23-2-939 Gündelik Gazete Vm gi TAN hedefi Haber da, fikirde, herşeyde temiz, o dürüst, samimi olmak, karim gazetesi ölmıya çalışmaktır. ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 2800 Kr. 1500 3 Ay 800 1ây 300 si posta Htihadına dahi! memleketler için ane bedel müddet sırasiyle 30. 16 9. 1,5 Hradır. Abone bedeli peşindir Adres değiştirmek 25 kuruştur. Cevap için mektupla kuruş- ve pul iövesi Lâzımdır. 1400 Kr, 1 Sene GAY 10 Tahkikat Etrafında Yapılan Neşriyat Hürmet Denizbanka, Almanya» dan alınan gemilere sit bir ta- kım meselelerin tetkikine lüzum gö-| rörek şehrimize tahkik heyetleri göndermiştir. Bu heyetler daha tet- kiklerini — bitirmeden, (raporlarını vermeden, neticeye varmadan orta-| lık dedikoduya boğuldu. Her gün ga- zetelerde birihirini makzeden haber- ler intişar ediyor. Etrüsk vapurunun bir gün kazanı, bir gün dümeni bo- zük çıkıyor, bir gün vapurda altmış küsur türlü noksan tesbit edildiği ha- ber veriliyor, bir diğer gün vapurun lâ mil, bir diğer gün ancak alı mil yâptığı yazılıyor. Okuyucu da, gaze- teti de, hükümet de şaşırıyor. Yaz'ıyed edilen meseleler etrafın- dü yapılan tetkik ve tahkikatı efkârı uhimiye büyük bir alâka ile takip ediyor. Gazeteler efkârı umumiyeyi tatmin için ne işitirlerse sütunlarına geçirmiye mecbur oluyorlar. Bu su- retle tahkikatın neticesi hakkındı müsbet bir fikir edinmek mümkün olmuyor. dedikodulara nihayet vermiş olmak | yapılmakta olun tah- kikat hakkında gazetelere malâmat verecek salâhiyettar için, hükümet ir makam gös- teremez mi? Bu makamdan alınacak | doğru malüâmat ile hem halkın tahki- kati takip etmesine, hem de hakikati öğrenerek yanlış malâmat ile zihin- lerinin karışmamasına imkân veril. miş olur. Yoksa bu biribirini nakzeden ha- betlerle yapılan tahkikatın mahi Ve ehemmiyeti kayboluyor. Yarın talikikat neticesi ilân edildiği zaman, belki bugün ortaya atılan şayiaların Soğu tahakkuk etmezse efkârı umu” miye aldatılmış olmak mevkiine dü- yebilir, Bunun önüne geçmek iç tahkikat hakkında verileceksmalâ- malın bir elden ve bir merkezden idüresi faydalı olur kanaatindeyiz. * Bulgar Matbuafının Hatalı Neşriyatı Balkan Konseyinin içtimaları mü- masebetiyle Bulgar matbuatının kul- lanacağı lisanı bilhassa merak edi- Yorduk. Dün ve bugün gelen Bulgar matbuatını bu merak salkasiyle dik- katle okuduk. Doğrusunu söylemek VWizam gelirse hayal sukutuna uğra- dık, Başvekil Köse İvanofun beyanatı İle Bulgar matbuatının kullandığı li- san biribirini tutmuyor, Bulgar ga- zeteleri hâlâ kendi dilekleri tatmin “dilmedikçe Balkan © anlaşmasının tam bir eser olamıyacağını söyle mekte ısrar ediyorlar. Bulgar meslekdaşlarımıza daha re- alist olmalarını, ve dünya hâdiseleri- hi daha ibretle tetkik ve takip etme- lerihi tavsiye ederiz, Bugünkü Bal kân Antantı Bulgaristan olmaksızın da hir sulh âmili olacak kadar kuv- Vetli bulunduğunu ispat etmiştir. Bülgaristanın menfaati bu antant devletleriyle anlaşmak ve sulh için- © yaşamaktır. Hâlâ büyük ve yan- zarar verebilir, Balkan Antantına de- ği. TAN emen —....... LERİNİ GÖZDEN GEÇİRİYOR. ŞİVE VE LEHÇELERİN DİL VE ULUSAL BİRLİĞE DOĞRU YÜRÜMELERİNİ TABİİ BİR HADİSE OLARAK KABUL EDİP YAZI DİLİN- DE BİRLİĞİN, DİL TEKAMÜLÜNÜN İDEAL BİR GAYESİ OLDUĞUNU ANLATIYOR Pl | MUHARRIR AŞAĞIDAKİ YAZIDA, TÜRK DİLİNİN KONUŞMASINDAKİ TÜRLÜLÜK- * : eeeeeremeease Yazı ........ Dilimizde o Gererres aaraaeasaaaasameseeee Birliğe Doğru Deri konuşmadaki tü lüklerinin en ufak bölgesi- e “şive”, bir kaç şiveyi lan büyükçesine “lehçe” diyelim. Bir veya daha çokça lehçeleri ve sz çok siyasi varlığı bulunan ge nişçe ülkesine lehçe! yakınlığı dolayısile bir vey teaddit illeri birleştir Jus” adı verelim. U me: de “Budu: * diye- ceğiz Ulus ve millette dil, din ve e kültür birliğinden başka geç- mişte ve yahut şimdi siyasi bir var- lık manası görülür. * onuşma dillerinde şiveleri, lehçeleri bulunmuyan bir millet yoktur. Tekâm basamağına basmış olan milletler- de konuşma dilleri itibaril faklı bir çok bölgelere ay yüzünün genişlik lan Türk milleti tulmuş değildir. Bugün Türk milleti arasında yüzlerce şiveden başka otuz kü sur lehçe bulunmaktadır. Türk Teh- çeleri arasındaki münssebet coğra- fi vaziyete göre değişir. Meselâ Altay — Tarbuğatay eteklerinde komşu olarak yaşıyan Giraylarla, Naymanların, Ergunların, sonra sırasile Hazer denizine kadar ya- Yılan orta “ve”k Ka- dır. Hattâ içlerine irili, ufaklı bir- çok şiveleri alan buletiğeyi saymak ve hepsini birden “ giz — Kazik” ulusu itibar etmek, yerli anlayışa daha uygun düşer, de bundan kur « GG arbi Türkistan ile şarki Tür- kistanı ayrı ayrı birer il ve i birden ikinci bir Türk u- sayabiliriz. Yemut, ve Harzem Türkmen il- leri de bir ulustur. Türlemen illeri de bir ulustur. Bu üç ulusla bunlara ayrı ayrı bağlı diğer bazı küçük illerden hepsinin açık farklı konuşma leh- geleri olmakla beraber, hepsi bir- den biribirlerini kolaylıkla anlıya- bilirler. Bunlara toptan dil grupu” diyelim. Kasım, Mişer, Tipter, Yasak gi- bi büyükçe şive ve lehçelere ayrı- lan İdil Türk ulusu ile Siber ve Hazer illeri (şimdiki) de biribirine çok yakındır. Başlı başına bir leh- çesi olan Başkır ve ulusu da bun- lardan uzak sayılamaz. Noray, Ko- muk, Karaçay illerini de İdil - U- ral uluslarına yakın buluyoruz. Biribirini çok kolay anlıyan bu üç ulusa da “Şimal Türkleri dil grupu” diyebiliriz. Türkiye, Kırım, Cenubi ve Şi- mali Azerbaycan uluslarını da Teh- celeri arasındaki yakmlığı özi ne alarak “Cenup Türk dilleri gru- pu” diye bu arada toplayabiliriz. Cenup konuşma dilinin şarka, şarkın da simale yakin olduğuna şüphe yoktur. rk Türkleri * onusma dili canlı ve dina- K miktir. Farkedilmemekle beraber durmadan yürür. Yürüme kuvvetini mahalli merkezinden ve muhitinden alır. Yazı dilinin de bü- num üzerinde tesiri vardır. Yazı dili, onu milli birliğe çeker. Ma- balli merkez. ayrılığın nüvesi ol- makla berâber, komsu muhitler i- le yazı dili, onun büzülüp kalması. na mâni olur ve onu ulu cemi- yete doğru iter. Şivelerden lehçe- lere, lehçelerden ile, ilden ulusa, ulustan milli yazı diline doğru yü- rüyüş işte bu itip çekmenin neti- cesidir. Bu netice ile dil ile milli Yazan: HALİM vicdanın kuvveti arasında bir tena- süp olacağına şüphe edilemez. Fa- kat ilerliyen cemiyetlerde müsbet kuvvet daha faal görünüyor. Siyasi bir idare altında topla - an, hattâ biribirlle dostlukları ve münesebetleri bulunan türlü siya- si hudutlar içindeki şive ve lehçe- lerin kendi kanunları bu yolca ya- vaş yavaş yakınlaştığı, birliğe doğ- ru yürüdüğü ve birleştiği görülü- yor. Eski Arap bölge ve illeri, tevhit bayrağı altında birleşince bir çok Arap şive ve lehçeleri yakınlaşmış, bazıları da Kuran dilile birleşe - tek büsbütün silinmiştir. Bizim milli tarihimizde, Türk illeri ara- sında da bunun için bir çok müs- bet misaller vardır. Bu hal diğer milletlerde de en çok görülen bir vakadır. Şu helde şive ve lehçelerin, il ve ulusların birliğe doğru yörüme- lerini tabit bir hâdise olarak ka- bul edebiliriz. Yazı dili birliği, dil tekâmülü - nün idesl'bir geyesldir. “1 « Türk dili hu idesl gayaya dağını yürüyor mu? — Bence yürüyor. illerde birliğe doğru yürü- yüşü tabli bir hâdise ola- tak görüyoruz. Milli vicdandan ge- len içtimai tazyik, dili birliğe doğ- SABİT ru iter. Fakat bu itiş çok yürütür. Bu içtimai itişin âmillerini, m bet ve menfi tesirler yapmak su- retile itiş ve yürüyüşünü çabuk- laştırmak ve durdurmak kebil 0- lacağa benziyor. Bizim için Türk dilinin tabit akış ile birliğe doğru yürüyüşünü çabuklaştırmak © mevzuubı Bunu durdurmak hiç bir Türkün aklından geçmiyeceği muhakkak - tar. Geçmişi arasında bir ırktan olduğu halde tür : İiyetler halinde teşekkül eden ce- si yolda du- belirmiş- yavaş miyetlerin hemen raklama neticesi olsrik lerdir. Sami, Slav milletleri buna misal olarak gösterilebilir. Bu ay: rılış tehlikesi, yer yüzünde ç ğınık yerleşen Türk il ve ulusları için de akla gelebilir. Türklerden başka hiç bir müle- tin il ve ulusları arasma bu kadar uzun ve bu kadar çapraz mesafe- ler karışmış değildir. Hatay ile Kâşçar srasındaki &- hemmiyeti, yok, diyelim. Fakat a- radaki kıskanç hudutlar Türk il ve uluslarını biribirinden tamâmlile ayırmakta, teması bile İmkânsız kılmaktadır. Bu müşkülleri anla - miyan, görmiyen bir Türk yoktur. BESALETLÜ, İZMİR Kruvazörü Hümayünu Yazan: Aka Gündüz eçen gün, İstanbul limanına 48 bin tonluk süslü püslüş bir deniz şebri geldi. İki bacalı, iki direkli, bilmem kaç katlı ve şu kadar mil süratinde... Bu vapur bir yolcu vapurudur. Rumanyanın yeni vapurları da birer yolcu vapurudur. Adriyati- kanın aslan markaları da birer yolcu vapurudur. Büyükten ortaya, orta. kü- çüğe doğru bir düşünce içine dal mişken gerisin geri bir tedalye düştüm ve hafızam tam kırk üç yıl arkaya fırladı, Bundan tam kırk üç yıl önce bir Osmanlı — Yunan harbi ol- muştu, Mes'udiyeden, Pelengider- yadan, Necmişevketten o Satveti- deryadan, Bilmem neiummandan mürekkep donanma Haliçten çık- ti. Çıkarken de o zamanki tahta Galata köprüsünün kaburgaların parçalamayı unutmadı. Bu donanmayı hümayun boğar- larda yanpala edip Ege'ye çıkâ- madı, Çıktıysa bile çabuk dönme- Yi daha hakimane buldu. Bu peri- şanlık milletin kayıtsızlığından, bahriyelinin gayretsiztiğinden de- Bildi, padişahm kötülüğündendi. Donanma kuvvetli, modern olur- sa bir gün kendisini tahtından ta- cından alaşağı etmesi ihtimalini düşünürdü! Bu hainane düşünüş- ten ötürü donanmayı kullanıla maz bir hale sokmuştu. Sanki do- nanmasız bir surette tahtından kovulmadı.. Donanmanın kuvvetçe olan bu yetmezliğini dikkate alan bazı himmet erbabı filoya şıpınişi bir son sistem kravazör icat edip kat- mışlardı; İzmir kruvazörü hümayunu! İzmir İdareci Mahsusanın bir yolcu vapuru du, şimdi de galiba Denizbank. İzmir vapuru, iki bacalı, üç di- rekli, kıvrak bir gemi idi, Pek o kadar yeni, ahım Şahım bir şey değildi amma yine Saatte sıvır, on iki mil yapardı ki kırk üç yıl önce on iki mil —hem sıvırya ya- ni biteviye— bir seydi. Donanma- nın torpidoları bile İzmire gıpta ile bakarlardı. Geminin güvertesine bir batar- ya kuyruklan dolma sahra topu koyup tekerleklerinden parmak- | lıklara bağladılar. Sürati artsın di- ye ön direklerine muska böreği biçiminde üç köşeli yelken taktı- lar. Ve İzmir, İzmir kruvazörü hümayumu olup çıktı. Ne dersiniz, yelkenleri açarsa ve rüzgür da ar- kadan gelirse on dört mili bulu- yormuş! Fakat yelkensiz olduğu zaman on iki milini iki metre bile kaybetmezmiş. Kırk üç yıl. Ne w- zak mazi! Kırk üç yıl önce idarei mahsusada bir düziye on iki mil yapan yolcu gemi Şimdi 48 bin tonluk vapura ba- kiyorum da kendi kendime sorü- yorum: — Acaba 1939 senesinde mo- dern yolcu vapurları kaç mil sür- atle çalışırlar? Ve on mil çitmiye çabalıyanlarımı - hangi hurdacıya satarlar? Türk birliğini yarmak istiyen ka- ra balta, illerin üzerinde sallanı- yor. İl ve ulusları biribirinden e- bedi ayırmak için hazırlanmış a- kademik plânlar var... ive, lehçe ayrılığı. konuşma dilinde kaldığı müddetçe zi- yanlı bir şey sayılamaz. Bu milli- yeti olmıyan kör tabiatin aksi bir zaruretidir diye katlanılır. «Fakat bu ayrılığı beni De tes! bit etmek bu. ayrıl ulu bir yol açmış olabi gi il ve ulusun lehç ile tesbit edilirse, o çokluk arka- dan yapılan menfi propagandalarn tesirile konuşma diline uyarak ay- a te ısrar ede utan yazı dili matbuatile, ğa doğru Herhan- bilir. Bu ters yolu £ edebiyatile, çelere fl ve ulus dili diyebiliriz. fl ve ulus dillerinin milli bir dil ol- madığ “Tr, az, tus” iz birlik, bütün- lik gayesine ış cemiyetle- landık. Bunlar- nluk, milli bir bütünlük yok, demektir. Tabi düleri, dillerini tesbit eden da öyle, erek lan na şüphe yoktur. sözlerini hei dillerine yaratılış gari) kılabilir. Bunlar yar: dilinin birer karikatürü demektir. İnce milli zevk onunla eğlenir ve meddahlar onunla halkı güldürürler, Bunun için il ve ulus lehçeleri- ni birliğe doğru sürmekte gecik- memeliyiz. Bu husustaki tabii ce- suretile kolay ir milletin yalnı zbir türlü yazı alfabesi olur. Alfabe ayrılığı ayrılığının başlangıcıdır. Bir mil letin türlü il ve uluslarının türlü lehçelerine alfabe uydurmak, o millete karşı ve o il ve ulusa karşı da büyük bir hıyanettir. Lehçeye göre uydurulmuş olan alfabe o il ve ulusu sürüden, birlikten ayı rır. Sürüsünden ayrılmış olan il ve ulusun dili, dini, bütün varlığı, mil. let olarak teşekkül etmiş büyükçe cemiyetler tarafından ilk firsatta yutulmıya mahküm, demektir. Yu- fulmanın en hafifi, bugünün esir- liği demek olan müstemlekeliktir. Alfabeleri bir ve milli olmak şartile fl ve ulus yazı dilleri gü - nün birinde, kendi tabil tekâmül yoluyla birliğe kavuşabilir. Hattâ Şuurlu U ve ulusun elindeki yazı dilinin, konuşma dilinden daha lâş- tikli olması itibarile bunun birlik yolunda ziyan yerine fayda geti- receği, halkı birliğe sürükliyeceği de düşünülebilir. İl ve ulus tecrit edilmiş değilse, birlik merkezinin, milli viedanm cazibesi duyar ve ona boyun eğer. Konuşma dilinde şive ve lehçe ayrılığını, hattâ bunun ile yazı ya- zılması bir zaruret diyelim, fakat lehçelere ayrı ayrı harfler tutuştur- mak, Türk yazı dili birlik yolunu ebediyen kapımak demektir, İl ve ulusçuluğun muvakkat dar heyecinlarına kapılarak ulu birlik yolunu bırakmak olmaz. Türkler arasında ilcilik ve w- lusçuluk varsa, bu mutlaka birli. ğimizi | tutuşturmak için hain elin soktuğu kundaktır, Pre il ve ulusları arasın daki mesafenin uzunluğu, aradaki hudutlar, tuzaklar, akade- mik plânlar.. Türkçüleri yıldır. Habibeyi Yaradılış Vurmuş İnsanlar da mı Vursun ? Yazan: Sabiha Zekeriya Serti radılış insan w Ve yoner fnbrikatörleri dığı sıra elbiseler gibi ayni şekild yaratmış olsaydı, Habibenin gözler kör olmazdı. Habibenin cetleri arı sındaki zehirli hastalığın selülleri, üc retsiz seyahate çıkan, kadife koltuk larda yan gelen tasasız yolcular gib bir nesilden bir nesile geçmeselerd Habibe, gözlerini açmadan, rengin görmeden elemini çektiği bu dünya İya kimbilir ne içten bir gülüşle ba İkardı. Kaza, insan şuurunun, idra İkinin buhulandığı dakikada, tesadü fün sırtına binip oral en kaderi İşuursuz kızıdır, | Habibenin bir yaradılış irsi zehirli bir selül misafereti, veyi kaza yüzünden mi iki gözü kördür bilmiyoruz. Fakat HMabibenin iki gö zü kör, karnında çocuğu olduğu hal de, “mukaddes ekmek içir su tenekelerini müşteri evlerine ta şıdığını, kör sakayı ağır yüküyle yol üstünde yakalıyan sancının çocuğu nu bu dünyaya vakitsiz, kalıp gibi koparıp saldığını biliyo ruz. Habibe yaşıyacak mı? O da ya radılışın, uzviyetinin, tahammül ve İkudretinin vereceği cevaba bağlıdır, * yük taşıtmamak, körün göğsüne sarı yafta takarak in sanları yardıma çağırmak, hâmile kadınları son günlerinde işten affet mek, beynelmilel insanlığın, kanun. larına şerefle geçirdiği insanlık düs- turlarıdır. Zulüm ve işkence gören eşeğin hâ- misi ve müdafii, hayvanları himaye cemiyetirir. Kör, sağır, dilsiz gibi t biatin zulmüne el müdafaa Mümile ka y amak, Açl iş büroları, devletlerin meelis' tasdi- kinden geçmiş kanunları vardır. Habibe bir eşek değildir, taliin iki üriden mahrum ettiği bir kör, bir insandir. Fazla olarak hâmiledir. Bü- tün bunlara rağmen, ağır yük tuşıdı- ğa için çocuğunu noksanı hatırı cansız bi) Eşeğe, hamala lara, beynel İleri vardır. ları işürmüştür. * Bu yazdığım vaka, İstanbulda, Süt- lücede geçmiştir. İstanbulda hay» yeti vardır. İs- tanbulda kör ve sağırlar koruyan bir cemiyet, hattâ İzmirde bir de mektep vardır. Hâmile kadınları ça- i vanları himaye ce lışmaktan menedecek İş bürosu ve kanunlar da vardır. Eksik olan şey, her mıntakanın, bir içtimai merkezi. dir, İster devletin, ister belediye; ister fırkanın, nin, içtimai faali. yetleri tanzim ve kontrol eden bu bi merkezleri olmadıkça, iki gözü kör, hâmile, ve katıksız Habibeyi bu akıbetin elinden kimse kurtaramaz, Kimsenin kimseden mes'ul olmadığı bir yerde, herkesten mes'ul içtimal bir kuvvet yoksa, medeni ve insanlı İn yüksek, organize rulamaz, Miras yedinin parası haydan gelir huya gider, Sayısı belirsiz, sürüyü kurt çeker, bütün bir cemiyet ku- çobansız talan eder, İnsan cemiyeti bir sürü, fertleri miras ye- dinin sayısız parası değildir. Birisi herkes için, herkes birisi için yaşi- yan toplu bir cemiyette, hümile, iki gözü kör Habibe su taşımaz, Onu za- ten yaradılış vurmuş, insanlar da ma vursun? mamalıdır. Dil birli 8i yolundaki n ümitli olarak yürü- lanın cazibesi de a- Artık bu yolda durmad mek, dilin birlik kanunlarına şö re çalışarak bunu çabuklaş milli vazifedir. Şu halde kültürce, siyasetçe “er de olan cenup Türkleri, milli ya- zi dili birliğine doğru yürüyüşü kolaylaştırmalı, öteki uluslar da Ayni gaye için bizim yeni harfle, rimizi kabül etmeli ve önce Türk hart birliği kurulmalıdır.