RİN 7 NİSAN 940 TAN ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi C Sans 6 ay 3 Ay 1 Ay 2800 Kr. 7 " sw sw Milletlerarası posta ittihadına dahil olmıyan memleketler için abone bedeli müddet srasiyle 30, 16, 0, 38 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres değişlirmek 25 kuruştur. Cevap için mektupları 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. Bekârlık Vergisi ir mebusumuz, bekârlardan vergi alınmasını teklif etmiş. defa ort ılmamış olan bu teklifin kabul edileceğini hiç san. Miyoruz. Bu teklifin kabul olunaca. ğını hiç ümit etmeyişimiz de, bekâr. ardan vergi almanın izdivaçları art. Uracağına inanabilecek mebusları. Mizın ekseriyet teşkil edemiyeceğin. emin bulunmamızdır. Bu teklifi yapan mebusumuzun, ld düşündüğünü tahmin ediyo. iz *— Memleket bekârları ; arasında | büyük bi w izdivaç aleyhtarlığı var: li yüzden, memleket nüfusu artmı- Yor. Halbuki, bu vaziyet karşısında, leri, keyifleri, kazançları tıkırın. olduğu halde, bekârliğı sultanlık Mvarak evlenmekten kaçan vatan. İsri evlenmek mecburiyetinde bi- yakacak tedbirler almak, milli bir Yizifedir: Bu maksatla yapılabilecek işlerden birisi de, bekârlardan Vergi almaktır!,, Halbuki, memlekette bir izdi Neyhtarlığı yoktur: Bilâkis, Ti Pede, hayat — bircok sebepler yü- n — bekârlar için, birçok yer. n daha meşakkatli, daha paha. Hlir: Bu da, bokârların evlenme ar- #alârını arttıran mühim sebepler a. Mamdadır. Fakat evlenmeyi güçleş- n iktisadi, içtimai sebepleri — ki tınların birkaç sütun içinde sayılıp tag tilması mümkün değildir — or. dan kaldırmanın müsbet yolu, be. meka üstelik bir de verzi yükle kiri, vılamaz. Zaten bekârlar, be. be iklarının cezasını kâfi derecede öç, <tedirler. Ve onları vergi 20. * — yani bir nevi cebirle — izdi. a mecbur etmeğe çalışmanın ve. Hebileceği hiçbir melice faydalı ola: Müz! Çocukları Yaşatalım. Di Vm “Cerrahpaşa hastanesinde de. Yen edilmekte bulunduğunu söyli. neki? bayandan mektun aldık. Bu da pg, Prkar gün evvel bu sütun. el iF kısmını nesrettiğimiz mektu- <, tıpkısı idi. Ve bunu yazan da, diğer mektubun sahibi gibi — al çocuklu bedbaht bir ana idi, Fa. 4,912, bu husustaki düşüncelerimi. lag ktelif vesilelerle izhar etmiş ağumuz için, ayni mevzu Mir dota daha deşmeyi faydasız * iç Bilelere madalya vermek kâfi tedbir değildir! Alıç, vesile ile, bekârlardan vergi ağlı değildir: Hattâ diye, ki, doğmakta bulunan çocuk- 1 temin edebilmek , başka hiç yapmamıza lüzum bırakmı. kadar kâfi bir tedbirdir! xz iki ecnebi prore- Uzün müddettenberi rahatsız Hayy orlarmı Bizi, onların Ta. kları kadar, talebelerinin ken. n mahrem kalmaları da etti, , Üniversite rektörü, yele mucibince, bu ecnebi pro- in tedavi olunmalarını tam beklemek mecburiyetinde muzu söylemiş. Acaba, ak ecnebi profesörlerin te. 'unmalarını, bütün bir sene eniyi etmek, nezaket tini gösterenler, talebele. £ Seneyi» boş geçirmemeleri | bir tedbir düşündüler? slinan tedbir, maalesef, pro. Uğu yüzünden talebelerin ları mahrumiyeti telâfi et. değildir. Temenni edelim ikta, hiç değilse, bundan avelelerin tanzimi esha- kate alınsın! EE Wi ğ i | TAN HaTtanınmn M usahabesi | Lostracı Dükkânında €nim ayakkuplarımı ya evde boyarlar, yahut ta eve ge. len bir boyacıya verirler. Biliyorum, yazıya ayakkabıdan başlamak ve musahabeye damdan düşer gibi kundura bahsiyle giriş. mek hoş kaçmadı. Bu, bizim mes. limizden beklenilemiyecek bir say gisizlıktır. Yeni şairlerden olsa idim biç ziyanı yoktu; ziyanı yok tane demekmiş; pek münasip, hattâ şir mefhumura pek uygun düşerdi. Meselâ o ilk cümleyi çu şekilde bir manzümeye bile kalbe. debilirdim: k.cae voyarlar ayakkabirm, Bazı ban. Bazı da bir boyacı gelip boyar ka. pıda Benim tabanı yarık kunduralarimi, Ayağıma taktığım o Sokak süpürgelerinin Yaşlı kokot suratlarımı... İşte yedi düvelin şiirine meydan okuyan özlü bir eser! Fakat, görü- yor musunuz, ne derece gayret ef- sem yine benim manzumelerim ol. dukça mânalı, biraz da ahenkli, hulâsa şiirle münasebetli zuhur e. diyor; mantığımın tamamiyle bo. zulmasına ve zevkimin kırılmasına imkân yok. Bundan dolayıdır ki muvazenesi İrsi ve arızi, herhangi bir sebeple esasından sarsılmamış bif adamın, kendisini ne kadar zorlasa deli taklidinde muvaffak olmasını şüpheli © bulmaktayım. Nerede yukarıki şiir, nerede, ge- çen gün gazetelerde parçasına rastladığım şu: Niya grad hâ o « Koskoca bir ağaç görüyarım Ufacık bir tohumda. One ağaç, ne tohum Om mani padıma hum: MARE len are sma üç defa tekrar edilecekmiş. İki ve. daki gibi— efsun bozuluyor! lüzumsuz zahmet Yarabbi! Yarab- bi, bu ne divanetiktir? Yarab ne eksilirdi deryayı hikme. tinden Ya dehre gelmeseydim, ya aklım olmasaydı! Bızım çocukluğumuzda, başları. na tavşan kuyruklarından süsler takmış, kıvırcık beyaz saçlı yaşlı zenciler sokak sokak gezer, kabak çalar, soytarilik ederlerdi ve öy. le bir türkü de söylerlerdi: Kabak ta taktım boynuma Dingala, dingala, dingala! Dikkat ediniz, bu türkünün de —tıpkı deminki şiirde olduğu gi- bi— ilk mısra: Türkçe, ikincisi, Lâtince veya Hintçe yerine, vah. şice! Zuhüri Kolları ve tulünt kum panyalâr: da, içinde: Ham, hım, hom, şaralor Yahut ta, Ehtepetâ, yeslepetâ, çüş katapinâ' Nev'inden hiç bir dile ait olm. yan acaip sözlü oyunlar oynarlar. dı. Yeni şairin manzumesi bana ancak bunları ve üstat Hüseyin Rahminin (cfsuncu baba) sım ha- tırlatabiliyor. yist, biz yine, teremen, kun. dura bahsine gelelim: Evet, benim en az uğradığım yerlerden biri lostra salonlarıdır. Elâlemin gözü önünde, yüksek bir iskemle. ye çikarak ayâklarını, ne olsa bir insan olan boyacının burnuna küs tahcasına uzatmak; kire, çamura, toza bulanmış, yerlerde sürünen, sürtünen bir süfli uzvumu, nadi. de bir taam, derisinin kırmızı, sa- rı veya siyah rengine göre, mese. lâ istakoz haşlaması veya balık ve patlıcan dolması imiş gibi adam. cağızın tam ağzının hizasına koy. mak şiddetle hicabıma dokunu Halbuki bazılarına bakafım, le hissiz, kayıtsız dururlar, öyle bir alışkan tavır slırlar ki zanne. dersiniz esas işleri ve sanatları, bir dükkândan öbürüne girerek a. yakkabılarını boyatmaktır, İskem. ledeki benimsemiş hallerini loko- motile geçmiş bir makinist, direk. siyona yaslanmış bir şoför, yazı makinesinin önüne oturmuş bir daktiloya benzetirim, yaraştırırım. Bir kısmı ise: “İşte bende koltu. ğa geçtim, ayağımı birine uzattım, syağıma kapanan ver, oh, âdeta ikbal - mevkiindeyim!,, mânasına Düşünceler | Yazan: Refik Halid yüzünde acayip bir azametle otu. Tur; etrafa yüksekten bakar ve s0- kaktan geçenleri, hususi otomobi.. lihin camından bakıyormuş gibi dudaklarında “hayat mücadelesin. de muvaffak olmuşlardanım,, di. yen bir eda ile tepelerinden sey- reder, Bereket ki herkes böyle değildir. mahcuplar, vicdanlılar da vardır. Bunlar, vaziyetin. faciasını hi derler, gözlerini önlerine indirir. ler, yerlerinde ufalırlar; yahut ga. zetelerine dalmış görünürler. Ba- 2151 da lostracının marifetini tema. şa ile meşgul olur: Sanki boyacı bir hökkabazdır. Bir hüner yapa. cak, meselâ ayaklarımı farkında ol. madan uçurup yerlerine birer ka- nat takacak! Gözlerinde böyle bir heyecanlı merak, bir fevkalâdeliğe intizar hazırlığı sezilir. pi Bence İostracıyı seyretmek için sinirlerin hayli sağlam ve Insahın tamamile sabırlı, vw tahammüllü (olması (lâzımdır; ille, cilâ sürmek için bol lekeli bez. de münhal temiz yer ararken.. Bu bezi, evvlâ, dizlerinin üzerine ya. yar, haritaya eğilip hayot sahasi a. rayan bir diktatör ciddiyetil kike koyulur; nihayet sradığ: lur, bulduğunu hesap tam parmağına gelmek şartile dine dolar, kutuya hanar, , başlar liyeyi yeniden tekrarlamak, yari yine münhal yer ârams& icap eder. O ararken, istemiyerek, ben de u. zaktan; kuş bakışı aramiya koyu. Jurum ve “Nah, şurası boş!,, diye işe karışmaktan kendimi güç alı. koöyarun, aşka'bir özün'üm daba var. dır: Hep ban mi rastgeli. rim, yoksa sıkıntıdan mütemadi. yen onlar mı çay ismarlarla; ne vakit ayağımı mahut demire uzat. sem kapı gicırdayarek açılır ve içeriye kahveci çırağı girip boya- cıma bir kadeh çay sunar. salonlarında kapısı gıcırdamiya: pek azdır; halbuki balmumlu e lâdan ara Sira bir parmak çelse lar bu sinir bozucu testen ne ko- lay kurtulabilirler!) Boyacı cöy fincanmı sağ tarafına koyar, ba- kar ki, hareketini güçleştiriyor, sola götürür; yine o'maz, iskem. lemin altına sokar. Bu sefer, onu devirmemiye çalışmak zahmeti bü. na düşmüştür, yerime muhlanır kalırım. Ayrıca düşünürüm, çay soğuyacak, ılıklaşmış çay kadar bunaltı veren ne vardır? Hem, ne- den zavallı adam, benim yüzüm. den, hattâ daha doğrusu kundura. larımın yüzü yüzünden rahatça c2. Yin içmesin?"'Sen iç, beklerim", de mek isterim ama, ya tutar da - baş. kasında hüç sevmediğim, fakat ken. dimin ekseriya yaptığım şekilde - içine çeke çeke, süze süze, hopür- datarak, sesli şamatalı se? Ayağımı demire her veçhile smü. nasebetli, yani ne sert, ne hafif basmak Ota meseledir. Hafif basarım, fırça darbelerle ileriye geriye birteviye kayar, boyacının içinden “Amina da bacağı kuvvet» siz, hovarda herif imiş dedi. gini duyarım. Sıkı bassam korka. rım: Ya hızla fırlayıp bin şöfkat ve muhabbetle, okşaya goklıya tu- valetini yaptığı nankör ayağım çe. nesi budur diye Damsı ruğundan sert, suratına Sonunda parlak ten bezle gıcır gıcır, yağı tüken. miş araba dingili gıbi ötlürüşüne ne buyurulur? “İstemez, sessiz fil. mi tercih ederim!,, demek arzus na kapılırım âma, işini muvaffak. yetle bitirdiğini gösteren külha beyi cakasından adamı mahrum e mek doğru mudur? Bana öy! lir ki, boyacılar sırf bu sesi çı mak için ayakkaplarımızı itina ile ellâlarlar ve parlatırlır. Belediye. nin lostra salonlarında o cakalı bes. OKMAN HEKİMİN ÖĞÜTLERİ Burundan Gelen Baş Ağrısı Burun nezlesinden gelen baş ağ. rısını herkes bilir. Bunun gibi, bu. run içerisinde polip olursa, insan burnunun üzerine düşüp te burnu- nu zedelerse gene baş ağrısı gelir. Bu sebepler bellidir. Fakat bun. lardan başka, burundan gelen türlü baş ağrısı daha vardır. Bunu ancak mütehassıs hekim burunun içerisini mahsus âletle muayene et. tiği vakit anlıyabilir. Bu türlü baş ağrısı, burunun i- çinde bazı kısımlarda damarların şişmesinden ileri gelir ve burunun içerisi ilâçla tedavi edilince baş ağ- rısı geçer... Onun için baş ağrısı de- vamlı olunca — insan kendi ken- dine buna sebep olarak — burnun. da nezle veya polip olduğunu ken. di kendine bulamazsa, bir kere bu- run mütehassısına muayene eğil. mek faydalıdır. Hattâ burunun içe. risindeki sempatik sinirlerile baş ağrısının sıkı münasebetlerinden dolayı, baş ağrısı burundan gelse bile, burun içerisinde ilâçla tedavi edilince, baş ağrılarından başka türlülerinin de geçtiği çoktur. Yüzümüzdeki, alaımızdaki ke- miklerin arasında bulunan boşluk. ların iltihap peyda etmesi de baş rısma sebep olur. Devamlı baş ağrısına sebep olan bu iltihabı da teşhis ve tedavi edecek burun mü. tehassısıdır.... Göz hastalıklarının da bir çoğu baş ağrısı verirler. Göz kapakların- da iltihap bulununca, gözün içinde suyun tansiyonu artmasından ile. ri gelen glukan hastalığı olunca, baş ağrısi olur. Bunlardan daha mühimmi, insanın gözleri uzaktan yahut yakından iyi göremeyince, baş ağrısı gelmesidir. Bülüğ yaşı. na gelen gençlerden bir çoğunun çektikleri baş ağrısı bundan İleri gelir. O yaşta gözün uzaktan ve yakından görmek hassasma halel gelir. Bundan baş ağrısı meydana çıkar. Başı ağrıyan genç, göz mü tehassısına muayene et gözlerinin uzaktan yahut yakındı iyi görmesi için lüzumlu olan göz. lük takılınca, baş ağrısı da kendi kendine geçer... Onun için gençler, baş ağrısına tutuldukları vakit, gözlerinin iyi görüp görmediği hı tıra getirilmek ve iyi görm laşılınca, göz mütehassısına mun. yene ettirmek iyi olur... Baş ağrısının buraya kadar sa; dığım sebepleri herkesin anlıy leceği şeylerdir. Bunlardan başka, yalnız hekimlerin düşünecekleri ve teşhis edebilecekleri sebepleri, ta. Fakat, hayatın sonbahar mevsi- mine gelmiş bayanlardan bazıları. nın çektikleri bir baş ağrısı vardır ki, onu da hatıra getirmek lâzim- dır: Bunu da çok defa muayyen günlerin kesilmesine atlederler. Bununla beraber vücudün her ta- rafını yoklayıp cilt altında; bilhas. sa ensede, arkanın yukarı kısmın. da, omuzlara doğru yerlerde kücük küçük ve el altında tazyik edildi- ği vakit kıtır, kıtır eden yuvarlak, lar bulunup bulunmadığını aramak iyi olur. Bunlar bhissedilirse baş ağrısı sellülit hastalığından ileri geliyor demektir. teyi yasak ettiği gün müterakki mütekâmi! boyacılık sanatimiz Av. rupadaki derkeye düşer, yani ince sanatten artistlikten barlanacılığa iner, Bir kısım £ ne oturdu mu, gözlerini bir türlü ayaklarından ayıramaz; o ne bay. gin, hayran, mahmur, iliifatlı ba. mukayese için mi? Bittâbi değil! Ondan meth beklemektedir; ister, ki “Ne vidala bu efendim, pe gü- zel biçim, ne sağlam mal, ne us. ara Sıra, Yi leri de süzer! - Tebrik ederim, ayakkapları. nız şaheser! Demeğdiğiniz için âdeta, sizlere bile somurtgan durur. Çıkıp gider. ken yüzünde şu mânâ okunu: “Bu memlekette takdir yok, mü. kemmel eserler karşısında koyecan duyulmuyor, ne bedbahtlık!. ge beraber, doğrusunu İsterseniz, büyük caddeler. de, bilhassa Beyoğlu caddesindeki dükkânlarda beş kuruş mukabili, hem kundura boyatmak, hem or dakika dinlenip etrafı seyretmek İstanbulun en kârlı bir işi, en'u. cuz ve faydalı bir eğlencesidir. İl. le müşteriler arasında kadın da o- lursa.. Ben lostra salonuna girip iskem. leye bilâperve oturan kadının iç. mal cesaretine her zaman hay. retten kendimi £ slamamışımdır. Bravo, işte asıl erkek ruhlu kadın r, bir ordunun içine korkma, rak! Traşı uzun, dişleri çürük, bir yabancı ayaklarını alarmı evifiyör, çeviriyor; başı tü diz. bir,doktor haza. , © bunlara tama. kayıtstıdır. "mert ve kaygu- ızdur, arslan yürekli Rişar tâ ken. disidir. Hem onların işi bizimki gi bi kısa da sürmez, ekseriya vakit kaybettirici oyuncaklı şeydir de. Uçlarına kırmızı boya sürecek, yanlarına mavi; topuklarına da vişne çürüğü. Bu, ayakkabı boya. cılığından fazla bir makyuj sayıla. bilir. Hem de bütün gözlerin üze. rine çevrilip her safhasını Ayrı ay. rı, hakem heyeti szâsı dikkatile in- celedikleri bir açık salon makiyaj! Sonunda, korkarım ki lostracı şöyle deyivermesin: Eh iskarpinlerinin boya işi bitti; şimdi ayağının demin dur. duğu yere başını koy, çehre bo. yanı da yoluna koyalım, tuvaletin iki başlı tamamlansın! ostru salonlar: bana, yüksek ve İhtiramlı yerlere çeşit çeşit şekilde ve kıyafette sekiz, on Buda heykelinin dizildiği acaip bir Hind, Çin mabedini de hatırlatır. Sanki boyacılar, birer örnek elbise giymiş rahipler, — putperestlerdir. ilâhların önüne çömelmişler, ayak- larına sarılmışlar, bir nevi ibadet, tapınma. halindedirler. - Ara sıra cırlak bir keman gıcırtısı da duyu. lur: Mabedin sazı! GEY Köşe başlarında, sokak örtası, seyyar İostracıya ise ayakkapları. mu hiç boyatmam. Durup dururken elimi şakağıma dayayıp ve arkamı çıkarıp Rodin'in meşhur (Le Pen. sour) heykelinin bir cıliz taklidine benzemekte ne mâna var? Geçen gün Şişli semtinde bir ufak lostra. cı dükkünmın önünden geçerken gözüm ilişti: Mevcut'dört iskemle. ye de dürt kadın oturmuş, ayakla. rım boyatıyor:. — Hah, dedim, Amerikada Afro. dit isminde kurulan:yeni din için münussip bir ibadethane orojesi.. Kliselerine böyle bir sıraya yüktek kürsüler dizerler, 'demir basa. maklar koyarlar, her birine bir ka. dın oturur ve İbadete gelenler öl. lerine diz çökerler, bir yandan org çalar, bir yandan da bunlar, yüz. lerini, gözlerini ayaklara sürüp s'iz. tüştürerek ilâhi ve mezamir okur. Var! Gördünüz 'a, ne 'vaptım, 'ne et. tim, yine yazıma Afroditi sıkıştır. ' ı GÖPYSLEPİ Söz Politikanın 7 , «2 Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel pire evvel bütün dünya eko. nomistleri, dünyanın geçir- mekte olduğu buhranları karşılamak için mütemadi iktisadi çareler arı- yor, fikirler biribiriyle çarpışıyor, fırkalar boğazlaşıyor, serbest iktısat, faşist iktisadı, sosyalist iktisadı bir İharp meydanında çarpışan ordular gibi biribirleriyle harp ediyorlardı. İçtimaiyatçı ökmekte olan bir medeniyetin üştünde kurulacak yeni bir cemiyetin münakaşasını yapıyor, nelerin değişeceğini, nelerin değiş. mesi münasip olmadığını istidlâller, istintaçlar, radikal çareler, muhafa. zakâr prensipler, kökten koparan kasırzalı fikirlerle | halle uğraşıyor- lardı. Filozoflar, zıddiyetler içinde gün. den güne bozulan insan münasebet. lerini, daha yüksek bir moral, daha müsavi haklar, daha âdilâne düstur. lar, daha hür prensiplerle tanzim et mek için, bütün dünya seyrini yeni formüllere, yeni bir tefekkür meka. nizmasına bağlamıya çalışıyorlardı. Şairler, edipler, bütün devirlerden İgelen romantizm, lirizm, kübizm, fü. türizm, realizm ve daha bir çok “izm,, lerin fevkine çıkarak, cemiyet içindeki insanların istıraplarından bahseden, . tabiati ve hayatı aksetti. ren daha hür, daha faydalı bir sanat yaratmak için şiir ve edebiyaltan 2i- İyade münakaşa Kudutları içinde yu- varlanıyorlardı.. İ İlmin, fennin, iktisadın, içtimaiya. tın geçirdiği bu keşmekeşler nihayet harp ismi altında patlayıverdi. İkti. satçılar, dilini yuttu, içtimaiyatçılar, cemiyet tekâmüllerine bakarak ver- dikleri hükümlerin son karar kılaca. ğı şekli tayin için koydukları pren. siplerin hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu artık ispata çalışmı. yorlar, Şairler, edipler, haniya o 1914 harbindeki vatanperverane şiirler- den hiç birini söylemiyorlar. İtalya. da bir ormanın içindeki kulübesine gizlenen, ve bütün insanlığa harp te. raneleri okuyan ne bir Danonçiyo'. nun, ne de İnsaniyete İsyan eden fi- Jozef şairlerin sesi duyuluyor. “Süküt, süküt bahçeler delüru, “Düşün, düşün kitaplar dolusu, Artık, Venedik taraçalarından gür sesle bağıran Mussolininin, Berlinin mühteşem salonlarında “Versailles, diye haykıran, 1914 — 1918 harbihin mesullerini bir söz tufaniyle idam eden Hitlerin de o gür sesi duyulmu. yor. Sokaklarda siyasi prensiplerin arkasına takılarak, hak, hürriyet, de. mokrasi, faşizm, daha bir çok izm'ler bağıran halk sesleri de, top, tüfek, mitralyöz, bomba seslerini daha duy- madan kesildi. Dünyanın bugünkü manzarasına bakınca insan, ne ikti. salçının prensipini, ne içtimaiyatçı. nın kanununu, ne filozofun protesto. sunu, ne şairin taşan heyecanını, ne İde nümayişçinin feryadını sezebili- yor. Bütün bu sükütun içinde yalmız G. E. Wells'in “Bir Hukuku Beşer Beyannamesi,, nidası yükseldi, uto- pist müellifi gibi, bu narin sada da bu süküten içinde kayboldu, gitti... Bu devrin, bu korkunç, bu devir. lerden devirlere geçen insanlığın bu. günkü muazzam sükütü içinde yalnız politikacılar konuşuyor... Ne konuş” tuklarını, ne düşündüklerini, bütün bu ilim, sanat, iktisat, felsefe ulema. sının halledemedikleri bu meseleleri nasıl halledeceklerini faş etmeden konuşuyorlar... Söz harbin diyorlar... Son söz belki onun, belki beklenmi. yen sürprizlerin. Fakat şimdilik söz politikanın. Şiirin, fikrin, felsefenin bü sükütu karşısında, söylenecek bir mısra ka. lıyor: Ey seyfü kalem. eyiki mahkü. mu siyasi, Samsunda hukukçulardan B; Halök'a: “Bahsettiğiniz ekalliyetin ismini bilme- dikçe, oradan bu mesele hakkında ne tah- kikat yapabilir, ne de Üzerinde fikir yü- Tütebiliriz. Daha sarahatle yazarsanız © va kit şire fikirlerimi bildirebilirim.” Fatihte M. Atalay imzalı mektubun ibi “Bahsettiğiniz mevzu üzerinde muhte- Mf defalar yezdım. Bu meselenin halli za“ man işidir. İhtiysem herkes farkındadır. Fekat icraat he sizin, ne de benim isten diğim gibi süratle yürüyemiyor. —— dım. Aktüaliteye hiç olmazsa bir tarafında olsun temas etmiyen mü- sahabenin içinde bir eksiklik du. yarsanız. Bu gibi dal budak salmış meseleler mavsımine ben- zerler; her sofrada en aşağı bir çe. şidine olsun rastlarsınız ve asil tü. hafı rastlamâsanız da noksanını hisseder. muhakkak ararsınız. skill az