4 —SON vıiı.'gıır'— 25 HAZİRAN MĞ BÜYÜK ANNENİN MASALI Büyük annemin anmesi, çok se- meler evvel, hafızası ve meş'esi yerinde olduğu halde ölmüştü. Dedemin babası ise, yani onun kocası karısından birkaç yıl önce vefat etmişti. Dedemin babas çe. wik ve canlı bir adamdı, ve kü- çükken hepimize yüzme öğretir ve bizimle beraber denize girerdi. Büyük ninem bize pek çok hi- kâyeler anlatırdı, bir gün içi - mizden biri ona: — Büyük anne, gençliğinde bü. yücüler varmı idi? diye sarmuştu. — Büyücüler mi? Tabil.. Otur duğumuz kasabada pek çok bü - yücü vardı. Neler yapmazdı ne - ler!. Hasta inekleri, beygirleri iyi ederler, düşmanın varsa — onlara müracaat et, hemen bir yerden düşüp bacağının veya kafasının kırılmasına sebebiyet verirlerdi. Bazan yavuklularımız. tarafından daha çok sevilmek için bize mus. ka bile yaparlardı. Her sene ka- Babanın yanındaki — ormanlıkta panayır kurarlardı. İşte o vakit kasabanın şayanı hayret insanları, genç kızlarının yataklarında em- niyetle yaşamalarını — temin için kapılarını, bacalarını sıkı sıkı ki- litlerlerdi. — Sen hiç büyücü gördün mü büyük anne? — Görmedim amma onlara ait bir vak'a işittim: Meri adında bir arkadaşım vardı. Büyücüler hak. kındaki merakını gidermek için ihtiyar bir kadının başının etini yemişti. Bir yortu günü ihtiyar kadın onu ba şenliğe götürmüş- tü. Bu şerliğe başka kasabalardan da şeytanlar, büyücüler gelecek- miş. Daha yolda giderlerken ih- tiyar kadın Meriye, neler söyle. mesi ve neler söylememesi, ne- lar yapması ve nele, yaymaması Vâzım geldiği hakkında birçok na- sihatler vermişti. Ormanın orta- sında bulunan bir meydanlığa var. mışlardı. Yemekler pişı ü oldu demen hatırladı: İki gece evvel komşu çiftliklerinden birinden on kadar kuzü aşırılmıştı. Şimdi er- kekli kadınlı bir çok şeytanlar a- 'teşin etrafında dans ediyorlardı. Herkes gülüp öğleniyor ve hoşça vakit geçirmeğe uğraşıyordu. Bu eğlencenin içine dalmak ve onlar Bibi gülp eğlenmek İstiyordu; fa- kat bir türlü cosaret edemiyordu. Böyle manasız manasız durmak- tan da yorulmuştu. Eve gilme - liydi, amma tecessüsünü gidere- irşey görmemişti henüz. En- vi yaz Gaha ötelere gitmeği düşün. dü ve düşündüğünü de yaptı. Birkaç adım atmıştı ki kendini ücük bir meydanlıkta büldu. ıu- olanca azametile doğmuş et- çaf piril pırıl pırıldatıyordu. Dal- İggı renkli fenerle süslenmiş bir ağacın koca gövdesine taht gibi bir şey vardı, bu tahtın üzerinde, her hâlde. şeytanların en büyüğü olgcak, keybetli bir şeytan otu- yuyordu. Vaziyeli ve bakışı pek hükimdi, insan onu görünce mut. .lakâ ürkerdi. Bir an için Meri çok korktu. Şeytan çok yakışılkı bir adamdı. Merininse güzel adam - lara zâfı olduğundan — ürkmedi, Bakıştılar. Neler konuştuklarını tastamam anlatamam, Likin şey- 'tan Merinin çok güzel bir kız ob duğunu, birbirlerine çok yakışa. caklarını söyledi. Aralarmda şöy- le bir muhavere geçti. Meri: — Teşekkür ederim, ben bunun aksini düşünüyorum, dedi. — Neden? — Çünkü ben şeytan değillm, Şeytan güldü, ve biraz ilerle - ,_—“Fırıdhık! sizi de kendime G uydurmak için müsaadenize ih- fiyacım yok, dedi, ben şeytan - ların kralıyım. — Ben de ne olur ne olmaz diye yanıma kocaman uzun bir şapka iğnesi aldım. Bilmiyorum, şey - tanların duygusu var mi? Amma ben iğneyi biraz derince sokarsam zannetmem ki bir şeytan bunu duymasın. Hem birşey daha söy- liyeyim, siz başka bir yerde şey- tanların kralı olabilirsiniz, bana vız gelir. Ben gönlümün arzula - dığı erkekle evlenecek tiynette bir kazım. Sanra ne olursa olsun şey- tandan bir koca istemem. — Farzedin ki ben şeytan değil insanım. — O vakit iş değişir.. Fakat siz mademki şeytansınız, insan oldu- Bunuza kanaat getirdikten sonra ilk stalinizin cevabını verebilirim. — Bu söz hoşuma gitmedi. Di- yerek şeytan kollarımı — Merinin boynuna doladı; lâkin biraz son. ra elindeki mendil ile kolunda a- çılmış olan genişçe bir yaradan a- kan kanları silerek ağacın dibine Göndü. O zarnarr Meri: — Size, önceden iğneyi batıra- cağımı söylemşitim, dedi.. Orta. hık serinledi, ben artık dönmeli- yim. Size birşey sorayım, şeytan- ların insana benzemedikleri, ve damarlarında kan yerine alev do- laştığı doğru mu? — Doğrudur.. Meri göz ucile şeytanın kolun - dan alev yerine — fışkiran kana baktı: — Allah rahatlık versin! — Eğer insan kılığına girmeğe karar verirsem gelir size kur ya- parım. Bu uzun şapka iğnesi her vakit yanınızda değil ya. — Relli olmaz.. Bu sizin hattı hareketinize baği — O da şeytana uydu mu bü- yük annc? Yoksa şeytanlay kralı | insan kılığına girip onunla ev - lendi mi? — Eğer şeytanlar kralı böyle birşey yapmışsa hiç şaşmamalı.. Duyduğuma — göre Meriye kur yapmış ve sonra evlenmişler ve hem pek çok mes'ut olmuşlar, İşte büyük annenin şeytan ma- âalı bu idi. Biz çocuklar belki bu hikâyeyi de diğerleri gibi unutacak ve bu- nu bir peri masalı sayacaktık, şa. yet dedemiz, bize, yüzme öğretir- ken kolunda gördüğümüz derin bir yara izinin, bir şapka iğnesinin yaren olduğunu süylemeseydi! — | Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 102 TUNA BOYUNDA —— —— TÜRK Yazan: M. Yüz manda ile çı Alğeddin paşa yibi teşkil etmiş bir Vezirlazamdır. Sonra Halil paşa, Osmanlı dev- ketipin ük Veziriszamı idi. Kuv- üyüktü. Âdeta ayrıca — bir Saltan Mehmet bütün kışı t darik ile geçirdi. Toplar döktür- dü. Dökülen büyük havan topları Rumelihisarı kalesine tecrübe &« Gilmek üzere yerleştirildi. Boğazdan geçmek istiyen — ve kalenin kontrol emrini - dinlemi- r V A AM AD ORDULARI kilir havan topü larla nişan alındı. Bir güllede ge | mi battı. Bu tecrübe çok işe yara- | mişti. Bu süretle havan topları dökülmeğe başlandı. Fatih Sultan Mehmet yüz man- | "da ile çekilir bir havan topu dök- türmüştü. Bu topun namlusuna serbestçe bir adam girip çıkabili- yördü. Fatihin döktürdüğü büyük topu yüz mandadan başka yarında dört yüz kişi de çekerek götürürlerdi. On binlerce adam bu topun Edir- neden İstanbul kafelerinin önüne gin yol yaptılar. .. ı temzlerle, sembollerle konu- | boylarında serbesiçe yerleşmeleri eçende bizim ceki ahbaplar- dan <«Ulunay, ile eramızda hafifçe bir münakaşa — geçmişti. Mesele «Ömer Hayyame ın tasav- vulçu olup olmadığına dairdi. U- Tunay Hayyamı dâ tıpka Mevlâna, Yunus Emre, Seyid Nesimi, Fu- zuli, Şeyh Galip gibi tııı-vvııku Yine tasavwuftur diyordu. Ben ise, İkdam gazetesinde bunun aksini söylüyor, Hayyamda belki — tek- dünyada hayatı, tamı manasile âoş- Ça geçinme taraltarıdır diyordum Bu münakaşada Ulun.y, Hayya- mın tam bir tasavvufçu olduğunu idida ederken, tutmuş, battâ bizlem gair Nec'm bile tasavvufçudur ve hatta oatn meşhur «Hamamiye.- Bi dahi bir tasavvuf eseridir de- dikten sonra bici tasavvuflan an- damamakla itham etmişti. İâhi Ulunay, bak şimdi, be- nim bu yazarm biraz dikkatlice - kursan © zaman anlarsın ki ben tasavvuftan çakıyor muyum, çak- mıyor muyum?. asavvuf demek, daha ziyade | şarak kâlinatta hakikati aramak, ( hakikat a$kile çırpınmak, yanmak | filân gibi birşey demektir. Meselâ | Sözü tam bir tasavvufi sözdür. | Buradaki tüç çifte kayık» bildiği- miz ve baharda içine dolup Kâğıt- haneye gittiğimiz kayık değildr. Bu kayik, başka kayıktır. Bu ka- yik remzi ve manevi bir kayık o duğu için buna herkes binemez. Buna ancak, yörekleri hakikat, Mmuhabbet, ebedyet âşıkları bine- Bilir, Yine burada «iskele. bildi- iğimiz mahut Yemiş, yahüt Katım- paşa iskelesideğildir. Bu iskele de | tıpkı Üç çifte kayıkk gibi manevi | bir vemboldür. Yani hakikat, mu- habbet, ebediyet aşkına istidadı olanların, gitmek istedikleri ser- mediyet yolunun birinci binek is- fayyonudur. Hakikâ ve kâmül bir mürşidin ilham, teşvik ve irşedile bu manevf istasyondan o üç çifte kayığa atlıyabilenler, artık, kimin istedikleri maverai menzilin nu- rani yoluna düşmüşler demektir. İkinci mısradaki «servirevân, söZü de bir semboldür. Bu, ey, kâinatta hakikat, muhabbet, yolunu ara- “mmya talipolan genç yolcu demek- tir. *Sadibdd> ise bir camanlar ü- zerinde kuzular, dolmalar, helva- lar üpletilen ve zurnalarla, çifte- ndralarla göbekler atılan Küğıt- hane mesiresi değildir. Sadâbâttan Ancak iki ayda bu top İstanbul kaleleri önüne getirilebildi. Nisan başında padişah ile bütün ordu da İstanbul kaleleri önüne geldi. Karacabey demirtaşlardan piştar olarak çıkmıştı. Karaca, pliştar kuvvetlerile İs- tanbul üzerine yürüdü. Silivri ka- Jesinden başka Edirne ile İstanbul arasında işgal etmedik bir yer bı> rakmadı. Sultan Mehmet, Türklerin Tuna için ortada bulunan Bizans İmpa- ratorluğunun vücudünü —kaldır- mağa karar vermişti. Çünkü Bizans İmparatorluğu dur madan Rumelide ve Ansdoluda fe- satlar uyandırıyordu. Binaenaleyh bu fesat ocağının ortadan kalk- mesı lâzımdı. Padişah evvelâ Eğrikapı önüme indi. Lâkin sonraları büyük topu Topkapıya yolladığı gibi Eyüp sa- hilinden Zeytinburnuna kadar bü- tün kale haricini muhasara ettir- Ç Zağnos paşa dahi Kâğethane de- resinden gidip Şişli ve Beyağlu * nevf ve gayel leziz, nefis, ayni za- yor muyum, yoksa anlamıyor muyum ? Muharrir bu yazısında, bir tasavvuf bahsi münakaşasında, kendisine: “T asawııftaıı an- lamazsın! ,, diyen hasmını yere seriyor g—- Yazan: —-a Osman Cemail | Kaygılı — maksat, hakikat, muhabbet, ezeli ve ebedi aşk yalunun menzili mak- sududur, Al sana ikinci bir misal: Meyle teskin eyle saki âh aleş zarımı Pek harabım gel sevladir. hitarı mü- #âdimi radaki «mey» — Apustolam eyhanesinde midye tavası, Istrongilos kuartması, pancar tur- şusu ve cacıkla çekiştirilen mey değildir. Buradaki mey micazidir. E€lâtoni ve sermedi aşkın kalble- rimize sunduğu manevi ve gayet leziz, nefis bir kevserdir. İçi ha- kiki ve ebedi aşkların ateşi ile yananların harareti artıp da ateş dayanılmaz dereceye geldi mi, ta- Hbin candan bir dileğile bu ma- manda serin mey, onun mdadına yetişerek hakiki ve ebedi aşkla ca- yir cayır yanan kalbini tatiı tatlı serinletir ve onun ulvi sermestisi arttırarak kendini bir kat daha cuşuhunu gel İkinej mısra- daki «harı ü de micaz! ha- rabiliktir. Yani «Neyzen Tevfik» dö, «Dertli #brahim, de filân ol- duğu gibil. Bu da üçüncü misel: Bülbül olsam. konabilsem dallara Akan görüm yaşı döndü sellere Beni bana, beni suna verseler İköniri bir odaya koysalar Ürümüze asma KNĞ vursalar | Burada «bülbül. ebedi aşk ve ! m, büğr. yanık ve el sezli talibklir. l ikün konmak istediği dallar | kavuşmak istediği ebedi vus- | Tat yolunun ki kademe mer- haleleridir. anısran ba- şındaki «sen» kelimesi, meşhur Hafız Şira: «Vaslın bana _ııl verir, firkatin me- mata Diye kendisine hitap ettiği ca- nanların cananı, Sultanların suk tanı, hakanların hakanıdır. «Ben> kelimesi de zavallı âşık ve derviş bülbüle racidir. Dördüncü satır- daki toda> sözü ezeli ve ebedi vüs- latgâh, kalblerin, ruhlerın, cizim- lerin birleştiği makam demektir. Beşinci satırdaki ekilit» kelimesi | hakkında gerek şark, gerek garp tasavvufcularından bir çoklarının türlü türlü mamalar verdikleri söy- lenir. Ve bunun doğrusunu da bi- se bilse ancak' büyük üstadımız filozof Riza Tevfik bilir. Al bir daha: Karca da seni tularım aman tepelerini işgal etti / Cenevizlilerin elinde —bulunan Galata o vakit zaman politikasını tam olarak yapıyordu. Gündürle- ri kemali hulüs ve mahviyetle Osmanlı ordusunun levazımını ik- mal ediyorlar. Geceleri de bütün kuvvetlerile Rumların menfaat- lerine çalışıyorlardı. Türk donanması Balta limanma gelmişti. Kumandamı olan Balta- oğlu sebebile Mirgün körfezi öyle yaodlunmuştur. On sekiz parça üç sıra kürekli, kırk sekiz parça iki sıra, sairleri daha küçük olarak dört yüz ka- dar gemi vandı. Bununla beraber bvir gün İstan- bulan imdadına gelmekte — olan beş kıt'a gemiyi limana girmek- ten menetmeğe memur olmuş iken havanın mühelefetinden — dolayı fers rüzgür estiğinden buna mu- vaffak olamadı. Beşiktaş sahilinde bulunan Bul- tan Mehmet, donanmasının mu- halif rüzgür dolayısile geri çekil- diğini görünce atmı denize sür- Mmüştü. Y | tasevvuf okutmuş olan bir kutbüs- Evk de Geğilim, bekârın aman Buradaki «karga» nedsi emma- redir! <Karga da seni tutarım!» demek, ey vare pisboğazlık etmek istiyen, fatlı, tuzlu, ekşi, baharlı ne görürse ona saklırenek is göz, nasihat, iksa, irşat dinlemiyen kör nefis, bu gittiğin yol, iyi bir yol değiklir. Eğer sen bu gidişlen, bu aç gözlülükten, bu bam ervah- lıktan vazgeçmezsen, karışmam Ha, seni tutar, seni bu yollara seve keden şeytani ikanatlarını bi birer yolar, seni kanatsız, düşmen- siz bırakır, yani seni dehşetli bir perhize sokarım. Sonra üstelik de senden yolmuş olduğum — bu ka- natlarla, yani seniç dünya heve satına toşvik eden hislerin ve ar- zularından bir «yelpaze» yapar, © yelpazeyi de mini mı-,ıl—ınımlı— Ta satarım. elpazeden murad, senin düwr yevi ve şeytani 'hissiyat ve he- vesatının heyeti mecmuasıdır. Bun- lar ise ancak Tanrının günü şu- rada, burada takmış takışlırma çakmış çakştı i di bir çekirdek lan ve bugünkü tabirile kendileri- ne «Bob Sitil, denilen gerç bay ve bayanlara yakışır. Buradaki «hanım» sözünün hem kadın, hem erkek menasına geldiğini, vakti! Karadeniz sahillerinde Ulunaya salihinden duymuşturm. Son satırdaki «evli de değilim, bekâren arnan> sö: bir mürşide ;bir kâmile intisup et- medim, henüz kondi halimde ha- kiki aşkan bir arayıcısıyım. Hani- ya, yok mu bana bu hakiki aşkı ve esrarı, kâlnatı öğretecek — bir Arif? demektir. Bu da sonuncu: Huu, bun, dervişler, Bü kıt'anın manası şudur; Hakiki aşk yolunda hular çeke- rek ilerliyen gerçek âşıklar, —bu uzum ve aşılması pek güç yolun tam yedi menzilini aşmışlar — ve bu yedi menzili aşıncaya kadar da bir fırın dolusu çileler çı fakat yine usanmamışlar, kın sonuncu merzili! çin daha aşılacak menziller, çeki- lecek çileler var mı?. Varsa bun- lar da bize vizgelir diye bağırmış landır. Nasılmış, azleim Ulunay, ben, bu işten, senin kadar değilse de biraz olsun çakıyor muymuşum? Padişah Balta ağlunım geri çe kilmesine tahamımül edemedi. Ku- mandanı bizzat kendisi falakaya vurarak yüz sopa vurdu. Bizans o devirde kilise kavga- larile uğraşıyordu. Ortodoksluk ve | katoliklik Bizansın bünyesini ke- | miriyorda. Yani şarki Roma kilisesi ile gar- bi Roma kilisesini ayıran ortodaka- luk ile katolikliği tavsiye için mür cadeleler vardı. 'Türk orduları İstanbul kaleleri önüne geldiği halde Bizanslılar da- ha hâlâ Ayasofya kilisesinde din kavgalarile münakaşa ve mücade> le halinde idiler. Fakat kral Kostantin kuvvetl-. | rini topladı. İstanbulu müdadaa | Zans müdafaa ordusunun altmış Hayatını Anlatıyorum Ben tasavvuttan an- Yazan: HALÜK CEMAL Yaşanmış Aşk ve Macera Hatıraları ! .. No. 23 Kalbimin bekâretini çaldığın| yetmiyormu,daha ne istiyorsun Benim için öpüşmak, dudağıma bir erkek dudağına bırakmak o kadar muhaldi ki aklımdan bile geçirmemiştim. Bvlenmeden böy- “le birşeyin düşünülmesi bile gü- nahtı. Aklığım terbiyey o derece hessastı ki filmlerde âşıkların ö- püştüklerini görmek yüzümü k- zartudı, İki aydır en temiz emel- lerle büyüttüğüm şiir ve hayal do- du sevgim yalnız. kalbimde yaş- yordu. Dudaklarımda, vücudüm- de «— Ah niçin yantanız bunu Hik- md Bew Niçin?.» mni?. Seni sevdiğim, ıılmı beııım okduğun için?,: Kolunu yavaşça belimden dola- yıp kaldınmak istiyondu. İrkildim. Geri çekildim. O vakit tavrı yine değişti. Hem istifham, hem cid- diyet kaynıyan bör sesle sordu: «— Yoksa beni sevmiyor mü- Sun!.> ve cevap vermeme fırsat bırakmadan sualinin karşılığını a- Bır bir telâffuzla kendi ve «— Evet sevmiyorsun?. Seven- ler böyle mi yapar?. Erkeğine b nanan, yalnız ona bağlanan kızlar kaçarlar om hiç?.> Seşi tehevvürle, asabiyeytle yük- selerek: — Halbuki sen., dedi; halbuki sen hep berden çekiniyorsun. Beb ki de tiksiniyorsun!.> Şimdi önümde durmuştu. Perde perde artan bir sertlikle devam etti: <— Evet tiksiniyorsun değil mi? Hah. Benim en küçük bir hareketim seni bu kadar ürkütür- se; tiksindirirse nastl evlenebiliriz? | iz?. Bana nasıl tahammül edebilircin?.. K Yüzünde, vahşi bir tebessüm dudaklarında acı sualle sustu. Co Bütün kalbimi, mgını güzlerime takmış gibi — maalüm, yrazlüm yüzüne baktım. Nazarla- rmurdaki manayi anlamadı. Yahut anlamak istemiyordu. Odanın için- de gidip gelmeğe başladı. Sonra ö- mümde durarak çok ciddi, yabancı bir tavırla: «— Müjgün Hanın dedi. Artık kat'i konuşalım. Bilâhare berlbaht olmamak için herşeyi evvelinden halletmek iyidir. Biraz evvel be- ni bir köpek koğar gibi koğdunuz. Neftretle yüzüme haykırd.nız!, O- #el halkını buraya taplamakla teh- dit ettiniz. Belki bu ilk ,muvakkat asabiyettir diye suatum. Fakat de- anin elinizi tutmaya, kaldırmıya bile brrakmadın z. Kaçmanızla yü- züne acı bir kırbaç vurulmuş bir adam meskenetile tahkir ettiniz. Halinizden, musmelenizden bana tahammül edemiyeceğinizi anlı- şimdiden ölçmek ister gibi me baktı ve.. daha katil bir kat> iyetle tamamladı: «— Şimdiden ayrılalım. Evlen- (mekten vazgeçelim daha iyil.. Bir kan hücumu içinde deli - di gildir. mmmım İstaribulu | müdafaa eden Bizans ordusunun ancak oa, on beş bin kişi İkadar göstermektedirler, e Fakat, bitaraf müverrihler Bi- 'binden fazla olduğunu kaydeder- der. Sonra İstanbul kaleteri o vak- te nazaran mühimdi. Gayet kuv- vetli ve geçilmesi kabil olmuyan 'bu mânialar dolayısile Bizans İm paratorluğu en muzmahil zaman- Jarında bile masuniyetini muha- faza etmeğe muvaffak olmuştu. hlar, katolik ve ortodoks papasla- için geceli gündüzlü çalışmağa be— Tadı. öeltevin'içizi pak üğünlenen Zy v müverrihlerinin — rakamları rile mücadele halinde iken Türk her türlü münaka- şadan uzak bir vahdet vardı. Şeyh Akşemsettin rüyasında Hazreti Byübün kabrimi keşfetmiş, keyfiyet padişah ile beraber cüm- leve alâmeti bayır addedilmişti. ÇArkası Var) kuyorum zannettim. Bu adam nt ler söylüyonlu yarabbim?. İki ay” der daima bana en sıcak ve tatli bir #evginin sevincinden bahset den ,daima saadetimizi bestelişy'eti müstakbel yuvamızı yeşil bebeklerle süsliyen varlık ş'::; €n merhametsiz bir cellât Hw ııılı:uk— ayrılmayı taklif ediyordi. öyl «Sevgili adam'. Fena mahlükt diye haykırmak istiyordum. BAİ rüya dolu sözlerinin musikisint hulyalı gözlerinin sihrine takap Ür mide sürükliyen, biçare bir. Kf cağızı kendi fakir, mütevazi dült Yasından zetiğin, ışıklı İstiki n luns çıkaran sen değil misin?. Ü* nü en taze emellerle, masum (i€” yecanlarla iki ap oyaladıktan. h8T yır büyüledikten sonra atmak, D rTakmak istiyorsun öyle mi?. Kab bimiz bekâretin! çaldığ'n yetmi yormuş gibi şimdi de du: zayor, yüz çeviriyo Dünyada hiçbir kuvvet, hiçlif aşk on yedi yaşındaki bir kızın ille içli vevgisine benzemez. Ben Af? Kımı diruiarane bir ibadetle o KAf dar içime sindirdim ki arlık oti benliğimden ne ihmal, ne aytık mak atamaz. Hiçbir sevda genç kif kalbini bu kedar yıpratamaz. Şf di maddeten bir bakireyüm. F ayrılırsak bil ki artak manen dül kalırım! » İçime dolan 'bu tahassüslerimti bıçkıra hıçkıra haykırmak istt dim. Lâkin » derece bitkindim F «— Ya?. Öyle mi Hikmet Bey?# — Evet maülesef öyle!. İki dr size Hâlâ itimat veremediği! alıştıramadığımı görüyorum. Yi niz sevgi üzerine kurulan, & Dıkli inan olmyan evliliklerde det geçici bir bulut gibi kaybalif Demek siz aşk.aızdan emin di siniz. Bu macera sadece bir Kuti cam gibi kalbinizi tutuşturdu. SAti ra sönüp gideceki, Demin Dati | benden nefret ettinizse evler tec #onra da soğumiyacağın:zı vt temin eder?. En iyisi; bunu brü' kalım.. Kalplerimizi burada etf döyen birbirine kapıyalım! .» (Arkası Vaft | OUU - Boldan Sağa: !?ââf!!!î?'.Bâr.!f!fkîar::z_rcr:e. !Ğ:z._:gınaxg e CY reR ea Sere lık, € — Bir harfin okumuşu, taş, 7 — Bizi doğurun, köpek, dağın fışkırdığp, 8 Hayvan, a 9 — Yükseltmek, atın — yediğintti | ÇZ 10 — Ariyet vermek, m ı |— £| 1 — Yelişmez. 2 — Göz rengi, # | Vet biler - adam, Rede Çıkmamalının tersi, nota, $ — BİLMİĞ İ taşi Sual, vermek, , .| &- Z carae ğ an 9 — Böyüna atılır, 10 — Nebat# D n çifileşme, beyaz. eç Dünkü Bulmacamızın halledilmiş ğî v a d hun ılnli | 2|Eİs dim 3İZ/A » 4JAİBİ Bel 5 RIE Beri 6İEİT he L 8 ,Aı z 9dayY & KUMANİ ö