KEKE DARI Avı vurmadan derisini düşünmek hastalığı Futboldeki mağlübiyetimiz tevillere imkân vermiyecek kadar ağırdır Sporun bir teknik ve bilgi işi olduğunu kabul etmedikçe bu acılar devam edecektir Olimpiyat futbol kurasındı ilk maçta Norveçe düştüğümüze sevinen ler çok olmuştu. Oyundan evvelki tah minleri okuyanlar âdeta Türk takımı nın muhakkak galibiyetini kücülte - cek hislere bile kapıldılar. Öyle ya, Norveç takımının aksamıyan bir ta- rafını bırakmamıştık. Güya, Nürveç- liler ağır oynarlarmış.. Onlara muka- bil biz filânca günkü ateşli oyunumu zu tutturursak şimal oyununun me- kanizmasını Hallacı Mansur gibi &- tarmışız...Ve güya şu oyuncuyu taki mın bu yerinde oynatmak şartile bi- zim ekibin kudreti beş misli olurmuş.. Bunlara benzer yazıları okuyucu - lara sundukça futbol merakitiarnn ümitlerini muhakkak gelibiyetimizi tabii görecek hale getirmiştik. Norveçi şu veya bu şartlarla ka- zanacağımızı şavullıyanlara,Girit se- ferine çıkan donanmaya alınan üç marifetlinin hikâyesini bu sütunlar - da hatırlatmıştım. O hikâyeyi kısaca bir daha tek - rarlıyayım : İlk Girit seferine çıkılırken kadir - galardan birinin refsine üç marifetli müracaat etmiş. Biri pek uzaktan gördüğünü, Ikincisi çok uzaktan işit. tiğini üçüncüsü de pek uzaktan koku aldığını iddia etmişler. Marifetiiler kadirgaya almarak denize açılmmış. Girit adası uzaklarda ancak fark olunduğu zaman, uzaktan gördüğünü iddia eden marifetli elini gözlerinin üstüne siper ettikten sonra bağır - mış: — Gördüm! Gördüm! Baş şövalye- nin kızı kalenin dördüncü mazgalı üstüne oturmuş taranıyor!.. Uzaktan işiten marifetli: — Evet doğrudur, şimdi tarağını elinden düşürdü. Sesini işittim. Uzaklardan koku alan burnunu u- fuklara diktikten sonra: — Şövalyenin kızımın saçına sür - düğü ıtrıyatın mis gibi kokularmı a- lıyorum. Hayretle üç marifetliyi dinliyen bir tayfa reise selâmını çakıp ilâve etmiş: — Reisim benim de bir hünerim var, Ben de bu kadar uzaktan göreni, bu derece uzaktan ses alanı ve bu ka dar uzaktan koklayanı iyi patakla - rım... Şu Girit seferine iştirak eden üç Or. No. 5 marifetlinin hikâyesi spor işlerimizde 06 zaman tekrarlanmamıştır âcaba? Gizlemeye, boş tevile hiç Jüzum yok. Açıkça söyliyelim: Biz spor tekniğinde çok yaya ve pek alaylıyız. Her şeyi basit görmek ve her ölçünün bir tesadüfle kıymeti- ne kani olmak hastalığını bırakaca - Zımiz güne kadar şu çorba halimiz devam edecektir. 4-0 gibi bir neticeden sonra dahi yazılanlara insafla bâkan bir adamm içinin bir kat daha kanamamasına imkân yoktur . Çayırda ve yağmurlu bir havada oynadığımız için Norveçe daha kolay yenildiğimizi bildiriyorlar. İkinci dev rede kesildiğimizden rakiplerimiz sa- yılarmı dörde kadar çıkermışlarmış.. Mazeret ve tevil olarak ileri sürül müş bu iki noktada hatalarımızı ve alaylılığımızı apaçık gösteren işaret- ler olduğunu farkedemiyor muyuz? Dünya birinciliklerine çıkacak eh- liyeti kendinde görüp, üniformalar yaptırarak yola çıkan bir heyet na- sıl olur da çayırda ve yağmurda da oyniyacak kemale gelmemiş oldukla- rını mageret dlye osunmaya gayret! eder? İtalyanın da ekseri sahaları çayırsızdır. Çayırlı sahalarda oyna - dıkları Avrupa kupasmda sahanm çi men olduğunu tekrarladıkları vâki midir?. , İkinci devreye nefesimiz ve takati miz yetişmediğinden göllerin dörde- kadar çıktığını itiraf ise en büyük ayıplardan biridir. Nasıl olur da, bey nelmilel maçlara çıkan bir takımm iki devrelik nefesi ve takati olmaz? Bunları evvelden heseplayamayıp sonradan bir şeyler keşfetmiş gibi bulunanlara spor tekniğinde halis muhlis alaylı derler, Yukarıda da yazdığım gibi biz bu alaylılık ve avı vurmadan derisini dü şünmek illeti yüzünden hep geriliyo- ruz. Maçtan sonra Norveç kafile reisi bir gazeteci arkadaşa mağlübiyetimi zin ağırlığını ve sebeplerini şu cüm - lelerle anlatmış: — Ben takımınzı Amsterdam olim- piyadında da gördüm. O günden bu- güne kadar hiç İlerlememişsiniz. Bu- günkü netice iki futbol arasındaki farkı gösterdi. Bir Norveçli sporda ve her yerde b Mahmut YESARI Kapının önünde durdu; bilek vaa- hep birden -ayağa kalktılar; tine baktı, üç buçuğu geçiyordu: — Evdelerse, uyumamışlardır. Ev de değillerse felâket... — Olur adam değilsin! — Tayyare postalarıyla mı geldin? Ve, hepsinin ellerini sıkarken ay- Kulak kabarttı; içerden kapı gi-| rı ayrı cevap veriyordu: cırtıları; tabak, çatal tıkırtıları, in - celi kalmlı, yüksek sesle konuşma- lar duyuluyordu. — Usklidardan kayıkla geçtim... Kendi âlemlerine daldıkları için. vakti, zamanı unutmuşlardı. Celil Böyle bir gecede Fofoyu yalnız | Mahirin kayıkla Istanbula geçişini bırakırlar mıydı? yel Fofonun kadm, erkek arkadaşla | ** rı, arka taraftaki, hem yemek odası, bem salon olarak kullanılan, apartı- | Cetit manm.en geniş odasını bulmuşlar» dı, duyunca, saate bakmak akıllarma imtişti: — Uç buçuk.. Epey geç olmuş., Mahir, Fofonun elini sikti; — Başın sağ olsun!.. Yüzü, yasla kararmıştı. Genç ka- Geceyarısından sonra, sabaha kar- | dm, birden hıçkırmağa başlamıştı. şı, kapının çalımışma, misafir gelişi- Ortadaki masanın kenarma dirsek- ne, içlerinden bir kişi olsun şaşma |lerini dayıyarak oturan Bilâl, kaşı- mıştı. Fakat kapıyı açan Ida: — Celil geldi!... Celil Mahir! Diye bağırınca, kimse inanmak istemedi: — Kadıköyde idi yili — Dönemez git, nı, gözünü, dudaklarını oynatarak, İ Celil Mahire: — Biz unutturmak, avutmak isti- yoruz; sen, şimdi dert tazeleme! Demek istiyor gibiydi. Fakat Celil Mahirin oraya geli- er tentilmendir. Büyük farkla kazanıl - mış bir maçtan sonra mağlübun kıy- metini alçaltmak-ise, idareci diraye tine uymaz. Bu itibarla Norveç ida- reisinin söylediklerini samimi ola - rak kabul etmeye mecburuz. © Norveç kafile reisinin sözlerinden bir şey daha anlamış oluyoruz. O da Amsterdamda bizimle karşılaşmadık ları halde oraya giden takımlara bir Avrupalı gözile dikkat etmiş olması. nı... Halbuki bizim gazeteciler ve ida recller orada gördükleri Norveç fut- bolünün gölgesinden haberdar olma- dıklarmı son tahminlerile isbat etti- ler . Daha açıkça yazayım: Bizim bura da kazandığımız bazı maçlar da Av- rupa sahaları için yarıölçü bile teşkil etmez.Buraya çağırdığımız ecnebi ta kımlarının birçoğu herkesçe malüm metleri içinde kat'iyyen bulunmr- yorlar, Burada büyük farklarla bekledi- gimiz bazı takımlardan daha çok a - şağı takımlara © seyahatlerde nasıl mağlüp olduğumuzu bilenler iyi bilir ler. Son söz olarak diyorlar ki: Oyuncularımız biribirine alişik ol- madıklarından takım oyunu aksamış tr. Ben de son söz olarak Giyeceğim kiz — Bizim bugünkü idare ve nizam- namemizin tatbik şeklile Türkiyede hakiki ve istikrari tam bir milli ta- kımın çıkmasına imkân yoktur, İn- gilterenin Arsenal takımımı muvaz - zaf olarak getirtsek bu zihniyet ve bu bilgisizlik içinde onlar da iki üç senede kuşa dönerler.. . Eşref ŞEFİK Ankaragücü Macaristana gidiyor Ankara, 4 (Hususi muhabirimiz - den) — Ankara şampiyonu Ankara Gücü klibi üç maç yapmak üzere cumartesi günü Macarislana harc - ket edecektir. 16 kişilik olan kafile, dönüşte Romanyaya da uğrayarak üç maç daha yapacaktır. daha doğrusu, hep ayni şey düşü- özlerde ayni hayelin, &y- ni hatıraların izleri okunduğu hal- de, unutulmuş görünen derdi, mu- hakkak tazeliyecekti. Celil Mahir, sormağa cesaret edemiyordu. Fofo - nun yanma oturmuştu. Biribirini tutmıyan kelimelerle, anlaşılmaz bir İ mırıltı ile, genç kadını teselliye çalı- şıyordu. Göz ucuyla da, odadakileri süzüyordu. Aralarında Özdemir ek- sik; hemen tam kadro ile bütün kum panya oradaydı. Celil Mahir, onların Kadıköyde kalmayıp, Beyoğlunda eksiksiz top- lanışlarını, kendi İçin, pek hayra yormadı. Masaya, rakı sofrası ku- rulmuştu; Celil Mahir, bunun, “fev- kalâde bir hadise,, olmadığını bili- yordu. Hemen her gece, oyundan #onra, bir bara, bir gazinoya git- İ mezse, gidemezlerse, biribirlerinin evlerinde, apartımanlarında, hattâ odalarında toplanır, ve içerek sabah- larlardı. Bu, yeni bir şey değildi. Fakat bu toplantılarda, daima “tam kadro,, ile bulunmazlardı. Ce- lil Mahir; vaziyeti şöyle: kestiriyor- du: Bilâl, kendi kadehini doldurdu, — İçip içip-sabahlıyacaklar.. Sar | içti: bahleyin vapura binecekler. Va- ye GAGA ii ame m Şİ? ii TAN Boksörlerimiz tehlikeli hasımlara hazırlanıyor Sn v olan sebepler yüzünden kendi kıy-| omanyadan gölderk yarı orta ve orta lanan Melihle Berlin. olirapiyadına gitmeyip bu- rada sıkı maçlar yapmağı tercih & - İden boks şubemiz çok heyecanlı ve tehlikeli maçlara hazırlanmaktadır. En teerilbeli boksörlerimizden Kü- çük Kemalin sabık Avrupa şünipiyo- nu Romanyalı Lusyen . Popesko İle döğüşeceğini geçen gün haber ver - miştik, Katiyetle haber aldığımıza göre Küçük Kemalin döğüştüğü gün memleketimizin en iyi boksörlerin - den olan Melible Yorgos da kendile- İri için getirtilen çok tehlikeli hasım: larla karşılaşacaklardır. Profesyonel boksta Avruba şam- piyonluğuna kadar çıkmış bir bok- sörim nekadar çetin ve ne “derece kudretli bir döğüşçü olacağını oku- yucularımız anlarlar, Melihle Yorgo sa getirtilen hasımların da dilnyanın en ileri profesyonel şampiyonlarm - dan olduğunu işitiyorür. Amatör O boksörlerimizin döğüş "Kurdu olmuş sında nasıl kâten heyecanlı bir merak noktası- dır, Doğrusunu açıkça 'söğlemek Liz | gelirse, biz bokgörlerimizin bu çok siklet boksörlerle çarpışmağa hazır- Yotgos çetin döğüşlerde şimdiye kadar te- sadüf etmedikleri müşküllerle kar- yılaşacaklarını zannediyoruz. Çünkü Avrupa şampiyonluğuna kadar yükselmiş ve profesyonel dö- Züşlerde birinci -sintflara çıkmış ec- nebi boksörlerin amatör. kalmışlar tarafından pek kolay haklanamıya- caklarını biliriz. Bu itibarla boksör- lerimize döğüş gününe kadar çok dikatli hazırlanmalarını candan tav- siye ederiz. Eğer bu birinci derecedeki pro- fesyonel boksörler karşısında bizim amatörlerimiz beraberliğe yakın ne ticeler > alabilirlerse - amatörlükte dünya birincileri derecesinde olduk- larmı Türklere göstermiş ve bu'su- retle yüzümüzü ağartmış olacaklar. dır, Boksör Şmeling Mak Şinelingi yarı balonu ile Amerikaya gidecektir. Şmeling Amerikaya. ; varışından sonra, Bradok ile yapacağı maça'ha- zırlanacaktır. Resmi dairelerin ücretsiz telefonları Ankara, 4 (Husust muhabirimiz - den) — Bakanlar Heyeti, İstanbu! resmi dairelerine verilecek ücretsiz. telefon mikdarlarını tesbit ve kabul etmiştir. Ücretsiz telefon - mikdarları şunlardır: Cümhurreisliiğne 3, Bağbakanlığa 2, Dış Bakanlığma 1, Ziraat Bakanlı- ğına 4, Adliye, Dahiliye, Maarif, Ma liye, İktisat, Sıhhiye ve Gümrükler vekâletlerine beşer telefon. Beynelmilel Selânik sergisi Ankara, 4 (Hususi muhabirimiz-- den) — Hükümetimiz, Selânikte aç lacak olan beynelmilel sergiye iştira. ke karar.vermiştir. İktısat Vekâleti bunun İçin icap eden hazırlıkları ik- mal etmek üzeredir. Broşürler ve &- figler hazırlanmıştır. Oyuncuların hayatı, geceyarısı başlardı. Halk, evlerine dağılıp raha- ta kavuştukları, uyudukları zaman, onlar, kafalarını dinlemeğe, eğlen- meğe hak kazanıyorlardı. Halkı, güldürdükten, ağlattıktan, eğlendir dikten Sonra, onlar, gülebiliyor, eğ- lenebiliyordu ve ağlıyabiliyorlardı. Onların geceleri gündüzdü; sa- bahları akşam; ve gündüzleri de ge- ceyarısıydı, Bilal bir kadeh doldurup Celil Ma- hire uzattı: — Çak bakalım, Bilâlin bir düziye vaziyeti kol - nyan halinin tersine, biraz çakirkeyf olanlar, kapanan yarayı kurcalıyor, deşiyorlardı: — Celil, be! Nasıl, çok acıdım mı? Onun cevap vermesine 'de vakit — Yandık... Dağ “gibi delikanlıy- dı! — Ölecek adam değildi... — Kendi öleceğime inanırdun; Özdemirin öleceğine inanmazdım. — İnsanm canı, vücuduna pamuk “muhasebe direktörü Turhan tayin ©- bırakmıyorlardı: | Muhasebe direktörleri arasındaki tayinler Ankara, 4 (Hususi muhabirimiz - dep) — Münhal bulunan Kamutay kanunlar kalemi direktörlüğüne bütçe encümeni aşkâtip muavini, eski Mali ye kalemi mahsus direktörü Rifat ta yin edilmiştir. Milli Müdafaa Vekâle ti Hava müsteşarlığı muhasebe di - rektörlüğüne Bakanlık bütçe direk - tör muavini Naim, Deniz muhasebe direktörü Rüştü, askeri fabrikalar mu hasebe direktörlüğüne Tapü kadastro lunmuşlardır. Diyanet işleri muhase- be direktörü Rasim, muhasebe direk törü Müeyyet, Harita umum müdür lüğü muhasebe direktörü Rasim, as- keri fabrikalar'muhasebe direktörü Neşet, Jandarma umum kumandan - lığı muhasebe direktörü Recai başka vazifelere tayin edilmek Üzere açık- ta kalmışlardır. Sözünü dinletemediğini, dinlete- miyeceğini gördüğü, anladığı için, o da lâkırdıya karışmaktan bâşka çare bulamamıştı: — Tövbe, yarabbim, tövbe... Hani, hiç isteği yokken, insanı güldürüyor lar... Hemen, amcasma haber ver- miştik... Tabii, çok müteessir oldu; olmaz mi ya ?, Özdemire, son zaman- lardâ bir merâk arız olmuştu; şiş- manlamamak için, yemek yemiyor, perhiz ediyordu. Yediği domatesti... Amcası, baktı baktı da; Sanki du- yuracak, İşittirecekmiş gibi: Nasri, vitamin, vitamin! diye - sade doma- tes, yer misin? Domatesle beslenen can, bu kadar dayanır! demez mi”. Sen ol da, gülme... Halini, söyleyişi- ni bir görsen... Sun'ullah, Celil Mahire sordu: — Sen, kimden öğrendin. Celil Mahir, kısaca anlattı Oda- dakiler, başlarını sallıyarak dinli-| yorlârdı: — Demek, onu, motörde-saniyor- dun? Bug Istanbul 15,— Oda musikisi (plâk), 19 Habef” ler, 19,15 Muhtelif plâklar, 20— Şan: Dis- korof (Pariton), 20,30 Stüdyo orkestrü" " Jar. 21,30 Son haberler, Saat 22 den sonrâ Anadolu ujanımın gafetelere mahsus hi“ vadis servisi vetilecektir, Viyana 20: Haberler ve Berlin olimpiyadıdan Neş3eli musiki; 22: Sal” Pauhmgartnerin idar orkestra ile,serenadlar; 23.25: Berlin olim piyat Dali 23,50: Şrammel musikisi 2450: Dans: Moskova 18.0: Faal musiki; 19.0: Panünyonint be: ral konseri; 22: Yabancı dillerle neşriyatı Bükreş 13,30 - 15: Pik ve haberler; 19,30: kestra; 20: Konferans; 20:20: Plâk; ni Keman konseri; 22: Aktüalite; 220 klar; 22,30: Haberler, spor; 2245: Kai orkestrası; 23,45: Alm, ve Fr. haberler. Varşova 18: Şarkılar; 18,20: Muhtelif; 20: Şark lar; 21: Plâk: 21.30; Muhtelif; 22: Şope nin eserlerinden pliklar; 2230: Piyano « sarkı; 23: Berlin olimpiyadından nakili | 23,35: Leh munikisi; 24: Dans musikisi, Prag 20/20: Karışık masiki; 21,45: Musiki, bir hissi lisan adi. masikili kompozisy 32,45; Olimpiyat haberleri; 23,15: Daf musikisi ; 23,45: Franstrca haberler. o il m Georg Sandor tarafından piyano? | ; Konferans; 20,45: Caruno ve Salya” | Birin sele plâklar; 21,10: Piâkisri | 2140: Hayvanat bahçesinden reportaj; Zü 20: Haberler; 24: Cazbant, il Belgrat 2050: Bayan Maja Mapiç tarafından kağ rışık havalar; 21,20: 21A izanb Ankara tenvir, teshin âletleri sergisi Ankara, 4 (Hususi muhabirimiz a den) — Ankarada açılacak yaka vesait ve teshin âletleri ve tesisati” beynelmilel sergisine yabancı mehi gİsamsaniz mueş s4 yasoşy, uyanaik YAPAN, ii Krank “Yes inde geleceklere bedeva vize veril mesi ve, bu serginin açılmasından e”; vel iştirak edenlerin tesisatların! yapmaları ve sergi kapandıktan s0f İra arz ücden fifmaların mamulâti İn şimendifer güzergâhındaki şehi lerde göstermeleri için bu gibiler Türkiye dahilinde 4 ay kalabilm rine Bakanlar Heyetince olunması kabul edilmiştir. mile 1 Meyvalar üzerinde tetkikler : Ankara, 4 (Hususi muhabirimi$ © den) — Tirkofis meyveler seksiy” | nu şefi Zeki Doğanın reitliğind > heyet, Karadeniz havalisinde kayısı, portakal; yaş ve kuru istihsal mahallerini tetkik etmi Karadeniz Atinasında bir kuru e/” fabrikası açılması kararlaşmıştı. ” yet, Celâl Bâyarın emriyle ve larında standardizasyon mütehast”. Doktor Bade olduğu halde yaş yaş üzüm, kavun, karpuz ve di tes vaziyetini tetkik.etmek üzer? zun bir yolculuğa çıkacaktır. i aralarını. gösterecektik... OY“ oyundur, be! Doğruyu da yalar m işi bak.. Bu gece, “Perde ik narken, asıl oyun, gene perde Odadakilerin. yüzlerine mes du: gösterseydik ya.. Asıl perde ark a o, idi... Ahaliden duyanlar old kek, birkaç kişinin ağladığın! düm. ların tersini, sahnenin içini, &” tan oynuyorduk... Sen, Allahi Lar sındaydı.... — Ozdemirin ölüşünüde ” lahi, bizden çok gcıdılar; yele Celil Mahir, sordu: — Peki, nasıl oldu? Sun'ullah, söyliyecakti; Bilâl ei 4 işaret ederek susturdu: pr yi — Sun'ullah bey, bırak, ben Layım... Ben, hepinizden dah$ İ biliyorum. Sun'ullah, onu dinlemedi? — Bizden fazla, ne biliyor eyi — Tiyatroya kadar gittin ha! ipliği ile bağlıymış... — Gördün, değil mi? Bilâl, bir kadeh daha içmişti: — Bizim Asaf Beyin “Perde ar- — Amma gevezesiniz, be!., ei kası,, nı oynuyorduk... Sözüm ona, | mek için, ben anlatmak balka, Ge yi. dekör- Foto, yaşlı gözlerle Bilâle wi — Bilâl, bırak, Sun'ullsh sın... Sen, lâfı uzatırsın. Bilâ), sinirlenmişti: gr — Uratmak için değil, Sİ,