5 Temmuz 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

GÜLÜ GÜNÜN HURKEKUUCERENAKEKKE NK ER K R KA NK TTT eRK TT — Hapisane -Cezaevi Ceza evleri Umum Müdürlüğü'nün vazife ve teşkilât kanunu çıktı. Bu kanun dolayısile mahkeme kararlarını tatbik eden ceza müessesele- rimiz hakkında bir iki satır yazmayı faydalı buluyoruz. , Bir takım müesseselerini imparatorluktan devir alan cumhurıyet ceza evlerini devir almış değildir. Osmanlı padişahlığının ceza evi yok- tu; hapisanesi vardı. Osmanlı hapisanesi dıvarları içine aldığı masu- mu, yıllardan sonra, yarı - mütereddi, yarı - mütereddiyi tam mütered- İÇİNDEN KAKANANKANANA DA KA MA KA NKKK KKK KU RRE KKK KA KK Af wi olarak cemiyetin içerisine kusardı. Orası biribirine bakarak daha kara- ran üzümlerin bir nevi seri gibiydi. kadar muhafız ve memur işliyen bi Halbuki bu kadar masraf yiyen, bu r müessesenin cemiyet için faydalı ve verimli olmasını düşünmeli değil miydi? Cumhuriyetçi kafasına gayet ;», şünememiş, kavrıyamamış, yahud K D Mmüştür. E; Amerika'da seyrüsefer suçları | yollarda nasıl gidilip gelineceğini, basit gibi görünen bir çok şeyleri olduğu gibi bunu da imparatorluk dü- da böyle bir lüzum duymamıştı. Os- ;) manlı imparatorluğunun hapisanesi, cumhuriyetin elinde ceza evi ol- işliyenleri, önce hapisaneye değil, sefer kazalarından nasıl kaçınılaca- ğını öğreten bir mektebe koyuyorlar. Suçlu orada muayyen dersleri o- kuyup muayyen bir sömestr sonunda bunlardan imtihan vermek mec- buriyetindedir. Eğer bu imtihanda muvaffak olursa o zaman serbest birakılıyor; veremezse bu sefer, hapisanenin yolunu tutuyor. k Biz de her müessesemizi hayat ve cemiyet için verimli ve faydalı bir - hale koymak azmindeyiz. İşte yeni kanun, ceza evlerimizin istediğimiz | gibi faydalı, verimli bir mekteb haline gelmesini sağlamaktadır. Osmanlı hapisanesinden çıkanlar, birer sabıkalı olurlardı; yeni Türk ceza evinden çıkanlar, bir mektepten ayrılır gibi ayrılacaklar, bu 3 hediye edecektir. — N. ARTAM — aslah ve öğretim müessesesi yabani idris fidanmnı aşılıyarak onu bir ye- /— Miş ağacı yapar gibi, eski suçluları suçsuz've faydalı bir halde hayata ğ : ff g5 Tayyareci B. Kost İstanbul'da Istanbül, 4 ÇTelefonla) — -— tanbula gelmiştir. Kendisiyle konu- — le anlatmıştır: “— Tayyarecilik her şeyden evel — cüret ve cesarete dayanan bir ı;tır ,f Türklerin cesareti tarihe ve ata söz- | lerine geçmiş bir şöhrete maliktir. ç Tıyyırecîliğin ilk şartını fıtri bir su- rette kendilerinde bulan türklerin bu | işte çok ileri gideceklerine Şşahsen kaniim.,, z — B. Kost İstanbul'da birkaç gün kal- dıktan sonra belki de Ankara'ya gi- deı:ektır İran'dan Avrupa'ya giden talebeler İstanbul, 4 (Telefonla) — İran hü- İz: *h 4ümetinin Avrupa ve Amerika'ya tahsile göndereceği on beşer kişilik 'ğ.üç talebe kafilesinden birincisi bugün İstanbul'a gelmiştir. Diğer iki kafile /— de bir iki güne kadar geleceklerdir. | İzmirlilerin şükran telgrafları — İzmir turistik yolları hakkındaki İzınu' ve mülhakatındaki bütün ka- | zalardan hükümete şükran telgrafları /| gelmiştir, — Yeni Eskişehir valisi Eskişehir valiliğine tayin edilen mülkiye müfettişi B. Yahya Sezai “Uzay yeni vazifesine başlamak üzere /|—dün akşam Eskişehire hareket etmiş- tir. k' “Tekirdağ valisi | Tekirdağ valisi B. Sakıb Beygo, vi- |lâyetine aid işler etrafında bakanlık- |larla temas etmek üzere mezuniyet ahmıht Bugünlerde şehrimize gele- *'â’ B SEF . Yurtta hava vaziyeti Dün şehrimizde hava az bulutlu 'ğesıni;. Tüzgâr şimal istikametinden iyede 3 metre hızla esmiştir. En ügük ısı 17, en yüksek suhunet de ,zglgede 33 derecedir. /— Yurdda doğu ve cenubun doğu kis- (mında hava çok bulutlu ve yer yer yağışlı Karadeniz'in şark taraflariy- e, orta Anadolu'da bulutlu, Trakya, eli ve Ege bölgelerinde açık geç- iştir. î' “Son 24 saat içinde yurdun doğu, ğlı ve cenub bölgeleriyle Kara- niz'in şark köşesindeki yağışların ğjı&o müurabbama bıraktıkları su mikdarı Hınıs'ta 21, Aksaray'da 8, i'de 6, Tokad'da 4, Erzurum"- Sıvas ve Er;incan'da 2 kilogram- Ankara'daki yağış yarım kilo- azdır. rdda en yüksek ısılar Trabzon- “28, Antalya'da 29, Konya'da 30, A- ııu'dı 31, Eskişehir, Diyarbakır'da : ğ:îı'de 34, Çanakkale'de 36, Atlas Okyanosu'nu geçen fransız tayyare - cisi B. Kost bu sabahki ekspresle İs- ;ıngızetecıler memleketimize sade | bir gezinti yapmak maksadiyle gel- /| diğini söylemiş, türk tayyareciliği — hakkındaki kanaatlerini de şu sözler- Dünkü yangın Üç dükân yıkılmak surefiyle söndürüldü Dün şehrimizin Samanpazarı cadde- si üzerinde bir yangın çıkmış ve yan- gin üç dükânın yıkılması suretile ön- lenebilmiştir. Tafsilâtını yazıyoruz: Saat 13-14 arasında Samanpazarın- da yanıgın çıktığı itfaiyeye haber ve- rilmiştir. İtfaiyemiz başta kıymetli olduğu hılde beı dıkikı sonra Saman- Y çıktığı bina bir gan altında berber, kundura- cı ve fotoğrafçı olmak üzere üç dü- kândan ibarettir. Fotoğrafçı dükânın- da bazı eczaların bulunması yangının birden bire parlamasına ve alevler binanın çatısı ile beraber, civar bina- ların çatılarının da tutuşmasına sebeb olmuştur. İtfaiye baştan yangının çık- tığı binayı dört taraftan abloka etmek ve lüzumlu tedbirleri almak süuretile diğer binalardan tecrid etmiştir. İtfa- iye bir taraftan tutuşan diğer binala- rın çatılarını söndürürken, diğer ta- raftan da yanan binanın hedmine baş- lamıştır. Bu suretle arkadaki binalara doğru sarkmak tehlikesini gösteren yangın söndürülmüştür. Arka kısmında iki katlı olan bina, Samanpaazrında bir katlı göründüğü için Samanpazarı kısmındaki birinci kat hedmedilmiş, arka kısımda kalan zemin katise kurtarılmıştır. İtfaiye bu yangını söndürerek avdet edeceği kumandan muavini B. Sabri Tengiz d. 914 senesi harp elendi yarsubay olarak çıkmış olan (330 - C) sınıfı, her tzeli çıktıklarının 24 üncü yıldönümünü kutlamak için Ankara'da bulunan arkadaşlarile Çiftlik parkında toplanmışlar ve okul hatıralarını taze - liyerek çok samimi ve neşeli bir gün geçirmişlerdir. çhile bu sene de okuldan Çoban - Tekirdağlı maçı yapılmıyacak Güreş Federasyonundan ftebliğ Gazetelerde Tekirdağlı Hüseyin i- le Çoban Mehmed'in karşılaşmasına Güreş Federasyonunun müsaade etti- ğini bildiren ve alâkqdarlırm böyle bir müsabaka için mütalâalarını ihti- va eden yazılar çıkmaktadır. Birçok dedikodulara mevzu olan bu mesele- nin tavzih ve efkârı umumiyeye ilâ- nına lüzum görülmüştür. 1 — Türkiye ağır siklet amatör şampiyonu, Çoban Mehmed'dir. Ge- rek amatör gerekse profesyonel Tür- kiye'de başka ağır sıklet gampıyonu yoktur. Tekirdağlı Hüseyin gayri resmi profesyonel müsabakalarda şöh- ret kazanmakla beraber resmi Türki- ye profesyonel şampiyonu unvanını almış değildir. Böyle de olsa ancak profesyonel şampiyonu diye anılması lâzımdır. Türkiye başpehlivanı unva- nı hiç kimseye verilmemiştir. 2 — Amatörlerte profesyo: müsabaka yapması teamüllere ve bey- nelmilel usullere muvafık olmadığın- dan böyle bir müsabaka ne mevzuu- bahs olmuş ne de federasyonumuz müsâade vermiştir. — İstanbuldaki güreş müsabakaları Türkiye serbest güreş milli takımına terfi müsabakaları yapılacaktır. Gü- reş federasyonu Türkiye birincilikle- rinde gördüğü istidatlı gençler arâa- sında serbest güreşe ait malümat nok- sant yüzünden kilolarını indiremiyen ve bu yüzden derece alamıyan bazı gü- teşçilerin milli takım ihtiyatlarile karşılaşmasını, bu suretle ileride ya- pılacak beynelmilel temaslar için ka- biliyetli elemanların yeni bir tecrübe- den geçirilmesini faydalı bulmuş ve milli takım için evelden ayrılan ihti- yatlar ile serbest güreş birincilikle- rinde kıymetleri üzerinde durulan yeni istidatları bu müsabakalara gir- mek üzere getirtmiştir, Bu ayın dokuzunda ve onunda ya - pılacak müsabakalar eylülde memle - ketimize gelecek olan Finlandiya mil- sırada yangının çıktığı £ karp- sındaki sokakta yangın var sadaları i- le imdad işareti verilmiştir. İtfaiye bu sefer de yangın ihbar edilen sokağa koşmuştur. Fakat bunun bir yangın değil, çamaşır yıl yüzünd çıkan fazla duman üzerine yangın var zannedilmesinden ileri geldiği anla- şılmıştır. Çok kısa bir zamanda yangı- nı büyük tehlikelere göğüs gererek söndüren itfaiyemizi bu defa da teb- li tak kargı çıkacak güreşçileri - mizin de seçmesi mahiyetinde olacak- tır. Pazar günü Florya'da 70.000 bilet kesildi , İstanbul, 4 (Telefonla) — İstanbul belediyesince yaptırılan — tedkiklere göre bu pazar Florya plâjlarında yet- rik ederiz. erdw alan iki denizaltı gemimiz 23 Üniversitede İmtihanların neticesi İstanbul, 4 (Telefonla) — Üniver- site imtihanları bitmiş, neticeler ta- lebeye tebliğ olunmuştur. Tıb fakül- tesi son sınıfında imtihana giren 90 talebeden 56 sı muvaffak olmuştur. Edebiyat fakültesi bu yıl hiç me- zun vermemiştir. Hukuk ve İktısad fakültelerinde ikmale kalmadan mu- vaffak olan talebe sayısı da yüzde nisbetle geçen senelerden azdır. Almanya'da yaplırdığımız yeni denizaltı gemileri İstanbul, 4 (Telefonla) — Verilen haberlere göre Almanya'da yapurıl— temmuzda denize iNümrmnesstute Na . milerimizin denize indirilmesi töre- ninde hazır bulunmak üzere hafta i- çinde sekiz deniz subayı ile on bir gediklideh mürekkeb bir deniz heye- ti Almanya'ya gidecektir. Subaylar gemiler teslim alınıncıya kadar ora- da kalacak, bir sene sonra denizaltı gemilerini İstanbul'a getireceklerdir. Toptancılar da cumartesi günü 3“' Mahkeme Röpor aılcırrıı Adliye Saraymın uzun ve loş kori- dorunda dolaşırken dikkatli bir göz kimin kiminle dâvalı olduğunu, ta- raflar daha salonda yerlerini alma- dan, kestirebilirler. Ben de, bir sarı- şın delikanlı ile, zayıf bir genç yaka- ladım, Epiyce yorulduğumu ânkâr e- demem. Nihayet mübaşirin: — Bay Cemil.. — Bay Turhan.. Diye bağırması beni de, sarışın de- likanlı ile şapkasını hâlâ kulaklarının üstünden ayırmıyan zayıf genci de bu sıkıcı yorgunluktan ve intizardan küurtardı. Tahminimde gayet isabetli davranmışım, O bakışların bir mânası varmış. Şimdi, bu iki genç hâkimin karşısın- dadırlar, Sarışın müddei, öbürü müd- deialeyh sandalyalarında, hâkimin ilk sözünü bekliyorlar. — Siz Bay Cemil, diye başladı hâ- kim, Bay Turhandan dâvacı imişsiniz. Anlatın şikâyetinizi.. Meğer sarışın dâvacı, kurulu bir makine halinde bu sözü bekliyormuş. Bir gramofonun zembereği nasıl bir- den bire boşanır, bir yay yatağından kopunca nasıl birden bire fırlarsa sa- rışın delikanlının kafasında biriktir- diği lâflar da sanki bir hamlede orta- ya dökülüyordu. O kadar ki zaptede- miyordum. Ya o zabıt kâtibinin çekti- ğid.. Ben ancak hulâsasını söyliyebilece- ğim: — Efendim Hâkim Bey, dedi. Biz bu zatla bir yerde çalışırız (B. Cemil dâirenin de adını söyledi ama, ben ne- me gerek gizliyorum) Eh., Bir daire- da iki arkadaş sayılırız. Vaktile ken- disini severumu « ğ t düştü gö- zümden şimdi.. Sebebıaka ialeğ Bir gün bu zat dertli dertli yanıma yaklaştı: — Cemil sikışık vaziyetteyim. Kim- seye halimi açamıyorum. Sen yabancı değilsin. Şuradan bana bir yirmi beş lira veriverir misin? Önümüzdeki a- yın birinci günü para elindedir. Maaşı yeni almıştım. Hiç tereddüd tatil yapmak için mür ettiler İstanbul, 4 (Telefonla) — 'Toptan mal satan tacirlerden bir kısmı ara- larında bir mazbata yaparak toptan- eıların de diğer müesseseler ve yazı- haneler gibi cumartesi günleri saat 13 de kapatılmalarını istemişlerdir. Belediye esas itibariyle bu talebi tas- vib etmiş, fakat kanunun — teşmilini kendi salâhiyeti dahilinde bulmadığı için alâkadarlara Ticaret Odası va- sıtasiyle İktısad Vekâletine müracaat etmelerini bildirmiştir. 939 yılında İstanbul ilk okul- larına almacak talebeler İstanbul, 4 (Telefonla) — İstanbul ilk okullarımın muallimleri bugün — Başımla beraber iki gözüm, de- dim, sana vermeyip de kime verece- ğim? Ve sened sepet almayı düşünme- den çıkardım, tıkir tikir yirmi beşi saydım. Ayın birinci günü oldu. Ben hesab- larımı 25 lirayı da alacağıma göre yapmıştım. Maaşları aldık. “Yirmi beş ha geldi, ha gelecek,, diye bekliyor- dum. Ne gezer, boşuna beklemişim, O gün bu zat gözüme görünmedi. Ertesi gün de daireye uğramadı. İki gün son- ra yanıma geldi; — Unutmadım Cemilciğim, dedi, sa- kın unuttu zannetmiyesin, Velâkin halimi anlatsam sana yüreğin parça parça olur. Sana parayı ancak ayın on beşinde takdim edebileceğim. Kusura bakmazsın değil mi? Ne diye kusura bakacaktım. Böyle kültür direktörlüğünde topl şlar ve önümüzdeki tedris yılında ilk o- kullara alınacak talebe mikdarı ve yeni açılacak şubeler hakkında konuş muşlardır. Bu sene ilk okullara yal- nız 931 doğumlular alınacak, kadro- larda boş yer kalırsa 932 yılınım ilk iyi bir arkad eli darda kalır da yardim etmezsem yarın rüzi mahşer- de iki eli yakamdan ayrılmaz, diye düşündüm, — Peki şeker kardeşim? dedim, öy- le olsun. Tek sen üzülme, sıkışma.. Uzatmıyayım, ayın on beşi oldu. Buna benzer bir terane daha dinle- üç ayında doğan gürbüz yavrular da miş bin duhuliye bileti kesilmiştir. almabilecektir. dim. Ay başı yaklaşıyordu. Bir gün bu zat büzülerek yanıma geldi; Sıcak ve caket Bir öğretmen anlatıyordu : — Sınıfta derse kaldırdığım ço- cuklar, ellerini ya namaz kılar gibi, önlerine bağlıyorlar, ya parmakla- riyle oynuyorlar, yahut da caketleri- nin ucunu kıvırıyorlardı, Bu süret- le benim de, kendilerinin de, sınıf- taki öteki çocukların da dikkatleri- ni ellerinin hareketine çekiyorlar- dı. Ben, bunun önüne geçebilmek için onlara ecnebi mekteplerinde ol- duğu gibi, derse kalkınca ellerini arkalarına bağlamalarını tavsiye et- tim. Bu suretle hem daha dik dura- caklar, hem miskin bir tavır takın- mıyacaklar, hem de lüzumsuz hare- ketlerde bulunmıyacaklardı, Çocuk- lar, yavaş yavaş, bunu âdet edinir- derken başka bir öğretmenin derse kalkınca ellerini arkalarına bağlıyan talebeyi küstahlık ve saygısızlıkla itham ettiğini öğrendim. Dünkü te- lâkki ile böyle duruş, belki, bir say- giısızlıktı. Çünkü dünküler saygıyı bir takım zahiri şekillere bağlarlar, o yüzden saygının esası, özü ihmal edilir giderdi...... z Balıkesir'de 37 derecedir. SURNAM. Yazın, havyanın pek fazla ısındı- K DYT ge 5 MAD A V eli Gd l ©LA &ı saatlerde çalışmanın verimli ol- mamakla beraber sıhate de zarar ve- receğini düşünen hükümetimiz, üç / ay için çalışma saatlerini 8 ile 14 a- rasına hasretmiş bulunuyor, Bu ka- rar, çalışma esnasınd&? muhit şart- darının, havanın ve insan sıhatinin ne dereceye kadar göz önünde bu- lundurulduğunu göstermektedir, Bu saatler içinde de çalışanların sıca- ğa karşı daha mukavemetli olması, onun iş verimi bakımından lüzumlu olmak gerektir. Meselâ eski telâkki ile caketsiz çalışmak bir ayıptı. Ye- lllllllllllllllllllllllllllllllllllllIllllllIIlllllllllIllllllllllllIlllll_llIlllllIlllllllllllllIlllllllIIIIIllllllllllIllllllllllllllll!lllllllllIlIlllllllllllllllllllllll Druklsaun D « Telefon çıngırakları ! Londra belediye meclisi âza- sından birisi, posta, telgraf ve tele- fon şirketi müdürüne — Telefon çıngırakları, insânın uykusunu berbat ediyor; gecele- yin evde bütün uyuyanları uyan- dırıyor; bunu değiştirmek lâzım! demiş. Şirket müdürü de bu fikirdey- miş; musikişinasları toplayıp bu çıngırak yerine daha âhenkli ses- ni telâkkiye göre bu sıcak d; muntazam bir gömlekle, sıcaktan daha az müteessir olarak çalışabil- mek daha doğru sayılmak lâzım. Bu fıkrayı, eğer doğru ise, bir da- ire müdürünün sıcaklarda memurla- rına caketsiz çalışmayı yasak etti- ğini öğrenerek yazıyorum, — T, İ, ler & İ için görüşüyormuş. Hiç de fena bir fikir değil! fa- kat eğer bu zilin yerine geçecek o- lan âhenkli nağmeler pek hoşa gi- derse o zaman keyif ehli, reseptö- rü birkaç dakika sonra kaldırmı- yapacaklar mıdır? Ne dersiniz ? Define hastalığı ! Define aramak, bizde bir nevi hastalıktır. Eline h alan y bir bahçeyi, bir tarlayı, bir yol ke- narını kazar. Çok defa hiç bir şey bulamaz. Mudanya'da da geçen- lerde bir köyü kazarak define arı- yanlar, bermutad, elleri boş dön- müşler, 'Böyle borçlu gördünüz mü!? Borcunu vermemek için gıyaben alle efradını feker feker gömmüş ! — Sorma Cemil, dedi, valide men lekette sizlere ömür. — Vah vah, dedim, başın sağ olsu ve saatlerce teselli ettim. O teessür çinde'beni dinliyordu. Bu vaziyett tabii iki gün sonra hulül eden ay bi şında ne ondan para bekledim, ne Ğ gidip istemeyi aklımdan geçirdim. Bu tarihten itibaren uzatma müd detleri birer ay oldu. Ay başından a; başına atılryorduk, Ay ortalarında d artık seyrek buluşur olmuştuk. Ayın son günleri bu yanıma gelir: — Hani bir hemşirem vardı benim Balıkesirde.. Sana bahsetmiştim ya. Valideden (iki ay evel vefat eden va lideden olmalr) mektup aldım. Zaval li kızcağız üç gün içinde sönmüş, git miş.. 'Teselli etmiye o kadar alışmıştım ki, artık: — Başın sağ olsun kardeşim, diyor, ve, efendilik bende kalsın diye,: — O halde bana bu ay da verme pa- rayı, gelecek ayın maaşından verirsin diyordum, Derken Hâkim bey bizim arkadaş dört beş ay içinde bütün efradı aileyi gömdü. Fakat bazen kimleri öldürdü- ğgünü, kimlerin hâlâ sağ olduğunu u- nutur, üç ay evel vefat(?) eden hem- şiresi hakkında: — Bizimki evlenecekmiş, paraya ih- tiyaçları varmış, diye başka bir kapı yapardı. Bunların hepsini ben unüt- muş olacaktım, Bir hâdise olmasaydı: Bu parayı aldıktan tam beş ay son- Ta idi. Bir akşam beni yemeğe davet etti.'Gittim; oturduk. O rakı içti: — Çok efkârlıyım da, dedi. Kusura bakma, defi gam maksadile.. Ne kadar içti bilmiyorum. Dereten tepeden konuşuyordum. Bir aralık:; arkadaşın%ngl,es.ı.."fı benim en yakın hiç bir şeyim yoktur. Banaî) SEE—Z)! , lik yap, akıl öğret. Benim borçların çok, ne yapayım, bunları nasıl öde- yim? Ben de, bu sözleri samimi söylüyor, derdine ortak olayım, dedim. — Kimlere, ne kadar borcun var di- ye sordum. Bir cebinden bir kâğıd çı- kardı. Başladı üstüne yazmıya.. Ben kendi aklımca en başta bana olan bor- cunu yazar diye düşünüyordum. Öyle ya şunun şurasında tam beş ay geçti. Kâğıdı sonuna kadar yazdı. Sonra ba- na uzattı: — Bak, dedi, tam 158 İira.. Elinden aldım. Okumıya başladım: Nuriye 43 lira, bakkala 27 lira, lo- kantacıya 75 lira. Ve ondan sonra kolacıya, ayak ka- bıcıya, hattâ şekerciye küçük büyül borçlar.. Hepsi kuruşuna kadar yazıl- mış.. Fakat hayret!.. İçinde benim 25 liradan eser yok. Bir münasibine getirip onu hatır- lattım: — Canım, dedi, sen yabancı mısın? Nasıl olsa seninkini öderim. Bu lâfın üstüne, niye yalan söyli- yeyim iyice sıtkım kırıldı bu çocuk- tan., Ben “ha bugün verir ha yarın,, diye kendimi avutup durürken meğer bizimki o taraflı bile değilmiş.. O ak- şam bir az daha oturduktan sonra ay- rıldık. Ben bu hâdiseyi de unutmıya hazır- lanıyordum. Fakat bir yenisi çıkma- saydı.. Bir gün bana da 40 lira kadar bir para lâzım oldu. Üç dört gün için- de ödiyebilecektim. Dairede nazımın geçtiği bir arkadaş vardır, Mustafa.. Ona gittim: — Mustafa, dedim. Bugün ayın 26 sı.. Maaştan vermek üzere bir 40 lira verebilir misin bana? Çocuk çok üzülerek af diledi ben- den: — Vallahi, dedi, şu dakikada elim- de olsa sana 40 değil, 400 veririm.. Fa- kat vallahi ve billâhi cebimde 108 ku- ruş para var.. Fakat istersen sana bir arkadaştan bulayım, Yalnız o bir kaç küuruş da faiz ister, ne yapalım onu da Taoprağın altında defineler var- dır; yok değildir, fakat bu define- lerin yerini kuruntu, rüya filân gi- bi şeyler değil, arkeoloji denilen ilim gösterir ve o zaman sarfedi- len emek de boşa gitmez, Zorlu bir sofu ! İstanbul'da balıkçı Hüseyin, zil zurna sarhoş olduğu halde Süm- bülefendi camiinden içeri girmi- ye kalkışmış, girmesine mâni o- lan hademelerden birisine — Aç kapıyı, burası Tanrı'nın e- vidir; ona secde etmiye geldim! demiş; hademe gene mâni olmak- ta devam edince yerden bir odun kapıp kafasına vurmuştur. Sofunun bu kadar zorlusunu duymuş muydunuz ? , verirsin.. — Kimden bulacaksın? dedim. Pek yabancıdan olmasın.. — Yok canım, dedi, yabancı değil, bizim Turhandan.. ©O faizle her isti- yene veriyor. Buna ne buyurulur efendim? Buna artık dayanamadım. Gittim kendisi- ne.. Doğrusu biraz sert konuştum ve mahkemeye verdim. Hâkim müddei aleyhe müdafaasını yapmasını söyledi, o, pek vurdum duymaz bir tavırla: — Benim borcum filan yok, efen- dim, dedi, kestirmeden çıktı işin için- den.. Fakat, dâvd “benim borcum yok- tur,, demekle bitmiyeceği için kurtu- lamadı tabif. Müddei delillerini ika - me etmek üzere duruşmanın tâlikini istedi. Dâvaya başka gün bakıla- cak. — Kazege .

Bu sayıdan diğer sayfalar: