TAHLIL ve TENKİT | .. .. . Son Hafta İiüde Çıkan Eserler Yazan: M. “KOMİK HİKAYE Yazan: Anatol Frans Çeviren: Nasuhi Baydar Basan; Remzi Kitabevi natol Frans.* malı âsrın en büyük <dibi, suhi Baydar da Türk o okuyucu. larının ; hayli 28- mandanberi ta- nıdikları ehliyet- Mi. bir kalem sa- Sön Na. bibi. Bu itibarla komik © hikâye, ihmali edebiyat severlik namına günah sayılacak bir eserdir. Rem- zi Kitabevi, “Dünya muharrirle. rinden tercümeler sörisini,, bu Şe- kilde devam « ettirirse; iyi esere susamış vatandaşların takdirini ve teşekkürünü kazanacaktır. Yalnız Nasuhi Baydardan bir dileğim var: Anâtol Frans, sik sık eski tarihe, Mitolojiye işaretler yapan bir ediptir. Bu işaretlerin ise, bizim okuyucularımız tara - fından bir lâhzada anlaşılmasına imkân olmadığından mütereimin zahmet odip, esere haşiyeler koy. ması lâzımdır. Halbuki komik hi- kâyede bu üzüm ancak yüzde on beş nisbetinde temin olunmurtur. Bundan sonraki eserlerde ihti olunacak zahmetin genis olmasını bekleriz. İKTISADİ ROMANYA Yazan: Nejat Aytaman Basan: Damga matbaası rklerin Oral yolile Garba ve Cenubi Avrupaya doğru yayıdıkları çağ- larda Romanya ie — bu ismi alma- r dan — bir geçit noktasıydı. Son çağda o geçit ye- ri Türklerin iki- ye ayrılmış müm tuz bir vilâyeti halinde olup Şi. yayılan istilâ hare. bir tahaşşüd merkezi oluyordu. o Osmanlı Türkleri bu tarikle (o Besarabyaya, Lehistana, Transilvanyaya yıllarca ve yıllar. ca akın yaptılar. Bu, tarihin her ülke ve her kı- ta için kaydettiği medler, cezir. lerdir. Nitekim Türkler de niha. yet tarihin kararına inkiyat etti, ler, Ulakla Buğdanı öz sahiplerine bıraktılar. Bugünkü Türkler ise, Ulah - Buğdan kaynağından yük. selip, Avrupa siyasi muvazenesin. de kuvvetli roller oynamıya nam. zet (Büyük Romanya) nın dostu ve, müttefiki bulunuyorlar. İşte bu alâkalarla Romanyenın ni male doğru ketlerinde Turhan ' TAN | iktisadi vaziyetini — E ha — bilmemiz lizımdi at mekteplerde - okutulan coğrafya kitaplarında o mev?un tahsis olu- nan satırlardan başka elim bilgi kaynağı yoktu. Bük rez tica. ret Ataşemiz Bay Nejat Aytama. | min neşrettiği “İlktasadi Romanya, adlı ve gerçekten mükemmel ser, bu noksanımızı İşte tamumlı. yor, bize dost ve müttefik mille- tin iktisadi vaziyetini — bütün in. celikleriyle — öğretiyor. Eser yalnız coğrafya hocalarım, lise talebesini, tâcirleri kalandıracak mahiyette deği İktisat ve Ziraat Vekâi de, bu kitaba ilgi göstermeleri zımdır. Çünkü'bu eserde — mese, lâ — Rumen elmacılığının nasil bir inkişaf içinde bulunduğunu rüyörüz ki, Amasya 'elm. öğünen bir millet için, © inkişaf ibret vesilesi olmalıdır. MEVLÂNANIN RUBAİLERİ Yazan: Asaf Halet Çelebi Basan: Kanaat Kitabevi alâ. letlei evlâna, şiiri aşk ve aşkı hik. met yapan bir dihidir. O, hayatın mih. SE yerini teşkil e- —ewmanin | den kuvvetin memmann Olduğunu — iddia etmedi, ispat et - Si g ti. Çünkü aşkı te- aşkı terennüm ede « rek hun bir nefes olduğunu ler var: Hazret nefesi muhakkak ki aşk kelimesini mahmel yaparak ebediyete uç- muştur. Fakat Mevlânanın aşkı her fâ niye nasip olan sapdetlerden di dir. O, ruhundaki şiir şelâlesi ka çevirirken vücüde gelen hey can âlemini felsefe güneşine lamış bir dehadır, Ondan dola dır ki Mesnevisi, gökten yere in - miş bir kitap gibi asırlarca hayra. niyetle ve hattâ vecda İle ok Türk olduğu halde Şiirlerini a. cemce yazan bu büyük (adamın rübaileri, bugüne kadar, derli top. lu şekilde Türkçeye çevrilme. mişti, Onun torunlarından Asıf Halet Çelebi bu mühim işi muvaf- fakıyetle başarmış ve dahi âşıkın 216 şlirinden zevk almale imkânını bağışlamıştır. Tercümeler güzeldir, asillerin- daki halâveti ve kuvveti hissetti. recek tarzdadır. Yalnız kitabın ba. şına konulan “Mevlânanın Şahsi. yeti ve Hayatı, başlıklı yazı, O şahsiyetin ve © hayatın akıllara durgunluk veren inceliğine ve de. | rinliğine göre pek basittir. — ni e el EE ŞU GARİ 3000 senelik ile Londrada berberlerin açtıkları bir | ide 3000 sene €vvelinden bir saç ondulaslonu te$- hir edilmiştir. Bu ondulasionlu — saç|' İİİ Yemen'de bir İn- İS) giliz âlimi tara. fından bir mum- yada keşfedilerek, meydana çıka rılanıştar, Ayni isimliler Pariste 440 bir yabaneı oturmak» tadır, Bunlardan İngiliz olan 3000 inin ismi “Sit, , Lehli olan 2988 inin ismi de “Kovaç,, ve Tspanyol| olan 5,600 kişinin öse, isimleri “Gomets,, tir. Belediye müesseselerde, müamelelerde bu İ- simlerin hep birbirinin ayni olmala. rından müşkülâta rastlanıyormuş. ve diğer! P DÜNYA | Jlaimağnm renklerinde yumurta yımurtlıyan tavuk Amerikada Meriland Ünivirsite- sinde Zooloji pro. EN AM fesörleri mühtelif #* cinste horozlar va- sitasiyle tecrübe. ler yapmışlardır. Bu: tecrübelerin bir neticesi olarak bir tavuk, yağınur yağdığı zamanda kökte beliren & imisema (Eleğim sağma) renklerin- de yumurta yumurtlamıştr. * Dünyanın en uzun yolu İ Amerika gazetelerinin bildiraıle. rine göre, halen dünyanın en uzun yolu, Nevyork ile San - Fransisko'y birbirine bağlıyân yoldur. Bu yolun) İ uzunluğu 5,500 kildinetredir. unanın Üzerine Serilen Yeşil Elmas: ADAKALE 'T senle geçerken sordum: — Burası neresi? — Adakale. İmparatorluğun Tuna üzerin de bıraktığı son Türk kafilesinin burada yaşadığın biliyordum. A: dakale, tepeleri yeşil Yugöslav' dağleriyle, Romanya hududu âra. sinda sandviç olmuş mihi minicik bir adaydı. Mavi Tunünın üzerine serilmiş yeşil imrüt dalı gibi yatıyordu. Bir ucundan bir ucunâ renk renk Yeşillerle örtülü adayı çepeçevre çeviren kirmizi çiçe! lerle, yüz yıllık ağaçların arasın » dan görünen kırmızı kiremitli köy evleri, trenin mesafeleri yutan sü. rati içinde gözümden mavi sularin aynasında piril vânan bir el. mas parçası gibi geçti. T onarım etekterindeyim. Or - şuvadan sandalla bizi Ada 4 ya geçirecek olan şandaletya #r'- dumi — Adadd “Mürklördkhi başka ürü sur var mı? — Hayır. Bir veya iki Rumen ailesi var. Kalanı hepsi Türk. Kaç ailesiniz? — 120 ev... İç Anadoludan Viyana kapıla rına dayanan imparatorluk ördu - sunun bıraktığı 120 evlik son kafi: le.. Sandal suların süzerinde ka - yarken, karşımda yaklaştıkça ye Şilleşen, yeşilleştikçe güzelleşen Adaya bakıyordum. Ağaçların a - rasından yükselen kırmızı bir fab- rika bacasından başka, ne uzaktan gözlere Türk sanatını veya mlma » risini gösterecek bir cami, ne yük- sek bir âbide, bir zamanlar Tuna serhaddini bekleyen - bu mühim Adada imparatorluğun — bıraktığı bir iz göremiyordum. — Adanın meşhur kalesi ne - rede? — Adanın içerisi çepeçevre ke- merlerle çevrilmiştir. Bu-kemet » İ ler sultan ordularının cephanesi, | anbarı, kalesi, her şeyi idi... Şim « di boştur... yatıyor.. — Hangi millet? —İşte bizim fakir halk.. — Bu bir avuç adanın içinde, milleti barıdıracak çatı altı yok mu? — Olanın: var. Ya olmıyanın?... Bunu, sandal, cıya sormadım. . — Ya bu fabrika kimin? — Milletin Geceleri, millet içinde Gandakcının Tunanm $uları ka- dar mavi gözlerine dikkatle baktım. Delikanlı söylediğinin ma. nasını ya bilmiyordu, ya aramız - da millet kelimesinin manaları başka idi. Adakalede nasyonalize edilmiş fabrika, herhalde beni şa. şırtacak bir hâdiseydi. maki mı? — Hayır, Ali Kadrinin.: Onun olduğu şirketin, Delikanlının babası sözü 'ta « mamladı. Büyük harpte Yugoslav« lar Adayı dövmeğe bağladığı 7â - man, Macarlar Türkleri Peşteye kaçırmışlar... Harpten sonfa top » raklarına dönmüşler. Fakat bu de- fa Romanyanın hükmü altına gir. mişler. Macarlar zamanında kü » Yazan: Sabiha Zekeriya SERT EL Ali Kadrinin tarihi-#emerler üzerine kurulan villâst Adakalenin meşhur. tarihi kemerlerinin içi çük bir prenslik gibi müstaki şayan: Ada, Macarların kendile: ne verdiği imtiyazlarla gümrüklerden oOmuaf bir, tica- ret merkezi imiş. Fakat Rumen- lerin eline geçtikten sonra bü imtiyazları ellerinden ulmışilır. 'Tuhanın ikide bir kükreyerek su - lar altında, bıraktığı o Adada, ne meyva, ne sebze, hiç bir şey yetiş. tirmek imkânı © olmadığından aç kalmışlar... Lozan müahedesi im - zalânırken, Tünanın üzerinde unu. tulan Türk unsur her tarafa baş vurmuş, dertlerine çare bulama - miğlâr... Hicrete hazırlandıkları bir anda Kral Karol Adayı ziyarete gelmiş; kızıl bir sefaletin içinde sü. rünen halkı görünce, bunlara es - ki imtiyazlarını vermiş. Şimdi. ker; tütün, içki, çini eşya ve saire gümrükten müaf olduğu için Ada bira? nefes almış. , Bu defa oğlu babasmın sözünü kesti: — Kim'nefes almış?.. Ali Kad. Ti.ve'şürekâsı.... Bu & imtiyazlar. dah bize ne? Biz onun fabrikasın- da günde 40 leye çalişan köleler » deri başka neyiz? Şu Adanın orta- sında gördüğünüz şato onun. Fab. Tika onun, evlerin goğu onun. Ti. caret onün. Servet onun... Millet kemerler içinde yatıyor... Şimdi Adaya çıkacak ve göreceksiniz... İhtiyar sandalcı, sandalint sü » hile yaklaştırırken kabahat işle - miş gibi gözlerini yere eğdi: — Bal tutan parmuük yalar, de. di... ' Adanın içinde, bir çanak balın etrâfinde kopmuş bir kavga oldu- ğunu anladım. danın merdivenlerinden çı « kıyorduk. Yolun iki tarafı na dizilmiş, çıplak ayaklı, perişan kıyafetli insanlar, bana bunların bala könan sinekler olduğunu an İattı.. . Kirmizi fes... Atatürk Tür - kiyesinin müzeye gönderdiği mil - Mi serpuş, Adakalede geçecek baş hâlâ bulabiliyordu... Adanın çar - şisindan geçiyoruz... Osmanlı Türk etinin dar bir sokağın iki kenarı - ma dizilmiş küçük dükkânlar sti - Vindeki çarşısı burada de, baki, Eöydah boya çarşıda göze çarpan vi la did ink a ini, ticket “eritlati 'sizata,” gülbeşeker, Macaristandan, Vene. dikten, Viyanadan getirilmiş iğ - neler, bilezikler, çini “takımlar,.. * Türke ait hiç bir şey... Adanın is. tihsal ettiği hiç bir şey yok. San- ki burası yaşaması lütfen istenmiş bir transit yei bir ele satan “tufeyli'bir merkezi. Adada Türk olarak kalmış bir lisan, bir de dinin perçinlediği bir Millet o. larak değil, cemaat olarâk dahi ralarında hiç bir düğüm yok. Kra. lın verdiği imtiyazları işleten şir- ket, bir de bal çanağından hissesi, Be sinek gidasi kadar hisse düşen, kemerler içinde yatan bir “millet” var ticare* rabıta var, müslüman... lış veriş ettiğim dükkânlar - da soruyorum; ben sormaz. dan evvel onlar bana muhaceret e» mellerini anlatıyorlar. — Türkiyeye hicret etmek is teyenler kaç kişi kadar var?” — Zaten yedi yüz kişiyiz... 120 evden yüzü hep hicret etmek isti- yor. — Nöderi? — Açiz da ondan... Kral imti. yaz vermiş, Bize ne?... Bu kara se- faletini işinde yaşamaktansa, Tür toprağında tuz ekmek yemök da ha iyi. Hiç olmazsa belki çocuk: larımız. kurtülür. — Asırlardanberi burada ya » şadinız, hicret âklınıza gelmedi/de, çorüklarinızin istikbali sizi düşün- dürmeği de, şimdi kurtuluşu ne - den özlediniz?.. Karşıda kale kemerlerinin ü » zerine kurulmuş, © pencerelerin kenarları çiçekler, üzeri Jalesiler- le örtülü modern bir şövalye .sa « rayını gösterdi: — O zaman Ada hepimizin ma. ydı... Şimdi onların. Onlarla bunlar, kârğir evlerde yaşayanlarla, kemerler içinde ya - tanlar imparatorluğun Tuna üze « rinde biraktığı son Türk kafilesi - Rin barındığı toprağı, ekmeği ve emniyeti paylaşamadıkları , icin Türk toprağım özlüyorlardı. ilütildkunt; « Bir elden” alıp K ale kemerlerinin içindön ge. giyorüz. Asırlardanberi gü. neş yüzü görmemiş, £ toprağı küf kokan, bu kemerlerin içinde astı lerca Yeniçeri askerlerine, muzaf- fer saltanat ordularına me'ce olan muhkem kemerlerin nem havasın. da, Yeniçeri ağalarının, daha son- ra nizamlı askerlerin, (o Eygaziler şarkısı ile"Tunadan dönen mağlüp neferlerin seslerini duyuyor gibi. yim, Gözlerinde: açlığın kini parla » yan delikanlı, kemerlerin içine se. rilmiş hasır parçalarını, öteye be- riye serilmiş tahta kerevetleri, ba. kır çahakları gösterdi: ; — İşte biz burada yâtıyoruz dedi... Fabrika, imtiyaz, konak, sâ- ray, burada yatanlara vız gelir... Bir bu kemerlere, bir de bu kemer. lerin üzerine kurulan şu (saraya bakınız... İşte, Ada onlarındır. İm. tiyazlı şirkete sahip olanların... Şir. ketten bize,millet namına verilen, senede 'adam başına 1000 leydir... Delikanlı ne dereceye kat bu çıplak'ayaklı millet, bü Küf. lü toprağın üstüne serilen hasırlar doğruydu, bunları gözlerimle gö - rüyordum. Herşey, sermayesini işletenlerin malı olabilirdi Fakat bt kale kemerleri, bir imparatorlüğur Tuna üzerine kurduğu bu müda » faa siperleri siyaseten bir. başka devletin mali olsa bile, bir dere. beyiğinin şatosuna temel taşı ola-. madı. Yalnız tarihi kiymeti, onun bir ferde mel olmasına mâni idik. Kale kemerlerine, tarihe kadar el uzatan derebeyinin, bir çanak bal: dan bunlara mum koklatlığına i- nandım... Türkiyeye niçin hicret etmek istiyorlar? Köstencede sadece arsbacı, has mal, pabuç boyacısı diye tanınan Türk, Adakalede sandalcı, ve dük. kâncıdan öteye © geçememiş. Ne istihsalle, ne kültürle bir santim alâkası yok... Ne elinin emeği ile âlmiş, ne kafağının nuru İle yarat. Eski bir mahalle mektebin. m, imamın kültür kürsüsünden medeniyet ortasına fırlayacak ne- siller, eski nesillerden bir adım & teye'nasıl geçecekler? Ne kendile- rine, ne kimseye; ne bir cemaate. ne bir cemiyete faydası olmıyan, bir imparatorluk artığı gibi Tuna. nın üzerinde kale kemerlerini kok. muş nefeslerlö bekleyen bu” halk hicret istemez de kim ister? , ürk Adakalenin sahilinden u. zaklaşıyoruz... Tunada isti - Jâ devrinin son bıraktığı bu kafi. le de belki yarin heybelerini, dö - şeklerini omuzlayarak, son veda türküsünü söyliyerek bu toprak - lardah uzaklaşacaklar... İmpara - törlük burada Türk medeniyeti na- mına ne bırakacak diye düşün. düm... Bu kale kemerleriyle, sul - tan Mahmut zamanında dikilmiş bir kitabeden başka hiç bir şey... Ne bir cami, ne bir âbide, ne elişi, ne de Türkü hatırlatacak bir me. zar taşı... , Sandal, Tunanın üzerinde ka - yarken, genç srxdaleı, dikkatle yü- züme bakıyordu. Yâni söyledikle. rim doğru mu demek ister gibi. (Devamı 9 uncuda) kadar doğru. söylüyordu bilmiyorum. .Fa- .