T Leon Blum kimdir ? Münekkit, muharrir, sosyalist, boksör, eskrimci olan Leon Blum, mektebinin en yaramazı ve sınıfının birincisi idi Vu'den: , Leon Blum hakkımda biribirine zıt, birçok rivayetler dolaşmaktadır. Za- man zaman marksistliğinden, san'at beveskârlığından, âmansı? bir dar düşünceliliğinden bahsedilir. Kin o - nun aleyhine şahsma karşı kaba in- sanları saldıracak kadar yürümüş tür. Bundan yirmi sene evvel eşsiz 20- kâsının kuvvetine meftun olanlar bu- gün ona küfürler ve iftiralar etmek- te, onu Jaurds ile müküyese etmekte dirler. Bu bedbahtlar, Jaurâsin aley- hine de ayni hakaretleri savurduklü- rmı unutuyorlar, Fakat bütün bunlar maziye ait, Bu gün, Leon Blum günün adamıdır, ve aleyhinde iftiralarda bulunanlar, O - nun dalkavukları olacaklardır. Bize gelince, biz soğukkanlılığımizi muha- faza edelim, ve madem ki, gayemiz burada, insanları ve eşyayı olduğu gi bi görmektir, Leon Blum'u ihtirassız ve tarafgir olmadan görmeğe çalışa- lem. L&on Blum 1872 de Pariste, aslen | Aizasli olan Parisli bir aileden di muştur. Bütün çocukluğunu Perisin Saint - Denis mahallesinde geçirmiş- tir. Ateşli bir cümhuriyetçi olan anne Annesi, kalben “Commune,. taraftarı idi. Torununun eline verdiği ilk kitap lardan biri Tenot'nun hükümet dar- besi hakkındaki eseri oldu. “Charlemagne,, lisesinde tahsil eden Leon Blum yaramaz bir talebe idi, fa- kat sınıfinin birineisi olduğu için ce zalardan kurtulurdu. Daha küçük yaş ta iken bir âsi ruhu taşırdı. On dört yaşında, tesadüfen, eline Emile Augier'in“Les Effrontâs,, isi) li piyesi geçti. Bu piyesin üçüncü per- desinde 89 tarihindeki ihtilâlin yalnız bir başlangıç olduğunu söyliyen bir mükâleme vardır, bu mükâleme, onun üzerinde kuvvetli bir tesir bu Leon Blum sonradan gittiği Hen- ri TV lisesinde ve yüksek muallim mektebinde Clemenceau ile Bârres'in müfuzları altında kaldı ve daha sonra “La Revue Blanche,, isimli bir mec- muada, Jean Grave ve 'To d'Aza gibi anarşisilerle tanıştı. Ve nihayet, te- #adüfen, 1893 te, yüksek uallim inektebindenberi görmediği Lucien Herr ile buluştu. O zamana kadar Leon Blum cemiyetin haksızlıkların - dan şikâyet eden bir âsi olarak kal- mıştı. Birçok genç nesiller üzerinde büyük bir tesiri olmuş olan yüksek muallim mektebi kütüphane memuru | Lucien Herr, onun müphem temayül- lerini alarak Kollektivizm'de tebarliz ettirdi ve 21 yaşında, Leon Blum 0s yalist oldu. Sonra, Dreyfu& meselesi çıktı, Jau- rös ile tanışıp dost oldu ve nihayet onun büyük yardımı ile tahakkuk e- den sosyalist birliği! 1905 senesinde Leon Blum yavaş yavaş “faal, bir politikacı olmaktan uzaklaştı. “Humanitö” gazetesinde edebi tenkitlerle iktifa etti. Bir taraf. tan da, devlet şürasmda, istidaları ka bul edip tasnif etmek gibi bir vazife ile meşgul oluyordu. Bu vazifede hu- kuki inceliklerini tebarüz ettiriyor - du. Daha sonra piyes tenkitlerinde ihtisas sahibi oldu, “Matin,, ve "Co media,, ya yazmağa başladı. Harp çıkınca evvelâ nafla nezaretin de çalıştı, sonra askerlik hayatma gir di. 1917 de Bordeaux kongresine iş- tirak etti ve bir sene sonra sosyalist vahdeti tehlikeye girdiği zamn mü- cadeleye atıldı. 1919 da Bolşevizme karşı mukavemeti organize etti ve 1919 da Touro kongresinde an'anevi sosyalizmin nakili kelâmı oldu. Bu arada meb'us seçilmişti. Zekü- sınm otoritesi sayesinde parlâmentö L Leon Blum aleyhinde bulunduktan sonra gelip a- yaklarma kapanan bir uşağa karşi soğuk hareket eder. Diğer taraftan gözlerinin miyop oluşu meşhur olan dalğınlığına ilâve edilirse bir dostu - nun yanmdan onu selâmlamadan £€- çişinin sebebi de anlaşılır ki, buna düşmanları gurur diyorlar. Fakat Ma“ kikatte, onun kadar az gururlu olan yoktur. “Faal,, sosyalistler onu çok iyl tanırlar, Leon Blum ne bir canavar, ne de bir ilâhtır.O bir insan, fikirleri has- s&s, hayatı müteaddit görünüşlerile seven bir insandır, Çocukları, hayvan ları, yeşil kırları seven, yorulmıyan, vakti boş olduğu zaman karısının ida re ettiği bir otomobilde, Fransa yol larmda gezinmeği seven bir insandır. Resimden. anlıyan, ahenkli mimariyi seven, güzel bir binayı görmek için uzun bir yolda dolaşmaktan çekin- miyen bir insan. Musikiyi, Beetho- ven'in olsun, Dupare veya Dukas ile Ravel'in olsun, hepsini seven bir in- | san, Her şeyi okumuş ve okuduğunu unutmamış bir insan. Hugodan yüz- Jeree misra okuyan ve Jaurös'in bir- çok cümlelerini hâfızasmda tutan bir insan. Klâsiklerin hepsini bilen ve bu günün bütün edebi cereyanlarını tanı- mağa vakit bulan bir insan, Stendhal ile Marcel Pront hakkında yazılar yaz mış ve İsterse, ilmi felsefenin eh güç meselelerile uğraşabilecek bir insan. Ekonomi politik'ten Fransız tiyatro- $u tarihine geçebilen bir insan. Her gemisini Hatıra meraklıları Kuin Meri N ALISME nutuk söylüyor şey ile, hattâ tabahatle dar bir insan. Çünkü Leon Blum, şikemperver- dir, İyi yemek yemesini sever, icabin da yediğiniz yemeğin tarifini yapar. Çok içki kullanmuzsa da daima, iyi sarabı sever, bile alâka- O, kısaca, meziyet ve kusurla! bir insandır, fakat etrafmdaki şayia- lardan çok uzak bir insandır, Husu- siyetinde gülüp şakalaşmağı se Vücut ve ruh bakımlarından genç ka! mıştır. Yeni ve taze her şeye fevka- tâde hassastır. İ Fikrini açıkça söylemek İstediği zamanlar, kaba denecek kadar açık söyler. Çok tedbirlidir, fakat icabm- da tedbirsizlik derecesine çıkacak ka dar cesurdur. Kendisine söyleneni sonuna kadar ve sevimli olarak dinli- yebilir, fakat tesir altında kalmadan, Işte Leon Blum, Daha doğrusu be- İnim gördüğüm Leon Blum. İngilterede grevler Londra, 5 (A.A.) — Büyük bir se- fer kumpanyasmın deniz nelesi ile Dok ve antrepolar amelesi, ücret me | selelerinden dolayı grev ilân etmişler dir, Bu milesseseye ait olan elliden faz- la romorkör, bu grev yüzünden must tal bir halde kalmıştır. Grevden ml - teessir olan yerler, Hull, Nottingham Shardlov ve Nevmark'dır. Jen başında midesi bozuk © | SAĞLIK Se —— ÖĞÜTLERİ Çok susayanlar İ Gok su içmek istiyenler, biri haklı, biri haksız olmak üzere iki sınıfa ay- rıabilirler. > İ Haklı olanlar ateşli hastalarla İkerli hastalardır. Tabii balde bulu- nan bir insan günde bir buçuk litre su içerse hararet dertcesi otuz seki- ze çıkmes su İhtiyacı bir litre üç çey- 9 derecede iki litre, 40 derece iç Htre olur. Şekerli hastalara ge- İlince onlarm Kanlarındaki fazla şe- kerin miktarma göre günde üç, dört, aha ziyade, su içmek hakla- ır. Zaten onların çok su içmek haklarını teslim etmeseniz bile onlar İdayanamazlar yine içerler, Galiba dünyada suyu en büyük keyifle içen- İler de şekeri hastalardır. Onlara çok su İçmek hem keyif verir, hemde kendilerinde fazla şeker bulunduğu- İnun farkmda değillerse hastalığı kendilerine haber verir. Haksız olarak çok su içen sınıfın ar ge lir, Insanın midesi bozu kolünca, per- hizi biraz bozduğu vakit hemen bo- ğazı kurur ve suyü birer bardak İç- mek artık yetişmez. Büyük sürahiin başma oturarak sürahiyi bitirinciye kadar içmek ister, ondan sonra da, acaba daha; İçsem mi, diye etrafına bakır, Şekerli hastalar kadar deği- se de, midesi böztik olanlar da çok su içmekten keyif duyarlar. Fakat on- ların çok su içmek keyfini duymıya hakları yoktur. Çünkü çok su mide bozukluğunu arttırır. Bilâkis, ye- meklerde içecekleri suyu azaltmaları; midesi bozuk olmıyanların içecekleri miktarın yarısma, yani yemekte an- cak bir bardağı dir, Şişmanların da. çok su İçmeleri haksız ve ziyanlı olur. Şişmanlar larındaki nesiçlerin. arasındaki w fazladır. Bu fazla su bir parça a- nca şişman hemen onu telâfi et- mek, yeniden su içmek ister. Halbuki -hele yemekte. çök su içtikçe. iştahı artar, daha fazla yer. Fazla yedikçe susuzluğu artar, yine içer. Böylece su ile yemek birbirini davet ederek ikisi elele şişmanlığı arttırırlar. Onun için #işmanlarm en ziyade dikkat edeöek- leri şey yemeklerde pek az st içmeğe| gayret ekmektir. Bur Yapmak rine yemekte büyücek bir fincan -şekersiz olmak şartile- hafif bir çay yahut ıhlamur içmeğe karar verince pek güç olmaz. Çünkli sicak içilen şey soğuk sudan daha kolayca hara reti teskin eder. Çok susadıkları halde çok içmeğe hakkı olmıyanlarm bir kısmi da al büminli böbrek hastalarıdır. Zaten hasta olan böbreklere çok $u gelince, onlar bu fazla suyu süzüp geçirinciye kadar daha #yade yorulurlar, Bazan yaşlıca adamlar da çok suw sarlar ve çok su içerler. Onlarda bu hal mesanede yahut prostatta hasta- Lığa delâlet eder. Onlar da hararetle” ice teskin etmek istiyerek çok su içerlerse mesanelerini fazla gere İrek iltihabı uyandırmak tehlikesine düşerler, Lokman HEKİM İngiliz - Sovyet deniz anlaşması Londra, 5 (A.A.) — Dün Harici- ye Nezaretinde Sovyet Rusya büyük elçisi Maisky,. bir İngiliz - Sovyet deniz mukavelensmesi akdine müte allik görüşmelere tekrar başlamış - tr. Bu görüşmeler esnasında b&zi müşküller çıkmıştır. İngilizler, müs- takbel mukavelename (o ahkâmının Baltık denizindeki Sovyet deniz kuv vetlerine olduğu gibi Çin denizinde- ki Sovyet kuvvetlerine tatbik edilme- #ini arzu etmektedirler. Sovyetler, bunu kabul etmiyorlar, zira Japon- ya Löndrr muahedenamesini kabul indirmeleri lâzım- HERGUN BIR ROPO köşkünde Bu kuleli sara insan büraya yalnız başma bir rüzgür, bu binlerce ağacım gölge lediği gerliş tepenin sırtından, ürper- tiler uyandırarak geçiyor. Kendi kendime; Acaba, peripadişahınm has bah- çelerinde miyim? diye soruyorum. Önüm sıra giden Bay Ali Rıza, be- ni daldığım düşünceden ayırdı: —Sekiz senedenberi, Hıdiv köşkü- ne giren ilk ziyaretçi siz olacaksınız! Önlümde uzayıp giden ormanı, göz- lerimle yırtmağa çalışarak sordur — Köşke daha epeyce yolumuz var, değil mi? Bay Ali Rıza — Hidiv Abbas Hilmi Paşanın yakım adamlarından, temiz yürekli, emektar, bir Türk. Bana kös- kü gezdirmek için epeyce düşünmüş- tü. Bunun sebebini ancak şimdi anlı yorum. Hhdiv köşkü, o kadar itina ile muhafaza ediliyor ki, etrafında ne kuş uçuruyor, ne de kervan geçiri- yorlar. Gide gide, iki yanma divar çekik miş kale kapısına benzer bir yere Royafiz. ihtiyar bir adam. en. ür sesiyle: — Kim o? diye haykırdı. Sonra, Ali Rızayı görünce hemen yol' gösterip ikimizi yerden selâmladı Bir zamanlar, buradan, kollarımızı sallıya sallıya geçmek ne mümkündü. Çubukluda oturduğum zaman hatır lartm: Bidivin uzun kırmızı fesli, Su- dân askerleri, geceli gündüzlü bu ka- p: önünde nöbet beklerlerdi. Nihayet işte köşklin önündeyiz. Hidivin meş- hur kuleli köşkü... Boğazm ne yanm- dan bakilsa,göze çarpan muazzam Â- bide! Kimbilir, ne zarmandanberi açılmı yan demir kapı, sancı çöken bir İnsa- nm haykımışma benzer boğuk inüti- lerle yerinden oynadı. Paslı kilit içinde çevrilen anahtarın sesi, mermer sütunlarda korkunç a- kisler yapıyor. İçeri girince, -muhte- şem bir mermer havuzla karşı karşı- İya geldik. Köşkün her tarafı — kapalı olduğu ilalde bu mermer kaplı küçük. mey- danlıkta nasıl bir sihirli ışık vardı ki, parıltısı ile önümüzü , seçebiliyorduk. Tepemizdeki geniş kubbel çifte mer- mer merdivenleri gördükten (sonra artık buraya, köşk adı veremiyece - ğim, sark masallarmdaki binbir gece âlem lerini canlandırıyor. Her yanı altın yaldızla işlekmiş öyle salonlar görü- İyorum ki bakarken gözlerim kamağı- İvor. Binanın loştuğu. içerde fotoğraf ne çekilmesine imkân bırakmaması, yazık? ce âlemlerini Geniş bir orman.. O kadar geniş ki, gelse, kaybolabilir. Çiçek kokuları ile:dolu Bu kuleli saray gözlerimin önünde Bay Ali Rıza, hana bir yemek odası 6-6-936 ez RTAJ Çubuklu sırtlarındaki Hıdiv bir gezinti y, şark masallarındaki binbir göz önünde canlandırıyor Çubukludaki Küleli köşkün güzel bir manzarası ca emekle meydana gelen Hidiv köş- ünü, pardon saraymı. 42 kalsın, yirmi bin liraya yıkıcılara veriyor- lardı? Bay Ali Rızanm en hassas damarı- na dokunmuştum; Sormayın, dedi, o günler, tees- sürümden, adeta yemeden İçmeden Kesilmiştim. Yine belediyeden Allah Tazı olsun ki, bu telâfisine imkân ol- mıyan felâketin önüne geçti. 20 bin tira,.. Köşkün, yalniz kubbesi etrafın. daki dört somaki sütun, 20 bin Jira. dan fazla eder, Elektrik tesisatı için, 160 bin lira “harcandığını - yakmdan bilirim. — Şimdi, elektrik yok galiba... — Hayır!.. Eliyle, işlemiyen asansörleri, yan- mıyan süslü avizaleri gösteriyordu: — Köşkte, hiç bir könfor ihmal e dilmemişti. Bütün salonlar, kalörifer- le rsıtalırdi. O sırada, en üst kata çıkmıştık. Bay Ali Riza, kulenin önündeki demir İmerdiveni gösterdi. — Asansör bozuk olduğu için, ister istemez merdivenle çıkacağız! oTa- mada güzeli yak mçediyeni ağır 8 pede bir yandan Boğaza, bir yandan Istanbul minarelerine uzanan geniş manzaranın verdiği heyecan, bana ça- buk unutturdu. Kendimi, İstanbulun en yüksek te- pesine konan iri kanatlı bir kuşa ben- zetiyorum. Buradu hâva, bir ilk nisan sabahı kadar tatlı! Halbuki takvimler, Haziran aymda olduğumuzu haber veriyorlar » Bay Ali Rıza diyor ki: z — Kendileri, bülbül dinlemek - için arasıra bu kuleye, gıkarlardı!.. Bülbüllerin o henüz susmadığı bir zamanda gelmiş olduğum için ne iyi etmişim... Ben de kendimi bir dakika için Abbas Hilmi Paşanın yerine ko- yabilirim, Çünkü ben de onun dinledi- #i bülbülü dinliyorum. Hıdiv sarayında her odası elli kişi alan hizmetçi dairelerini dolâşirken; aklıma meşhur bir fıkra geldi. Hani fakir bektaşinin biri; Mısır Hdivi İMehmet Ali Paşanın sarayi önünde oturuyormun. At üstünde sırma spo- letli biri önünden geçince, bektaşi: — Bu kimdir? diye sormuş. — Tanıyor musun,” demişler, Mehmet Ali Paşınm kullarındandıri Bektaşi bu cevabı almea ellerini havaya açıp: —— Hey Allahım, demiş, Şu Mehmet Ali Paşanm kuluna, bir de kendi ku- luna bak! Sonra da bana “Allahım!,, diye ikide bir de çalım satma!.. Hidiv hizmetçilerinin barmdığı bu İ | grupunun hemen riyasetine geçmişti. Mali politikasını şiddetle tenkit etti- ği milli blok hükümetine hücumlarda bulundu, ve ekseriyetin aleyhine dön mesinden korkmıyarak Ruhr faciası- nır çılgınlığını ifşa etti. Leon Blum'un entellektüel cesüre- tini düşmanları bile kabul ederler. Onun zekâsını inkâr elmek istiyen yoktur. Fakat insan olarak onu tani mak istemiyeniler vardır. Gariketü - ristler sebebi nedir bilinmez, gözlüğü olduğu, söz söylerken ilk cümlesini ince bir sele başladığı için mubassir geklinde gösterirler, Halbuki sağlam koca odalarda -yaşamağı rüyasmda bile göremiyen kimbilir, ne kadar ak le babası vardır?.. Köşkten çıkarken gördüm: Bahçe- nin bir köşesinde bekçilerden biri, e Tinde makas, güllerin böcekli yerleri- ni ayıklıyordu. Içim acıyarak, bu ha- rap olmuş bahçeden, bü toza toprağa bulanmış metruk saraydan ayrıliyo- rum. Ve düşünüyorum ki, bir âbideyi yı- kılmaktan kurtarmak kâfi gelmez. Onu, eski haliyle muhafaza etmek ve böyle henüz otuz senelik ömrü. olan yep yeni bir köşkü, seyyah uğrağı gösterdi. Hıdiv, resmi ziyafet günle- rinde, misafirlerini, tamam 200 kişi alan muhteşem bir masa etrafma top- larmiş, Bsyalarnı parça parça söküp gö- tirmüşler. Koca saray, simdi çıril | cıplak... Fakat, salonlar bu bösalmis haliyle dahi, burada nası haşmetli günler yaşandığını göstermeğe kâfi geliyor. Bay Ali Rıza, tesssüründen gözleri sulanarak anlatıyordu: — Köşkü kendileri (Abbas Hilmi Paşa) 905 senesinde yaptırmışlardı. Mimarı Daranko isminde biri idi. etmemiştir. Şuşnig Floransada Floransa, 5 (A.A.) — Avusturya Başvekili Şüşnig, dün akşam Vis - Reggiodan buraya gelmiştir. Hari- ciye müsteşarı Fulvio Suvieh, Rocco Belle Caminate'deki malikânesinde Mussoliniye mülâki olmak üzere Ro madan hareket etmiştir. Suvicb, bu gün Düçe ile Şuşnig arasında vu- ku bulacak görüşmede hazır buluna- caktır. bir insandır, omuzlar: geniştir, sporu sever. Eskrimde meşhur olduktan - sonra Leon Blum boks da yapmıştır. Bu itibarla Tristan Bernardim çok samimi dostudur, Diğer taraftan gazeteciler, onu 80 uk bir hesapçı, mağrur ve hissiz 0- Jarak gösterirler, Leon Blum'u tanr- yanlar bu şayiâlara gülerler. 0, mağrur ve hissiz mi? Şüphesiz, Nevyork, 5 (A-A.) —'Dün merak- lılardan mürekkep bir halk kütlesi, “Kuin Meri, vapurunu gezmiştir. Hatıra meraklılarndan birçok kim seler, sofra takımları, saksılar, ma saatleri, takvimler, sigata tablaları ve porselenlerden mamul eşyâ gibi birçok şeyleri alıp götürmüşlerdir.Bu transatlantiği hasarları gören baş garson; âdeta ağlamalı olmuş idi, Baş garson, yeni bir takım eşyanm kerpeten ve tornavida ile yerlerinden sökülmüş olduğunu söylemiştir. Kuin Meri, bugün Southampton'a hareket edecektir. Anverste grevler Anvers, 5 (A.A.) — Dok amelesi ile liman amelesinin grevi, çuval di - ken kadınlar korporasyona da sirayet etmiştir. Birçok hâdiseler vukua gel- diği, ancak bunların pek o kadar va- him'tolmadığı bildirilmektedir. Anvers gurnizonu kıtaatı her ihtimale karşı | kığlalarında bulundurulmaktadır. kalfalık hizmetinde bulunmuştu, Ku- lağıma çalındığına , göre, inşastına. 280 bin altin lira sarfettiler. hesap yaptım: Altının büşünkü piya kadar bin Türk lirası!... talyan mimârlarından Semlnati de Kafamın içinde derhal küçük bir sazma göre iki milyon yedi yüz Şu — Demek, dedim, binca para, bun- bir yer haline getirmek te lâzmdır. Kuleli Hıdiv sarayı, ne mükemmel .İbir sanatoryom, ne emsalsiz bir otel olur, Boğaziçini canlandırmak için işte “İgüzel bir fırsat daha!. Belediyenin İbu fırsattan istifade edeceğini uma- rız. Salâhaddin GÜNGÖR