AĞILT e Ü ZLILİ Atina sergisinde türk kitabı Yazan: Kostas Kerofilos Le messager d'Athenes'den Kemal At türk'ün — iktidar mevküne — geldi- #inden beri olan kitapçılıkta bu derece terakkiler elde etmiş bu kadar az - za. /man zarfında Tür kiyenin — kitabçı Jıkta bu. derece terakkiler elde et- miş olmasına karşı hayranlığımızı, hay. retimizi itiraf etmeliyiz. “Parnassos,, #ergisinde arab harfleriyle basılmış olan #on iki kitab görülmektedir; bunlar, güphesiz ki, eski Türkiye ile yeni Tü kiye arasındaki tezadı göstermek - için oraya konulmuştur. Bu eski aneyi temsil etmektedirler, ötekiler inkılâp Türkiyesinin kudretli hayatını / gösteriyorlar. Umumiyetle sergilere görmek için değil de kendi » Jerini göstermek için giden müziç in. sanların bulunmadıkları bir saatte, ki- $abları itina ile tetkik ettim. Ve söyle- aeliyim ki bu tetkik bende çok büyük bir tesir uyandırdı. Kalite ve baskı Gözlerimle görmeden önce, Iâtin al- besinin Türkiyeye girişindenberi on iki senelik bir zaman fasilast zarfında, muhtevalarının kalitesi kadar baskıları Ga mükemmel olan bunca mümtaz esere Ter neşretmeye vakit bulunmuş olduğu- 'a inanmaklığım kabil değildir. “Par. nassos” da bir araya” getirilmiş olan bütün kitabları birer birer zikretmeye imkân yok. Ben sadece umumt karak. teristiklerinden bazılarını kaydetmek. le iktifa edeceğim. Beni hayrete dü - gürmüş olan eski yunan müelliflerin den ve umümiyetle eski - Yunanistan' aid felsefi eserlerden tercümelerin mik- darıdır. Muhtasar bir ansiklepedik lü- gatin mükemmel bir tabı ile muhtelif ilim, tarih, tıb ve hukuk eserlerini de zikretmeliyiz. Fakat en fazla göze çarpan, man - zum ve mensür edebi — mahsüllerdir. “Türk müelliflerinin eserlerinden “baş- ka Shakespeare, Anatole France, Gogol Gocthe, Tolstoy gibi Avrupa müellif - Jerinin ve Andr€ Maurois gibi yaşayan Muharrirlerin şaheserlerinden pekçok tercümeler vardır. Meşbur - 1671 - 1672 seyahatini türkçe anlatmış olan maruf türk seyyahı Evliya Çelebi'nin eserini hayranlıkla seyrettim. Yunan tarihçile- ri için de çok alâkalanmaya değer olan bu eser orijinal metinle ilk defa olarak tab ve neşredilmiştir. Son zamanlarda Türkiyede toplan. aış olan tarih ve dil kongrelerinin za- bıtları da Jüks bir tabı halinde neşre / ve hayretimizi olmasına karşı hayranlığımızı tiraf etmeliyiz,, dilmiştir. Türk maarif “mensuplarını aydınlatmak için Almanya ve Fransa- Ga tatbik edilen tahsil ve terbiye sis. etmleri de monografiler halinde basıl- mıştır. Çok güzel kapaklariyle mektep kitabları enteresandır, keza 1836 da İs- tanbulda yapılmış olan Litografik bas- kılar. - Bu baskıların ” mükemmeliyeti Karşısında insan hayrete - düşüyor, hu- #usiyle ki Hitografya Avrupada henüz bir iki y önce icad edilmiş bulunuyor. d, Sergide gazeteler Serginin enteresan olan bir diğer gubesi de gazetelere ayrılmış olanıdır. Bu şube iki kısımdan - yani iki kutub- tan - mürrekkebtir. Ve arab harfleriyle ilk çıkmış olan gazetelerin yanında bu- Gün lâtin harfleriyle çıkanları ihtiva etmektedir. Kırmızı manşetlerine varın- caya kadar bizimkilerden hiç farklı ol- mnıyan bugünkü gazeteler hakkında bir yey söyliyecek değilim. Fakat bu sergi hakkındaki bu acele ve natamam tetkiki bitirmeden önce eski gazeteler hakkında bir iki söz söylemek istiyorum. Türk gazeteciliği pek caki değildir. Bu sene ancak yüzüncü yılını tamamlı. iyör. Çünkü İstanbulda ilk çıkmış olan gazete 1636 da intişar etmiştir. Bu ga- zete mühtelif dillerle ayrı ayrı yazılı yyordu. Bunun daha ziyade, zamanın is- tibdad hükümetine tâbi, resmi bir ga- zete olduğunu tahmin ediyorum. Ga. zetenin fransızca adt Moniteur Orien- tal'dir, ve türkçe, arabca, fransızca, rum- Ca ve ermenice olarak beş dilde beş ay- ı yaprak halinde çıkıyordu. Sergide Tumca nüsha müstesna bütün diğer nüse halar görülmektedir, Çünkü, serginin gok nazik organizatörü B. Selim Ger- gek'in söylediğine göre, rumca nüshas dan bir tane bulmak kabil olamamıştı Kendisi, Atina'da buna sahib olan birin. den bir numara satın almak niyetinde olduğunu ilâve etti. Az sonra Diyojen iemiyle bir mizah gazetesi çıkmıştır. Bu gazetenin başlığında fıçısı içinde Diyo- jen'le karşısında Büyük İskender gö Tülmektedir. Pek beceriksizce resim « denmiş olan diğer gazeteler de bize Ab- dülâziz'in Pariste imparator üçüncü Napolyon ile imparatoriçe Öğeni tara de Okuduklarımız Afgan Baş vekilinin Londra'yı ziyareti Bugün öğleden sonra Kıral Altıncı Core, Afganistan başvekili ve Kıral Zahir Şahın amcası Altes Mohammed Haşim Hanın şahsında mümtaz bir zi- İngiliz hükümetinin misafiri - olan Serdar, bundan yedi sene önce birçok mücadelelere giriştikten ve bunları ka- zandıktan sonra Amanullah Hanı tahttan uzaklatşıran dört kardeşten biridir. Bu zat, kardeşi Nadir Şahın kıral olması üzerine Başvekillik makamına geçmiş 've uzun dahili harblar yüzünden kar- makarışık bir halde bulunan memleke- tinde refah ve sükünu tesis için der hal, işe girişmiştir. (Bu çalışmalardaki muvaffakiyet, 1933 senesinde Nadir Şahın öldürülmesi Üzerine Kâbil tahtı- 'nın hiç bir kargaşalık olmaksızın oğluna| geçmesi suretiyle de kendini - göster. miştir, Şimdi Afganistan yeni ve genç kıralın idaresi altında daha tesirli bir Sürette terakkiye devam etmektedir. Bu kırallığın kendine mahsus bir ta- kım çetin meseleleri” vardır. umumi olarak konuşmak — lâzım ge se fakirdir ve aralarında birçok kabile ve ark ayrılıkları vardır. Bunlardan bir goğu göçebe olduklarından kendilerin- den asker ve vergi almak güç olmakta- dır. Bundan başka memleket sıra dağ- larla dolu olduğu için kışın kar yağı Üt zaman Afganistanda münakale - ve amuvasalayı temin etmek için lüzumlu yolları yapabilmek büyük müşkülâta germeyi icab ettirmektedir. Bu- nunla beraber müslümanlık - bütün bu halk arasında birleştirici bir kuvvet olmakta, bundan bir afgan vatanperver. liği doğmaktadır. Bundan başka, Ser- dar Haşim Han ve kardeşleri, eski kı ral Amanullah Hanın zorla ve birden yapmak istediği ve bu yüzden kabile- Terle şehir halkının çoğunu kıral hane- Ganına düşman ettiği avrupalılaştırmak fından kabulünü göstermektedirler. Di- iğer gazete ve mecmualar seriyi tamam- hiyor. Umumi intiba Umuümi intiba şudur ki, bu sergi edebiyatla meşgul olan herkes için bi sürpriz olmuştur. Çünkü büyük - bi devlet şefinin demir iradesi ve sadık iş arkadaşları tarafından Türkiyede pek kıta bir zaman fasılasında - başarılmış olan bir harikayı bize göstermiştir. Ye- ni Türkiyenin terakkilerini hiç bir şey bize bugünkü Türkiyenin belâgatli bir aynasını teşkil eden bu sergiden daha büyük bir sadakatle anlatamazdı. HAVA Edirnenin bazı yerlerini su bastı, Eskişehirde fırtına oldu Meteoroloji enstitüsünden verilen malümata göre dün şehrimizde hava bu- Jutlu geçmiş ve gece geç vakitlere ka- dar fasılalarla yağmur yağmıştır. Dün şehrimizde vakit vakit kuvvetli rüzgâr esmiş ve rüzgâr en büyük hızını saat 10 da saniyede 9 metre olarak göstermiş- tir. Dün şehrimizde hava sühüneti sı- fırın üstünde 10 dereceye kadar yükse- lebilmiştir. Yurdun Trakya, Ege ve or- ta Anadolunun garb ve şimali garbi kıs- n ile Antalya ve Zonguldak yağmur. Ju geçmiştir. Yağışlar bübassa Ege mın- takasında kuvvetli bir rüzgârla beraber sağnak halinde olmuş ve en çok yağış Muğlada olarak metre murabbama 55 kiloğram su bırakmıştır. Dün hava u- mümiyetle evvelki günkü ılık vaziyetini muhafaza etmiştir. Dün en düşük suhu- metler sıfırın altında olmak üzere Malat- yada 4 ve Karsta 10 dereceden aşağıya düşememitşir. En yüksek suhunetler i- se sıfırın üstünde olmak üzere İzmir ve Yalovada 18, Dörtyol ve Manisada 19, Bursada ise 21 dereceye kadar yüksel- miştir. Evvelki günkü yağmurlardan Edirnede eşhrin bazı yerlerini sular bas- mış ve Eskişehirde olan fırtına ise bazı evlerin kiremidlerini uçurmuştur. siyasetinden de sakınan bir siyaset ta- kib etmektedirler. Bugünkü hali ile Afganistan muha- fazakâr bir islâm memleketi — halinde kalmaktadır. Bununla beraber, geçen bafta Taymisin hususi —muhabirinin söylediği gibi, buraya giden ecnebi zi yaretiçler, memleketin en uzak şehir- lerinde bile halktan büyük bir hürmet ve sempati görmektedirler. Serdar'ın bu ziyaretine hususi bir siyasi maksad atfetmeğe sebeb yoktur. Başvekil olmak sıfatiyle kendisinin fazla meşguliyeti, milli müdafaa nazı- ra Serdar Şah Mahmud Han, ki geçen ilkbaharda İngiltereyi ve diğer kardeşi önce Londra ve şim- di Paris elçisi olan Serdar Şah Veli Te Biğia AT0ugeyı gezmesine aaf oli muştu. yarda bir ameliyat yaptırmak için Berline gitmişti. Ken- disi, memleketine dönmeden evel, pek olarak Afganistan gittikçe daha artan komşuluk münasebetlerinde bu- lunduğu İngiltere hükümetini ziyaret etmeyi lüzumlu bulmuştur. Son yedi sene içinde afganlıların Hindistana karşı son zaman tarihlerin. de gördüğümüz şüpheli bakışları ve ye- ni kazanılmış istiklâllerini kıskanışla- tı hayliden hayliye azalmış bulunmak- tadır. Son zamanarda şimali garbi hudu- dunda yapılan harekât, sınırın öte ta- rafındaki afganlıları telâş ve heyecana düşürmemiştir. Aynı zamanda — Afga- nistanın ticareti de artmakta ve ecne- bi eksperlerin yardımlarından istifade edilerek memleketin servet / kaynakla- rından faydalanma işi ilerlemektedir. Tabii, Serdar bu hafta içinde her iki memleketin karşılıklı menfaatlerini hükümet adamlarımızla müzakere ede- cektir. 1Times'den) 12-2-1927 —a Gümrüklerde yeni tayin ve terfiler Ankara gümrüğü memur - namzedI Bn. Nuriye terfian Vekâlet levazım mü. dürlüğü tetkik memurluğuna, Vekâlet gümrük işleri memuru Lutfiye tetkili müdürlüğü memurluğuna, Ankara ikim €i orta mekteb yardımer muallimi Fa « zilet Vekâlet ekonomik işleri memuz. Tuğuna, Edirne gümrük manifesto me- muru BB. Recai tetkik müdürlüğü mee murluğuna, İstanbul gümrük başmüdür. düğü memuru Selim Vekâlet levazım mübdürlüğü memurluğuna, Galata itha Tât gümrüğü veznedarı Mehmet Emin ve kâtiblerden Refik terfian İstanbul başmüdürlüğü muhasebe memurluğu » ma, İstanbul ithalât gümrüğü memur namzedi Burhaneddin İstanbul başmü. dürlüğü memurluğuna, İstanbul — baş- müdürlüğü manifesto memuru Münür terfian Uzunköprü 2. inci sınıf muaye. ne memurluğuna, topçu as teğmeni Mehmet Nusret ” ve Vekâlet zatişleri müdürlüğü ücretli memuru Abdülkadir Ankara gümrüğü namzed memurluğu- na, Van gümrüğü memuru Ahmet ter « fian yüksek ova idare memurluğuna, Ordu gümrüğü kâtibi Sami İnebolu gümrüğü muhasebe memurluğuna, Fete hiye gümrüğü kâtibi Haşim İzmir ihe racat gümrüğü kâtibliğine, Samsun gümrüğü kâtibi Nuri aynı gümrük me- Murluğuna tayin olunmuşlar / Vekâlet tetkik müdürlüğü memuru Hamdi, tefe tiş heyeti memurlarından AHi ve Meh « met, Payas gümrüğü kâtibi Abdülâziz birer derece terfi ettirilmişler ve İs « tanbul ithalât gümrüğü icra ve takib memur namzedi Muharrem Yumukoğ « Tunun Vekâlet teftiş heyeti memur namzedi Perihanın asaletleri tasdik olunmuştur. FoA AAA A aman istanbulda Köprü'de, Kadıköy iskelesinde gazeteler satıcısı KEMAL'de erkenden bulurlar. Tus satılmaktadır. Halkevinde Sosyal Yardım Şubesi men- faatine Temsil Şubesinin iştirak ve yardımiyle Sanatkâr Şadi ve Raşit Rıza tarafından 12/2/1937 cu ma akşamı saat 21 de Beşte gelen Komedi $ perde Biletler Halkevi gişesinde satılmaktadır. Tefrika: No: 65 Rudyard Beyaz Kobra haklı ik harblardan, yağmalardan, ti Janmış vergilerden birikmiş olan bu hazine- gfin değerini hiç bir para ile ödemeğe imkân yoktu. Bütün bu kıymetli. taşları bir tarafa bırakmnız; sade paralara bile kıymet biçile- mezdi. Yalnız buradaki altınlarla gümüşle - rin ağırlığı iki, yahud üç yüz ton tutuyordu. Bugün Hindistandaki hükümdarların en fa- iri bile bir servet yığınına sahibdir ki bunu eline para geçtikçe artırır. Arada bir uyanık bir prens çıkar, kırk, elli araba dolusu gü- müş gönderip karşılığında hükümet esham ve tahvilâtı alır. Fakat birçokları böyle yap- mazlar; servetlerini kendi hazinelerine ko- yarlar, ve bunları kendilerinden başka kim- kir se bilmez. Fakat Movgli, tabü, bunların ne demek ol- duğunu anlayamamıştı. Orada gördüğü bıçak lar biraz kendisini alâkalandırdı; fakat bunla n kendi bıçağı kadar kullanışlı olma” görerek elinden hırakıverdi. Nihayet, fil baş- paraların ortasında ya- rısına kadar gömülü bir nesne kendi: ti. Bu, bir kayık kancasına benzer üç ayaklı bir Ankus, yahud fil sopası idi. Üstü par- lak ve yuvarlak bir yakuttu ve kabzesi sekiz inç kadar olan kısmı, gayet güzel bir Tığının yanıbaşında, şekilde yerleştirilmiş firuz işlenmişti. Kabzenin geri kib ediyordu. ti. Daha altında etrafı çiçeklerle süslenmiş yeşim taşından bir kısım geliyordu. Bu süs- İerin yaprakları zümrüdden, çiçekleri ise ye- şil renk ortasına yerleştirilmiş yakutlarla fil dişindendi. Kanca kısmı ise çelik üzerine kaplanmış altındandı ve üzerinde bir fil ya- kalanmasını gösterir bir resim vardı. Bu re- sim, dostu sessiz Hatiyi alâkadar ettiği için Movegli'nin de hoşuna gitmişti. Beyaz kobra, oğlanı gayet yakından ta- — Bu nesneyi görmek ölmeğe deymez mi? dedi, sana bu suretle büyük bir iyilik et- miş olmadım mı? Movgli: nr di — alıp dışarıyı ini çek- in zelerle süslenmiş- ladı: veririm. — Fakat ben kalan kısmı halis Tüm. Movgli beyaz aldı ve: da iki tane daha — Ben anlamıyorum, dedi, bütün bu nes- neler, sert ve soğuk şeyler; hiç birisi yeme- ye yaramaz. Fakat bunu — Ankusu kaldır- iyice görmek istiyorum. Bunların hepsi se- 'nin olduğunu söylüyordun. Bunu b: misin? Bunun yerine sana yemek için kur- Tabii, veririm, dedi, burada bulunan bütün bu şeyleri, sen gidinceye kadar sana hem karanlık, hem soğuk. Bu ucu dikene benziyen nesneyi Cengele götürmek istiyo- — Ayağının yanına bak! Oradaki nedir? — Bu bir insan kemiği, dedi, yanıbaşın- — Bunlar, yıllarca önce, bu hazineyi alıp götürmek ü karanlıkta kendileriyle konuştum. Halâ bu- Ben, ere buraya - gelmişle: radadırlar. 'a çıçarmak, güneşe tutup hayvanlı a verir bağa getirsem olmaz mı? © daber Beyaz kobra, kötü bir arzu ile başını sab —— Kaaı danberi insan, bi Kaa; şimdi gidiyorum. Burası ve düz bir nesneyi yerden lenin üstad keli — Burada bir tek üstad kelimesi vardır. — Fakat ortada dedi, şimdi ben, Cengele gidip de bu çocu- ğu ölüme doğru sürüklediğimi nasıl söyliye- — Fakat benim, bu hazine dediğin şeye ne ihtiyacım olur ki? Eğer sade bu Ankusu bana verecek olursan pek âlâ olur. Vermez- sen gene bir şeyim eksilmez. Ben zehirli larla dövüşmem. Sonra senin kabi- yesi de bana öğretilmiştir. nimdir ! ateş gibi yanan gözlerle ileri atıldı! uraya insan getirmeyi de bana kim söyledi? diye hısladı. İhtiyar kobra: — Kim olacak? ben, de uzun zaman- insan görmemiştim. Kaldı ki bu izim dilimizi de konuşuyor. ldürmek - sözü yoktu, bilirim? var. — Vakti gelinceye kadar, öldürmekten bahsetmedim. Senin gideceğine yahud git- miyeceğine gelince işte dıvarda delik varı Beyoylunda Kaşet ve şulsleande d ida ——