Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
4 a - ULUS — — 1-8-1937 - Hikâye Bar kadın cı bir soğuk vardı. Kurşun renklisi, yeniden yeniye tazelenen karları şenre yığıyordu. Tam, viyanalıların Viyananın hu- susiyeti olarak gösterdikleri bir man- zara.. Operanın önünden geçiyorum... Buradaki işlerimi on beş gün içinde bitirmiştim. Ertesi günü şark ekspere- si ile kartma ve çocuklarıma kavuşma- ğa hazırlanıyordum. Bu sonuncu serbest akşamı mı, on. iki sene evvel çilğın bir bekâr hayatı yaşadığım Viyanada eski ,hatıraları ta- zelemekle geçirmek istiyordum. Stefans kilisesinin yanından acele adımlarla geçtim. Bir küçük sokak ba- şında önüme kıristal yağmurluklu bü- yük bir kapı çıktı. Üzerinde ışıklı ya- zılarla (Gazino Döfrans) yazısı vardı. Büu eski aşımayı derhal tanıdım. Gör. mediğim gün ve senelerdenberi silik, solok bir hale gelmişti. Tıpkı düşmüş kadınlar gib! bir düşkünlüğü vardı. İçeri girdim. İşte dans parkesi, kü- çük localar.. Bar sahnesi, yandaki kü- Çük kapı, hususi odalara giden küçük kapı.. Hep aynı vaziyette. Hiç bir şey değişmemiş... İçerisi yarı yarıya boştu. Müşteri- lerden kimsenin üzerinde süvare elbise. si yoktu. Dansözler isteksiz isteksiz danıyorlardı. Bir garson beni karşıladı. — Gusti nerede, dedim. Gusti bar kımıl- sahibi idi. Onunla on sene evvel çok ehbablık etmiştim. — Dışarı çıktı. Nerede ise gelir, dedi. Çalğıya yakın küçük bir masaya o- turdum. Tanıdık bir garson gördüm. Bit şarab ısmarladım. Garsona : — Bir Matmazel Mizi vardı.. Şimdi ne âlemde acaba.. dedim. Garson gül- dü. — 'Gene burada.. dedi. Her — vakit buraya gelir. Fakat çok değişti. Hiç eskisi gibi değil.. Geçmiş zamanla bu günümü aramak. taki farkı açıkça görüyor, his ediyorum Şarab kadehini dudaklarıma götürür- ken aradığım hatıralardan artık bir e. ser bile kalmadığına kani olmuştum. Barın kırmızı perdeli kapısı aralık- landı. — Mizi.. Beni hatıri K Secmdiki blllı:admh:; îebeı— ! arkasında ruh ve dimağ — yor- Bunluğu seziliyordu. Başını salladı. Ko- mzı başladık. Gülüyordu. Eski ha- 'dan bahsediyordu. Ara sıra dedi Yapıyordu. Buna rağmen ismat- tini h:: Ucuz neşesi alnındaki asabiye- Orl k:::;mh"' ingiliz melodisi çalı- — Bu şarkıdan neği i 8) di. nefret ediyorum de Beyhude yere neden canını sika- yım.. Başkalarının badbahlığı daima c::a"ı;“- Ben kendi kendime ettim. n daima kendi kabahati yüzünden badbaht oluyor, zi tt'Uılu uslu gülümsedi. Sonra devam etti. ; -— Se_n ingilizsin değil mi?.. Ah. O da senin gibi bir ingilizdi. Kendisiy- le ön iki sene evvel burada, Bu gazino. ::, tanı?mxş.tuşı. Ben onun için bir bar ı,h'ı.. Bir hiçtim.. Halbuki o benim için. geng: k_ızm hayatında yalnız bir ke- re kendini gösteren ve bir daha unutul- lllyı_n erkeklerden biri idi. Ona bütün verdim, öi Onun bundan haberi ği Şo:m:::nya getirtmiştik. Arada bir d“i. , aretli hâraretli konuşuyor- na, aegiePisim adamdı bu, tarif et ba- h';hcâğîîğîz" dedi, ve ciddi bir tiy;dînümym ama.. Tıpkı size ben- mışât SK derin gözleri üzerime dikil. D İçimde anlaşılmaz bir şüphe uyan- A_Cıhı © ingiliz benmi idim? Müte- madiyen beni anlatıyordu. Titriyen se- si, haf eski h l lukları arasında çınlıyardu. — Nihayet, dedi, bir gün gitti.. Ay- rılırken: Mizi... Tekrar geleceğim, de. di. Arkasından ne kadar ağladım bilsen... Sonra.. sonra.. Öbürü — geldi. Meşhur bin bangerdi.. Çok zengindi. Bana çılğın gibi aşık oldu. Beraberce Budapeşteye gitmemizi yalvardı. Hal- buki ben ingilizi seviyordum. O da “Gelirin. ' demişti. Onu bekliyecektim. Bangeri.red ettim. Aradan seneler geç- ti. İngiliz gelmedi.. İçini çekti. Sesini yavaşlattı ve de- vam etti : e — Beş param yoktu. 'Gelsin morfin.. Nihayet işte üçüncüsü çıktı. İşsiz güç- süz bir serseri.. Çaresizlikle başımı 0- na bağladım. Günlerce aç kaldığım olu. yordu... Halâ onunlayım.. Bazan döğüyor.. Kaç defa karar ver- dim, bir kere daha döğecek olursa... Mantosunu kavuşturdu. — Geç kaldım.. artık gitmeli yim, dedi. Şaşırmış kalmıştım. — Muhakkaktı. Bu kadın benim yüzümden iztirab çek- mişti. Ona ne yapabilirdim? Her halde bir şey yapmalıydım, Başını önüne iğ- diği bir da elimi cüzd attım. Bir deste banganotu beceriksiz bir ha- reketle tabağının altına sıkıştırdım. Başını kaldırdı. Derinden derine gözlerime baktı. z Ben, parayı alırken mahcub olur di- ye başımı çevirdim. Elimi sıktı. gitti. Tabağın altına bakınca paraları aldığı- Bu hâdisenin tesiri altında dalmış kalmıştım ki karşımda Gustiyi, barın eski patronunu gördüm. Beni — hemen tanımıştı. Hoş beşten sonra : — AF edersiniz, dedi, Mizi ile bera- ber oturduğunuzu söylediler. Terbiye- sizliğimi mazur görün. İnşaallah kan- aid boş- disine para filan vermemişsinizdir. Yüzüm, sırrımı ifşa etti. Patron : — Yazıklar olsun geç kalmışım, de- di. Muhakkak size de o ingiliz hikâye- sini anlatmış olacak.. Bu küçük mas. kara gene kurnazca bir parti vüurdu. Eski aşinaları gördükçe onların hesa- bına milliyet değiştirerek bir masal, bir aşk ve his masali okuyor. Şimdi orkestra şefim Rudinin karı- sıdır. Önun hatırı için tal ül edi- MEK ai AM Dünyada olup bitenler En güzel aşk mektubu İsveçli Arne Sörensen'in fikrince, en güzel aşk mektubunu avamdan bir kız yazmıştır. Arne Sörensen hatırı sayılır bir sermayesi olan bir fabrikatördür. Her parası bol olanların çoğun- da olduğu gibi, bu fabrikatörde de acaib bir iptilâ vardır. Sörensen'in iptilâsı, maruf ve meşhur şah- siyetlerin yazmış oldukları aşk mektublarından mürekkeb bir kolleksiyon yapmaktadır. O, böyle mektuplara rastladı mr birçok para sarfından hiç çekinmiyen bir adamdır. Aşk mektupları da satılığa çıkarılacağını işit- tiği artırmaların hemen hepsinde o da hazır bulun- makta, aşk mektuplarını satın alarak bir müze ha- line sokmuş olduğu kolleksiyonlarına katmakta- dır. Sörensenin asıl gayesi en güzel yazılmış aşk mektubunu arayıp bulmakmış. Tanıdıklarına anla:- tığına göre, okuduğu binlerce aşk mektubu arasım- da en güzel aşk mektubunun, bizzat kendisine ya- zılmış bir mektub olduğunu bilmiyormuş. Bakın mesele nasıl olmuş: Sörensen geçenlerde vermiştir. Londrada yapılan ve eşya arasında aşk mektupları da satılığa çıkarılmış olan bir artırmada bulunduk- tan sonra, Upsala şehrine avdet ederken, yolda fev- kalâde güzel bir kızla tanışmış. Adı Karin Peters olan genç kızı, fabrikatör çok beğenmiş. Bir müddet sonra, Upsalada sıksık buluşmalar başlamış, evvelâ arkadaşlık ile başlayan bu tanışma büyük bir aşka çevrilmiş. Birkaç halta sonra, misafir bulunduğu Upsala şehrini terkederek mezuniyetle ayrılmış olduğu işi- nin başına dönmek mecburiyetinde kalan Bn. Ka- rin, vedâlaşırken, Sörensene mektub yazacağına dair söz vermiş. Nitekim, gideceği şehre döner dön- mez, sözünü tutarak ilk mektubu göndermiş, Fabrikatör, işte bu mektubun, şimdiye kadar okumuş olduğu aşk mektublarının en güzeli olduğu- nu iddia etmektedir ki, bu mektuba derhal cevab vererek, kıza evlenmek teklifinde bulunmuştur. Kız, fabrikatörün, aşk mektuplarını hevesinden vazgeçmesi şartiyle muvafakat cevabı toplamak Elli yıl Koca Peşinde Bugünlerde — Streatham şehrinde, bundan elli yıl evvel bir genç kızın vermiş olduğu kararın neticesini teşkil eden bir evlenme yapılîmştu'. Bundan elli yıl evvel 20 yaşında o- lan Delorah Ornet adında bir genç kız, her hususta kusursuz bir erkekle ev- lenmeyi aklına koyuyor. Fakat kızca- ğiz gönül verdiği erkeğin kendisine ay- nr duyğu ile mukabele edeceğini bek- lediği bir anda, başka bir kızla kilise- ye giderek evlendiğini haber alıyor ve tabiatiyle büyük bir hayal inkisarına uğruyor, Bundan sonta artık Bayan Örnet, mesud bir yuva kuracak olan mükem- me| bir koca bulmaya karar verdi. Or- net gençti; genç olduğu için de kendi- ne güveniyordu. Ancak yıllar geçtik. çe, hayalinde yaşattığı gayeye kolayca varmanın imkânı olmadığını anlıyor. Beş, on, onbeş, nihayet elli yıl sabret- tikten sonra, Örnet'in mukadderatını tayin eden mükemmel koca meydana çıkıyor. Geçenlerde komşu Villa'ya Core Hevit adında bir rantiye taşınıyor. Ü- zerinden çok geçmeden Ornet kendisi- le nişanlanıyor. Bu günlerde düğünle- ri yapılacak. Her halde elli yıl araştır- madan sonra keşfedilmiş olan bu “mü- kemmel koca” yı görmek için düğün yorum. Çünkü Rudi'den çok memnu- num... Sersem bir kafa ile yerimden kalk- tım. Bardan çıkarken dudaklarım mı- rıldanıyordu : — Bar kadımı.... Dışafda karlr ve soğuk bir havada bulunmak bana çok sıcak geldi... Dünyanın en Acaip evlileri “Dünyanmı en acaib evlileri kimler- dir?,, Bu mesele, bugünlerde Londra'- nın dedi koducularını çok meşgul et- mektedir. Bunların büyük bir kısmı, bu sıfatı Bay ve Bayan Al Tomaini'ye vermek meyilindedir . Boyu sekiz buçuk ayak uzunluğun- da dev gibi bir adam olan — Tomaini, seyyar sirklerle dolaşarak büyük bir muyvaffakiyet kazanmaktadır. 'Tomanini, bu törenlerinden birin. de cüce bir kadınla tanışmış ve bu ka- dının yalnız şirinliğine değil, aynı za- manda 'artistliğindeki fevkalâdeliğe de gönül vermiş. Bu gönül işi büyüdükçe büyümüş ve nihayet Tomaini cüce | kadımla evlenmiştir. Dev gibi bir adam olan Tomaini için, sevgili karısını el üstünde gez- inde pek çok seyirci bulunacak- < tor tır. Yüz kiloluk erkekler kulübü Parisin eski cemiyetlerinden biri de yüz kiloluk erkekler kulübüdür. Bu- günlerde kuruluşunun — kırkıncı yıldö- sümünü kutlayacak olacak bu kulübün azaları, şişmanlık modası geçmiş olma- sına rağmen azalmış değildir. Yirmi yıldanberi mevkiini muhafa- za eden ve bir sebzeci olan şimdiki baş- kan Piyer Düval, kulüb niazmnamesi- nin, herkesin en aşağı yüz kilo.ağırlı- ğında olması faslını bilhassa sıkı bir surette kontrol Gîmek;:r ve her ay aza- Bu yıl, kulübün kuruluşunun kır- kıncı yılr olması münasebetiyle büyük bir balo verilmiş ve bu balo, son yıllar- da verilmiş olan balolarım en enteresa- nı olmuştur. Hele yüz kilodan aşağı olmryan şişmanların ananevi polka ile balonun dans faslını açmaları, ender görülen manzaralardan birini teşkil et- miştir, dirmek bir le teşkil iş ve hususiyle karısı iyi bir ev kadını oldu- ğunu gösterdikten sonra, bunu seve se- ve yapmaktan hiç çekinmemiştir. Bu- gün dev gibi adam kılıbık, cüce karı- sı ise kazak kesilmiştir. Bu — suretle, aşk tersine bir tenasüb kurmuş olu- yor, Kiralık oda Yenişehride Atatürk bulva- rı üzerinde aile yanımda tam konforu havi bir oda kiralıktır. (Gene bulvarda Viyana terziha- 2—3821 Yeni, fakat geç kalan bir keşif Bütün aramalara, taramalara rağmen, amerikalı kadın tayya- reci Amelia Erhart bulunamadı. Bu ; X y KA | 5 PK düşüp yanında tarma talarıy deniz yüzünde kalmış olduğuna hükmedildi. Fakat, araştırmalara çıkan tayyareler, uçsuz bucaksız denizlerin sathında ona rastlıya- madılar, Şimdi de, denize düşen tayya- relerin yerlerini göstermeğe yarı- yan bir keşfe dair haberler gel- meğe başladı. Bu keşif, tayyarelerin uçuşlar- da yanlarına aldıkları an kilo a- gırlığında kimyevi bir maddeden ibarettir. Bu maddenin çok bü- maddenin bir gramı 20,000 metre 'ığı can kur- » bir —> WT 5 mikâbı suyu parlak bir sarıya boyamaktadır. Denizaşırı -uçuş ak olan lerin bun- 'Jqıı böyle yanlarına alacakları on kiloluk mikdarla, 0,25 kilometre murabba: su sathını, mütemadi- yen açık sarı bir parlaklıkta mu- hafaza edebilecek kudrettedir. Denizin sathındaki bu parlak- kık, on beş kilometrelik bir daire dahilinde ön iki saat müddetle görülebilecektir. Bu suretle, de- nize düşmüş olan bir tayyarenin diğer tayyareler tarafından — gö- rülüp bulunması da kolaylaşmış olacaktır. Ne çare ki, bu keşif Ameliaya yardım edemedi; eğer birkaç haf- ta evel ortaya atılmış olsaydı, belki bu cestr kadın bugün ha- yatta olacaktı. Keşif facialarının ba da bir başka türlüsü? Zararlı bir Unutkanlık Geçenlerde Budapeştede, rakamları aklından tutamadığını iddia eden bir çinğene karısı çok müşkül bir vaziyete düşmüştür. Bir gezintiden evlerine erken dön- müş olan İndig ailesi, koltuğu altında kocaman bir boğçe bulunan yabancı bir kadının evlerinden çıktığını görmüş- ler. Bu kadın, Roze Semer adında bir çingene, karısı imiş. Polise teslim edi. len çingene, verdiği ifadesinde, —yanı başındaki evin yıllardanberi çamaşırcı- lığını yaptığı ve o gün de çamaşırları almağa geldiğini, fakat bu defa evin numarasını şaşırdığını söylemiş. Hasılı numarasını şaşırdığı ev de İndig aile- sinin giyilebilecek nesi var nesi yok- sa boğçasına doldurmuş. Pek çinğene- ce olan bu tevile kulak asmıyan mahke- me kendisini bir buçuk yıl hapse mah. küm etmiş. Bir buçuk yıl dinlendikten sonra, hafızasının kuvvetlenmesi ve nu- maralara daha iyi dikkat etmesi ihtimali fazlalaşsa gerek. Şampanya içenler çoğalıyor Acaba dünyanın keyfi yerine mi geldi dersiniz? Fransız şampanya fir- malarına sorarsanız Size, dünyanın iş- leri düzelmekte olduğu kanaatinde ol- duklarını söyliyeceklerdir. Çünkü, şampanya sürümü, geçen yıllara göre kat kat yükselmiştir. Fa. kat bu yükseliş acaba, fazla neşeden mi, yoksa cihan harbi sona erdikten sonra, galib veya mağlub, bütün memleketler- de hüküm süren sinir buhranı dev. rinde olduğu gibi, ne yapacağını şaşır- mış olan bir âlemin kendini içkiye ver. mesini mi ifade ediyor? İşin pisikolojik tarafı bir yana bı- rakılacak olursa, ekonomik bakımdan büyük bir kalkınmayı ifade ettiğine şüphe yoktur. Fransada geçen yıl 37.872.000 şişe şampanya satılmıştır. Hele fiatlarda bir düşüklük olmadığı göz önünde tu. tulacak olursa, bu rakam, değeri itiba- riyle bir rekor teşkil etmektedir. Ekonomik buhrana takaddüm eden 1930 yılında, Fransada 26.000.000 şişe şampanya satılmıştır. Bunu takib eden iki yıl içinde, bu miktar 22 — milyona düşmüştür. Tabit, Amerikada içki ya- sağının kalkması da şampanyacılığın imdadına yetişti ama, Fransanin için- de de şampanya satışı ve dolayısiyle is- tihlâki yükselmiştir. Artık nasıl tefsir ederseniz ediniz. Berlin Yediyüz Yaşında O Bu yıl 22 ağustosda Almanyanın hükümet merkezi, kuruluşunun yedi yüzüncü yıldönümünü — kutlayacaktır. Bu münasebetle 14 ağustosda Berlinde açılacak olan “yedi yüz yıllık Berlin” adındaki sergi her halde büyük bir alâ- ka uyandıracaktır. Almanyanın bugünkü hükümet mer- kezi, Kölln ve Berlin adındaki iki ba- lıkçı köyünün birleşmesiyle meydana gelmiştir. Berlin, 14 üncü asırda Barmim ve 'Teltow bölgelerinin merkezi idi; son- radan Hanza birliğine katılarak 1846 «da hükümet merkezi oluncaya kadar bu birliğe tabi olmuştur. Büyük Kurfürst şehri esaslı bir şekilde büyümüş ve büyük Fridrih zamanında da Berlin Almanyanın en işlek bir ticaret şehri halini almıştır. Berlinin 1707 de 55.000 nüfusu- var. dr. Aradan takriben yüz yıl geçtikten sonra, yani 1800 de bu nüfus 172.000 kişiye varmıştı. Şehir, bundan sonra dev adımlariyle ilerlemeğe başlamış ve nihayet dünyanın en büyük şehirlerin- den biri olmuştur.