vw N 8 taz Zak Piri dere; rinizi görmeme, sizi hiç rahatsız et- Yap; meden bir köşede oturup 9-6-939 er “9 Haziran 1939 TAN ABONE BEDELİ Türkiye 1400 Kr, ma » ww” 10 bedeli müddet sirasiyle 80, 18, 3,5 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 ku Cevap için mektuplara 10 kı pul Mâvesi Yizımdır. Vatan Hasreti Neve Sergisine giden arkada- şımız Neşet Halil, Sergideki müşahedelerini anlatıyor. Vatan has- retinin ne demek olduğunu anlamak için şu aşağıki satırları okuyunuz: “30 nisan açılış gününde, elimde bayrak platformun önünde duruyor- dum. Yanıma üniformalı bir Ameri- kalı geldi. Bayrağı o tuttu, yüzüne yaklaştırdı, — Amerikalı merakı, ya rengine, ya kumaşına bakıyor; Diye düşündüm, aldırış etmedim. Sonra yüzünü benden ve Yanımda - kilerden gizlemeğe çalışarak türk - çe sordu: — Bir Amerikalı zabitin bayrağı- tiz öpmesine müsaade eder mi Yaşlı gözlerini gözlerime di — Ne zaman, ne yaş, ne refah hiç Bir şey geçmişi unutturamıyor. Ben Ermeniyim ve İstanbulluyum! Dedi, biraz düşündü bir sual sor- du — Türkiyede bilhassa İstanbul - da doğmuş olmanın, o memleketten ayrılanlar ve bir dahaoraya dönmek ümidini kaybedenler için ne büylik bir betbahtlık olduğunu tasavvur €- debilir misiniz? Devlet pavyonunun turizm kis - mmda, Rumelihisarının Göksu çeş mesinin altından alınmış o büyük ve gok güzel bir fotoğrafı vardır. Ziya- retçilerden biri o yanındaki mevmla hee Entameafa wmlle siz 3e5 — Ben burada doğdum! Sonra türkçe bize, ingilizce ya - nındaki grupa anlatmağa başladı: — Yeniköy dünyanın en güzel ye- ri, Yeniköylüler dünyanın en iyi in- #anlarıdır. Ben Yeniköyde doğdum, Türklerle beraber büyüdüm (bir çok isimler saydıktan sonra) buraya ti - caret için geldim, yerleştim, kazanı- yorum. Eğer, içimde doğduğum yer hasreti olmasa, kendimi dünyanın en bahtiyar adamı, diye ilân edebilirim! Tekrar küçük grupa döndü, — İstanbul, Boğaz, Yeniköy, bun- lar ne demektir, siz bunu bilir mi » siniz? Mayıs geceleri Boğaz bir çi - çek parkı gibidir. Renk, koku... Vaşington müzesine üç bin par - çalık zengin bir koleksiyon hediye eden, Minasyan adında yaşlı bir zat; —Bu küçük hediye: Amerikalıla- ra memleketimin kültürünü tamt - mağa yarıyan belli başlı bir teşebbiis oldu. Yenisini de bana siz tanıtıyor. sunuz, ne kadar bahtiyar olduğumu tasavvur eJemezsiniz! Diye söre başladı, bir saat kadar konuştu sonra çekine çekine sordu: — Her gün gelip bu güzel eserle- havanızı Yi sw teneffüs etmeme müsaade eder mi - g siniz? Sesi küçüldü, kulağımıza eğildi, — Ruhum memleketimden ayrı , Yaşamanın çok ıztırabını çekti, doğ- Lr duğum toprağın cesedimi teselli et - las mesini istiyorum! Sitedeki havuzun Çinilerini, ser- Vileri dakikalaren seyrettikten sonra, Yanıma geldi; — Hasköyün mezarlığında benim diktiğim yedi servi vardır. Bunlar 4 daktı. Kimbilir şimdi ne kadar büyü- müşlerdir? Konuştuk. Adı Eskinazi imiş, Re- $incl Aventide (Nevyorkun en şik Ve en zengin mağazaları olan eadde- si) büyük bir mağazası varmış. Ka - dın çamaşırları satarmış. Yüzü ağ» lar gihi buruştu: — Köprünün üzerinde — durmak,| Masköyü seyretmek İstiyorum, kaç) defa teşebbüs ettim olmadı, bir de fa hududa kadar geldim, çıldıracak tim» küçük l TAN Muharrir, bu yazısında iki faşist memleketin otarşiyi muhafaza etmek gayretlerini anlatıyor, tabiatın zıddına yapılan hareketlerin bugünkü ekonomik ve politik sefaleti ve hesapsız işleri doğurduğunu izah ederek kurtuluş şartları ve imkânları o üzerinde duruyor. Minveri Mahveden Otarsi İs Faşist yiğmleket otarşiyi vücutlerini kaplayan bir ta- ze deri gibi muhafaza etmek İsti- yorlar. Hattâ bu taze deriyi yeni Avrupanın Nasyonalist bedeninin son alacağı şekil diye nümune sa - nanlar vardır. Gerçi otarşi bir ta- ze deridir, Fakat bu iltihaplı bir uzviyet üstüne gerilmiş ve hassa- siyetini kaybetmeğe başlayan bir zardan başka bir şey değildir. Bu deri harpten sonraki dün - ya şartlarının bir neticesidir. Fa - kat Faşist rejimler bu deriyi ma- razi bir bünyeyi muhafaza edecek bir kalkan telâkki ettikleri için il- tihaplı bir beden o üstündeki deri parçasını bir zırh, bir kale duvarı addediyorlar, Tabiatin zddına ya- pılan bu hareket bugünkü ekono- mik ve politik sefaleti, hesapsız iş- leri doğurmaktadır. Hörsix BİLANÇOSU: Har - bin sonu harbi icat edenle- rin vücude getirmek istedikleri e- konomik müvâzeneyi temin etme- di. 1914 ten evvelki dünyayı galip ler ve mağlâplar hep bir ağızdan “Cennet” diye yâd ediyorlardı. Harp istihsal fazlası yerine tahrip eserleri bıraktı, Bu hal Avrupada ka oldu. Tâmir İğ ekini 2 aliyete tesir etti. Yeni muahedeler, yâni harbin askerlik bakımından verdiği neti — celer ekonomik münasebetler üze- rinde müessir oldu. Mağlüplar tâmirat yükünü yük- lendiler, Bitaraf ve muharebe sa- hasından uzak kalarak ekonomik bünyeleri zedelenmemiş devletler (Japonya, Birleşik Amerika gibi) dünyâ piyasalarındaki muvaffaki- yetlerini sağlamlaştırdılar, Cihan - şumul faaliyetlere girdiler, Harbin sonu harp içinde müt - tefikler arasında kurulmuş olan ekonomik nizamı bozdu. Her dev - let kendine göre hesabını kapat - mak mecburiyetini hissediyordü. Harpten çıkan Kör milletin kendi- ne göre bir bilânçasu vardı. Bu - nun için harpte büyük ziyanlarla karşılaşan devletlerle, harp saha- sından uzak kalan ve harp yüzün. den zarar görmeyen, bilâkis ikti - sadi inkişafa mazhar olan devlet - ler sulh zamanında artık ayni cep- he hattını tutmadılar, 1919 da “Fev kalâde ekonomik konsey” Ameri - kanın çekilmesi üzerine dağıldı. İngiltere de Amerikanın usu « lünü takip etti. Muharebeden en az rarar gö « ren devletler sulh zamanında İş - birliğini istiklâllerinin tahdidi ma- nasına aldılar. 1926 da Kellog Amerikanm in- firatçı siyasetini şöyle anlatıyordu! Yabancı teşekküllerin bizi dışar dan tetkik, kontrol veya teftiş etmesini yasla kabul etmiyece - pi Herin tesanüdü kaybolduk - tan sonrü devletler kendi kudretlerine göre, bir ekonomi ci- hazı kurmıya çalıştılar. Bu bünye harpten önceki devrenin ayni de - Bildi. Yeni siyasi coğrafya şartla - rı Avrupada yeni hareketler vücu- de getirmişti, Esasen dünyada askeri harple beraber ekonomik bir harp te ol - muştu. İki harbin neticeleri ara - sında tezat vardı. Bu tezat (o sulh devrinde de olanca şiddetiyle sür- dü gitti. Bu tezat şu formülle hu - lâsa edilebilir: Yazan: Sadri ERTEM “Büyük harpte kâr ederek mevkilerini kuvvetlendiren dev- Jetler ileride tutacakları mevkilerini muhafaza ve tefeyv- yuklarını temin etmek, zarar e- denler ziyanlarını telâfi etmek, kaybettikleri mevkileri | tekrar elde etmek emelindeydiler.” Bu formül milletleri yarışa sev kediyordu. Kısa bir zamanda istihsalin art- ması suretile bu emelin tahakkuk estiği görülmüştür. Bu artma her şeyden evvel zirsat sahasında ol- du. Hertarafta mahsul kıymetleri yükseldi. Ziraat usullerindeki te- rakkinin sebeplerinden biri de bu- dur. Ziraatte makine, el işçiliği ye- rini tatmıya başladı. Bu istihsal fazlalığı sanayi ss- hasında daba hızlı oldu. İlk iş ma- kineleri yenileştirmekti. Yıpran- miş makineler yerine daha verim- ileri kondu.Harpten en az zara gö ren Amerika bu usulü ilk tatbik e- denlerdendir Galipliğine rağmen çok zarar görmüş olan Fransa ve emsali dev- Jetler de bu usule tâbi oldular, 1926 da Fransanin şimsl mınta- kasında, harbin tahrip ettiği ma- denler yeni tesisata örnek olacak şekilde işlemiye başladılar. Bu su- retle 1913 dekinden daha fazla 1s- tihsal yapılıyordu. Dokuma makineleri harp İçinde tahrip edilmişti. Dokuma mekine- leri cinsi değiştirildi. İstihsal arttı. İngiltere gibi tahrip görmemiş memleketler eski makinelerle faa- liyete devam ettiler. H ârpten sonra başlıyan yarış- ta nakil vasıtaları ipühim roller oynamıya başladı. Eski na- kil vasıtalarmdan harap olanlar ye- niden yapıldı. Eskiler ıslah olun- du. Fransada tahrip edilen mıntaka- larda 39 bin kilometre yol, 5000 ki- Jometre şimendifer, 1110 kilomet- re kanal yeniden yapıldı. Alman- ya tahribata maruz kalmamıştı. Kanalların nakil kudreti arttırıldı. Ticaret filoları şayanı hayret bir nisbette arttı. İngiltere harpteki zayiatını telâfi etti, harpten önce- kine muadil bir ticaret filosunu sa- hip oldu. Diğer devletler de bu yo- lu tuttu. Bu sahada en karakteris- tik vüka Amerikanın ortaya de nizei bir devlet olarak çıkması ol- du. Nakliye işlerinde harpteki tec- rübelerden istifade edildi. Nakliye kadrosuna yeni vasıtalar da girdi. Otomobilciliğin inkişafı bir taraf- tan memleketler arasındaki irtiba- tr kuvvetlendirirken beri taraftan da kauçuk ticareti yüzünden yeni rekabetler peyda oldu. Şu yukarıdanberi saydığımız se- bepler istihsalin artmasına sebep oldu. Bunun bir neticesi meydana çik- tı: Istihsal ile istihlâk arasındaki muvazene bozuldu. Sanilıyordu ki, harbin tahrip et- tiği servetlerin yerine yeni kiymet- ler konulacak olursa artık tahriba- tın önüne geçilecektir. Halbuki tah- rip edilmiş kıymetleri değiştirecek olan memleketler. vani alıcı ola- cak memleketler finans bakımın- dan da harap bir halde idiler. Bun- lar kıymetlerini kaybeden parala- rile cihan piyasasma düşkün bir satın alma kabiliyeti ile giriyorlar- dı, Bu hareketlerin âksülümeli ik defa mgilterede kendisini göster- di. Cihana mamul madde satmakla meşhur olan İngilterede 1921 de işsizlerin miktarı 2.200.000 i bul- du. Bu'zarar, Fransanın harpte gör- düğü tahribat hesabına muadildi. Diğer devletler de bu faciaya or- tak oldular. Blzı mütehassıslara göre harp borçları silinseydi istihlâk imkânı artacaktı. Fakat böyle bir hareket yapılamadı. İstihlâk her memleke- tin ihtiyacına göre fazlalaşacağına memleketin fakirliği nisbetinde tahditlere uğradı. ir tarafta bu vaziyet devam ederken beri tarafta dünya- nın mühim bir kısmı istihsal ya- yan memleketlere pazâr olmaktan uzaklaştı. Ham medde müstemle- Kelerinde, yarı kolonilerde ya faz- İs istismardan doğan dermunsızlık, yüzünden, yahut sanayileşme ha- reketinin istiklâl şuurile birlikte inkişafından dolayı açık pazarlar kapanmıya başladı. Dünya bozulan muvazenesini te- min etmiye çalışıyordu. Bir çok for- müller ortaya atıldı. Bazı hükü- metler kendi bünyelerine göre bir usul tatbik ettiler, Amerika serbest mübadele usu- İünden derhal ayrıldı. Bu himaye usulü, yalnız eşyaya değil, insan- lara da tatbik olundu. Her memle- ket Amerikaya ancak 1890 da A- merikada bulunan tebaasının yüz- de ikisi nisbetinde muhacir sevke- decekti. Amerikanın tuttuğu Yol, kendi bünyesine tevafuk edebili- yordu. Avrupanın yeni kurulmuş dev- Jetleri etraflarını yüksek gümrük mânlaları ile çevirdiler. Bâzı dev- etlerin hudutları tayin ve tesbit e- dilmeden yaptıkları ilk hareket hi- mayecilik usulüne müracaat oldu. Meselâ Polonyada eski Rus tarifesi- ne yüzde dokuz yüz zam yapıldı. Orta Avrupada rabıta vazifesi- mİ gören Tunada vaziyet ayni idi. Tuna üzerinde seyrüsefer yedi gümrük tarifesine tâbiydi. Nakli- yat harpten öncekinin yarısına düş- müştü, Avrupa devletleri bu usulü hep birden kabul etmediler, fakat 1815 te olduğu gibi dönüş umdesi oldu. Almanya daha-1920 de otarşik temellerini kurdu. Bütün yubancı mamulâtına göre hudutlarını kapa- mıştı. Daha sonra himaye usulü Almanyada bir nevi İaarruz vası- tası oldu. Parise hücum gibi!. Al man iktisatçıları damping ile ya bancı piyasaları tabrip etmek, İece cihan şampiyonu olmak isti yordu. RANSADA:; Fransa tâmirat işlerinden dolayı himaye u- sulüne dönmüştü. İNGİLTEREDE: İngiltere har- bin masraflarını ödemek için bir takım tedbirlere baş vurdu, Mese- Jâ maden kömürleri satın almak mecburiyetinde bulunan ecnebi - ler büyük mıkyasta ihracat resim - leri ödemeğe mecbur oldular. Al - man dampingi İngilterede tesirini gösterdi. İngiltere 1921 de mem - Jekete giren weiayi mamulâtından Yüzde otuz gümrük almağa başla» dı. İngilterenin Koloni ve Domin- yonları ile olan ticari münasebeti bilânço halinde iade edildiği za - man İngilterenin Britanyayı esaslı bir surette himayecil ketmiştir. Büyük harpte hiç zarar görmeyen, fakat Hindistan, Avus- tralya, ve Büyük Okyanus tcare - tinde çok mühim bir mevki işgal eden Japonyanın gitgide | İngiliz Koloni ve Dominyonları üzerinde nüfuz etmesi meselâ Hint ticareti- nin yüzde 64 ünün Japonyaya geç- mesi, İngiltereyi daha cezri hare- ketlere sevketmiştir. Nitekim 1932 de Oltava konfe- Tansı İngiliz himayeciliğinin ga » yesini teşkil eder. a Otarşi bir nazariye değildir: I ngiltere, Fransa, Amerika ve Sovyet Rusya gibi ham maddeleri, gıda maddeleri, ihtiyat sermayeleri emirlerinde bulunan memleketler için otarşi zararlı nes | ticeler vermemiştir. VâkiA olarşi- de bir nevi kendi yağını yiyerek gıdalanmak hali vardır. Fakat coğ rafya şartları bazan bunu bir mem leketin mühafazası, müdafaası, in- kişafı için elzem bir şart haline ko- yar, Sovyet Rusya coğrafyasıdır ki, | bu memleketin sanayileşmesine ve rejimini ayakta tutmasma imkân vermiştir. İngiltere, Fransa ve A- merika için de arazinin taşıdığı im- kânlar kendilerini koruma şartı ol- muştur. Fakat Almanya gibi, İtalya gibi, coğrafi şartlar ve ekonomik kıy. metler bakımından otarşi getirmiye asla kudretleri olmıyen memleketlerin hareketleri tabiata karşı bir çıkıştan başka bir şey de- ğildir. Suni suretle otarşinin ko- runması bu memleketlerde vatan- daşlarını, hattâ medeniyetlerini tas fiye gibi neticeler veriyor. Nüfusu tasfiye etmek için türlü, türlü na- zariyeler icat ediliyor. Suni hir ka- buk içinde yaşamak için insaniyet- Je olan münasebet inkâr ediliyor, Almanyada Güte, Italyada Röne- sans hudut harici ediliyor, ye aykırı olan bu hare- ket iki cihetten Alman ve İtalyan halkını muztarip ediyor: 1 — İnsanları ihtiyaçsız' tâ gidasızlığa alıştırmak İstiyor. 'Tabiate aykırı olan bu hareketi pabilmek için dünyanın sayılı is tibdatlarını rejim diye ortaya çı- karıyorlar, 2 — Tabinte karşı gelemeyince cins vücude noktasını harple, tecavüz- de buluyorlar. Harp faciası hergün bu iki milletin halkın: ıstıraptan ıstıraba sevketmektedir. Bir harp- ic kazanmak ihtimali tabiat kanun- larmı tersine çevirmekten daha ko- lay değildir. Çünkü harp, ham madde ile, gıda ile, ihtiyat serms- ye ile, bol para ile, şevk ile ya- palır, Halbuki, mihver devletlerinin harp vukuunda karşılarında bula- cukları kuvvetleri sadece demokra- tik devletler olarak hesaba kala- cak olursak, (bunda Sovyet Rus - ya ve küçük devlet grupları dahil değildir) şöyle bir mukayese ya- pılabilir: İhtiyat altın stoku demokrat dev letlerde mihver devletlerine naza- ran birde elli nisbetinde fazladır. Hububat istihsalâtı mihver dev- İetlerinde üçte bir nisbetinde az- dır. Otomobil inşaatı mihvere naza- ran demokrat devletlerde bire na- zaran on dört fazladır. Petrol istih- salâtı mihver devletlerinde 164 te birdir. Kömür istihsalâtı da mihver dev- letlerinde ancak dörtte bir nisbe- tindedir. Çelik istihsalâtı mihver devlet- lerinde üçte bir nisbetinde azdır. Demir de 13 te bir nisbetinde is- tihsal olunmaktadır. Bir harp başladığı takdirde sü- Fatle netice almıya imkân yoktur. Bu imkünsizliğı Çin, İspanya harpleri isbât etmiştir. Harp mu - kavemet harbi halini alacaktır. Şu (Arkası 9 uncuda) Gökyüzüne Perde “Cİ Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel erimi Franko, meşru İspanyol hükümetine karşı mücadele - ye giriştiği zaman, İspanyadaki hâdi. selerin dahili bir harp olduğunu söy- lediler. İtalyan ve Alman kuvvetleri, harp vasıtaları, tayyareleri, orduları ile beraber Frankoya muavenet sözü ile İspanyada harbe girişince bütün dünya bunun dahili bir harp değil, bir emperyalist harbi olduğunu anla- dı. İtalya, İspanyada o 14,554 nefer kaybetti. Hastalık yüzünden ölenler bunun haricindedir. Harp vesaiti, tayyare bakımından yaptığı zayiat da Habeşistandaki zayiatınn fevkin- dedir. İtalyanm, Almanyanın, İspanya işlerine müdahalesine, bir istilâ ma- nası veremeyenler, bunun ideolojik bir kavga olduğunu, mücadele bitip Franko muzaffer olur olmaz, derhal n ettiler. İtalya ve Almanyanın İspanyadan resmen çe- İkilmesi aylarca sürdü, Fakat bugün İhâlâ Alman tayyare zabitleri, teknisi- yenleri, İtalyan ordusunun bir kısmı İspanyada olduğu gibi, İspanyol or- dusunun, idare mekanizmasının ba | İşmda Almanlar ve İtalyanlar vardır. Totaliter devletlerin, İspanya gis İbi büyük fedakârlıklara katlandıklas rı bir memleketten tamamiyle çekil. mesi, İspanyanın başında tamamiyle İsiyasi mukadderatına hâkim bir ku- mandan bırakması nasıl beklenebilir ki, hiç bir fedakârlık yapmadıkları, yalnız iktisadi bağlarla bağlı bulun dukları devletleri bile kendi emir ve radelerine almak gayretindedirler, İşte Romanya, işte Yugoslavya, Bu devletler totaliter devletler korkusu ile hergiin iktısadi ve siyasi hâkimi yetlerinden fedaktırlık yapıyorlar. Bütün bunlar açık bi gözününde dururken, bi gözetenin başmuharriri, Alma İtalyanm İspanyadan tamamiyle çe- kildiğini, bugünkü İspanyol hükü - metinin tamamiyle hür olduğunu id- din ediyor, ve bu âkibeti o evvelden gördüğünü söyliyerek kendine bir de şeref hissesi ayırıyor. İtalya ve Almanyanın İspanyada ideoloji mücadelesi için bu kadar fe- dakârlıklara katlandıklarını kabul et- sek dahi, bir memlekette ayni ırktan, ayni milletten çarpışan insanların a- rasma bir üçüncü devletin silâhla müdahalesine ne mana vermek icap eder? Totaliter devletler demokrasi. ye ve komünizme düşman oldukları için, bu devletlerden her birine silâh- la müdahale hakkına mı sahiptirler? Bu gibi müdahalelerin sırf bir ideole- ji yardımı olduğunu söyliyerek, ikta. sadi emelleri, siyaset ii larını göz“ den saklamağa çalışmak, bu devlet - lere karşı fazla sempati duymak, ve gök yüzünü perde ile örtmeğe çaliş - maktan haşka bir mana ifade etmez. Bu devirde, komşusunun kara gö; ri için fedakârliğa katlanan hiç devlet mevcut olmadığı, kendi men - faali icbar etmedikçe harp tehlike sini göze almadığı açık bir hakikat ken, İspanyada İtalyan ve Al müdahalesini bir ideal meselesi rak göstermek, ve hâlâ bunun üze - rinde ısrar etmek, gök yüzüne perde çekmek kadar fazla bir gayretkeş » Gercüşte Maarif Çalışmaları Gercüş (TAN) — Merkez ve kö; muallimleri, maarif memuru Tbrahim Oğuzun riyaseti altında burada b toplantı yapmışlar, faydalı mesi görüşmelerde bulunmuşlardır Bu ve- sileden istifade edilerek, yeni âçı halkevinde bir müsamere verimi bilhassa Istiklâl piyesinde muvaft! kıyet gösterilmiştir. Halk, müsameri yi alâka ile takip etmiştir. Merkez ve köy okullarında kürü lar, (Türk dilini yayma kurumları! nın mesaisinden çok iyi neticeler &- Irımıştur. Bathan ve Kasır köylerinde bi ilk mektep binası yapılacak, bu $i reile kazamızdaki mekteplerin altıyı bulacaktır.