* * % ! İ ı r E Yabancı Gazptelerde Okuduklarımız Japonyadaki son buhranın sebepleri Japonyada ordunun mevkii “Bundan sonra olması ihtimal dahilinde olan iş askerle- rin iktidar mevküne çıkması ve ordunun küçük rütbeli sı- muflarında esasen mevcud olan bir temayüle uyularak nas- “yonal sosyalizme mevki verilmesidir.,, Mançester Gardiyen gazetesi yazı. yör : Japonya'da bugün hüküm — sürmek- te olan buhran, bu ada imparatorluğu- nun mukadderatını ele almak için sivil- derle askerler arasındaki - mücadelenin son safhaya girmiş olduğunu göster - mektedir. Buna demokrasi ile faşizm arasında bir mücadeledir demek doğru değildir. Çünkü askerler, her ne kadar, bir gün olabilirlerse de, henüz bugün fa- gist değildirler. Bir zaman demokrat olan siviller ise bugün, artık demokra- siden uzaklaşmış bulunuyorlar. Diyet meclisine intikal etmiş ve hü- kümet aleyhine yapılan şiddetli göste- riler dolayısiyle müzakeresi iki gün geciktirilmiş olan mücadele, henüz bir parlamente hükümeti ile diktatörlük çe- kişmesi halini almamıştır. Japonya'da hakikt parlemanter bir hükümet hiç teşekkül etmemiş ve 1931 senesindenberi iktıdar mevkiinde bu - Junan hükümetler de hiç bir. partinin mevcudiyetine kulak asmamışlardır. Si- yaset adamlarının bugün - için ” bütün ümidleri, sivil bürokrasinin ufak - bir zafer kazanacağı ve günün birinde par- Tamentonun otoriteyi ele alacağıdır. Askerler ve hükümet Tinde olan iş, askerlerin ine çıkması ve ordunun küçük rütbeli sınıflarında zaten mevcud olan bir te- mayüle uyularak nasyonal - sosyalizme mevki verilmesidir. Yıllardanberi, iktıdar mevkilerinde bulunurken militaristlerle anlaşarak bir. bürokrasi “birleşik cephesi” kuran si- villerin şimdi bu yeni vaziyet üzerine birden demokrasi ideali peşine düşme- deri tuhaf görülebilir. Bunun için muh- telif sehebler vardır. Bu arada en mü- him hâdise, kapitalistlerin şimdiye ka- dar yanlış bir işe müzaheret ettikleri- min farkına varışları olacaktır. İlkönce kapitalistler, birçok memle- ketlerde olduğu gibi, sosyal bir refor- a karşı servetlerinin müdafii — olarak gördükleri militaristlerle birlik olmuş- Tardt ve hiç şüphesiz, Mançuko'nun si- Tâhlandırılması gibi işlerde bu ittifak- tan birçok faydalar temin etmemiş de değillerdi. Fakat ordu ekonomisi, ba- zan tehlikeli olacak derecede hususiye- izdir. Her sene ordu masrafı o de- rece artmıştır ki - nihayet - hükümeti, büdcede muvazene yapabilmek için da- hülf bir istikrara mecbur etmiştir. Bu- günkü japon büdcesi en kabarık büdce olarak 179,000,000 ingiliz lirasına çık- muştır ki bunun 43,000,000 u ordunun dur. Bundan başka ordu zir kitab neş- Tederek bunda yedi senelik genişleme plânını izah etmiştir ki buna göre mas- Fafların artması devam edecektir. Ge- gen hafta japon mâliye nazırı Doktor Baba Diyet meclisinde büyük açıklarla bu kabarık büdcelerin daha yıllarca devam edeceğini söylemiştir. Bu sözle- Fi söyliyen nazır, bağırma çağırma ara- sında kürsüden inmeğe mecbur olmuş- a da hakikat şudur ki üzerinde sivil kontrolu olmazsa, ordunun büyük mas- rafları yüzünden memleket maliyesi bu hale gelecek ve ozaman, Doktor Baba- y haklı çıkaracaktır. Ordu masraflarına tahammül Japonya'nın bu - ordu masraflarına 'ne zamana kadar mukavemet edebile - ceği şüphelidir. Dahili — istikrazların bir enflasyona yol açmasından korkula- — MANCESTER GARDİYEN'DEN bilir. Gittikçe arttırılan ağır - vergiler ise Japonya'da da diğer bir takım mem- deektler gibi istekle karşılanmamakta- dir. Sonra, memleket elektrik endüstri. sinin millileştirilmesi gibi bir takım te- mayüller karşısında militaristler, ka- pitalistlerin güven ve itibarını kaybe- decekler, endüstriyalistler de> yanlış bir ittifaka girmiş olduklarını görecek- derdir. Bazı hâdiseler, böyle bir değişmeyi kolaylaştıracak gibi görünüyor. Bundan dolayı Japonyanın seeçce- #i iki yol, İtalya ile Almanya'da oldu- u gibi, faşizm ile sosyalizm olmıya - cak, pek az taraftarı olan militarizm birçokları tarafından saygı ve mü- zaheret gören sivil bürokrasi olacak - 'tır. Dahası var; Japonya'da bir ihtilâl gıkacaksa bu köylü ve işçi arasından değil ordunun içinden çıkacaktır. Fakat militaristler, karşılaştıkları göçlüklerden biraz da kendileri mesul- dürler. Geçen sene Tokyo'da çıkan is- yandanberi, bunlar, kabinenin Diyet Meclisinden kati surette — ayrılmasını, harbiye nazırı Teravchi'nin tekzibine tağmen, diyet'in büsbütün kaldırılma. #mnt istemekte idiler. Bu talebte Smil olan esas, japon halkının günün birin- de hakikf bir parlemanter hükümet ku- rarak silâhir kuvvetleri de - sivillerin kontrolu altına koymaları korkusu ol- muştur. Askerler ve kabine Hayret edilmeğe değer bir hakikat varsa o da, Japonya'da askerler kabine zerinde bu kadar imtiyazlı bir suret- 'te müessir oldukları halde bunun ana Sal kanunda yeri yoktur. Bu - vaziyet, zamanla kendi kendine oluvermiştir. değiştirmeksizin —Si kontrolunu tesis etmek mümkündür Fakat bu kanun üzerinde herhangi bi tavizde bulunmak, aşağı yukarı, imkân- nn en ileri gelen devlet adamlarından bir kaçını öldürdükten sonra halkm sempati ve itibarını adamakıll kaybet- miş olan ve bunu iyice bulan militarist- der, şimdi yaziyeti kurtarabilmek - için liyeti bükümetten büsbütün ayırmak fkri üzerinde şiddetle durmaktadırlar Fakat buna karşı, sade samimi de- mokratların değil, kendi mevcudiyetle- 7i bu süretle tehlikeye girecek olan Se- iyukal ve Minseito gibi siyasi partiler rin de muhalefet edeceğinden korkul - de, arada sırada fikir ve mütalcalarını soran hükümete müzaheret göstermek- ten memnun - bulunüyorlardı. - Fakat bunlar aynı memnuniyeti parlamentoya ağzını bile açtırmak istemiyecek — olan eski zabitlere karşı gösteremiyecekler- dir. Bundan dolayıdır ki - meclisin ilk toplantısında Hirota hükümeti, - bütün meclisin ve hattâ bütün memleketin muhalefeti ile karşılaşmıştır. Fakat bu, hükümetin düşeceği ve yerine bir sivi ler hükümetinin geleceği manasını ifa- de etmez. Bilâkis, bu iş için çok geç kalınmıştır. Politikacılar, kendilikle - tinden onlara yer veremiyecek olurlar- #a militaristlerin zorla iş başma geçe- Tek nihayet diktatörlük kuracaklarını bilirler. Türkler hiç bir toprak tirası beslememiş olduk- larını aşikâr bir rette ortayı Hatay anlaşması ve Taymis gazetesi 27 ikincikânun 1937 tarihli Taymis gazetesi Sancak hakkında yazmış oldu- Zu bir başmakalede diyor ki: koymuş oldular Sancak Mmeselesinde ortaya çıkan Aransız - türk ihtilafında B. Eden'in yaptığı muvaflakıyetli bir - tavassutu iki memleket arasında dil meselesi Ü- zerinde bir uzlaşma takib — etmiştir. Türkler, türkçenin sancakta — biricik esmi dil olması hususunda ısrar yorlardı; fransızlar da Suriye arabla- riyle yaptıkları müzakereler esnasında onlara arabçanın resmi dil olmasına müzaheret edecekleri sözünü — vermiş- derdi. Fransızlar, türkçenin resmi dil olmasını kabul ederek türk arzusunu yerine getirmeğe razı olmuşlar, türk- der de buna karşı Milletler Cemiyeti Konseyinin arabçayı, isterse, ikinci bir resmi dil olarak kabul — edebilmesine muvafakat ctmişlerdir. Daha büyük bir mesele olan Sanca- Üin siyasi statüsünde her iki taraf da konsesyonlarda bulunmuşlardır. Türk- der, gayet akıllıca bareket ederek San- cağın tamamiyle ve tek başına istiklâl 'alması davasından sarfınazar etmişler. dir. Fransızlar, Suriyedeki mandaları ba- kımından böyle bir değişikliğe razı o damazlardı. — Sancağa tam bir istiklâl vermek, fransız mandası altında bulu: 'man başka memleketlere de bu yolda hürriyet kazanmak arzusunu — aşılaya- bilirdi. Bundan başka, Şarkın strateji bakımından ehemiyetli bir noktasında bulunan bir devlete, herhangi bir bü- cuma karşı kendi kendisini müdafaaya kadir olamıyacağı cihetle, tam bir is- tiğiâi vermekle fağıda verisi bir mak- sada da hizmet etmiş olmuyacaktı. Pransızlar, türk görüşüne yaklaş. mış olmak için Sancağın Milletler Ce- miyetinin murakabesi altında siyasi ve kültürel otonomisini kabul etmişlerdir. Bu suretle sancağın siyasi münasebet- leri ve gümrük işleri Sur bağlı kalacaktır. Fakat dal istiklâle sahib olan sancakta hususi bir rejim hâkim olacaktır. Burası askerlik- dışı bir bölge haline gelecek ve Türki- 'ye, Fransa ve Suriye arasında bir ga Tanti muahedesi ile askeri bir uzlaşma aktedilecektir Bu işlerde Milletler Ce miyetinin tayin edeceği bir yüksek ko- miser vasıtasiyle cemiyetle azami te- mas muhafaza olunacaktır. Sözün kısa- #ı, Milletler Cemiyetinin muvafakati almmaksızın sancağın statüsü biç bir suretle değiştirilemiyecektir. İki hükümlet de bu çetin meselede geniş bir anlaşmaya varmışlar ve iş, meselenin teferrüatı üzerinde anlaşma- kalmıştır K bu anlaşma da yapılmış- tır, B. Eden'if müzaheret ettiği proje- 'nin değeri meydandadır. Bu. süretle Türkiye tatmin edilmiştir. Diğer taraf- tan da her ne kadar Suriyenin bu toprak- lar üzerindeki hâkimiyeti, tâbiiyet de- tecesine inmemekte ise de sancağın sta- tüsü üzerinde Milletler Cemiyetinin her türlü müdahalesi ve Veto hakkı ta- mınmak süretiyle bu hâkimiyet kati ve maddi bir şekilde de kalmamıştır. Bu vaziyet, türklerin, şimdi Hatay adını verdikleri İskenderan Sancağın- daki soydaşlarının istikbali için gö terdikleri tabii telâş ve heyecanı yatış tıracaktır. Suriyede boşnudsuzluk vardır. Azı- cık bir düşünüş, arab nasyonalist li- derlerini, bunu kabul etmekle türklerle yarıyolda buluşmak hususunda - bütün Amkânları elde edeceklerine, ve henüz fransızlardan tam bir sürette temin e- demedikleri hükümranlık hususunda 15- Tar etmek süretiyle de birçok şeyler kaybedeceklerine ikna edebilir. Türkler, meseleyi Milletler Cemi- | İngiltere - Amerika arasmdaki ticari rabıtaların inkişafı İngiltere ticaret bakanı Runciman Amerikada Ticaret Bakanı Bay Runciman, bu hafta sonunu “beyaz ev” de Bay Ruz - velt'in misafiri olarak geçiriyor. -Her 'ne kadar bu ziyaretin maksadı — ifşa edilmiyorsa da her halde bu ziy: hükümete aid işlerin görüşüleceği tah- min olunabilir. Her ne kadar Te zakere ile gayri resmi görüşme 31 da ehemiyetli bir fark mevcud bu gene bu temasın önemini düşünmez. fagiltere, Fransa ve Birleşik Amerika arasında altın esasını brrakma ve para- 'nın değerini düşürme hususunda üç taraflı bir anlaşma yapılalı dört ay oe duyor. Gayet aşiklirdır ki bu anlaşma, titaret manialarını ortadan, mümkün olduğu kadar, kaldırmak ve milletlera- rası ticareti genişletmek — maksadiyle yapılmıştır. Para hususunda bu anlaşma / yapıl- dıktan sonra buna ek olarak bir de ti- caret kayıdlarını ortadan / kaldıracak esaslı bir anlaşma yapılması bir zaru » zet hükmündeydi. Şimdi, böyle bir an- daşmanın yapılması zamanı geldiği ve bunda muvaffakiyet elvereceği hisse - dilmeğe başlanmıştır. Ruzvelt'i ziya « rete giden zatın vazife ve mevkii, ara- da yapılacak konuşmaların bu mevzu ü- zerinde olacağını göstermektedir. Açıkça anlaşılmaktadır ki bu konuş- maların hareket noktası, iki memleket arasında karşılıklr bir surette ticaretin inkişafına mani olap pü.üzleri kaldır - mak meselesi olacatkır. Fakat para anlaşması, yalnız ” onu imzalıyan memleketlere münhasıc ol - mak üzere tasavvur edilmiş değildi. Bu anlaşma vücude getirilirken bir nüve olması ve başka memleketlerin de bu- a iltihak ederek milletlerarası ticare- '*tin umumi sürette inkişaf etmesi mak- sadı istihdaf edilmişti. Amerikan gazetelerinin bir çoğun - da çıkan ve meşhür” gazeteci Walter bir maka- Lippman tarafından ya; dede de bu kanaat ileri sürülmekte - ve ingiliz - amerikan ticaretinin inkişafı yolunda alınacak tedbirlerin yalnız € - konomik sahada kalmayıp - dünyanın harb ve sulh davasına da tesir edece- Üi söylenmektedir. Bu makalede harb takdirinde Amerika, tiyaç maddelerini vermemek - teahhüdünde ve kendisine ihtiyaç maddeleri - temin eden memleketlerle ticarf münasebet - lerini yürütmekte devam ettiği müd- detçe İngilterenin Amerika ile bir ti- caret mukavelesi yapmasına imkân bu » dunmadığı tezi müdafaa olunmaktadır. Öte taraftan Lippman, bir ingiliz - amerikan ticaret muahedesi yapılma - dıkça hammadde ihtiyacında bulunan memleketlerin istedikleri şekilde tica- retin inkişaf edemiyeceğini ve bu yüz- den harb ihtimalinin de artacağını yaz- maktadır. Bu itibar ile AÂmerikanım “bi- taraflık” siyaseti ticaretin canlanması. 'a mani olacak ve belki de harbr kolay- Taştıracaktır İmdi, Amerikanın bu - “bitaraflık” siyasetinin birçok güçlüklere sebeb ol- duğunü kabul etmek mümkündür. Ma- amafih, herkes bir ingiliz - amerikan ticaret anlaşmasını sağlıyacak çareler bulunacağını ümid etmekte ve iki tara- fi da tatmin edecek böyle bir anlaşma- 'nın bütün dünya ticaretine faydalı ola- cağına inanmaktadır. Fakat bu. vaziyetin — Almanyayı bugünkü ekonomik infiradından çıka- rıp çıkarmıyacağı ayrı bir meseledi! yetine vermek suretiyle bududlarının ötesinde yaşıyan soydaşlarının — istik- ballerinin garanti altına alınmasını is- temekle hiç bir toprak ihtirası besle. memiş olduklarını âşikâr bir surette ortaya koymuşlardır; fakat eğer Suriye nasyonalistleri sancak — üzerinde daha fazla siyasi ve lengüstik iddilar yürüt- mekte devam edecek olurlarsa . türkler de bugünkü zihniyetlerini, içtinabı im- kânsız bir surette, değiştirmek zorun- da kalacaklardır. Almanyanın bu hususta yaptığı sü rekli şikâyetlere bir cevab olmak üzere Cenevrede bir hammaddeler temini ko mitesi kurulmak üzeredir. Henüz, bu hususta resmi davet yapılmamıştır. Fae kat gayri resmi olarak böyle bir dave « tin Berlin'de alâka ve heyecan uyandırı apadığı görülmektedir. Henüz Alman « yanın bu işe mubalif bir tavır takına ümid verici ol madığını söylemek mümkündür. Almanya, sömürgelerinden mandanın kaldırılmasından başka her « hangi bir esas üzerinde müzakereye gi- rişmeyi reddedecek olursa — o zaman Lippman'ın iler lalar çürük yecektir. Bununla beraber, öyle zannederiz iğ) Runciman'ın ziyaretinde alman orzu Jarını yatıştırmaktan daha fazla mak « sadlar vardır. İngilterenin ihracat ticareti bir kah kınmayı sağlıyacak bir raddeye gelmiş olduğundan eğer Runciman ziyaretin- de buna yeni bir şekil vermeğe muvafe fak olursa ziayreti boşuna gitmiş olmu yazcktır. sürdüğü i Hitabet sanatı hakkında verilen konferans Halkevinde dün akşam, Gazi Lisesti felsefe ve yabancı dil öğretmeni Ham ve kalabalık bir dinleyici kütlesi karşır smda muvaffakiyetle vermiştir. Büyül bir dikkat ve alâkayla takib olunan bu, konferansların ikincisinde, Hamdi. Alek verdi; kütle önünde söz söylemek van ziyetinde olan kimselerde kuvvetli ol ması lüzimgelen ruhi gpelekelerin, bune Tarım rol ve ehemiyetlerini açık bir ifan deyle izah etmiş, hatibin (ses, sima, vük cud yapısı gibi) — fıtri vasıflarr üzek rinde durmuş ve hitabet için iktisab ©e dilmesi icab eden vasıfların neden iban ret olduğunu anlatmıştır. Bilâhare; bak tibin fiziyolojik vaziyeti hakkındakf mütalcalarla bitabet hıfzıssrhhası mos selesindeki esasları anlatmıştır. Sös söyleme gibi en lüzumlu ve en ehemin yetli bir mesele üzerinde yapılmakta olan bu konferanslar, memleketin bük yük bir ihtiyacına cevab teşkil etmel tedir. Bugün, saat 17,80 da, Halkevin de, bu konferansların üçüncüsü başlı. yacak ve Hamdi Akverdi; irticalen vee ya yazılı bitabeleri nasıl hazırlamak, hitabetin muhtelif nevilerinde nasıl bir. üslüb kullanmak lâzımgeldiği meselele- Ti ile, kapalı ve açık yerlerdeki hitabe- 'tin hususiyetlerini anlatacaktır. Hitabet sanatı hak- | kında konferans Halkevinde, hitabet — sanatının 'teknik ve psikolojisi mevzuu üze- rinde Gazi Lisesi felsefe ve lisan öğretmeni Hamdi Akverdi tarafın- dan yapılmakta olan konferansların üçüncüsü, Halkevinde bugün saat 1730 da başlıyacaktır. ——— Bir düzeltme 'Dünkü sayımızda zabıta - haberleri arasında, bir bisiklet kazası neticesin- de elektrik şirketi tahsilât şefi İbrahi- min Nümune hastahanesinde öldüğünü yazmıştık. Ölenin ârıza memurlarından İbrahim olduğu — anlaşıldığından — bu yanlışlığı düzeltiyoruz.