« vi a ) i Xa: k aa Ça e S ' h Bek L w ü Kh < N ğ L . i F ğ , | ” 5 x Üi 'ata) aS Yayında onu teselli eden KA W ZUNT y URFU.. *asının işgali öğrenildi imparatorum — ve Kralı Kostantinin de hatıra gelmeleri tabil- Kayzerinin bir yatı | yatı her sene Akdenize gelir, Akdeni- Kirintisi, — çıkıntısı Ü Vilhelm bunları do- —l'qllllllll senra b a giderdi. Sabık ÇÜ ziyade amiral elbisesi ": güvertesinde, elin- türlü resimler al- 'i verdi. seyahatlerinde Korfu ""şmıı mümkün de- ERerin geleceğinden ha- iÜlen Kral Kostantin de giyerek omu Kider, iki hükümdar “"ılıı arasında dolaşa- tüzel olan o sakin a böyle her sene bek- “değişiklik hasule getirir- Kayzeri ile o zamanki kavın: in enişti “'llhn unutulmamıştır. Korfu adasında enişte- Hüti miydi?, Yoksa Kral Mi ona misafir sayılır- İ kak olan cihet daha b luya gımık. eşya nü- Rttirmek, otomobil sat- bidarıtika aramak yesile- “Mekte olan Almanların Mühim bir yekân teşkil 8 adayı benimsedikle- Yunanlılarındır. Fakat Şöaya ayak basarak ka- zarfında Almanların büsbütün sahip olmuş- iktan kendilerini görülüyordu. Kay- sevdiği Korfuda bu- yok. Kayzer seneler- 'Ya mütehassir. Lükin l " de gilâhlı, motörlü kuv- Vimdi Korfuda olmaları: ÇA şahsi hissiyatı ne e- g' #autmamalı ki bir gün Hurasına burasına Al- dikmeyi düşünmüş 5— kendi milletini ha- * çalışmıştı. -Akdeniz hğa Almanlığı başkalarına 5. Salışmak için de sene- Kayzerin asıl ga- Akdenirden çı- Srada ı:ı;:.ııı nn miyetimi tesis ::——ımıı ticaretini her in tehdidinden &- İt ileri götürmekti. O- Biy, Ttektar Başvekili Prens anlattıklarında ha- n kolay olmuyan ni- g Ükkat haller impara- belli ederdi. Dura- n gizliyemezdi. ki Kayzer diplemat İ"—-ı-ıııı. , Daha ziyade N:""*i' için açıktan üınıq söylerdi. Al- iyümek için bes- gizlemeğe lü- daha N—: l, Ahin istikbali denizler- ,,. hiç yorulmadan söy- Milletini kuvvetli bir Vücnde getirmeğe teş- ROMAN: 131 ,ır..' N'"'wn Fakat, en bü- !"d-yeuuı..ıı de yine Nİ kime şkâyet edyo- k,b'“ıvunııî Belkis abla- '—ı—. yarası alıp ölüm- k— l.eıı hak mıdir?, Bun- Yük zulüm nasıl ta- Sdilebllir? Eğer ilâhi bir Ve ona inanmamız İ- aona n ııldl ve. kara Yörleyince birden sevin: vik eden Kayzer değru söylemiş. Almanyanın istikbali demizlerde- dir, Fakat bu demlelerin bugümkü sahipleri de bunu görüyor, Alman- yanın kendileri için nasıl tehdit- kâr olduğunu biliyorlar. Kayzerim donunması geçen harpten sonra kalmadı. Şimdiki Almanyanın uğ- raşlığı düşmanları da bu müca- deleyi senuma erdirmeden bırak- mak miyetinde değiller. —— | ! | | g Doktorlar arasın- | da topluluğu te- min çaresi! Baktriyoloğ İhsan Sami Gatan Türk Hekimleri Dostluk ve Yar. dım Cemiyeti idare heyetine ver- diği bir takrirde, içtimalara ge. len âzanın çok az elduğunu bil - dirmiş ve topluluğu temin mak. sadile âza arasında bir çay ziyâ- feti verilmesini veya bir gezsinti tertibini teklif etmiştir. HALK ÜTUNU: İş Ve İşçi Arıyanlar, gikâyetler, temenni- ler ve müşküller Bir genç her nevi İş arıyor 25 yaşında elektrik ve her nevi iş | | | Gençlerin mesleği Devlet, Zonguldakta bir Maden Teknisiyen Mektebi açtı. Boyuna ilân yapılıyor. Bu ilândan anlıyoruz ki, mü- essese, beklendiği kadar rağ- bet görmüş değildir. Halbuki, burası mühim bir meslek mek- tebidir. Leylidir, meccanidir. Gençlere parlak, güzel bir izr- tikbal hazırlamaktadır. İmti- bu mektebe girecekler için ye- ni kolaylı il dir, Birinciteşrinde üzere, yeni bir tedrisat dev- resi açılmıştır. Memlekette, fen adamına teknisiyene çok ihtiyaç var- dır. Hayat, tekniğe, Fenne doğru gidiyor. Bu ve buna benzer müesseseler bir çok maddi fedakârlıklarla vücut bumaktadır. Ortamektepten çıkan gençler, kendilerine mektep ve meslek, iş, güç, va- zife intihabı için düşünüp du- ruyorlar. Herkesin gözü, ma- aşlı, ücretli bir iş bulmak- tır. Bu görüş hatalıdır. İstik. bal fen adamı olanlarındır. BÜRHAN CEVAT Çoban Mehmet - Sam-| sunlu Ahmet takım- larının musabakaları! Yarın saat 14 de Fatih klü- | bünde Çoban Mehmet - Samsunla Ahmet » Adnan takımları arasında Jarden amlar müstait bir genç kanaat- I' güreş müsabakaları yapılacaktır. kâr bir ücretle İş aramaktadır. Muh- terem iş sahiplerinin lütfon — Cibalide İnhisarlar Matbaasında mürettip Bay | Samiye müracaatları rica olunur. İş arıyorum Örtamektep mezunü genç bir. ki- zum. Yaşım 20, daktito bilirim. — Mali vaziyetimin darlığından — dolayı çalış- mak — meçburiyetindeyim. — Yazıhane veya herhangi bir müşesesede müna- sip bir iş arıyorum. Taliplerin - Son 'Telgrafta Muallâ rumuzuna müraca- Atları. İş hayatına yeni Iıın'ııık I“!,Gn M Yazısı düzgün, biraz aııllla bilen ve ortaokulun 8 inci sınıfına kadar oku- muş 17 yaşında bir kazım. Ailevi va- ziyetim dolayısiyle bayatımı, istikba- Ülmi kendim çalışarak temin etmek mecburiyetinde — bulunduğumdan — İş sahasına atılmak — İstiyorum, Bana iş vermek suretiyle hem himayeye müh- ftaç bir kıza en büyük bir - yardımda bulunacak ve hem de anun istikbalini hazırlıyacak olan yazıhane, - husust mücssese ve emsali İş yerleri sahiple- rinin Son Telgraf Halk Sütunu Be- mahat Gmine müracaatlarını diler ve kendilerine şimdiden en derin minnet, gükran hisleriyle teşekkürü bir borg bilirim. 1Ş arıyor. Lise son sınıfa geçtim. Vaz tatilinde vaziyetimle mütenasip bir iş rapınak arcusundayım. Ücretin az olmasında bels yoktur, Bilhassa kütiplik Kİbi ya- z işleriyle alâkadar vazifelari tercih ederim. Fakat başka türlü işler de o- dabilir, «Son Telgraf E. S. T rumuzüna mektupla müracaat,> İş arayan bir genç On sekiz yaşındayım. Bu sene İstan- bul Erkek Lisesinin onuncu sınıfını pe kiyi edrece ile ikmal ettim. Hesa- bım küvvetlidir. Orta bir ücretle tah- silimle mütenasip çalışacak bir yer a- ramaklayım. İş sahiplerinin Iötten (Çalışkan) rumuzuna mürataat etme- di rlea olunu. en de Seveceksin / Yazan : ETEM İZZET BENİCE_ — Ya., Ben de ona mektup yaz- mıya hazırlanıyordum!. Dedim. Birden kaşlarımı — çatlı, suratını astı: — Biçare ne yazık ki, mektubu- nu okuyacak halde değil, Dedi. — Neden? Niçin?. Dememe imkân bırakmadan 6 devam ettir — Bugün haber aldım. Hemon hastaneye koştum. Fakat, görüş- türmediler. Beyninden bir şarap- nel yarası almış, baygın yalıyor- muş. Bu cümleleri dinlerken baygın- | o aileyi kendisi için yı hık geçiriyor gibiydim. Sus Salih!. ve. yaralışın — bu gadri karşısında bütün tayıkı ken. b d ideki b Arı Sokması -l- Dünkü yazımızda arı sok « masından biraz bahsetmiştik Mevsim arıdayn sakınmak mev simi olduğu İçin.. Demiştik ki, arı bir İnsan: sokup iğ - nesini bırakırsa, bir müddet sonra ölür. Diğer taraftan bir arı öldü. rülse bile, iğnesindeki hayat eseri kolay kolay zall olmaz. Bunu anlamak kolaydır, ölü zannedilen arıntın kıç tarafına katı bir şey dakundurmak kâ. tidir. İğnenin derhâl canlan- dığı görülür. Arı iğnesinin cildi delip ha. verir, bağlı ol. duğu zehir kesesinden gelen madde yarayı tahriş eder ve hakikaten orada tahammül edilmez bir iztırap getirir. Sokulan mahal şişer, vücutta hafif bir türeme hasıl olur. Hatla çocukta hararet bile hu. sule gelir. Yalnız bir kaç arının ayni zamanda bir adamı sokması vahim neticeler tevlit edebilir. Bu yüzden bir insanın ölme- si ihtimal Gdahilindedir. Bir arı sürüsünün hücumuna tğ. rayan bir beygirin bile öldü. ğü çok dofa görülmüştür. di nefsinde bulan bir biçare gibi birden olduğum yere yığıldım. Sealih: — Ne oldun?. Ne oluyorsun?. Diyor, fakat, ben bir başdön- mesi içinde kendimi kaybediyo- rüm, Bilmiyorum ne kadar sonra kendime gelebildim. Ondan tekrar izahat istemiye başladım. — Artık sana tek kelime söyle- mem. Bü kadar ufak yürekli ol- mak doğru değil. Hayat insanlara tahammll ve sahir. emreder!, Diyordu. Canım, bırak şimdi bana na- sihat etmeyi de ne olmuş, nerede yaralarmış onu anlı Dedim. Ve ilâve ettim: — En kısa günler içinde bir al- lenin bütün elemanları ile yıkılı- şarı görmekteki fecaati tasavvur €t Bu tasayvur sahibi desleği saydığını tasarla, O vakit niçin berim bu mevzu Üzerinde haygınlık geçirdiğimi anlarsı Bu şekildeki konuşuşum Salihi MHKEM LEE- “ Vallahi Su Olduğu- nu bilmiyordum! ,, Su dolu şişeyi rakı diye satan Ab- dullah mahkemede hesap veriyor Şöyle uzaktan tanıyordum.. Ko- ridarda karşılaştık.. Selâmlaştık. Yamıma yaklaştı.. Uzun boylu mu. kaddemeye lüzum görmeden söze girişti: — Azizim.. Gayet garip bir gye- la karşılaştım. Bakın anlatayım: | Yarıma sokuldu: — Beyağebey, dedi.. Bana bir arkadaş bir şişe rakı hediye etti. Ben içmiyeceğim.. Size flatından aşağıya satarım.. İster misiniz? — Nasıl rakı? dedim, — Yarım kiloluk İstafilina.. de. gi. Doksan kuruşa veririm. Baktım.. Fena değil. Ben her akşam bir clli beşlik rakı alırım. İki kadehini köroğlu içer.. Üst ta- rafını ben içerim. Bunu alıp iki akşam içerseni, yirmi kuruş ka - zanacağım. — Rakı nerede? dedim, Kalın, aba ceketinin iç cebin « den bir yarım kiloluk şişe çıkar- dı; uzattı. Şişeyi elime alıp evire dim, çevirdim. Herşey tamam. Kapalı, bandrollu rakı.. Doksan kuruş verip aldım.. Eve gittim. Soyunup dökündüm. Sof. | Zayı hazırlatlım.. Köroğlu ile Yağ-| şı karşıya geçip kadehleri doldur- duk.. — Şerefe! diyip birer yudum aldık. Ben onun yüzüne baktım.. © benim yüzüme baktı.. O, benden evvel: — Yahu.. Bu, su! dedi, ret.. Dedim, su! — Nereden aldın bunu? Anlattım.. Yolda birisinden al- dığımı söyledim. Artık, bu kadar hazırlanmışız.. Ne yapalım?. Pervini bakkala yol. Tadık.. 'Yine bir elli beşlik aldır. dik; oturüp onu İçtik. Doksan kula ruşu da sineyâ çektik. Aradan birkaç gün geçti.. Ben, artık, unutmuştum — bile... Dün akşam eve giderken, uzaktan, so- kağın ağzında ayni adamı tek - rar gördüm, O, beni görmedi. He. men döndüm.. Doğru polise... Nok. tadaki polise işi anlattım.. — Şimdi de köşebaşında du - fuyor.. Yine her hülde — birisini kandıracak! dedim. Polisle beraber geldik.. Birkaç adım kala galiba farkına vardı. Sokağı dönüp kaçmak istedi. Po- lis: - Dur! dedi. Dur bakalım. 'Tabli durdu. Memur üzerini a. radı.. İç ceplerinden birinde bir tane, öbüründe de bir tane yarım. şar kiloluk kapalı şişe.. Pantolon ceplerinde de yine iki tane elli beşlik... Karakola götürdüler.. Bir zabıt tutuldu., Şişeler tahlilhaneye gön- derildi. İçerisindekilerin sa ol - duğu, hem de iy! su da değil, ter. kos suyu olduğu anlaşıldı. İşte şimdi mahkemeye verdiler.. Bön de şikâyetçiyim.. Yani, da- vacı... — Hangi mahkemeye verdiler? diye sordum. belki memnun etmedi belki ona içinden: — Benden başka daha ne deste- ği atıyorsun?. Dedirtti, Fakat aldırmadım, Ve.. sordum: — Nerede yaralanmış?, — İyi bilmiyorum.. Diyerek, öğrenebildiklerini an- Tattı — Biliyorsun, Nihat, ordu iştih- baratı hesabıma çölde çalışıyorda. Bir Arap çetesinin baskınına uğ- ramış. Ben yalnız bu kadarını öğ- renebildir — Yarası' çok mu ağırmış?, — Herhalde!. — Kurtulmaz m diyarine?, — Yüzde doksan beş şüpbeli. — Kim söyledi bunu?, — Hastanenin operatörü ile ko- muştum. — Ameliyat yapmışlar mı?, — Bu gece yapacaklardı. — Ah yarabbim.. ne yapsam, elimden ne geli Diye çırpınıyor ve. düşündükle- rimi söylüyordum: | — Yazan: BÜSEYİN BEHÇET —| —— — İşte şu karşıdaki kapı.. Evrak içeride.. Kİ Şimdi çağıracaklar ga - Mahkemenin kapısı açıldı., Ka- pının önüne çıkan mübaşir elile bir davet işareti yaptıktan sonra: — Gelin bakalım! dedi. Bizim ahbapla bol paça çubâ pantolonlu, çuha yelek ve ceketli bir adam mahkemeye girdiler. Davacı bana anlattıklarını aya nen hâkime de anlattı. Hâkim, maznuna sordu: — Abdullah.. Bak, sen şişelere su doldurup rakı diye satıyormuş. sun., Cebinde de dört tane böyle kapalı şişe bulunmuş.. Tahlilha- nede açıp bakmışlar.. İçinde su varmış. Ne diyeceksin? — Efendim.. Bunları bana bir bakkal verdi. İçinde su olduğunu bilmiyorum. Bana: kıları ucuz alıyo- m.. Bunları sat. Sen de birkaç para kazan.. dedi. Aldım.. Şimdi. ye kadar da ön ön beş şişe sattım. . Kimse şikâyet etmedi. — Bakkal kim? Nerede? Adı — Unkapanında Çeşme soka - ğında bakkal Rifat... Bana o ver- di. Mahkeme, bakkal Rifatın cel- bine, davacının karısı Sabahatin, Abdullahı yakalıyan ve zaptı İm. zalıyan polislerin şahit olarak ça. ğırılmalarına karar verdi. Mahkemeden - çıktıktan sonra, mzanun şikâyetçiye: — Vallahi beyefendi, iki gözüm önüme aksın ki ben su olduğunu bilmiyordum. Bana bakkal verdi.. Ben de sattım. Benim de kazan - dığım tanesinde on kuruş.. On ku- ruş için bunlar çekilir mi? diyor. du. Şehir tiyatrosunda zimmete geçen para Şehir Tyatrosunun( 1988 yılı idare hesabı Şehir Meclisince ev. velki gün tetkik olunmuştur. Buna göre mezküir yılda 99 bin küsur lira varidat tahsisine mu- kabil 98 bin hüsur lira hasılat ' elde edilebilmiştir. Mezkür yılda gişe memuru Na. cinin zimmetinde 160 lira, büfe ve gerdrop memuru Alber Ko - hen'in de zimmetinde 51 lira kal. mıştır. Fakat bu paralar kendi- lerinden tahsil olunamadığından terkinleri Meclisçe muvafık gö. rülmüştür. İkmal imtihanları ne vakit başlıyacak Şehrimiz ilk mekteplerinde ikmal imtihanlarının bu ayın 12 ve 13 üncü günleri yapılması kâ. rarlaştırılmıştır. Orla mektep ve lselerin ikmal imtihanlarının ne zaman yapılacağı — hakkında ise enüz emir beklenmektedir. — Acaba hastaneye mi gilsem? Operatöre mi yalvarsam'. İmkânı varsa İstanbula mı gön- dertsem?. Salih bu halimi görünce: — Ben delisin galiha?, Diye sert sert söylendi ve de- vam etti: — Bütün söylediklerin saçma. Kaderin emrini beklemekten baş- da çare yoktur. — İstanbula gönderilse daha iyi olmaz mı?. — Belki Gülhanede yapılacak a- meliyatın insan gönlünde yarattığı bir emniyet olabilir, Fakat, bence daima birdir ve.. değişmez!. Bu vaziyet karşısında hakika- ten yapılacak bir haşka şey olma- dığını görüyordum. Ona yalvar- dim: — Hiç olmazsa hastaneye git, ö- lecek mi, kalacak mı, ameliyat ne netice verccek onu öğren. © kadar soğukkanlı, yahut da hissiz adam ki: — Yemekten soura çıkarım.. (Arkası var) | | | etmeyi kimao düşünmüyordu. | | | İ | | | Ne Diyorlar? İKDAM Profesör Şükrü — Baban «İrakta ve sındaki İ «Kahire hükümeti İngiliz ittifakına gadık kalmakla beraber kendi toprak- karı üzerinde ve kendi toprakları İçin olan mücadeleyi daha ziyade bir. Al- man — İngiliz itilâfının muhtelit saf- Kaları telâkki ediyor. Hattâ İtalyan faprruzunun Müzsra değil, oradaki İn- giülz ordusuna — müteveecih bulundu- Bunu temin eylemişti. Şimdilik bülüm Yakın Şark ve Akdeniz, Cebelüttarık- 'tan Başra körtezine, belki de Hindis- tan ve Uzak Şarka kadar bir intizar ve heyecan devresi yaşamaktadır) de- mektedir. CUMHURİYET | B. Yunus Nadi «Franzanın Mes'uli- yeti> isimli bugünkü — Başmakalesinde bütün dünya memleketlerinin — mağ- Küp Fransaya cidden samimi bir sem- pati gösterdiklerini Pransanın tama- le bunu anlıyacak Bir. müllet ol- duğunu yazdıktan sonra: «Halbuki bu tamamen böyle olmu- yor, Muğlübiyetin ve mütarekenin fet- dalarından başlanarak — Fransada bir takca politikacılar yeni vaziyeti bey- nelmilel bir. mahiyetle ve sankı here hangi bir Taydası olacakmış gibi ga- Hbe yaranmak gayretiyle İstismar et- miye kalkıştılar, ve hâlâ o yolda bia bir entrika ile uğraşıp duruyorlar. İşte bu, mlüp veya galip hç bir FPran- saya yakışmıyan ve ilelebet te yakış- muyacak olan bir harekettir. Mağlüp iken dahi kendisini bilen ve seven dünya milletleri nazarında büyük gö- | Tünen Fransa bu entrikacı siyasotlere | sahne olduğu nisbette — küçülüyor. ve mütarekeden evvel- acılar batır mışlar ve düşürmüşlerdir. Şimdi has rici politikacılar onu öldürüyorlar. Mağlüp bir memlekelin — yaralarına | tuz serpmiş olmamak için açık ifade | Fakat düpyayı sinirlendiren san hareketle- riyle Fransa kendisine tevcih edilecek ae Habli bitapları hâk etmeğe doğru gidiyor. Nihayet Fransanın — unutma- ması Iâzımdır ki o bir takım mülletle- tin haklarını boynuna almış bir mem- lekettir, ve mes'uliyeti de o nisbetle büyüktür: — Mağlüp olmaktan — mütee vellit mes'uliyeti.» demektedir. TAN B. Zekeriya Serlel «İngiltere ile 1- zak arasında çıkan ihtiâf> isimli bus günkü baş yazısında İngiliz — İrak ih- tilâfını tahlil gimekte ve ezcümle şun- karı yazmaktadır: <İngilizlerin Muurda Alman — istilâ hareketiyle meşmul aldukları bir sıra- da, Irak bükümetinin —aldığı vaziyet çok mânidardır. Son haberelere göre, İrak ordusu ile İngiliz kıt'aları ara> mnda çarpışmalar olmuş, Irak hükü- meti Almanyadan — yardım islemiştir. Almanyanın bugünkü şartlar altında yardım etmesi mümkün değildir. Fa- kat İngilterenin Irakta yeni bir müş- külle karşılaşması herhalde hoş bir yey olmusa gerektir.e YENİ SABAH B. Hüseyin Cahit — Yalçın — <İntizar günleri> isimli bugünkü baş yazsında harbin en meraklı — safhalarından bi- Tinde — bulunduğumuzu, Almanların bangi esaslı hedellere erişmek istiye- geklerine merakla imlizar edildiğini göyliyerek mübtemel vak'aları — tahlil etmekte ve: <Almanların asıl hedeti Cebelütta- rıktır da Mısır seleri bir şaşırtma ha- reketi midir? Atlantik muharebesi bakımından Garbi Afrika sahillerinin çok büyük ehemmiyeti Almanyanım her şeyden evvel Cebelüttarıkı ele | gçicerek Garbi ve Şimali Garbi Aftri- Ka sahilirine yayılmak — istiyeceğini zannettirebilir. İngilizleri Akdenizden çıkarmanın en Kati unsuru Cebelöt- farıkı zaptetmekten — İbaret —olduğu meydandadır. Buna Süveyş de inzi- mam ederse artık muharebeye Avru- | pa Üe Amerika arasında vukua geli- yor gibi bir mahiyet vermeyi Alln—- ya pek ümüt edebilir. Zalen plânları | bu olduğunu bir İtalyan gazetesi yaz- mış ve Almunlarla İngilizler arasında hakiki muharebe bundan sonra — buş- hyacaktır. Müstahkem mevkilere hü- cumdan dalma içtinap etmiş olan Ale manların Muirdaki İngiliz — istihkâme ları ve Cebelüttarık kaleleri önünde | oGU HTENKİDİ, | Kilisede'vaaz veren eski bir papasın hikâyesi “Alman erdularının yeni ho- defi neresi olacak?. Bütün si- yasi muharrirler, bu sualin cevabını araştırmak, tetkik etmekle meşgul.. Cebelütta- rık, Süveyş, Filistin ilâh.. Sa- yıp duruyorlar. Sııc eski bir fıkra anlata- Vılıtiılo. bir Anadolu kö- yünde, kadınlardan mürek - kep bir cemaat önünde, kili- #sede vaaz eden bir papaz şöy- le söze başlamış: «— Ey hatunlar.. Dağın başından bir kütük yuvarla- mırşa nereye düşer, bilir mi- siniz?..» «— Bilııuyiı. papaz & «— Ö!k ise, ben size bil- direyim: Bu kütük ya ovaya düşer, ya dereye...» Bunun - üzerine kadınlar hep bir ağızdan: «— Ah mübarek adam, ne güzel bildi, ne güzel bildi..» Papaz tekrar sormuş: «— Hava kararırsa gök- ten ne yağar bilir misiniz?.» ««— Bilemeyiz papaz e- fendi, bilemeyiz..» «— ise, ben size diye- yim: Ya yağmur yağar, ya- hut kar. «— Ah mübarek adam ne güzel bildi, ne güzel bildi..» Papaz tekrar sormuş: — «— Bir hatun hâmile olur 84 ne doğurur?.» «— Bilemeyiz papaz efe » di, bilemeyiz..» «— Öyle ise ben size rü- yeyim, ya oğlan, ya kız doğu- rur...» «— Ah mübarek adam, ne güzel bildi, ne güzel..» O günkü vaaz, bu. suretle tahminleri de buna benziyor. Fakat, okuyucuların hisleri, o vaazdaki cemaate benziyor mu, orasını bi Acaba, okuyucular da: «— Ah, ne güzel bildi, ah me güzel bildi, diyorlar ıııı? » R. SABİT Tramvay, Tünel idaresinin yeni ve garip bir emri! (A Mmat Sakifeden Devam) man, yaka ve boyunbağı takmı- yacak ve ceketlerin yaka düğme- leri de her zaman ilikli olacaktır'. Emirde, buna aykırı harekette bulunanların şiddetle tecziye edi- lecekleri ve hattâ işten çıkarı cakları da ilâve olunmuştur!. Vatman ve biletçiler İdareniu bu garip mecburiyeti ne gibi bir düşünce ile koyduğunu anlıyama: maşlar ve hayret etmişlerdir. Bu hususta bazı biletçiler şun- Tacı söylemektedirli «— İdare; her erkeğin tabii ve medeni bir hakkı olan boyunbağı takmaktan bizleri niçin menedi- yor?. Dümyanın her tarafında tramvay, otobüs biletçileri, vat- manları, kentrollörleri yaka, kra- vat takmaktadırlar. Sonra; yaka ve kravat takmak bizler için bil- ne yapacakları gerçekten merak ile | hassa yazın sıcak günlerinde bir heklenccek bir vak'adır. Almanlar öne | ihtiyaçtam ileri gelmektedir. Çünkü lerindeki bir kaç aylık funatı kaçırır. lar ve Akdenizde ln..ıkkı.ıı:ı? bir şey yapamazlarsa Hitlerin — Almanlar için bir zafer senesi olacak dediği 1404 yılı Nazyonal / Sosyalizmin — talihinin ters dönmeğe başladığı bir tarih tep- kil edecektiri» demektedir. “Eminönü Hıl.kıvlıh Konser Eminönü Halkevinden: — , 4/5/1941 pazar günü saat (17) de viyolonselist Feyha Talay'ın iş. tirakile Evimiz orkestrası aylık son konserini verecektir. Bu könsere gelmek — istiyenler davetiyelerini evimizden almaları rica olunur. Ham deri fiatı Ham deri fiatları — yükse- mektedir. #iatlar 65 kuruştan 90 a tramvaylardaki izdihamın verdiği hararete bir de havanın sıcaklığı inzımam edince biraz rahat neles alınak, terimizi kurutmak için ce- ket yakalarımızı açtığımızdan kra- vat takıyorduk. Şimdiki emirle ceketin yaka düğmesini çözmek bile menedilmiştir!. Günde 9-10 sant ayakta, sıcakta ve kalabalık arasında çalışanların teri>dikleri zaman bir parça dinlenmek için yakalarımı açmalarını acaba idare bir kabahat; hem de işten çıkarılacak kadar büyük bir cü- rüm telâkki ediyor SON TELGRAZ— Tramvay İda» resinin bu kararı vermesinde el- bette kendi noktai nazarı vardır. mun yukarıki şikâyele mazaran ve biletçiler tarafından da bilinmediği anlaşılıyor. İdarenin bu noktayı tenvir edeceğini uma- çıkımar