—— >.5. 038 TAN Gündelik Gazete —e TAN'ın heder: Haberde, fikirde. her Meyda temiz, dürüst, samimi olmak, Karli © gağetesi olmıya — çalışmaktır. 5 kei ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi M0 Kr, 1 Sene 200 Er, W1 Er, GAy 1800 Er, M0 Ke, Say so Kr. 150. Kr, 1 Ay s0 Er, Milletlerarası porta ittihadına dahil ol- Muyan memleketler icin 30, 16, B. 3.5 tra dir. Abone bedeli peşindir: Adres değis- #irmek 25 kuruştur. Cevap için mektup ters 39 kururluk pul ilâvesi lâzımdır. GÜNÜN MESELELERİ Buz Fiyatlarının Pahalılığına Bir Misal Yazan: M. ZEKERİYA Evvelki gün yine bu sütunlarda buz fiyatlarının pahalılığından bah- setmiş ve Atinada buz fiyatlarının *u fiyatına olduğunu yazmıştım. Dün gazetelerde bu iddiayı tevsik €den bir vakaya tesadüf ettim. İstanbuldan balık almak üzere li- Manımıza gelen Yunan bandıralı ba- lik vapurlarının frigorifik tesisatı Yoktur. Bunlar balıkları buz içinde muhafaza ederler. Buzu buradan al mak istemişler. Fiyatı öğrenince vi geçmişler. Sırf buz almak üzere Pi- Teye dönmiye karar vermişler. Ora- da buz alacak, sonra balık almak ü- zere tekrar limanımıza dönecekler - miş. Bu gidip gelmek için sarfede - cekleri kömür ve diğer masraflarla, kaybedecekleri zaman, burada buz İçin verecekleri paradan daha az - Miş, İşte size akıl durduran bir misal. * Buz ve et fiyatları hakkındaki mukayeseli yazımı okuyan bir dos - tum sordu: — Belediye buzdan kâr etmesin, sudan kâr etmesin, etten kâr etme - *in, peki bu belediye ne ile geçinsin? Dedi. ul Yi KÜDERİLECEŞİ içim dostuma verdiğim cevabı kısaca burada tek - Yar etmek İsterim: — Mesele her şeyden evvel bele- diyecilik mefhumunun anlaşılmasın- dadır. Modern belediyecilik zihniye- tile hareket eden bir belediyenin he- defi ticaret değil hizmettir. Yine mo- dern bir belediye için İstanbul gibi her sahasi işlenmemiş bir servet mem bar olan bir şehirde o kadar zengin varidat kaynakları bulmak müm - kündür ki, bunu göremeyip halkın Kıdasından intifaa kalkmak, beledi - yecilik mefhumile barıştırılamaz. İstanbulun kurtulması, ne yalnız plân, ne yalnız para, ne de yalnız şa- hıs meselesidir. Her şevden evvel ve her şeyden ziyade İstanbulda mo - dern şehircilik mefhumunun anlaşıl- ması ve bu mefhum dairesinde mo - dern ve metodik bir tarzda çalışılma- m lâzımdır. Para bir vasıta, plân bir| gayedir. Modern bir belediyeci birin <İsini bulur, ikineisini yapar; * Hâlâ Fransızca Konuşuyorlar Dün tramvayda önüme biri kadın, biri erkek iki genç düştü. Dikkat et- tim, bozuk bir şive ile fransızca ko- huşuyorlardı. Belli ki, Türkiyeli Mu- sevi vatandaşlarımızdandılar. Ken - dimi güç tuttum. Kulaklarına eğilip diyecektim — Efendiler, siz dünyanın en zeki Milletine mensup olmakla övünürsü MÜZ, halbuki dünyanın gidişinden bi- haber görünüyorsunuz. Almanyadan kovuldunuz, Avusturvadan kovul - dunuz, Polonva ve Macaristanda ra- hat değilsi Rumanvada Tü - Ten yasamak hakkına malik gibi Biz. Ve bu akıntı asağı doğru inmek- 16 devam edivor. Siz, dünyada size topraklarını kayıtsız ve sartsız Yyapmıya müsaade eden Türkiye #unuz. Hâlâ onun dilini, onun kültü- Tünü benimsemiyorsunuz. Siz genç - 7. Bari siz babalarınızın hataları- Pi tekrar etmeyiniz. Bu vatanın ço- “ağu olmıya çalışınız. Fakat bunu iki kisiye söylemek - tense, bütün Musevi vatandaşlarıma bilmek için bu sütunda yaz- ayı daha faydalı buldum. Umarım kulaklarına küpe olur. TAN Tarihi Abidelerimizi Ihmalden Kurtaralım Irkların Asılları Kafa Kemiklerinden Anlaşıldığı Gibi Milletlerin de Hüviyet ve Asaletleri Öz ve Nefis Sanatlarından Teşhis Edilir talardan miras bir lâf vardır: “Sel gider kum kalır.” De- riz. Hakikat öyle. Bu fena vadisin den insan oğlu sel gibi skip gidi- yor. Milyonlarca insan içinde tek tük birkaç kişiden ya iyiya kötü bir eser veya unvan kalıyor. Ne mütlu insandır ki, faniden geçip giderken ahlâfına mucibi fahrola- vak; kendini de hayır ve hürmetle andıracak eser birakır, Meselâ Mi- mar Sinan gibi.. Ve yine görüyoruz ki, insanlar, ne kadar maddileşirlerse maddi- leşsinler, günün brinde vicdanla- rından kopup gelen sese kulak ve- riyorlar. (Cürüm) den (nedamet) e (inkâr) dan (stiğfer) a dönüyor- lar. (Redaet) in hükmü muvakkat oluyor. (Fazilet) in saltanatı de- vam ediyor. Meselâ, (Sinan) a gös- terilen hürmet gibi.. inan, yıllarca toprağın altın- da mensi kaldı. Ne kabri- ne uğrıyan, ne İsmini anan vardı. Birkaç yıldır, beş on kişi toplani- yoruz; ukba zaviyesine' varıyoruz; el bağlıyoruz; şanına rehmet ve şâpaş ödüyoruz. Sinanın ruhu bu alâkadan haberdar oluyor mu? O- Tasını bilmem. Fakat muhakkak o lan şu ki, hakkı müstehakına öde- mekle insanlığımızı İspat ediyor; ah lâfımıza faziletin doğru yolunu gösteriyoruz. Maamafih şunu da çok iyi bil mek iktiza eder ki, hürmet, yalnız mezar ziyaretine münhasır kslır- sa kötü bir üzenti ve gösteris mâ- Basını alır. Ne ölünün, ne müdek- kik dirinin hoşlarına gitmez. Hür- metin asıl olabilmesi merhumun kabrinden, hatırlarına, yani bırak- tığı eserlerin iyisinden en kötüsü- ne kadar şamil olmak gerektir. Çünkü, Sinanı Sinan eden maddi şahsiyeti değildir. Manevi kudre- ti. Hayırlı dehasına şahit olan fay dalı âsarıdır. O eserler ve o eser- ler etrafındaki alâka ne haldedir? Asıl gözetilecek şey işte budur. B» da anlıyabilmek için kül. fet ihtiyarına hacet yok. Al lah razı olsun “İbrahim Hakkı Konyalı,, uzak yakın demiyor; yağmura, çamura bakmıyor. İs- tanbulu dört dönerek Türk sanat kabiliyetinin iştibah götürmez şa- hitlerini gözden geçiriyor. Mazi ve hal tercümelerile bize anlatıyor. Vesile düşmüşken vicdan borcu mu ödeyim: Var ol İbrahim Hakkı Konyah. Kalemini hayırhah bir Mürşit (o hasletiyle (kullanıyor. sun. Her işaret ettiğin noktada çir kin bir sivilce veya şiyripençe gö- ze çarpıyor. Bir siyripence ki, de- şilip temizlenmedikçe fazilet meyda Bina çıkamayız. Milli bünyemizin necabet ve zarafetini gösterip be- ğendiremeyiz. Benden yana bin- lerce hürmet ve teşekkür sana... Bu vatansever muharririn yazı- larını takip ederken anlıyoruz ki, her yılın bir gününü namına al kışla inletiğimiz mimar Sinanın bir çok eserleri, hem en son, en güzel eserleri harabiye yüz tutmuş, veya harabe halindedir. Camilere ait bazı zaviyeler meskene, ahıra, bil mem daha heve kalbedilmişlerdir. Hattâ “memşa” halini bile alan- lar varmış. Birçok kiymetli taşlar, emsalsiz oymalar çalınmakta, kub- be kurşunları, sebil veya sadırvan muslukları mahalle çocukları ta- rafından leblebicilerle | mübadele olunmakta imiş.. Bu ne firaklı hal dir? Bu teseyyüp, bu perisanlık yı Tız © güzel eserlerin bahtı diniye- lerine mi $amildir dersiniz? Keş ke öyle olsaydı; bu kadar hicap ve hacalet duymazdım. “İnsan ölür de bina yıkılmaz mı? Şu ketum toprağın altında adam ölüsü ka- dar beldeler, mamureler, medeni- yetler de medfundur,, derdim. Bir Yazan: RESSAM Koca Sinanın bir ahır haline konan son eserinin bugünkü haline bakınız teselli kapısı arar ve bulurdum. Halbuki, bu harabelere baktıkça gördüğüm enkaz arasında maddi manevi, içtimai, kanuni, ahlâki çö küntülerin dört yana fırlamış dö- küntülerile karsılasıyorum. Tees- sürün bir dehlizinde bulduğum ka pı, daha çukur, daha karanlık di- ğer bir dehlize açılıyor. Yolum ka rarıyor, gönlüm kararıyor. Mrt demek sadece Tanrı €- vi, ibadet yeri demek de ğildir. Bir kavmin iman ve vicdan ittihatgâhı demektir. “Bedi eser” mübdiin deha şahi- di ise sit bulunduğu kavminde zevki selim miyarıdır. (Kanın) kendi menfaatini gö zetmez. Mevzuünileyhin selâmeti- ni, bekasını temine çalışır, “Cemiyet, vatan dahilinde müş terek veya pervasız tahripkârlık de- mek değildir. Bilâkis mütekabil muavenet, müşterek © ihyakârlık mânasını ifade eder. (Ahlâk) ın gayesi, mâşeri selâ- metin, mâşeri huzurun muhafaza- sını temin etmektir. Biz ne korkunç varatalar atlat- mışız, ne müthiş sarsıntılar geçir- mişiz ki, mabetlerimizi ahır bile yapmışız. Ata yadigârlarını tah- rip etmişiz. Kanunlar vazifelerini unutmuşlar. Cemaat, müşterek malın kıymet ve muhafazasını bil memiş. Ahlâk, mabetlerden, zarlardan, yani ştar ve şerelimize vedia kılınmış Tanrı emanetlerin- den öte beri çalmak seviyesine ka- dür düşmüş". me- ususiyle bütün bu kıymetli bergüzarların ayrı ayrı #- karları da var. Bunların varidat! ları ne olmuş? Ufak bir çatıdan bir avuç toprağa kadar bütün bina ve arazi sahiplerinden alınan vakıf paraları nereye #arfedilmişler ki, hangi börgüzara baksak yüzümü- zü kızartacak hazin bir hal ile kar. şılaşıyoruz? Vakfın mefamı mev- (14) Türk ve İslâm Eserleri Müzesinden aldığımız bu resim 18 inci asra ait bir İzmir secçadesini gösteriyor. Bürdürleri Girdes halıla- rına benziyor. Fakat ressam ortasında yeni bir üslüp yaratmıştır. Türk halıları eski Türk Ongun'larını! göstermeleri itibarile çok mühimdir, Birçok halılarda 24 Oğuz Boyı'nin Ongun'ları vardır. Bugün Hitler Almanyasının sembolü olan İsvastika — Çengelli haç eski bir Türk (Ongun) udar. Bu halının kenarlarında da Ga- malı haçlar vardır ki Oğuz Hanın Avsar kolitmun sembolüdür. kufunileyhin imarı değil midir? O maksada serfedilmiyen bir para vâkıfın hakkma © tasallut sayı- maz mı? Bu bakımdan evksf ida- resi muahazeye müstahak olmaz mı? En müsamabakâr bir tarzla ben böyle düşünürsem, şöhretleri dünyaya yayılmış bu güzel eserle- ri görmek için şehrimize gelen mü dekkikler, müverrihler acaba ne- ler düşünürler? Hakkimızda nasil hükümler yürütürler? Bunlafı ba sit bir arayışa tahfiine bile ta- hammülüm yok. Bu nühusetli deh lizi takip ettikçe alrım bir, sivri taştan kurtulup diğer keskin bir yumruya çarpıyor. . Bu baht bozgunu bize Garplı düşmanlardan geldi. Tanzimat ile büsbütün hız aldı.Türk ülkesini silâhla parçalıyamıyanlar, şiar- mızı, imanımızı sarsarak parçalı yabileceklerini tahmin ettiler. İd- raki düşük, imam düşük deliller buldular. Cemiyetimize fesat saç- ülar. Mili bünyemize çeşit çeşit zehirler aşıladılar. Ahlâkımız ze- hirlendi, imanımız zehirlendi, id- rakimiz zehirlendi. öyle bir şuur Iğtişaşına uğradık ki, aynaya ba- kıp “Türk,, diye kendi yüzümüze tükürdüğümüz devirler oldu. Yal- nız âbidelerin değil, fethedilmiş koskoca ülkelerin kıymetlerini bil medik. Hasılı kendi çıramız ve kendi elimizle kendimizi yaktık. H âmdolsun bugün yavaş ve- yaş aklımız başımıza geli- yor. Yol bularak memleketimize ekilmiş fesat tohumlarını söküp atıyoruz. Dün benimsemediğimiz Sinan gibi, dehanin kat kat örüm- cek tutmuş türbe kapılarımı açı- yoruz. Taklitçiliğin hayasız mâna sını, sanat eserlerimizin emsalsiz kıymetlerini anlıyoruz. Dün mes- tane bir gayretle: “Garbe dobru' diyenler arasında - bugün: “Ken- di hazinelerimizin"kiymetlerini “bi lememişiz. Milli sanatın kökü on- lardadır.., diyenler seçiliyor: Kur- tarıcı hakikat te budur. Irkların &- sılları kafa kemiklerinden anlaşıl dığı gibi milletlerin de hüviyet ve #saletleri öz ve nefis sanatların- dan teşhis edilir. Tanrıdan dilerim bu güzel inti- bah, bu saadetli uyanış gayrimüs- mir bir heyecandan ibaret kalma- sın. Eslâf bergüzarları, yani öz â- bidelerimiz bir gün bir an evvel $ GÖPÜŞLEP ip Edep, ş Falih Rıfkı Atayın Ulus gazetesin de gençlerin kullandıkları hazı tabir- ler hakkında bir yazısı çıktı, Genç « lerin küfre kaçan bu tabirlerinden tiksinen muharrir. gençlerden dahu temiz bir lisan istiyordu. Bu na kaşa muharrirler ve karikatüristler arasında epeyce zamandır devam e- diyor. Kimisi bu tabirlerin halk ta- birleri olduğunu, edebiyata girebile ceğini, kimisi de bunların argo (kül hanbeyi lisanı) olduğunu edebiyata giremiyeceğini iddia ediyor. Bu ikin- İci iddiayı yapan mükârrire göre, alk tabirleri edebiyatı bayağılaş - tırıyor, edebiyatı bu tabirlerden te- mizlemek lâzımdır. Halk edebiyatı nın gayesi halka indikten sonra, hal- kı yukarı çıkarmaktır. Arzonun ede- biyala girmesinden biz mesulüz, ona edebiyatta biz yer verdik?,, diyor. o Bu münakaşada benim anlamadı- ğım bir şey var. Ulus gazetesi muhar riri benim anladığıma göre beğendi- ğini veya beğenmediğini küfür lisa- nile izhar edenlere ilişmişti, Ortada bir argo ve halk edebiyatı meselesi yoktu. Halk edebiyatını, halka inişi kötü gören hattâ salır arası kelimeler dahi yoktu. Bu yazı neden bir halk lisanı ve halk edebiyatı şekline ink Mâp etti? Fırsat bu fırsat, edebiyatm halka inişine çatmak istiyenler, he- men yapıştılar, edebiyatı halka indir- menin kasdi halkı yukarı çıkarmak olduğunu iddia ettiler, Yukarısı nere- si? Eski edebiyati cedide lisanı mı, daha yukarısı mı? Lisanı sadeleştir- mek, halkın kullandığı lisanı kullan- mak bir tekâmiüldür. Ne geriye, ne de yukarıya doğru bir çıkış, veya dö nüş değildir. Realiteye uyarak, sa - deliğe, vuzuha, müşahhasa doğru bir yürüyüş, ileriye gidiştir. Edebiyata giren tip külhanbeyi ise, küfür Lsa- nile konuşur, ve bu pek güzel ededi- yala girer, Fakat muharrir küfür li. sanile konuşmaz. Küfür taammüm etmiş bir halk lisanı değildir. Hıla entellektüel lisanı hiç değil © Küfür edebiyatına gelince, bu, halk arasında mevcut olduğu gibi ma alesef edip geçinenlerin lisanına da girmiş, hattâ yevmi gazetelere kadar geçmiştir. Daha çok az zaman evvel bir yevmi gazetenin ; sütunlarında yer bulan küfürler bütün halkı nef- retle tiksindirmisti, Bu küfür edebi- tamir edilsin, Ümran ve muhafaza- ları içtimai şeref borcu, içtimai haysiyet borcu bilinsin. İnanınız vatandaşlar, bunu te- min edince şu fena vadisinde $iz- den bir avuç kum kalır. Yarın ah- 1âf bulur; sizl anar iftihar eder, tarih tetkik eder, takdirhan olur. | tı nihayet mahkemeye intikaf et- miş ve bu edip geçinenler. memleke- tin yevmi bir gazetesinde memleke- jtin entellektüel hayatına rehber o- lanlar mahkemede bu cilâsız, boya - #12. iğrenç küfütlerin ilmi mahiyette olduğunu iddia etmişlerdi. Küfür simdiye kadar edebiyata geçmişti içine girme- a, yevmi ga- zetelere, hattâ ilme kadar yükselten- lerin, şimdi halk kelimelerinden küfürlerden şikâyeti pek garip o- Tuyor. BURSADA : Bir Köylüyü Uyurken Oldürdüler Bursa, (TAN) —— Kozludaklar kö- yünde, 320 doğumlu ve üç çocuk ba bası Süleyman oğlu İsmâil feci bir cinayete kurban gitmiştir. Tafsilât şudur: Herkesin muhabbetini kazanmış olan Ismail, geceleyin evinin üst ka tındaki odada karısı ve çocuklarile beraber uyurken, emzikteki çocuğu" nun ağlaması üzerine karı koca W - yanmışlardır. Bu esnada birisi aşağı dan: — Ismail! diye seslenmiştir. Is - mall: — Kimsin? Yukarı gel. demişse de meçhul şahıs “sen gel” cevabım vermiştir. Bunun üzerine İsmail, o- da kapısından başını çıkarmış, o an- da âtılan kurşunla beyni dağılarak ölmüştü Tahkikat, İsmailin 12 numaralı kurşun atan kırma bir çifte ile vu- rulduğunu meydana çıkarmış, Güney Budaklar köyünden Nurettin oğlu 14 yaşında Mehmet ve eniştesi, katil ol mak zennile tutulmuşlardır, Mehme din çiftesinden bir gözünün yeni atıl GİRESUNDA: Sarvan Köyünde Mektep Giresun, (TAN) — Keşap nahiye- sinin Sarvan köyünde, beş sınıflı bir ilk mektep binasının temeli atılmış- tr. Belediyenin Yeni Büdcesi Giresun, (TAN) — Belediyemizin 938 bütçesi 123 bin lira olarak ka » bul edilmiştir. Bütçeye, bir deniz ha mamı tesisi için 800 lira tahsisat ko- nulmuştur. ———— — 8ı da yirmi kişi içinde sesinden tanı- yarak-Mehmedin katil olduğunu söy lemiştir. İ Söylendiğine göre Mehmet evvel « ce kırda bir çobanın kızını kaçırmak istemiş, silâh kullanmasına rağmen maktul İsmail buna mâni olmuştur. Bir müddet sonra Mehmet, nahiye merkezinde Ismâile rest gelmiş ve “bana yaptığının acısını çıkaraca - ğım!” demiştir. Bu igbirarın cinaye- dığı tespit edilmiş, maktulün karı - te sebep olduğu sanılıvor.