18 SONKANUN 1925 SALI Ökonaomik araştırmalar : Demiryollarımız ökonomistler; yatırılan pa- rtismanı, işlemeğe başladık- cekleri gelirlerle yapı- olursa, demiryollarının labalr: devlet kredisile de kur sını dü- şünce yanlış de 5 lecek yerleri vardır. Onun için koydu- Bu kayıtlar genel bir kural olamaz. Bunu, ulusal ökonomi bakımından olduğu kadar, ulutal ökonominin birer parças tolan devlet ökonomisi ile tek tek özel ökonomiler bakımından da a- raştırabiliriz. ama, düzeltile' 1 — Uluszal ökonomi bakımından bu sorum (mesele), şöylece konabilir: Diri bir ulusal ökonomi; yarımlık- tan ve eksiklikten bütlüinlüğe, dağınık- lik ve bağsızlıktan topluluk ve uygun- Yuğa yönelmiş bir dinamizma taşır. De- miryolu, böyle bir dinamizmanın ger- gek olmasına yarıyan bir vasıtadır. De- miryolu ile nüfus sıklığı ve iş genişli- Ü, tavukla yumurta gibi alınabilir. 'Yani yumurta istiyorsak önce tavuğu, tavuk istiyorsak önce yumurtayı var etmeliyiz. Bu işe bir kere yol verildik- ten sonra hem yumurta, hem de tavuk; hem nüfus ve iş, hem de yollar kendi- liğinden üriyecektir. Bizim şimdiki durumumuz, yol verme kertesidir. İşin €n güç ve en çok özene değer parçası da bu kertededir. Buna lazım olan para, ya içeriden veya yabancıdan bulunabilir. Yabancı- dan para almak veya yabancılara imti- yaz,vermek her türlü sıyasal ve soysal Sonuclarını bir tarafa bıraksak bile sandığımızdan çok daha pahalı bir yol- dur. Bilmeliyiz ki, bu gibi dış ödüne plâsmanları, — bu yalnız bizim için de- Bil, yabancıdan boörc alan bütün ulus- lar için de böyledir — dönüp dolaşıp hep aynı finans mürabaha merkezleri- nin pençesine düşmektedir: Roçild'ler ve emsali gibi. Bunlardan alımacak pa- tTada veya bunlara verilecek imtiyazlar- da yalnız satılığa çıkarılan tahvillerin prim ve faizlerile, yalnız imtiyar an- Taşma ve andlaşmalarınım hükümlerile besab yürütmek pek saflık olur. Bun- dan başka yabancı para ile ulusal öko- momimize, ulusal daima köklü ve saçaklı birer fesad unsuru da sokulabildiğini unutmamalıyız. varlığımıza Bu kötülükler hiç olmasaydı bile, yalnız artım (faiz) ödemelerinin ne demek olduğunu gözden geçirmek fay- dalı aolurdu. Artım - (faiz) ve artımın Artımı (faizin falzi) üstüste hesab edi- Hirse, bir ana borcun; kaç senede iki misline, dört misline ve 8 mişline gi- kabildiğini gu tablo gösterebilir: Artım (faiz) yüksekliği 1 — Anaborcun kaç yılda iki misline çıktığı ve iç ödünçleşme Yazan: Said Aydoslu Bu rakamlar karşısında yabancı- dan ödüne almanın, ödeme denkleşme- mize (tediye muvazenesi) nasıl rılmâz bir gedik açabileceğini, ulusal 't$ istiklali- abile. ona- ni nasıl korkunc zi buluna- iş, de- miryolu gibi soysal gonuclarda güden ve uzun vüdeli bir iş olursa! (1) yabancı- dan alınacak ödünclerin bir “fazileti terbiyetkârisi, olduğunu söyliyenlerin fazileti, bu işlerden kendi keseleri için bol bol kazanmak olduğunu da biliriz! Borcu ödiyecek biz olduktan son- ra, demiryollarımızı yaparken; kendi yağımızla kavrulmaktan daha kârlı iş olamaz ! Bir iç ödünçleşmesile yapılacak de- miryolları, eğer kendi verimlerile ö- düne paranın amortismanını karşılıya- bilirse, ulusal ökonami bakımından şu durum meydana gelir: İç ödünçleşme, kendi gelirile borcunu karşılıyan, devlet ve ulus bütçelerine dokunmadan — işliyen özel bir hesab yürüyüşü alır. Ulusal gelir, eksilmez, belki demiryolu yüzün- den yeni genişleme imkânları bulur. Şimdilik her bir parçası ayrı ayrı de- gil de bütün demiryollarımız bir arada göz önünde tutulursa durum, aşağı yu- kart böyledir ve gittikçe daha umgu vericidir. Bugün sık ve yüz güldürücü ağlarla örülmüş olan zengin Avrupa ülkeleri; geçen yüzyılın ortasına doğ- ru şimdiki nüfuslarının üçte birini bi le güç barındırabilen bükir topraklar. dı. O zamandan yapılmasına başlanan demiryolları, o ülkeleri bugünkü göz kamaştırıcı biçimine getiren elemanla- rın başında gelir. 2 — Ulusun ökonominin bir parçası olan devlet ökonomisi için bu sorum, göyle bir karşılık bulacaktır: Madem, ki demiryollarımızı, ken- di paramızla ve devlet elile yapacağız, © halde bunun iki yolu vardır: 1— Vergi ile, yani devlet bütçesile, 2 — İç ödüncleşme ile, ki buda: A — Kısa vâdeli iç ödüncleşmelerle (hazine bonoları), B — Uzun vâdeli iç ödüneleşmelerle (ödünc tahvillerile) Bu iki çeşid gidişin ulusal ökono- miye olan tesirleri bir değildir. Farkla- üncün ulusal ökonomi bölümleri: elerine dağıtımı şeklindedir. ceğini anlamıyacak bir türk maz, Hele paranın yatırılacağı ulusal ökonomi muhascbesinde (1) Bu sorumları (ökonomik devri daim) bakımından daha otraflı araştı ran ve Ülkü mecmuasının 21, 22, 23 ün- cü sayılarında çıkan ve 24 üncü sayı- sında bitecek olan yazılarımızla Şükrü Saraçoğlu'nun gene Ülkü'nün sayısındaki yazısının okunması fayda- hi olur, Fe3, 964 965, 232 yıl, 17,6 yıl, 142 yal 4GA yal, 35.2 yıl, 284 yıl, $ — Ana borcun kaç yılda sekiz misline çıktığı 69,6 yıl, 52,8 yıl, 42,6 yıl, Ulus'un Romanı: 4 Tefrika: 55 Benim Günahım (MEA Yazan: ANNIE VIYANTI XLII 20 mayıs, “Tanrım!, Tanrım!. sana şü- ler olsun! Darling dönüyor. Saadetimi #öale lflı:xe edemem, Yüreğim çok küçük : bütün sevincimin sığması- na yetmez, YA Harold, uzun bir seyahat için i kruvazör Port Said'e var- madan önce onu bize getiriyor. m?;ling bizimle Noele kadar Bana rüya görüyorum gibi geliyor.Dünyaya ymi)l'eşmişı îğiş miş bir halde çıkryorum, sokak- da dölaşıyorum; herkese saa- detimi bağırmak istiyorum. “Dar- Hng dönüyor!..,, 'P_lıııl da her şey beni rikkate getiriyor! istiyorum ki dünyada CULPA) Htalyanca aslından türkçeye çeviren: NÜSHET HAŞİM SİNANOĞLU hiç kimse kederli olmasın. Bütün kaşlarını çatanlara gülümsemek, bütün müteessirleri teselli etmek istiyorum. Bir kiliseye giriyorum; şükretmek için diz çöküyorum, Sonra tekrar güneşe dönüyorum. Yüreğim terennüm ediyor. Oh, mavi deftercik!, Seni ka- pıyorum. Saadetin kelimesi yok- tur, we Darling dönüyor.., XLII Norman'la Astrid, karı koca- yı beklemeğe Port Said'e gittiler, Vapur, haşmetli ve ağır, li- mana girdiği zaman, öğle, parıltı- lar saçıyordu. Darling, yüksek ve ince, Ha- rold'un yanında. üst gövertede parmaklıklara sarkınmış, bir ma- vi örtü sallamakta idi. ULUS kullanıl- yurddaş. serbest Devlet ddaşların olgunluğuna, yurdsever- bir inan ve Bizde şimdilik ikinci şekil l maktadır, ki bunun faydası, ların ödünc verme dileklerini österebilmesindedir. , uzak görürlüğüne güven ile bakmaktadır, demektir, Demiryol inşa etmek İçin kısa ve- ya uzun vâdeli iç ödünçleşmelerden bi- risinin veya ötekinin daha uygun ol- ması, ökonomik bünye ve ökonomik a- lışkınlıklarımızın verdiği toplu karak- tere göredir. Biliriz, ki İngiltere'nin — Her ne kadar büyük ve yaygın bir sanayii olsa da — ökonomik karakteri daha çok ticaridir. Ve ödünçleşme iş- lerinde kısa vâde daha çok kullanılır. Almanya'nın göze çarpan karakteri, sanayici olmasıdır. Orada uzun vüdeli plâsmanlara daha çok baş vurulur. Fransa'nın büriz karakteri ise köylü ve çiftçi olmasıdır. Emin, istikrarlı plasmanlara ve uzun vâdeye rağbet Fransa'da daha çoktur. Ancak bütün bu göze çarpan esas ka- rakterler yanında, ökanomik konjonk- tür durumu ile, ödünc verecek yurd- daşların o andaki psikolojik durumla- rının da vüdenin kısa veya uzununu beğenmekte büyük rolü vardır. O an- da konjonktür yükselmesi, iş genişle- mesi mi var, tabil para plâsmanları ço- galmıştır, ve plâsmanların arasında re- kabet vardır, demektir, Böyle zamanlar için — yüksek artım (faiz) den kaçın- mak maksadile — geçici bir suretic kısa vüdeli kredilere baş vurulabilir. Gene bunun gibi, yurddaşlar siyast du- Tüm gibi çok büyük kaygular ve kuş- kular içinde midir? o halde yanlışbir korku ile kısa vüdeli plâsmanı tercih edecekleri besbellidir. Bizim bugünkü durumumuz; hiç bir kaygu ve kuşkuya meydan vermi- yecek bir durumdur. Kalır konjonk- tür. Evet bizde bir konjonktür yüksel- mesi vardır, ama, bu yükselme, (pörlo- digue) devri bir konjonktürün yüksel. mesi değildir. Belki, sanayi kurmak, ökonomik — bütünlüğümüzü tamamla- mak için yaptığımız ulusal hamlenin yüksek konjonktürüdür. Bunun daha u- zun seneler sürmesi -de beklenebilir. Yani geçiçi ve kısa zamanlı bir yük- ildir. Demiryol işlerimiz ise, bu hamlenin iş bölümünden bir safha- dır. Önün için bu gerçeklikler önünde uzun vâdeli iç ödünçleşmenin daha uy- gun olduğu meydandadır. 3 — Şimdi demiryollar için i çödünç- leşme işini, bir de tek tek özel (husu- si) ökonomiler bakımından görmeğe çalışalım. Ulusal ökonomi içinde kü- çük veya büyük bir başarma payı olan her yurddaş, işinden ve dişinden artır- dığı parasını şöyle böyle üç çeşid kul- lanabilir; A — Yeni bir iş tutmada veya mev- cud işini genişletmede, B — Taşımmaz değerlere menkul) yatırmada, € — Taşınır değerlere G6 SA SS SOl0, — 9612 11,9 yıl, 10,44 yıl, 9 yal, 7,3 yıl, — G1 yıl 23,8 yıl, 20,8 yıl, 18, yıl, 14,6 yıl, 122 yıl. 35,7 yal, 31,2 yıl, 27 yıl, 21,9 yıl, 18,3 yıl, (gayri (menkul Astrid'in yüreği kuvvetli kuv. vetli vuruyordu. Sonra bekleme, bitmez tüken- mezmiş gibi, can sıkımı uazdı. Astrid'le Darling, zaman zaman gülümsiyerek, küçük sabırsızlık jestlerile, biribirlerine bakıyor- lardı. Bu kadar yakım olmalarına rağmen o ince su şeridi, Üzerin- den geçmesi hâlâ yasak olan be- yaz iskele onları ayırıyordu. Nihayet karaya çıkma emri verildi. Astrid, alt üst, Norman'ın kolunu sıktı. İşte, nihayet!... İşte genc ve mağrur bahriye zabitinin yanında parıldıyarak, onlara doğru işte iniyor. Fakat Darling mi idi, bu gü- zellik görünüşü gerçekten Dar- ling mi idi?... Bu eti, bir donuk beyaz gardenya çiçeğine benzi- yen, bu kaşlarının tam yayı altın- da denizler ötesi gözlü modemm hava perisi o mu idi? Astrid, ken- disine hemen hemen yabancı gi- bi görünen ve hemen hemen in- sanı zebun eden güzel yaratılışa alık alık bakıyordu. Nihayet, o« nun, kolları arasımda, tatlı yüzü- nes . A Türk inkılâbı . dersleri (Başı 1 inci sayıfada) be yapmak için doğmuştur. Bunlar Kbe. rallerle aynı ve çizgisi üzerinde olmak - Ta beraber aralarında azçok ayrılık var- dı. Radikal fırkalar, hürriyet ihtilâlinin ilk kategorisinde teşekkül eden fırkalar, dır. Bu firka Gpleri halk hukuku bakı- minden bürriyetlerin sokakta geçmek « ten tutunuz da vicdani hürriyete kadar ber çeşidini temin etmek isteyenidir. Cümhuriyetçi fırkaları da, hürriyet ihtilâlinin getirdiği fırkalardan sayma. hyız., B. Peker bundan sonra bürriyet telak kisine hakiki manasını vermek için şöy. le bir tarif yapmış ve demiştir kiz * — İnsanlar mensub oldukları dev- letlerin hür ve şerefli olmalarını haklı olarak isterler. Fakat hür uluşun yanın- da bir de masun uluş mevzuu - bahistir. Hür olmak aktif bir şeydir. Bir insan bir şey yapmağı düşünürken bu hareks. tin başkaları tarafından nasıl telakki edi leceğini de düşünmeğe mecburdur. Ma- suniyet mevzuu bahsolunca hürriyete göre masuniyetin manasında pasif an . lamlar vardır, Hürriyet ihtilâlinin getirdiği fırka . lardan radikal fırkaya karşı klerikal fır. kaların, cümhuriyetçilere karşı — kıralcı fırkaların yer aldığımı anlatan B. Peker bundan sonra sınıf ihtilâlinin tipi olan sosyalist ve komünist ve onların karşı - sında reaksiyonu olan faşizmi anlatarak üçüncü kategori olan din fırkalarına te- mas etmiş, dinin dünyanın kuruluşun - dan bugüne kadar kendi köşesinde ken- di işleriyle uğraşmakla kalmıyarak bü . tün sıyasal hâdiselere karıştığını anlat. mış, dinin icabında sarayla birleştiğini we her ne pahasına olursa olsun hâki - miyetini sürdürmek için günlük sıyasal mevzular üzerinde de uğraştığını teba - rüz ettirmiştir. Reform'dan sonra katolikliğin ken- di bünyesinde yaptığı değişikliklerle fırkalar kuracak kadar ilerlediğini, 1935 yılında Avrupa'da din esası üzerine ida. ra edilen devletler olduğunu söyliyen B. ——— kıymetlere) bağlamada. Bu Üç çeşid para yatırmasının han. gisi daha kârlı, daha sağlam ve daha uygundur? bunun karşılığı uza - (za- man) ve alan (mekân) bağları içinde- dir. Kestirme bir şey söylenemez. U- husal ökonomimizin bugün almış oldu- ğu kurum (niram) içinde ulusal varlı- ğın kendisini temsil eden, soysal di« leklerimize göre yürüyen devletin sesi ne tarafta gürlüyorsa, en kârlı, en sağ« lam ve en uygun iş o yandadır diyebi- liriz. Çünkü para basmak, parayı azal- tıp çoğaltmak, gümrük duvarı germek veya bunu kaldırmak, vergiler tarhet. mek, parça parça ökonomik yapışları biribirine uydurmak ve bunun için bir yanı kremak, öteyana yol vermek... ill hep devletin münakaşa tanrmaz hakla- rtıdır. Bu bakkı devlet, ulusun bütün- Tük dileklerinden almaktadır.. Bunu, nü yüzüne bastırmış, sevgi hıçkı- rığı ile, » Annet.. dediğini işitti XLIV Saadet günleri, sakin, mu- kemmel, biribirini takib etti. Ha- rold da, Kırmızı Deniz'de bir te- vakkuftan istifade ederek birkaç gün için Kahire'de onlara katış- tı. Karısının yanında geçen o mesud fakat kısa günlerden son- ra istemiye istemiye tekrar gitti. Nihayet, ikinci kânunda, se- înıhat bitince Harold, Darling'i giltere'ye götürmek niyetile dönüp geldi. Fakat o zaman, evin hekimi doktor Matthews, buna itirazla hareketi daha müsaid mevsime bırakmayı tavsiye etti. Çünkü, bir arzulanan hadise birkaç aya ka- dar karı kocanm saadetini tac- landırmak üzere idi; onun için genc kadımı, uzun bir seyahatin rahatsızlıklarına ve Londra'nın kış mevsiminin şiddetine maruz birakmayı muvafık bulmuyordu. Bunun üzerine kararlaştırıl- dı: Nisan ayı için beklenen me- sud hadise, Büuckley doklarının SAYIFA B ct cereyaalarını ve bunla . rın şek'İlerini tzum boylu anlatmış, bu arada nkzıliık, fvortizm ve yabudi aleyh tarlığından ve buna muhalif olarak orta. ya atılan fikirlerden bahsetmiş, bir de büyük savaştan sonra muahedelerin ta- dilini yani “revizyonizm,, amacını gü « den devletleri, bu amacı pragramlarına yazan fırkaları izah etmiştir, B. Peker bundan sonra, radikal - sas. yalist, sosyal . demokrat, hıristiyan . sosyalist, hıristiyan - demokrat — gibi müuhtelit — fırkaları iyzah — etmiş — ve bunların ne için kurulduğunu anlattık- tan sonra bu gibi fırkaların, isimlerinin delâlet ettikleri üzere kendi düsturları. ma dayanarak müşterek bir amaca yürü- mekten ziyade, faraza sosyalizmin ken. di fikirlerini tervic ettirmek için demok rasiyi kendine âlet ettiğini, hıristiyanlı. ğan, sırf kendi isteklerini yerine getir « mek üzere sosyalizmi kullandığını söy- lemiştir. B. Peker bıristiyanlığın sosyalizmin ilerlemesi karşısında bunu — baltalamak için papa on üçüncü Leom'un yaptığı çalışmalardan, kurduğu hıristiyan sos. yalist fırkasından, bu programın 805 « yalizme tamamen aykırı maddelerinden bahsetmiştir. B. Peker yarım dersine devam ede « cektir. Kış çok şiddetlendi, yoksulları düşünelim — — Çocuk Esirğeme kurumu son bir hafta zarfında 159 fakir çocuğu giydi « rerek hayatlarını soğuktan korumuştur. Bu adedi bine çıkarmak çok lıd:lrdıfı y Evinizdeki eski çamaşır ve etbiseleri kurum'a veriniz kâfidir. Kış çok şiddet, lendi. Vakit Yoksulları vevindiriniz. Hayatlarını kurtarınız. İlân Nafıa Bakanlığı — muhaseba Müdür muavini Bay Hüsnü eski- denberi gide gelmekte olan (So- yu er) soy adını halen muhafaza etmekte olduğundan bu aileye bağlı olmıyanların bu ismi soy, adı olarak almamaları ilan olu- nur, —Nafra Bakanlığı muhasebe Müdür mauvini H. Soyu Er eyice kafamıza #okmamız gerektir. İşinden ve dişinden bir şey artıra. bilen ve bunu kendisi kullanamıyan yurddaşların bu paralarını taşınır de« ğerlere yatırması en doğru ve usa yas kın bir iştir. Taşınır değerlere para yatırmak alışkınlığı bizde yok d:ğil._ dir. Anonim ortaklıkların (şirketler) aksiyonunu almıyor muyuz? Ancak bu alışkımlığımız yeter bir kertede değilk dir. Bütün ileri ulusların taşınır ve taşınmaz (menkul ve gayri menkul) sermayeleri bu yolda birikmiş ve art« mıştır. Taşınır değerler içinde ise de« miryoluna harcanan devlet ödüncleri kadar sağlam ne olabilir? hangi bir özel ortaklık Çhusual şirket) vardır, kl kendi borcunu — dahili istikraz tahvili lerinde olduğu gibi — kendi elile 10 kuruştan 80 kuruşa yüksecitmek - dilek ve gücti gösterebilsin? Londradaki ikametgâhlarının ih- tişamı içinde olacağına, çölün o narında gülen “Home,nin tatlı samimiliğini şenlendirecekti. Böylece, “sevgili,, , ana baba-« sınm evinde güneş şuar olarak kaldı. “Güneş şuarı,, mi? “ay şuar,, demek belki daha doğru olurdu; güzelliği o derece şeffaf ve esiri idi. Annesi onu endişeli endişeli tetkik ediyordu.. Ve ani artakal- mış bir iç üzüntüsünün hücümu ile, Falkland'daki uzak günler, uğradığı o dehşet, Darling doğ-. madan önceki şiddetli endişeleri tekrar aklına geliyordu. Daha doğmamış yavrusu ile birlikte hayata veda etmek için yaptığı merhametsiz teşebbüsü hatırlı- yordu. Bu, kızına karşı canice bir hareket olmamış mıydı? Darling, gizli kaynağını an- lamadan, bu üzüntüleri annesi- nin yüzünde okuyordu; ve onu, zayıf sesi, ince gülümseyişi ile te- selli ediyor, temin ediyordu. (Sonu var)