18-6-939 A EY Yy TARİHTEN YAPRAKLAR Evvel Ne İdi, Ne Oldu Sonra? A Itmordu devleti bir zamanlar pek muhteşem bir varlık oi- muştu. Bu devletin payitahtı olan Saray şehri Orta Çağda ün almış büyük şehirlerin en ileri gelenle- rindendi. Pek güzel ve pek zen- gindi, işlet bir ticaret mahalli idi, Tâ Iraktan ve Süriyeden oraya tacirler gelirdi. Yine altınordu şehirlerinden Macar, Sudak, Ki- rım, Kefe, Harzem de o devrin bi- rer mamuresi, birer ticaret mer- kezi halinde idi, gelip geçen se; yahların hayretlerini uyandırır. lar, takdirlerini kazanırlardı. Altınordu ülkesinde para boldu, düzen yerindeydi,. kudret ve haş- met mükemmeldi, halk —bu se beple— bahtiyar idi, on dördüncü asırda bu ülkeyi dolaşmış olan meşhur seyyah İbni Batute bakt- or: “Kıpçakta (AL tınordu devletinin öbür adı) at sü- rüsü koyun sürüsü kadar çok. Bu- radan Mısıra, Hindistana at gider. Kadın arabalarında bir arşın u- zunluğunda bir değneğin ucunda bir karış keçe sararlar. Böyle bir değnek o araba sahibinin bin atı olduğuna delâlet eder, Ben bun- larm içinde on tane değnek asılan bir araba gördüm! “Kıpçakta gördüğüm tuhaf şey- lerdenbiri kadınlara pek fazla hürmet edilmesidir. Han karıları- nın eteklerini yüz cariye tutuyor, kadın, kocası olan Hanın yanına gelince Hen ayağa kalkıp eşine selâm veriyor, yanına oturtuyor. Sonra kımız geliyor. Kadın, ken- di di doldurup n yanına gidiyor ve-iki dizi ile ol- caşıp (reverans yapıp) çanağı Ha- na veriyor. Sonra Han da daldu- rup karısına sunuyor. My kadınlarında kaç göç yok. Çarşıda alış veriş edi- yorlar. Bazan kadınların yanında kocaları da bulunuyor, lâkin ks- dınlar pek süslü, Erkekler ise s8- de bir koyun derisi ve börk giy- diklerinden kadınlarn uşağı zan- nolunuyor! “Kıpçak hükümdarmın ordusu “Piştav,, da bulunduğundan ors- ya gittik, ordu kalkmıştı, geri dö- Büyordu, Biz de döndük. Bir yer de çadır kurdum ve bir bayrak astım. Ordu gözükmiye başladı. Sanki yürüyen bir şehirdi. Camii, pazarı ve herşeyi vardı, Türk as- kerleri yürürken de arabalarında yemek pişiriyorlar. Sultanın ka- rıları önümüzden geçtiler. Dör- düncü kadn Emir İsa kız geçerken bayrağımdan yabancı olduğumu anlayıp durdu, uşak ve cariyeleriyle selâm yolladı. "Kıpçak Sultanı kudrtli ve şöb- retli bir padişahtır. Yer yüzünde bulunan yedi büylik hükümdardan biridir. Bunlar sefere giderken karılarını beraber götürürler. Sul tan, Altın Kubbe adlı ve üstü al- tin kaplı bir yerde yine altından yapılı ve elmasla süslü bir taht ta oturur, Dört kamsından iki- si solunda durur. Oğulları, kızla- rı da bunların yanında yer alır, Her Cumâ günü işte bu Altın Kub- bede Sultan, devlet adamlarını huzuruna kabul eder, kadınlar da hazır bulunur, perde filân yok! “Benim kendisiyle görüştüğüm Kipçak hükümdarı Özbek Meh- met Sultandır.. En sevgili karısı “Aytuğlu,, dur. Huzuruna çıktım. Yanında on yoldaş (Dame d'hon- neuri, elli de cariye vardı. Üçün- cü kadının adı Bilon'dur, Bizans Kayserinin kızıdır. Onun da hu- zuruna girdim, yanında yüz cari- ye vardı.,, Jste bu kadar göz kamaştıran Altınordu devleti taht et- rafında yüzgösteren kavgalar ve hükümdarlarla — bevler, kuman- kımız #esasaanenenesasaneseemeke, Yazan: IM. Turhan: İ TAN danlar arasında başlıyan hırgür yüzünden battı. Bu acıklı nifak- Jar, tefrikalar Mengü Han adlı hükümdarın zamanında başlar. O, bir Handan ziyade bir dezvişti. Muhteşem * bir devletin: başında bulunduğünu unularak kendini 0- ruca, nufhaza vetmişti. Gece gü düz tesbih ç ç deden kaldırmazdı. Halbuki Kıp- çak devleti Avrupahin Şarkinda, Asyarin Ortasında kurulmuş mu- âzzam bir varlıktı. Moskova bile Saray şehrine bağlı idi. Rus prens- leri oraya gelirler, Hanların ayak- larını öperler ve prenslik fermi ni alırlardı, Altınordu tahsil me- murları Rus ülkesinde dolaşıp vergi toplarlardı. Böyle bir devletin başında öy- le bir sofu adam çok yakışıkaz görünüyordu. Taht önünde Kılıç ışığı görmiye alışkın gözlere tes- bih taneleri pek çelimsiz geliyor- du. Bu sebeple bir hareket yapıl- dı, Mengü Han tahttan indirildi, yerine Buga Han geçirildi. Bu İşi yapan beyler, Mirza lâ- kabı taşıyen prenslerdi ve bu ha- reket beylerin, prenslerin icabin- da tahta tahakküm edebilecekle- rini gösteriyordu. Bu hakikat, ye- »i hükümdarın yüreğinde bir kin düğümü oldu ve o işte bu kini ta- şıysrak tahta çıktı Buga Hanın bütün hıncı Nogay Mirza üzerinde toplanmıştı. Ken- dini tahta çıkaran askeri hareke- tin başında o vardı ve yeni hü- kümdar bundan dolayı Nogay Mir zayi ölüme lâyık buluyordu. Lâ- kin Nogay kuvvetliydi, kolay ko- lay yenilmezdi.- Buga: Han bun- dan ötürü de hıncını içinde saklı- yordu, Srâat kollayordü. B uga Han, kendinden eyvelki solu hükümdarın bıraktığı miskin hatırayı silmek için Maca- ristana sefer açmıştı. Umulmıyan | bir bora ve kar tipisi bu seferi u- ğursuz bir neticeye sürükledi. Or- du, Karpatlarda yolunu şaşırdı, uçurumlara düştü, bir çok ölü verdi, darmadağın oldu. Hân bile hayatını güçlükle kurtardı. Yal bız Nogay Mirza, kendi kumanda- sındaki fırkayı güzel idare etti, dağılmaktan korudu, tolefatsız ve zaylatsız ricat estirdi. Buga Han onun bu muvaffakı- yetinden büsbütün sinirlendi, es- ki hıncı bu Sinir buhranı İçinde on kat ziyadeleşti ve Nogay Mirzayı hemen öldürmiye karar verdi, Fikrini ilk açtığı adam İyi ve fena günlerde o biribirlerine sadık kal- mak için Nogay Mirza ile — ce— andlaşmış beylerdendi. gâ Han bu gizli mukaveleyi bil: miyordu, Nogay Mirza hakkında- ki kararını o adama apaçık söyle- mişti İşte bu gaflet Buga Hanın ba- şına felâket getirdi. Kendisiyle is- tişare ettiği bey, Ne Mirzaya keyfiyeti bildirdi, O da mükem- mel bir plân kurdu, kendisinin öl dürülmesi için hazırlanan av eğ- lehcesine iştirak ederken bir pusu tertip etti. Buga Hanın kurduğu pusudan biraz daha beride olan bu pusu önünden geçilirken ma- hir ellerin attığı oklar Buga Hanı ölü olarak atından ürdü ve ayni zamanda N Bu- y Mirzenin a- damları yüz. adım. ilerideki pusu yerinde saklı; suikastçıları çevire- rek kılıçtan geçirdi. B uga Han, kazdığı kuyuya kendi düşen bir adamdı, Lâ kin Nogay Mirza da, onu öldüre- rek yerine geçirdiği Toktay He- nın darbesini yemekte gecikmedi, ağır bir hezimete uğrayıp dağlara düştü, serseri serseri dolaşırken bir Rus neferi tarafından yaküla- nip öldürüldü. İşte Buga Hanım Nogayı, Nogs- | yın önü öldürmek istemesi ve bu karşılıklı cinayet teşebbüsleri si- rasında beylerle hükümdarların biribirlerine girm. zünden o koca Altınordu devleti battı, mah- volup gitti, Eski Türk tarihi bu maceralar» la dolu olmasaydı Kürenin çehre- si bugün bambaşka olurdu?. Konya Köylerinde Arteziyen Konya (TAN) — Içme suları çok ve iyi olmıyan köyler namına vilâ- yete müracaatle arteziyen kuyular? açılması talep olunmaktadır. Bu di. lekler sırasile nazarı dikkate alını caktır, Su işleri bürosu Jeoloğu; Doğar bey, Sadık Hacı köylerile Kıreli na-| hiye merkezine gönderilmiş, oralar- da tetkiklerde bulunmuş ve arteziyen kuyusu açılacak yerleri tesbit etmiş tir, al a Babasının Ölümüne Sebep Olmuş Konya, (TAN) — Tlgının Eldeş köyünde müessi? bir ölüm vakası ol- muştur, 60 yaşlarında Mehmet Çs- kır, bir ev meselesinden dolayı oğlu Ali ile ağız kavgası etmiş, evine dön müş ve biraz sonra ölmüştür. Babasının ölümüne sebep olduğu iddiasiyle Ali hakkında takibat icra edilmektedir. TAN lâsa, adına Yeni Barem Projeleri Üzerinde Anket Memurlar Barem Projeleri Için Ne Düşünüyorlar ? ( Aldığımız Cevapları Neşrediyoruz ) (Giri sakızı, barem ka- nunudur. Kimisi, işin a- layında: Nüktesini / yapıyor. Kimisi endişede: Okkanın al- tına gitmekten korkuyor! Ki- misi ümitte: Bu kanunla bir- likte kuru ekmeğine bir de katık cikacağını umuyor. Ki- misi taraftar olduğu kanun projesinin müdafaasım. kimi- si de tenkidini yanıyor. Müzakeresini, mürakaşasını, hasebesini yapanlar da var, Denilebilir ki, hiç bir kanun, et. rafında bu derece geniş bir alâka, bir dedikodu, bir ümit ve endişe u. yandırmıştır: Barem kanununun, tıpkı şu alaturka konserlerde dinle- diğimiz “kanun” gibi: Her telinden ayrı ses çikiyor! Ben dün, bu sesleri | toplamak niyetindeydim. Fakat, diyebilirim ki radyoyu icat eden Markon! bile, havalardan sesleri toplamak uğrun da benim kadar güçlük çekmemiş - tir: Çünkü memurların, barem ka. nunundan rahat rahat bahsedebil melerine İmkân bırakmıyan tehli . keli bir engel var: “— Memuürin kanunu". M ru, beyanat, mülâkat, hu. mu gazeteci denilen vatan « İdaşın her hangi bir susline cevap vermekten menedön kuvvet, bu.me murin karisti mudür, bilmiyorum: Fakat eminim ki, o yasağı o koyan şey, bir kanun kadar zorlu! Zira, memurlar arasında, bize cevap değil, selâm vermeyenler bi- Je var; Çünkü bazılarının, - makam. ları kadar - burunları da büyük Bazılârınm da, - maaşları kadar- cesaretleri de küçük.. Nitekim, benim müracaatim, dün onları, bermutat yine şaşırttı. Ki - yaz ama, sakin jadımı yazma!” dedi. Kimisi de şaşı. np: “— İstersen adımı yaz ama, ce. vaplarımı sakın yazma!” kabilin - den acaip bir tenbihte bulundu. Kanundaki Sakatlıklar İşe Tak; den başladığım ilk konuştuğum muhatap, Sular İ- daresinin bir memuru idi. Adının yazılmasından çekinmeyen sayılı kahramanlardan birisi olan bay Nec- İdet: “— Bence, dedi, bu kanun hayli tâdile muhtaçtır. Ve Mecliste bügü- ne kadar söz almiş bulunan mebus. lardan bir çokları, o değiştirilmesi farz olan noktaları derin bir vukuf. İa aydınlattılar, Bütün gazetelerde intişar etmiş oldüğu için, ben, © nok talar; tekrarlamağa lüzum görmü - yorum, Fakat, bana ümit veren nok- ta, Millet Meclisinde, barem kanu - nundaki sakatlıkları gören mebus « larımizın çokluğudur: Dikkat ettim: Mebuslarımız arasında, tenkitlerin. de yerden göğe kadar haklı olanlar ekseriyeti teşkil ediyor. Böyle oldu. Bu içindir ki, ben, alâkadar vatan « daşlarımızın endişeye düşmelerini yersiz buluyorum: Zira ben kaniim ki, bugünkü Meclis, barem kanunu» nu, memurları endişeye düşüren bü. tün maddelerden tasfiye edebilecek kabiliyet ve kudrettedir!” ik Memurlar İçin İkinci muhatabım da, adliye kâ- tiplerinden Edipti. O: “— Ben de, dedi, her memur gi. bi, barem kanununun müzekereleri- ni aklımın yettiği kadar dikkatle ta. kip ediyorum. Bana sorarsanız, her Maliye Vekili, Mecliste barem müzakereleri yapılırken, celse arasında bir mebusla projeler üzerinde görüşüyor memurun, yaptığı işin ehemmiyeti. tarafltarım. Halbuki, barein kanununun proje - si, kıdeme, ve şehadetnameye, ze - kâdan, ve kabiliyetten fazla kıy - met veren bir esas üzerine kurul - muştur: Bu-itibarla, bu “kamunun Meclisten, k memurların, v kabiliyetli vatandaşların aleyhine bir şekil 'elârak çıkmasından”kor kuyörum. Be, ne vatandaşların bi. Ter şehadetname edinmelerine, de şehadetname almış vatandaşların lâyık oldukları refaha kavuşmaları- değilim. Fekat, akaşası yapılmak. ta olan proje, şehadetname alan va- tandaşlara refah kapılarını alabildi. Bine açarken, şu veya bu sebeple şe. hadetname alamamış kabiliyetli va- tandaşlara, ümit yollarım, kanun yolu ile, ve sımsıkı kapıyor: Bence, barem kanunu, suçu olmayan bir tek vatandaş icin bile, bir yasâk ka. nunu olmamalıdır!” ne göre maaş almasına Maaşlardan Kesilen Vergi Devlet Demiryolları katar me - murlarından Hakkı Şanlı: “. Dün, diyor, gazeteler yazı - yordu. Mecliste, mebüslardan biri » si; memur maaşlarının namı müste. ara benzememesini istemiş, ve: - Maaşların adı konulsun., De- miş: Faraza birisine verilen maaşın adı 600 lira. Halbuki, o maaş: alan memurun eline geçen para 433l1. ra,” Bu mebusa cevap veren Maliye ise: Vel '— Eğer, diyor, memurların ma aşlarından ne kadar para kesildiği bordrolarda yazılı olmazsa fenadır. İleride, memurların (maaşlarından ne kadar para kestiğimizi, vesikalar üzerinde göremiyecek olanlar: “— Demek, memurlar (devlete vergi vermiyorlar” Diyecekler, ve onlardan tekrar vergi alınmasını isteyeceklerdir. Ben, o mebusun sözlerine Veki - lin cevabını okuyunca ürktüm doğ- TUSU,. Zira biz, maaşlarımızdan şimdi kesilen vergiye bile zor dayanıyo « ruz. Eğer, muhterem © Vekilimizin dediği de çıkarsa, o zaman, kesilen şey, maaşlarımızdan vergi değil, ho. şafın yağı olur. Bü itibarla; biz razıyız: Tek baş ka vergi kesilmesin de, maaşın adı ne olursa olsun!, Hem bilâkis, ben, maaşlara 3 sek isim konulmasından memnu - num: Bu, bir nevi teselli | oluyor. Vükıâ, ayda bir defa, vergiler kesi- lirken acısını çekiyoruz ama, ayın 29 gününde beyliğini sürüyoruz. Üstelik de biz, o sayede, devlete vergi ödemenin zevkini de tatmış O. luyoruz: Madem ki, nasılsa ayni pa. ra kesilecek, bari gözümüzün önün- de kesilsin; Herkes kurbanının bha- şında bulunmak ister, Ben, ay: başında vergi kestirir ken, ideta kurban kestirip sevap al- mış gibi ferahlayıp © kabarıyorum: Halbuki, eğer bahsettiğim mebu - sun teklifi kabul olunursa, biz o a- cının bu zevkinden de mahrum ka'» lacağız!” Dört Senelik Terfi Bahsi Tremvay şirketi dan Osman Taşkın da: “ Ben, diyor, her memurun, 4 senede bir mutlaka terfi ettirilme - sine aleyhtarım: Halbuki, © barem kanununun projesi böyle yapılma - sanı istiyor. ların - mi Bana sorarsanız, bu madde, muh «elif o bakımlardan mahzurludur; Çünkü bu maddeye göre, ehliyetli ve kabiliyetli bir memur, terfi ede. bilmek için, mutlaka dört sene bek lemek mecburiyetinde (kalacaktır. Diğer memurlar da: “— Dört seneden evvel nasıl ol. sa terfi edemem!” diye düşünecek. ler, ve kabiliyetlerini göstermek he- vesini duymayacaklardır. Bu iti. barla, zaman, liyakati mutlaka art tıran bir âmil telâkki edilmemeli . dir: Bu gafletten kaçınmazsak, li - yakatli vatandaşların ayaklarına bi rer çekilmez yük bağlamış, ve ken. dimizi terfie liyakat gösteremiyen bütün kidemli memurları yükselt - nen mecbur etmiş olu » «â zaman, vatandaşları ol. : Fakat Oinsanda tıpkı r. Birisini olgunlaştı, racak kadar zaman, bir o başkasıni . gürütüri” si ? . Ben, anketime, isimlerinin ya » zılmasını İstemeyen © vatandaşların. © verdikleri cevaplari © katmıyorum; Çünkü biliyorum ki, okuyucuları © © mın, perde arkasından konuşmak iş” teyenlere emniyetleri yoktur. j Hattâ, bilâkis bu kabil vatandaş Jar, halka emniyet yerine hiddet ve. rirler! Tiyatroda bile öyle değil mi? Halk, perdenin açılmasını, ve aktö- rün sahneye çıkmasını, hiddetle ka. | Tışık bir sabırsızlıkla beklemez mi? Ben de, perde arkasından konu » ları kızdırmayı, sizi kızdırmıya © tercih ediyorum! Selim Tevfik