KaKÜ A S SÜi ee ada slkind « d lli d y ( SsSPOR ) Dünkü Yıldönümü Müsabakalarda Galatasaray _ Güreşte, Yunanlılar — da Atletizmde Kazandılar - Memleketimizin en eski klüplerin- den olan Galatasarayın 33 üncü yıl- dönümü münasebetile tertip edilen kutlama merasiminin ilk kısmma dün Taksim stadında atletizm ve gü- reş müsabakalarile ve Bebek denizci- lik şubesinde de deniz yarışlarile baş- landı. Taksim stadındaki müsabaka- ları, saat 16 da atletizm federasyo- nu başkanı Vildan Aşir kısa bir söy- levle açtı. Müsabakalara Yunanistandan da- vet edilen atletlerle Galatasaray, An kara, İzmir ve Bursa atletleri iştirâk ediyordu. Alman dereceleri sırasile yazıyoruz, 100 metre kızlar üç seri üzerinde yarış yaptılar ve üç seride birinci ge- len Vecihe, Sayyat, Malike finale kaldılar. 800 metre koşuya dört atlet işti- râk etti. Bu müsabakaya giren Yu- nanlı Yorgopulos Balkan şampiyonu idi. Neticede rahat bir koşudan sonra Wunanlı atlet birinci geldi. S I inci Yorgopulos 2,4,4/10 KA I'inci Galip (Ankara) 2,5,1/19 — IN Mehmet (İ. 8.) Uzun Atlama / *- Uzun atlama müsabakasına Yunan hlar iştirak etimediler ve müsabaka dört atlet arasında yapıldı. Ü4 *- IJ inci Faik 6,60 H inci Vasfi N » Hİ üncü Enver . 110 metre mânlalı * Gi lak / Bu müsabakaya iki atlet iştirak etti. Ve sıkı bir mücadeleden sonra son mâniaya kadar rakibinden iler- de giden Faik son mâniada Yunanlı- nin birinci gelmesine mâni olamadı. I inci Skiyatis 15,9/10 HN inci Faik 5000 metre Bu müsabakaya beş atlet iştirak et ti. İlk turlarda ilerde giden Beşiktaş tan Artin son turlarda yorulduğun- dan Yunanlı Kusudis birinci geldi. Ar tin ikinci oldu. Derece 16,42,2/10 100 metre Bü müsabakaya beş atlet iştirak etti. Ve Balıkesirden Raif Yunanlıla- rın en iyi atleti olan Lâmbroyu sıkı bir koşudan sonra mağlüp etmiye mu vaffak oldu. I inci Raif (Balıkesir) 11,1/10 H inci Lâmbro (Yunan) Bu son yarış ile atletizm müsaba- kaları nihayet buldu. Ve güreş mü- sabakalarıma başlandı. Güreşte Neticeler 56 kilo: Kenan — Biris Orta hakemi Yunan k&afile başka- nr idi. Kenanm rakibi Yunanlıların en namdar ve sergi münasebetile Pa riste yapılâan müsabakalarda finale kadar yükselmiş kurnaz bir güreş Çisi.. Düdükle beraber hücuma geçen gü reşçiler biribirlerine nefes aldırmıyor ve çok hareketli bir güreş yapıyor- lar. Tam birinci dakika 41 inci sani- yede Yunanlı bir kafa kol kapmak is terken Kenanınm daha kurnaz bir ha- reketile alta düşerek köprüye geldi. Ve bu köprüden kurtulamıyarak Sır- tını yere bırakti Kenan için bu galebe çok parlaktır. 61 kilo: Basri — Salli Orta hakemi Sadullah yan hakem- leri Yunanlı ve Seyfi Cenap. Müsaba- ka şiddetli başladı. Her iki müsabık biribirlerine kuvvetli saldırışlar ya- pıyorlar, Bir defasında biribirine sa- rılarak minderden dışarı bile fırla- ddar, Yunanlı, Basrinin kolaylıkla ye nilemiyeceğini anladığından temkin- li güreşiyor. Sallis'in birkaç salto te şebbüsü boşa gitti. Maamafih Yunan l1 hâkimiyeti elinden brrakmıyor. Ni- tekim ilk on dakikayı Yunanlı hük- men galip bitirdi. İkinci on dakikayı Sallis'in isteği üzerine ayakta güre- şiyorlar. Yunanlı faikiyetini muhafa- za ediyorsa da fazla bir oyun tatbik ilmiyor. Ortada itişip duruyorlar bu o kadar uzun sürdü ki, nihayet ha kem kendilerine ihtar vererek sıkı güreşmelerini istedi, Bu ihtar tesirini zösterdi. Bir iki sıkı hareket gördük- N B Atletler mü Dün'tü güreşlerden bir intıba Bakayı Ölütriyarl, , se de vakit tamam oldu. Ve neticede Sallis sayı hesabile galip geldi. 66 Kilo: Faik — Mikropolos Orta hakemi Yunan kafile başkanı yan hakemleri Sadullah ve küçük Hü seyin, Faik kuvvetli bir güreşçi olma sıma rağmen daha henüz acemi. Ra- kibine çok açık verdiğinden oyun tat bik etmesine mâni olamıyor ve bu yüzden puvan kaybediyor. Yedinci dakikada Yunanlı bir oyun tatbik et mek isterken alta düştü. Sanki Faik Yunanlının alta düşmesini bekliyor- muş gibi bütün kuvvetini sarfetmiye ve Yunanlıyı yerden yere vunmıya başladı. Bir Salto ile yere çaldığı Mikropolosun sırtını yere gelmekten ancak gonk kurtardı. Ve ilk on daki- kanım son saniyelerinde- Faikin yap- tığı birkaç oyun ilk devreyi faikiyet- le bitirmesine yardım etti. İkinci on dakika Faikin isteğile yerde devam ediyor ve Yunanlı tuş- la mağlüp olmamak için bütün ener- jisini sarfediyordu. Müsabaka bu va- ziyette nihayetendi ve Faik sayı he- sabile galip geldi. ?2 Kilo: Marko — Demirkan Orta hakemi Yunan kafile başkanı yan hakemleri Sadullah ve Kemal. Müsabaka çok sert başladı. Yunan- lların bu siklette yeni yetiştirdikle- Ti ve çok ümitvar oldukları Marko daha ilk saniyede kuvvetli bir saldı- rışla Kandemiri göğüs çaprazına ala- rak minder dışma attı. Kandemir bu fırlatıştan kızmış olmalı ki, o da ay- nı vaziyette Yunanlıyı dışarı attı. Ve bu atışta hakem ka&t sezdiğinden Kandemire bir ihtar verdi. Güreş bun dan sonra asabi bir hava içinde geç- miye başladı. Ve ilk on dakika berabere ilân e- dildi. Güreşin son dört dakikası ayakta devama başladı. Ve neticede Kande- mi” sbseriyetle galip ilân edildi . 79 Kilo: Adnan — Kabafli Orta hakemi Kemal yan hakemle- ri Sadullah ve Yunan kafile başkanı Adnan faik bir güreş tutarak hasmı na oyunlar tatbik etmiye başladı. Müsabaka cidden zevkli oluyordu ve güreşçiler oyundan oyuna geçiyor lardı. İlk on dakika Adnanın hâkimi yetile nihayetlendi. İkinci devrede Yu nanlı güreşçi mütemadiyen minder kenarma kaçtığından müsabakanın hiç heyecanı kalmadı. Adnan tatbik etmek istediği oyunlarda Yunanlınm e SDi ll B ni adai ee Nİ li e İ d l li a GY 6 D B ll kaçması yüzünden bir türlü muvaf- fak olamıyordu. Neticede Adnan sa- yı hesabile müttefikan galip geldi. Ağır Siklet;: Çoban Mehmet — Çardis. Orta hakemi Sadullah yan hakemi Yunan kafile başkanı ve Kemal. Ço- banın rakibi çok hafif, Uzun boyuna rağmen Çobanm yanında çocuk gibi kalıyor. Çobanın bir iki el ensesi Yunanlıyı adamakıllı sarstı. Belin- den kavrıyarak yere savurduğu Yu- nanlının üstüne bütün kuvvetile çul- lanan Çoban rakibinin kolunu acıttı- ğıdan Yunanlıya bir dakika istirahat verildi. Tekrar tutuştukları vakit Çoban aman vermiyen bir saldırışla Yunan- lıyı tekrar altına aldı ve yavaş yavaş bükerek sırtını yere getirdi. Netice- de 4 dakikada Çoban tuşla galip gel. di, Bebekteki Yarışlar Taksimde atletizm ve güreş müsa bakaları yapılırken Bebek denizcilik şubesinde de saat 16 da bütün sporcu larm iştirakile deniz yarışlarına baş- landı. Klüp ikinci başkanı Suat Hay- ri kısa bir söylevle klübün 33 senelik deniz hayatını anlattı. Müsabakalar- da alınan dereceleri yazıyoruz: Dingiler: Mümtaz birinci Şarpiler: Bürhan birinci. Bayanlar arasında kürekte kırmı- zı takım kazandı. Küçükler arasında 80 metre yüzme yarışında Yılmaz 14 yaşındakiler arasında Mehmet birin- ci geldiler, Galatasaray, Beykoz kü- çükleri su topu müsabakasında Gala tasaray 0-9 galip geldi. Skifler arasımda yapılan yarışlarda birlikte Fethi, ikilik skifte Kemal, Fethi ekipi, dörtlük skif yarışında Fahamettin, Tevfik, Feridun, Ertuğ- rul ekipi birinci geld. Sıra günün en mühim müsabakasına gelmişti. Bu 1-8-. 937 Hi KÂ Y E Sanaft Uçurumu ÇEVİREN : BEYZA BİRSON J ohn Brown, o akşam çok ne şeli idi, Lokantanın en zen- gin müşterilerinden biri ona sev- diği bir parçayı çaldırmış ve o ka- dar beğenmişti ki, — Bravo John Brown, sen bir gün istikbalin en meşhur virtüoz- larından biri olacaksın, diyerek e- line sarı bir İngiliz lirası sıkıştır- mıştı. Ona, idare ettiği orkestra h.eyetindeki arkadaşları da hep ay- ni şeyi söylemiyorlar mıydı: — Benin istikbalin açık John Brown, hiç korkma. John Brown, korkmuyor ve ar- tık kendi sanat, kabiliyet ve mu- vaffakıyetine arkadaşları kadar kendi de inanıyordu. John Brown her gece - kinden daha büyük y bir eoşkunluk — ve — daha derin bir duyuşla kemanını çalarken göz leri ile de masalara servis yapan güzel Maggy'yi takip ediyordu. Maggy ile dün nişanlanmışlardı. lğu' haftaya kadar da evlenecekler i. Göz açıp kapayıncıya kadar ge- çen bu bir haftayı ne güzel ve me- sut günler takip etmiş fakat evlen diklerinden altı ay sonra bu mesut yuvanm saadeti ortasında bir fe- lâket bombasıspatlamıştı. Lokanta bir başkasına devredilmiş, yeni patron orkestrayı çıkararak yerine kendi orkeşstrasını getirmiş ve John Brown genç karısı ve birkaç ay sonra doğacak olan çocuğunun ŞAİA İi gülece Tyamlrrr ea — cısı ile işsiz, güçsüz ve beş parasız ortada kalmıştı, İlk zamanlar, “ne ehemmiyeti var”, diyordu. “Bende bu sanat varken belki eskisinden daha iyi bir iş bulurum.,, Fakat bütün ümit ve hayalleri hayatm acı ve sert ha kikatleri karşısında birer birer kı rılmış ve bir akşam John Brown, eve bir lokma ekmek getirebilmek için kemanını omuzuna dayıyarak sokaklarda çalmıya çıkmıştı. Bir- kaç ay evvel en büyük saadetleri yakında doğacak olan bu küçük yavru iken şimdi onu ne büyük bir korku ve endişe ile bekliyorlar- dı. Amma kimbilir belki bu küçük yavru onlara uğur getirirdi. Küçük Billy'nin getirdiği uğur sadece hayırsever bir zenginin, hal lerine acıyarak onlara açtığı bu kü çük kemancı dükkânma münhasır kaldı, Ve talih buna mukabil Mag- gy'yi ellerinden aldı. B illy, kemana olan ilk heve- sini yedi yaşında iken gös- terdi ve babası ona ders vermiye başladığı gündenberi aralarında git tikçe derinleşmiye başlıyan bir u- çurum açıldı. Billy'nin dünyası sa- dece ahenk ve melodiden ibaretti. O artık yalnız musiki için yaşıyor, her sese uyanık kulakları musluk- tan damlıyan suda bir melodi, esen rüzgârda bir ahenk seziyordu. John Brown, oğlunun kendinden muzaklaşmasına müteessir olmakla beraber “zarar yok,” diyordu. E- ğer böyle devam ederse benim eri- şemediğim şöhret ve muvaffakı- yete o erişecek, Billy bir dâhi ola- cak.” Bir gün dükkâna bir ecnebi müş teri geldi. Halinden çok zengin ol- duğu anlaşılan bu adam bu eski dükkâna bir şey almıya gelmiş o- Beykozla - Galatasaray ar da su topu maçrı idi. Bu maça Galatasaray: Oğuz, Ke- mal, Orhan, Halil, Semih, Suat, Mah mut şeklinde çıktı. Buna mukabil Beykoz şu kadro ile oynuyordu. Vedat, Niko. Bülent, Mekin, Saf- fan, İskender, Ali Galatasaraylılar Ik dakikalarda hâ kim idiler. Bu sırada Semih, Galata- sarayın ilk golünü yaptı. Fakat bu maç için çok iyi hazırlanmış olan Bey kozlular biraz sonra açıldılar, ve üst üste yaptıkları üç gölle ilk- devreyi 3.1 galip bitirdiler. İkinci devre he- nüz başlamıştı ki, oyuncular arasın- da bir ihtilâf baş gösterdi. Hakem, Galatasaraydan Halili dışarı çıkar- dı. Bu esnada seyirciler de işe kariş- mak istediler. Bu anlaşamamazlık bir iki dakika içinde bertaraf edildi. Ve hâdise yatıştırıldı. Neticede Beykoz 3-2 galip geldi. Klüp tarafından ma- çın galibine verilecek kupayı aldı. lamazdı. Billy yukarda kemana ça- lışıyordu. John Brown, sorgu do- lu gözlerle: — Buyurun, dedi. Ne arzu edi- yorsunuz? A'dam bir müddet bir şey dinler gibi sustuktan sonra: ö Bu kemanı kim çalıyor, de- di. — Oğlum, — Kaç yaşmda? — On iki, — Bravo, bravo, şayanı hay- ret!_ Kendisini görebilir miyim? Billy'yi aşağı çağırdılar ve ona bir kere, bir kere, ve bir kere da- hfı çaldırdılar. Hâlâ ismini bilme- dikleri bu meçhul adam, dükkânm karanlık bir köşesine çekilmiş, göz lerini kapamış dinliyordu. Niha- yet; — Müsaade eder misiniz oğlu- nuzu Polonyaya götüreyim, dedi. Kemana fevkalâde istidadı var. Fa kat daha ders alması lâzım, Göre- ceksiniz oğlunuz bir gün dünyanm en meşhur kemancısı olacak. illy gitti, ve üç sene sonra Varşovada ilk konşerini verdi. Fakat ismi artık Billy değil Pablo olmuştu. Bütün gazeteler bu genç dâhiyi alkışlamışlar resim lerini basmışlardı. John Brawn da müşterisiz dük- kânmın her yanmı gazeteden kes- tiği bu Tresimlerle doldurmuştu. Oğlu. onun oğlu! Fakat nekadar Yükiğıklr bir genç olmuştu. ——— Fakat John Brawn oğluna gü- cenmiyordu. Artık mektuplar da seyrekleşmişti. Şehirden şehire do- laşarak her konserinde şöhret mer diveninin bir basamağını daha çı- kan bir san'atkâr eski bağlar ve eski sevgilerle fazla alâkadar ola- cak zaman bulamazdı. Aradan beş sene daha geçti. Ve bu zaman zarfında gene bütün Av rupa gazeteleri Pablodan bahsetti. Ebeveyni Rusmuş, babası ihtilâl- de vurulmuş, annesi sefaletten öl- müş, dendi, Ve nihayet bir gün bu meşhur kemanistin Londraya ge- leceği ilân olundu. Bir vakitler John Brown'un hayalinde hep ken di ismini gördüğü büyük tiyatro binasının salonunda kocaman ve kırmızı harfler şimdi “Pablo Ra- moff,, yazıyordu. Jahn Brown ne yapıp yapıp bir bilet tedarik etti. Acaba kendisini dinlemiye geleceğini oğluna bir mektupla bildirmeli mi idi? Hayır sürpriz yapmak istiyordu. T iyatro hıntahınç dolmuştu. John Brown ne kadar gu- rur duyuyordu.! Haklı değil miy- di bu gururu duymakta? Bütün bu şöhretine, bütün bu yükselişine, herkesin kendisini bir Rus bilmesi- ne rağmen onun oğlu, onun sevgi- li çocuğu idi, Bütün seneler zar- fında Billy. babasını hatırlamadı ise bu onun kabahati değil, yaşadı- ğı hayatın icabatı ve etrafındaki- lerin tesiri idi. Konser fevkalâde muyvaffakıyetle bitti. Sonu gelmi- yen alkışlar bütün binayı çınlatı- yordu.. Ve her alkış baba ile oğlu biribirinden biraz daha uzaklaştırı- yordu. , Şimdi herkes bu genç dâhiden bir imza alabilmek için başma ü- şüşmüş, programlarını uzatıyor- lardı. Jahn Brown'un içinde oğlunu bir kere olsun yakından görmek için yenilmez bir ihtiyaç vardı. Hem bu onun hakkı değil miydi? Programı nı göğsüne bastırarak kalabalığı yara yara oğluna yaklaştı. İşte o- nun, uzatılan programlara işlek ve büyük harflerle “Pablo Ramoff,, imzasını attığını — görebiliyordu. “Pablo Ramoff?,, » htiyar John Brown, OĞW’ i yaklaşmak için attıği hef adımm kendisini ondan biraz gebt uzaklaştırdığını hissediyordu. Bi ly için bütün dünya musikiden retti. Ve bu kadar yükselen i“’.'— larm içinde eski sevgilerin bif ati tırası bile olamazdı. ; Oğlu, artık kendisine değil eti fını saran bu zengin ve şık inser lara aitti. j n#î' Pablo Ramoff, titriyen bir yar elinin uzattığı programi ’W ken başını kaldırdı ve biran w oğul gözgöze geldiler, gene - b mm yüzünde en Hfak -bir beek | vIs gizeket HİYA KaH AAT " j Dir tahta oti ilâhtı. taht yıkılmadıkça bir ilâh ©! ta devam edecekti. Programâ î;: çabuk bir şeyler yazarak iad? ti ve başkalarına döndü. John Brown gözleri yw kalabalığı tekrar yara yara ’Jv geceye çıktı. Boğazında hxçk”g lar düğümleniyor, yüzünün hef v gisi ayrı bir teessürle titı'i!f""'ı Oğlu kendisini tanımamış, ta—“’ş: mamıştı. Hiç olmazsa oğlunun zısıni görmek için programI # ne kaldırdı, ve gözlerinden ğ nan yaşların perdesi arkak: Bro' şu imzayı okudu: “Billy_-j | Amerikalı Doktor Meğer Çıldırmış! Bir iki gün evvel bir Amerikfl; &e KA nir mütehassısının hikâyesini ir tık. Bu mütehassıs oğlunun Si ne bir tabanca çekmiş, ken' yat yükünden kurtarmak bi hakkında fikrini şormuştuk. H* reddüt etmeden şu cevabı V! W diye oğlunu öldürmesi, asıl ken çıldırdığına bir delildir.,, d Dün gelen Amerika gaze_te] ql”' tor Kenanım tahminini doğr ve ıd kararı vermişlerdir: K “Öldürülen gencin hastaliğ? Çüf kazaya maruz bırakarsk_ dşey'a; göçüp gitmesi ancak bir g talığına şifa bulmaz bir hasta-ut bulunmuştu. « Deli olan oğul değil, Ü miştir. Ayni şehirde yaşıyan b'ı; bulmaz neviden değildi. Günd! lâlet eder ki, o da meşhur SiT ye teşhis kondurmuş, çocuk oldukça işkence çekmesin Sinir mütehassısı doktor BT tesadüfen karşılaşmış ve bü Bugün erkenden bunamak bile olduğu halde her nevi akli h da şifa ümit ve ihtimali Vl—fâîl,!’ sinir mütehassısının “şifa DU gl hastast çocuğu tedavi etmü!“:w nan sinir mütehassısları itt? iyileşiyordu. Babanın kendi dei öldürmesi, sonra kendi keN”” £ tehassısının kimse farkmdâ birdenbire çıldırmasıdır.,