— ! TEMMUZ 937 TÜRKDİLİ "_“'ralar' saıuldekx üçle Bikesliğimi kısa bir. za- k © Cunutabilmek — hevesi- Odu. Ziyarete karar ver- Miş.. V İncir, nar, ayva ağaç- '.'"' dolu o diyara düş- Tüştüm Altı — yıldır. has- çektiğim, çocukluk ar- mı, Mektepte bile can :'d'l adını — verdiğimiz, N" küçük, dili — dormaz h'j:"lllde oturmaz, bu ar & H seneler socrada ken- H...l"'ım" masasında bu- Karşıma ilk ihtiyer, bir baba- Sordum. Cengiz yokmu. Himdi — sahildedir. Bu :'::lılu burada bulunmaz- —d:."k kalın — siğarasını e tına götürerek yürü :' koyuldu. ı_'—u arkasından seslen: Baba, baba..Sahil bu- Taya Bzakmı. * kilometre diyorlar ev- izim hesabca bir saat- azla sürer. K Ö ö 3 Sahilin düz yolundayım "l'ı Atlı arabanın yay gicir Ndarı, atın nal hemde coş- uk sesimle bende h""!ı tutturmuş söylü - * Arabaci'e konuşmuyor" MİC İhtiyarın — dediği Mam bir saat düz Şimenlerle, iri göv- ağaçlarile dolmuş :gl::;u sahil göründü , an indim. Denizin ;—_' yürümüş bir iske: Szerind ka- h l Nıı. ı..ı ellerindeki idırıp indirenler var. .— Avluyorlar . Sağımda saçlarını tarıyan [..'.'ulıkcı zayıf bir deli d— selâmla Cengizi sor- oıllı.ılıııııu niçin ara :T;, rmadan küçük bir €© koştu.. Az sonra İK a ince vücut. Birde ne şişman Amma © bu gün bile göz- Yoı buldukca gül- te e ı%'— endimi men ede- iki k.’:.. orada oturan dellhıılıyııııı ” L?lıep daha kız- 54.:::':'57 vapur iskele- beklermiş.. Bu &dam görmüş bunu.. h“ Ardında gilmeğe... Stuk d"“l'ııılıiııyımııı "itlap, :""hrn gibi, kandı ğ N 4 kızları be... ;’ı'&u.hıkıl ğ L a. Bıçkınlıkla, zen S olursa > Eh artık tümbüşü O e Bti İlem & akabında yola koyul- yan, taşmıyan kabime coş- kunluk ve sevgi dölduruyor- | düm Onlar.. Evet üçler | kendilerine güzel ve güldü- I rücü birer İsim vermişler. | — Cüce: bu benim ço- cukluk arkadaşım can kar deşti. 2 — Çiroz: orada tanıdı- ğım şirin güler yüzlü haki katta çok zayıftı 3 Göbekli: aman ya- rebbi öne göbekti. Bu gün bile hayretteyim yaşı henüz 20 ile otuz arasında olan bu arkadaş 110 — kila ona bazen aklın nerede diye su al soruyorlar, elini başına vurarak burada değil, tek rar göbeğine vurarak bura- da. Der. Nasılsa neden kardeşim diye bilmiştim. Güldü . Sizde günde iki kilo ekmek 10 kap yemeğe göz koyar, dimağ yorarsa- nız.. Sorarım akıl nerede olur, demesinmi.. Güldüm. Kahkahalarla güldüm * * * O sarı kumlu sahilin üç- lerini, biraz olsun bikesliği me neşe katan taşkın çocukla rını, Bazen gönül coşarda ararım Gözlerimi 0 — sahile can içen mavi denize diker. Hâlâ coşuyor, taşıyormu- sunuz diye — feryat ederim. O an gözlerimde göbekli canlanır. İçimi bir gülüş kucaklar. Gülerim. Keder lerimden sıyrılır neşeye gö mülürüm. HFen © diyara.. Ne için ne emelle gitmiş.. Gönül yormuşken.. Bugün gamlı anlarıma teselli — bul- muş - O hâtıraları andıkça gülüyorum. Hatırladıkca gü- leceğim. Mehmet All Kaymman İsviçteye gidecek Almanlar Berlin, 10 (A.LA) — İsveç- reye gitmek istiyen Alman ların, yalnız dört yöz mark döviz almaları tekarrür ey- miştir. —ı—ı_ı m'*DİLINıN MİLLİ ROMANI No: Çin - Japon Harbi ( Baştarafı | inci sayafda ) hirinin s0!, Çinliler de sağ sahiline çekilmişlerdir Milisler Çin — kıtalarının tahliye ettikleri şehirleri iş gal etmişlerdir. Pekin, 10 (A.A) — Bu sa: bahki muharebe aradaki iti- lâf mucibince Çin milisleri Vangping şehrindeki — Çin | garnizonunun yerini almağa geldik'eri zaman başlamıştır Bir yanlışlık - eseri olarak | milislerle Japonlar arasında çarpışma olmuş ve bu çar- pışmada milislerden biri öl müş, dördü yaralanmıştır. Biraz sonra sükünet avdet | etmiştir. Tokyo, 10 (A.A.) — A hi gazetesi Pekinden aldığı malümata göre, Çin-Japon müzakerelerinin münkati olup muhasamatın yeniden başladığını bildirmektedir. | Şanghay, 10 (AA) Tokyodan bildirildiğine gö | re, Garbi Japonya ordusu na mensup bir fırka Çine hareket etmek üzere hazır bulunmaktadır. Japon ordusundaki bütün mezuniyetler kaldırılmıştır Ademi müda- hele komitesi ( Baştarafı | inci sayfada ) İtalya — sefiri, İtalya ile Almanyanın, bundan sonra kontrol işlerine karışmıya caklarını ve Frankonun - iş gal) altında bulunan yerler deki gönüllüleri geri çekmi:- ncolılıılni söylemiştir. Kayıp mühür Kobaşlar köyüne ait res mi mühürümü kaybettim. Yenisini alacağımdan hükmü olmadığı ilân olunur Bürhaniye Kobaşlar köyü muhtarı Ali oğlu Süleyman Çağ- layan " ||| Somahinyit Komuru İ | ”I /"lvn/ Saglıkçı — —— e 33 Kızcağız anatından — gizli, aşna, fişnalığa başlamış.. Bir gün, Kadıköyde buluşmağa, oradan da adalara” gitme ğe söz kesmişler.. Giderler a. İki gönül bir olduktan sonra Makedanyaya, yayan bile gidilir.. Neyse o gün de gelir. Ve bunlar adaya giderler.. Kız güzel, oğlan — güzel gayri ne yapsın el.. Seviş- mişler. Önce nişan, sonra dmıg_ z keııııiıkr çam- K Depoziterleri İ Hhmel Seymen aA GÜĞ L%&’a ş K ) YAZAN: Halil Bedi Fırat ben de hoş görürüm.. Sen bana bakma.. Ben anrabacı yım ama, benim de bir oğ lum var.. Onu evde araba- cı gibi terbiye eder, sokağa zengin ve görüşlü müşteri gibi çıkartırım - Neyse.. Zey* neple ogün tatlı bir söz kes. mişler. Fakat, gel gelelim gencin düzeni bozuk, düşün- cesi, çürükmüş daha açık- cası, kötü yürekli imiş ves- | selâm.. Akşam olmuş. Ak şam bu.. Hem adada akşam, Her eeebe yi küe | yerde -MEVZU - Rejisör gayet titiz, haşin, | sert bir adamdı. Üna mev- zu beğendirmek çok güçtü Yazılan her eserde mutlaka | bir hata bulur, ufak bir şey- | den güzelim yazıları yırtar, beğenmez, bağırır, çağırırdı. | Onun bu halinden herkes | usanmıştlı Artistler bile onun idare. si altında çevrilen filimlerde bulunmaktan son derece çe kinirler, filim biter -bitmez hemen yanından uzaklaşır- lardı. Bazan bir hiç yüzün den yanında çalışanları to katladığı bile olurdu. Bilihassa müelliflerden O- güst hiç bir eserini beğendi rememişti Fakat azmetmiş- ti, ona illa bir mevzuunu beğendirecekti Bunun - için baş vurmadığı çare kalma mıştı. Şimdiye kadar yaptı ğı emekler hep boşa git- miş, arzusuna nall olamamış & Çok düşündü Ona eşer- lerini beğendirmek için ne yapmak lâzımdır" Nasıl be gendirecekti? Birbiri üzerine sekiz on siğara içli. Fakat yine kafasında Rejisöre ya:- zıilarını beğendirmek — için bir çare aşığı — parlamadı. Kendi kendine hiddetleni - yor, boyuna odayı adımla yordu Nihayet buldu- Ona mü- rettep bir. facin oynatmak Uzun boylu düşündü. En küçük ihtimalleri bile he sapladı. Ölçtü, biçti ve ni hayet mükemmel bir dram hazırladı. Ama bunu başarabilmek çok güç olacaktı ve olduk ça da paraya ibtiyaç vardı Fakat azmetmişti. Her neye mal olursa olsun mutlaka yapacaktı. Şapkasını, bastonunu ala rak evden çıktı. Meyzü bul mak için ekseriya uğradığı Apaş meyhanelerinden birin de tamıdığı Emili aramağa # başladı. Bir iki meyhane | nasılsa orada bir akşam seyrettim de günlerce, gün leri sevmedim ... Akşam olun ca Zeynep, içlenmiş.. “Haydi geç kaldık . Vapuru kaçır miyalım demiş,.. O genç istermiş ki son vapur da kaç- s10.. Onun yerine keyfi gel. sin. Bak. Sen hele. Bak. Bak.. Bak ... Heygidi genç lik hey.. Kendini hem gül dürür, kendine hem güldü rür.. . Böylece kızı oyalar. Dururmuş . Nihayet son va purun kalkmasına yarım sa- at kalmış Onlar da iskele nin, yolunu tutmuşlar . Fa kat tam yarı yolda, çocuk birdenbire durmuş.. Üzerini aramağa koyulmuş. Sonra bir: “—Eyvah!., Demiş.. Meğer çok kiymetli bilmemne taşlı altın kapaklı saat ve kordonu oturdukları anutmasınlar mı? Unutmuşlar değil, delikanlı k oraya saklamış . | rüp göremiyeceğini dolaştıktan sonra onu setvgi- lisi Margrit ile başbaşa bul- | du. — Vay, M Ogüst. Seni ne yeller attı? Epidir görün- müyordun! — Ama yaptın ha. Epidir dediğin bir hafta için mi? — Bir hafta, beş gün hep bir. Bizi kendine öyle alış- tudin ki, iki gün görmesek göreceğimiz geliyor. — Teşekkür ederim, ben de öyle Hani siz olmasanız buralara adımımı bile mam Ve garsonu çağırarak şa- rap ısmarladı Biraz neşelendikten sonra Oğgüst, yavaş yavaş Rejisöre karşı muvaffakiyetsizliğinden bahsetmeğe başladı. Öyle tatlı ve heyecanlı anlatıyor* du ki, Emilla Margrit çok alâkadar oluyorlardı. Kendilerinden yardım gö- sordu. Muvafakat cevabı alınca Re- | jisöre oynatmak istediği fa- cla plânını anlattı Bunu her ikisi de çok güzel buldular, Ellerinden geldiği kadar yardım ede- ceklerini ve bu oyun için lâzım olan diğer arkadaşla- rını da temin edeceklerini vâdettiler * * $ O akşam Rejisör hiddetli olarak stüdyodan çıktı. Otomobili fazla - sürüy: virajlardan sürati kısmadan dönüyordu. Yine böyle sürati azalt madan bir sokağı dönerken bir kaza yaptı. Bir yenç kı zı hafif surette yaraladı. He- men arabayı durdurarak kı zın yanına koştu. Yarasının ağır olup — olmadığını, ıztırap — çekip çıkmedıılnl sordu Özür'diledi ve araba sına bindirerek bir. eczaha. nede yaralarını sardırdıktan eurle.ııılç — Haydi gidip arıyalım.,, Demiş . Tekrar geriye dönmüşler . Çamlara gelmişler . Vapur da: — Düüüt demiş ötesini sen bilirsin.. İşte böyle yolcum.. Son vapuru böy'ece — çamlarda kaçıranlar, canlarına ipek sevda tülleri mi, yoksa iğne siz ipliksiz patiska roplar mı biçer, orasını bilmem, Fakat bildiğim birşey varsa, yol- cum gecelerce bu yollarda Zeynep hâ'â o itirdiği cev heri arıyor. Fakat, iş işten çoktan geçmiş, giden elden gitmiştir... Hey.. Arabacı nereye? — Çamlıcıya geldik be yim.. Sesleniyorlar.. — Üsküdar iskelesi, çek , Genç mimar, eve yorgun dönmüş, kız kardeşi Sühey: İâya, bazı talimatı verdik- ten sonra, olatına. kapil, « Artık Şok kızı baka baka sevmesinden SAYFA: 3 K TT n ae TÜRKDİLİ Pazartesinden başka her gün çıkar. Siyasal gazete.. Yıllığız 800 Kuruş Altı Aylığı:400 — , Sayısı: Bi Günü geçmiş sayılar 25 kuruştur. ADRES: | BALIKESİR TÜRKDİLİ sonra şehrin tenha — biraha- nelerin birine götürdü. — İsminizi öğrenebilir mi- yim Matmazel? — Mari. * — Yaptığım bu kazadan dolayı beni affediyorsunuz değil mi? — Niye cevap vermiyor- sunuz” Çok mu muztaripsi- niz? Doğru, haklısınız.. Fa- kat müsaade buyurursanız bazı şeyler söyliyeceğim: Pen çok sinirli bir adamım. Atel- yede bile; affedersiniz Mat- mazel, kendimi takdim et- meği unuttum: Rejisör Röne, — Mersi, memnun oldum Evet, atelyede bile malyetimde çalışanların ufak bir hatası beni çok sinir- lendirir. Bu gün yine me- murlarımdan birinin müna - sebetsiz. bir hareketi beni dehşetli sinirlendirmişti. Bu asabiyetle otomobilimi nasıl idare ettiğimi düşünmüyor- dum bile Fakat bu müessif hadise bana bir ders oldu Biraz sonra barışmalardı. İçlikleri şgapmanya genç kı- zın somurtkanlığını gidermiş, hatta bir az serhoş bile et- mişti. Şimdi Rejisör Mariyi tet. kik ediyordu: Ondaki çehre | artistlerini hiç birisinin si- masına benzemiyordu. Böy. le burun, ağız, çene, kaş, göz birinci sınıf artistlerin hiç birincinde yoktu Rejisör genç kızı tetkik ettikçe tak- dirden kendini alamıyordu. Hatta dumanlı kafasile genç bile korktu. v İzzetoğlu (Sonu var) görmeden kendisini yatağa salıvermişti.. — Kulaklarında hâlâ arabacının son sözleri uğuldarken, ağır ağır göz kapakları kapanmış, uyuya kalmıştı — Denizi sever misin Fik- ret? . — Su.. Engin su. Rü yalı su sevilmez mi Zehra?.. — Ama onun, — kıyıları döğen, kocaman kocaman, korkunç dalgaları var. Ya onlara ne dersin?. — Onlar mı Zehra?.. Bak dinle , Dalgalar kıskanç gön. lümün fırtınası önünde kö püren, haykıran — sevgimin çırpınışlarıdır.. Deniz, sevgi — dolu gönlü- me o kadar — yakındır ki Zel * Ben denizi — senin çılgın sevgiler yaralan göz. lerine benzetirim — Fırtına- lar, kıskanç gönlüm, dalga- — lar çırpman, inliyen « kç