Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ı Hâ&cıhk bahisleri Toprak havayı yener mi? eçenlerac parlalmcscus usavd mü- G dafaası tetkik komitesinde, hü- cum eden tayyarelere yerden karşı ko- yabilmek için gizli —metodlar buiıfıık yolunda bir haylı terakki gösterdiğin- den bahsolundu. Aynı zamanda bu hu- sustaki çalışmalar sayesinde bir kaç se- 1 Harbte tayyare hücumlarına karşı pasif müdafaa imkânsızdır ne içinde bizim bütün hava hü T na karşı tam bir selâmet içinde yaşama- ya imkân bulacağımızdan dem vuruldu. Bu beyanat şiddetli surette alkış- lanm . Eminim ki bu alkışı yapan- lar, havada mukabil tarruza lüzum kal- maksızın işin ilim ve fen sayesinde hal edileceğini öğrenip sevinmiş olan me- Hiç bir politikacı bu leketi müdafaa etmek için başka bir memleketi param parça etmeği iste- mez. Ondan dolayıdır ki hava tehlike- sine karşı böyle bir pasif müdafaa tarzı denberi araştırılagelmiştir. Ne yazık ki ben, bu yazımla bu hul- yaları parçalayacağım. Bu, ringe gidip ayakta durarak, kendisi hiç bir yumruk salamaksızın, sade kendine havale edi- len yumruklara göğüs gererek galib gelmeyi kuran Tommy Far'ın hulyala- rına benzer. Hava müdafaası mümkündür. Ben bunu, hattâ bir takım politikacılar im- kânsız olduğunu söyledikleri zamanlar. da tekrar tekrar iddia etmişimdir. Fakat, mukabi! bir hücuma kalk- maksızın, koruyucu “e pasif bir hava müdafaası imkânsızdır. ve daima im- kânsız kalacaktır. Müdafaa tetkik komitesindeki fen adamlarının ballandıra ballandıra an- lattıkları gizli ve esrarıengiz korunma usullerini dinliyerek kendimizi aldat- mıyalım. Bir şeyi gizli tutmakı çok de- fa ona lâyik olmadığı itibarı temin et- mek içindir. Bu adamların gayret ve faaliyetleri takdire lâyiktir. Fakat bu sayde bu memleketin hava hücumarından masun bir hale geleceğine inanmak doğru de- . ğildir. Bunu yalnız ve yalnız kuvvetli bir hava filosu yapabilir. buslarımızdı. ir tayyare.yc bakınız, Bu, dünyanın B en çörden, çöpten, en müdafaa- sız nesnesidir. Yadigâr ve hatıralara meraklı bir çocuğu, bir kaç dakika için yerde bulunduğu zaman, en büyük bir bomba tayyaresinin yanına bırakınız; O, hiç zorluk çekmeden bunu harab edebilir. Bundan önce bir çok tayyare- lerin hatıra ve yadigâr meraklıları ta- rafından harab edildiği de görülmemiş bir şey değildir. Büyük bomba tayyarelerinden bir filoyu, bir tayyare meydanma sıralayı- nız. Sonra delinin birine bir satır vere- rek bunların arasına koyveriniz. Herif, kısa bir müddet içinde bunları, en aşa- ğı, iki ay çalışamıyacak bir hale geti- rebilir. Bu böyle olduğu halde sürati kendi- sini pasif müdafaaya karşı korur. Bir de mukabil hücuma kalkmak suretiyle- AAA Binbaşı O. Stevart Morning Post Gazetesinden dir ki tayare, tayyareye karşı bir ko- runma âleti halini alır. Hava müdafaa toplarından birisinin attığı bir gülle ile vurulan bir tayyare- nin pilotu artık o makinenin mahvoldu- ğunu düşünür. Bunu toplara karşı ko- yabilecek şekilde <sırhlı bir hale koyma- ğı hayalinden bile geçirmez. Şu halde bomba tayyaresi, sadece bir hücum âletidir. O, süratle gideceği yere gider, bombasını atar ve gene ge- riye döner. Yolda buna en ufak bir isa- bet olsa işi bitmiştir, Şu halde, ilk bakışta, hücum eden bir tayyareyi tahribten daha kolay bir şey yoktur gibi görünür. Fakat mese- leye yakından bakacak olursanız, şunu görürsünüz. Bir tayyare çırıl çıplak döğüsür. Bu, güzel bir tavsiftir. Üzerinde zırh ve saire gibi korunma techizatının bu- lunmayışı onun atletik kudretini arttı- rır. asif müdafaa âletleri ise ağır, ör- tülü, sarılıdır; tıbkı bir beyz- bol oyuncusu gibi. Şimdi böyle giyim- Hi, kuşamlı bir adamı, çıplak bir adamla sürat yarışına sokunuz, Görürsünüz ki çıplak adam, çevik hareket imkânları- ma daha ziyade malik olduğu için varı- şı kazanacaktır. Tayyare de hafif ve süratli hareket edebilir. O, bridenbire harekete geçer ve uçar, gider. Pasif müdafaa vsa:staları ise, hemen hemen, hareketsizdir. Tay- yare, göreceği işi görür, döner. Pasif müdafaa vasıtası, halâ, olduğu yerde- dir. Müdafaa vasıtasını, müteharrik bir hale getiriniz. O zaman bu, bir atletin mutad elbiselerinden soyunmasına ben- ezr. ÖO zaman da korunma vasıtası, or- tada tayyare bombalarına kendisi bir he- def teşkil edecektir. Bu takdirde birisine darbe indirme- yi düşünen, ve bu arada ondan gelecek darbeyi önlemeyi ihmal eden bir ada- ma benzersiniz. Hava harbında bu harb prensinpi, zer- re kadar, tadile uğramış değildir. Bahsedilen gizli araştırmalar, şüp- hesiz, dahiyane şeylerdir. Fakat bun- lar, bir defa ortaya konulsun, © zaman, iddia edildiği kadar, fevkalâde şeyler olmadığı görülecektir. Sözün kısası, bunların bütün cazibesi gizli tutulma- larındadır. Sade bunlara güvenmek bü- yük bir hatâ olur. Hiç bir nevi pasif müdafaa, yalnız başına, kâfi sayılamaz. nun için, memleketin böyle mü- dafaa çareleri aramakla vakit geçireceğine, var kuvvetiyle hava harb- lerine hazırl lü y e- denlerdenim. Hava harblerinde birinci mesele sü- rat meselesidir: Bu sürat, yalnız uçuşta değil, organizosyonda da lâzımdır. Pasif müdafaa, ne bugün, ne de ya- rın muvaffakiyet sağlayamaz. Bugün yapılacak şey, dünyanın en süratli tayyarelerine malik olmak ve tez elden teşkilâtı tamamlamaktır. Günün birinde bir düşman Londra- ya havadan hücum edeçek olursa buna karşı alınacak tedbir, o düşmanın can alacak bir noktasına, anında, gayet muktedir pilotlar tarafından idare edi- len en süratli tayyarelerle saldırmak 0- lacaktır. Toplara, balon manialarına, zincirlere, beton yapılara sığınaklara güvenenler kendilerini aldatmış olurlar. Bir hava hücuruna karşı müdafaa, bugün kabildir. Bunun için de sürat- li avcı ve bomba tayyareleri lâzımdır. Tayyarelere karşı pasif tedbirlerle müdafaa, bugün de, yarın da kabi) ola- mıyacaktır. Tarihte de görüyoruz: Hücuma kar- şı müdafaa yapılır. Fakat pasif bir mü- dafaa hareketli bir hücuma karşı bir şey yapamaz. Hava tehlikesine karşı alınan gizli tedbirlerden bahseden ve bundan he- yecan duyan politikacıla-ı kendi halle- rine bırakalım ve biz, hava filomuzu arttırmağa, teşkilâtırmızı tamamlamağa Failler ve mefuller Vilâyet gazetelerinden birinde çı- kan şu fıkranın aşağıdaki kısımlarına dikakt ediniz: “Pek seyrek geçen bir kaç kişi.. De- rin bir uyku, içinde sokaklar... Sıcak, daha erkenden bozuk kaldırımları, sı- vasız dıvarları bezgin bir rehavete boğ- muş... Adetâ sokakların sırtı kaşınıyor gibi.” “Bezgin bir rehavet”.. Rehavet ke- siklik, bezginlik manasına geldiğine göre bu iki kelimeyi yan yana kullan- mak tekrardan başka bir şey değildir. Sokakların sırtının kaşınmasına gelin- ce, acaba muharrir ne demek istiyor?.. Sıcak fazla sokaklar yanıyor, demek mi istiyor? Fıkradaki cümlelerin hemen hepsi- nin faili, mefulu ve fiili yer değiştir- miş bulunuyor. En kuvvetli muharrir- lerin bazan istifade ettikleri bu şekli bu kadar fazla kullanmak türkçeyi bo- zuyor. Muharrir diyor ki: “Dizildi bi- rer birer karşıki kaldırıma... Uğraştı onları kaldırmağa.. Başladı aralarında bir münakaşa,..” Karşıki kaldırıma birer birer dizil- diler, onları kaldırmağa uğraştı, arala- rında bir münakaşa başladı' şeklinde yazmak daha doğru değil mi acaba? Hi “Sonra bazı idareciler vardır ki va- ki olan bir müracaatı hal etmekte ken- di şahsına aid bir antipati uyandırması ihtimallerini uzak görünmez.” Bu satırları da bir vilâyet gazetesi- nin baş yazısından alryorum. Her halde muharrir “Bazı idareciler vardır ki, bunlar kendilerine yapılan müracaatla- rı, bir antipati yaratmamak için, hal etmek istemezler.” demek istiyor. Aca- ba bunu mu demek istiyor? Cümlenin hakiki in imkânı yok.. Onun için cümle antipati uyandırıyor. 23-8- ;937 = Türkkuşu uçak mektebi Türkkuşu motorlu ve motorsuz u- çak mektebi binası kurumun arkasın- . daki sahada yapılmaktadır. Mektebin 29 birinci teşrinde açılış töreni yapıla- cak, ikinci teşrinde de tedrisata başla- nacaktır. Burada nazari kısım okutula- caktır. Binada dershane ve yatakhane- ler vardır. Ameli kısım içinde Ergazi meydanında hangarlar inşa edileçektir. Nazari kısım tedrisatı nisan ayı- na kadar devam edecektir. Bu sene İnönü kampından C bro- vesini alacak talebeler de gelecek sene motorlu kampa gireceklerdir. Motorlu tayyarelerle uçarak muvaffakiyet gön- terenler birinci sene proğramı olan tu. rizm pilot brovelerini alacaklardır. Yurdda pamuk , ekimi sahaları Ziraat Bakanlığı pamuk mütehassısı belçikalı Profesör Bayu Anadolu'da bir “ tetkik seyahatine çıkmıştır. Profesör ilk tetkiklerini Kızılırmak vadisinde yapmı; bu sahanın toprağı pamuk ekimine fev- kalâde elverişlidir. Bu takdirde, sahadan senede en az 30 bin balya pamuk istihsal edilebileceğ: devam edelim, RADYO —Nf ANKARA — Öğle neşriyatı; 12.30- 12.50 Muhtelif plâk — neşriyatı. 12.50- 13.15 Plâk: türk musikisi ve halk şar- kıları. 13.15-13.30 Dahili ve harici ha- berler. $ Akşam neşriyatı: 18.30-19.00 Plâk neşriyatı: 19.00-19.30 Türk musikisi ve halk şarkıları (Makbule ve arkadaşları). 19.30-19.45 Saat ayarı ve ArapÇa neşri. yat. 19.45-20.15 Türk musikisi ve halk şarkıları (Servet Adman ve arkadaşları) 20.15-20.30 Nizameddin — Kırşan (spor konuşması) 20.30-21.00 Plâkla dans mu- sikisi. 21.00-21.15 Ajans haberleri. 21.15 -21.55 Stüdyo salon orkestrası, 21,55. 22.00 Yarınki program ve istiklâl marşı Tefrika: No. 106 Şekspirden Hikâyeler Yazantar: Mary ve Charles Lamb Çeviren: — Nurettin ARTAM Onikinci gece ister siz isteyin, ister istemeyin, sizinle ko- nuşmağı adam akıllı, kafasına koymuşa ben- ziyor. Uyuduğunuzu söyledim. Eskiden bunu biliyormuş gibi davranarak bundan dolayı da sizinle konuşacağını söyledi. Bu deli- kanlıya söylenecek söz nedir, Bayanım? Bu kadar ateşli ziyaretçinin kim olabi- leceğini merak eden Olivia, onun içeri alın- masına müsaade etti ve yüzüne peçesini ör- terek: — Müutlaka bu da Dükün elçisidir, dedi, bir defa daha onu dinleyelim, bakalım. Viola, tam bir erkek tavrı taknımağa ça- lışarak ve büyük bir adamın maiyetinde bu- lunanlara yakışır şekilde dil kullanarak pe- çeli kadına şöyle hitab etti: —EYy parlak, müstesna ve eşsiz güzel- lik, rica ederim, bana söyleyiniz, siz bu evin Bayanı mısınız? Çünkü sözlerimi bir başka- sının önünde söyliyecek olursam çok esef- lenirim. Çünkü gayet iyi kaleme alınmış o- lan bu hitabeyi öğreninceye kadar bir haylı sıkıntı çektim. Olivia sordu: — Nereden geliyorsunuz efendim? — Ben öğrendiğimden fazla pek az söz söyliyebilirim. Sorduğunuz şey de rolüme dehil değildir. — Siz bir komedici misiniz? Viola cevab verdi: — Hayır, hattâ oynadığım oyunun eri de deği$im. Viola bu son cümlesiyle eşasda bir kadın olduğu halde erkek hizmetini gördüğünü anlatmak istiyordu. Tekrar Olivia'ya bu evin Bayanı olup ol- madığını sordu. Olivia: — Evet! diye cevab verince Viola, Efendisinin istediği hitabeyi söylemek- ten daha ziyade rakibinin yüzünün biçimini görmek için acele ederek dedi ki: — Madam, müsaade edniz de yüzünüzü göreyim. Bu küstahça teklif, Olivia'yı kızdırmadı. Çünkü uzun zamandanberi Orsino'nun bo- şu boşuna sevdiği, yanıp tutuştuğu bu ki- birli güzel, karşısındaki delikanlrya birden- bire tutulmuştu. Onun için Viola bu arzuyu gösterince Olivia sordu: —— — Efendinizden benimle yüz yüze ko- nuşmak gibi bir vazife mi aldınız? Sonra yedi sene müddetle yüzünü hiç açmamak husyundaki kararını unutarak pe- çesini açtı ve -« Iî'ğe Perdeyi açıp resmi gösteriyo- rum, dedi, iyi etmedim mi? Viola cevab verdi: |— Gerçekten iyi vücude getirilmiş bir güzellik yanakların üzerindeki allık ve be- yazlık tabiatm kurnaz eli ile oraya kon- durulmuş. Eğer bu güzelliği mezara kadar götürecek ve yer yüzünde bunun bir kopya- sını bırakmıyacak olursanız siz, dünyanın en zalim kadını olursunuz. Olivia dedi ki: , — Hayır, o kadar hainlik edecek deği- lim. Yer yüzünde benim güzelliğimi keşfe- decek birisi bulunacaktır. İşte kırmızı renk- leri biribirinden farksız iki dudak, iki mavi göz, ve üzerlerinde kapaklar; bir çene ve i- lah. Siz, buraya beni meth etmek için mi gönderildiniz? Viola: — Ne olduğunuzu görüyorum, dedi, çok mağrursunuz, ama çok güzelsiniz. Efendim sizi seviyor. O kadar kuvvetli bir sevgi ile seviyor ki.... Siz, bir güzellik kıraliçesinin tacını giyiyorsunuz ama, -bu sevgi de size yakışır. Çünkü Orsino sizi tapınırcasına ve gözlerinden yaşlar dökerek seviyor. İniltile- rinde aşkın gök gürültüleri vardır; hıçkırık- ları ateştendir. Olivia dedi ki: — Efendiniz benim ne düşündüğümü ga- yet iyi bilir. Ben onu sevemem. Bununla be- raber faziletli bir adam — olduğundan şüphe etmem. Onun çok yüksek bir asalete malik taze ve lekesiz bir genç olduğunu da bilirm. Herkes, onun bilgin, nazik ve cesur olduğunu söyler. Bununla beraber, onu sevemem. O, bu cevabı çok za- man evel almış ve buna inanmış olmalı idi, Viola cevab verdi: (Sonu var), |