TT 4 —SON TELGRAF Guzel tezgâhtar kız — İngilizceden — Ş Sakin bir ağustos akşamı bir | birahanenin tezgâhına dayanmış duruyordum. İçim sıkılıyordu, çün. kü karım: «Boyuna birahanenin tezgâhina dayanıp kalayı çekiyor ve evde bir karınla çocuğun 6l- | duğunu unutuyorsun!» diye bana sitem etmişti. Güzel tezgâhtar kı. zın yanındaki uzun boylu, geniş omuzlu adama bakarken de tahay- yülâta dalmıştım. Kız güzeldi, kı. vırcık siyah kirpiklerinin çerçe - velediği lâcivert gözleri fevka - lâdeydi. Geniş omuzlu — adama, hemen en, muhabbetle baki- yordu; lâkin bu sırada tezgâhın öbür ucunda duran genç fayyare zabitinin yüzünde öfke alâimi göz rür gibi oldum. Dudakları kıs - kançlıkla sarkmıştı. Genç zabit, iri yarı adama birşey söyliyecekmiş gibi bir hareket ya. pinca genç kız ona doğru seğirte- rek nüvazişle kolunu tutup kula- Ha birşeyler fısıldadı. O zaman gencin yüzündeki hiddet alâimi birden dağılıverdi. Tezgâhtar kız tekrar yaşlıca a- damim yanına geldi, adam, pipo - sunu ağzından çekerek ona dar- gin dargin bakla ve: <Hayı bitin yanma dön!> dedi. Sonra a- dam bana baktı ve: — Büyük harpte bir ara Paris. den İrlandaya izinli gelmiştim, | dedi, memleketimin nekdar lâtif olduğu malüm. Bütün o güzellik- lere harbin bir zararı dokunma - mıştı, Ben de tayyare zabiti idim, © zamanlar bir tayyare zabitinin bir Hint kumaşı kadar nadir ol - duğu devirlerdi. Ve izinliyken bir gün böyle bir tezgâhin — başında Merji Felen'i görmüştüm. Meri de genç uzun boylu tayyare zabitini beğenmişti. Birbirimizi pek çok sovdik. Fakat kız benimle evlen. meğe cesaret edemedi. — Tekrar Fransaya döndüm. Yağmurlu bir akşamdı, cephedeydim, ondan bir. | kızımızın dünyaya geldiğini yas zıyordu. Onu kasabamızdan ko rabından öldü. Lâkin teyzesi ğo. Guğü yanında alıkoymuştu. Bir daha doğduğum yerlere döneme- dim, zira artık kalbim ölmüştü. Yüzündeki 'elemin — tesirinden | kendimi kurtarmak için genç çif. te baktım. Zabitin çehresinde acı bir ilade vardı, kızın ise gözleri dolu dölü idi. İzi adamın sesi tek- rar yükseldi: — Bir gün çocuğumuzu buldu: Sülün gibi idi, ve tıpkı annesine | benziyordu. Teyzesi bu küçük ka-| sabaya gelip yerleşmişti. Çocuğu | da yanına almıştı. Kızımı beş sene evvel bulmuştum. Sik sık onunla konuştum, zannedersem © da ben- den hazzetti, lâkin babası oldu - ğumu bilmiyordu. Şimdi güzel bir | ona | genç kız oldu. Bir erkeğin baktığını gördüğüm zaman içim | Aahlak bullak oluyor. Lükin arka - sından koşanların bini bir paraya. Korkuyorum ki o da Mericiğim gibi kalbini bir defa, fakat ebedi. yen verecek cinsinden. Hey Al- boşalan bardaklara doğru kaydı. Genç kıza bardakları doldurma - sını işaret ettim, Genç tayyareci gülümsiyerek bize bakıyordu. Kız bardakları alıp yerlerine dolu - larını bıraktı. Sonra — önümüzde durdu, - gözle: içi gülüyordu, iriyarı adama daha ziyade yakla- şınca, genç zabit de bizim tarafa doğru gelmek için bir hareket yap. tı. İri adamın tezgâha dayalı eli- nin yukarı kalktığını gördüm. Bu sefer ben heyecana düştüm, lâkin genç kızın yumuşak elleri bu se. imdada yetişti ve kalkan 4 İçim altüst olmuştu. Başımı önümdeki biraya eğdim ve yudum yudum içerek vaziyetin inkişafını bekledim. Genç kız bir- denbire iri yarı adama: — Siz benim babamsınız, dedi. Erkek titrek — bir sesle cevap verdi: — Mericiğim! Kızının narin omuzlarını tuta. | rak onu öptü, öptü, kokladı. O da | babasını defeatle öptü. | — Baban olduğumu nereden bi- | liyorsun? Sesi şimdi kız: — Ben ve Kiril, evlenmeden evvel teyzem söyledi, dedi ve genç | tayyareciye doğru şefkatle gü Tümsedi, Evvelâ, iri adama bâktım, yirmi beş senenin elem ve kederi sanki bir lâhzada dağılmış gibi idi, son. ra saatime göz atlım. Sıhhatlerine bir bardak daha yuvarladıktan sonra yavaşça sokağa çıktım, ka- rımın beni bir yerde beklediğini hatırlamışken, onun kolümü ya - | kaladığını gördüm. — Mutaddan üç çeyrek göç kul- dık! diye siteme başladı. Galiba bugün içtiğin biralar pek keskin olmalı. — Neden? Baksana gözlerin kıpkırmızı ağ. lamış bir insanın gözlerine ben - tatlılaşmıştı. Genç Rüble a ESHAM VE TAHVİLÂT İkrumiyeti © 5 1933 H A B,C, 18 lahım, hem düşün ki kalbini ve. receği adam da..» Yine heyecanlanmıştı. | Gözüm | İstanbul Rıhtim Dok ve Antrepo tahv 1205 İstanbül, Telefon 935 Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 85 TUNA BOYUNDA —— Sırplar, Türklere mi Sırp kralının firarite İshak be- yin bildirdiği fesat sabit olduğun- dan Ulah beyi Gelibolu hapisha- nesine gönderildi. Bunun üzerine Sırplar tarafm- dan Semenderede toplanan kuv- vetler üzerine derhal hareket olun- dü. Sırplar kaleyi fevkalâde müda- “fas ettiler. Fakat Türk orduları- nın hücumlarına mukavemet ede- miyerek zaptolundu , Prena Gregova ukavemet edemedi Çekilerek Tokada sürüldü. Semenderenin imdadına yetişe- memiş olan Macar ordüsu İshak Tebinin müfrezeleri tarafından pe- rişar edildi. Bizzat Macar kralının kuman- dasi altında bulunan diğer — bir Macar ordusu dahi muharebeye tutuşmaksızın perişan bir halde 'Tuna üzerinden içerilere kaçıp git- Murad, Avrupayı yakın- Bey ile 'Timurtaş zade Osman Çe- | ızlandaya Aît Bir Hatıra lİlk vapurla hareket edip kendi kendi- nize teslim olacaksınız İzlanda şimdi istiklâlin! miş bulunuyor. Danimarka ile es- kiden mevcut bir krallık bağı v di, onu da kaldındı. Şu müharebenin acıklı tarafla. rı çok. Fakat aenip tarafları da yok değil.. meselâ bu münasebetle şöyle bir hâdise hatıra geliyor: Geçen sene 26 Eylülde, İngil - terenin şimalinde denizde devri- ye gezmekte olan Barnes icminde an sunra, nihaye uzakta tanımadı. zini tükenmek üzere olduğu ve ne yapacağını bilmediği için bu toprağa kadar ulaşmıya ve orada karaya inmiye karar venmiş. İndiği zaman etrafını saran yer- liler hayran hayran kendisine ba- kıyorlarmış. Barnes sormuş: — Burası neresi? — Burası Izlanda.. Nihayet Barnes ertesi gün yine | tayyaresi ile İngiltereşe dönmüş. Artık hâdiseyi unutmuş bile. Fakat bir hafta sonra kendisini Genel kurmaya davet etmişler, Kendini kabul eden General: — Havadis çok fena! demiş, si. zi diplomasi yolu ile bizden talep ediyorlar. — Beni mi? Kim talep ediyot? — Evet, sizi... Geçen hafta Iz - landa toprağına inmediniz mi? Izlanda hükümeti Hariciye Neza- retine bir protesto gönderdi ve beynelmilel nizamlar — haricinde hareket ettiğiniz için, &izin tesli- minizi istyor. Blirsiniz ki, bu ni- Zamlara göre, bitaraf toprağa in. miye mecbur kalan her pilot, ora. da harbin sonuna kadar enterne edilir, Barnes şaşırmış ve sormüş: — Poki, bizim hükümetimiz bu hususta ne düşünüyor? — Hükümetimizin düşündüğü şudur: İhtilâfı sulh yolu ile hallet- mek... Bunun için de, Izlanda hü- kümetinin protestosuna verilen cevapta, haklı olduğu tastik edi- lerek, beynelmilel nizama muha. Jf hareket eden İngiliz pilotunun teslim edileceğini bildirdi. Baş. ka yapılacak şey yoktur. Harp ka- nunlarına riayet edilecektir. Der- hal ilk vapurla Reylejovik'e (Iz- landanın hükümet merkezi) ha. reket edeceksiniz. Kendi kendini. ze teslim olacaksınız, He- hldea on lar sizin bu hareketinizden mem- nun olacaklardır. Bu suretle Barnes ilk vapurla Izlandaya giderek, teslim olmuş. Şimdi vaziyet geçen seneye na- zaran, çok değiştiğine göre, müs. | takil Izlanda hükümeti Barnes hakkında acaba ne karar venmiş. üt , Şimdi Danimarka kralı onun - cu Kristiyan 14 Mayıs 1912 sene- sinden beri hükümdardır ve Nor. veç kralı yedinci Hakon'un bü - bir İngiliz tayyarecisi sisten yo - | lanu kaybetmiş, saatlerce uçtuk. | | Bi bir toprak parçası gönmüş. Ben- | | | | | | | miş: boyu' vatdır. aşmdanı doleyı az 'tık onu baba sayarlar. ral olmazdan evvel, üç kardeş ve dört hemşiresi ile birlikte Ko- penhag operasına gittiği zaman, krallık locasında kendilerine bir kar venmiye çalışırlarmış. Per. | de aralarında büün seyircilerin gözleri kendilerinde olduğu İçin, halka büyük adamlar göbi görün- | mek iserlermiş, Meselâ aralarında canlı bir mükâlemeyi idame cimek | hararetli bir hünekaşaya — giriş- | miş olduklarını gösterebilir. Fa - kat ortada görüşecek birşey olma- | yınca, ne yapsınlar? O zaman aras | larında tmükemmel bir çare bul- muşlar. Yüze kadar saymak, bi - tince tekrar başlamak... Attık bu mevzu tükenir mi? Prens Kristiyan başlamış. — Bir, iki, üç, dört, bek, altı Prens Luiz cevap vermi — Yedi, sekiz, dokuz, on, onbir: Prens İgeborg münakaşaya ka- rışmış — On iki, on üe, on dört, on beş, on altı İçlerinde en güzelleri olan pren ses Tira hafif kahkahalarla karı. şik cevap vermiş: — On yedi, on sekiz, on dokuz, yirmi, virmi bir, yirmi iki, T üç, yirmi dört, yemi beş, yirmi al- Uzaktan bunların bu derece ha- raretle kim bilir hangi meseleyi münakaşaya giriştiklerini gören halk gayet memnun Hepsi de şöyle düşünüyorlar - — Doğrusu bizim Prensesleri. mizin her birisi hakikaten birer hatip.... Ne tatlı münakaşa ediyor- | dar?.. | Ticaret dediğin işte böyle olur Vaktiyle iki züğüri başbaşa — verip: | Ne yapalım, ne edelim?» diye düşü- nürlerken, birinin hatırma gelmiş — Rakı alıp satalım be yahu! Üteki de bu teklifi muvafık bul- muş. Sermayelerini bir araya koyup bir ge rak tedarik etmişler. — Veli Etendi çayın bugün — kala- balıktır. Gidip orada kadekini beş ku- ruşar Fatarız. Bu kararla yola çıkmışlar. Fakat yolda birinin ağmı fena halde sulan- Buş olacak ki, arkadaşına: — Yahu, demiş, cebimde nasılsa beş kuruş kalmış. Şunü al da bana bir kadeh rakı ver. Ötekinin bu hesaba pek aklı yalma- maş amma, nasil olsa beş kuruşu alı- yöor ya, arkadaşına bir. kadeh rakı sunmuş. Bu sefor ölekinin ağzı sulanmış. Eh, anun d cebinde beş kuruş var: — Al gu beş kuruşu, demiş, ben de bir kadeh rakı içeceğlin. Bu suretle beş kuruş elden ele gec- 'txç daha Veli Efendiye varmadan, ra- kı şişesinin dibini bulmuşlar. Birliklerde umumi kontrol yapılıyor Ticaret Vekâleti, Ticaret Birlik- lın ile bütün Kooperatiflerin he- saplarını kontrole karar vermiştir. Bunun için bütün mıntakalara mü. fettişler gönderilmiştir. Şehrimi. e gelen müfettişler İthalât ve İh- racat Birliklerinde çalışmalarına başlamışlardır. | sinemacılığı | daha çok bitaraf davranmıştır, di- Amerikada harp filmci inkişaf ediyor Geçen 1914 de Amerikadak yolarının çoğu Nevyörk- | ta çalışıyordu. Holivuda ancak bir kaç stüdyo taşınmıştı. Holivut ise küçük ahşap köşklerden ve üsi- leri çinko saçlarla kapalı hangar- lardan ibi ir yerdi. Şarlo «Biyoğraf, stüdyosunda ilk tecrübelerini yaparken, sine- matoğrafın bir davaya hizmet e- deblieceği Avrupada kimsenin ak- hına gelmemişti. Eğer Amerikan sinemacılığı Holivuda daha evvel- den hicret etmiş olsaydı, hiç şüp- hesiz harbin daha uzun müddet farkına bile varmıyacaktı. Amerikanın merkezi ve garp kı- sımları Avrupada olup bitenlere aldırış bile etmiyorlardı. Fakat Nevyorkta hep Kayzerden, Bel kanın istilâsından, harp sahaları üzerindeki ilk tayyarelerden bah- sediliyordu. Sinema menuspları ise, halkın bu alâkasına karşı alâkasızlık gös- teremezlerdi. Bununla beraber Reisicumhur Vilson, her ne pah: sına olursa olsun, Amerikanın bi: taraflığını muhafaza azminde idi. Holivuda gidenlerin çoğu as- | len Avrupalı ve bilhassa Yahudi idiler. Sinema paytahtında Avru- pa gazete ve mecmuaları Amı kanın diğer memleketlerinden da ha çök okunur. Bu yüzden Holi- vut eski dünyayı kasıp kavuran faciaya karşı daha hassas bulumu- yordu. Hattâ, bugünkü Amerikan yirmi altı sene ev- sinemacılığından si- velki Ameri yenler bile vardır. 1914 de propaganda fikrile vü- cude getirilen ilk harp filitnleri, birden büyük rağbet gördü. Fil- vaki geçen harbin filmlerini beş sınıfa ayırmak muvafık olur: 1— Muharip memleketlerde vü- cude getirilen harp filimler 2— Amerika propaganda filim- leri, 3— Sulh propagandası filimleri, Vatani filimler Propaganda hedefi gütme- den harp sahnelerini bir çerçeve olarak kullanan filimler. | Varner Bros müesseseleri — bu | harpte *Bir nazi casusunun itiraf- ları» isminde bir film yaptı, Hal- buki 1917 de Paramunt Almanla- rın Amerikadaki tahrikâtını gös- | teren bir filmi daha o zaman vü- cude getirmişti. Bu harpten evvel ise *bitaraf- like güden birçok filmler yapıl- | mıştı. Meselâ bu filmlerde Ame- rikada yanyana pekâlâ mes'ut ya- şıyan bir Almanla bir Fransızın hikâyesi anlatılırdı. Fakat harp | başladıktan ve Amedrikanın va- ziyeti gittikçe taazzuv — ettikten sonra, Almanya aleyhindeki film- lerin miktarı da arttı. O kadar ki bu filmler Amerika efkârı umu- miyesini Almanya aleyhine epey- ce tahrik etmeğe muvatfak oldu. Bu filmler de Ruzveltin davasına epeyce hizmet etmiştir, addedi bilir. Şehrimiz ilk mektevleri mual. limlerinden kıdem zammı alacak olanların lsteleri tasdik için An- karaya gönderilmiştir. Tevzlata 1 teşrinievvelden itibaren başla - nılacaktır. ı Hayatını Anlatıyoru İ, Yazan: HALÜK CEMAL 4 “Sıcak nefesini daha yül nımda, yüzümde hissetti Yorgun vücudümü mavi kadifelere bırakırken yanı- ma oturacak sanıyordum. Fakat hayır!. Belimden çektiği elile ya- vaşça omuzlarımdan tutarak şez- longa iyice yerleştirdi: «— Hah şöyle.. Biraz dinlenin. Kendinize gelin canım.. Ne kadar da üzüldünüz.. Yazık eğil mi si- ze'a Sonra oracıkta, ayakta önümde durdu. Gözlerini yine gözlerimde gezdirerek ağır bir vakarla: e— Siz bir parça istirahat edin. Ben de otelci ile konuşayım.. Ka- yatlarımızı - yaptırayım.. Odamı göreyim. Sonra çıkalım. Yemek | yiyelim olmaz mı?.» dedi. 'Yalnız kalınca biraz ferahladım. Açık pencereden içeri dolan yosun kukülu bir rüzgâr serin serin yü- züme çarptı. Deniz o kadar odaya | yakın ki. Pencere önüne çekilerek dışarıya göz gezdirdim: Gece karanlık, fakat sahil ber- râk. . Elektrikler içinde yüzen is- kele hoyundan anlaşılmaz, — şen sesler geliyor. Arasıra kesik, kıv- vak kahkahalar işitiliyor. Denizin © tarafı sulara vuran'ışıkların tit- reyişile sarı palimpler gibi oyna- şıyor.. Ötelin önünde sular sim- giyah ve esrarlı.. Hiçbir şıpıltı yok. Öylece düşünüyorlar ve düşünce- lerini yeşil çamlar bekliyar. Bu manzara öyle güzel ki.. Da- ha yakından görmek için ayağa kalktım.Ah içimde ıztırap olmasa, büyük korkum bulunmasa bu gü- zelliği doya doya yudum yudum içeceğim.. Fakat evin üzüntüsü biç hatırımdan çıkmıyoe. Anne- min, babamın nasil endişe ile bek- leştiklerini, belki çoktan yollara düştüklerini sızlıyan bir acı ile düşünüyorum!. Böylece dalmışım. Birdenbire irkildim. Omuzla- yımdan başıma, enseme döğrü yü- muşak bir el sürünüyordu: O... Parmaklarile hafif hafif saçlarımı okşıyarak fısıldar gibi söylendi: «— Ne güzel gece değil mi Müj- gân.. Sıuk nefesini daha yakınımda, yüzümde hissettim: « Sanki bu gece Allah bize vapuru Yhahsus kaçırtlı.. - İkimiz bereber olmak için!.. İçimin bir anda kaynaştığını duydum. Başımı çevirerek yüzüne baktım. Kesik kesik söyledim: .— Bvet, Fakat.. Evdekiler' Sert parmakları saçlarımdan ya- vaş yavaş omuzuma, oradan da kı- sa kollu robumdan aşağıya kaydı. Çıplak kolumu sıkıp okşıyarak: «— Onları düşünme artık Müj- gân..> dedi, Zuen nasl osa evle- necek değil miyiz?. Hiç birşey söylemedim. Bu mut- lak vâit, temiz ümit, gıciklıyan bir tüy gibi kolumda gezinen bu tatlı temas isyanlarımı söndürürken ilik sesi ümidimi güneşledi: «— Yakında bizim de böyle gü- zel bir odamız, yuvamız olacak Seninle coşkun aşk ge- i böyle otel köşelerinde değil; evimizde, meşru yuvamızda geçireceğiz. Başbaşa şen güvercin- ler gibi yaşıyacağız... 'Yakında gelip seni babandan is- adai gönderdi, İttifak teklif etti. —O sırada Lehistan kralı kendi bir deri Kazimiri Bohemya Dükalığı- na kabul ettirmek istiyordu. Macar krab Alber dahi bu dü- kalığa hak davasında idi. Sultan Murad Alberin aleyhine Kazimirin lehine olarak müştere- ken hareket etmeyi teklif ediyor- dü. mazdan evvel kral Alber vefat'et- mnişti. Bu sebeple Kazmir rakipsiz kalmıştı. Asıl daha kral Viladislayın biz- zat kendis| Macar tacına talip ol- masıdır, Bu halde Sultan | gizmüni ğu tahtina kadar yükselmesi hep bir asla merbuttu. Yani Türklere Armpıcıî Fakat sefir kral nezdine var- | | cili akçeye bey' tecavüzleri, bilhassa Macaristan | hududunda anın kesbettiği suret çekilir biy dert değilâi, 'Türk akıncıları durmadan Tu- na üstüne taşıyorlardı. Bilhassa Mataristan hududundaki akınla- Tımız etrafa dehşet saçıyordu. Bu akınlar serhat beylerinin yap- tıkları hususi mahiyette talanlar- dı. Türkler tecavüz ettikleri mem- leketlerde hayvan, eşya yağma- sından başka hiçbir şeye dokun- mazlardı. Rumelindeki fethedi- den kıt'aların medeniyetlerine ve mamutiyetlerine zarar gelmediği bundan ileri gelmiştir. *Engürüs vilâyetini şöy! ret ettiler ki bir cariye bi gizmeye ve bir gulâmı £ olundu (1). acılarına [ | Son günlerde Türk Ulahlar da x.mm..ea başlamış mezheplerini çekei Macarların şerlerinden kaçmı i ea | rında vaktile 'Tuna yakasına inmişlerdi. İslav unsuru esasen pek vahşi | ve honrizdir. Mezhep husumeti de buna inzimam-edince artık insat- sızlığına had bulunamaz. - Zaten fırsatı ele geçiren Macarların da anlardan geri kaldıkları yoktu. Bu suretle Tuna boyları deh- şetli boğuşmalara sahne oldu. Bu suretle Avrupa galeyana gekii. Za- ten Bizanslılar, Macarlar Avrupa- ya tekrar bit Ehlisalip muhare- besine teşvik ediyorlardı. Türklere karşı en büyük düş- manlığı gösteren Yan Hünyadi di. Bu Yan Hünyadi Niğbolu civa- rağlüben Tic'at e- | nd, yorgunluğu nu almak Erdülde nahiyesinde Jevakkul etmişt Oranın âyanından birinin kızı | den kfal Sigiz zere | meşru olarak doğdü bulunan Elizabeti Sigizmund be- ve ismine doğduğu yer izafe olunarak Hün- yadı denildi. Tarihlerimizde bahsolunan Hün- yadi budur ve bu suretle dünyaya | gelmiştir. Niğboluda dayak yiyıp kaçan Macar kralının yorgun uz- andan hasıl olmuş bir şahsi- yettir. İşte bu Hünyadi büyüdüklen sonra Türkler aleyhine tahrikâta geçmiştir. “Yeni bir Ehlisalip doğurmak için 'Türk akınların; ve bu akınların vücüde getirdiği deh- şeti Avrupaya yaygaralhı bir su- rvette aksettiriyordu. ral Vladislavdan gelen ters ce- üzerine Sultan Murad, dur- madan Belgradı muhasara etti. Evranos oğlu Ali Bey altı ağ' * Tethine çalıştığı halde müdi Belgradın fethine mumllıls ola- | ""â Türk :;ı"““ b yumuşak, | tiyeceğim.. | | Görcceksiti bahtiyar olacağız.. Seni © deceğim... Saadetini leceğim.. Bunu kendim gaye tanıyacağım!.> İçimde çilgin hisler, ? gelip geçiyor.. Ne tatlı ben ne güzel' dinli: Şimdi kolile belimi cerenin önündeyiz. Yavaşça başım göğt tım: ğ «— Bak ne güzel bir $ gân diyet. Her yer neği içinde... Ada bu akşaml evi gibi şen... Sanki bi şenik yapıyor; haydi lekirikler daha çoğ: şarkılar daha azgın bir B Öbür pencereden ziya $ rünen Turyolu renkli bi ldıkla çalkanıyor, p kesik sayhaları, daki bahçeden uğultusu arasında kaşb Heyybeli sırtlarından YÜ tekmil parlaklığı ile d müştü. Gökyüzü tit yıldızlarla tâ İstanbulur fuklarına kadar uzanıyt da Maltepe, Bostancı uzak ışıklar ateşt Sceklef çekişerek titreşiyorlar Etrafın bu güzelliği ima ümit, emel veren raplarımı ııyu;lurdn_ serinledi Bütün ki lerim ve mevcudi; baktım: « Peki.. çıkalım H dedim. Aynanın önünde yü: letimi biraz düzelttim, . çantamı almak İstedim. «— Adaad bunlara diye bıraktırdı. Kapıyı kilitledik. Uzu ridora çıktık, Burada yoktu. Odanın anahi vermek için elimi tuttu, © rına götürdü. Parmaklarıma dudak! teşini damlatırken bu $ başımdaki son ağrıyı dâ söndürmüş gibi. Artık bu gece üzülmis Evi düşünmiyeceğim.. sonra hiçbir fena tahattWi yıf, âciz bulamaz... Oni da oluşu müşterek hayat yuttu... Öldürdü!. Bu yeni dirilişle bu koluna girdim. Bütün ganlıkla vücudümü b Büyük Jokantaya beyaz elbiseli larda oturanların, her kolunda yürüyen sevgit! öyle bir bıhılın vardi Tahassüs, gıpta, * yecan dölu bu yabandi T sanki: ü «— İşte birbirlerini #f lutlarda gezen mes'ut B” diyorlar. G yı aşarak Ulah .h tarikile çi Tu akın etti. j Ferit Beyin akını mwt” Kan ve ateş saçarak H€f dâ kadar yürüdü.. He muhasara etti. Ferit Beyin Hünyad İf reboye tutuştuğu sıradd jj niştad muhafızlarını URÜ, mühim dakikalarda kaleden çıktılar. Ari akıncılarına hücum € Bey yürkası iki ateş dı. Son neiere varıncıya Ü Macürlar Ferit Bey İ yaralı düşenleri bile © İ -. Kesilmö arabalara yükletlip hediye ettiler, Sirp K derilen arabayıy on at Arabanın içini doldu İt atfe yeni|