ei Halbuki Talât Pş. Merkezi Olan İ ( Yun Sadık, Şu dakikada binlere? | kale il aştmız ve kardeşimiz, Çırak” düş, boğazına dayanan birleşik Sanlarımızın gökten, debiz ” cahide yağdırıp savurdakları La em âteşleri gltında, dün? e rt yanından getirip Yığdı Sahşilerin, barbarların kuduz A Saldırışları karşısında, Sr MAT bile imrendirecek, düşman a bile beğendirecek bir erlik ve Tikla, çarpışıydı. boğuşuyorlar: vu ölüm ve dirim 88 Yalının tarihinde senin de yüce İs” PİR okunsun, bu yararlık ve Kah anlık alanında senin de gür ** N duyulsun, O gün, Talât Paşanın da ruhu gibi coşmuştu. Kabini amış, fışkırır gibi taşmıştı. &n Yarım saat ağlıyarak söY)€ “ MİŞ, söyliyerek ağlamıştı. Diba - Sakinleşmiş, sözlerinin tesirini Ktırir gibi, yaşlı gözlerini — - ira kırpıştıra gözlerime - Müt, Ağ fakat bakışi İlenmiş ve soruyordu. Niçin olursa olsun, acı, üzümü İsna hiç yaramaz, beni kiç te he“ Yecanlandırmaz, tersine durgunlağ- khr ve biraz da huysuzlaştırır. yle durumlarımda uzun sözler Aihumu sıkar, duygularımı boğar. Söz dinlemek ve söylemekten ziya- de, düşünmek, ruhumu dinlendir - mek, duygumu derinlendirmek ib- tiyaciyle kıvranır, titizlenir ve kendimden geçerim. OO gün de olmuştum. Çanakkelenin duygula- ii yi & yalimde #erilmişti sanki. Patlıyan donlemamsiğ. a ime gümbürtüleri, uğultuları kulakla - nmı zonklatıyordu. Yer yer fışka- ran ve her yanı sarıp kaplıyan ya kıcı, boğucu dumanlar gözlerimi yakiyor, nefesimi darlaştırıyordu. Yerlerde serilen, kanlar içinde yü- zen başsız cesetler, elsiz ve aY sız gövdeler, uçuşan bacaklar, e - şan acıkk ah- ler ve esen yele karı l hayalimi ki lar, oflar, inlemeler zllaştırmıştı Ruhumu yırt mu kaşaplaştırmıştı. v yakacak can, kükreyecek a arıyan bir kaplana ie elle lerimi gıcırdatiyof Beşler Ye dum. Paşanın uzun le eee ke le sılemıştı Ki Karşımda ini e diğim,, saydığım Telât Paşa ii de, beni kandırmak: MY oakıyarak «abs ÜR saldırmak istiyen yayla e — a elbette beni e yurt kâli değil miydi un olarak kızdı kızgın bir t8” crlaştırnış, dUYMU- O an içinde, mıştım. B: tu ki, Onu yakan de yakıyordu. tehlikede demek sanki?.. Pek hak kızardım. Kırgın VE dum: i ez Pe siye nereye gidece- leye mİ? Talât Paşa gülümsedi. — Hayır Sadık. dedi. Meselâ Pelersburg m İri Hiç te lât'fe sanmadığı. Mr if karşısında biraz eN raksadım. “PetersburB» KE bana yaptırılacak İŞi Aİ Diye tasınlamıya daldım: fik Sk leni dilimin ucuna getirdim, v5 dilikle sordum: Z — Çarı mı vuracağız pi — Hayır hayır. O ade iş değil, Petersburgtak! fabrikasını ope si vaya giden şimendife! 2, “algan mebel üzerindeki a ile yakınındakı büyük tün* REX a mak istiyoruz. Her ikisi de, Nk etiklerimize doğru GÖRE güler yüzünü yin büyük zaferi karşılamak İ6 i ev <i yapılması lüzumlu ols9 # Rusyey** ı 3 Bu teklif, neye yalan siri yana pek aykırı gelmişti: B” yol dünyaya meydan okuyan ların yapmayıp ta biz yaptırmıya kalkışmaları GA En Esrarlı Çehresi: 72 | Çanakkaleye GideceğimiSanmıştım Beni O Zamanki Rusyanın Hükümet Petersburg'a Gönderiyordu | rurlu bir mekeslik uyandırmıştı Bu iş için çekilecek eziyeti, Tökü- lecek kanı, verilecek canı bayağı kıskanmış, yersiz, gereksiz ve hat tâ haksız bulmuştum. Bu fikirle Taşa gerçi bana sormak e belki de yakışıksız amma bizden daha çok ker ir ye olan bu işlerle İ emniyetlerine alt Alman dostlarımız ne diye Jenmiyorlar acaba?. Emret, Ça kalede canımı vereyim. Fakı tersburgdaki cephane | fabri Varşovadaki şimendifer tünel ve köprüsü için, bir damla da olsa, a- kacak karıma acırım doğrusu ben. Bu haklı itirsz ve ıtizarım karşi- sında Talât Paşa biraz kızar ve kı- zarır gibi oldu, Sinirli sinirli de yulkundu. Fakat bu. hali çok sür- medi, Hemen yumuşadı, tatl tatlı gülümsedi. Ve: —— Alman ve Avusturyalı dost- larımız. dedi. Bu İşe bir kaç kere gitişmişler Sadık. Becerememişler. Bir kaç ay evvel de “| 'abet,, dında bir komitacı ile dokuz kişi göndermişler. Şimdiye kadar bir ses çıkmayınca, bunların da cvvel- kiler gibi tutulduklarına, öldükle- rine hükmetmişler. Şimdi de bize baş vuruyorlar işte. Onların bece- remedikleri bu işi üzerimize al- mak, başarmak Türklüğün zaten yüksek olan şerefine şer: mı?., Gözlerimizin önünde kıvranı- yorlar bak. O anda Türklük gururum ka- bi iş, şahlanmışlı. Bitmez pi Ban i yetsizliklerini itiraf ile bize bırak- tıkları bu işi üstüme almak ve yap- mak, bu Suretle Türkün icabında harikalar yaratabileceğini anlat- | mak, Türklüğün tecelli edecek ma- nevi kuvvet ve kudretinin yüksek- | liği karşısında bu yetsizleri baş eğ- dirip selâma durdurmak gibi şere- fine doyulmaz, dayanılmaz bir or- xu uyanıvermişti içimde. Hemen kararımı verdim. Yavaşça ayağa kalktım. ve: i —Paşam. dedim. Bu üç işi de bir adam mı yapacak ?.. —Hayır Sadık. Fabrikaya bira dam, biribirlerme pak yakın oldur ğu söylenilen tünel ile köprü içın de ayrı bir adam lâzım, Şu halde bu iki ayrı iş demek Bunlardan hangisi daha önemlidir sizce?.. —— İkisi de. Ancak Oknıta fabri- kası işi biraz daha zor. Çünkü, köp rü ve tünel işi gibi ıssız bir yerde değil, Petersburg gibi çok kalaba- lık, inzibat kuvvetleri o hisbette bol bir şehirde ve bayağı göz vsün- lışılacak tabii. a zorluk bakımından öyle, Fakat, başarıldığı takdirde, düş manlara vereceği zarar ve mütte- fiklerimize sağlı, . ağı fayda bü- kımlarından hangisi daha önemli acaba?» alât Paşa bu sorguma sevap 1 vermedi. Fikrini sorar gin: 'umanlık yapan süvari bınbaşi- na yüzüne baktı. Oda: Pr Almanların dedi. Fabrika Işi- “aka önemli bülacaklarına şup- e şam, Rusların Şark ve he yok İ helerindeki cephans ih- ai enn büyük bir kısmını kar- yaşi fabrikanın bır eşi daha n çin, bunun yok edilmesi olandığ. arın belini kıracaktır. elbette “gelin atılması nakliyat a geciktirir, z0r- Fakat, 1. hattâ bozukluğu bi- “mu üzerinde menfi iıgi ve dikkat ile din- bana dönerek: ME edi Fabrika daha ie şenelalelammanizmın amlı İmparatorluğun, Fabrikayı uçutmak için Peters- burga gitmeyi kabul etmiştim. Ta- lât Paşa memnun olmuş, Almanlar da sevinmişlerdi.. İşin ayrıntıları | üzerinde, Almanların da ayrı ayrı karıştıkları, fikirlerini bildirdikle- ri uzun bir söyleşmeden sonra te- şebbüsün ana çizgileri çizilmişti. Yalnız yanıma katılacak arkada, rın seçilmesi kalmıştı ve bu adar” lar da karşımda Siralanmıştı.. Ai- manlar bana arkadaş olarak Bert- man, Moris, Payfer adlı üç ihtiyat mülâzımini veriyorlardı. Talât Pa- şa da, Mustafa ve Hüseyin Çavuş adında iki Giritli ile saatlerdenberi | ş. bulunduğu köşede, bir direk dikl- gi, sessizliği ve bir dilenci direnik. liği, densizliği ile bekliyen (polis komiseri “DENKOF,, u gösleriyor- du. A rkadaş namzedi olarak kurşı- ma çıkarılan bu altı kişiyi süzüyor, her birini ayrı ayrı kendi hesabıma göre ölçüyordum. Duruş ları, bakışları bende müsbet, men fi izler ve iyi, kötü tesirler birak- muştı. Eski tecrübe ve görgüleri- inin verdiği meleke ile hepsine bi- rer numara da vermiştim. Ancak bu hususta birde Talât başbaşa görüşüp anlaşmayı gi Paşa ile kli BULMACA Evvelki günkü bulmacamızın halledilmiş şekli 4867189 savunur s6 a sa asu SOLDAN SAĞA VE YUKARDAN A- AĞI 1 — Eski bir sadrizam © Kasapla bu- lunur Kıraat © Fair. Bele sarılır © Ağırla bulun Küçük çocukların korktuğu © Kr- ri. Boş söz, JA. Üstünde gemiler bulünün. Ekmek yapılır © Biçak kılıç kı- Bg İlâve. 8 — İfa etmek © Müsaade, İdarei Umumiyei Vilâyet Kanunundaki Tadilât Projesi Ankara 26 (TAN muhabirinden) — görmüştüm, İdarei umumiyei vilâyet kanununun Lâkırdımı $imden fikrimi sezinliyen paşa, be- ni hemen i odaya geçirmiş- ti. Maroken kanapeye yaslanırken: — Sadık. dedi. Beni bugün çok n ,terlettin.. Söyle bak neden seriyorsun?.. geveliyerek söyleyi- | ci maddesi! | muvazkat inaddelerini değiştiren kanunun ikin- ın tâdili hakkındaki ka- ası ruznameye alınmıştır. Dahiliye encümeninde ilâve edilen maddeye güre Tihinden sonra eşkil edilen umumi ; meclislerin 22 © Birkaç gün önce Los Angeleos halkı tı. En güzel bacaklı kadınların 16 sı garip bir manzara İle karşılaş- caddelerde dolaşıyor ve bu ka- dınların hacaklarına dalan gözler onların göğüsleri üzerinde taşıdık- ları levhalara ilişiyordu. Bu levhalarda bir şikâyet yazılı idi ve şikâ- yet: “Holivut müzisyenleri birliği rl Carrol kızlarına | İnsafsızlık ediyorlar” tarzinda İdi? Nümayiş bu artist Earl Carrol ile müzisyenler arasında çikan İhtilâfı protesto için yapılıyordu. Bu ihtilâf yüzündi nümayiş vuku bulmuş ve efkârı umumiye, göstermelerini hayretle karşılamıştır. müzisyenlerin İnsafsızlık 9 şubat | HIK 00099999 o Yazan: odrumun o her taraftan har- yan ve hemen hemen gi ge salınıyan ışığında yağızlaşan kara kuru bir çocuktu. Adı Tev- fikti, Arşiyelin okşadığı o yumuşek kumsallarda, çıplak ayaklarla! ko- şarak suları çın çın öttürüyordu. Elinde tuttuğu kınnapın öteki v- cuna bağlı, kürek tahtasından 0- yuncak kayığı, suların üzerinde çıldırasıya hızlandırıyordu. Kum - sal kenarında sıralanan oçardek altı kahvelerini yere serili hasır- larına müşteriler yan gelerek kah velerini içiyorlardı. Kahvelerin önünden geçen bir yabancıyı müşteriler selâmladı - lar. Ve ona kahve ikram ottiler. Yabancı koynundan bir şah Nayi çekerek, neye ses verdi. Kücük Tevfik neyin mavilere karışan ma vi ötüşünü duyunca durduğu yer de durakaldı. Kumların üzerine çöktü. Göz » leri kapanır gibi oldu, Dinliyordu. Önüne alaca karanlıklar yayılır gi bi oldu. Oyuncak kayığını hayal meyal seçebiliyordu. Oyuncak kayığın çöpten yapıl ma direkleri yavaş yavaş göklere süzülerek, apak bulutlara bü- ründüler. Çocuğun burun delikleri yol almak özleyişiyle, artlarına ka dar açıldı. Yol aldıkça ciğerlerini kana kana hürriyetlerle doldur - mayı özlüyordu. İşte tam o sırada önünde bir gölge belirdi. oÇocuk gölgeye “sen kimsin?,, diye sor- du. Yabancı “Ben senin mukad - derâtınm! Ve şu kayığın serdü - m,, dedi. Çoruk “sen nere- ye gidersin?,, diye sordü. Esrarengiz adam “Meçbüle!, dedi. Küçük Tevfik “Kayığa binecek- lerden ne ücret İstersin?,, dedi Tamamen kendileri olmalarını isterim. Bu yolcuların kimlerdir? denlerdik. 45 5. Onları nereye götürüdün? İnsunda yapayalnız ne varsa hat tâ ondan daha derin bir meçhule! Oraya gidiş kolay mıdır? Ondan daha güç bir şey yoktur, fakat o yolun yolcularının da dün- yada o yolculuktan başka bir sev dikleri yoktur. Oraya gelindiğini nasıl ürer - sın? Insanın bakışlarının, ta içindeki O uzak ışığı görünce anlarım. Kaptan sen ne zaman kalkarsın? Sen ne zaman istersen! Peki siz böyle navlunsuz ücret. j siz yolcu taşırsanız nasıl para ka- zanırsnız? Benim param yok ki Para kazanmak için seyahat et- miyoruz. Serdümenin sesinde öy- le munis bir çağırış vardı kı, ona dayanım olmuyordu. Çocuk sevi - İ ne sevine kayığa bindi. Fakat kayık yollandıkça, sular gitgide kararıyordu. Kayığın altındaki, engin kay - bolur' gibi oldu. Denizin fısıltısı ar tık duyulmuyordu. Duyulan ancak süküttu. Süküt ötüyordu. Kayık muallakta gidiyordu. Bu karanlıklar sanki canlı imişler gibi müthiş bir tarakayla tiril tiril titrediler, Gök gürültüsünün aksi perde per- de devrilen koca dağlara benzi - yordu. Karanlıklar parça parça yıkılıyordu.. Muallaklara © bedri tam gibi bir fecir süzülüyordu. Halka halka ışıklar dört tarafa ya yılıyordu. Gürültü inceldi inceldi; ta insanın koynunun uzağından ö- ten, ditükçe de yavaş yavaş “ırma- lıyan bir neva oldu. Bu ötüş bir alâlmısema gibi uzuyor; kavisle niyor, kendine has bir eda ile im- kânsızlıklara ağıyor, karanlıkları yeniyor, deliyor ve akıyordu. Biran o tatlı ışıkta küçük Tev- fik kendini görebildi. Ne altında kayık, ne yanıbaşlarında köpeyte, ne direk, ne dümen, ne de serdü- men vardı, Bir kendi vardı. Çocuk aşağılara baktı, Uzakta derinde bü daya aktığını, seçebildi. Ay aydını şelâlenin yükseklere tüten buğularına çarpınca, ay Işı- ğndan bir alâimisema yaratmıştı. yük bir şelâlenin şarıldaya şarıl - | », 040000000 AYE NEYZE Halikarnas Balıkçısı Fakat ağaran bu iz, renkten, ölüg- ten, daha sağlam bir şeyâ Oyuncak kayığı da koybolmuş, dudak dudağa kaldığı neyi ölmüş- tü. Musikinin yarattığı © ışık bu- lutta, tırmanıyor tırmanıyor, u - zaklaşıyordu. Çocuk alnında bir serinlik düy- du. Yaratılış kendi toprağından, kendi suyundan, kendi defneyi, zere uzanan dudakların halka ol güneşin - den yarattığı öpmek ü- masi gibi çilenk ederek, yavruca Hin alnını serin serin öpmüş, ve © raya nur gibi berrak, nur gibi ma sum sanatkârlık damgasını vur - u. Çocuk elini'alimina götür - kların dokunuşun- Pan ardak altı kahvesindeki ne - yin sesi susmuştu. Çocuğun kendi, deniz kıyısında kumsalın üzerinde elleri sarkık, başı göğsü- ne düşük bomboş bıraktığı gövde- sine dönüyordu. Yavaş yavaş gözü nün önünde Arşhiyelin ışılıntısı va naşa yanaşa mavileşti, Oyuncak kayık suyun üzerinde hareketsiz duruyordu. Çocuk iç limanın tepe- cik tarafına koştu. Oradaki kamış hklardan bir tanesini kesti kendi- ne bir ney yaptı. Uğraşı üfledi. Ve gönlünün o yolculuğunun uçu şunu anlattı O gece babası'ona “Söyle baka lum iyi belledin mi?,, dedi. Çocuk cevap verdi. Ateş est İn bangi nayi nist bad, Her kim in ateş (o midared ist bad, Diye tekrarlarken içinden bır hıçkırık koptu. Ba “Ne 09, dedi. Çocuk ta bu sözlerin benim kendim olduğumu buğün anla - dım,, diye cevap verdi. ası Amortisman Sandığının Sermayesi Arttırılıyor Ankara 26 (TAN muhabirinden) — 3136. 3248, ve 3322 sayı ir kanunlar» Is amortisman sandığma verilen a- vansın tezyidi hakkındakl kanun 1â- yihası ruznameye alındı. lâyiha e saslarına göre hazinece amortisman sandığına verilmiş olan dört buçuk milyon liralık avans miktarı altı bu. Şuk milyon liraya iblâğ olunacaktır. —c Yugoslav - Bulgar Dostluğu Ankara 26 (TAN muhabirinden) — Bulgar ebedi dostluk paktırın zalandığının ikinci yıldönü: sebetile evvelki gün im- müna i gazeteler bu puktın ehemmivetinden ve B Yugosav dostluğund ierdir ulgar — an bahsetmiş- | Paktın imzalanmasımın yildönü- İmâ dolayısile Yugoslavyanın Sofya elçisi, Bulgar parlâmentosu şelsi Stoyço Muşanov'un şerefine Sofya» da bir ziyafet vermiştir.