EZ 11-6-938 TAN Gündelik Gazete mlm Yeyda temiz, dürüst, samimi olmak, DİRM “OPSDNIŞ *epJBEEM SePOY UUNVA kariin © gazetesi olmıya çalışmaktır. EE ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 400 Ke, 1 Sena 2800 Kr, 750 Kr, 6 Ay 1800 Er, 400 Kr, 3 Ay 800 Kr, 10 Kr, 1 Ay s0 Kr, Milletleraram porta ittihadına dahil ol- #uyan memleketler için 30, 16, 9, 3.5 Lira dir. Abone bedeli peşindir: Adres değiş- tirmek 25 kuruştur. Cevap için mektup Mara 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. —— ——— GÜNÜN MESELELERİ Antioche Bir Hayvan İsmi midir ? Yazan: M. ZEKERİYA Son gelen Paris - Soir gazetesi Fran sânın Hatay meselesinde Türkiyeye kafa tutmasına kızıyor ve soruyordu: “Fransız vatandaşı daha Hatay Berededir? İskenderun veya An- takya şehirleri yeryüzünde var mı- dır? Bunların bile farkında değil dir. Fransanın ve Fransız vatan- daşının hayatında bir karınca ka- dar kıymetli olmıyan bir yer için Türkiye ile dostluğumuzu bozmağa değer mi? Verin Türklerin istediği» ni ve halledin şu ihtilâfı” Bu düşünüş, Fransız vatandaşının düşünüşüdür. Her işte en doğruyu gö- Ten, en doğru düşünen vatandaşın fik ri. Hattâ pazetelerden biri Fransızlar arasında bir anket yapmış, onlara sor duğu sunl şudur: — Antioche (Antakya) nedir?, Aldığı cevaplar Fransa hükümetini Utandıracak kadar gülünçtür. Kimisi bunu ilk devirlerde yaşıyan dev ets- eli hayvanlardan biri sanmış, kimi bir hayvan olduğunu bilmekle bera- Der ne vakit ve nerede yaşadığını kes KBTYİİRİRİ MÖNİETEN gazete ilâve e diyor: “Pransız vatandaşı hâlâ bir hay- yan mı, yoksa bir şehir mi olduğu. nu bilmediği bu yer için mi Türk. lerle harbedecektir?.” Fransız vatandaşı için bir Hatay me selesi yoktur. Fakat Fransa hüküme- ti için bir Hatay meselesi vardır. Çün © emperyalist olmaktan kurtula- Mamıştır. Her emperyalist devlet gi- bi onun da başka topraklarda gözü vardır. Bugüne kadar Fransa hükümeti hal kının duygusuna ve görüşüne tercü- man olmak istemediği için Hatay me selesi uzamş ve iki tarafı da hayli * İstanbuldaki Emanetler Sanbuldaki Emanetler Bir gün İstanbuldan geçen Avrupa 1 biz devlet adamına, intibalarını sor İstanbul, demiş, yer yüzünde Mevcut şehirlerin en güzelidir ve bü- ap dünya milletlerinin Türklere em Yet ettiği bir âbidesidir. Onu iyi yunuz. Elimizde dünyanın ema- Detl olarak iyi bakmaya ve iyi koru- ai mecbur olduğumuz bu güzel şe İçinde bir de cetlerimizin bize he- Üye ve emanet olarak bıraktıkları “erler vardır. Biz İstanbul şehrini olduğu gibi, bu İbideleri de, bu kıymetli eserleri de mal ediyor ve öldürtüyoruz. Müharririmiz İbrahim Hakkı bu sü larda her hafta size harabeye dön- ie bir iki şaheserin acıklı manza- iy göstermektedir. Kimi yıkılmış, a, Paykuşlara sığınak olmuş, kimi VA çevrilmiş, kg sriyatın lâyik olduğu alâka ve vi, *tİ Üzerine çektiğini görmekle se haç ruz. Bu cümleden olarak son za d, arkadaşımızın bilhassa üzerin ü, Srduğu Üsküdardaki Çinili cami türbesinin tamirine ka- eriğin ökreniyoruz. Pak, kararı sevinçle (karşılıyoruz. bu kadarla kalınmıyarak bütün Kariye eserlerin korunmasını ve mma İstiyoruz. Salâhiyettar Habeş da bu fikirde bizimle be- 'uklarını sanıyoruz. — Propaganda! Morgan Tavn an, iki gün evvel, ilk say fasında bir Amerikalı münevveri bize şöyle takdim ediyordu: “Profesör Ayrland, Harvard Üniversitesinin yeni açılan hü- kâmet bilgileri fakültesinde kürsü sahibidir, Üniversite, kendisini, on beş yılda Türki- yenin neler yaptığını tetkik et- mek üzere memleketimize gön dermiştir. Bu yazıdan, Profesör Ayrlanâ'- ım tetkiklerinde kullanacağı meto du nasıl izah ettiğini de öğrenmek mümkün oldu. Profesör diyor ki: “— Türkiye hakkında herkesin bildiğini bilirim. Malümatımn bir kısmının yanlış olduğunun da far- kındayım. oAraştırmalarıma baş- larken bütün bildiklerimi, duyduk taralı. elti lecağm. ve yrleşmiş düşünöğ,, ye bağlı ol- madan yapacdağım., B iz, bitaraf, temiz ve dürüst bir tetkikin ve muhakemenin karşısına, alnı yukarda bir mevzu olarak ve susarak dikilecek cesa- rete malikiz. On beş yılda az şey yapmadık. Her tetkik ve muhake- menin sonunda medeni İnsan vic- danından alacağımız karar mutla- ka lehimizedir. Fakat medeni cesareti tam, 86 ciyeli bir münevver cesareti ile kö nuşan Profesör Ayrland'ın bir cümlesi, bizi nasıl düşündürmez? “Malümatımın bir kısmının yan lış olduğununda farkındayım.,, Demek, Cümhuriyetimizin on be. şinci yılında dahi, Amerikada bi- rinci sınıf bir Üniversitenin profe- söründe, hâlâ, beğenemiyeceğimiz bir takım düşünceler mevcuttur Şark terbiyesinde an'ane haline gelmiş bir telâkki vardır; Çocuğu methederseniz şımarır, Bu telâkkiyi evde, mektepte, ve hayatta tatbik etmeyi de bir terbi ye vazifesi telâkki ederiz. Çocuğunuz zeki olabilir. Çocu - Kunuz hakikaten methedilecek, be Zenilecek sözler söyliyebilir, işler yapabilir. Siz onu beğenecek, fa - kat beğendiğinizi söylemiyeceksi - niz. Çünkü çocuğun şımarmasın - dan korkulur, Sırf bu telâkki neti. <esi olarak evde evlâtlarına karşı dalma surat asan, ciddi duran ana babalar vardır. Çünkü çocuğu met hetmeyi onun üzerindeki oterite - lerini kaybeden bir hafiflik sanır- lar. Ayni telâkki mektepte de çocuğu beğendiğimizi açıkça söylememize, mânidir, Mükâfat vereceksek bile, TAN Propaganda! Avrupalılar ve Amerikalılar bizi bilmiyorlar. Bizi nekadar çok bilseler yine kâfi değildir. Dünyayı rahlesi önüne bir çocuk gibi oturtup okutacak, mütemadiyen okutup öğretecek sistemli ve dik- katli bir propaganda servisine ihtiyacımız olduğunu unutmamalıyız. > ST YAZAN: Nizamettin Nazif * e om şia demek değil midir? Eski düşman- larımıza bu İmkânı nasıl vermişiz ve dostlarımıza, kendilerini bu ha- talardan kurtaramamak imkânsız. Yığını nasıl reva görmüşüz? Acaba, muhterem profesörün yanlış olacağını tahmin ettiği dü- şünceler hangileridir? Hakkımız. daki diğer düşünceleri arasında bi zim- yanlış addedebileceklerimiz yok mudur? Olmamasini temenni ederiz. Ve şüphesiz bu derece bitaraf, temiz, dürüst bir tetkike karar vermiş bulünân Amerikalı münevver, bu- rada, sırf vazifesini kolaylaştır. mak için, tarafımızdan, bir cenfil- men bitaraflığı ile gösterilecek sa- mimi dikkatlerden de istifade ede- rek hakkımızda en yanlışsız hük- me ulaşacaktır. Binaenalyh bizi profesörün şahsından ziyade, için- "den geldiği âlem düşündürmekte- dir, Türk milletinin, efkârı umu- miyesine pek hususi bir ehemmi- yet verdiği Şimali Amerikanın yüz milyon insanı acaba bizim için ne düşünüyor? P olitika, ticaret, ndüstri bor. $a, neşriyat, askerlik ve ü- niversite muhitleri dışındaki A- merikanın sabah akşam bizi düşün mekte olduğunu sanmak şüphesiz büyük bir hataya düşmek olur. Fa- kat bu Amerikada yaşıyanların yüzde kaçının, her zaman iyi ve dürüst insan bulunmuş olmıya ça- aim muasır medenivetin çocuğu olan hüviyetimizle tanıdığını iddla ede. biliriz? Ve eğer, hakkımızda sami mİ temenniler besliyen bir bilgi muhitinin gönderdiği birinei sınıf bir fikir adamı, on beş yıllık bü- yük cehdimizden sonra dahi, ken- disinde yanlış bazı fikirler kalmış olabilceğine inanırsa, geride kalan kara kalabalığın Uhakikatlerimiz. den ne derece gafil bir tarzda bizi hatırladığını ölçebiliriz. Bununla beraber kime birşey söylemiye hakkımız olabilir? Anlaşılıyor ki biz on beş yılda, kendimizi ancak Amerikanın bir kısım münevver muhitine yarım yamalak ulaştıra- bilmişizdir. Zaten bunun başka türlü olabilmesine imkân mı var- dır? Sistematik bir propaganda. mız olmadı ki ulaştırabilmiş bulu. malım, Medeni âlemde gösterdiği boy. la, Atatürkün, Roosevelt m MUVAFFAK YOLMANI KORKMAYINIZ, ŞIMARMAZ bunu anonim bir tarzda yapmıya çalışır, çocuğa kendisini beğendi - ğimizi doğrudan doğruya söyle - mekten çekiniriz. Hele iş hayatında memurlarını metheden, onların yaptıkları işi be ğendiğini söyliyen patrona pek az rast gelinir. Çünkü beğeniş, me - muru şımartabilir, daha fazla para istemiye (o sevkedebilir, diğerleri yanında mevkiini yükseltebilir. Ve saire, Halbuki beğenilmek ihtiyacı, in- sanın en büyük zâfıdır. İnsan her yaptığı İşin başkaları tarafından beğenilmesini ister. Hele kendisin. ce kıymet ve ehemmiyet verdiği insanlar tarafından yaptıklarının beğenildiğini görmek en büyük zevktir. Beğenilmek ve beğenildi. ğini bilmek bir insan için, en bü- yük mükâfat, en kuvvetli muharrik Yarattığı şahsi ve karşılıklı seripa- tiden de henüz geniş mikyasta isti- fade etmemiş bulunuyoruz. Amerikaya bizi evvelâ Taşnak- larla Morgen Tav gibi bize düşman sefirler tanıtmışlardı; sonra da A- miral Bristol ve sabık elçi ..... gibi dürüst Amerikalılar ve Çanakka- lenin kabraman askeri hakkında İngilizlerin Ve Avustralyalıların yaptığı neşriyat. Ya biz ne yapfık?. Hiç... Niçin? Hiç... Bistematik hedefli ve istimi üs tünde bir propaganda (servisimiz yok ta onun için. a I ki gün evvel İnterneyşinil Ni- yüs Servis'in Türkiye mü- habiri Maranz tarafından ziyaret edildim. “ Benden Sabiha Gökçen'in bazı rs- simlerini istedi. Ne yapatağım sor dum. Cevabı şu oldu! “— Amerikan gazetelri Sabiha Gökçen'e büyük ehemmiyet veri- yorlar. Evvelce Birleşik Amerika için mufassal yazılar aramışlardı. Şlındi de bizim Ajans, Kanada ser isi için 3.000 Kelimelik bir maka- vi Ie istiyor. Hem de mümkün merte- be süratle istiyor. Telgrafla çeke- ceğim. Acaba biz, bugüne kadar, bütün Amı Lİ muş propaganda heğtiyalı m? için şu tek makalenin tel Wanda masrağa selek yaptık Sanmıyorum. Niçin? Zira: Sistematik, hedefli ve isti- mi üstünde bir propaganda servisi kurmasını biz hâlâ beceremedik. Ün tanınmış sinemacılarımız- dan İhsan İpekçi ile konu- şuyordum. Bana act acı dert Yah- dı: “— Film almak için Avrupada dolaşıyordum. Dedi. Berline de uğ Tadım, Almanyanın en büyük fir- ması bir gün Greta Garbo'nun ye ni çevirdiği bir filmin gala müsa- meresins beni de davet etti. Git- tim. Keşke gitmiyeydim. İçim s1z- Tadı. Gülümsiyerek: — Ne oldu? dedim. Garboyu ih- Ayarlamış yı buldun? — Hayır efendim. dedi. Garbo- * tir. Bir insanı şevkle, 'ecanla, zevkle çalıştırmak istiyorsanız onu beğeniyor görünmek lâzumdir. Hele çocuk terbiyesinde bunun rolü pek büyüktür. Çocuğun mâ- mevi gıdası teşviktir. Beğeni yen, hiçbir taraftan teşvik görmi- yen çocuk nefsine karşı olan itima dını kaybeder. Ve yavaş yavaş sö ner, Methe lâyik olan şeyde methi e- Sirgemeyiniz. Meth, lüzumsuz bir dalkavukluğun ifadesi olduğu za- man çirkindir ve fenadır. Fakat yerinde bir meth, nakdi veya mad di mükâfattan daha çok müessir o- lar. Beğenmek başka şeydir, şımart- mak başka şey. Bunun hududunu bilerek takdirlerinizi yerinde kul lanahilirseniz, alacağınız netice k sa yu göremedim ki... Hiddetlendim, sinemadan çıktım, gittim. — Neye hiddetlendin? — Bak anlatayım. Galalarda ek- seriya bazı ilmi filmler, yahut si- ne » reportajlar, jurnaller, Miki. mavzlar göstermek âdettir. O ge- ce, Berlinin en kibar ve münev- ver sınıfı önünde ilâve film olarak ne gösterdiler bilir misin? Yeni Türkiye adlı bir sine - reportaj. A- zizim, 800 metre uzunluğundaki bu filmin içinde Türkiyeye alt bir Sultanahmet meydanı vardı. Geri- ye kalan hiç bir resmin bizimle münasebeti yoktu. Türk kasabala- rı diye gösterilen yerler kimbilir nereleri idi? * Maskat mı desem, San'a mı desem... Bilmem ki. Ça- murlu avlularda darbuka çalan di- lenciler mi istersin, göbek atan ca» riyeler mi? İstanbul sokaklarında Harem daireleri bile gösterdiler!? Ve bütün bunlar kâfi değilmiş gi- bi filmin sonunda da Türkiye ha- ritası üzerinde üç yıldızlı bir Mı- sır bayrağı dalgalandırıverdiler. Vallahi mustarip oldum. Alman- yada sinema sansörü bizim bayra- Bımızı da mı bilmiyor. * B ilmez tabii. Mısır bayrağının üstünde de ay yıldız. var ya... Alman sansörü, Tunus bayra- Eının da farkına varamazdı, onda da ay yıldız vardır. Tabii şekli baş kadır. Bizim hangi sansör memu- rumuza herhangi bir bavtak gös- tersek derhal hangi devletin bayra Eı olduğunu söyliyebilir mi? Bir hımm Almanlar, bayrağı sy yıldız olduğunu biliyorlarsa bunu mutlaka Umumi Harpte öğrenmiş lerdir. Ondan evvel bu kadarını da bilmezlerdi. İmparatorluk devrin- de, Kiyel limanında İmparatorlü- ğu temsil etmiş olan Asârı Tevfik zırhlımızın macerası malümdur. Alman baş amirallığı namına me- rasimi İdare eden komodor geçit resmi esnasında ây yıldızlı bayra- ğın hanei'devlete ait olduğunu bir denbire kestirememiş ve muzikaya Fransızların “Ay aydınlığında dos tum Piyerol,, diye başlıyan zev- zeklik parçalarından birini çaldı- vermişti, Bütün bunlar propaganda mese- lesidir. Propagandamızın teşkilâtsızlığı, zayıflığı, belki de yokluğu mese- lesidir. Bizi ne kadar çok bilseler yine kâfi değildir. Dünyayı rahlesi ö- nüne bir çocuk gibi oturtup okuta- cak, mütemadiyen okutup öğrete- cek sistemli ve dikkatli bir propa- ganda servisine ihtiyacımız oldu- ğunu asla unutmamalıyız. Bir hafta vvel, bir geçit resmin- de söyldiği nutku Fransiz Maroşa- li Peten şöyle bitiriyordu: i o “— Biz kendimizi kâfi derecede propaganda etmesini bilmiyoruz. Eh, Fransa propagandasızlıktan mustarip bulunursa, artık varın bi- zim kayıtsızlığımızın derecesini öl çün! aa a, Yalovaya Araba Vapuru Seferleri Başlıyor Yealovaya tertip olunan araba va- puru seferleri bugünden başlıyacaktır. Seferler Akayın ida- resinde olmak üzere Şirketi Hayriye vapuru tarafından yapılacaktır. Bugün 12 de Üsküdardan hareket edecek olan vapur 15,30 da Yalova- ya varacak ve oradan 16 da hareket ederek 19,30 da Kabataşa ve 20 de de Üsküdara gelecektir. Vapur Pa- zartesi günü 6.30 da Üsküderdan ve 7 de Kabataştan kalkarak Yalovaya gidecektir. Bu seferler yalnız Cumar çok büyüktür. PSIKOLOG tesi ve Pazartesi günleri yapılacak» tır, GÖPÜŞLED İlim ve İrfan Sadakası si Yazan: Sabiha İükerişe Sertel Kadıköy Ortaokulu son sınıf tale- besinden Tomris adlı genç bir kız gtzetemize bir mektup gönderdi. Bu mektupta, gençler arasındaki oku- mak İştiyakından, fakat okuyamadık- larmdan, kitap bulamadıklarından bahsediyor. Kendi doğduğu köye duy» duğu hasretini, bu in çocuklarına fazla kitaplarını göndermekle teskin arzusunda olduğunu bildiriyor. Bu genç kızın kendi köy larına vermek istediği mez miyiz? Bu husus- rimden mütema mektup alıyorum. Birkaç yün evvel bunlardan bir tanesini “okumak aşkı” başlığı altında neşretmiştim. Muhak- kak olan birşey var ki, yeni nesilde büyük bir okuma aşkı vardır. Hattâ Anadoluda trenle seyahat eden Şol cular, trenlerin etrafına dizilip : “Ga- zete! Gazete!” diye bağıran çocukla” rın tatlı seslerini duyuyorlar, Genç» ler, kitapsızlıktan, kitapların pahallı. ğından daimi surette şikâyetçidirler, Adeta sokaklara dökülüp: — Allah için bir sadaka? Diyen çocuklar gibi; bunlar da Al lah için kitap diye bağırıyorlar. İler- leme yoluna en büyük süratle gir- Itibaren | miş bir milletin, içtimai uyanışını gös terecek bundan güzel bir delil olur mu? Bu ilim dilencilerinin sesini bül» yük bir sevinç ve iftiharla içimize sin- direbiliriz, Fakat bu dilenen, bu İsteyen sesle- re karşı bizim de verecek bir cevabi- mız vardır. Birçoklarımızın evlerin- de, kütüphanelerinde verebileceği- miz kitaplar bulunur. Bu genç kızın isrine uyarak hepimiz kütüphanele. rimizde bir temizlik r, bu genç- lere kitap gönderebiliriz. Böyle ge- Tişi güzel gönderilen kitaplar bu ih- tiyacı tatmine kâfi midir?. Şüphesiz ki hayır. Bu çok şümullü bir dava- dır. Fakat hiç olmazsa evlerimizde ço cuklara ait kitapları mektep kütüp- hanelerine, halka ait kitapları Hal- kevlerine,. . umu: kütüphanelere göndermek (suretile, kazancımızın zekâtını verir gibi ilmin, irfanın bir «adakasını veremez miyi Yolunuzun üzerinde bir kalabalık var ki, yol verin geçelim diyorlar, siz terakki ve ümirana, ilme ve irfa- na, yüksek cemiyete mi varmak isti. yorsunuz, biz o yolun yolcusuyuz. Yol verin geçelim, Büyük bir okuma aşkı ile önümü- ze dizilen bu sesleri duymak, ve bu seslere cevap vermek ne zevk veri. ci hir yardım olur. Para sadakası de- gil, ilim, ve irfan sadakası, j rün kü dünü gördüm ve bugünü seviyorum. Willem Allen White Yarından korkmuyorum. Çün ; r Makine büyük bir mürebbi- dir. Bir at veya eşek yürümez- $ se insan sinirlenir ve hayvana $ vurur. Bir makine işlemezse o- nu dövmenin faydam yoktur. Bilâkiş makinein neresinde ku- sur bulunduğunu anlamak ve bulmak için düşünmeğe ve a- raştırmağa mecburuz. Bu da makinenin terbiye edici vasfını göstermez mi? dın ve aşktan bile. Kadın erke- ği tamamen kendisine inhisar ettirecek surette cezbederse, er- kek bir müddet bu cazibeye ka- pılır, fakat işini kendisinden da- ha çok düşünen kadına daha çok bağlanır, Andre Morua a İnce zevk fıtri “ değil, kisbi- dir. Fıtri zevklerin hepsi fena- ; » G. Murray * Dünyada her erkek için iş İ$ her şeyden üstündür. Hattâ ka- ; ; ; ş | dır. Bir çocuğun wusiki zevki berbat, edebiyat zevki yoktur. Ince zevk etrafımızdakileri an- lamağa ve enliyamadıklarımızı tefrike çalışmakla inkişaf eder. Joad çeiearesaaeeeaaaaaaanaeaskkneeeeeaeaeaeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeaeeaeae