kendilerine yetişe- bilmeleri için böyle yavaş gitmekte olduklarını çoktan anlamıştı. Lang- ley'den sonra Windsor sokağı birden- bire sola dönüyordu. Elk, şoförün ku- lağına eğilerek ona yeni talimat ver - di. Burada polis otomobillerinin izi yoktu. Her halde onlar Slough'a ka- dar yollarına devam etmiş olacaklar - dı, Dört yol ağzında mevki almış bir polis memuru Elk'in otomobilinin ka- ranlığa dalışını seyretti. Elk : — Burada duracağız, dedi. Elk, tek kelimeyle cevap verdi : — Oldukça, Araba yolun kenarında durdu. Elk indi. Şoföre : — Ben, Yüzbaşı Gordon'la konuşa- cağım, siz biraz dolaşın, dedi ve onu hayretle dinliyen Dick'e anlatmıya başladı. — İşte, şimdi, yanılmıyorsam, beş dakika yürüyeceğiz. Epeydir Wind - sor koşularına gitmediğim için evle- rin nerede olduğunu hemen hemen u- nutmuşum, Seven Gables'in antresi iki porsuk ağacı çiti arasında idi. Evin görünme- sine mani olan iki stra çam ağaçları a- rasında çakıl döşeli ufak bir yol geçi- yordu. Elk önden yürüyordu. Biraz yürüdükten sonra durdu ve haber vermek için elini kaldırdı. Dick yak - laştı ve onun omuzlarının üzerinden baktı. Seven Gables'i ilk defa görü- yordu. Bu, tahta kaplanmış duvarlı, yassı bacalı büyük bir evdi. Dick, hayran : — Psödoelizabeth tarzında dedi. Elk : — 1066 mı idi yoksa 1055 mi? İşte ev diye buna derler, diye söylendi. Hava kararmıya başlamıştı. Evin, öbür köşesindeki pençerelerden birin- de ışık vardı. Kubbeli giriş kapısı tam karşılarında idi. Elk yavaşça : — Geri dönelim, dedi. Otomobilin bulunduğu yere avdet ettiler. Hava tamamiyle kararınca Elk, Gordon'u ağaçlıklı yoldan, tekrar ilk geldikleri yere götürdü. Pençeredeki ışık gene duruyordu, fakat sarı stor - lar indirilmişti. Elk, yavaşça 1 — Kapıya kadar çekinilecek bir şey yok, dedi. Fakat kapıdan itibaren dikkat lâzım, Ayakkabılarının üzerine bir çift ço- rap geçirmişti. Bir çift de Dick'e ver- di; sonra elektrik lâmbasını yakarak, eve müvazi uzanan dar bir yol boyun- ca ilerlemeğe başladı. Birdenbire dur- du. Dick'in kulağına fısıldadı : — Bunu atlayın. Dick önüne baktı ve yolu bir kena- rından diğerine kadar kateden siyah bir tel gördü. Mâniayı atladı. Birkaç adım sonra Elk, arkadaşını haberdar etmek için tekrar durdu ve elektrik lâmbasının kuvetli ışığı al- tında bile güç seçilebilen ikinci naber verici teli gösterdi. Yolu tekrar iyice tetkik edinciye kadar yerinden kımıl- damadı. Böyle hareket etmiş olduğu- na çok iyi etmişti, zira üçüncü tel e - velkisinden iki adım kadar ötede idi. Pençere ile aralarındaki yirmi met- relik mesafeyi ancak yarım sâatte ala- bildiler. Gece sıcaktı ve pençerenin kanatlarından biri açık bırakılmıştı. Orada bulunacağını ümit ettiği tehli- ke telini araştırmak için, Elk, pençe- renin kenarını muayene ederek duva- ra tırmandı. Teli bertaraf edince elini kaldırdı ve yavaşça perdeyi araladı. Lüks bir tarzda döşenmiş büyük bir oda gördü. Çiçeklerle süslenmiş taş bir şöminenin önünde iki kişi otur- muştu. Birincisi Balder idi; gayet şık giyinmiş ve burnu artık kırmızı olmı- yan bir Balder... Üzerinde b'ir frak, ağzında kehribar bir sigara ağızlı) vardı, Dick, yanakları Elk'in kafasına di yanmış bir vaziyette sahneyi merak' seyrediyordu. İkinci adam, Maitlaf' idi, Maitland, yüzünü ellerinin arasıf' almış, oturuyordu. Balder, dudakl/ rında arsız bir gülüşle ona bakıyord' Polis hafiyeleri, bu iki adamın konu! tuklarını işitebilecek kadar yakınd değillerdi. Maitland'ın azarlanıy0' muş hissini veren bir hali vardı. Bir” sonra başını kaldırdı, ayağa kalkti v konuşmıya başladı. Hiddetten mış sesinin gürültüsü hafiyelere Kf dar gelebiliyordu, fakat sözlerini yamıyorlardı. Onun, karşısında hakir bir böcek varmış gibi kendii lâkaydane ve soğukkanlılıkla seyf” den güler yüzlü adamın suratına dol ru yumruklarını sıktığını gördüler—d Bu tehditkâr tavırdan sonra ih yar Maitland odadan çıktı, ve ar” sindan kapı kapandı. Birkaç daki sonra Maitland evden çıktı, fakat polis memurunun bekledikleri gi asıl kapıdan çıkmayıp çitin diğer © rafındaki başka bir kapıdan çıkmı$' önlerinden geçerken otomobilinin ğını gördüler. Balder yalnız kalınca kendisin€ çecek bir şeyler hazırladı ve zile tı. İçeriye giren hizmetçi Dick'in # zarı dikkatini celbetti. Üzerinde şaklara mahsus mutat üniforma (Sonu vaf,

Bu sayıdan diğer sayfalar: