Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresi: 118 :I Çevrilmek Istenen Manevralar vo fBir Saate Kadar Serbest Bırakmazlarsa Deli Hacıyı Eşk da ( duramadım. olur Abdurrahman © köyü tan tuttum. İsmi Abdurrah - ag akla beraber © rumlarla lap, Olan bu köyün kenarında lap, © Karşılaştım. Beni gören #ğliyarak, saçlarını yola - doğru koştu ve: k Sadık “Baba, dedi. Allah Gönderdi seni buraya. Biraz Tak Deli Hacı elli atlı ile gel - üzde misafir olan maden Kerim Beyle mebus Beyi alıp götürdü. B *N İşi, çevrilmek © istenilen Miş trikayı derhal sezinle - Üy - Hemen müfrezemi bindir- ra, ânima köyün muhtarını a- ta, Kürt obâları) yolunu tut- Ba Sırada, sözde aman dile Mya metin affına uğramış bir m bulunan (Kürt Hacı) nın a, e yeri açıktan çevirdim. İübyyi Saldığım mubtarla da şu Zönderdim: Ruj Bir saate kadar Kerim ve eler serbest bırakılmadığı Kya, Deli Hacıyı bir eşkıya Öğ, obayı olduğu gibi yakarım. ta 4, vaktiydi. Haberimi götü - bdurrahman köyü mubtarı v Raci Obada gördüklerini, De- İk, “un bana gönderdiği ceva- MAY ondu: | Ka Bulundukları yere girdiğim Deli Hacıyı, arkasında Ke- i Mğin tilki derisi kaplı paltosu 7! halde köşeye kurulmuş bul- 1 Riza beye göz-kırparak ba- İİ My Yülüyordu. Ve, nasıl kay - İİ Te, e yakışıyor”mu bana, di- İİ & Şe Sonra da, Kerim beye dön- | gk bir kahve pişir bana, a- hizmet sevaptır dedi. Bu 5- Mayçinin bir müfreze ile geldiği- | üç 72 Sardığını ve gönderdiğin te,» Söyledim. Biraz kızar, kıza- Yeri Oldu amma sonradan sa- Le VE sarsıldı. Bu sırada Rıza “ay, ppanâlı manâlı baktıktan Sed, bana döndü. Hadi sen git. Yarım saate kadar cevabımı . Ben de geldim işte. A- lardan işittim. Deli Hacı Ke- Taş P8Yden iki bin lira fidyeine- temiz, M Uhtarın © getirdiği cevap daga Ve hele o sırada oba civa - ta3, Bözüme ilişen hareketler hiç Kayma gitmemişti. Arkadaşlara Mg, elerini söyledim. Tehdit i- By birkaç yerde tüfek patlat - İş,» Bu hareketim, gönderdi - ha, Kaperden daha tesirli olmuş» Mu, “tim ve Riza beyler kurtul / agg, Deli Hacı avenesile savuş- İk * İkinci isyanın tahkikatı Kg aağımız sırada, o zaman beyden iki bin lira alınmak eye, bu teşebbüsün Deli Hacı İ Ml arasında, evvelce ka- “e. keyi miş olduğu da anlaşılmış İsy, Yfiyet kumandan İbrahim Yazılmıştı, te, “İSR) deki iş bittikten sonra, Müfrezemle Sıvasın Yeniha- ad Tokatın Kazovasına kadar an GN. On gün kadar dolaştık- s9hra, Kadışehir boğazında Taği köylü Hafızı 70 kişilik ma Haag tardım. Dört saatlik bir Si, e ile hepsini silâhlarile Tay, Aldim ve müfrezeme kattım. Mar,» Söyünde de âsilerin eleba- Mi Kürt Osmanı, malyeti Bani, M Oynatırken bastırdım. yi, « Halı köylü Hafızdan daha di, V€ şirret olduklarını göster Lİ dey 4* ve sebat ile mesademe- MN ettiler ve nihayet e Mep *de (Hanyüzü) nde Kürt ringe kes Süleyman, Hüsnü, Maki Ve arkadaşlarile de (Ka- ka, el nda karşılaştım ve bun- May #silerden Kürt Osman ile Köy glerine kavuşturdum. Bu * denilen habisin beni Yorup terlettiğini söylememek Sakallı Şeref Bey doğrusu insafsızlık olur. Ben ha - yatımda bu adam kadar çetin, gö- zü ve canı pek kimse görmedim. Artık silâhını kullanamıyacak bir hale geldiği, ölüm acısı ile kıvran- dığı bir sırada yanına sokuldum. Gördüğüm manzara, o güne kadar bir eşine veya benzerine tesadüf etmediğim için, beni hayretler 1 - çinde bırakmıştı. Bu yaman heri- fin, müsademe esnasında attığı - mız kurşunlarla göğsünde açılan deliklere, yanında bulundurduğu kalın bir çivi ile dürterek mendil ve paçavra tıkadığını ve böylece a- teşe devam ettiğini gördüm, başı ucunda beni görünce, hırs ve hı - şımla yüzüme baktı. Dişlerini gi- tırdatarak gözlerini kapadı. önüşte, “Çaltık” tarafların- da rastladığım yüz altmış kişilik bir Türkmen £aşiretini de müfrezeme kattım ve (370) mev- cutla Yozgada vardım. Ben de ar- kadaşlarım da çok yorgunduk. Ku- mandanım İbrahim bey bölüğüme on beş gün istirahat verdi. Beni de kuvvetlerimiz için Sıvasta hazırla- nan cephaneyi getirmeğe memur etti. Ben Sıvasta iken, âsilerin To- kat ile Amasya arasında tekrar ha- rekete geçmek Üzere bulundukları- nı haber alan kumandanımız bü - #ün kuvvetile Yozgattan ayrılmış. Bunu avdette yolda öğrendim. Yü- rüyüşümü hızlandırarak kuvvet - lerimize Kadışehrinde yetiştim. (Ömerli) köyünde karşılaştığı - mız asileri perişan ettikten, elle - rinde bulunan toplarını aldıktan sonra Çorum ve Amasyaya doğru sürdük ve dağıttık. Yozgat ile Ço- rum arasındaki Hatipboğazından tekrar başlıyan takip hareketleri- mizde Çapanoğlu Celâlin ortadan kaybolması ve maliyetindeki ele - başılarından Aynacı Mehmet, Ha- san ve Hüseyinin de Tokadın (Di- morti) köyünde tepelenmelerile ni- hayetlendi. Bu esnada Çerkes Etemin isyan haberi geldi. Mustafa Kemal Paşa ile kumandanım Çolak İbrahim a- rasında bu sırada telgrafla yapı - “lan tarihi bir görüşme, kuvvel sey- yaremizin milli fikirler ve hareket- lere olan bağlılığını göstermesi itibariyle pek ehemmiyetli olduğu için, kısaca bundan da bahsetmek isterim. on zamanlarda, Çerkes Etem gördüğ iltifat ve kazandığı takdirlerden aşırı derecede şımar- muştı, Bayağı şeytani bir gurura kapılmıştı. O kadar ki, kendisini herkesten üstün bir kahraman gör- ve , valilere pin ağ kumanda tanımamağa kalkışmıştı. Nihayet hükümetimiz, birinci kuvvei sey- yare adını taşıyan bu çapulcuları dağıtmak kararını vermişti. Bu si- rada, Mustafa Kemal Paşa Zilede bulunan ikinci kuvvei seyyare ku- | iya Sayar, Obayı Olduğu Gibi Yakarım... mandanı Çolak İbrahim beyi ma- kine bağına çağırmıştı. Etemin Mil- li varlığımıza, hükümetimize karşı isyan ettiğini söyledikten sonra: — İbrahim. Demişti, Senden e- minim, İskat elindeki kuvvet Ete- me karşı silâh atar mı?. İbrahim bey de şu cevabı ver - mişti. — Paşam, kuvvetlerim, Etem şöyle dursun, milli varlığımıza karşı her kimin hareket ve ihane- tini görse, derhal üzerine atılır. Buna inanınız. Mustafa Kemal Paşa kuvvel sey- yaremizin bu sadakatinden, milli fikir ve hareketlere bağlılığından çok memnun olmuş, Etemin tenkili hareketlerine iştirak etmek üzere hemen Yozgattan hareketimizi em- retmişti. Biz Ankaraya vardığımız zaman Çerkes Etem ile müşterek harekete geçmek tasavvurunda bulunan düşman bütün cephe üzerinde ta- arruz hazırlığına başlamıştı. Asi Etemin üzerine giden kuvvetler 29 'kânunuevvel 336 günü Kütahyayı İşgal etmişler, üç gün sonra da Ge- üzerine çekilen asilerin üzerine yüklenmişlerdi. Kümunusaninin günü de Gedos işgal edil- miş Etem de kuvvetleri ile, yalnız Parti Pehlivan müfrezesi müstes- na olmak üzere, kâmiler düşmana iltihak etmişti. Bu sırada biz Ankarada yeni teşkilât ile meşguldük. İkinci kuv- vej seyyare namı kaldırılmış kuv- vetlerimize müstakil üçüncü sü - vari fırkası adı verilmişti. Firka kumandanlığma miralay Çolak İb- rahim ve muavinliğine de binbaşı Hacı Vasfi bey tayin edilmişti. (Devamı var) AAA ELLA , y a N ğ HiKAYE y ç ç i BİR CENTİLMEN : y N Y. z * Blasco - İbanez'den i 3 MEKLE CCCCO 0093333333373 K ont dö Sagreda, akşamın saat onunda, Capucines bulvarın- daki kulübüne giriyordu. Garson- lar koşuştular, bastonunu elinden, omuzlarını terkederken lekesiz bir plastronu açık bırakan muhteşem körkünü üzerinden almak için... İliğinde nişan işareti ve hiç değiş- meyen ketum üniformesile centil- men akşam yemeğine gelmişti. Kontun her şeyini kaybettiği dil- lerde dolaşıyordu. On boş sene ev- vel Parise heyecan veren muazzam servetini insafsızca savurmuş ve şimdi meteliksiz kalmıştı; Zengin- Miğinin kırıntılarile yaşıyordu ar. tık. Kont dö Sagreda servetini, tam bir asaletle pencereden sokağa st- mişti. O zaten ne karıları fahişe olan Polonya kontlarından, ne işi kâğıt çalmağa döken kumarbaz İ- tlyan markilerinden, ne de her yer- de polisin hizmetinde çalişan Bo- yarlardan biriydi: o sahih bir cen- tilmendi. ulübe başı yukarda, arksdaş- larını mahyet karışık ince bir gülümseme ile selâmlıya- arak, mağrurane girdi. Yaşı kırka varmıştı. Fakat vak- tile, ormanların sabah perileri ta- rafından vaftiz edildiği gibi hâlâ “güzel Sagreda” olarak duruordu. Yalnız bir kaç tel kır saç, göz ka- paklarının kenarında bir iki hafif gizgi, hümmalı bir vücudün yor- gunluğunu işa ediyordu. Gözler he- nüz gençti, ateşin ve melânkolikti. O gözler ki dostları ve metresleri tarafından konta “Endülüslü” adı verilmesine sebep olmuştu. Kulüpte kontun iflâsından, gizli bir merhametle bahsediliyordu. Za- vallı adam! artık ilerisi için bir &- mit kapısı kalmamıştı. Ne yeni bir miras, ne onun şahsiyetini ve un- vanını satın alacak milyoner bir LOKMAN HEKİMİN OĞLU ELERİ SANCI GELDİĞİ VAKİT... Hemen istirahat etmek lüzümunü söylemyie bile lüzum yoktur. İn- san iki büklüm olur, kımıldanmak istemez. Fakat evinizde, apartıma» nmızda banyonuz varsa sıcak su - yun içerisine girmek İçin hiç vakit geçİrmemelisiniz: Yarım saat, bir saat oturursunuz. Hem sancı geçer, hem de ona sebep olan taşlar hare- kete gelir... Banyo olmayınca sancı olan yere dayanabileceğiniz kadar sıcak su ile pansıman, İsterseniz si- cak sıcak keten tohumu lâpası, Fa- kat ateş yüksek olursa, aksine, buz kesesi, tabii fanilâ üzerine... Morfin şiringaları adeta bu kara- ciğer sancılarına karsı icat edil - miştir, denilebilir: O kadar İyi ge- Mir. Sancı pek şidetli olunca insan onu yaptırmağaı mecbur olur. Fa- kat bunun da iki türlü mahzuru yardır: Bir kere, insan morfine çabuk alışır, Karaciğer sancisi çe- ken bayanlardan bazıları, farkına yarmadan, morfinoman olurlar.» Bir de, morfin safranın çıkmasına engel olur. Bu da asıl tedavinin tam aksinedir. Onun İçin santi sıcak su ile geçirmeğe çalışmak tercih olunmalıdır. Pek zaruri ©- lunca morfin sırıngasmdan sonra bir bardak sıcak ve çokça tatlı bir şerbet İçmeyi unutmayınız. Kan- da şeker çoğalınca morfinin safra- yı azaltmak tesiri hafif kalır.. Morfine alışmamak ciheti de ken- di iradenize bağlıdır... Sancı geçtikten sonra da perhiz işini düşünmek lâzımdır. Safra yolu sancisına karşı tedavinin e - sasi perhizle olur. Bir kere karaciğer sancismi u- yandırmakla şöhret almiş yemek- lerden sakınmalıdır. Bu yemek - lerde yumurta ile çukulata ve yağ- lardır. En meşhuru oyumurtadır, çünkü yumurtada sancıya sebep olan koleskol çok bulunur, yahut yumurta sarısı koleskol hasıl ol - masına sebep olur da ondan. Neti- €e ayni yola çıkar. Yumurta, kara- ciğer bozuk olunca, çok dokunur. Çukulata ile yağların tesiri de öy- di mili iri ÜS le, dereceleri biraz hafif. Yumur- tayı ve çukulatayı büsbütün bırak mak kolay, fakat yağdan büsbütün vazgeçilemez, onun İçin tereyağ, pek taze olmak şartile, yemeklerin üzerine çiy olarak konulur, o da pek az miktarda... Buna karşılık zeytinyağı karaciğer sancısı çeken- lerin pek çoğuna İyi gelir... Her halde yağlı etlerden, et suyun yağlısından çok çekinmek lâzım- dır. Sütün pek severde ondan vaz- geçemezseniz, iyice (o kaynattırıp kaymağını ayırdıktan sonra İç- melisiniz. İnsan karaciğer sancısı terkibinde koleskol maddesi çok olan yemekleri bellemelidir: Yüz- de hesabiyle, yumurtada ve heyin- de 20, tereyağında 4, karaciğerle böbreklerde ? ile 4 arasında, Bun- ların bazısı ver yemez sancı geti- rir, fakat hepsi sanem sonradan gelmesine sebep olurlar, Bir de baharlı, peynir gibi ma- salanmıs yemeklerle alkol pek do- kunur. Onun İçin koktellerin her türlüsü zararlı olur, hele Amerikan usulünde yumurta sarısı İle yapı- lan içkilerden olursa iki katlı xe- hir demektir. Bunlar çıktıktan sonra da venile- bilecek haylice şey kalır: Yağsız et, ıskarada kızarmış yahut haşla- ma. Yağsız balıklar taze ve haş - lama olmak sartile, Sebzelerle ma- karna sade suya haşlama ve yeni- lirken üzerine biraz tereyeğ. Yağ- Wi pilâva alıştıktan sonra pirinel de sade suya haşlanmış yiyemezseniz yağsız et suyu İçinde pirinç çorba- “ ix. Taze peynirler, bü mev- simde kirlihanım peyniri ile dilpey- niri. Bol şekerli reçeller, kompos- tolar, İsterseniz bal, fakat yemişler iyice olmuş, daha İyisi pişmiş olur. sa... Bu hastalığa tutulmuş olanlar için sık sık ve azar azar yemek. iki veva üç defada çok yemekten daha İyidir. Çok yiyip omide gerilince sancı gelir, Sık sık yenilince de safra daha iyi çıkar, taş toplanmaz. Z UY Amerikan kadını! Onu kurtarmak üzere bir şeyler yapmak İâzımge- geliyordu. agredanın, istikbal hakkında hiçbir kuruntusu yoktu. Iyi zamanlar olmuştu ki, akrabaları konta bol servetler bırakarak gö- çüp gitmişlerdi. Şimdi ise İspan- yada ona tarihi bağlarla merbut Tüzumsuz yeğenler vardı ki onlar- dan artık yalnız hayırhah nasihat- ler ve israflarından dolayı tevbih- ler bekliyebilirdi. Her şey tam bit- mişti, Onun kullandığı on beş se- nelik hayat; bütün mevrus serve- tini süpürüp götürmüştü, Endülüs. teki çiftlikler içinde bulunan hay- van sürüleri ile beraber kısa za- manda sahiplerini değiştirmişti. Castille'deki o buğday, Valanstaki pirinç tarlalarile şimaldeki maden- ler, ihtiyara ve varissiz amcaların, halaların bıraktıkları servetlerlo birlikte elden çıkmıştı. Paris ve şik sayfiyeleri bu, asır- ların biriktirdiği muazzam varlık- e ları parçalayıp yutmuştu, İki meşhur aktrisle velveleli mu aşaka, bir düzine yüksek kokotun daüssılalı gülümsemeleri, bir kaç düello, kumar, ve centilmen göste- rişinin şöhreti; şan ve şerefin mu- hafazası... İşte “güzel Sagreda” ya kalanlar... “ smi sayesinde yaşıyordu; es- ki krizleri hatırlayıp onun bir gün yine kalkınacağını uman muhtekirlerden borç alarak... İnti har etmek niyetinde değildi. Onun gibi adamlar -şeref meseleleri müs tesna. borç için kendilerin! öldür- mezlerdi. Şanlı ecdad: da bazı de- falar küçük adamlardan para al- mişlardı, Alacaklılar kapılarını kapadığı veya onu mahkemeye vermekle tehdit ettikleri zaman ya Legion Etrangere'e yazılacak, ya- hut ta dedeleri tarafından fetih ve imar edilen Cenubi Amerikaya gi- derek Şili kıyılarında Cow-Boy- luk edecek, Patagonyanın hudut- suz ovalarında ât oynatacaktı. Bu korkunç vadeye kadar, onu durmadan yalan söylemiye mecbur eden mağmum hayat yine fena de- Bildi, Mirasının son bakiyelerini asfiye için gittiği İspanyadan, ha- raret ve tatlılığı, mutilii aşk dere- cesinde hayranlık uyandıran, güzel bir vilâyet kızlle beraber gelmişti. Ve ne gariptir ki tam hulyalarının idealine kavuştuğu bu sırada zen. Binlik onu ebediyen terketmiş bu- lunuyordu. Şimdi aşk yuvasını, bedbahtlıkla kurmayı tecrübe e- diyordu. Sagreda artık bir hayal o- lan kayip servetine içi yanarak, e vinin muhteşem hayatını idame i- çin uğarşıyordu. Ayni konakta, masrafını azaltmadan yaşamakta ve bu lüksle gözleri kamaşan mü- tevazi İspanyol dilberinin saf se- vinel ve çocukça hayreti karşısın- da âdeta bir baba memnuniyeti duymaktaydı. agreda, gittikçe batıyordu. gü- zel dudaklardaki gülümseyiş- ler onun bir mucize eseri olarak uzayıp sona yaklaşmakta olan tat- lı rüyasını renklendiriyordu. Son zamanlarda onun için bir ü- vey ana haline gelen servet, san- ki yeni mevcudiyetine acıyarak imdadına yetişmişti. Her gece; ki- bar bir lokantada sevgilisile bera- ber yemek yedikten sonra onu ti- yatroya bırakır ve şansin kendisini beklediği tek mahal olan kulübe koşardı. Büyük oyun oynamıyordu Zengin izdivaçlarla servetlerini ve müref'sh hayatlarını idame ettiren gençlik arkadaşlarile küçük parti- ler yapıyordu. Lâkin, kon: masaya oturur oturmaz şansı da sanki o- nun yanına yerleşiyordu ve aziz dostları, boyuna kaybetmekten bik mıyarak, her skşam onu oyuna çâ- gırıyarlardı. Oh! çok bir şey de kazanmıyardu ki! ekseriya on ile yirmi beş Louis altını arasında © lan kârı bazan kırk liraya kadar çıkardı. Fakat bu hemen hemen gündelik gelir, şahane konağının masraflarına ve sevgilisini mühâ- faza etmesine yetişiyordu. Kim bi- ir, istikbal ona neler hazırlamak- taydı?, » alonda Vikont dö la Tremissi- niere'e rastladı. Selâmlaştı- lar. Vikont sordu: — Bir parti yapalım mı? — Siz bilirsiniz. — Ama kav beş frank; işi bü- yütmemek için. Bilioyrum ki siz kazanacaksınız yine! Oyun başladı ve şans yine konta sadık kaldı, Hiç zahmet çekmeden kazanıyordu, önündeki para daha şimdiden yirmi beş Jouis'yi bul muştu. Bu sırada, içeriye salon sa- Ton can sıkıntısı dolaştıran bir tax nıdık girdi. Evvlâ kontun yanm. da durdu, sonra Vikontun arkssı- na geçti. Vikont bundan rahatsız” ık duymuş gibi emareler göster. di Seyirci, onun kâğıtlarına bakar- ken, birdenbire bağırdı: — Fakat siz delisiniz! Oyununu- zu doğru oynamıyorsunuz. vikont. İyi kâğıtları atarak fenaları sak- yorsunuz. Ne budalalık bu! Daha fazla devam edemedi, Sag- reda kâğıtlarını masaya fırlatmış- tı. Çehresi mora çalan bir sarılık içindeydi, o yuvalarından fırlayan gözleri vikonta dikilmişti. Sonra ayağa kalktı: — Anladım, Dedi. Müsaadeniz- le ben çekiliyorum, Ve asabi bir hareketle, para kü- mesini dostuna doğru itti: — Bu sizindir. — Fakat aziz Velasguez (ons böyle hitap ederdi) ,... fakat Sag- reda! bırakınız da İzah edeyim.. — Kâfi Müsyü. Size tekrar ede- rim ki anladım. Gözlerinde bir ışık noktalandı Bu noktanın parlayışını; vaktile kısa bir münakaşadan veya tariz. cümlesinden sonra, Kont muhata- bını düelloya çağırmak için eldi- venlerini çıkarırken o görmek fır- satını bülan dostları tanırlardı. Fakat kont kendisini tuttu ve titreyen bir tatlılıkla gülümseye- rek: — Bin defa teşekkürler vikont! dedi. Yaptığınız şey o hizmetler. dendir ki unutulmaz! derin min- netlerimi bir daha tekrarlarım! Şahane bir selâmla ve zenginli- ğinin en parlak zamanlarındaki mağrur hava içinde, uzaklaştı. Kont Sağreda, kürk mantosuna sarılarak bulvarda ilerliyordu. Ti- yatrolardan çıkılıyordu, içi aydın. lik ve dekolte kadınlar dolu oto- mobiller geçiyordu. Koca İspanyol acele acele, nereye gittiğini bil meden, nerede bulunduğunu du şünmeden yürüyordu, yürüyordu. orçlanmak.. Bunda bir fevka. lâdelik yoktu. Borçlsr bir centilmeni şerefsiz düşürmezdi. Fakat, bir sadaka almak!, Serveti- ni kaybettiği için zelil görüleceği (Lütfen sayfayı çeviriniz) ki ii