6 Kasım 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 'TANın Çocuk İlâvesi Sürekli Hikâye: 10 Miki Fare, Sevgili okuyucularına BUBUL İLE BİBİ Zizi Hastabakıcı Oluyor Artık Bibi kaçan askerlerini dur- düşündü. Sonra: durup düşmanı makineli tüfeklerle — gibi oldu. Kaşlarını çatıp düşündü, — Haklısın Zizi, dedi. Ben seni çok sevdiğim için önce şaşırdım, Amma hikâyesini takdim eder. men uyuyanları uyandıracaklar. Hep sinin kulağı tetikte. ç j dedi, ağlama, ölen- şimdi kendimi topladım. Git, izin vee — General Bibi'nin gözüne uyku gir- Babacığım, korkutmuştu. Saldırmaktan vaz ge- ler ölmüş. Fakat bunlar ölmiyecek. riyorum. Sade izin değil sana bütün miyor. Yer altında kazılmış koca bir çen sinek ordusu böceklerin karşısın- da acele acele siperler kazıp yerleş kim kurtarabilir. mişti. — Ben, baba! Günler geçiyor, hergün tekrar tek- — İhtiyar ilbay bir kızma, bir de elin rar savaşa girişiliyordu. Fakat ne bö deki sayısız yaralı listesine baktı. Kr cekler, ne de sinekle bir karış ilerli. ZI çok genç ve çok ufacık bir böcekti. yemiyorlardı. General Bibi bundan Bü kadar yaralıyı nasıl kurtarabilir- çok memnundu. Çünkü: onun bütün di7. Olacak şey değil. Zizi galiba ma- istediği “böcek yurdu,, na düşman sal ıöyıeyiâ ihtiyar babasını avutmak isti. bay: DN J Çın Çın'dan dışarı adım atmadın. Tek başma bu kadar yaralıyı nasıl <| kurtarabilirsin. O zaman Zizi düşündüklerini an- lattı. Mi Ti Ben, dedi başka memleketlerin kitaplarında gördüm, Savaş başlar başlamaz kadınlar ordunun ardmdan gidiyorlar. K la ilâç, sedye, sargı götürüyorlar. Orada çadırlar kuruyorlar.Harp meydanında yarala- nanları bu çadırlara ları- ı?'ağı bastırmamaktı. Sinekler yerle- nr Banyorı:r_ Nâç ,,Ğî,'ğ'âîîf Za- nş'ıden bir adım bile yürümedikçe kü- manda iyi ediyorlar. Bizim Çmn Çın) çük Generalin bu istediği oluyordu. mızda yazık ki böyle bir âdet yok. Bir yandan da gün geçtikçe askerleri pakat bunu yapacağım. Hemen - bu- savaşa. alışıyorlar, tecrübeli birer er ci Gen başlayıp kendime gönüllü yar oluyorlardı. Böcek yurdunun iç tar: dımcılar bulacağım. Bütün Çın Çın larından gelip ilk savaşa yetişememiş 4, Güsmandan n yanan ne kadar olan erler de birer birer orduya katı- anne, kardeş varsa onlar da benimle dıyorlardı. di General Bibi kaçan askerlerini vurdu — Nasıl ölmiyecek, kızım. Onları — Amma yaptın Zizi dedi, sen kü- |V çücük bir böceksin. Şimdiye kadar BZ lâzım olan şeyleri de vereceğim. (Çın Çm) a güzel bir (Kızılay) kur. çukurda etrafıma subaylarını topla- mış, önlerinde savaş meydanının ko- BEŞDE caman bir harfitası. Gizli birşeyler konuşuyorlar. Ne mi? Dinleyiniz söy, liyeyim. Küçük General diyordu ki: — Düşmana önden saldırmıyaca- ğız. Böyle yaparsak çok ölü veririz. Biz gizlice Aarkalarını çevireceğiz. Yenmek için başka yol yoktur. Fakat ne yazık ki daha iyice hazırlanama- i£ TE BUNU, b ” » Kahkaha - Köşesi — BİLMİYORDUM £ Bir Alman bilgini arılar üstünde a- yapmış. Arıların sağır olduklarını meydana çıkarmış, Bu sa- ğır arıların biribiyle nasıl anlaştıkla- | rma gelince bu bilgin diyor ki; arılar | Fıkıt- bugün bütün — memleketler |lâ: bir arı aı'll.ın'l!'lh : bealıenmh esinebyan; ,K | yan bir çiçek bulunca hemen çabucal "Möıe GtoOba Kazaaandan ga çai L a döner bulduğu çiçeği diğer AM için başmı sağa so- EĞE LA K l arılara > Bomğay gehridir. Denilebilir ki bu |1, Sajlar. Kovandan çıkar. Kovandaki şehir bu yüzden rekor kazanmıştır. | / oğar da onun arkasından uçuşarak Doktorun â[î y pır Tavsiyesi / 7 — Cigara içiyor musun? — Hayır doktor. — Ne yazık; ben de sana cigara içme iyi olursun diyecektim. Mahir T . Seyis di — Haniya sen iş arıyordun? Bey- gir sürmesini bilir misin? — Çok iyi bilirim. Tam iki yıl her gün onar saat 16 beygiri birden ve bir arada sürdümdü. — Nasıl olur bu böyle bir manej de mi? Kuruyan Mumlar Anne — Kaya bu mutbahın hali ne böyle? Bu yere akan şeyler, bu koku- lar ne? Kaya — Bilmem anneciğim. Bana çarşıdan mum al dememiş mi idin, — Evet ya! Tahtadan beygirler manejinde. - Antikacı Dükkânında & Müşteri hiddetli hiddetli — Hani Z M dak. Şimdilik bu çevirme işini biraz ÇAS | Sonraya biratacağız. Ta ikinci ordu. Fakat savaş gittikçe kızısıyordu. Ö lenlerin sayısı hergün biraz daha ar- tıyordu. Böcek yurdunda bir yığın anne baba oğulsuz kalryordu. Bu, çok acr vir haldi. İhtiyar ilbay bir gün oturmuş, ölü- lerin listesini okuyordu. İçeriye kızı İ| Zizi girdi. Baktı ki babası kocaman bir kâğıtta birşeyler okuyor. Yanma yanaştı. İlbaym, bu kâğıdı okurken | bası nasıl Düşmana yeniden hücum gelirler. Yalnız sen bana izin ver. — Okursun yavrum. İlbayı düşünce aldı. Biricik, nazlı — Neye ağlıyorsun, baba. kızımı harp yerine yollamak, ne güç, — Al büu kâğıdı oku. Neye ağladı- Ne acı şeydi. Başka hiçbir. çocuğu ğımı anlarsın. yoktu ki onu avutsun. Zizi kâğıdı aldı, Acele adele bir göz — — Olamaz, Zizi, dedi. Sen onlara gezdirdi. Orada yüzlerce isim yazı- Nasıl gider, o kadar zorluklara nasıl liydı. dayanırsın, Sonra sen ölürsen ben ne — Babacığım bunlar kim? yaparım Senden başka kimilh var, — Kim olacak- Zizi, savaşta ölen benim? genç böcekler.. Ne kadar genç arı, çe- — Zavallı bunları söyler söylemez de kirge, kelebek, tırtıl, ağustos böceği, çocuk gibi hıçkırmıya başladı. Zizi kulağa kaçan, karınca ölmüş baksa- babasma büsbütün sokuldu, tatlı tat na. Hepsi de genç, güzel böcekler. lı: Bunların yerini tutacak böcek bir da- ha nereden yetişir. sen hep kendini düşünüyorsun. Hal- Listenin öbür yüzünde baska bir buki Çım Çm'da tek evlâdı olan bir ad yığını vardı, sen değilsin ki.. Ölen gençlerin baba Küçük Zizi sordu. sını düşün. Sen yurdunu benden çok Ya bunlar babacığım, bunlar da seversin bilirim, ü Bu gözler ilbayı utandırdı. Öyle ya — Onlar da ölmüş demektir, kızım. harp zamanı herkes kendine düşen Çünkü: Yaralanmışlar. Bakacak kim isi görmeliydi! Yoksa yurt elden gi- seleri yok. Geriye dönemezler. Ergeç derdi. Nazlı mazlı onun da kızı gitme ağladığını gördü. Tabif çok mahzun oldu. N — Babacığım, dedi, bu kâğıtta ne- ler var. Ben de okuyabilir miyim? muz hazırlanıncıya kadar. — Ağlama babacığım! Bir subay sordu: Y Ertesi günü bir çalışmadır baş- Jadı. Kamyonlar hazırlandı. Sargılar, sedyeler, çadırlar bulundu, Küçük, kahraman Ziziye de bir kat hastaha- kıcı elbisesi yapıldı. Bu elbiseler “Zi- zi,, ye o kadar yakıştı ki aynada az kalsın kendini tanıyamıyacaktı. Yola çıkmadan önce bu elbiseleri- le babasının yanma koştu: — Gidiyorum, babacığım Tanrıya emanet ol. Ben savaş yerinde ağrıları sızıları dindirdikçe senin de yüreğin- deki sızı dinecek, dedi, — O halde (Komutan) ım o vakte kadar ne yaj) ğ — Düşmanı olduğu yerde tutaca- ğız. Arkamız kuvvetlenince onların arkasına sarkacağız. kurup duruyordu. Amma acaba o ay ışığı altında öbür yandaki si- anek ordusu uyuyor mu idi? Ne ge- zer. Orada şimdi bir çok hazırlıklar var, Kim bilir ne yapmak istiyor- lar? İhtiyar ilbay yaşlı gözlerle kücük kızını süzdü. Bu yaşlar keder değil sevinç yaşlarıydı. Böyle kahraman yürekli bir kızı olduğu için ilbay hem gururlanıyor, hem de yaralılarım he- sabına seviniyordu. Çın Çın'ın büyük- leri yurdu korumaktan başka birşey düşünmedikleri için akıllarıma siper- lerde çarpışan askerlerden başka kim se gelmemişti. Yaralıları, hastaları hesaba katmamışlardı.. İşte ilbaym küçücük kızı büyüklerin unuttuğu bu büyük işi rmıya gidiyordu. Ba- imesin, sevinmesin! Acaba Savaş Meydanı Ne Âlemde? Karşılıklı siperler, Yani toprağın içine kazılmış çukurlar. Bu yanda bö- cekler, öte yanda sinekler. Hepsi de kimbilir çarpışa Ççarpışa ne, kadar yorgun düşmüş. Gece, artık kimse harp etmiyor. Her tarafta bir sessiz- lik var. Ay doğmuş. Size bu ayın so- luk ışığında böcek siperleri nasıl gö- rünüyor anlatayım Erler yorgun ve Z— Babacık! dedi, darılma . amma & Sigaranın küllerini halıya silke silke: dalgm bir uykuda, Yalnız nöbetçiler orada ölüp gidecekler: liydi. Bunu fizinin © hde bir ısık pırıldar küllerini sevinçle halıya silke silke: etrafı gö: , Çünkü düşman geceleyin baskın yaparsa he- FAYDALI BİLGİLER : Kanatsız Kuslar — Do Devekuşu gibi uçmayıp koşan bir cins kanatsız kuş vardır. Bu kuşlar, yaradılışları, ve biçimleri ile deveku- şundan büsbütün başka ve görülme- si merak uyandırıcı kuşlardır. Fakat devekuşundan çök küçüktürler. An- cak bir tavuk büyüklüğündedir. Bu kuşların ne kanadı, ne kuyru- ğu ve ne de köprücük kemiği vardır. Başları küçüktür. Pençeleri dört parmaklıdır. Tüyleri defne yaprağı - na benzer. Uzun gagalarının başları- le birleştiği yerde iki burun deliği var, Boğazlarının altında uzun ve bel kemiklerine müvazi ibikleri - vardır. Bu ibiklerin altt çok ince tüylerle kaplıdır. Resimlerini gördüğünüz bu kuşlar Avustralyada ve Yeni Zeland ta ormanlı ve karlı dağlarda yaşar- lar. Gözleri geceliyin daha çok gö- tür. Yeri eşerek in yapar ve bu inler de yumurtlarlar. Yumurtları kendi vücutlarma nisbetel çok büyüktür. Her yumurta kuşun hemen dörtte biri kadardır. Bunların adına Kivvi diyorlar. ç ) Her çeşit araba ve otomobil ele “almarak hesap edilirse bu memleket te 10.000 araba veya otomobile T0 kaza düşmektedir. | Bu nispet Londrada on binde 30 ve Amerikada ise 14 tür. Sessiz Gürültücüler Amerikanın bir şehrinde halk; araba ve otomobillerin, fabrikalarm makinelerin ardı arası kesilmiyen gürültüsünden bıkıp usanmışlar. Ve yeni bulunan çiçeğe konar, çiçeğin ba lmı almıya başlarlar. Her işte böylece arılar kendi aralarında anlaşırlar. Bir dalganın ne kadar ağır olahiie- ceğini bilmem aklınızdan geçirdiniz mi? Bunu hesaplamak sanıldığı kadar bunun önüne geçmeğe sözbirliği et mişler. Kongre denilen bir toplantı günü ayırmışlar. O gün o toplantıda söz söyliyecek vekillerini - şehrin en sessiz, en uslu tanılan adamlarından seçmişler amma seçim yüzünden ahali arasmda ufak tefek mırıltılar da olmuş. Nihayet büyük toplantı günü gel miş çatmış. Saylavlar toplantıya gi kolay değil. Bu kadar ince bir hesabi aklmdan geçirenler de pek az. Bir dalganm ağırlığı demek, — denizin ya bir rıhtım duvarlarını yahut ta büyük kayaları sıkıştırması demektir bilirsiniz ki gemilere yollarını göster mek için denizlerin belli, başlı yerleri ne fenerler yapılmıştır. Mühendisler bunları yaparlarken denizin en kaba- rık ve fırtmalı günlerinde fenere çar pacak gırlığını hesaplar- rerken ses diye tabanı kauçuktan ayakkapları giymişler, derin bir sessizlik içinde toplanmışlar. Bir de ne baksınlar söze başlama vakti gelmeden bir da kika evvel saylavlardan birisi telâşla nutkunu söylemeye başlamış. Bunu gören başka birisi, (bu adam) daha vakit gelmeden neden söze başladı diye söylenmiş, derken söze başka birisi daha karışmış iş üş, hep lar. Az fırtımalı havalarda fener göv- desinin her (30) santimetrelik dört |köşesine çarpan bir dalga parçasnın ağırlığı (bir buçuk ton — 1500 kilo) imiş. . Çok fırtmalı havalarda da bu ağır- lik üç ton — 3000) kiloyu geçermiş. Dalgaların ağırlığı şaşırtıcıdır. Yaş- İt denizcil bazan bir korumak için biribirine girmişler, biraz sonra tokat tekme faslı başlamış. tırdili önüne 30 ton (30,000) kilo ağırlığın- da kayalar konduğunu görmüşlerdir. pi kavgalar olmuş. Şehirdeki gürültüye çare bulmak için toplanan bu uslu ve sessizlerin toplantısı gürültü yü Duyulmamış Bir İş Bilir misiniz. Bizde hiçbir iş gör- zünden hiçbir iş dağılmış. # H —TAN— ÇOCUK KLÜBÜ İSİM: MEKTEP ve No: MEMLEKRT: ADRES: Bu kuponu doldürüp bize yolla: yımız Mukabilinde göndereceğimiz fza kartını alır almaz Tan Çocuk L klühünün âzası alırsunuz | aylak gi “sinek av- ltyor,, derler. Halbuki başka bir mem lekette sinek avlamak para kazandı- ran kârlı bir iştir. Meksikada (50,000) adam hep şsi- nek avlamakla geçinirler. Bu memle- ketin sinek avcılarının biricik düşün- İceleri; sinekleri avlamak onları sinek meraklılarıma satmaktır. Onun iç'n burada sinek avcılığı değerli bir ka- zanç işi sayılır. Meksika yerlileri elle- ,rinde ince örülmüş ağlarla durmadan / ormanları dolaşırlarmış, bazan birgün akşama kadar ya hiç avlanamazlar, ya da pek az avla dönerlermiş. Bu a- gittim aldım. Gelirken yağmurdan | sen bana bunu sahici fildişindendir, ıslandılar. Kurusunlar diye havagazı| diye satmıştm. Halbuki taklit imiş. -£ T Bilmiyormuş — - — Kir bekçisi — Şu yazıyı okumadın mı? Bak ne yazıyor? “Burada yüzen boğulur.,, Çocuk — Ben yüzmek bilmiyorum ki ... Neden boğuluyormuşum. Hakkı Yok mu? Doktor — Ne diye benden bahşiş istiyorsun. Bana ne iş gördün ki.. Dilenci — Daha ne yapayım. Bu memlekete (grip) (i ben getirdim, Çok Güzel Yazarmış — Yazdığım ilk yazıyı gazete mü- dürü hemen kabul etti. — Bu, bir şiir mi, yoksa bir hava- dis mi idi. — Hayır bir abonman mektübu idi. * fırınma koydum ben birşey yapma-| Antikacı — Olacak şey değil. Ben dım, fili öldürüp dişlerini kendi elimle gök müştüm. Herhalde bir yanlışlık olma- h. Durunuz bakayım.(Biraz düşünür. Sonra) belki bu fil takma dişli idiyse ona bir diyeceğim yok. Ökçede Lâstik? — Çetin, bugün smıfta ayaklarını sıranın üstüne koymuşsun öğretmen de sana ceza vermiş. Hakkı var ya! Çetin — Hiç te hakkı yok babacı- ğım. Ben ayaklarımı sıranın Üstüne koymadım ki. Lâstiğim kaybolmuştu. E Bir şeyi defterime yanlış yazmıştım. Ökçemdeki lâstikle silmek istedim —— Şaşırtıcı Sual — Kaç yaşındasın yavrum ? — Ben de bilmiyorum. Annem ben doğduğum gün (26) yaşında imiş. Şimdi de (24) yaşında. Yaşımı siz hesaplayıverin. A renklerini vermek lâzım. Meselâ: Bir SDi G ü Bugünkü tabloda da bir yenilik var. Bir çiçeği, bir ağacı, insanı, hay- vanı.. Bunlar gibi daha pek çok şeyleri boyarken ister istemez kendi Resim Boyam a Müsabakası gelinciği tutup yeşile boyayamazsı: ralık s'nek satışı tavsamış evvelki ka | #tz ya. Fakat bugünkü tablomuz bir süs olduğu için onu istediğiniz renk: dar kazanamıryorlarmış, çünkü sine- | lerde yapabilirsiniz. Yeter ki güzel olsun, Boyalar biribirine uysun. paramızla iki lira F Su e ğin bir kilosu sizim Kim daha güzel boyarsa en güzel hediyeyi o alacak. Ikinci, üçüncüye de ayrıca birer hediye verilecek ve

Bu sayıdan diğer sayfalar: