ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi | | —— 1400 Kr, Tem 100 Kr. Pag'm say s9 a 3 Ay so " ww » 1 Ay 20 » Milletleraram posta ittibadına dahil olmıyan o memleketler için abone Bedeli müddet #irasiyle 30, 14, 8, 8.5 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres. değişi Kk 25 kuruştur. Cevap için mektuplara 10 kuruğluk Pul ilâvesi Tâzımdır. Postacıtığımız, bu yıl, tam yü- züncü yılına basmış bulunu- Vor. Bu münasebetle, posta işleri, © piki reis mnuavinlerinden sayın Bay | Türker, Münakalât Vekâleti taralmdan çıkarılan posta, teleton, *lgraf dergisine çok şayanı dikkat bit makale yazmış. Bu makaleden Öğreniyoruz ki, şu anda, “hazinei Şvtak., ia mahfuz bulunan bir hattı hümayunla Türk postacılığının te. Melini atmıya çalışan İkinci Mah- bu teşkilâtı şu sekiz esas üzeri- Ve kurmak istemiş Mektupların, Dersaadetten tiraya, ve taşradan Dersandete gi- ü» gelmesi. ? — Mektup makliyatının nizam tm alınması, 3 — Varidatın temini. 4 — Muharrerata fesat karıştırıl. a meydan verilmemesi, > 45 — Bu işin tedviri için, Dersaa- p e münasip bir mahal intihabı ile, ola tayini ve taşrada lüzum f rülecek. mahallere memur ikamesi, tap 7 >— Hiç kimsenin hodbehod mek. göndermemesi, — Mektup teatisinde islâm, ve ecnebi ahaliye müsavat ve- $ — Ter tarafa tatarlar ihracı gibi Müamel s İkinci Mahmudun muvaffakiyete divay turamadığı bu teşebbüsü, Mi Feyzi Paşa tahakkuk ettir. 58 çalışmış, ve ilk posta, Üsküdar- mit arasında işlemiş: Fakat ma- ,ikinci teşebbüs ie, yarım). İl Ve ibare Abdilmeci “ln | fidan: Gülhanede okunan (hattı gümayun) In yapılması ilân olunan tay, tı hayriye,, meyanında pos- | A da yer verilmiş: Nizamname ya e nezaret teşkil olunmuş, ve mi senesinin bugününde, Yenica- in avlusundaki “Cizyehane,, dairesi amman âmire,, namı altında ik posta nazırlığına da, evvelâ i efendi,, , — ve onun başka bir riyele Bakli üzerine — “Ah. bey,, tayin olunmuş. faydalı malümatı bize verdiği Bay Hikmet Türker'e müteşek- Fişi bir tekâmüle kavuşmuş bu- Türk postacılığınn yüzüncü imünde, onun tarihini gözden ve bu kadar hayırlı bir te- ilk hizmetkârlarını min- anmak vazifemizdir. Fakat ma- biz, bu teşekkiilün yüz yaşma bu hâdisenin kıymetile ip bir şekilde tesit etmedik. ebiliriz ki, matbuatın bile, 'ye gösterdiği alâka, şu tecelli etmektedir. Bunu gür- içindir ki, Türk postacılı. tarihine, hiç olmazsa kısaca atmak vazifesini de biz, ba- çalıştık. Posta idaremize Keniş bir tekâmül ve inkişaf eder, ve onun başında bulu- değerli vatandaşların idrük et. mesleki bayramı kutlularken, ki, gelecek yıl, bugünü, lâyık , Şekilde tesit etmek vazifesini i alım! Fi ii 114 z Hil EA yo . <Uk Tiyatrosuna Eser çocuk tiyatrosunun büyük Üy #vaffakıyetle faaliyete — basla sevinçle haber aldık. Öğ iz ki, tiyatronun kukla ve Janrında yazılmış çocuk e- ihtiyner sonsuzdur. Ve bu bütün Türk muharrirlerine, azife düşmektedir: Çocuk iu, bu mühim ihtiyacından kurtarmak... , bizde, nisbeten bikir , çocuk kütüphane- , ötedenberi, içimizi türel dertlermiz arasında Yer tutmaktadır. Bakalım, tiyatrosunun: Eser!..,, Diye istimdat aonmn milessiriyeti, Ye onları ie ü harekete gecirme- #elebilecek mi? e Efİr; ii il / £ # AHLÂK BUHRANI TAN EREDEN DOĞUYOR? Bremen lm aym gmail ye Ronesans Devrinin Moralı e«rebeylik devrinde, toprak lordlarının yarattığı esaret hayatı içinde, başta Katolik klise si ve Papalık olduğu hslde umum haristiyan kliseleri, bu esareti ida- we edebilmek için, dini ellerinde vasıta olarak kullandılar. Kilise, fertler ve zümreler arasındaki mü. cadeleleri hal için müstahase ha'i. ne gelmiş din kanunlarını öne si. rüyor, yeni zamanın ihtiyaçlarına cevap vermiyen bir dinin mora. li ile, İncil ile, fertler arasındaki münasebetleri tanzime çalışıyordü. Bu devirde, derebeylik hi Metinin çikardığı kanunlar, yalnız köylüyü, ve şehir halkını mutlak bir istibdat ve işkenceye tâbi tut. maâkla kalmıyor, cinsi moral, ah. lâk, kadın esareti üzerinde de ks redici bir rol oynuyordu. Sevdiği Için dağlanan ve göğsüne yalta y pıştırılarak sokaklarda dolaştırılan genç kız yalnız iptidai bir moral te. lâkkisini değil, dinin ve devletin değişmekte olan bir cemiyette ne ar müstahase kanunlarla yürü. düğünü gösteren bir delildir. Rönesans, derebeylik devrinin istibdadına, klisenin kör kanunla. rına karşı doğmuş bir reaksiyon, derebeylik devletini yıkarak cemi. yetin bünyesini değiştiren bir in- kılâbın mahsulüdür. Bu devre ka. dar filozoflar; mütefekkirler, yine moral kanunları tabiatten çıkar. mıya çalışıyor, cemiyetin içindeki iktisadi, İçtimai moral buhrsnlar- Ja alâkadar olmüuyorlardı. Fakat 18 inci asırda kapitalizmin seri te- kâmülü, tipkı Acem barplerinden sonra Yunanistanda olduğu gibi ahlâkı birinci plâna getirdi. Eski kıymetlere yeni kıymetler vermek ihtiyacından, ahlâkın menşeini ve esasınr araştırmak O İlizumundan bahse başlandı. Yeni istihsal haya. ının: yarattığı yeni haya: şartları olduğu, bu şartlara uygun bir mo. ralin doğmakta bulunduğu anlaşıldı. O zamana kâdar bilmedikleri bir ilim, iktısat, ve siyasi İktısat İlmi eni ilim çubos şartlarını araştır yor, günden güne 'catarla in. kişaf eden sanayi hayatı bambaşka bir hayat yaratıyordu çiceği sanayi inkilâ. bından sonra cemiyetin çehresi tamamile değişmişti. Ar. tık din kanunlarile, Efâtunun, E. pikürün, Stoie'lerin felsefesile bu devirdeki içtimai münasebetleri, morali tayin elmek mümkün de. ğildi. Dinin, ananelerin bütün 503. yal münasebetler ve ilerlemeler ü. zerinde köstekleyici tesiri görülü. yordu. Bunun neticesi olan on $€. kizinci asır edebiyatı mutaassıp papazlara, derebeylerine karsı harp açtığı gibi ilim, fen, o felsefe şubeleri de tefekkür sahasmda mü. cadelöye geçtiler. Yeni idealleri müdafaaya giriştiler. On sekizinci asır filozoflarına (Ansiklopedistler, materyalistler) göre ahlâki tefekkürün mahiyeti, metodu, ahlâki, ferdi hırsları, ha. yat şartlarına göre tanzim etmek- ti. Bunun İçin de ferdin egoizm'ae dayanan morali, cemiyetin men. faatine dayanan bir moral haline getirmek için devlet sistemini, kül. türü (değiştirmek (o lüzumundan bahsediyorlardı. Bilnassa dinin, i- lim ve irfan üzerindeki tesirinden, dinin devlete müdahalesinden kur. tulmak istiyorlardı. Fortle cemi. yet arasındaki zıddiyeti kaldırmak, yeni bir devlet sistemi bulmak, ce. miyeti ve terbiye sistemini değiş. tirmek, saadet ve fazileti, içtimai temeller üzerine kurmak İüzamun- dan bahsediyorlardı. Bu suretle Fransız Ansiklopedistleri Fpikü. rizm'den ayrıldılar. Bütün ohlik. sızlıkların sebebini cemiyette ve mevcut sistemlerde buldular. Bu devirlerde İngiliz filozofları da kendi iktisadi inkişaflarına gö. re.yeni bir felsefenin temellerin! araştırıyorlardı. İktısaden koloni sistemine dayandıkları. deniz ti. careti. en büyük hayat âmili ol. duğu için, onları servete daha ye. kın 'yoldan götürecek yolları #rı. yor, bir taraftan da derebeylik devletine mütemadi surette isyan eden esirlerle, idareci sınıf arasn. da bir ahenk tesis edecek bir te. fekkür sistemi kurmıya uğraşıyor. Yardı. Eski tefekkür sistemi, yeni hayatı izah edemediği gibi, yeni ihtiyaçlara cevap ta veremiyordu. Klise ile devlet birleşmis, esareti idame çarelerini arıyorlardı, Bu zıddiyetleri hal için bu devrin fi. lozofları, radikal çareler aramak. tansa, ananevi münasebetleri mu. hafaza ederek, dinle devleti, devlet. le içtimai ahenksizliği uzlaştırmı. ya çalıştılar, B den daha süratle ilerledi. Papalıkla muhalefete geçti. İlk de. fa Romaya, Papslığa isyan eden Fransız hükümeti oldu. Dinle dev. leti biribirinden ayırdı, Fransada papazların (o saltanatına nihâyet verdi, bunları hudut harici etti. On yedinci, on sekizinci asır Fran. sasındaki bu dahili çarpışmaları, zıddiyetleri, 'ahenksizliğin aksini, edebiyatında, şiirinde, felsefesinde, ilminde dahi görürsünüz. O devrin romanları, tiyatroları ekseriya bu derebeylerin, papazların saltanatı, ve o devrin moral telâkkilerile a- lay eden, bunları gülünç hir mev. kie düşüren, cemiyet içindeki a. henksizlikleri aksettiren eserlerdir. Bu devirde cinsi ahlâk, aile telâk. kileri de değişiyordü. Jorj San, serbest aşkı müdafaa edecek kadar ileri gidiyordu. İlimde, Ogüst Kont, müsbet ilim nazariyesile içtimaiyata yepyeni bir veçhe vermiş, cemiyeti de eski filozoflar gibi tabiat görüşlerile değil, tecrübe ve o müşahedelerle müsbet bir şekilde izah edecek me. todlar bulmuştu. Hıristiyanlık, di. ni kökünden sarsılıyo:, cemi teki hayatla beraber motal telâk. “iter de” se saltanatını muhafaza için elin. den gelen her tedbire başvuruyor, cahil ha'k kütlelerini hu inkilâplar karşısında hareketsiz bırakmak i. çin, şefkat ve yardım esaslarına dayanan sinsi bir papaz mantiğile hareket ediyordu. Halk, cevap veren kliseye daha bi i kuvvetle bağlanıyordu. Dinin bü. tün hisleri, derebeylik devle- u sahada Fransa, İngiltere. © YAZAN: Sabiha Zekeriya SERTEL $ tinin bütün zulüm ve İşkencesi, Fransız ihtilâlinin doğmasına mâni olamadı. Çünkü artık, hayat, di. nin veya cemiyetin başı üstüne ku. rulan ahlâk, hukuk, edebiyat gibi müesseselerin düsturlarile değil, iktısadi zaruretlerin ve ihtiyaçla. tın tesirile değişiyordu. Fransız ih. tilâlinden üçüncü cümhuriyeta ka- der devam eden mücadeleler, hep dine ve eski sisteme bağlı olanlar. İs, yeni doğan sistemi müdafaa e. denler serasında geçen mücadele. Terdir. Jan Jak Ruso'nun, Fransız ihtilâline esas olan hukuku beşer beyannamesi, insan münasebetleri. ne, ahlâki münasebetlere yeni hir istikamet veriyordu. İmtiyazlı bir sınıfın halk kütlelerini esaret çer. beri altında ezmesinden doğan bu isyan, hürriyet, müsavat, kardeş. lik düsturlarile insanlara daha be. şeri bir ahlâk kanunu koymak İs. iyor, bu müsavata, kardos'iğe mâ. ni olan derebeylik ile dinin salta- natını yıkıyordu. İnanya iktisadi tekâmilde, İngiltere ve Fransa ile ayni tekâmülü geçirmediği için, Alman- yada meydana gelen zıddiyetler ve çarpışmalar da daha geç olmuştur. O zamana kadar Almanyada, ilim. felsefe, edebiyat ilerlediği halde, dinin saltanatı yıkılmamış, küçük küçük devletlere ayrılan Almany: da, iptidai bir derebeylik saltanatı bütün şiddet ve zulmile baki kal. mıştı, Günden güne kuvvetlenen derebeylik istibdadı karşısında ar. iri de r, di mülüne ayak uyduran Almanyanın içtimai bünyesinde de hu lar kendisini gösteriyordu. ne devam eden köylü İsyanları, artık Almanyada da derebeylik saltanatına nihayet vermek zamanı geldiğini haber veriyordın. Bu zıd. diyetlerin tesiri, kendini ede ta da gösteriyor, Göthe, bü fel. LOKMAN HEKİMİN ÖĞÜTLERİ SARMISAĞIN KİBARLIĞI Siz, onun kokusundan belki hoş- lanmazsınız ama, sarmısak dünya” da en kibar şeydir: Milâttan 4500 yıl önce yapıldığı rivayet edilen en büyük ehramda sarmısağın is. mi ve resmi görülür. O kadar es- ki zamandanberi neslini, hem de taşlan vesika ile ispat edebilen hiç bir kibar insan bulunamaz. Daha sonra Omiros'un ölmez şi- irlerinde de sarmısağın yeri vardır. Vâkü © büyük şair sarmısak ye. meyi pek fettan kadmların elinden kurtulmak için tesirli bir çare o- larak tavsiye etmişse de, buda sarmısak için bir fazilet sayılmalı- dır. Daha sonra, sarmısak sporcu. ra kuvvet vermekle şöhret almış. lı. Omiros'un tavsiyesine göre, es- ki zaman sporcularının sarmısağı, ondun kuvvet almaktan ziyade, kendilerinin peşine düşen kadın. lardan kurtulup, vakit kaybetme- mek için yedikleri haıra gelirse de, v zamanlarda bayanların — şimdi- ler gihi — sporculara İltifat gös- terdiklerine dair bir haber bulun- madığından sarmlsağın gerçekten kuyvet verdiğine inanmak lâzım- dır... Zaten ne şairlere, ne de ka- dınlara yüz vermiş olması hiçbir vakit hatıra gelmiyen, pek ciddi tabiat âlimi Plin de sarmısağın çiftçilere kuvvet verdiğini, hem de veremlilere deva olduğunu yaz- mıştır, Ondan önce, en büyük pirimiz İ. pokrat hekim, sarmısağı terletici, idrar arttıran, insana linet veren, fnkat bir taraftan da gözlere doku- nacak ilâçlar sırasına koymuştu. Sarmısak o kadar büyük bir be- kimden iltifat gördükten sonra, başka büyük hekimler de ona tür. Tü türlü faziletler alfetmişlerdir. Meselâ Diyaskorid hekim, onn s0- Tucan düşüren ilâç, diye tanımıştı. Daha sonra sarmısak, yılan ve ak- rep sokmasına karşı baş ilâç ol. muştu. Bir zaman da veba dan korunmak için pek kuvvetli hir i- lâç olmuştu. O zaman da sarmısa- ğın bu türlü tesiri esrar gibi telâk. ki edilmişse de, mikroplar keştedil- dikten sonra, hakikat meyda çıkmıştır: Sarmısak kokusu, mik- ropları telef eden en tesirli vasıta. lardan biridir. Bunun en büyük delili de, bizim Kayseri pasfırma- sıdır. Pastırma olan etin çürümemesi- ne ve uzun müddet muhafaza edi. lebilmesine sebep, güneş ışıkların» dan ziyade, pastırmadaki sarmısa- ğın kokusudur. “e Sarmısağın yeni bir şöhreti de, damarlardaki tansiyon fazlalığını düşürmesinden geldiğini bilirsiniz. Fakat onun bu türlü tesiri pek de. vamsızdır, ancak üç gün sürer. Sonra tansiyon tekrar çıkar. için sarmısağı bu iş için tavsiy. derlerse, üç günden ziyade yeme- melisiniz. Vitamin cihetinden sarmısak pek yavandır: Yalnız C vitaminin. den yüzde 25 miligram. Madenlerinin sayısı da pek az: Ancak üç tane, Fakat buna karşı- lık hem akıl, hem de güzellik ma- deni olan iyot, yediğimiz ve içtiği. miz bütün maddeler arasında en ziyade sarmısakta bulunur... Sarmısağa çokça rağbet göste. ren memleketler bhalkınm neşeli olması da bundan ileri gelse ge- rektir. Vâkıi kederden zevk alan $omurtgan adamlar, neşeyi buda. Talık alâmeti sayarlarsa da, neşeli olmak, akıllılığın en yüksek dere- essidir. Çünkü insanm sağlığını koruyan en kuvvetli vasıta odur. sefi, edebi kuvvetile bu zulüm ve esaret bünyesine isyan ediyordu. Cemiyetin değişen bu seyri, tesi. rini ilim, fikir, felsefe sahasında da göstermekten hâli kalmadı, O za- mana kadar gelen Alman flozol. ları, din felsefesinin tesirinden kurtulamamış, insan münasebetle. rini daima dinle cemiyeti uzlaştı. Tarak halle çalışmışlardı. Bu devir #ilozofları İçinde içtimsi tekâmülü ve ahlâk kanununu en kuvvetle izah eden Kant olmuştur. On sekizinci asır felsefesi, bütün insan bilgilerini müşahede ve tec. rübeye bağlamıştı. Kant tabilyst, riyaziyat gibi müsbet Mimleri ve tecrübe esasını lüzumlu görmekle beraber, ahlâk, metafizik gibi ba. hislerde sırf âkli, a'priori malü. mata da dayanılabileceği fikrinde idi. O zamana kadar bir çok filo. xoflar ahlâkı ya menfaat, ya hiz, veyahut la ferdin zevki esasına kuruyorlardı. Kant, ahlâkı, vazife temeli üzerine kurdu. Ona göre kanuna itaat, korkudan veya baş. ka bir sebepten değil, kanına hür. metten ileri gelmelidir. Her vazife, ancak vazife olduğu için yapılma. lıdır. Kant o zamana kadar “üğreni. lemiven” bir dünyada olduğumu. zu iddia eden filozoflara karşı, “öğrenilebilen” bir düryada oldu. ğumuzu, İlim ve fennin bu sırları mütemadiyen çözmekte olduğunu, din felsefesile artık cemiyetin izah edilemiyeceğini gösterdi. Fenni te. rakkilerin, icatların, iktısadi ve sinal tekâmülün değiştirdiği bu â. lem içinde, insan cemiyetlerini, fertleri idare eden kanunları da kesfedebileceğimizi, bumu da an. cak insanın şahsiyeti yapaca. Bını iddia etti. Kk“ insanı “kendi o kendine bir şey” telâkki ettiği için ferdi hür telâkki edivor, sebep ve neticeyi zarurete bağlıyor, insanın fiil ve hareketlerinin kendi içinde mevcut olduğunu, ahlâk kanunu. ri ale e yap ve yanma emrini verir. Bu bir irade, külli irade değil, benim di. ğer insanlarla olan münasebetimi tayin eden kanundur. Ahlâk kanu. nu zaman ve mesafe ile mukayyet değildir. Ahlâk kanunu, ferdin zevki esasına dayanır. Ferdin ah. lâki hürriyeti muhakkak ki mü. rekkep bir şeydir. Fakat öyle bir moral teessüs etmelidir ki prensibi de şu olmalıdır: O süretle hare. ket et ki, aklının düsturu bütün dünyaya şamil bir ahlâk olsun. Ahlâk kanunu diğer insanları da bana karşı ayni vrensinle harekete mecbur etmelidir. Yalnız semiye tin değil, ietimal şartların da mü taz bir şekil alması lâzımdır." di. yordu. Kant, ferdin morali ile cemiye. tin moralini birleştirmek isterken yine ziddiyetlere düşüyordu. Ah. lâk kanuna ferdin zevkini esas tutan Kant, bu esas dahilinde ce. miyetin ve içtimai şartların nasıl mümtaz bir sekil alabileceğini he. sap etmiyordu. Kant'a göre, zevk, dünyaya samildir, binsenaleyh ka. nunu da dünvaya samil olmalıdır. Herkes kendi zevkine göre hare. ket ederse, dünyevi bir kanun de. İl, muayyen cemiyetleri idare e- den müsterek bir kanun bile te. essüs edemez. Cemiyet bünyeleri. nin, hergün cemiyette meydana gelen değismelerin, şartların fert. ler üzerinde tesiri yok mudur? Ferdi yapan cemiyet ve cemiyetin şartları değil midir? Ferdin zevki. ne dayanan hodkâm bir moralin bütün insanlara değil, ayni muhit içinde yaşıyan insanlara bile müş. terek bir kanun vazetmesi müm. kün değildir. Bilâkis içtimatâ. honksizliği arttıran bir âmildir. Halbuki Kart, âhenkli bir dünya cemiyeti, âhenkli bir dünya morali istiyordu. Kant, bir taraftan ah- lâk kanununu vazife temeli üzeri. ne kuruyor, ferdin, zevkini, şuu. runu bu vazifeye bağlıyor, bir ta- raftan da shlâk kanununun cemi. yetin şartlarına ve devletin sekli. ne göre taavyün edeceğni sövlü- yordu. Ahlâkta reform yanmak 'i. çin her seyden evvel cemiyeti da. gistirmek lâzım olduğunu, ahlâk. sızlığa karşı yapılacak mücadele. yi devlete ve cemiyete çevirmek, evvelâ insanı insan yapan cemiyet ve devlet şekillerini değiştirmek, saniven İnsanı . değistirmek İcap swiöinl iddia edivordu. Kant'ın EZ Bekârlık Vergisi # «.42 Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel illet Meclisinde Yozgat mebusu Süleyman Sim, bekârlardan vergi alınması hakkında bir kanun teklif etmiş. Bu teklife göre, asker- liğini bitirmiş olan erkekler, ve 17 Yaşını doldurmuş kızlar bekârlik vergisine tâbi tutulacaklar, köylü- ler, çocuk babası veya nası olan dullar, bu vergiden muaf tutulacak. lardir, Vergi mükellefiyeti, kazancım devam ettiği müddetçe ve 45 yaşına kadar devam edecek, bundan elde e- dilecek varidat, çok çocuklu ailelere verilecektir, de bep bu bekârlik kanunu teklif e. dilmiş, hiçbir melisten “evet,, ceva- bı çıkmamıştır. Bu defa nasıl alacağını şüphesiz Meclis İ müzakerelerinde göreceğiz. Fakat bana öyle geliyor ki, Sü- İleyman Sırrı, bu teklifi yaparken, içtimai bir teamülü unutmuştur. Bu kanun, içlimai şartlarımıza uyar mı, uymaz mı; onu münakaşa elmiyece. ğim, Süleyman Sırrı, şu on yedi ya- şmı geçmiş kız çocuklarını vergiye tâbi tutarken, bu kızların evlenmek veya evlenmemek, iradelerine tâbi bir iş midir? Bunu düşünmemiş. Bu- günkü tenmüle göre, bir kadın hiç- bir zaman istediği bir erkeğe izdivaç teklif edemez, istediği zaman evle- nemez, ancak bir talep karşısında kaldığı zaman, bu evet, vey: hayır, cevabını verir. Sanayi hayatı” na, meslek hayatına girdiği, kanun kendisine içtimai, siyasi birçok hak. flar kabul ettiği halde, kadınm İste- diği zaman izdivaç teklifi yapması, henüz teamüle, ve moral telâkkilere Jaygun düşmüyor. © halde, evlen mek iradesine tâbi olmıyan bir genç kızı, evlenmediği için mesul tutmak, ve vergiye bağlamak hangi içtimai faydayı temin edecektir? Eğer bu kanun, nüfusu çoğaltmak için, bekârları evlenmeğe mecbur e. decek hir mahiyet taşıyorsa, bütün bu cebri külfete rağmen, kızları İste- medikleri zaman değil, istedikleri 2a- man dahi evlenmeğe sevkedecek bir vasıta değildir. Kendi arzularına ve iradelerine tâbi olmıyan bu işte, bu kızları vergiye tâbi tutmak hangi in. safa, hangi Yaktığı uygun düşer? Bu vergi, kazanç devam ettiği müddetçe alınacağına göre, buna an- cuk işte çalışan kızlarım tâbi tutula- cağı anlaşılıyor ki,'buruda da yine içtimai bir teamülle karşılaşırız. Ru. igün işte çalışan kızların, diğerlerine nisbetle daha güçlükle evlendikleri, birçok erkeklerin, çalışan kadınlara karşı besledikleri itimatsızlığı da he- sap edersek, bu kızların evlenmek hususunda rast geldikleri müşkülle- rinde kusuru kendilerine ait olma. dığı anlaşılır. Eğer maksat, çok çocukla ailelere bir varidat temini İse, bu memba, bu hazineyi temine evli kadınlar da- ha elverişlidir. Eğer maksat, viifusu çoğaltmak ise, bunun yolu bekârlık vergisi değil, bütün nüfus siyasetini, içtimai hıfzıssıhhayı, iktisadi tedbir- leri içine alan muazzam bir mesele üzerinde durmak Jâzm. Bekârlik | vergisi ile buna çare bulmak istemek, iskambil kâğıtlarından şato yapmıya benzer, Yeni Bir Ders Kitabı Lise sınıflarında okutulmakta olan “Türkiye Cümhuriyeti ve İnk:lip Tarihi, bahisleri için talebeye hangi metnin verileceği Vekâletten sorul- muştur. Vekâletin cevabma göre, bu bahisleri ihtiva etmek üzere yeniden bir ders kitabı yazdırılmaktadır. Şimdilik ortaokulun üçüncü şın fında okutulan tarih kitabinin Türk İnkılâp kısımları tevslan okutulacak tır, moral felsefesinin hulâsası şuydu: “Kendine istemediğini başkası. na da isteme, Kendine yapmadığı. nı başkasına da yapma, Her zaman her İnsana bir gaye gözile bak, va. sıta gözile bakma.” Kant'ın ahlâk kanununda birbi. rini nakzeden hükümler olmakla beraber, Kant, o zamana kadar ge. Jen filozoflardan ( ayrılmış, ahlâk kanununu cemiyet hudutları için. de mütalâa etmek lüzumunu his. pışmalardan, İsya: lardan ilham alıyor, cemiyetin dü. zeltilmesi icap ettiğini söylüyor. du. Fakat bu reformun nasil vapı- Yacağını İzah edemiyordu. Morali, ferdi mahiyetten çıkarıp, içtimai mahiyette mütalâa eden on doku. Zuncu asır filozofları olmuştur. (Gelecek makalede on dokuzun. cu asırdaki moral tekâmülünü izah edeceğim) Şimdiye kadar muhtelif meclisler-