MUFA 4 - Seryel hekimlerinin memle ketimizden aldıkları mtıb, : TÜRKİYEDE ON iKi GÜN deşrinin ilk günlerinde de- ol N. N. Bürdenko, Prof. ROA Luria 1 yazandan ürekkep Sovyet Hekimler Heyeti Türkiyeye hareket etti. Türkiyede bulunduğumuz 12 gün zarfında Ankara ve İstanbüldan baş- ka, Anadolu içinde kısa bir seyahat yaptık. Bu seyahat esnasmda Bursa ve Yalova'ya uğradık. x Her yerde gerek türk hükümeti gerekse Sıhat Bakanlığı ve onun Ba- kanı B. Refik Saydam tarafından Sov- 'yet hekimler heyeti müstemna bir il Ki ile karşılandı. Sovyet tababeti de gürk hekimler a: uyandırı u7 ilk günden beri aramızda te- lostluk ve anlaş- Sovyet tababetini ilk defa — temsil eden heyetimizin üyelerine şe- vefli ödevimizin ifasını - kolaylı maştır. Yeni Türkiye hükümetinin idare ve kültürünün her hususta devam ettiği yrcılık işi üzerimizde bü- biraktı. Bilhassa son yıl- cib olmuştu. Ankara gı bir şehirdir. Güzel manz: kiye Tib Kongresi toplanan Anadolu Kulüb binasından ve heye yefine Y tarafından Sovyet elçiliğinde yapılmış akşam şö- leninde elçilik balkonundan seyrettik. 7-10 birinci teşrinde - Ankara'da teplanmış Türkiye VL Tıb Kongresin: yi üi tehabetinin 'elde etüğü berak. ki ve muvaffakiyetler gösterili ö Kongrede 500 ze yakın murahhas ha- — zar bulundu. Bunlar arasında Türki- — yede çalışan ecnebi profesör ve he kimler de vardı. Türk doktorların e- Mi izin şe- Karahan — Bilgi ile en yeni klinik tetkikat ve te- davi metodlarına malik - olduklarını — we tababetin teorik problemlere karşı ciddi nazariyesini göstermekte idi. —— Sövyet murahhasların kongrede »- " kudukları raporlar ve İstanbulda ver- minde ve matbautta büyük bir ilgi karşılandı. Raporlarımızdan — sonra canlı mütalenlar yürütülüyor ve fi- — kirler beyan ediliyordu. Sovyet dok- torlar ilerde müşterek çalışma tekli- — file ve konferanı kurlar için davet ve enstitülerimizdeki / işlerile yakından alâkadar olmak v. s. arzuları izha diliyordu. Türkiyenin en eski/ operatörlerin. den Cemil Paşa nutkunda tababet il- minin merkezi gitçide Sovyetlere geçmekte — olduğunu — söylemekle, Sovyet tababetini takdir etmişi tün söylenen sözler ve nutuklar yük Sovyet uluslarına karşı en ve dost duyguları ifade ediyordu. Her iki taraf Türkiyede bıraktığı- muz dostlarımızdan ayrılirken / Sov. yet - Türk tababet yolundaki müşte vek çalışmamız için geniş ufuklar a- yıldığına emin olarak ayrılmıştık. Sıhat Bakanı B. Refik Saydam'ın bize karşı gösterilen müstesna ilgi ve heyetimizin yanıma tayin edilen İe- tanbul şehir hastanesi Başhekimi Dr. B. Ömer Lütfi ile Sıhat Bakanlığı İe- tatistik ve Sıhat Kültür Şube Direktö- vü Dr.B. Remzi Günençin ihtimamı, bir. fakım enstitü klinik ve bastanelerin işleri ve türk tababetinde olan terak- kiye şahit olmamıza yardım etti. Bir- “ gok gördüğümüz yeni müesseseler x- dsnda teknik cihetlerden, aynı cins “Avrupa müesseseleri ile müsavidir. Her şeyden evel Ankara'nın yeni iından bazı kusurları ve havalandırı!. masındaki ufak tefek noksanlarna rağmen, bu hastane tekniğin son sö: üne göre yapılmış birinci sınıf shat mücmeteridir. Hastanede mükemmel Bir tarada mücehhez ga başka Yazan: Prf. G. Panişevski Türkiyede VI tıb kongresine iştirak e Sovyet hekimler heyetinin başkan kanoterapi için hususi aletler de var- dır. Ankara'da siyaret ettiğimiz ve se romlarla aşılar hazırlıyan hifzıssıhha enetitüsü de üzerimizde çok iyi bir t sir birakmıştır. Bu en: aşıların yaş mücehhez mış ve Seromlarla Taboratuvarlara malik iki büyük pay yonda bulunmaktadır. Bu enstitünün mükemmel tarzda yanında hekimler için gayet iyi teş- £ ve teçhizatı havi hıfzıssıhha 6- kulu kurulmuştur. Ankara civarında gördüğümüz nü- de şayanı dik- . Dispanser 5 yı danberi kurulmuş 14 köy ve 2 büyük iftlik ceman 4.150 ki etmektedi mune köy dispanser kat bir müessesedi deki intizam, temizl li her hususta takdire şayandır. Türkiye maden su membaları 1 in- lim istasyonları, Boğaziçin- de ve Marmara sahilinde semt ban- ile Yalova'yı görebildik. Biri, çok eski zamanlardan beri — sulfat kalayom ve hamızı natriyom bulunan 87 derece gayet sıcak hamamlardır. Tarihçi Tisye ta eski Bizans İmpara- toriçesi Teodora'nın orada ilk hamam- ları kurarak Bursa'nın maden sula- rından istifade ettiğinden bahseder. © devre ait membaların temini de gördük. Aldığımız malümata göre, kaplı: tedavi maksadiyle her yıl va- sati 15 bin kişi gelmektedir; bununla beraber bu membaların istimalinde edilmediği gibi, fenni işlenmesi de mevcut değildir Yalova Marmara sahilinde kâin, manzara itibariyle ve konfor #unda fevkalâde güzel ve elverişli hamam istasyonudur. Yapılan kazı- lar esnasında vaktiyle membalar ya- nında kurulmüş mabedin izleri mey- dana çıkmışt Yalovanın sıcak kaynakları son yıllarda fizik ve kimyevi — tahlilden geçirilmiş, fakat gerek bu kaynaklar gerek bütün bu sayfiyenin kıymetli varlığı henüz ameli ve klinik tetkika ta muhtaçtır. Türkiye Tıb Okulu kemiyet itiba- etin ihtiyaçlarını tatmin etmemekle beraber nufusa / göre tıb derecesi yükcsktir. 16 milyon nufusa göre 3 bine yakın hekim bunlardan yarısından fazla Türkiye- şehirlerinde - yalnız - İstanbul'da yakın doktor çalışmaktadırlar yede İstanbul Üniversit kaptaj sis tıbbi normalar tesi Türk hükümetinin İstanbul Tıb U. ihtimam tale- lâyıktır. Bu üniversite 100 yıldan fazla evel kurulmuş ve Türkiyede ta- babet kültürünün en eski ocağıdır. Te- kürsülerle klinikler en iyi tesir br tertibatın vesi için 150 bin türk lirası (1 Iira 91 kopek altın) tahsis edilmişti. Bu tesisatla birçok yer edevat ve appareyler alınmıştır. Üzerimizde en ni binalarda henüz kurulmakta olan morfolojik (teşrih, patalojik, teşril #istoloji ve adli teşrih kursları olmuştu. Nöbetçi eczaneler Güs: aö Eczaneni Ege Eczanesi Çarşamba Perşembe — Sebat - Yenişehir eczüneleri Cuma — İstanbul eczanesi Cumartesi — Merkez Pazar — Yeni ü Pazartesi Ankara — » Salı Halk 1.1.1936 tarihinden itibaren ikd ay müddetle, şehrimiz eczaneleri yakar- daki cedvele göre söbetçi kalacal bardır. Çölde dört gün aç ve Meşhur fransız tayyarecisi Romancı tayyare- ci Saint - Escupery, Paris - Soir gazetesinin Ka hire aytarına şöyle anlatıyor. Bu defa yaka- kurtaramıya- kallı — inanmıştım. Çok defa — büyük güçlüklerle — karşı laştığım oldu, fakat adama: mücadele ancak bir- kaç dakika, en faz- Ja birkaç sant süz yordu, halbuki bu defme. üç gün, çok Bingazi' zar gecesi, saat 20 den önce / ayrılmış- tik. Memnu mınta- ka olan kıyılardan biraz uzakça uçe mak istiyordum. O yözden Mısır'ı Bin. gazi'ye döğrü hattı bağlıyan takib etmiye ve Libya çö Tünü garbtan şarka katetmiye — k verdim. Gece karanlıktı. Bin raziye kadar zi hafif - bir ışıkla aydınlatmış olan ay simdi kaybolmuştu, ve kocaman bulut yığınları, bize yıl: dızları göstermiyor. dü. Başlangıçta, ilk bulut — tabakasının üstünden uçuyorum. Fakat kesif yığınlar halinde sıralan- mış başka tabakalar da var. Hepsi 'nin üstüne çıkıyorum ve nihayet zökü görüyoruz. Yolculuğumuz muntazam bir şe- kilde devam ediyor. Motör iyi işliyor, her şey yolunda. Monoton bir şekilde #eçiyor. Aradan dört saat geç tüği halde bulutlar gene altımızda aynı kesiflikti Bu esnada Kahire amudunda bu. lunmamız . mühtemeldi. - “Gonio" m olmadı retiyle süratimi azalttım ve inmiye baş- zi gösteren saatten gözlerimi ayırmadan, ihtiyatla, usul- ca iniyoruz. Hayret! rüzgârın estiği le hissediyorum. Bununla toprağı veya uzakta olmaması lâzım- gelen Nil'i görmek istiyorum ve mekte devam ediyorum. ÇÖLDE lenbire, dehşetli bir sarsıntı be- ni yerimden fırlatıyor, omuzlarımı ve alnımı acıtıyor... Her şeyin bittiğini, havaya uçtuğumuzu, tayyarenin pa- m parça olduğunu sanıyorum. sarahat beraber, Ötesini bilmiyorum... — Anlıyorsu: nuzya... Ancak her şey olup bittikten tonra kendime: geldim. 'Tam bir sükün vardı. Gece içinde dürmüştük, hareketsizdik. Privot'ye soruyordum: — Sana bir şey olmadı mı? — Hayır, hiç bir şey. Şimdi tayyareden çıkmamız dı. Kendimi yoklıyorum. yaram yok, hattâ berem bile yok. Bu bir mucize idi, nice defalar, bu toprağa çarpış ölen arkadaşlar / görmüş- csnasında İlk önce başımıza gelenin farkına varmıştım. Evvela " Kahirede değil, göl ortasındaydık. Bir tepeye sürtün. Mmüştük ve talümiz sayesinde, sağ ve salimdik. Fakat tayyare - parçalanmıştı. O- Aşağıda: Saint - Exupry'nin karısı ile annı mun için sabahı bekmeye karar ver Saint li güzel romaniyle edebi Yukarda: Saint - Exupry, Burjidenin hareketinden birkaç dakil gazeteleri okurlarken dük. Soğuk dondurucuydu, ve biz, bi ribirimize sarılmış, paraşütlerimizin bezini sırtımıza çekmiş mana karşı elimizden geh mücadele ediyoruz. Nihayet güneş doğdu. Şanılarımızın bilânçosunu yapabilecektik. Fakat bu uZ pek zayıftı! İçinde kahve o- , sadmeden sağlam çıkmıştı. Fakat su deposu kırılmıştı. Yiyeceğimiz yoktu, yarım litrelik bu şark kahvesin - den başka içeceğimiz yoktu, ve bu kah- ve de, üstelik fena halde tatlıydı. SUSUZLUK Ne yapmalı? O zaman Prüvost sabah giylerinin bol olduğunu farketti ve, tay- yaremizin lâstiklerinden birini doğrıya. rak, bundan bir nevi kaşıklar - yaparak kıymetli çiyleri içinde toplamayı düşün- dü Bu suları da tayyarenin depoların - dan birinde biriktiriyorduk. Yağ ve gaz kokusuna rağmmen bu suyu fazla tiksir meden içiyorduk, o kadar susamıştık! Güneşle beraber, gecenin kara soğu- #unun yerini yakıcı bir sıcak almıştı. Etrafımızda göz alabildiğine kum ve taş! Hayale kapılmaya hiç yer yoktu, çölün ortasındaydık ve bizi buradan an. cak şansımız kurtarabilirdi KURTULUŞ MUCADELESİ Biran önce bir köy, bir kabile, bir kervan, susuzluktan ve açlıktan ölmiye- cek bir şey bulmak lâzrmdı. Vaziyetimi- zi elimden geldiği kadar tetkik ettik - 'ten sonra şimale doğru etrafı yoklama - 'ya karar verdik. Bir pusulanın yardı - miyle yola çıktık ve ayaklarımızı arka- mızda sürüyerek yolumuzu çizdik. Ke - gif seyahatimiz boşa çıkarsa gene dönebilmek'istiyorduk. Saatlerce süren bitmez tükenmez'bir yürüyüşten sonra sonsuz kuinlardan bat- ka bir şey görmüş değildik. Neredeydik, Ne olacaktık? Gene geri dönmeye, kumda kendi iz derimizi arayarak tekrar tay F öldek. Yorgün- yanına dönmey. huktan bitlin bir hahleydik, aetik. Kuv- Escupery bir hafta önce Bingazi'den Kahire'ye iider- ken çöle düşmüştü. “Gece Uçuşu” isi tayyarecinin meraklı macerasını aşağıda oku yunu gökret te yapmış olan İKINCİ GÜNÜ Ertesi günü, daha şafak vakti, gece- nin soğuğundan kemiklerimizin ağrısı- 'a rağmen, bu defa da şark- istikame - tinde yürüyüşe başladık. Yorgunluk ve ascaktan harab bir hale gelinceye kadı #aatlerce yürüdük. Ve daima, daima ayar taş ve kum deryası, ufukta en küçük bir çadır, bir deve izi yok, ve çöl geniş, ala- bildiğine geniş. Ayaklarımız yanmış sıy- rılmıştı. Susuzluktan artık ayakta dü . yacak halimiz yoktu, bununla - beraber biliyorduk ki durmaya gelmez ve istira - hat enerjimizi kırabilir; biraz daha yü- rümek lâzumdı. Yüz metre ötesi belli kurtuluştu.. Fakat en sonra kanaat getir ik ki bu taraftan da umud yoktur, ikinci defa olarak tekrar tayyaremiz yanına dönmeye mecbur kaldık. — İşler cidden kötüleşmeye başlamıştı. Yılbaşr sabahı, ihtiyat depolarımızın ve atıldık fakat heyhat! daha yeni içmiştik ki karnımızda şiddetli sancılar histettik ve bu yüzden susuz kalmayı tercih ettik. İhtiyat deposunun iç sathı bizi zehirliyebilecek terkibte bir vi madde ile sıvanmıştı. Bununla beraber biriktirdiğimiz ax miktarda su, bize, pek pahalıya mal ol- muştu. 6000 franga bir bardak su! çün- kü bu suyu tedarik etmek için paraşüt. lerimizi yırtarak ondan geniş - bir toplama cihazı imla etmiştik Üzerimde bir eter şişesi ıle, 90 dere- celik bir ispirto şişesinden başka bir şey yoktu. Bunları biribirine karıştırarak bu Gteşten mayü içmeye çalıştık. Susuzluk sıkıntamız büslütün arıtın Tabü taliden kal ünt iörr başka lktan sonra son bir teşebbüse girişmeye ka- rar verdik ve garb - şimal istikame- tinde yürüyerek, ne olursa olsun yola devam etmeye karar verdik. Bu, bi- 'zim son umudumuzdu. Yarı şuurlu yürüyüşümüz esnasın- da - şimdi iyice hatırlıyorum - çöl ka- zazedelerinin rastladıkları sarablar İkimiz de, bu vaha- 'mın yeşil hurmalıklarını, vinin bahçesinde fışkıran serin kay- maklarını, hemen elimizi uzatsak ya- kalıyabileceğimiz kadar yakında gö- oluyorduk. Tehlike atlatıldıktan sonra bu şim- di komik görünüyor müthiş bir şey, Daha müthi şolanı da, başlarımız gönderil- ydi. Bun- lar gürültü ile üzerimizden geçtiler ve işaretlerimize rağmen bizi gör meden kayboldular. SON GECE Gece dördüncü gece - geldi. Va- raşütlerimize sarılarak - soğukla mü- cadeleye mecbur olduk. Soğuk bu de- fa o kadar fazlaydı ki sabaha kadar bizi uyutmadı ve kuvvetlerimizi biraz toplayabilmek için sabaha kadar bek- lemek zorunda kaldık. Heyhat! Sabahleyin her taraf ku- ru idi. Paraşütlerimiz damla su bile yoktu. Susuzluktan ölmeye mi mahküm- duk? Son bir irade kalkınışı ile doj rulduk ve tekrar yola koyulduk. “Val- ga mahkümları” gibi ayaklarımız sürüyerek yürüyorduk. Bu cidden kor kunç bir şeydi. Her iki yüz metrede bir durmaya mecbur oluyorduk. ir arab e- üzerinden bizi aramak içiz miş olan tayyarelerin ge üzerinde bir İşte © zaman ağaçlar gözümüze hişti. Bu da mr sarabtı? Yoksa hayal ve kertuluş muydu? Nihayet ölmek i- yere uzanabile- cek miydik ? y z aemen - ağaçların bakiki otduğunu gördük. Hafif bir vüzgAr öltmda ürperiyorlardı. Kure tulmuctuk.. Hayat ne güzel şey. kanasmdazdı!. Ve ir vahanın