2 3.4.M0 3 NİSAN 1940 S ABONE BEDELİ Türkiye — Ecnebi 1400 780 400 200 &r, 1500 000 300, » dahil abone 1 Sene say 3 Ay 1 Ay Kr, s1 posta ittihad memleketler | için bedeli müddet #irasiyle 30, 16, 8 adır. Abone bedeli peşindir. değiştirmek 25 kuruştur. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul Hâvesi lâzimdi İD Bir Türlü Nazarı İfibara Alınmıyan Temennilerimiz Brrrekilimiz, halka ucuz radyo temin etmek işinin yakında halledileceğini de müjdeledi. Radyo, bugün, —propagandalarının tesirle- tine kapılmaktan ve aldanmaktan dikkatle sakınmak şartiyle,— en fay. dalı eğlence vasıtalarından biridir. Bir çok bakımlardan, bu mütekâmil heşir vasıtası, elzem bir ihtiyaç hali. he girmiş sayılabilir. Fakat, bunları düşünerek, alınma- #r lâzım gelen tedbir, sadece radyo yatlarını mümkün mertebe ucuzlat. ninktan ibaret değildir. Bizce alımması İcap eden ikinci tedbir de, radyo öeşriyatının kalite- iç değilse radyo fiyatlarının hisbette— yükseltmek. tir: Bu hususta, bir türlü nazarı bara alınmıyan temennilerde bulun- maktan usanmış olmamıza rağmen, ümit beslemekten de bir türlü vazge. çemiyoruz: Zannımızca neşriyat ka. Ütesinin yükseltilmsi, radyo fiyatla rının ki cağı ucuzluğun kıymeti Bi büsbütün arttıracaktır. . Rağbetin Çoğalmasın: Bekliyoruz Kımlayın hastabakıcı hemşireler Mektebi, bundan bir müddet evvel, Gaztelere bir ilân verdi, ve kendi tâ Bömüirelerimizi,, İnsani vazife başına çağırdı. Halbuki, şimdi, mektebin bu davetine icabet eden kadınlarımızın Yalnız 21 kişiden ibaret olduğunu, toessürle öğrenmiş bulunuyoruz. Bizce, bu rakam, kadınlarımızın milli ve insani bir vazife karşısında kâfi derecede mütehalik davrandık. larını ispat edehilmeklen oldukça u. zak kalmaktadır. Temenni edelim ki, bu rağbetin azlığı, gazete ilânları vasıtasiyle ya- pılan o davetin, henüz kâfi derecede| duyulmamış bulunmasından olsun. Ve yine temenni edelim ki, bayanla- Pimrz, bu rakamı, çok kısa bir za. manda, milli vazifeler karşısında duydukları hassasiyetin yüksekliği ile mütenasip bir irtifan kavuştur. Sunlar! * Gördesin Nakli Meselesi m ak Gördes'teki heyelân vaziyetini tet- ik eden heyet raporunu vermiş. Bu rapora göre, kasabanm bulunduğu mintaka tehlikeli görülmekteymiş. Şehrin, Kocamutlu mevkiine nakle lunınası icap etmekteymiş. Bu tedbirin isabetini takdir etme. Mek mimkün değildir. Fakat, bir ev *syasmı, başka bir eve taşımanın zorluklarını bile hesap edenler, bü- tün bir şehri yerinden kaldırıp, baş- a bir tarafa götürmenin güçlüğünü kolaylıkla kestirebilirler. Bizim, bugün, böyle müşkül ve ol. dukça masraflı bir işi başarmak Mecburiyetinde kalışımız, memleke- tin bir jeolojik haritasının bulunma- Masıdır. Bu mühim noksan yüzün. den, heyelâin mıntakalarından, zel #ele, sel mıntakalarından hemen he Men tamamen bihaberiz. Ve bu biha rliğimizin cezasını da, bazan bir ehri başka bir yere taşımak külfeti- Me, bazan da, Erzincandaki kadar bü- Yük felâketlere uğramakla çekiyo. Yuz: Bütün bunlardan kurtulmak İçin, temenni ederiz ki, hazırlanmak- ta ölan jeolojik harita, mümkün mer. tebe süratle tamamlansın: Gördes'in aşka bir mahalle nakli zarureti, bi- 7e bu lüzumu bir daha ihtar etmiş o- Yuyor! Ma İhgiliz ve Fransız Setirleri İngiltere ve Fransa sefirlerinin Memleketlerine gitmek üzere dün Sabah şehrimize gelmeleri bekleni. Sordu. Sefirler dün de gelmemişler.. . Bugün için beklenmektedirler, ÇARŞAMBADIR ÇARŞAMBA Tanımam, Görmedim, Bilmem... K omedi Fransez” İstangulda bir bahar güneşi gibi steak, ılık ve sevimli, fakat kısa bir hava attıktan sonra Ankara yoluyla ta çekti, gitti, Burada verdiği üç gece temsili İstanbulde mücevher, kürk ve rus ba göstermek için vesile arıyan bir çok hatunların, sabetsiz «frak» bayli erkeklerin a: ları bir fırsat old çok şehirlerde bizdeki kadar hüsnü kabule nail olmuş olan Komedi Fransez artistleri, kene inde bu derece süslü bir salon önünde nadir oynamışlardır. Hele hiç bir yerde bu derece pahalı koltuklar rı muhakkak» 1p bulama Şüphesiz bir Onun için olmalı ki; her birinin simasında memnunliyetten doğdu. ğu pek belli olan bir beşaşet var. 'Komedi Fransez” in memleke- timizde göstermek için seçtiği e. serler hakkında söz söyliyecek de. giliz. Her biri kendi nev'inde birer şâheser olanbu piyesleri tada. bilmek için bir defa görmek kâfi değildir. Onun için olmal ki; Fransız ar #istlerini ilk göce görmek fırsatını kaçırmamak elinden geler yapan bir tanışı gördüm. Buna sordu; — Komedi Franseze gittin mi' z Gittim. asıl? Güzel, Sen gittin mi? Gittim, gitmez olur muyum? — Hangisine? — İlk gece gittim. — Nasıldı? — Hıncahınç dolu idi. O ne el. maslar, ne kürkler? Câcepler, Keş. mekeşoğulları, o Mendeburunyan, laz, Kikmirevin.. Ketestairımlarır sirada... ie | buldun tiyatroyu? — Fena deği Biraz düzelt, mişler... — Onu demiyorum. mak) i beğendin mi? — Tanımıyorum. Görmedim.: — Yanal, E, Komedi Fransezin nesini beğendin? — Her ş»yi güzel kardeş. Bibi. #eleri, dekorları... Ama ne dersen de! Bari Mel fevkalâde idi. — Allah kabul eyliye! diyerek ayrıldım Dilsizlerin Hakaret Davası (Andro. -g- 2 dilini tutmasındadır” diye tercüme edebileceğimiz meşhur a. rapça sözün de artık hükmü kal. madı. Birkaç dilsiz birbirine hakaret etti diye mahkemeye düşmüş zin hakareti olur mu? demiyelim, Çünkü dilsizin işaretini de dil. sizler anlar. Ancak mesele şura- dadır: Hakaretin cezayı müstelzim ol. ması için âleni olması, yani birkaç kişi tarafından işitilmiş ve anla. şılmış bulunması şarttır. Bir di. siz ötekine dillilerin huzurunda dilsizce hakaret etse ne lâzım ge Wir? Bu ne gibidir? Aksarayda bir mahalle kahv #ine, bir Çinli gelip, oradaki bi ağzına geleni söylese! Bu söyle- diklerini de yalnız ona muhatap olandan başkası anlamasa ceza lâ. zım gelir mi, gelmez mi? Elcevap.. Orasına hâkimler karışır. Bektaşinin: — Ona Rüfailer karışır. dediği gibi. Biliyor musunuz, bu fıkrayı? Vaktile içkinin yasak olduğu de- virde bir Bektaşi elinde rakı dolu bir binlik ile giderken Asesler çe. virmiş: — Kedir o şişedeki?, — Su. — Hele bir yol getir bakalım. — Bakacak bir şey yok! Su işte. Ama isterseniz rakı ederim, — Vanver! Yazan: B., — Ya mübarek su! Rakı ol!, Paf.... Tabit, bakmışlar rakı do. lu., Fıkranın icabı odur ki; Ases- ler buna inanacak kadar safdil 1. mişler.. O sırada da Asesbaşı ora. ormuş: ?-diye işe karışmış, i dervişinin “suyu ini” - anlatmışlar, demiş: — Mademki keramet sahibisin, de yangın var. Var onu ndür Bektaşi de cevap vermiş — Biz Bektaşiyiz. Ateşe karış. mayız. Ona Rüfailer karışır. iyatrosu ve Kukla JA viarada bir çöcük tiyatrosu yapılıyormuş. İçinde Kara- göz ve kukla da oynatılacakmış, Görmeden bir şey diyemeyiz. U. malım ki; muvaffak olsun. Bunda yegâne dikkat edilecek nokta şu. dur: Çöcüklar, büyükler gibi muvaf. fak olmamış bir şeye hatır için: — Pek güzel, pek muvaffak, pe- kâlâ! demezler. Eğer beğenmez. lerse üste birer çikolata da verse- ler, kimse I diye teh. bile ederler. O sebeple bu işe büyük tiyatrolardan daha fazla e- hemmiyet vermek gerektir. Kuklaya gelince, ona hiç lüzum yok. Antikasını hergün görüyoruz. ETEK Adliye Sarayı Meselesi I Yi iş altı ayda çıkar, lâf, bir üyük başladı. İyi iş senede bile çık. mıyor. İşte nümunesi: İstanbul adliye sarayı. Bir müddet plân mü. sahakaları ile uğraşıldı. Sonra ar. salar arandı. arsanın rindeki binanin yıkılması ve yıkıl.. maması erbabı tefekkürü işgal et. ti. Yıkıldıktan sonra da plânın şe. hir plânına uymadığı anlaşıldı. na uyduruldu. Bu sefer de uymadı. Bakalım iş nereye Bu münasebetle beşik hikâyesi. ni bir kere daha hatırlıyalım: Bir adamın bir çoc: gelmek üzere iken Uzunçarşıda bir ustaya gidip bir beşik ısmarlamış, Pey akçesi olarak da bir mecidiye vermiş. Bugün git cuk doğmuş. İs varın gel derken, ço- beşik yapılma. a sırada gider, r, lâkin yine bugün, yâ. rın diye savsaklanırmış. Uzatmı. yalım. Beşik kendisi İçin asmar. lanmış olan çocuk büyümüş. Ev- — Yahu! demiş. Şu seneler ev. vel sana ısmarladığım b evlendi ve a geldi. Bari babası için ış olduğum beşiği — Yoo! Efendi! Ben bu kadar acele işe gelemem. Al şu meeidi. yeni, beşiği başkasına ısmarla! ce. vabını vermiş. Cenabı hak ciimlemize sabir ih. san eyliyel Tabakkakan (Ağaçkakan ir yeni ıstılahı dilimize tanıt. mak cesaretinde bulunaca. ğrm. Dinleyin. Boğazına düşkün fakat fakirce bir dostum var. Geçende bir ziya fette beraberdik. Bana Hoca mer. humun şu fıkrasını anlattı. Bir kıtlık zamanında Hoca bir köye gitmiş. Bakmış ki halk yiyip içiyor. Hocaya da tatlılar, börekler ikram etmişler. Hoca: — Yahu! Burası memleketmiş, — bizim ıktan kirıliyoruz.. disine: Bl EN — Yahu! Bugün bayram da, o. mun için herkes kudreti yettiği ka. dar yiyecek, içecek tedarik etti. E- şe dosta, yabanlara, fıkaraya ik. ram ediyor, Demişler. Hoca da der. hak: — Ne olurdu, her gün bayram olsa da Ümmeti Muhammedin karnı doysa! Diye mukabele etmiş, dostum da İlâve etti: — Onun gibi, dedi, hergün ziya. fet verseler de Ümmeti Muhamme- din karnı doysa, Bu dostum gibilerine frenkler (Pigue . assiette) derler. (Tabak kakan) mânasınadır. Ağaç kakan inde bir lâf! Böyleleri için ta, maişet mselesi mevzuu değildir. Bugün şu ziyafet, öteki ziyafet Çağrılsa ve çağrılmasa bir diğer gün falanca düğün. Daha sonra lokantada rast. ladığı bir aşinanıni sofrasına kon. mak, umuru âdiyedendir. Bu ma- in bunun ehemmiyeti yoktur #te her nimetin bir külfeti tır. Bahat ve tatlı tatlı kı doyurmak için de bir nebze istiska li bir külfet alışmak: tadır. O mertebeye vardıktan son. râ, artık başka mâni kalmaz. bir bolluk taraflarda Demiş. Ken. Soğanı Niçin Yeriz? Soğanın kurusunu da, tazesini de —kokusundan dolayı— sev yenler, hiç yemiyenler | bulunur. Fakat kuru soğanı yemeklerin GÖPÜŞLEP Hâni Yağma 3.4. 45 Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel ark medeniyetinin Garp me. Ş deniyetine karşı çektiği Çin duvarını; yirminci asrın ejderleştir- İdiği teknik, külçeleştirdiği altın, de. lik deşik etti. Afyon muharebelerile rp medeniyetinin önünde eğilen Çinin, mandalin bahçelerinde iştiha- ları doyuracak zengin sofi du. Pekini Londraya bağl dat yollarında işliyen trenler, yalnız eski bir medeniyetin, insan zekâsiyle oydurduğu çinileri, insan dehasını sanatlaştırdığı ipeği, müzelere & makla iktifa etmiyor. Ç den Japon sahillerine işliyen gemi. ler, bir milleti uyutmak için satılan afyona bedel, ham madde, hububat, el emeği, göz nuru, ne varsa hepsini balya balya naklediyorlar. Transatlantiği geçen, bir şehir ce. sametiyle denizlerde boy gösteren çelik makineler, Çine yalnız İncil, misyoner, altın ve insaniyet getirmi. İya: eski bir medeniyetin orta- sında kurdukları nüfuz mntakaları Üzerinde, mandarinlerden daha kud- retli bir saltanat sürüyorlar. Tüten fabrika bacalarında Çinlinin ter ha. linde erimiş kaniyle, Amerikan, Ja. pon, İngiliz, altınının kâr halinde be. liren dumanı tütüyor. Mandalin bah- çelerinde iştihaları o doyuracak zen- gin sofralar kuruldu: “Yiyin efendiler, yiyin bu hâni iştiha sizin; Deoyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar iki ma lokma doğranmış bir ülkeyi, is. tiklâl mücadelesi etrafında birleşti. ren iman, tankın, makinenin, kuv- İvetin karşısında kıvrım kıvrım kıv- ranıyor. Çan Kay Şek, milli hükü. met, halk hükümeti, kantondan kan- tona, kolera ve veba mikroplariyle yan yana göç eden sarı esirler, bu İs, tlâ çığınn altında ne Milletler Ce imiyetine, ne de dost milletlere bir yardım borusu öttüremiyorlar.. Çün- İki, dost, düşman, biribirine karış. | mış. Onlar, kendi toprakları üzerin. de yapılan pazarlıkları, ancak kan. larını dökerek ödemek istiyorlar, Çinde Japonların kurduğu yeni hü- kümti, onun kadar, ondan daha kuv- vetle protesto eden ne sadık hömile. ivan Hinttâ bır devletleri Çin bes. bına harbe sürüikliyecek kadar onun. iş alâkadar hâmiler-. Kantonları'pa zara, pazarlığa çıkaran bu harbin içinde o, sadece kan, ve sabir füketi- yor... Çinlinin sabrı... Garp medeni- yetine karşı Şark medeniyetinin, Çinlinin sabırla ördüğü Çin duvarı. nı, yirminci asrın ejderleştirdiği pa. zarlık, külçeleştirdiği yağma delik deşik etti Mandalin bahçelerinde iş- tihaları doyuracak engin sofralar kurulduz “Büyüklüğün biraz ağır de olen hazmı Yok zarar, “Gururu ihtişamı var, sürurü datikamı var, “Sizin şu baş, beyin, ciğer, bttün “ kanlı iokmalar. bu hânı iştiha sizin, “Yiyin efen yiyin “Doyunca, tıksı içinde pişmiş olarak yiyememek leleri de nadir olarak bulu. nursa da— doğrusu bedbahtlık sa. yılabilir, Çünkü medeni dediğimiz. dünyanın neresine gidilse —tatlı. lardan başka— soğansız yemek bulmak Kaylice güçtür Soğanın piş mişini de yiyemiyen bir kimse —turfadan korkanlar gibi— ye. meklerini ayrıca pişirtmiye mec- bur olur, Medeniyet tarihinde ne kadar eski zamanlara çıkılsa, soğan her memleketin tarihinde bulunur. Bi- zim taraflarda en eski medeni a- damlar sayılan Sumerlerde soğan yemeklere katıldıktan başka, e. hemmiyetinden dolayı —o zama. nın ilmi demek olan— falerlığa bi- le girmişti, Eski Mısırlılar soğan yetişirmeyi öğrendikten sonra on- lor da soğana Tanrılık pâyesi ver. erdi, Bundan dolayı soğan yo. tiştirmek halka yasak edilerek —üphesiz, biraz da kârlı bir iş ol. duğu için— rahiplere mahsus bir imtiyaz olmustur... İsrail oğulları Mısırdan çıktıktan sonra en ziyade özledikleri şey orada yedikleri s0- Zan olmuştu. Eski Yunanlılar ve Romalılar soğanın gözyaşı döktür- mesinden dolayı onunla alay et. mekle beraber yemeklerine soğan katmaktan geri kalmazlardı. Eski İsrail oğullarınm rivayeti. ne göre soğanın kıymeti insanı beslemek kudretindedir. Halbuki kimya tahlilleri soğanın yüz gra- mında ancak 1.6 gram albümün. 10 gram seker gösterir, yağı —devs- de kulaktan. daha az— 0.2 gram. Bunların du insanı besliyeceğine pek inanılamaz. Soğanm — vitaminleri de ehem. miyetsizdir: A vitamininden hiç, Biden 46,B2 den 32 ölçü, C vi. mea, çatlayıncaya kadar yiyin.” FİKRET tamininden 20 miligram. Bunlar. dan da soğan piştikten, hele ti da yani açık havada kavrulduktan sonra ne kâdar kalacağı bilinmez. O halde? kokusundan dolayı mı? Vükıâ çiğ soğanın kokusu göz Yaş- ları getirse bile İnsana kuvvet ve neşe verir. Fakat soğan pişince ko. kusu kalmaz. Yenilen bilgilerimize göre so- Kanda hesaba katılacak madenle. ri kalır. Bu bakımdan soğan mü- kemmel bir gıdadır. En lüzumlu on iki madenin hepsi onda bulunur, Kireci ve fosforu yüzde 35 mili- gram olması soğana büyük bir kıymet verdirir. İkisinin arasında nisbet bir olunca ikisinden de ke. mikler ve dişler için istifade tam olur. Neslin bakasma hizmet eden çinko madeninin yüzde 1,38 mili. recededir. Zekâya, besleyici gıda- ların vücude yaramasına hizmet eden iyot madeninden yüzde 0,022 miligram bulunması soğanın hel ki en büyük faydasıdır. Bundan biraz fazlası ancak taze fasulyede, daha çoğu sarmisakta bulunur. Ta. ze fasulye ise her vakit bulun. maz, sarmısaktan ta soğan kadar çok yenilamez. Soğanın pek yeni zamanda ve pek ince tahlillerle meydana çıkan, madenlerini eski Insanlar, şüphe, siz. bilmezlerdi. Uzun uzun za manlarca halkın tecrübeleri soğa nın favdasmı söstermis olacak za. ten pek eok işlerde ilmin başlan. gili halkın tecrübesi olmuştur.