29 Haziran 1936 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

29 HAZİRAN 1936 PAZARTES! Milletler Cemiyeti İflas etmismidir? Bir çoklarının evet diye cevab verdiği bu suale amerikalı muharrir Villiam S. Vood hayır cevabını veriyor Nevyorkta çıkan Current History dergisinin 1936 haziran sayısından; — Cenevre, böşü boşuna lakırdı edilen bir merkez midir? Burası muahedelerin Mmeriyetini sağlamağa ve saldırganlıkla- rr önlemeğe muktedir olmadığını gös - termiş midir? Milletler Cemiyeti ja- ponlara, italyanlara ve almanlara karşı hiç bir tesirli tedbir alamamıştır. O halde avrupalılar, hâlâ onun ka rarlarını ve müzakerelerini, neden, tiddi olarak telakkiye devam ediyorlar? Her şeye rağmen, bu cemiyet, bugünün sulh için kurulmuş en kuvvetli teşkilâ- tt mıdır? ; Bu sorgular, içinde askerlik çağına girmiş kimseler bulunan, içinde gaz maskesi bulunmayan ve bugünkü mede- niyet yıkılacak olursa onun altında ezi- leceğini hisseden her evde, herkes tara- fından sorulmaktadır . Büyük harbım bittiği gündenberi telgraf telleri Londra'dan Moskova'ya Viladivostok'a, Tokyoya kadar bütün bir dünya üzerinde bu kadar dehşetli harb hazırlığı yapıldığı ve diplomatlar tara- fından bu derece karanlık tahminlerde bulunulduğu hakkında ilk defa haber - ler taşrmakla uğraşıyor. Hiç kimse bunların manâ ve ehemi- yetini görmezlik ve bilmezlikten gele- "mez. Milletler Cemiyeti iflâs etmiş mi- dir? Musolini'nin bu cemiyeti hiçe sa- yarak Habeşistanı fethetmesi, Hitlerin hem Versay, hem Lokarno muahedele- Tine meydan okuyarak Ren bölgesine asker götürmesi karşısında insan bu suali soruyor. Bu hiçe sayarlıklar kar- şısında Milletler Cemiyetinin vaziye- tine merhamet etmemek mümkün değil- dir, y Bununla beraber cemiyet azâları ba- vullarını alrp memleketlerine dönecek- lerine hâlâ, cemiyet işlemekte olan bir makine imiş gibi, müzakerelerine devam etmekte, uzun uzun nutuklar söylemek- te, kararlar vermektedirler. Bu vaziyet nasıl izah olunabilir? Ortada buharn vardır ve bu buhranlı zamanda Milletler Cemiyeti, eğer var- sa, bir takım değerlerini gösterebilmek Üzere bir tecrübe devresindedir. : Bunu anlayabilmek için biz, tarafsız - olarak, iki tarafı da teraziye çekmeli ve böylece hakikatin ne olduğunu bulup - çıkarmalıyız. Evvela Fransa'da birçok kimseler, Büyük Britanya, Hitlerin Ren'deki as- | kerletini sürüp atmak üzere asker gön- dermemesinden dolayı Milletler Cemi- yetinden çekilmeye ve bu kurumu mah- wetmeğe taraftardır. Uzun böylu Fransa Dış Bakanı 16 martta Londrada topla- “an Milletler Cemiyeti konseyini, €ğer — Hitler'in sulh programını reddetmiye- cek olursa, çekilip gitmek ve fransız or- dusunu seferber ederek kendi işini ken- di görmekle tehdid etmişti. , Bundan biraz sonra, fransız Genel Kurmay Basltanr General Moris Gam- len, demişti ki: “ Rğer, Mozel ve yahud Ren'de — harb borusu calacak olursa, biz fransız- lar bir tek adam halinde hirlesmeliviz. Günün hu saati birçok büyük imkânlar- — Ja doludür. Fransız ordusu her hansi seyi/ karsılamağa hazırdır.” Bundan birkaç hafta önce çakan şim- | şekler harbın pek yakına geldiğini — gösteriyordu. İngilizlerin soğukkanlı - —lağı bu tehlikeyi bertaraf etmiş ve yeni bir konferans toplanmasına imkân ver- n . Fakat bu yolda hareket, bu te - rler, k tdl bir hâdi- ŞA "'v DECL U #ğiyede fransızları öfkelendirmiştir. :' Yarı resmi bir göhreti olan bir mu- ; *M, Kont Vladimir d'Ormetson, Fi- — garo gazetesinde şöyle haykırmıştı: - * Milletler Cemiyetini bırakalım. Bu tehlike ve mürailik kaynağından ay- “lım. Milletler Cemiyeti, bugün içe- inde bizim taybolduğumuz bir labi- & haline gelmiştir.” & Eski bir fransız yüzbaşısı bu muhar- rire şu sözleri söylemişti: “Müttefiklerin bütün hatası 1918 se- nesinde dosdoğru Berlin'e yürümemiş olmalarındadır. Bügün artık bunu yap- manın sırası geçmiştir.” Harb tehlikesi işte bu türlü duygu- lardan ileri geliyor. 26 martta Loyd Corç, parlamentoda şu sözleri söylemişti: * Hitler, barut depolarının üzerin - de meşaleler dolaştırıyor. Onun için bir infilak vukuu uzakda değildir.” Son habeş harbı esnasında İngiltere- nin Milletler Cemiyetine karşsı olan va- ziyeti, düşmanlık hisleriyle karışık ola- rak bu teşkilâtı kuvvetlendirmek ümi- di içinde hareket etmek olmuştur. Birçok amerikalılar, kendilerinden uzakta bulunan tehlike işaretlerine kar- şr gözlerini yummuş bulunuyorlar. Fa- kat 1917 senesinde almış olduğumuz dersten biliyoruz ki bu âdet tehlikelidir. Her ne kadar bugün Milletler Cemi- yeti deleğeleri büyük bir bedbinlik göstermiyorlarsa da Cenevre karargâh- larından gelen haberler tehlikeye doğ- ru gidildiğini göstermektedir . 18 martta toplanan Milletler Cemi - yeti konseyi toplantısında italyan elçi- si Bay Grandi, “Büyük harbtan yirmi yıl sonra dünya, öyle karanlık bir du - rumdadır ki en kötü bedbinler bile bu- nun bu kadarını tasavvur edemezlerdi..,, demiş ve kimse buna itiraz etmemişti. Aynı günlerde eski fransız başbakan - larından Bay Daladiye, Pariste bir top- lantıda şu sözleri söylemisti: “ Muahedelerin şiddetli bir surette bozulması, sulhu, emniyet sistemini ve Milletler Cemiyetini tehdid etmektedir. İki yıllık silâhlanma yarışı bütün Av - rupayı büyük bir silâh fabrikası haline getirmiştir. Binlerce top, tayyare, ton- larca zehirli gaz, bütün bunlar günün birinde Avrupanın kendi kendisini mah- vetmesi için kullanılacaktır. Avrupa milletleri kendilerini böyle bir akibet- ten kurtarabilmek için elbirliği yapmak mecburiyetindedirler.” Hemen aynı günlerde on beş Avrupa milletinin 36.000.000 işçisini temsil eden mümessilleri Londra'da toplana - rak harba karşı kollektif bir cephe alın- ması lüzumundan bahsettiler. Bir tataftan bu toplantı yapıla du- müşahid, bu son hareketlerin sulhu ne- kadar tehdid ettiğini görmemek için kör olmalr idi. Alman Önderi Hitler “mücadelem” isimli eserinde Almanyanımn kilıç kuvve- tiyle şarka doğru — genişlemesinden bahsediyordu. Bazı mütehassıslar, büu - günkü alman hazırlıklarını o maksada yormaktadıflar. Avrupa diplomatlarının bugünkü manzarası, yuvarlak bir masa etrafında sivri uçlu kılıçlarını bileyen insanları andırmaktadır. Milletler Cemiyetinin vaziyeti de şöyledir: Bu kılıçların orta- sında oturmuştur ve dört tarafını ikna edecek mantıki sözler söylemeğe uğra- şmaktadır. İşin tuhafr şurasıdır ki Milletler Ce- miyetinin otoritesini zayıflatan iki dev- let, bir taraftan onu müdafaa eden iki devlettir. İngiltere, İtalya'nın Habeşis- tana saldırmasına mani olmak - istediği zaman Fransa bu teşebbüsün önüne geçmiş, Fransa da Almanyaya karşı ted- birler alımmasını isteyince İngiltere yumuşak davranmıştır. Bu böyle ol- duktan sonra hem Paristen, hem de Londradan Mi"” - 'er' Cemiyetinin kifa- yetsizliği h>'” * "- şikâyet sesleri yük- selmiştir. Bir eliyle Lokarno paktını yırtan Hitler, öteki eliyle de bütün Avrupa - 'yı bir araya toplayacak olan bir proje teklif etmektedir. Geçen sene Almanya, mecburi as - kerliği ihdas ettiği ve hava filoları ya- i ai pacağını bildirdiği in -Bir Alman gazetesi anlatıyor Boğazlar Meselesinin Tarihi Berliner Tagblat'dan: Bundan tam 17 yıl önce, bir tiüirk pa- dişahır, “Venediklilerin kötü niyetle yaptıkları tecavüzlere karşı koymak,, için, dar bir boğazın her iki sahiline bi- rer kale yaptırdı ki, işte boğazlar mese- lesi de bu tarihte başlar. Bu mesele 1809 a kadar, bir çocuk gibi emekleye emekleye yürüdü ve komşu memleketlerle çıkan asker? anlaşmazlık- lar arasında alelâde bir mesele diye do- laştı. Napoleon zamanında bir Avrupa meselesi halini aldı; işe İngiltere de karıştı ve boğazları kapattırdı. Bu ta- rihten sonra artık büyüyen bu militer politik mesele, dünyanın büyük müna- zaalı meseleleri arasında yer aldı. Her büyük Avrupa harbı yeni bir merhale demektir. Sonuüncu harbtan ön- ceki, dünya harbına kadar vardı: İngiltere, zayıf düşmüş bir osmanlı devletine, Rusyanın arzusu hilâfına o- larak boğazları kapattırdı. Sonuncu merhaleyi ise, boğazların tekmil vapurlara açık bulundurulması; “silâhsızlanma ile Avrupayı tatmin et- mek için” kısmi bir tedbir olmak üzere boğazları çeviren mıntakanın askersiz bölge haline sokulması teşkil etmekte- dir ki, bu merhale de Montrö konferan- sı ile bu günlerde sona ermektedir; tek- nik teferruat üzerindeki fikirler biribi- rine uymamış bile olsa, konferansa işti- rak etmiş olanların hepsi de bu husus- ta aynı kanaati taşımaktadırlar. Bu merhale sona ermektedir. Ve hem de asıl ilgili olan, Türkiye, İngil- tere, Rusya arasında bir harb çıkmadan sona ermektedir. Nasıl oluyor da sona eriyor? Sualinin cevabı hiç beklenme - miş biribirine bağlı şeylere varmaktadır. Bu biribirine bağlı olan şeyler ise, Al- manya, Fransa ve boğazların münase- beti ve gene Negüs ile boğazların mü - tek-taraflı ihlâli dolayısiyle Fransa, Milletler Cemiyetine şikâyette bulun- muştu. Milletler cemiyeti, bunun üzeri- ne yalnız Fransayı haklı bulmakla kal- $ i ihlâl edecek olan- lara karşı tahkikat yapıp tedbirler ala- cak bir komite de vücude getirmişti. Bu komite, böyle hareket edenlere harb endüstrisi malzemesi ve mali kre di verilmemesini kararlaştırmış ise de bu karar, aslâ tatbik sahasına girme - miştir. - İtalya, Habeşistanı istilâ ettiği za - man, Büyük Britanya, büyük deniz kuv- vetlerini Akdenizde toplamış ve Millet- Ter Cemiyetinin İtalyaya karşı azami zecrt tedbirlerini koymasını istemişti. Fransa, bu işe yanaşmadığından konu- lan tek tük zecri tedbirler italyan as - kerlerinin hareketini birgün bile gecik- hadel, rurken, ingiliz parl tosunda Baş - bakan Baldvin, İngiltereyi ve Avrupa - nım kollektif emniyetini müdafaa ede - bilmek için meclisten 1.500.000.000 do- lar müstacel tahsisat istiyordu. Bu sı - rada Baldvin, Fransa, İngiltere ve Al - manya'nın üç taraflı bir dostluk kura- cakları ümidinde olduğunu söylüyordu. Bununla beraber şu sözleri de söyledi: “ Vaziyet böyle devam ettikçe haki- ki sulhu kurmağa imkân yoktur.” Bu üç taraflı dostluğun ne kadar mümkün olduğunu gene " âdiseler gös- terdi; çünkü martın 12 sinde Fransa se- natosu Sovyetlerle imzalanan paktı tas- dik etmişti. Rus ordusu, ihtiyatlariyle birlikte 13,000,000 kişi tahmin edilmek- tedir. Bu paktın Almanyayt istihdaf et- tiği aşikârdı. Bu sırada Londranın yarı resmi mah- fillerinde fransız genel kurmayının, Almanya daha fazla kuvvetlenip Fran- sayı ezmeden prevantif bir harbla me- selenin halledilmesi fikrinde olduğu söyleniyordu. Fransa'nın ileri gelen gazetelerinden Dela o günlerde Millet- ler Cemiyeti hakkında yazdığı kuüvvetli bir tenkid makalesinde demişti ki: * Gene ittifaklar sistemine dönelim. Kâğıd üzerinde kalan paktlarır devri geçmiştir.” Fransızlarla Sovyetlerin birleşmesi- ne karşı Cenevreden çekilmiş olan Al - manya ile Japonyanın birleşeceği şa - yiaları da dolaşmağa başlamıştı. Rusya ile Almanyanın son seneler- de askerlik bakımından ne kadar kuv - vetlendiğini bilen enternasyonal bir m k tirmemiş ve nihayet İtalya harbı kazan- mıştır. Milletler Cemiyetinin kudretsizliği bir de nisan ayında İtalya ve Habeşis- tana sulh teklif ettiği zaman görülmüş- tür. Haile Selassie, Habeşistanın o ka- dar be!bağladığı Milletler Cemiyetinin bu teklifine verdiği cevabda “kollektif emniyet” kelimesinin ölüp ölmediğini sormuştu. Almanya, Ren bölgesini işgal ettiği zaman Fransa ve İngiltere murahhas - | larını Londrada toplanan Milletler Ce- miyeti konseyine gönderdiler. Ve orada Sovyet delegesi Litvinof, eğer bu işe bir çare bulamıyacak olursa Milletler Cemiyetinin gülünç bir mevkie düşece- ğini ve artık kimsenin ona itimadı kal- mıyacağını söylemişti. Martın 19 undaki toplantıda Alman- 'ya ittifakla suçlu bulundu, Fakat karara almanlar: . — Nayn! deyip ayak dirediler. A - manlar suclu idi; peki bu karardan son- Ta ne olacaktı? Daha sonra mayısta bir konferans toplayıp Hitlerin sulh ve anlaşma tek - liflerini tetkik öttirmek kararı verildi. Bu esnada almanlar, Ren,de fransızların burunlarının dibinde serbest gerbest tahkimata başlamış — bulunuyorlardı- Fransızlar, bundan sızlandılar V€ fransız dış bakanlığının organı olan 'Tan gazetesi bundan acı acı şikâyet ©t- ti. İngilizlerin de canr sıkılmıştı; fakat bunun sebebi büsbütün başka idi. İtal. yanların Habeşistanda zafer kazanma. betidir. 1923 de yapılmış olan Lozan andlaş- masından beri boğazlar serbestisinin geçirdiği ehemiyetli safhaları aşağıda birer birer kaydediyoruz: 1 — On yıl hiç bir şey olmadı. “Bo- ğazlar” meselesi unutulmuş ve halle - dilmiş sanıldı. Bir genç millet bunun yolunu arıyor. Ve bunu milletler cemi- yeti dışında yapıyor. İlk dost olarak Sovyetler Birliğini buluyor. İkincisj ise İtalya'dır. Bu da dünya harbından son- raki işlerin durümundan memnün olmı- yan bir memlekettir. İtalya mukabil siklet bulmağa çalışıyor. Bu siklet mer- kezini, ucu, Belgrad ve Paris'e çevril- miş ve İtalya önderliği altında bir Bal- kan birliği şeklinde kurmak istiyor. teşebbüs muvaffakiyetsizlikle neticele- niyor. İtalya müteessir bir halde kena- ra çekilmiş dürürken, Roma'nın yar - ları üzerine Londradan gelen bir haber, “Milletler Cemiyeti makinesinin kuv - vetli bir hükümet tarafından yapılacak herhangi bir saldırganlığı durduram'- yatak bir kifayetsizlikte bulunduğunu” söylüyordu. Hulâsa, japonların Mançuri, italyan- ların Habeşistan istilâları, almanların Reni işgalleri hâdisesinde Milletler ce- miyetinden büyük şey umanlar, inkisa- ra uğramışlardı. Bütün bu hâdiseler karşısında Milletler Cemiyetinin yer- yüzünde gene en büyük sulh teşkilâtı olduğunu ve bunu ortadan kaldırmak yerine küvvetlendirmek icab edeceğini söylemek belki biraz hayret Verici görünür. İnsilterenin genç Dış Bakanı Anto- ni Eden parlamentoda bu fikirde bu « lunmuştur. Moskovada çıkan İzvestiya gazete - sinde de Karl Radek, yazdığı bir maka- lede kollektif emniyetin milletler cemi yednde olduğunu, onu küvvetlendirmek gerektiğini söylüyordu. Eğer Almanya buna girmekten g€ri durursa, o zaman bu teşkilât onsuz kuvvetlendirilebilir. ». Milletler Cemiyetini enternas- yonal bir polis, yahud itfaiye dairesiy- le mukayese €diyorlar. Hiç bir polis ve yahud itfaiye dairesinin Mevcudiyeti cinayet olmasına ve yahud yangın çık - mani ol IT Eğer Yangın artar, Cinayetler çoğa- lırsa o zaman itfaiyecileri arttırmak, polisi endirmek İcab eder...n * zini şarki Akdenizde t d hacet kalmadi Türkiye ile Yunanistan arasındaki dostluk meydanâ geliyor. İlk defa olmak üzere, Balkar memleketlerinin istiklâllerini kazan , dıkları görülüyor. 2 — 1933 mayısında, Avrupanın sa: yısız hukukçu ve askeri mütehassısları birçok komisyonlarda, silâhsızlanma konferansımın hususi meselelerini hal etmeğe uğrasıp duruyorlar. Fakat, te « ferruattan olan meselelerin ,ancak po - litikanın esas meseleleri halledildikten sonra düzelebileceğini farkedemiyor - lar. Onlar, Avrupa bünyesinin cSküşün- deki gürülütüyü işitmek istemiyorlar. O âna kadar zaten pek hoşlarmma git - meyen müsavi hak meselesi birdenbire tehlikeli bir sekil aldı. Ancak, Türkiye bu çöküntünün gü- rültüsünü isitti. Cenevre konferansının askeri kuş dili ile konuştuğu zaman, o da, müsavi haktarı düşünüyor ve, ingi- , liz teklifinin, müteharrik topların kal- dırılmasını istemesi ve yalnız sabit te- dafüt tertibatı kabul etmesi bir haksız- lık olduğunu söylüyor. Zira, sabit top- Jar boğazlarda yasalktır. Boğazlar yal- nız müteharrik toplarla korunmalı imiş. Henüz Milletler Cemiyetine katılmamış olan Sovyetler ise arka plânda gizleni- yor. Cenevrede ilk defa olarak “boğaz- lar” kelimesi ortaya çıkryor. Ne feci! in gilizler yan çiziyorlar. Bu mevzu bir yıl hiç kendini göstermiyor, 3 — Mayıs 1934, Politik durum tek- rar değişiyor. Türkiye, Yunanistanla, Romanya ile, Yugoslavya ile — birlikte Balkan paktını yaptı. Bu paktta ise, Roma'nın canını sıkan gizli bir madde olduğu söyleni- yor. Musolini, Asya'daki müstakbel | italyan yayılışı hakkında Ankarayı çok sinirlendiren nutuklar söylüyor. Cenev- rede herkse, Türkiyenin, boğazlar me- selesinde yeni bir ileri hareket plânı ha zırladığını hissediyor. Sir Saymen, türk, yunan, bulgar mümessilleriyle uzun uzadıya görüşüyor. j Netice: Boğazların tahkim edilme- si teklifi müddetsiz olarak başka bir za- Mmana atılıyor. Boğazlar ağza alınmadar yeniden bir yıl geçiyor. 4 — Nisan 1935. Stresa'nın parlak günleri. Fransızlar Almanyadan şikâyet ediyorlar; çünkü Almanya askerlik mü- kellefiyetini tatbik etmeğe karar ver « miştir. Bulgarlar, türkler sınırları ya « kinında biriktirdiler diye, avazları çık« tığı kadar derd vyanıyorlar. Türkler tek- rar “boğazlar!” diyorlar. Bu kelime git- tikçe ehemiyetli bir şekil alıyor. İngilizlere gelince, onlar da artık, “aldırış edin &ns çıkarma!” demiyorları bu mesele, Roma konferansındaki mesele ler le alâkadardır. Diyorlar. Roma kon- feransı! Bunu hatırlayan var mı? Bu konferans Tuna meselesini halledecek- ti: Macarlarla bulgar reviziyon istekle- rini bildirdiler; Küçük Anlaşma kayıd- Sız şartsız olarak statükonun muhafaza- sında ısrar etti. ÂAvusturya ise, artık bu. kaba dünya ile hiç bir suretle temas et-. miyecek bir şekilde pamuğa sarılacaktı. Ne çare ki, konferans bir türlü topla « namadı. 5 — Şartlar, ingilizlerin umud ettik- lerinden çok daha çabuk ve hem de, bambaşka bir surette değişti. Daha 1935 eyımw Süveyş'ten, Hay- fa ve Atina'dan, ingilizler harb gemile- F n , italyan harb gemileri fırtınalar yüzün- den yunan limanlarına sokulmak z0- runda kaldılar; 4 On iki ada tahkim edilmektedir; di- ye haberler yağmağa başladı. Vapur şirketleri boğazların kapanmasından korktukları için, tam habeş anlaşmazlı- ğındaki saldiran hakkında Cenevre'de görüşüldüğü sıralarda, boğazlardan üç gün hiç bir vapur geçmedi. : Zecri tedbirler hakkında — kararın verildiği aynı günde, Türkiye Dış Ba « kan vekili Kamutayda şu beyanatta bu- lundu: “Milletlerarası durum sükün « suzluk vermektedir; Türkiye, kendini beklenmiyen bir vaziyet karşısında gö«< recek olursa, icab eden tedbirleri al- İsta Ba nt ç EPTA Bir Paris gazetesi İstanbuldan haberi veriyor: Türkiye, boğazları al saat zarfında mayın'la kapamağa hazırs dır. Bu takdirde, vapurların ge-meler) hi n ü . G İ a

Bu sayıdan diğer sayfalar: