Dünyanın Siyasi Manzarası haberle Yugoslavyada:. ugoslavyaya ait muhtelif kaynaklardan gelen ha nerlerden, bu memleketle Al. manya arasındaki siyasi müna- sebetlerin kesilmek ve askeri harekâtın başlamak üzere oldu- ğu neticesi çıkarılabilir. Berlinin yarı resmi siyasi münasebetlerin hemen İnkıtaa uğradığı kanaa- tini izhar etmiştir, Son haberlere göre de; Yuğas Javya kralı bir beyanname neş- rTederek, | nisandan itibare bütün müsellih © kuvvetlerin harbe hazır vaziyete konduğunu bildirmiştir. Yuzoslavyada bü- tün yolcu trenleri gayri muay - yen bir zaman için tatil edil - miştir, Tuna üzerindeki nakli - yat durdurulmuştur. Macaris « tanda trenler, Alman askerleri- nin nakline tahsis edilmiştir. Yugoslav Hariciye Na arının bir Yunan gazetecisine yaptığı » mühim kısmını aşağıya kaydet tğimiz - kat'i beyanat da, as - keri harekâtın başlamak üzere olduğunu göstermektedir: “Milletimiz mazide başka ta- arruzlara da karşı durmuştur. Biz korkmuy mak lâzım gelirse, çarpışacağız. Vazilemizi yapacağımızdan her» kes emin olabilir. Bu vaziyete göre, bu satırla - Tı yazdığımız sırada o Yugoslav hudutlarında harbin başlamış olması ihtimali vardır. Böyle bir harp vukua geldi ği takdirde Yugoslavya, Ingi lis kuvvetleri içi dan daha kıymetli bir hava ta arruzu üssü olataktır. Bu su reile Yugoslavyadaki hava mey danlarından istifade edecek © - Yunanistan - lan İngilizler, Romanya petrol mıntakalarını, şarki ve cenubi Almanyanın sanayi merkezleri » ni, Bulgaristan ve Macaristan - daki askeri münakale yolların KANBURLARA DAİR... Sayın okuyucularımızdan bir zat » adımı üzüm görmeden - gönderdiği bir mek- tupta, kendisinin kanbur -oldu- ğunu haber verdikten sonra; — Şişmanlar ve zayıflar Üzeri: ne o kadar yarıdığınız balde kanburlardan niçin bahset miyorsunuz?.. Diye soruyor... Bu zatın SİS manlarln zayıfları kıskanıp kis “| kanmadığını bilemiyorsam dm simdiye kadar kanburlardan pek ax bahsettiğimin sebebini söyli- yebilirim: Bir kere, kanhurların sayısı « şükürler olsun pek te cok değildir. Sonra da, kanbur- luk bir ayıp değilse de bir kan- burun karsısında burluktan bahsetmek ayıp sayılır: Gazete yazısını okuyanlar arasında kan hur olmıvanlar süphesiz pek da ba enk olmakla herke kovhur lar bulunması da mümkündür, Kendisinin de kanbur olduğu- pu haber veren bu sayın okuyu- cumuzun arzusu üzerine, kan - burluğun nereden geldiğini an. latmıya calısacağım. Kanbur ol mıyan okuyneularımın bu yazı lardan canları sıkılmasına, NM mebep voktur: enldiğini hilmiverlarsa lerini biraz arttırmış olurlar Okuyueylarım arasında kanbür bulunur da bu yerılardan can sıkılanlar olursa onlardan bi yar sıları okumamalarını rica ede - sim. Bugün ihtiyarlıkta gelen kan- ABONE saoati 1400 Kr, 1 sena M0. Gay 400 Say wa. Vay ve vasıtalarını ve tahaşşüt mer- kezlerini şiddetle ve devamlı bir surette bombardıman etmek imkânını kazanacaklardır. Yugoslavyadan Ploesti'ye ka- dar mesafenin 400 kilometred. fazla olmadığı gözönüne getiri- lecek olursa, Almanyanın canl damarı olan Rumen petrol sa -) hasmın maruz kaldığı büyük! tehlike tebarüz eder. Diğer cihetten böyle bir harp| ingiltereye Adiryatik hâkimi - yetini kazandıracak, Italyan bu deniz sahilindeki limanlar, sınai merkezlerini daha iy ve ilemi surette bombardı” man etmek iktidarın temin e- decek, ayni zamanda Arnavut - luktaki Italyan kuvvetlerinin tamamiyle tahribi neticesini de tevlit edebilecektir. Almanyayı, Yugoslavyaya harp açmaktan, ancak bu teh- likeler vargeçirtebilir. Amerika ve Mihver : on günlerde Amerika hü- kümetinin, limanlarında bulunan mihver devletlerine nit gemilere, yapılan sabotaj hi ketlerinden dolayı, el koyn ve bu gemilerin yekünu 900 bulan mürettebatını tevkif et - mesi hâdisesi, Alman ve Hal; radyolarının Amerikaya karşı şiddetli hücumlarına sebebiyet vermiştir, Bunlar, Mister Roo- sevelt'i, beynelmilel kanunlara muhalif olan bir Gangster sis- temi tatbik etmekle itham ey - liyorlar, Amerika Hariciye Nazırı, Al man ve İlalyan hukümetlerinin verdikleri protesto notasına kar| ş, gemilerin iade edilmiyece; ve mürettebatın tahliye olun - mıyacaklarını kat bildirmiştir. Hattâ, bu sabotaj hâdiseleriyle alâkadar; görülen Italyan deniz derhal geri çağırılmasını istemiştir. Nazilerin üzerinde çok işle - dikleri ve pek çok şeyler um - dukları cenubi Amerika devlet lerinin de, kendi limanlarındaki mihver devletlerine ait gemiler hakkında ayni tedbirleri alma- ları, PamAmerikan | ittihadının kuvvetine bir delil olarak göste- rilebilir, Almanyanın bu tedbirlerden fazla sinirlenmesi için kuvvetli sebepler vardır. Bu gemilerin bir kısmı ce - nubi Atlantikte korsanlık eden| Alman kruvazörlerine ve deni-| zaltılarına gıda maddeleri ve! benzin temin etmek suretiyle kimdi devam Diğer ihetten, bu gemilerin Şimdiden muhafaza altına maları ve Amerika resmen mu - harip vaziyetine girdiği zaman| belki de daha evvel, Ingiltere -| ye gıda maddeleri ve harp le varımı taşımak için kullanılma» ları ve bu suretle hiç olmazsa bir aylık denizaltı tahribatın karşılıyabilecek bir vazife gör- lr lc Sa, 5 te burluğu söyliyeceğim. Bu türlü. sü kanbur olan ihtiyarların ho- suna gitmediği gibi geveler de ihtiyarlara “toprağa bakıyor,. di- yorlar, Bununla beraber Yaşamak ibtiyarlıkta ve kanburlukta bile geldiğinden ihtiyarlıkla eğ- lenen genclerin arasında içlerin- den ihtiyar ve kanbur olmayı arru edenler çoktur. İhtiyarlıkta kanburluk birer, bel kemiğini teşkil eden kücük kemiklerin 2- Tasında halkaların zayıflamasın- dan gelir, Bu halkalar zayıfladık- <a İnsanın boyu kısalır ve bel ke- in üzerinde bir kanburluk hâsıl olur, baş öne doğru eğilir. İnsanın boyunun kısalması hel kemiğinin o kanburlası kırk yasında başlarsa ilk zaman-| larda pek az olduğundan pek te| belli olmaz. Fakat yaş ilerledik çe borun kısalması, sırtın kan- burlasması icin mevdana cıkar. Nihayet seksen yasına o gelince kırk yasındaki hova nisbetle er. keklerde 7 santim, kadınlarda da 6 santim fark olur. Bunlar, tabii, yasati sayılar... İnsanın yasama tavn kanburlu Eun ax VEYA cak olmasına tesir eler: Sebirlerde masa * başında cok oturarak Okuvun varanlar, köylerde de tovrak işlivenler da- ha cabuk ve daha ziyade kanbur ölürler; Kanhurluğün bu — türlüsüne simdiye kadar care bulunamadı. ğı sibi, zalen tare arayanlar da yoktur. HER ŞEY OLUR, ÇİÇEKLERİ TENKİT BİLE! re Yaran çan kalelerle üraniöm UN uu ve onlara en yeni harp alât, edevat ve hırdavatını bir yana bıraka - lm da eriştiğimiz baharın yüzü suyu hürmetine bu hafta - içinde bulunduğumuz mevsime uy- gun - zarif ve zararsız - bir mü- sahabe mevzuu seçelim: Çiçek - lerden bahsedelim. Bazı şeyler vardır ki, insanlar yalnız kendi h zevkleri, meyilleri itibariyle değil, umu - mun âdet, görenek, terbiye ve ş itikatlarına kapılarak beğenirler, öğerler, bunlara lâf söyletmezler; söyliyenlere de acayip scayip bakarlar ve “snob., “münasebetsiz, , , miş,, ten tutunuz da “deli,, ye kadar dayanan sıfatlar verirler. Meselâ gurub, tülu', mehtap, onlarca muhakkak güzel sayılır, Muhakkak “Ah, demelisiniz, ne lâtif şu mehtap, şu fecir vakti, şu gün batışı!,, Halbuki ben mor susam kadifeliğinde bir zemin üzerine çok yıldızlı, aysız ve ay- #z olduğu için de derin geceyi o taze ripolen boyalı mehtaplı gecelere tercih ederim. Mehtap- lı gece, nedense, bana, eşyası nakledilmiş, yeni kiracı bekli - yen, badanası taze, bomboş, per- desir, şıkır şıkır ve ayak sesleri- ni büyültüp konuşma “ton,, u- muzun müvazenesini bozan böş apartıman tesiri yapar. Hattâ fazla civcivi mehtapların, üze - rine mavi rıh dökülmüş eski Za» man mektupları kadar, şayet e- lim sürülürse dişlerimi gıcırda- tacakmış kadar beni sinirlendir- diği bile olur! Seher vaktini de pek sevmem. O, ne derece lâtü visa yıne az çok esniyerek, yarı selsem Sey- redilen ve geçirnecek uzun gu nü düşündüren bir manzarausr; başa çekilip çiy ışığı, maskeliyen ılık yorganın uasretimi ikide DİL hissettirir ve “Keşki kalkma - saydım!,, dedirtir! Çiçekler de böyledir; tenki die mesağ yoktur. * * içek denince muhakkak Ç Mğenmek ama. Çiçekleri ben de severim; fa- ket coşkuncasına, ( delicesine, tenkitsiz ve itirazsız deği! Ken- di kabahatleri olmamakla be - raber itiraf etmeliyiz ki, Çi - çeklerin çoğu fazla suslü, lüzum Suzcu, zevesizce makiyajlı, hem renk, hem şekil hususunda müs- rif, âdeta “sonradan görme, “Yeni zengin,, dirler; haykılıcı ve yorucu bir şimarıklık arz€ - derler, Takmış takıştırmış, çek - miş çekiştirmiş, iki dirhem, bir çekirdek, hoppa ve hasba, bir halleri vardır. Bence hakikaten güzel ve 7â- rif olan çiçekler tek renklileri veya tek renk üzerine yine ayni renkten açıklı koyulu olanlan- dır. Leylâk, mor salkım, menek şe, elyotrop, vapur dumanı, or” tanca, erguvan gibileri... ERGUVAN, Boğaziçi yamaçla - Tında, güneş çekildikten son- Ya batı tarafından bir değirmi bulut kopmuş da yere inmiş ve bir fidana sarmışa ben- 16, Sanırım ki, 0 çiçek, ışıklı ve renkli bir buğu gibi, kısa bir zaman geçince eriyip boş” lukla kaybolacak! LEYLAK dalında bir hüzün var dır, taze bir dul kadın hümü ve hattâ rayihası... MOR SALKIM'a bayılırım: Ta- neleri bir meyva gibi dolgun- dur, eti diri, kokusu nâmus- lu, rengi vakarlıdır. Zaten o, bir çiçek galkımıdır; üzüm sal- kımının sihirli bir elde çiçek oluvermişi... Mor salkımı şöy- le kaldırıp eğim yakın, tuta- cağım, dudaklarımla taneleri o im bile gelir, hattâ, niçin gizliyeyim? Bunu Refik F mi kere yapmışımdır, ta- dını almışımdır. MENEKŞE, bütün dünyanın ve her seviyedeki insanın sev- mesine, en bayağı şiirlerde ve aşk mektuplarında isminin geçmesine rağmen bir türlü pespayeleşemiyen tek kibar çiçektir. Sanki tabiat onu münhasıran kadın göğsü üze- rinde mevki almak için Tatmıştır. Dlenekşe Tayihası ten koküsu ve ipek temasiyle ne derece uyuşur! Göğüs, menekşenin ikinci fideliğidir. ORTANCA, filvaki fazla iri ka- falıdır, çiçeklerin “megalo- cephale,, idir; bu sebepten de oldukça bön duruşludur; lâ- kin iri başlı çocuklar gibi hoş bir saflık, sevimlilik gösterir; 4y çiçeğindeki gibi hem ah - mak, hem küstah, hem liya - katsiz, hem de liyakatkların tepesine çıkmıya teşne, hülâsa haddini bilmez değildir. HERCAİ MENEKŞE'yi güzel bulan var mıdır, bilmem. Ay- rı ayrı bakılırsa, evet, onlar ne parlak renklerdir, ne kadi- 1€ tenlerdir, nasıl da kaprisli benekler, zıt boyalar, kelebek gibi süslü şeylerdir. Fakat, #a- de tumturaklı kelimeler bir araya getirilerek yazılmış eski gazeller gibi nasl da, sarfe - âilen emeğe değmez, cebri ta- biatle vücut bulmuş, baş, fi- kirsiz, özenti, lüzumsuz mari fetlerdir. Ne zaman bir hercai menekşe tarhına baksam ken- di kendime şöyle derim: “A- man, hep birden canlamver- seler de kanatlarını açıp uçsa- lar, gök yüzüne dağılıp gözü- mün önünden defoisalar',, * * aten bazı çiçekler tarla - larında ve. fidanlarında o derece kelebeğe, kuşa benzer- lef ki, bir kedi veya bir köpek aralarına daldığı zaman ürkek yerlerinden . kalkıp sürü halin- de uçmadıklarına, ufkun bir ta- rafında kaybolmadıklarına şa - sarım! SIKLAMEN, çiçeklerin en fazla kuşa benzeyenidir. Amma â- yağından” ökseye * “tutulmuş, mini mini, hoşbir Hindistan serçesi... Hep uçma vaziyetin de ve arzusundadır; rüzgâr vu rursa telâşı bile sezilir, O ha- line baktıkça koparıp zavallır yı boş bir ümitten kurtarmak isterim, YILDIZ ÇIÇEGI, sıra sıra delik leriyle hoş bir peteğe benzer ve bana şöyle dedirtir: “ha- niya işinde bunun balı7,, NERKİS, bir zamanlar mahbu - be gözüne benzetildiği için kiymetli imiş; bugün artık ka le alınmıyor. Zira şimdi göz- de aradığımız. şekil ve renk - ten ziyade mânadır, | fikirdir. Nerkis çiçeğinde: ise göz, vit- rinlerde gördüğümüz armut sapı belli, kurabiye kalçalı ye tip mankenlerin cam Halid m kadar, güzellikleri nis betinde cansız, ruhsuz ve çe reyansızdır. AKASYA çiçeği zariftir amma çok verimlidir, çamaşır leğe - Binden taşan sabun köpüğü gibi dallarından sarkar, ka - bârır, şişer, göz doyurur, Ay- nca mübarek çiçek arıların imarethanesidir. Bana öyle gelir ki, bu çiçek, göbeğine ko nup balını emen andan dola- yı değil, kendiliğinden sesli, zıltık ve hareketlidir! SLAN AGZI”, “KALE ÇI ÇEGI”, “ANASINA BABASI- NA PAY VEREN” gibi muhte- hf isimlerle anılan çiçeklerin heresi menekşelerle renk mü- şabeheti ve bolluğu bakımın- dan bir karabetleri olsa ge- rektir; hercailer göz, buhlar ağızdır. Çocukluğumdan ka - lan bir alışkanlıkla, nerede bulsam gırtlaklarına basarak ağızlarını açtırıp kapatmak - tan kendimi hâlâ, bu yaşım- da menedemediğimi söyler - sem ne buyurursunuz? “Ana- sına babasına pay verenler; ç © acayip şekillerinden ve isimlerinden" dolayı bana bi- raz da yeni şiirleri hatırla tırlar LALE, tarihimizde meşhur bir devir yaşatmıştır. Fakat şöh- fetine Tağmen, beni tamamiy- z bırakır. Mermer, kumaş ve demit üzerinde mo- tif ve ornöman olarak çok işe yarıyan bu çiçek, yaprak- ları yarı kapalı iken bir dere- giderse de açılınca yağılaşır, aptallaşır, bır paralık olur ki.. GÜL'e lâf söyletmezler; fakat çeşidinden bana bıkkınlık gel miştir. Menekşe gülünden tüm da şakayıka kadar im biçim kaç nev'i mevcuttur, Allahım! Bunun rüne sarfedilen emekle beşeriyet, herhalde, daha mü- kemmel bir kültüre sahip o- Turdu. Bütün gül isimlerini yazayım desem gazetemizin bir nüshası, sanırım kifayet etmez. KARANFIL'i pek severim; fa- kat onu da insanlar, çalışa ça- balıya öyle uygunsuz renkle- re sokmuşlar, öyle pespaye seştirmişlerdir ki... lin koyu Tenklileri, koyu renk tuvaletlere bürünmüş” leri hoştur; ciddi Tayihasına bü hal yakışır. Bu hanım ha nımcık çiçeği tutup da sarı, pembe, ille karma karışık renklere bulamuk, hoppa kı yafetlere sokmak .ne yazık! Bazı çiçekçi camekânlarında| gördüğüm çividi boyalı, toz pembeleri beni âdeta zun ediyor. İla şhaysi- e mesi, kepazeleşmeni gibi bir şey! P ek eğri büğrü, çengelli kıskaçlı, ağızlı burunlu, gözlü kaşlı, boru veya zil şekil- li, hokkabaz edevatına benzi - yen çiçekleri de sevmem. Asıl güzel olan çiçekler insan ** > iaak -| asidağı ağaçlı elinin ıslahına ça çekler, bilhassa me, nın çiçeklerid bunlar arasın Kargılı is urlatan bir adamdır. O devre ait bir mış. Ve bir sinema eseri çevirmiş. Film dün “prezente, edildi. Yerli filmler hakki günlerde | yapılan mü filmi ko ermet Muhtar bi ye karışan İkindi dan sonra çi -| görmeğe gittim. > en buna dair göri Sermet Mei p baltalanmıs, lanmış olduğuna sim ? medebilirim. Esere vali mükemmel bir teni, ne uçuk bir pembeliği, sonra, oral rında uçları mini mini top lu, daha koyu bir pembelikte ine de dip dır. Ya rayihası? Belli belir - sizdir; pek hassas iseniz at bilirsiniz. * e | darbe ismi ile haşlıy: or halde bu esere “Kivre” ismini vermemiştir, Gia? Iduğuna aykırı düşmüştür. Daha” yedi kokmaya başlıyan bu X dö vü'ler si i “İdaha yeni icat edildiği gö” daki kadar iptidai, Yaşar, Halide, Keşit sten, doğrusunu isterse -| de esirci Kör İbrahim , gül gibi, yasemin, fulya, zambak, manolya gibi in #anın burnuna, birdenbire fi atan kokularla benim başım hoş değildir. Bu çiçekler, in rın eline verilip de kapağ çınca içinden kukla, fare, ve o cinsten münasebetsiz b nesne fırlıyan sürprizli kutula - Ta benzerler; burnunuza tut e nüfuz edememişleri* ii teknik hataları, mizanyrdisi ları var ki, sinemadan | mıyanlar bile bunu deri; debilirler. Filmin başlıca rolü: t Köknar “Bir kavul deki cahil sadrazam sirinden kurtulmuyor. Sİ mit zamanında dal olsa - koskoca bir mi lık almak üzere ilk reinin evinde üni karıp göbek atar mı mı Sermet Muhtar el tığı burun bile o değil, müz mu Tayiha, genzinize yaylı| diz sarayındaki padişah bir âletten kopmuş gibi sıçrar, | berbatlığı ne: zevkinizi bozar. Bundan d dır ki, meyva ağaçlariyle kır Çi-| çeklerinin kokularını, bilhassa yonca ve çayır kokusunu dey- me lüks bâhçe çiçeklerinkine üstün bulurum. ÇADIR ÇİÇEGİ kır çiçekleri! arasında en fazla sevdiğim dir; Haniya, kupkuru farla - lara arşın arşın uzanan ve ö- tesinden, berisinden soluk ma vi veya donuk beyaz, çadır! biçimi çiçekler veren mahvi. yetli, sevimli ot... Çorak top- Takların tebessümü! KATIR TIRNAGI'na da - çok keskin sarılığına rağmen - memleketimizin yamaçlarına yaraştığı, onlara bir hususiye verdiği, gurbetlerde İstanbı sırtlarını düşündürerek Tenk- li ve canlı, hayalimden geçti ği için - ayn bir muhabbe - tim vardır. Ona bu münase betsiz ismi veren kaba beri- fi - eski zaman bükümdarla - rından olsaydım - muhakkak “kırk katır mı istersin, satır mı?,, diye müthiş bir ılmaklığım müm-| kündü. Teşbihte hata olmaz! derler amma bunu katırlık derecesine çıkarmamak şar - tiyi “Biro hüdüğe bakınız, bir de pek zarif, cidden müsem - masına uygun bir çiçeğe “ha- nimeli,, ismini veren zevk sa- hibini düşününüz siz de be -| nim gibi birincisine hiddi mez, ölekine ise rahmet oku maz musınız? “KADIN TIRNAĞI, bile "Kuzu tırnağı, olurdu be sdam! Tabi nümunesim verdiği binlerce güzel hayvan arasında çiçeğe benzetmek için düşünüp ta - Şınıp katırı seçmek ne tabiat- sizlik! demesen desi Karanfi- — — I | Askerlik İşleri | Yerli Eminönü Askerlik Şübesi deni Şubemizde kayıtı malül ve erler İle şehit ye: mayâ her ne seveple rüraca miş olanların l0 Nisan O41 kadar (Sani 9 dun 12 ye ke Yerli Eminönü Askerlik den: 1 — 323, 326 doğ uskerliğini yapan veya » sebepten askerfiğini “Yap. ihtiyat Müslim ve göyri M talim ve terbiye maksadiyle sev teceklerdir. 2 — Toplanma günü & Nisan G1 sah günü saat 9 dadır, 3 — Gelmiyenler hakkında kanu- Al takibat yapılacaktı. Bu ilân da- vetiye yerine küm olacağından teb- ligat yapılsın yapılmasın * muhukkuk Sayin edilen gün ve santie o pubede bulunmaları ilân olunur, Meamizi İİ mek kırk| ? Bune İ kor fakirliğidir Kıvırcık paşayı huri ağası mı çıkarır? Nere ler, mabeyinciler, tü pıcılar??.. Abdülhamit, paşaz zaman bu. ağası reveransl ? O nteş tali mennahlarını “metör miyor mu? Müşir paşanın konal tün cariyelerin mangal hanımefendinin huzurunüy? dukları nerede görülmüe da Pa Hele paşanın kayınbii Te ölmüş! » Bununle doktor- kaydedilen yalnız esere, miş değildir. G sütunlarda destiği memleketteki filmeilik si taallâk ediyor. Sermet Muhtarın bilmesem eserde gürd Burada evvelâ vetle yapısılacak niyle kaplan ayına | çıki müessesesidir. Ondan son töransen,, dir, Sahneye cek şeyin ruhunu kavramı) “nüzum,, san'atira muvafi ruhunu masıl nefhedebilii gibi işlerde en kuvvetli mi kıyet âmili “bi Bilmiyorlar! mediklerini de bilm'verli ASKERLİK cerlik — şubeli İŞLERİ melere görül kilde tertip ve tarzi edebil top ni bütün telerrünt ve tatsiğbulu * muhtelif fasılkarla gösterir. b An, Duiresi 5. 3. mürmele İarşi e zolulu Şevki Göçmen y yazdan ve M, A1, Vekâlekin Kik ve tabma müsuüde ve İserdir. Enerde seiterlik Üme ner maddesi, maddeler de yilem vi âyri ayrı izah edilmiş ve bafl lere göre de şuoelerce yap istılmaştar, İnkulip Kürüphas fından neşreditmiz ve baratından börlmişter. TAE çıne, Ciha.