27 Haziran 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

27-6-939 lil“İ"ıı['ımi ’ n Tefrika No. 87 Ali Bey Derhal Emir Verdi: " Ş$imdi Sekiz Neferle Git, Metropolithaneyi Sar ve Eğer Seni Dinlemezlerse ... ,, Ikönce Kozak nahiyesinde bir milis bölüğü teşkil ve Kozaklı üç ihtiyat zabiti de bu bö- lüğe memur edilmişiti. Arkadan Altmova, Araplar, Murateli, Gö- meç, Burhaniye ve civar köyleri de, bu vatan hizmetine koşmuş - lardı. Kumandan Ali Bey, alayda mevcut fazla silâhlarla bu milisle. ri silâhlandırıyor, alayın fazla ve ağır eşyalarını Murateli ve Kozak cihetlerine gönderiyordu. Ayvalı- ğın şark sırtlarında bulunan ve ci- han harbinden kalan tahkimatı ta- mir ve tanzim ettiriyordu. Bu sırada, (Hadkinson) ismin. de bir ecnebi mümessili i- le, Yunanlıların bir Kızılhaç heye- ti de Ayvalıkta bulunuyordu. Kay- makamlık makamında da Osman Nuri Bey adında biri vardı. Fakat, bu adam istiklâl ve sa. lâhiyetini kullanamıyordu. — Ora. daki mümessilin tesiri ve hattâ emri altındaydı. Vazife ve vicdanının hükmünü değil, ancak mümessilin arzusu- nu yapıyordu. Kaymakam bey bir taraftan, aldığı ilhamla, hapisha- nede bulunan mevkuf ve mahpus rumları birer bahaneyle salıveri. yor, jandarmaları — dağıtıyordu. Tabii, âsayiş bozuluyordu. Kay- makam, telâşla kumandan Ali be- ye koşuyor ve âsayişi temin için, yetmiş neferlik bir kuyvvet isti . yordu. Fakat, Ali bey, kaymakamın yaptığı bu icraatta ve hattâ mu. avenet için kendisine vâki mü. racaattâ Kimlerim rult uynatığını görüyor, elindeki kuvvetin bu su. retle dağıtılmak istenildiğini an- lıyordu. Kararını derhal vermişti. Çevrilmek istenilen — entrikaları önlemek için harekete geçmişti. Mıntaka kumandanı sıfatiyle sa. lâhiyetini kullanmış ve bir emri. vâki ihdas etmişti. Ansızın bir i. darei örfiye ilân ederek, vaziyeti idare ve hükmü altına almıştı. Dağıtılan jandarmaların , ekserisi. ni buldurup getirtmiş, vazifeleri- ne geçirtmişti. Kasaba dahilinde ayrıca askeri devriyeler gezdir. mek suretiyle de âsayişi muhafa. za ediyordu,)Kasabada yekdiğere tecavüz, sirkat, cinayet bir tara. fa dursun çıt bile çıkmıyordu. ir gün, alayın ağırlıklarını Muradeline taşıyan bir mek kâre hneferi, avdette ve şehrin bir kenarında bir kaç rum tara- fından tecavüze maruz kalmıştı. Hâdiseyi haber alan kıymetli ku. mandan, nasıl yılmaz ve korkmaz bir kahraman olduğunu muhitine derhal göstermişti. Maiyetindeki bir zabite: — Şimdi, —sekiz neferle git, metropolithaneyi muhasara et ve neferime yapılan muamelenin ta- mirine delâlet etmediği takdirde metropolidi karargâha getir ve hapset. Emrini, ateş püskürür gibi ver- mişti. Emri alan zabit, sekiz ne- ferle metropolithaneyi sardı. Ve metropolide, kumandanın bir kurşun tesiri yapan emrini tebliğ etti. Vaziyetin tereddüde ve hele direnmeğe tahammülü ol. madığını gören metropolit efendi telâşlanmış ve fakat, emrin ifa. sından başka da yapılacak bir iş olmadığını derhal anlamıştı. Icap edenleri çağırtmış ve vaziyetin derhal tamirine müsaraat etmişti. Bu hâdisede kumandanın gös- terdiği şiddet ve celâdet derhal tesirini göstermişti. Ayvalığın iş. galini tesri ve teshil için gizli gizli çalışanlar birer tarafa çekil. miş ve sinmişlerdi. Kasabada â. di vakaların bile arkası kesilmiş, âsayiş mükemmel bir hale gel. Mişti. ateşli İsmail Fevzi Bey 335 gsenesi mayısıunin yir. minci günüydü. — Ali bey, elli altıncı firka kumandanının şu sualine muhatap olmuştu: “Elyevm kıtaatınızın ahvali ha. zırası hakkındaki malümatın sü. rati işarı,, Fırka 56 kumandanı Hürrem Bu sual kumandanı düşündür. müştü. İzmirin işgalinden sonra, kolordu kumandan ve zabitanına esir muamelesi yapıldığını bilen kumandan bu istifsarı mânalı bul. muştu. Âyni zamanda Ayvalığın da işgaline hazırlanılmakta oldu. ğunu bildiği için, bu telgrafın, mahza alayının vaziyetini öğren. mek üzere tasni ve tertip edilmiş olduğuna hükmetmiş ve derhal 'o gece şu cevabı vermişti: Ayvalık 20 - C1 mayıs 1099 “Alayımın. her bir ferdi de. mirden bir kale gibi yerinde sabittir. Her türlü hiyanet ve hareketlere mukabeleye âmade- dir. Büyük bir hamiyet ve his. si fedakâri ile meşbu olan ala. yım ve mıntakam dahilinde bu. Tunan efradı millet namına arzı malümata şitaban olurum. hırs ve hışım içinde toprakları ka- zıyan orduyu canlandıracak ve şahlandıracaktır. Bütün muhit ve millete halâs ve istiklâl ümit ve fikirleri saçacak, yurdumuzu kap-. lıyan kara nevmidi — bulutlarını dağıtacaktır. İnanınız bu sözüme. Şimdiden hazır bulununuz Ana. doluya geçmeğe ve açacağı mu- kaddes ve milli cidalde bir nefer gibi didinmeğe ve hattâ ölmeğe. N afiz Bey de bu ihtiyar va. tan severin sözlerini tasdik ediyor ve: — Hiç şüphe yok buna, diyor- du. Mustafa Kemal Paşanın Sam- suna çıkışı haberi, milletini ve yurdunu sevenler için bir hareket ve içtima emridir ve bu emre mü- tavaat hepimiz için zaruri ve mil. li bir vazifedir. Yalnız, söylemekle kalmıyordu. Didiniyor, mütevazı çetesinin kuv.- vetini arttırmağa uğraşıyordu. Teşkilâtına her gün yeni yeni ve tetik, atik uzuvlar katıyor ve ha- zırlanıyordu. Sabırsızlıkla beklenilen o saa- detli gün de nihayet gelmişti. Na- fiz bey ve arkadaşları vazife ba- şına çağrılıyordu. O sirada, har. biye nezareti şube müdürlerinden olup, elyevm Albay bulunan bin- başı İsmail Hakkı bey, bir mek.- tupla, arkadaşlarını alarak Bey- - koza geçmesini ve jandarma bö- lüğünde Salih beyle görüşüp, va. zifesini öğrenmesini Nafiz beye müjdelemişti. O gece, Sarıyerin bu fedakâr vavruları icin. li TAN 33323232233 L DA < HİK YE 32322223333 232> bri Dennington Viltşar, ay« lardanberi kendi hususi o- tomobilile memleketin her tarafı. nı dolaşıyordu. O, koltuk meyha- nelerinde, garajlarda, gazoz vesa- ire satılan barakalarda, otellerin vestibüllerinde, gemici kahvelerin- de, velhasıl, kanaatince “Mater. yel,, toplıyabileceği, her yerde sa- atlerce duruyor, konşulanları tes- bit etmiye çalışıyordu. Uzun, yorucu, müthiş faaliyet aylarından sonra, Obri, Nevyorka, yüz seksen iki numaralı evine dön- dü ve büyük bir enerji ile *'Ame. rikanın büyük romanı,, nı yazmıya koyuldu. Nihayet, Obri, bir deri, bir ke- mik haline geldiği zaman, Troma- nının son sayfasına son noktasını koymıya muvaffak oldu. Fakat Obri, daha romanını bi- tirmeden önce, kafasında, romanın hakikaten “Amerikanın büyük ro. manı,, olup olmayışı hakkında şüp- heler uyanmıya başladı. Obri, kafasından şunları geçiri- yordu: “Ben, bu romanımda insan ta- biatinin bütün iğrençliklerini, bü« tün bayağılıklarını gösterdim. ro- manımda tasvir ettiklerimin bü - tün fena taraflarını, bütün iki yüz- lülüklerini büyük bir muvaffakı. yetle tesbit ettim. Bir çok âlimle- rimizin cahil olduklarını, bir çok siyasi parti şeflerinin, şu veya bu grupun elinde oyuncak oldukları- nı, nikâh müesseselerimizin birer riyadan başka bir şey olmadıkları- nı mükemmelen isbat ettim. Bütün bunları muvaffakıyetle başardığı. ma kani olduğum halde, yine ro- manımda bir şeylerin eksik bulun- Arağğ dairsiçimde -bir- | aat ten bir şeref ve sevinç gecesi ol. muştu. Nafiz bey ve arkadaşları, nankörlerle mücadeleye atılmak hususunda, bulundukları muhit. te, evvelce herkese takaddüm et- mek şerefini kazandıkları gibi, bu defa da yine mühitlerindeki fedakârların piştarı — olmuşlardı. (Devamı var) Var., Obri, büyük bir ümitsizlik — i- çinde ellerini uğuşturmıya başladı. Nihayet: *“Bunu her halde tecrübe etme- liyim!,, kararını verdi. Obri bu karariına göre, — orta seviyeli bir Amerikalı bulacak ve romanını ona okutarak romanının Yazan : 33233333333 1 Ayvalık mıntaka k d Ali Mert ve cesur kumandan bu ce- vabi telgrafını çektikten sonra da, mevzilerinde çetin ve yalçın ka- yalar gibi duran kıtalarına dik. kat ve teyakkuz emrini vermişti. Türkün, Sarıyer ve havalisin. de faaliyette bulunan gizli mücahitleri, yine Sarıyerde gizli. ce toplanmışlardı. - Boğaziçinden Karadenize geçişini Sarıyer iske. lesinden canla ve başla alkışla- dıkları Mustafa Kemal Paşanın, ordu müfettişliğiyle Samsuna Bi. dişi, her yerde olduğu gibi, bu muhitin yurt severlerini de sevin. dirmişti. Yüreklerinin sızısını bi. raz dindirmişti. Bilhassa, yine “ faaliyete atılmak arzularını belirt. mişti. Bu havalide evvelce göste- rilen varlığın yegâne yaratıcıları olan Nafiz ve mütekait eczacı bin- başısı İsmail Fevzi beyler, yine başbaşa vermişlerdi. Her gece is. kele gazinosunda, Serezli Fuat, Büyükdere posta ve telgraf me. murü Niyazi, gazino müsteciri Ahmet ve kardesleri Halim ve İbrahimle görüşüyor ve yeni bir faaliyet saha ve zemini hazırlı. yorlardı. Hâlen 80 yaşında olduğu hal- de, Karadenizin yemyeşil bir ka. sabasında, “Gereze,, de açtığı şi- fa eczahanesinde vatandaşlarına deva dağıtan İsmail Fevzi bey, es. kidenberi tanıdığı Mustafa Kemal Paşanın Samsuna çıkışını, vatan ve millet için halâs vesilesi adde- diyor, mahremi esrar edindiği ya. nındaki fedakârlara hitap ile: — Çocuklar, diyordu. Ümit de. ğil, muhakkak addederim ve bu kanaatle size tebşir ederim ki, Mustafa Kemal, Anadolunun mü. barek toprağına ayak atar atmaz, yaralı bir arslan gibi düşmanları.. na diş gıcırdatan, — pençeleriyle SICAK DENİZ SUYU Deniz suyu mahsus ısıtılarak, onun içinde banyo yapılırsa, iki türlü tesir eder: Hem sıcak su 0- larak, hem de tuzlu su olarak... Yakın vakte gelinciye kadar, deniz suyu sıcak olunca, terkibin. de bulunan tuzlar deriden içeriye daha klay ve daha çok girer sanılırdı. Halbuki yeni tetkikler. den elde edilen hneticelere göre, iş aksinedir. Her hangi bir suyun terkibinde bulunan madenlerin de- riden içeriye geçmesi o su ile de- rinin sıcaklıkları arasındaki farka bağlıdır. Suyun sıcaklığı derinin sıcaklığından ziyade olursa, ma- denler deriden içeriye daha az nis- bette girerler, derinin sıcaklığı suyun sıcaklığından ziyade olursa, aksine... Bu kaideye göre, denizin sıcak- lığı 15 derecede — yani bayağı soğuk deniz suyu — olunca vücu. dün içerisine girecek madenlerin nisbeti yüzde 3,5, deniz suyu 38 dereceye kadar ısıtılınca, girecek madenlerin — nisbeti yüzde ancak 1,2 olur. Demek ki, sıcak deniz su- yunun maden suyu olarak tesiri soğuk derecedeyken tesirinden he- men yarı yarıya daha azdır. Fakat vücudün içerisine girmi- yerek — derinin üzerinde yapışıp kalan maden maddelerinin de bir iyiliği olur. Onlar deriyi tenbih e. derek vücudün icerisindeki uzuv- Erııı hepsine birden faydalı olur. r. Bu tesirin neticesi olarak ta vücut daha iyi beslenir, azot ve bilhassa fosfor daha az çıkar. De. ri kuvvetlenir, yemeğe iştah ar- tar, Onun için, sıcak deniz suyu, so- ğuk suya dayanamıyacak pek kü- e€ük çocuklara iyi gelir. Zaten ço. cuklarına iyi bakmasını bilen an. neler, sıcak deniz suyunun fayda. sını hekimlerin yeni tecrübelerin. den önce anlamış olduklarından, denize sokulamıyacak kadar mini mini olan çocuklarını deniz suyu- nu ısıtarak onunla banyo yapar. lardı. Sıcak deniz suyu ile hanyo vü. cuttan fosfor ve azot çıkmasını a« zaltlığı için sinirlilerin bir çoğu- na iyi bir deva olur. Sinirliler so- ğguk deniz suyuna tahammül ede. medikleri halde, sıcak deniz su. yundan hic rahatsız olmadan, has. talıklarını geçirirler. Onlardan başka, soğuk deniz su. yundan gene fazla sinirlenen zi- yadece kansızlar da sıcak deniz su. yu ile banyo yapınca deniz ban- yosuna bütün hassalarından isti. fade ederler. Şişmanlarla — şekerli hastalar da öyle., Fakat sıcak deniz suyun. dan en ziyade istifade edecek o. lanlar, boyunlarında bezleri şiş- mis olanlardır. Sıcak deniz suyu hanyosu yüre- ğe dokunmadığı gibi, aksine, ona küvvet verdiği icin rümatizmadan sonra yürek hastalığına tutulmuş olanlar bile ondan istifade ederler, Belli başlı bir hastalığı olmadan, yalnız zayıf olduklarından dolayı, soğuk deniz banyosuna tahammiül edemiyenlerin de hepsi sıcak ban- yoya dayanırlar ve ondan fayda görürler. Demek ki, — deniz banyosunun ya soğuğundan, va sıcağından is. tifade edemieycek pek az kimse kalır. Sıcak deniz banyosunun - bir i. yiliği de yaz ve kış her mevsim. de yapılabilmesidir. Denize yakın bir yerde bulunmak yetişir. bu orta seviyeli Amerikalı üze - rinde yaptığı tesiri tetkik edecek- ti, » Obri, böyle bir karara geldikten Jonra, hemen ertesi günü, büyük bir enerji ile “Orta seviyedeki A- merikalı,, yı aramıya koyuldu. İlk rastladığı tip, elinde bir ten cere, ağzında pis kokolu bir puro sigarası bulunan bir adam oldu, Ob- ri cesaretle bu adama yaklaşarak: — Ne iş yaptığınızı bana söyle- mek lütfunda bulunur musunuz? Dedi. “Orta seviyedeki bir Amerikalı,, farzedilen tencereli adam: — Benim hiç bir işim yok, dedi, ben ufak tefek tamirat yaparak geçinirim. Obri: — Şu halde affedersiniz, dedi, rahatsız ettim. Benim aradığım T kimsenin tahsil ve şuur seviyesi, bir “Orta Amerikalı,, nın tahsil ve şuur seviyesinden aşağı olmamalı- dır. ” Obrinin ikinci rastladığı adam, fevkalâde küçük ve dar kundura. lar giymiş birisi oldu. Obri, buna da ayni suali sordu: — Ne iş yaptığınızı lütfen bana söyler misiniz? Dar kunduralı adam büyük bir ehemmiyetle ceketinin önünü aç- ti ve belindeki madeni tokayı gös- terdi. Obri: — Siz benim işime yaramazsı- nız, dedi. Benim aradığım kimse, çok daha fazla malümat sahibi o- lan biridir. Polis hafiyesi, sokaklarda böyle deli gibi serseriyane dolaşan ve ö- nüne geleni çevirerek ne iş yaptı- ğinı soran bu adamın harekâtında kanuna uygunsuzluk bulunduğunu akıl edinciye kadar, Obri çoktan gözden kaybolmuştu. bri büyük bir sabır ve ta- hammülle taharriyatına de. vam etti. Nihayet Beşinci Avenü- de bidayette Obrinin dikkatini cel- betmiyecek kadar her halile bir “Orta seviyeli Amerikalı,, yı andı- ran bir adamla karşılaştı. Bu gide. nin yırtık mavi ceket, eski bir pan- talon, açık kırmızı çoraplar, renk- siz bir kasket olmayıp ta hakika- ten bir insan olduğuna kanaat ge. tirmek için Obri'nin bu adama bir kaç defa dikkatle bakması icap et- ti. Nihayet, bu gidenin hakikaten insan olduğuna kanaat getirdikten sonra, büyük bir heyecanla arka- sından koştu; ve: — Ne iş yaptığınızı bana lütfen söyler misiniz? Dedi. Pejmürde kılıklı adam duraklı- yarak, hüzünle Obri'nin yüzüne , baktı ve omuzlarını kaldırarak: — Bilmem ki, size ne cevap ve. reyim? Dedi. Ben tramvay kondök- törlüğü, maden Aameleliği, borsa tellâllığı, komisyonculuk - yaptım. Banka memurluğu, muallimlik, po- lis hafiyeliği ettim. Fakat bütün bunlardan ne çıkar? Hem siz bunu öğrenip ne yapacaksınız? Şimdi i- se işsizim. Belki de ben, her ba- kımdan, Amerikanın en kabiliyet- İi insanıyım. Fakat bir türlü iş bu- Amerika'nın Büyük Romanı CEK VUDFORD gi ane SĞ ; lamayışım, her halde bir talisizlik eseri olsa gerek, İcap ederse yeni bir bankanın kuruluşuna, beynel- milel ihtilâflı meselelerin halline pek âlâ yardım edebilirim. Velha. sıl dünyada akla gelebilir her işi görebilirim; fakat gelgelelim bü- tün bunlara rağmen, gördüğünüz gibi, yine işsizim. Obri, büyük bir sevinçle: — Çok güzel, çok iyi, dedi. Siz tam benim aradığım adamsı - nız! Ben size iş vereceğim. Şiradi- lik benim sizden istediğim şey, müsvedde halindeki bir romanı o. kumanızdır. Bu iş için de size yüz dolar vereceğim! İşte size yirmi beş dolar avans veriyorum. Bana adresinizi veriniz, yarın gelip müs- veddelerimi'geri alır, gexi kalan yetmiş beş dolarınızı da veririm. Sizin v iz bu müsv i o- kumak ve roman hakkınddaki kana- atlerinizi bana söylemek.tir. Şayet romanın kopyesini almıya teşebbüs edecek olursanız, bunun size hiç bir fayda temin etmiyeceğini pe. şin olarak söyliyebi'irim: Çünkü bu müsveddelerin bende bir kop- yesi daha var, saniyen bunlar için size kimse yetmiş beş dolar ver - mez! Obri, büyük bir sabırsızlık için- de ertesi günün adşamını bekledi. Akşam olunca pejmürde kılıklı de. Tikanlının evine yollandı. Müsved- -delerini “Orta seviyeli Amerika- H,, nın oturmaktu olduğu evin sa- hibesi kadından aldı. Kadın, içini çekerek: — Zavallı adam, dedi, bütün ge- cesini bu kitabı okuyarak geçirdi. Sabaha karşı de kendini astı. Obri büyük bir heyecanla: —Evreka! (1) diye bağırdı. İşte, Amerikanın büyük romanı budur. FAO (1) Evreka: Eski yunancada “buldum,, demektir. Bir Kamyon Devrildi, 1 Ölü, 2 Yaralı Var Balıkesir — Kepsudun altı numa- rasına kayıtlı açık kamyon telgraf di- — reği yükile gelirken, Beyköy civarın da şiddetli bir yağmur başlamış, bu- nun tesirile kamyon kaymış ve iki defa takla attıktan sonra devrilmiş. tir. Şoför muavini Kepsutlu Hüseyin oğlu 45 yaşında Cafer ölmüştür. Şo- för Dayı Süleyman ve diğer muavin Kepsutlu Ali oğlu Osman muhtelif yerlerinden ağır surette yaralanmış- lardır. ! “DE döriĞüreaei * ç n KA üti lll a Güa İ vi

Bu sayıdan diğer sayfalar: