“ —— m me ww Doğu yollarına trenden bir objektif bakışı *vzipaşa - Malatya yolunda Yolcuş Akçadağ istasyonu var. em esnasında trene bura- di Tang vi amele, işçi, köylü bin e, e kuvvetli Anadolu â — Güneşten yanmış deli. pl nz tecrübe görmemiş İng, R uklar, yer bulamamışlar, koridora sp yarinnan önündeki Oturayarıze: slârmı atıp üzerinde Yaklaşı, dolaşıyorum. Akçadağa ağu Bir âralık iki delikan ad İm. İkisi de Darendeli. Biri- Büyük Küçük Osman, diğerinin Bi i Osman... İma ie Osmanın elinde Akçuda. Man yar bilet var. Küçük Os- Baktı tya için bilet almış... m: Büyük Osman başmı ndi kendine “. £ konuşuyo, Tiu Allah belâsmı versin. Bileşy, öd inecektim. Kondüktör ri to; Kecağı; De oplamadı. Tuh, tuh... Ne R Üyük Osman, Malatyaya git Kaş, ,, ek mecburiyetinde kal kulu, görünüşü çok güzel meyve Mae tekrar aön'iş ücreti ver- 4 İç) koruluğu, sonra yine etrafındaki Böy ikâyetçi.. — © öbek öbek ağaçlıklar, toprağı kuv- dim, g, OSMAN YARIN Bölul- Maharririmiz Malatyaya © “yetti mahsuldar Malatyayı-ne ka — um; iniyor dar güzelleştiriyor. Osman Hâyir ola E ğer Mala ba yy, “edim, fe. . e. e yadan saat Varım Haber mi D 4 | 1245 te kalkmış i 0 g u Il e KT | n I n olsaydık, Saat 18 Ülraçy, Pvle acm de Elâzize varabi boyaug, şeklide lecektik. Fakat, rö Cev bükerei tarlı trenimiz Ma| a2 verdi; K avısı Kok u l u latyaya ancak sx) ogi A kçadağda et 16,45 te gölebil. Küle, in. Tren di Şu halde gec Sagi Nemedim, . 22 de Elâzizdeyiz Syon, alatyaya h o al t a demek... Büy dine Oradan e Y I . a y Malatyadan son-| “eğin, <eeğİM,,, e Ta yavaş yavaş id dağların alçaldığmı, yerlerini ge- ay Mirada trende kontrol başla. (777 AN, mr) er ovalara, yaylalara verdiğini gö Kğ gar Ve şeftren herkesin bile | Ş Ç ; ( © rüyoruz. Ufak tefek iklim farklari. taş iş Or, tetkik ediyordu. Bir | $ Lâtif Erenel (4 şe Garp Anadoyusu köylerine çok Ki layak o Damarlar, Ki. . Anne benziyen cenup köylüsü de daimi nduğı. anlamaz PU adap yakit olduğu için uzun bir bir canlılık ve hereket içindedir. | ai Küçük Osman biletini y. yolculukla yorulanlar, bu'fırsatı — Bu canlılığa, teen güzergühmdaki | bilet Malatya için kesilen bir dg, Şdğu için hamiline iade e- “ Ba Büyük Osmana gelmiş- tu Ni, biletini uzatmea bütün dai, “Eydana çikti. O, Akçadağ- Ya Yü iğinin mesuliyetini memu bun, miya çalışırken şef tren de w Yünları söylüyordu : tim ve Pt, peki kimse görmedim, Hay ir yi, Bakınız, elindeki bilet bilir, ,. Akçadağa kadar götüre- Aiadağ küruş eksik vermek için Onda İçin bilet almıştır. Fakat dar er DİYor da Malatyaya ka Mek istiyor. pe bağıra dursun, tali- Gila, Tatnamedeki tarifeye ba- tüne öy Yrnazlığı yüzüne gö- İtak ge #tiran Osmandan fark 0- biyag, Kuruş aldılar. O, hâlâ Ma- ihMek İcin hazırladığı plâ- Masından doğan teessür «© Düykırıyop; be 1, bari tren eni memleketime beda riniz.» bağ ve bahçele : sehri O göremiyor. da, iri » taraflı bahçelerin imti. Me 1g DEN. İstasyona girdi. m > Çok kalabalık var... fa esinde yemek yiyecek hiç kaçırmadılar. Beş dakika için- Londranın büyük caddelerini ay- dınlatan civa renkli lâmbaların serp- tiği işık yeşilimsidir. Bu renk kadın. larm vüzüne aks&ttiği zaman, onla rı hastalıktan yeni kalkmış gibi gös. terd'gi için Londra kadınları işık renklerinin ıslabmı özlemekte ve iz- temekte idiler. Çünkü bu lâmbalar ve ışıklar gecenin bütün * büyüsünü, siirini bozuyordu: Nihayet fen adam- arı meseleyi hallettiler, gecenin bü- tün sihrini, füsumunu, cazibesini fa- de eden bir pudra buldular, Fakat bu pudrayı kadınlar (o kullanmıyacak, lambalara sürülecek Londra gazetelerinden biri, vaziye ti şu şekilde anlatıyor: Bu pudra kullanıldıktan sonra ışıklar düzelecek ve kadmlar daha çok güzel görünecekler. Kimbilir, ışıkların bu vaziyeti yüzünden nice aşk maceraları neticesiz kaldı, Eski ışıklar yüzünden fabrikada çalışan genç bir kız, fabrika sahibi ile aşk maceralarına girişemiyordu. Çünkü yüzü ışık alinda yemyeşil kalıyor. du. | ŞU GARIP DUNYA İngiliz Kadınları Güzelleşti TAN de, lokanta doldu, taştı, Ancak, böyle büfeli istasyonlar- da, kompartımanda yalnız yolcu- luk etmenin ve yalnız bulunmanm cezasını çekersiniz, Çünkü, &apı- nizi kilitliyecek memuru bulamaz. smız, Kompartımanı açık birakıp yemeğe gitmek te pek doğru ol. maz. Muhakkak, siz yemekte iken içeriye yabancı bir elin uzanmama- sını temin edecek bir adam lâzım. dır. Kompartıman ko; m olan mek tepli kızlar, burada ineceklerdi, Fa Kat, nasıl oldu bilmiyorum. Yemek yemek için ayrılacağımı söylemiş, bizim odacığı göz kulak olmaları. ni rica etmiş bulundum. Çocuklar, bunu kabul ettiler, Ben de btlfede rahat bir yemek yeme imkânmı bul dum amma, dönlişte kendilerini haksız yere trende beklettiğim için cidden üzüldüm. Bavullarmı hamal Jar indiriyordu. İkisine de teşek- kür ettim: “— Neyse, burada biz vardık. dediler, Bakalım ileriki istasyonlar da size kimler yardım edecek?.” slatyadan eski Malatyr is- tasyonuna kadar uzayan şe | hir kıyısı, zerdali ağaçlarının iç a- | çan kokusiyle yıkanıyor. İri iğde ağaçlarınm gizlediği bağlar da Ma- latyan hususi güzelliklerinden biridir. i Eski Malatyada bazı beyaz şal- vari köylüler, eteklikli delikanlı- | lar gördüm. Gerçi bu sıcağm altm- da şayaktan, yünden, ketenden ka in elbiseler giyilemez amma, gö- aül, şirin ve sıcakkanlı Malatyada, yurdun bu güzel köşesinde göze pek batmıyan bir kıyafet Or. Şehrin şimal düzlüğü üzerinde geniş bir yeşillik var. Çok sik a- Zaçlarm meydana getirdiği bu ko- köylerde daha çok rastlarsınız, Dim adamları bu derde ancak 50| bin sterlin sarfettikten sonra bir ça- re buldular, Keşfolunan pudra ile am pullerin içi sıvanacak ve neticede e lekirik ışığı güneş ışığının tam tak- lidi olacaktır. Bundan başka bu ye- ni pudra ile sıvanmış ampullerin ışi- ği, pudrasız ampullerin ışığından üç misli kuvvetlidir. Si Balivutta yeni, gerip bir sinema| yapılmıştır. Bu sinemanın oturacak koltuk, sandalye ve kanapesi yoktur. Fakat buna rağmen, müşteriler a- yakta da değildir. Sinema o şekilde yaptırılmış ki, müş terilerin otomobilleri içerisine girip diziliyor ve seyreler de, otomobilden çıkmadan perdedeki filmi görebiliyor. lar. Içi 500 otomobil alan bu sinema kuvvetli projektörlerle aydınlatılmak tadır, ... Amerikanın Novi Orlean şehrinde Trot adir bir meyvacı, tek bir ağaçta 79 türlü meyva yetiştirmekle rekor kırmıştır. sz MERAKLILAR ARASINDA 1 aa İçinde Kendimi Kaybettim!. vukat Mehmet Talât, Kala. mıştaki köşkünün, her biri, erbabınca bir hazine değen, bin bir tefarik eşya ile dolu geniş salonun. da, elimi sıkarken; benim hayret- ler içinde etrafa bakındığımı gö- rünce: — Baha durun bakalım... diyor, buradakiler, göreceklerinizin onda giri bile değil! Ve hemen ilâve ediyor: — Bizimkisi âdeta bir hast, Şifa bulmaz bir hastalık... Sonra, gülerek sözünü mamlıyor: — Ben bu nevi merakları, midye haskalığına.. benzetirim! Nasil ki, midye hastalanmadıkça inci yapa- mazsa, insan da bu meraka tutul. madıkça... M eraklı avukat, sözünün bu- rasmda ayağa kalkıyor: — Müsande ederseniz, diyor si- ze salonumu gezdireyim! Birlikte dolaşmıya: başlıyoruz. Her vitrinin önünde, durarak &yrr ayrı izahat veriyor: — Bakınız, Çin porselenleri. Bu porselenler bilhassa desenleri ve renkleri itibaril virlere ayrıl mıştır. Her hükümdarın, kendi dev rinin husüsiyetine göre bir porsö- len işleme tarzı vardır, Mütehassıs ve alışkan bir göz, bu hususiyetle- ri derhal farkeder, Bir bakışta, yle ta- Yung devrinin malı mıdır, Ming mahsulti müdür anlsr. Burada lenler görecek- siniz neti, on beşinci Lui devrinin porseleneileri, motif- lerini bu eski porselenlerin desen- lerinden almışlardır, Meselâ, şun- lar Çin Emay İşte bir parça ki: sekiz yliz senelik olmalı. Üze rinde Papanm İmzasmı taşıyor. A- ralarında Türk emayları da var. Şu izerine mine ile işlenmiş “Ma 1 gördünüz değil mi? Ü- çüneli Osman devrinin malı. Yas pıldığı tarih te yazılı: 1170. devrinin ırmalı bir örtü gösteriyor * — Dördüncü Murat zama- nindan kalma! Çinde daha porselen İşi malim değilken yeşim "üzerine âvâni ya- parlardr. Bende, bu yeşim parçala- rından birkaç tane var, Gözüm gi- bi saklarım. İlik yeşim örneklerine rastlıyabilir miyim, ümidiyle müze lerde, nraşlırmadık köşe bırakma- dım. Rastlıyamadığıma göre, bu ilk parçaların, şurada burada 2i- yaa uğradığına hükmetmek doğru olur. Size bir kutu göstereceğim: Çe- lik Üzerine altın kakma... Fekat, asıl kıymeti bu kutunun Endülü- #ün, İspanyollar eline geçmek üze- re bulunduğu zamana ait oluşun- dadır, Ne Arap stili henüz kaybol. muş, ne de İspanyol hatları tama- Hakiki bir melez dev- Yerdeki halı, Gördeste, Selim dev rinde işlenmiştir. Bundan dolayı —— YAZAN: Salâhattin Güngör Asi B. Talât, nefis antikalarının önünde,, adına Sultan Selim Göğdesi di- yorlar.,, vukat Talâtm salonunda, bir mabet loşluğu buluyo- rum. Tarihin her yaprağından bu- rada birkaç nakış var, Artık, me getirdikleri çay fincanından da şüphe etmiye başlıyorum: Belki, diyorum. Bu da bir Çin hükümdarının kadehidir! Ve tabaktaki bisküvilerin hangi devirdeh kaldığını kendi kendime soruyorum. Vitrinlerde, eski Türk sanatinin &bideleri addolunacak yüksek eser ler gözüme çarpıyor: İstanbul işi süzeniler, Bdirne işi minyatürler, Sivas ve Bandırmada dokunmuş ku maşlar, irili ufaklı köseler, tabak- lar, zarf ve fincanlar... Bu arada bir ince Sivas sevcade- si görüyorum, İpek mendil kadar yumuşak.. Gondol biçiminde yüz yıllık bir divan görüyorum. Dün yapılmış kadar sağlam! Hele mer- mere can veren bir İtalyan sanat- kârının elinden çıkma bir ana - ço- cuk heykeli var ki, beni dakikalar- indürdü. Kıymetli göblen perdeler asılmış, kapılardan geçi- yoruz, Bakiyorsunuz: Reştte do- kunmuş bir yastıkla, iki yüz yıllık bir Üsküdar çatması, kucak kuca- Za vermiş, yatıyorlar. İnsan elinin fildişinden ne şaheserler yaratabi. leceğini, Mehmet Talâtım kolleksi- yonlarını gördükten sonra, anlıyor sunuz, "Türk, Acem, Çin, Hint, İtalyan, Fransız, Rus... he Binlerce Antika Eşya ünya yüzünde, pek az millet var, bü salonda kendi sanat varlıkalrından biror iz bırak» mamış olsunlar! Mercanla. işlenmiş bir küçük Baküs heykeli o kadar hoşuma git- ti ki, dakikalarca önünden ayrıla- madım. Aile ve iş mefhumunu temsil e- den, bir çiftçi karı - koca heykeli, gördüm ki, 120 senelik bir mazisi VATMIŞ. | Eğer, yakm zamanlara ait bir eser olsaydı heykeli panm Kari Matikstan ilba maldığına hükmeder dim. Elinde bir çekiç ve ayağı al- tında bir orak tutan bu genç adam, “proletarya” nin ta kendisi idi. | Sonra, bir başka köşede, dünya» nın şüphe yok ki en nefis çekme eeleri bir araya toplanmıştı, Bun- lar arasında bir sedef çekmece gös terdiler ki, en küçük parçasını ye- rine koymak için, bir adamın bütün bir gün uğarşması lâzım: ay Talât; boncukla işlenmiş bir tabloyu gösterirken: — İşte bir sabır harikası! dedi, Yakından dikkatle bakılmadıkça boncukla işlendiği anlaşılmıyor des gil mi? Düşünün bir kere, bu tab. Jonun üzerinde aylarca, yıllarca uğ raşmak için, ressamda ne kadar yorulmaz bir sanat aşkı, ne derece büyük bir sabır olmalı! Çıplak göz le görülemiyecek derecede inbelik ve ustalıkla işlenmiş Çin eserleri, Bay Talâtın hazinesinde, en mühim yeri tutuyor. Bunları işliyen Çinli Banatkârları, belli ki, çalışırken lüp kullanmışlar, Bay Talâtım köş- künde gündelik öşya bile antika... Rönesans tarzında yemek masası, kütüphane odası, Şark Üstübu istirahat salonu!, Bay Talât, Şark salonunda banâ yaldız- Bizans usulü Ir bir sandık gösterdi: Bu sandı ğın bir eşi Evkaf müzesinde İmiş, Bir tane daha olacakmış amma, onun nerede olduğu belli değilmiş, kadar heyecanla konuşu. yordu ki, o “nerede oldu. Zu belli olmıyan sandığı da ele ge» çirirse, hemen satm alacağına şüp he etmedim. Yalnız seyir ve tema- şası, saatlere mühtaç olan bu kas dar tefarik arasmda Bay Talât, emrine verilmiş eşyayi kıskanç bir itina ile muhafaza etmekten başka düşüncesi olmıyan emektar bir mü ze müdürüne ne kadar benziyordu. Kendi kendime düşündüm: Bu engin hazine işten anlamıyan biri- nin elinde, yalnız maddi kıymetle- rile ölçülen birtakım kırık dökük- ten başka birşey değildi. Fakat o- ru, gelip te bir de sahibine sorun. Diyor ki: — Dünyada en büyük zevkim kırk yıl emek vererek parça parça topladığım bu eşyayi, her gün yerli yerinde görmektir.” Sanat zevkinin genişlemesi bakı. mından, Bay Talâtm benzerlerini memlekette çoğalmasmı dilemek, çok yerinde bir dilek olur.