Tipi Halinde Kar Yağıyordu f ) > e 27 ci alayına kaymakam İnci alayına Uzunköp- binbaşı Hüsnü, 29 uncu alayı Yı Pü binbaşı Sakıp, 30 uncu lk, * da binbaşı İbrahim beyler 1 olmuşlardı. Bu teşki- il, de 28 inci alayın birinci kumandanı yüzbaşı Sadık Di ün süren bu teşkilâttan trenle Ankaradan Mi, , © Sttmiş, İnönüne inmiştik. / tuk ki, firkamız birinci İnönü My “sine iştirak şerefinden ta kalmıştı. Çünkü o vakitki İnş, zimiZz ve şimdiki büyük Man et İnönür düşmana i - : iy Geri, vermiş ve İnkılâp i birinci İnönü zeferini ni İnegöl ile Yenişehir yerleşmişti. Ben bölüğüm- Sofazköyünde bir cephe tut - Sağımda 27 inci alayın ” solumda da 29 uncu ala- Ji Hd, | ci bölüğü bulunuyordu. adi üç ay kaldık. Tabit reket, muharebelerile düş- martmın yirmi üçüncü Düsman ikinci taarruza y Khan Ciddi muharebe yine İİ e, < Yoğazı Mezit deresi üzerin- / Karaköy istikametine yavaş iv, liyorduk. “Tilkiş” tepeleri ile sırtlarmda muvakkat girdik. Müdafâsda kal beşinci Kafkas fırkası ile ya taarruz eden düş - halde hırpaladık, bozu- Çek ğe mecbur ettik. İvi, hea düşen firkamızı, rahim bey “Çokçalar” kö- - Her gün yaptığımız taciz ettik. Yapılacağı için frrkamizla ettirdiği bir lü - Ma ma Pane Yürük yaylasında Ray, öliyetimizi düzelttik. Düş - Bağ çekmişti, Beni de daş Çokçalar ile Tilkişi e dağlarda, derelerde “üy , £ Uğultular yapıyor, ardı tipi halinde yağan “rafına savuruyordu. Zifiri İk da, fırtınanın, ayaz, Şidet ve dehşetini arttırı - Mig 2 vaziyette cephemizi 1, “İperlerimize | sokulmuş- ha ateş yakamıyor, tabiğ- İnsafsız, yakışıksız cilveleri i , namluları bir yılan ka- #ğuklaşan tüfekler ellerimiz. , “lan yaşaran ve yavaş ya- Börme iniz ne kabiliyetleri azalan göz- b ileride titreşe titreşe bek- daruyorduk. iş & # ufak ufak buzlarla çakıl - Yağı *L Eller ve ayaklarımız ba» | içleşmişti. Şu halimizle, İ Eecelerinde, Yan , #obalarm, fışır fışır kayna- RON “riferlerin saçtığı tatlı ha- nl Uyuşan bahtiyar insanların hn be ide yaşattıkları Noelbaba- MizdeygPenzemiştik, Yalnız, üzeri- "ay, Yükler arasmda bir fark ka insanları sevindirecek, kleine oyuncaklar taşıyor, İne sasdetli bir sabah müj- ha, SAA Biz de tam tersine İn - Dk küstürecek, titretecek © * Kary, lar taşıyor, o muhitimize vi artık hissizleşmişti. Ortalık açılır ken ben de benliğimden geçecek bir hale gelmiştim hani. avuçları- mı ısıtmak için hohladığım nefesim bile ııklığını kaybetmişti, Titremi- yor, daha doğrusu ttriyemiyordum. Vöcudüm bir külçe gibi kaskatı olmuştu. Ellerim içi tiftikli deri eldivenler içinde olduğu halde mo- rarmıştı. Tam bu esnada kuman- danim İbrahim beyin o geceyi ge- çirdiği evin sahibi ve isminin Re - cep olduğunu söyliyen biri başı » ma dikilmişti. Titriyor. kesik cüm- lelerle ve kısık bir sesle soruyordu. — Sadık baba senmisin .. Ben de ayni edâ ve ayni sada ile cevap veriyordum: — Evet ne yapacaksın?.. — Kumandanın selâmı var sa- na. Düşman hakkında senden ha- ber almağa gönderdi beni. — Çok selim söyle kumanda- nrma, İlerimizdeki düşman şöyle dursun, ne havada ne de yerde can- k bir yaratık bile yok. Bu gidişle biraz sonra bizde yoklara karişa- cağız. Ellerinden öptüğümü ve bi- zi değiştirmesini rica ettiğimi de söyle emi hemşehrim, Demiş ve adamcağızı geri çe - virmiştim. Akşamdan, bulunduğum sırtın altındaki Dere köyüne soku- lan düşman, gece soğuğun sidde- tinden pılısmı pırtısmı 'toplamış, Bozüyüğe doğru çekilmişti. İbra- him beye gönderdiğim haber ve a- Tay kumandanıma ulaştırdığım ra- pordan sonra, ikinci süvari fırka- sından gelen bir süvari alayma cep- hemi teslim etmiş, Çokçalar köyü- nün yolunu tutmuştum. Biraz 1 - smmak, dinlenmek iştiyakı İle ve dört nal bir yürüyüşle girdiğim Çokçular köyünde, fırkam ile değil, fırkanın Pazarcık istikametine ha- soket ettiği haberiyle karşılaşmış. tım. Bu haber bizim icin soğuktan daha dondurucu idi. Bereket ver- sin ki, dört nal yürüyüşle biraz kızışan vücudümüze, o sırada bir hayat müjdecisi gibi tatlı ve sıcak yüzünü gösteren güneş, biraz can vermişti. Üç saat sonra, fırkama yetişmiş- tim. Süratli yürüyüşlerle iler- liyor, Bozöyük ilerisinde bulunan düşman kuvvetlerinin o gerilerine sarkıyorduk. O gün İsmet Inönü, İkinci İnönü zaferini hazırlıyan emrini vermiş ve cephede bulunan bütün kuvvetlerimizi ileri hareke- te geçirmişti. Fırkamızın gerileri- ne düştüğünü gören düşmanın ü- zerimize açtığı şiddetli ateş altın- da, pervasızca ilerledik ve Kara - köy Boğazına hâkim olan sırt ve boyun noktalarını tuttuk. Düşman bütün cepheden ricate başlamıştı. O gün Tilkiş tepe ile (Pelit) kö- yü arasındaki sırtlara kadar mu- vaffakıyetle ilerledik. Ortalık ka- rarmş, hareket durmuştu. Geceyi açıkta, yalnız düşman de- Hil öldürücü bir ayaz karşısında geçirecektik. Fırtına ve tipi bü - tün şiddetiyle devam ediyor ve bizden daha ziyade düşmanı ezi- yor, hırpalıyordu. Çünkü, bizi 1s1- tacak zafer güneşinin tatlı ılıklık- larını hissediyorduk. Umduğumu- za gece yarısından sonra kavuş - muştuk. Fırkamız, kaçan düşmanı kovalamak emrini almıştı. Artık soğuğun uyuşturduğu vücutları - mız alevlenmiş, damarlarımızdaki kanlar ateşlenmişti. Hepimiz se - yincimizden bağrışıyorduk. Ku - caklaşıyor, yaklaşan zafer bayra- mını kutlaşıyorduk. Hayvanları - mız bile beşkalaşmıştı. Eğik baş- ları, düşük kulakları kalkmıştı. Tatlı tatlı kişmiyorı ayaklarile top- rakları kazıyarak yürümek, fleri- lere atılmak istiyor, şahlanıyor - lardu rtalık aydınlanmadan yola lara Gömülmüştük, Sakal ve Bıyıklarımız Buzlarla Çakıllaşmıştı, Ateş Yakamıyorduk düşmanın artçı atlılarına eriştik. Soğuk namlıları elimize yapışan tüfekler kızmış, biz de kızışmıştık. Gittikçe artan süretimizin, savle- timizin şiddeti karşısında, düşma- nın maneviyatı tamamiyle kırıl » miştı. Ağırlıklarile kaçamıyacağını pek güzel anlıyan düşman, Ahi dağında biraz mukavemet göster- mek ve bu esnada ağır yüklerini, cephanesini yakmak teşebbüsüne girişmişti. Vaziyeti çok güzel kav- riyan kumandanımız İbrahim Bey, hemen fırkayı altan indirmiş, ya- ya cenge yürütmüştü. Arslan Meh- metlerimiz, atılgan erlerimiz, ön- lerindeki düşman mevzilerini bir dev salgını gibi sarıyor, rastgel- diğini tepeliyor, bir sel gibi önü- De katıp sürüyordu. Düşman, arzusunu (yapmağa muvaffak olamamıştı. Yakamadı- ğı ağırlığını, cephanesini ve © sü- bahın zaferini arslanlar gibi kük- reyen fırkamıza terkederek kaç - miştı. Hem öyle seri kaçıyorlardı ki, biz değil kurşunlarımız bile erişemiyordu artık arkalarından. İbrahim Bey, düşmana son dar- beyide vurmak, kat'i neticeye yarmak için (Kurşunlu) köyünde fırkaya tekrar, ata bin, emrini verdi. (Devamı var) LOKMAN HEKİMİN | LERİ OĞGUT 0293333333333373 7373330000 HİKÂYE BULUNTU <4 CO Magdalena, hapishaneye gelen gazeteciye: — Mösyö, diyordu, ben bir aziz değilim, bir çox dela, istihkak ka zanmadan, hirsizlik suçundan mah- küm olmuştum. Şüphesiz ben bir sefilim, fakat sizi temin ederim ki, bu defa kabahatsızım. Elini kalbinin üzerine koyup, ba. şıni yarı mağrurane kaldırarak i.â- ve etti: - Çok küçük br hırsızlık zaten mösyö, fazla bir şey yapmadın. Ben namuslu bir adam değilim, lâ- kin bir damla kan da dökmedim. Katiller, elleri bıçaklı kahra- manlar —ki hapishanede oir nevi aristokrasi muhiti teşkil ederler — zavallı hırsızı, bir eğlence mevzuu olarak alıyorlardı. Cinayet ve cüret mağruru bir ka. #il ona bağırdı: — Şişir yanaklarını! Ve zavallı Magdalena, büyük ka- pının önünde dimdik Turarak ağ- zını kapar, yanaklarını şişirir ve iki taraftan kızıl yüzüne 'ndirilecek şedit iki şamarı beklerdi. Başka de İalarda bu müthiş herifler, Magda. lenanın çıplak kafasında yumruk- larının kuvvetini denömeye kalki- Şırlar ve zavallının can acısına ka- tıla katıla gülerlerdi. Magdalena kendini tezlil eden bu oyunlara da. yak yemiş bir köpek gibi teslim o— lurdu, Ziyaret saatlerinde karısı, meş hur Peluchona hapishaneye gelir. KADINLARDA NEDEN ÇOKTUR? Geçen gün, safra yolunda ta$ sancılarını yazarken bu hastalığın kadınlarda daha çok olmasının se- bebini başka bir gün söylemiştim, Bugün o sebebi anlat- mıya çalışacağım. Bir zaman, Safra yolunda taş ların mum yapmak için kullanı- Tan İsparmacet yağından toplandı- ğı sanılmıştı. Bunun yanlış oldu- ğu anlaşıldıktan #onra (o taşla- rin hereden geldiğini anlatmak üzere türlü türlü nazariyeler kü- ruldu. Bunlar da boşa çıktı, Sim- di İyice biliniyor ki safra yolun- da taşlar kolesteral denilen bir yağ maddesinin — toplanmasından ileri gelir. Kimya bilginlerin merakınız varsa, yakm vakte ge- Mnciye kadar okolesterin, şimdi kimya ilminin yeni terimlerine göre kolesteral denilen bu madde- nin arofsuz ve fosforsuz bir yağ olduğunu da bilirsiniz. Bu maddenin hayatımızda hay- Wee mühim işleri vardır. Bir kere vücudüm şişmanlığı, zayıflığı ne- siçlerimiz arasında onun bulun- masina bağlıdır. Ondan ne kadar çok bulunursa ovücudümüzde © kadar çok su toplanır ve vücut şiş- man olur, Sonra vilendümüzün asıl temel taşları demek olan al- büminlerin vücut içerisinde gene ondan bulunmasına bağlıdır. Yüz gram albümin vücutta yerleşmek İçin on gram kolesteral ister. Tattâ ondan bulunmayınca, şekerin bile vücudümüzün İşine yaramıyacağı- nı İddia edenler vardır. Bundan dolayı kanımızm içinde daima bir litreye nisbetle 1,20 gramdan 1,80 grama kadar bu maddeden bulunur. Bu da en »i- yade yediğimiz yemeklerden gelir. murta ile beyindir. Bizim beyni. En çok kelesteralli yemekler yu- mizde ve sinirlerimizde bu mad- deden daima bulunması onun ha- yat İçin ne kadar lüzumlu olduğu- nu gösterir, Bundan başka büyük bir chem- miyeti de kadınlık ve erkeklik hormonlarının bu maddeden çik- masıdır. Kanda bu kolesteral ya- ğmdan bulunmaymea oOkadmlık ve erkeklik hormonu hâsıl ola- maz, Kadmlarım en çoğu erkeklere daha fazla bulunması tabiidir. Za- başlıyarak, lesteral nisbeti artar, son iki ayında bir litre kana mis- betle 2.45 grama kadar çikar. Simdi, safra yolu taslarmın ka- dımlarda neden daha çok olduğu- nu, süphesiz, anladınız. Kadın vü- cudünün kolesteral O maddesine Hhtiyacı daha fazladır, onu deha ziyade toplamıya alışmıştır, fakat bazılarmda bu alışkanlık, ihtiyaç- tan da fazla vağ toplamıya sebep olur. O madde ihtiyaçtan ve sarfedileceği nisbetten de fazla 0- Tunca safra içinde toplanır, taş hâ- sıl eder. Bu Polesteral yağı vücutta lü- zumundan fazla oölünen yapacağı marifet yalnız safra yolunda taş hâsıl etmekle kalmaz. Deri üre rinde koyu sarı renkte lekelere sebep olduğu gibi İnsanin gözle- rinde de hastahk yapar, Surasm- da, burasında yağ birikintileri bu- Tunan bayanların sellülit adında- ki şişmanlık hastalığı da bundan ileri gelir. Damarların sertleşme- sinde gene bunun da tesiri vardır. Hep bu maddenin fazlalığından eri gelen hir de böbrek hastalığı vardır. Bunlardan başka çocuklar- da bir kaç türlü hastalığa sebep o- tur, Fakat bu fenalıklarına karsılık iyilikleri de coktur. Kanda koles- teral bulundukça kan sulanmaz, insanı zehirlenmelerden kurtarır, bir cok zehirlerin tesiri o madde bulundukça daha hafif olur. İnsa- nm kanmda bu maddeden ne ka- dar çok bulunursa mikroplara o kadar kolaylıkla karşı koyar, Ve- remli hastalarn kanlarmda bu maddenin nisbeti azalır. O halde safra yolu taslarımdan dolayı pek te cok kederlenmiye lüzum yoktur. Onların verdiği sancı pek siddetli olmakla beraber kolesteral fazlalığının İnsanı verem hastalığına karşı koruduğu düşü- nülünce pek büyük bir teselli o- Tur. Kadmların her yerde verem hastalığına erkeklerden daha az tutulmalarında bu yağ maddesi- nin tesiri olsa gerektir. Onun için sişmanlıktan şikâyet de, çok defa, hakımdır defa yüzü güldü: Şiltenin üzerin- Blasco - İbanez'den di. Mağdalenanın ödünü alan bu kadın, buradaki korkunç haydut- lardan birisinin metresi idi ve her gün ona yemek getirirdi. O zaman- lar Magdalena. misafir salonundan hemen uzaklaşırdı; çünkü haydut, eski karısının yanında herife hak ret etmekten hoşlarırdı. Fak ir tecessüs hissi ona ekseriya bu kor. kuyu unutturur, Magdaleni demir parmaklığın arkasında xüçük bir çocuk başını araştırarak, korkak korkak ilerlerdi Gazeteriya: 3 gi ya oğlum mösyö, di- yordu, bu benim Toni tanımıyor! a Deni Konuşma yerinin etrafını dola- narak Tonikosnu görüp seyrede bildiği vakit, içinde, karısının hay. duda getirdiği sepet dolusu öte be- riyi görmekten doğan kudurmuş koyun hiddeti azalırdı Seyabat bahisleri Mazdalenayı sevindirirdi. O Cndix'ten Santan- dere ve Valance'dan Corogue'ye kadar bütün Ispanyol yarım adası. Bı yaya dolaşmıstı, ya mahküm, va. hut jandarmalar tarafından sürü. len serseri olarak. Bütün vilâyet. lerin dağlarını, yollarını, kasabala- rını ve mahsullerini gayet iyi ta. nıyordu. — En rahat seyahat derdi, yol- larda sırtına ara sıra baston ve- ya dipçik yemeden yapılan seya- hatlerdir. Fakat kime dinletirsin! Sonra, bir dela daha hapishane Yi boylamasına mal olan son mari- fetini anlatıyordu. Bu, sicak bir temmuz pazarı, öğleyi müttakıp ol muştu. Valance sokakları ateşin bir güneşin ve memleket içinden kız- gın kayaları yalayıp gelen yakıcı bir rüzgârın altında, a idi Halk sayfiyelere a plâjlara dol. muştu. Eski hapishane arkadaşı Chamorra gelip onu kandırmıştı.. Ne fena hayvandı şa Şamorral! Bir hırsız, fakat bir elinde maymun cuk, ötekinde bıçak, icabında kan dökmekten çekinmiyen hirsısar- dan... Magdalenayı, bir apartmanı (temizlemiye) Otahrik ediyordu. Magdalena bunu naçizane ifa etti! Böyle bir hizmet görmiye kabili- yeti yoktu, Kapı kırmak onun işi değildi. Lâkin Chamorra'nın karı. şık yüzü ona korku verdi ve itast ettirdi. Çalınacak eşyayı taşımak, ve en ufak tehlike karşısında kaçmak üzere yardıma gitti, arka- daşının teklif ettiği bıçağı da ka- bul etmedi. Öğleden sonra, tenha ve kapını. siz bir apartmanın dar merdiven. lerini çıktılar, Chamwrra evini vu- racağı adamı biliyordu: Hali vakti yerinde bir nalbant ki, muhakkak birikmiş parası olacaktı. Oda kapısı Kolayca açıldı ve iki arkadaş aralık pencerelerden gelen yarım aydınlık içinde “çalışmıya,, başladılar. Chamorra bir dolapla iki komodun kilidini kırdı. Gümüş paralar, bir yelpaza arasıma saklan- mış banknotlar, bir saat buldu. Vurgun fena değildi. Chamorranın obur gözleri, odada, götürmiye el- verişli eşya araştırıyordu — Elleri bomboş dolaş duran Mugdalena. nin faydasızlığına dikkat esti: — Yatak şiltelerini al, dedi, yü- nünden bir şeyler çıkarınız. Kaçmak için sabırsızlanan Mag- dalenn hemen, yarı karanlıkta du- ran yatağa atıldı ve şüteyi kıvr- rp dürerek kocaman bır paket yap- ti, iple bağlayıp omuzladi. Görülmeden evden ve şehirden çıktılar, Chamorranın kenar ma- halledeki kulübesine varlar E vin avlusunda, “vurgunu gözden geçiren Chamorra aslan nayım ken disine ayırarak srkadaşına bir kaç peçeta verdi. — Bu, diyordu, bu seferlik kâfi. dir ve senin için bir servettir. Baş ka defa duha çok veririm. Sonra şiltenin iplerini çözditler, Chamotra eğilerek kenarından tut- tu: Bu ne buluntu, bu ne hediye i- di Yarabbi! Magdalenanın da öğledenberi ilk tepti ği , . v v v v v v v v : v 022333332733334 de pembe bir bobek yatıyordu. Us- tünde kısa bir gömlekten başka el- bise yoktu, gözleri kapalı, yüzü kar makarışık ve göğsü serbest hava- nın okşayışını duyarak şişmiş bir bebek. Magdalenanın endişeli gözleri er. kadaşını istintak © rdu. Fakat kaydut bir şeytan gibi güldü — O senindir, dedi. sana hediye ediyorum. Salçalı bir yemek yapıp yersin! Ve şilteyi çekip alarak, bütün eş- ya İle beraber uzaklaştı. Magdale- na, kucağında çocukla beraber do- nup kalmıştı. Zavallı yavru. Onun Tonikosuna ne kadar benziyordu. Ayni pembe ve yumuşak ayaklar, pelte gibi etler ve ayni ince, ipek gibi tatlı deri.. Çocuk ağlamayı kesmişti. Bir süt nine gibi kendini okşayan haydudu seyrediyordu. Magdalena bağırdı: — Benim küçük kralım! Benim minicik İsam! Bak bana, ben senin amcanım! Fakat birdenbire durdu, zavallı annenin evine dönünce düşeceği ü- mitsizliği düşündü. Eşyasını kay- betmek onun için hiçbir şey değil. di, fakat ya yavrusu? Onu nerede bulabilirdi? O, Magdalena, annele. ri bilirdi, hele karısı Pelu&höna di- şi mahlükların beteriydi ve çocuğu hasta iken onun nasıl huçkırdığını, nasıl uluduğunu hatırlıyordu. Magdalena, muhteşem bir grup için ufka inen güneşe haktı. Küçü- ğü, anası babası dönmeden eve gö- türüp bırakmıya vakit vardı daha, Eğer onlara rastgelirse yalan uydu. Tacak, çocuğu yolda brldüğüme söyliyerek fena vaziyetten de kur- bulacaktı, Tleri atıldı O Magdalena hiçbir zaman kendini bu derece cü- retkâr hissetmemişti. Kucağında çocukla biraz evvel, korkudan titriyerek yürüdüğü yol. ları süratle geçti, dar merdivenleri çıktı, Evde kimse yoktu yine. Ka. Pı hâlâ açık duruyordu. Odanın içl altüsttü, Çekmeler devrilmiş, eşya didiklenmiş, sandalyeler biribirine Rirmişti. Magdalena yaptığı cins- yetten sonra dehşetle maktulün ce- sedine bakan bir haydut gibi, or- tada duruyordu. Yavruyu son bir daha öptü ve hasır minderin üzerine yatırdı: — Allahaısmarladık küçüğüm! diye söylendi. Lâkin merdivene vaklaşırken a. yak sesleri duydu. Sokak kapının. dan taşan ışıkta, iri yarı bir adamın çocuğun babasının gölgesini sezdi ve tam bu sirada bir kadın bütün kuvvetile bağırdı: — Hırsız var! Yetişin.. Magdalena, başını eğerek. aralık- tan sıvışmayı denemek İstedi, Mer- divenlere atıldı. Fakat demir döğ. miye alışmış dev gibi eller onu ya. kalıyarak müthiş bir fırlatışla taş- hığa yuvarladı. Çehresi hâlâ, bu yaraların izini saklıyordu. Mükemmel bir dayak ta yemişti: — Velhasıl mösyö, diyordu, ka- pı kırarak ev soymaktan <im bülir kaç sene kürek cezası yiyeceğini, hep iyilik yapmak yüzünden. ve betbahtlığımı ( tamamlamak Üzere burada da fenu muamele yapıyor. lar. Mühim bir cürüm sahibi olma- dığım için... Herkes biliyor ki. asıl suçlu Chamorra'dır ve ben onü bir daha görmedim. Lâkin ben! abdal yerine koyarak alay ediyorlar. Ne yaparsın? Şef Diyor Türk milleti her türlü ni- fak tesirlerinden uzak ve sa- lim bir birlik ve beraberlik havası içinde kendini gös- termektedir.