23 Ocak 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

23 Ocak 1939 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“yu adı vardır. p - 4Bu misaller bize bu teşebbüsün “lacak karşılığın garantisiyle elde edi- -lir. Bu vaziyet hasıl olunca hudut dı- <ya hususiyetleri ve iklim şartları ta- ULUS 23 -1. 1939 KÖYLERİMİZ Bugün nasıldır Yarın nası XITI Dağınık ve perakende köyleri ve - yahut yarı göçer halinde yaşıyan il- kelleri merkezlerde toplamak tecrübe- sini eski milletler içinde muvaffakiyet ile başaranlar oldu. Vekayinamelerin kaydettiğine göre; Çinliler şimal hu- dutlarındaki türklerin akınlarını Çin seddiyle de durduramayınca, onları toprağa bağlamak ve çapa ziraatine alıştırmak plânını kurdular, Takriben Milâttan önce üçüncü asırda - her ne kadar o zamanki Çin hükümetinin maksadı daha fazla türkleri çinlileş- tirmek idi ese de - yine plânın esası büyük ve yerli köyler vücuda getir- mekti. Uzun zaman ve büyük masraf kadrosu içinde çizdikleri plânın ana hatları şunlardı: 1 — Toplama merkezlerini isteğe ve tabiatin imkânlarına göre tespit etmek. 2 — Toplama merkezlerini câzip hale sokacak çareleri düşünüp tatbik etmek. Müstahsile pazarın harekete gelmesinden ve müşterinin iştahlan- masından evel mal karşılığı para veren ve senetlerini iskonto eden mâli mü- esseseler (Comptoir) kurmak. 3 — Kati bir hükümet himayesini tesis etmek. Çinliler, dahilt politikalarının sık sık ve esaslı olarak değişmesine rağ- men bu siyasetlerinde taassupla se - bat gösterdikleri için maksatlarına vasıl ölmuşlar ve bu arada kesif bir türk kütlesini de çinleştirmişlerdir. Romalrlar, Suriye'de ve Provincia Arabica'da aynı yerleştirme siyeseti- ni tatbik ettiler. Onlar, perakende ve ilkel halkın (Peuplade) toplanmasını istedikleri yerlere önce büyük bir ku- yu kazarlar, kuyunun üzerine bir Comptoir ve bir de karakol kurarlar- dı, Kredi ve emniyet bu perakende halkı su başında toplayınca derhal topluluk ve yerli yaşama hayatı baş- lardı. Toplanma yerlerinden iyi se - çilmiş olanları derhal birer büyük köy oldular. Şimdi yukarı Suriye'den Hicaz'a kadar bir hat halinde uzanıp gittiğini gördüğümüz büyük köyler ve kasabalar o siyaasetin mahsulü - dür. Ve ekseriyetin adında bir Ayn, ? Dün nasıldı ? I olmalıdır. H. Reşit TANKUT degışmez Fakat Anadolu köylerinin çoğu yukarıdan beri izah edeğgeldi - ğim gıbı tabii bir gelişim mahsulü ol- madığı için tiplerinde umümiyetten aykırı, garip bir üzülme ve büzülme vardır. İçlerinde zora gelmemiş ve kovalanmamxş olarak kalanları bin - lerce senelik tipin karakteristiğini muhafaza eder. Meselâ, Etiler devrin- de köyler ekseriya su kıvrımlarının dış tarafında ve yassı bir tepe üze - rinde kurulduğu Porsuk ve Çubuk çayı ve onlara benzer, yatağını yap - mış küçük eski nehirlerin boyu sıra bu yerleşme şeklinde köylere bugün dahi tesadüf ederiz. Bütün bu köy yerleşme tarzlarını arazinin hususi - yetleri idare eder. Griffith Taylor, Avrupa kıtasını; şimalde bozkırların akın görmemiş toprakları, doğu cenubunda kurak kralın az meskün arazisi, arta kalan yerleri de kömür kralın memleketleri sayar. Bu taksim, nüfus tevezzüünü idare ettiği gibi, — iktısadi ha- reketleri ve köy — tiplerini — de idare eder. Mübarek türk -top- rakları kendi hududu içinde - Avru- paya has olan - bu iklimlerin az çok farkla her üçünü de toplamış bulunu- yor. Bizim de doğu şimalimiz karlı, soğuk, şimal batımız kömür ve orta - mız kurak mıntakalar arzeder. Bun- dan başka olarak bizde Eğe - Akde- niz iklimi ile sıcak cenup aklam (sat- hı mâail) leri vardır. Şu halde bizde köy tipleri epey çeşitli olmak icap e- der. Coğrafya ve iklim kaydına tabi olmadan ve sade kuruluş bakımından umumiyetle köyleri şu tiplere ayıra- biliriz. 1 — Köycükler; bunlar ben on ha- neden ibaret olduğu için kuruluşları bir plâna tâbi değildir. Biz bu köy - lerin düşmanıyız. Ancak dağ başla - rında sığınak, su boylarında geçit, maden başlarında işçi gibi hususi va- ziyetleri onlanlarını da takviye ede - erk muhafazaya mecburuz. 2 — Cadde köyleri; uzun bir şose- nin iki tarafında yayılmış sıra evle- rin feskil ettiği köylerdir. Avrupa- nım düz ovalarında yaşıyan ekinci yani su gözü veya bir Biir, yani ku - masrafını da devletçe ödemek lâzım- geldiğini gösterir. Şu halde masraf işini de bir Comptoir'in idaresine ver- mek doğru olur. Bu müessesenin ana sermayesi hükümet bütçesine on beş sene müddetle, bu maksat için konu- şından gelecek göçmenleri yerleştir- mek işini de bu araya karıştırmak zor olmaz. Şu halde, ameliyatını, müdde- tini, tarzını ve masrafını kaba taslak çizip izah etmeğe çalıştığım iç yer- leşme işinin ana hatları tebarüz etmiş oldu. Şimdi - umumca bilinmekle be- raber biraz da köy tiplerinden bahse- delim: Köy tiplerini iptidai olarak coğraf- yin eder Her tipin, kendine göre ana köyler ekseriya bu tipi üstün tutar - lar. 3 — Çayırlı köyler; bunlar evleri- ni bir hilâl veya daire şeklinde çok geniş bir çayırın etrafında ve tek sı- ra olarak kurarlar. Buralarda daha zi- yade kümes ve ehli hayvan yetiştiri- lir. Bunlar da düz ovalardadır. 4 — Meydanlı köyler; Bunlar nak- liyeci ve nispeten az çiftçi köylerdir. Meydanları han avlusuna benzer. Meydanda umumun malr kuyu, ya - lak, ocak gibi esaslı şeyler vardır. Ev- ler, ekeseriya birbirine daha çok ya- kın olarak meydanı kuşatır. Bahçe - leri az ve hep arka taraflarındadır. Evlerinin cepheleri menzilhaneleri andırır. En çok, kuru ve sağlam yer üzerinde kurulurlar. 5 — Su boyu köyleri; nehrin iki ta- rafında seyrek yapılı, bol bahçelidir- ler. Su akımtısına göre dolap, nehir- den su alan kuyu veya havüz kulla - nırlar, Sepzeci ve meyvacıdırlar. hatları vardır. Bu hatlar, kolay kolay 6 — Bostanlı köyler; Bu köylerde Polis tedbirleri sayesinde * , Suriye'de ..-a sükün var Şam, 22 aa. — Havas muhabiri bil - diriyor : Polis tedbirleri sayesinde memlekette yeniden sükün sürmiye başlamıştır.. Diğer taraftan, hükümet partisi ile İngiltere - İrak anlaşmasına benzer bir muahedeye arap ittihadı fikrine v Fransa - Suriye muahedesi eklerine dayanan bir politika istemekte olan müfrit partiler arasında bir anlaşma yapılamamıştır. Bu münasebetle, başvekil Mardam bey, tahriri beyanatta bulunarak Fran- sa - Suriye işbirliğine sadakatini te - barüz ettirmiş ve ezcümle demiştir ki : “— Parlâmentonun daima tam mü - zaharetini kazanmış olan — politikam, Suriye'nin istiklâlini Fransa'nın dost- luğu ile realize etmektir. Suriye hal - kının dirayet ve olgunluğunu göste - receğinden ve yeni fransız yüksek ko- miseri B. Püo'ya itimat edeceğinden eminim.,, ıllIllllllllllllllllllllllllllllllllll. £YENİŞEHİR ULUS Sinemasında Bugün Saat 12 de ucuz matine Görünmiyen , haydudlar baştan başa heyecan ve yumruk kuveti bütün hüküm 14,15 - 16,30 - 18,30 ve 21 de PARİS EŞİKLARI Tino Rossi - Konchita Montenegro Ebaştan başa ıarkı ve revülü ğ ayrıca renklı MİKİ “İDTAKAAAAAAA AAA MA AAA KA SKUK her ev işlettiği arazinin ortasındadır. Mahkeme Röportajları Nikâhsız bir arkadaşlıktan sonra Fatma Mustafayı dövdü, mahkemede mahküm oldu Fakat Mustafa kendisini affetti Bundan bir müddet evel, Mahmut kızı Fatma ile Mustafa ve Hacı arasın- da bir söğme hâdisesi olmuş. Küfür — ve o zamarıki iddialarına göre dayak— yiyenler mahkemeye baş vurmuşlar, Fatma çağrılmış, şahitler dinlenmiş ve zorlu bayan mahküm olmuş. Davacılar Fatma'nın cezasını az bul- muşlar. İhtimal vücutlarında henüz geçmemiş olan sızıların, kulaklarında- ki küfürlerin ateşiyle kararı temyiz etmişler. Temyiz evrakı tetkik etmiş. Hakikaten Fatma'nın cezasını az bul- muş ve dosyayı olduğu gibi mahkeme- ye göndermiş. Usülen yeniden duruşma yapılacak. Ceza ya olduğu gibi kalacak, ya arttı- rılacak ve kim bilir belki de daha az o- lacak. Fatma'nın yeniden mahkemeye da - vet olunuşunun hikmeti bundan iba - rettir. Şimdi gelelim olup bitene... Fakat size daha evel, iki güçlü ku - vetli erkeği mahkeme mahkeme: — Dayak yedik, hakaret gördük, di- ye süründüren Fatma'dan, ve hâdise - nin sebebinden bahsetmeliyim, Tarihi lâzım değil.. Epey olmuş. Fatma, 34 yaşlarında, gösterişli ve görkemli bir bayandır. Ankarada, orta halli bir iş sahibi olan Mustafa ile bir evde oturmaktadır. Soranlara: — Nikâhlıyız Mustafa ile.. Diyor. İç yüzlerini iyi bilenlere karşı da: — Bahar gelsin bir kere, nikâhımızı kıydıracağız, diye vaziyeti, idare et - mektedir. Fakat hakikatte ne nikâhlı- dır, ne de buna niyetli... O, evinin er- keği Mustafa ile nişanı, nikâhı düşün- meden birlikte yaşamağa razıdır. Bir müddet aralarında küçük bir sı- zıltı bile olmuyor. Gül gibi geçinip gi- diyorlar. Mustafa'nın kazancı iki üç kişilik bir aileyi geçindirmeğe kâfi gelmekte, üst tarafını da kimse düşün- memektedir. Fakat gel zaman git za - man, Mustafa'nın kazancı mr bozulu- yor, yoksa Fatma daha yağlı bir kapı mr seziyor, hülâsa vaziyette bir deği- şiklik oluyor ve Fatma bir gün evden sırroluyor. Fatma aşağı, Fatma yuka- rr.. Fakat Fatma ortalıkta görünme - Ziraatin yanlız sebzecilik | nı ya- parlar. Manejli kuyuları, bostan do- lapları veyahut nöbetleme istifade e- dilir akar suları vardır. Bostanlar bi- tişik, fakat evler çok aralıklıdır. 7 — Etek köyleri; orman veya çıp- lak dağ eteklerinde kurulmuş olanlar- dır. Bunlar arazinin dalgasıma göre ya up uzun, ya çatallı veya uç uca bi- tişik parçalardan mürekkep mahalleli olurlar. Bir sırtın iki yamacında ve- ya bir derenin iki bayırında ekli va- ziyette olurlar. Evler o kadar seyrek olmamakla beraber yine bahçelidir - ler, 8 — Kümeleme köyler; bunlar ka- çi, köy ustaları ve ev içinde el işi ya- panlara mahsustur. Fakat, muhitin icapları bütün bu tipleri iklim icaplarına ve yapı mal- zemesi vaziyetine göre tâdil edebilir. saba taslakları olup, daha ziyade çer- | 'ktedir. Mustafa bir müddet bekli - yor, — ÂAnnesine gitmiştir, başma bir ka- za gelmiştir, bir akrabasındadır, gibi ihtimaller de bir gün tamamiyle orta - dan kalkınca Mustafa: — Eh artık ne yapayım, madem ki istemedi beni gitti, ben de onu iste - mem, diyip gözünü başka taraflara çe- viriyor. Fakat iş bu kadarla bitse iyi... Fat - ma giderken eşyasını da tamamen to- parlayıp götürmüş olsa bu iş kazasız belâsız halledilmiş olacaktı. Öyle yap- mamış ve evden çıkıp gittikten bir i- ki hafta sonra bıraktığı eşyasını al - mak için tekrar eski evine gitmiş. Hâ- dise işte bu ziyaret esnasında kopmüş- tur. mış, Mustafa açmış. Demiş ki Fatma Mustafa'ya: Evde Mustafa var. Fatma kapıyı çal — Eşyalarımı almağa geldim. Bu sırada Mustafa eski yastık yol - daşına bir $Şey söyledi mi söylemedi mi, söylediyse ne dedi? Bu cihetler malüm değil.. Yalnız bilinen bir cihet varsa o da bu esnada Mustafa ile Fat- ma'nın arasında şiddetli bir münakaşa çıktığıdır. Ve Mustafa'nın ilk duruşmalardaki iddiasına göre Fatma kendisine değil bir kadın, hattâ erkek ağzına bile ya - kışmıyacak galiz, münasebetsiz küfür- ler savurmuş. Bu sırada gürültüyü civardaki kah - veci Hacı duymuş; eski ahbapları a - yırmıya koşmuş. Fakat Fatma bir ke- re ağzını açtıktan sonra Müustafa'ya söylediklerini Hacı'ya da tekrar et - miş. Onlar da kendisini mahkemeye vermişler, Hâkim Fatma'ya dedi ki: — Temyiz mahkemesi cezayı az gör- müş. Yeniden muhakeme olacaksın. Bir söyliyeceğin var mı? Fatma'nın cezası az görüldüğü için müteessir olacağını zannettik. Ne ge- zer. O, vaziyetten gayet memnun gö- rünüyordu. Yumuşak tüylü, kenarları siyah çizgili, devetüyü bir battaniye - yi sekiz kat etmiş, kollarının üstüne, gayet modern bir manşon gibi dola - mıştı. Elleri sıcak yerde olduğu için dili gayet serbest işliyordu. Cevap verdi: — Mustafa benim efendimdi. O za - man kavga yapmıştık. Barıştık. Hacı da bizim evde kirac ridi. O zaman onun la da kavga yapmıştık. Şimdi ise ken - disiyle de barıştık. Benden hiç bir dâ- vacılıkları yoktur. Bu sefer hâkim Mustafa'ya döndü: — Duydun mu Fatma'nın söyledik- lerini? Barıştınız mı? Mustafa “barışmak” kelimesini pek beğenmedi. Kendisine öğretilmiş olan kelimeyi kullanarak: — Ben davâmdan feragat ediyorum efendim, dedi, o zaman haremimle a - ramızda böyle bir mesele geçtiydi. — Ya Hacı? Fatma ile Mustafa Hacı namına da konuşmağa kendilerini salâhiyetli gö- rüyorlardı. — O da, dediler. © da vaz geçiyor davasından... Fatma ikide birde, ne olur ne olmaz korkusiyle: — Ben başka ceza meza kabul et - mem, diyordu, o vakıt efendimle kav- ga yapmıştık. Şimdi barıştık. Hacı (bu isim değil de, lâkap ola - cak) hasta yattığı için duruşmada bu- lunamamıştı. Fatma hakkındaki ha - karet davasından vaz geçip geçmedi - ğinin kendisinden tahkiki için bir celpname ile mahkemeye davet oluna- cak. Eğer o da “feragat' 'ediyorsa me- sele yok.... Fatma salonu terkeder etmez bır torba gibi Mustafa'nın koluna asıldı: — Değil mi ama biz barıştık, dedi, artık mahkemelik ne halimiz kaldı? Eşyalar tekrar Müustafa'nın evine döndü mü dersiniz? — KEZEGE RADYO TÜRKİYE RADxO DİFÜZYON D $ T MMILA RIİ TÜRKİYE Radyosu — ANKARA Rad) DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 183 Kes./120 Kı T.A.P. 31.70. m. 9465 Kes./ 20 K T.A,O. 19.74 m.15195 Kes./ 20 Kı Ankara PAZARTESİ: 23.1.1939 12.30 Program. 12.35 Türk müiziği - PI. 13.00 Memleket saat ayarı, ajans, mete; loji haberleri. 13.10-14 Müzik (karışık program), 18.30 Program. 18.35 Müzik (dans saati - P1). 19.15 Konuşma (Doktorun saati). 19.30 “Türk müziği - (Fasil heyeti - K şık program), 20.15 Ajans, meteoroloji haberleri ve z at borsası (fiyat). 20.30 Türk müziği (Klasik program). Neyzen Osman dede - Muhay Sünbüle Peşrevi. 2 - Varda Kc Ahmet Ağa - Muhayyer Sünbüle ; kı, 3 - Selim - Muhayyer Sünbüle ; kı - Ey goncai nazik. 4 - Rıfat bi Kürdili Hicazkâr şarkı - Bu şebi cadan dil. 5 - ..... - Kürdili hicaz şarkı - Ol goncanım etrafını almış. 'T. Ali efendi - Suzu dil şarkı - Y dıkca ol dili suzan. 7 - Şemsettin ya bey - şehnaz şarkı - Ey habın kanmayan. 8 - Rahmi bey - Bay şarkı - Gül hazin sünbül perişan. Şevket bey - Uşşak şarkı - Gülz nazar 21.00 Memleket saat ayarı, türk müziği vam 10 - Müstezat - Hasretle bu ; 1l1e- Kalender - Bir şahı sitemkâr. Divan - Ok gibi hoplar beni. Divan - Sarı yıldız mavi yılç * Küme okuyucuları tarafından, ( lanlar: Vecihe, Reşat Erer, Re Fersan, Cevdet Kozan, Ruşen Ks Kemal Niyazi Seyhun, 21.15 Konuşma. 21.30 Esham, tahvilât, kambiyo - nul borsası (fiyat). 2140 Müzik (küçük orkestra - şef:; Ne Aşkın) 1 - Hans Sechneider - Meşk röfrenlerden - potpuri, 2 - Christi Ryming - Entermezo. 3 - Walden Gibisch - Çakır Keyfim - Viyana g: kısı, 4 - Vilfred Kjaer - Serenad. , Viktor Hruby - Viyana öperetler potpuri. 6 - Ziehrer - Aşık - Roma: 7 - Gustav Macho - Stakatto - Ser nad. 8 - Ganglberger - Tirili - küç flüt için konser parçası. 9 - Fredet Hippman - Ormanda bir cüce dur yor - halk şarkısı. üzerine varyasya lar. Müzik konuşmaları - (Cevdet Mei düh tarafından). Vagner hakkın müsahebe ve muhtelif eserlerind nümuneler, 23,45 -24 Son ajans haberleri, ve yarın program. 22.51 t Avrupa OPERA VE OPERETLER: 19 Ştutga — 20.15 Milano — 20.30 Floransa. ORKESTRA KONSERLERİ VE SE! FONİK KONSERLER: 20.10 Lay zig — 20.30 Monte Ceneri — 21 M lano — 21.20 Münih — 22 Varşova : 22.15 Stokholm — 24 Frankfurt. SOLO KONSERLER! 14.10 Viyana 15.25 Hamburg — 17 Beromünster . 17.15 Roma — 18.20 Münih — 18.! Königsberg — 20.10 Keza. HAFİF MÜZİK : 630 KeİSX5 — gar. ııı:,.;ln zı:ıi'nhurı —12 Brulıv. Ham burg, Laypzig — 13.15 Breslav, Mi nih — 14 Laypzig, Ştutgart — 14 | Kolonya — 1415 Frankfurt — ! Alman istasyonları — 17 Ştutgart - 18 Berlin — 21.40 Hamburg. HALK MUSİKİSİ;: 11.30 Ştutgart — 18.! Viyana — 20.30 Sottens, DANS MÜZİĞİ: 18.45 Laypzig — 19. Münih — 22 Sofya — 22.40 Budape te — 23 Floransa, Milano, Roma : 24 Lüksemburg, Paris — 0.15 Droy viç. (Kurban derisi) diyip geçme - yiniz. Gösterdiğiniz ufak bir alâka, hava ordumuza bir kaç tayyare, Kızılay'dan imdat bek: liyenlere ve sokakta kalmış yavrulara yardım temin edecek. tir. KEDİ SOKAĞI Çeviren: Nasuhi Baydar — 67 — son kıyısına varıp bildiği dar sokaklara daldı, Bu dar sokaklardan birinin köşesini dönüyordu ki bir adama çarptı, adam karda kaydı ve az kalsın düşüyordu. Muvazenelerini muhafaza için adamla Anna, bir an, biribirine sarıldılar. —— Oh, affedersiniz. —— Affedersiniz. — Bir yerinizi acıttım mı, madmazel? — Hayır... A, siz misiniz, bay Fedor? Yazan: Yolan Földes Adam duvara dayanıp uzun uzun Anna'ya baktı. » Bakışlarında büyük bir hayretin ifadesi vardı. — Affımızı temenni ederim... Sizi tanımıyorum, madmazel. Fakat adım hakikaten Fedor'dur. Be - nim fedor olduğumu nereden biliyorsunuz? Anna, umulmadık bir telâşa düştü: — Ben Anna Barabaş'ım... Annuşka'yım, hatırla- miıyor musunuz? La Hüşet sokağındaki oteli?... Gamlı nazarlar ağır ağır parladı. Fedor, birden- bire, çatlak bir sesle bağırdı: — Annuşka! Tabii hatırladım... Nasıl da büyü- müşsünüz! — Fakat, bay Fedor... Siz beni yıllar var ki gör- mediniz. Adamın ani surette heyecanlanması Anna'ya ga- rip görünüyordu. Fedor vaktiyle böyle değildi; da- ima kibirli ve çekingendi. Anna, buz gibi sokakta onun paltosuz olduğunu kederle farketti. Fedor bir takım el ve kol hareketleriyle hızlı hızlı konuş- mağa başladı. — Sahi, yıllar geçti.. Fıkıt, bu kulır buyuye— ceğinizi hiç ümit etmezdi. siz küçücük bir kız idiniz. Şu kadarcık bır çocuk. — Yoksa beni kardeşim Klari ile biribirimize mi karıştırıyorsunuz? O da şimdi yirmi yaşındadır... Fakat, bay dedor böyle sokağa çıkmamalı idiniz; soğuk alacaksınız. — Böyle mi? Ne demek istiyorsunuz? Hayır, ü- şümüyorum. Acaba siz mi üşüyorsunuz? Şuracıkta bir kahve vardır. Oraya gidip bir içki içelim, Bir da- kika boş zamanımız var mı? Anna tereddüt etti. İşin doğrusu hiç boş zamanı yoktu. Gunter onu evde bekliyordu, ve Anna'nın e- ve yaya döndüğünü ve geç kalacağını bilmiyordu. Ailesi de onu merak edebilirdi. Fakat Fedor, bu yeni ve çenesi düşük Fedor.... — Peki, dedi. Siz buralarda oturmuyor musunuz? Evinize kadar gidip paltonuzu almalı idiniz. Fedor, Anna'nın teklifini şöyle kollarının bir ha- reketi ile reddettikten sonra onun koluna girip kah- veye doğru yürüdü. — Paltom.... Onu kim bilir nerelerde bıraktım. Ne ehemiyeti var. Ben hiç üşümem. Zaten kahve sı- caktır ve pek nefis bir şarabı vardır. Soruyor, fakat anlatmıyorsunuz. — Başıma dikkate lâyık hiç bir şey gelmedi. Ben cenup Amerika' i di Çal um... Ba- Fedor'un yürüyüşü pek düzgün değildi. B beraber sözlerinde otorite nok yoktu. Dudakla- rından hafif bir alkol buharı çıkıp Anna'nın burun deliklerini buluyordu. Esasen Fedor'un sarhoşça ol- duğunu anlamak için Anna'nın buna ihtiyacı da yoktu. Sıcak ve gürültülü kahvede bir köşeye oturdu- lar. Fedor şarap ısmarladı. Ve Anna'ya dönüp: — Şimdi, müsaade ediniz de yüzünüze bakayım, dedi. Güzelsiniz. Bütün b lenleri anlatınız bakalım. Anna, gülerek: — Hepsini birden mi? . Anna, Fedor'un eskisi gibi zarif giyinmiş olma- dığma da dikkat etti. Vakıa, yıpranmış kostümü i- çinde, pahalı ve yep yeni elbiseler giyenlerden fazla gösterişli idi. Artık monokl kullanmıyordu... Onu da kaybetmiş olmalı idi. ; Fedor: — Evet, hepsini birden, dedi. Anna başını sallayıp gülümsedi. Fakat, yarım sa- at geçmemişti ki Anna, kısa cümlelerle ve çabuk ça- buk, pek çok şeyler konuşmuş olduklarının farkına vardı. Fedor sual soruyor, o da cevap veriyordu. Aralarında garip bir lâubalilik teessüs etmişti. Bunun nereden geldıgım tayin edemiyorlardı. Belkı de uzun danberi ikta olmal d Fedor sarhoş olmuştu. Fakat, mâkul ve pek sevimli bir sarhoşluğu vardı. Kasvetli halinden eser kalma- mıştı. Anna, birdenbire sordu: — Ya siz, Fedor, o lardanberi ne yap ? sına g Çalış zan. — Nerede? Ve neden yalnız bazan? Fedor, müphem bir jestle kapı tarafını göstere- rek: — Buradan pek uzak olmıyan bir otomobil ta- mirhanesi var, dedi. Orada daima iş buluyorum; pa- raya ihtiyacım oldukça... — Paraya ihtiyacınız oldukça... Paranız bulun - duğu vakıt ne yapıyorsunuz ? Fedor gülümsedi. — Alkole veriyorum. Ağzından bu sözler çıkar çıkmaz tavrını değiş- tirip tamtaraklı bir ifade ile : — Hayır. İlk önce oda kirasını veriyorum. Şere- fim üzrine temin ederim ki geri kalan paramı içkiye sarfediyorum. — Bu hareket tarzmı siz muvafık mı buluyorsu- nuz, Fedor? Fedor, Anna'ya meydan okuyormuşcasma baka- rak sordu: — Neden muvafık bulmıyacakmışım ki? — Bunu size hakikaten izah etmek mi lâzım? Şu halde izah etmiyeyim. Hem artık gideyim., Fakat, görüyorum ki gömleğiniz yırtık. Nerede oturduğu- nuzu bana haber veriniz de bir gün evinize gelip ça- maşırlarınızı tamir edeyim, — Söylemem. Fakat, ne olur, bir parça daha ©- turunuz. Ne yazık! Acaba sizi bir daha ne zaman görebilirim ? * Anna, tereddüt ederek: f£Sami var) AM

Bu sayıdan diğer sayfalar: