SPA HARBİNİN SAZİTTETİ ROMAN: 124 Jen de Seveceksin / | — Yazan: ETEM İZZET BENİCE 82 sene evvel ilk kaz- ma vurulurken, Süveyş Kanalının bir gün -1-1- ğı ehemmiyet, o zaman İngilizleri " düşündürmüş bulunuyordu. der lüzım, milyonlar lâzım. Bu ka- dar beklemeğe hiçbir serma: anamaz. Bu fikirden vazgeçiniz. Fakat Fransız ınnlrııdçı:. ı:: ediyor, racağı işin ço uıı.ıi,.c_ı'ı- olacağını söylüyordu. pek ğa anlar ” 1U Ba kanalın açılması İngilte- mmenafilne tamamile zıttır. renin a tere denizdeki hakimiyeti: a şuretle kaybedeceğinden endi- .. Süh kanalı açılınca e aye dti ÜğGEETE DN şayanı dikkat bir key- fyettir ki İngüizler kanalın açık masıma mâzi olamıyacaklarını 8- Jayınca bir gün bu mühim geçide hâkim olmağa karar ğ edilmiştir. l’:.ııııı-ıı..ınnıııııd--l--" da tabildir ki Maesır hükümetini ayrıca alâkadar eden bir keyfi- yettir. Mısır ile İngiltere arasında- ki ittifaka göre buranın müdafaası Mısıra aittir. Fakat Mısır hükü- meti ile İngiltere ııı—lıh kte tifaka göre İngiltere orada bir ta- kım tanhhütlere girişmiştir. Ka- mnalın müdafaasını temin edecek- tir, Son senelerde bu hususta bir çek hazırlıklar yapılmış, tertibat alınmıştır. Süveyşin öyle kolay ko- lay tehlikeye girmiyeceğini söyle- | meğe lüzum olmasa gerek, HALK ÜTUNU ufina ka- Örtamektebin sekizlaci sını dar okumuş, yazısi, ifadesi ıju:ı.ı:: S2 dektilo bilen on altı yaşında müt Tazi bir sile kunyım. Hem; şimdiye Kadar bütün gşefkat ve ihtimamiyle bana bakan alleme küçük bir yırdu:;A Ba balınmak ve hem de / istizbali: azılamak emeliyle Ücarethane, yü- mhane gibi müemeselerde bir işe gi- Tetek bütün dikkat ve gayelerimi sar azifeme — bağlamak — istiyorum. Te raşıma Hyat yolunda atlığım bu amda yanlarında iş vermek su- F ee biSL gel edecek olan iş dâ- “min Jütfen Son Telgraf Güzetesi Haa yütunu vasıtasiyle (S K.) ye bir mektupla müracastlarını hürmetle ri- ca ederim. Gelen iş verme mektupları Bayan 8. K. (Taksimden), Ba- aa D, N: (Golatadan), gönderilmiş İş verme mektuplarınız vardır. Lütfen ahat 14 — 15 arasında aldırmanız mer- cudur. İstediğiniz olsun. Fa- | hal alabilmişti. Kendisine kuvvet ; Di aa ve cür'et veren şey ne idi?. Ma- Dü ü amatik Tazla durmadım: ; Nı..— le bir hakaret | — — Ne olursa olsun. Bir de ı.: ğ karyı kullanarak ve. | ıııııçiııınlalnıılrııuıl - halaz, , EPiyarak. | Şitim. Ci '-i"""—""’—...., Onun| — Dedim, asıl düşünceme li lıu.h edemedim. | ettim: K | V ua aai Di ae Naciyey Lübnandaki n derülarına mektup yazacak. Ha İngin'A kendime geldim, a-| Nocibin ne olduğunu ökrenmiye b baktı gitmiş ve ev. | çalışacak. Eğer Halil Necip orada çön. Sonra defteri- | İse ve sağsa ne İ ü Ve Yazımı yazmıya | — Diyordum. İşte bu noktada tüm fakılıp kalıyer, onat v ve — Seninle yaşıyacağım.. Yeni bir araba Bahçeleri muha- faza etsek.. Evvelki gün, bir çok mas- raf ve emeklerle şehrin dört ayrı semtinde açılan çocuk bahçelerinin küşat resminde hazır bulunduk. Belediyemiz, bu eserleriyle, muhakkak ki, şehre güzel eserler kazandır- mış olmaktadır. Bahçeler güzel, rahat, fe- rah, aydınlık ve sıhhi şartları haizdi. Bizim, şimdi, bütün endi. şemiz noktada toplanıyor. Uzun :ıııh ve masrafla vü- cude gelen bu çocuk bahçele- ri güzel bir itina ve titizlikle muhafa edilsin. Artık, bu va- zife, bizce, Belediyeden ziya- de, bahçelerin civarında bu- lunan ilkmektep idarelerine, Çocuk Esirgeme Kurumu Şu- belerine ve Halkevlerine dür şüyor. Bizde, itiraf etmeliyiz ki, bahçe muhafaza etmek, yap- maktan daha zordur. Bilin mez, nasıl bir haleti ruhiye ile, bir takım ı'-ıı insanlar bahçe, çiçek, BÜRHAN CEVAT vapuru ve hattı Acaba vapuru haline getirilen Denizyolları - İdaresinin yandan çarklı (Bağdat) vapuru, 10 mna - yasta Haliçten çıkarılacaktır, Bu yaz, İstanbul ile Yalova a- rasında da araba vapuru sefer » leri ihdasına karar verilmiştir. DoK ghe Sinirlerimiz Gece, sağa, sola döneriz, bir türlü uyuyamayız. — Sabahleyin kalkarız. Huysuzluk başlar. Ka Tarazda migren,. Hattâ bazı ka- dinlara — dürüp - dürürken - aikla- mak - gelir. Kendimizde yorgun- luk ve dermansızlık — hissederiz. Birdenbire sararırız, — birdenbire Kutarırız. Ara sıra ter gelir. C- .| Bimız yemek istemez. Hulâsa her biri bir rahatazlık alümeti. Sebep neden? Sinirlerimize dik- kat etmediğimizden.. Sinir bozuk- lağunu — düzeltirsek, bu hallerin bepsi zatl olur. Bunu da nasıl ya- parız? Bir dela — vaktinde yatıp kalkmıya, vaktinde yemeğe —alış- mak birinel nöâzimdir. Hava, su, aşık bu gibilerin en çok seveceği şeyler olmalıdır. Duş yapmak, ya- hut geniş bir süngerle — vilcudü, bihassa belkemiği toraflarını o- guşturmak çok - tetkin edicidir. Vücudün ve zihnia İstirahate (h- tiyacı olduğunu düşüneceğiz. Ken- dimizi lüzumsuz telâşlara kaptır- mıyacağız. Dalma sakin olmıya çalışacağız. İçtiğimiz kahve, çay, sigara gibi münebbih şeyleri azal- tacağız. Büylelikle yukarıda bah- settiğimiz — zahatsızlıkların — hep- 5i birer birer zall olacak. 7 menfi ve müshet fikir mücadelesi içinde çırpındım, durdum. Ancak ne olursa anlıyorum ki, ben artık bütün hüviyet ve sinirlerim- le Halil Necibi seviyorum. Onunla birleşebilirim veya birleşmiyebi- Tirim, Fakat, hangi müşkül olursa elsun metice daimâa bir ve Naci- yeye yaptığım itiraf hududu için- dedir. Ben aşktan ne kadar kaç- tam ve. onu kendime yabancı say- dunsa aşk benim üzerimde o ka- dar sıkı bir takip yaptı ve.. en sen benl perçemlerimden tutup kova- Jamıya muvaffak oldu, Naciyeye yaptığım #irafı burada kendi kendime de tekrarlıyabilirim: — Halil Necibi seviyorum!. HİZMETÇİNİN KAVGASI 'Tuhaf şey. Salih hizmetçiyi kovduğuma kı- miyor ve: — Yaptığın doğru değll. Diyor. - — Hizmetçiyi hu kadar müda- faa edeceğini hiç sanmıyordum!. Dedim. Kaba bir cevap verdi: — © da bir insan. Li Yd li Gd $ ea MAHKEMELERDE: Bir astragan manto- | nun garip hikâyesi Üç yüz liralık mantonun dikiş yerlerini söküp parça çalmışlar =E_Yaıan: HÜSEYİN BEHÇET :I: Adliye koridorunda bir tani - dığa rastladım. Uzaktan, beni gö- rünce «gel» manasında elini sal- ladı. Yanına yaklaştım. Bir sır tevdi eder gibi, kulağıma doğru, fısıltı balinde: — Aman gel, dedi, Gok entere- san bir dava var,, Şumdi mahke- moye alacaklar. İstersen, seni da- vacı ile tanıştırayımn, anlatsın; bak, böyle hırsızlık gördün mü hiç? Beraber birkaç adım yürüdük, Ahbap, otuz yaşldrında kadar gö Dünen, şık giyimli, güzel bir ka- dının yanında durdu.. Rumca bir şeyler söyledi. Ondan sonra türk- çe olarak: — Arkadaş — gazetecidir, dedi. Anlat şu davanı da yazsın... Kadın, evvelâ mütereddit bak- Ahbap iknaa K — Yazsın.. Yazsın da üstelik ©ir de böyle rezil olsun.. Kadın, yine tereddüit ediyondu. Nihayet, razı oldu, çetferil, fakat tatlı bir şiveyle anlatmağa baş * atdı: — Benim üç yüz liralık bir as- tragan mantam vardı. Bir gün, para lâzam oldu. Tanıdığım bir raj sahibi vardı. Mahtoyu ona türndüm, biraz para aldım; işimi gördüm. Sonra, param oldu. Man- toyu almağa gittim Parasını ver- dim, mantoyu —istedim. Çıkardı, verdi. Elime alınca, mantam ha- fiflemiş gibi geldi; amma bir şey söylemedim. Aklam, eve gittüm. Ev- de paketi açtım. Mantoyu arkama giydim. Dar geliyor. Aynada bak- tam, boyu da kısamış. Anlıyamamıştım.. Sordum: — Ne olmuş? Manto çekemiş, da- ralmış mi? — Yok! Manto daralır mı? Da- raltmışlar... — Nasıl daraltmışlar? — Nasil olacak? Dikiş yerle - rinden sölkmüşler parça çıkarıp tekrar dikmişler, Eteklerinden de kesmişler.. Ham daralmış, fem boyu kısalmış... — Allah Allahi. Böyle hırsızlı- ği da yeni duyuyorum. Peki, o 4esilen parçalar ne işe yarar? — Ne işe yarıyacak?. Astragan | bu.. Satılır... — Satın alan ne yapar? — Yaka yapar.. Şapka yapar. Kol kapağı yapar., Ne isterse ya- B Bvet.. Sonra ne yaptınız?. —— Yine giMim.. Adamı buldum. Mantoyu gösterdim. — Bu mantodan parça kesmiş- siniz.. Bu ayıptır! dedim. — Ben kesmedim, haberim yok! | dedi. — Bu kadar dar mantoyu ben masil giyerim.. Benim — mantam bu kadar dar mı idi? Şuna bak? Dedim. Mantoyy arkama giy - dim. Kollarımı cekiyor, önü ka- vuşmuyordu. Boyu da dizkapak - larımdan yukarı idi. — Olabilir. Bunun aksini iddia | etmiyorum.. Dyerek, yolunda bir fikir mü- gelmez ki.., Çocuk bile giyemez... —x soemem — — mesene — ea dafansı yaptım: — Nihayet bir insan hizmetçi ol- makla hayat hakkını kaybetmiş olmaz. Fakat, haddini bilmesi 1â- zımdır. Her etkek ve kadın ce- miyetin araya koyduğu bir tasnif hududunun İçine girmiştir. Bir huduttan ötekisine geçmek hakkı- mı kazanmak ilk şarttır. Seni metçin en akla gelmez bir Kilikle en çirkin muameleyi yaptı bana.. Salih: — Evet. Dyeceği ve.. bana hak vereceği yerde: — Belki terbiyesizlik yapmıştır. Foakat, her terbiyesizlik mutlaka bir mukabeledir. -Deyiverince birden beynim attır — Anlamıyerum niçin hizmetçi. ye bu kadar kalkan oluyorsun?. Dedim, O her vakitki süküne- #ile cevap verdi: — Bunun için mutlak bir sebep — Sen şişmanlamışsın. Onun için dar geliyor... Manto, bıraktı- ğın gibi duruyor, dedi. Baktım lâf anlamıyor. Anlasa da ne olacak sanki? Ödeyecek mi? — Sonra ne yaptınız? — Mahkemeye verdim. — Mahkemede ne diyor? Yine «ben keamedim, haberim yok!e mu diyor? — Mahkemeye gelmiyor ki, kes- tim, kedmedim diyecek. — Gelmiyor mu? — Gelmiyor! — Şahidiniz filân var mı? — Hepsi oldu bitti., Şahit din- lendi. Şimdi karar verileçek... Bir avukat bize doğru — geldi. Kadını çağırdı. Konuştular.. Avu- kat ayrıklıktan sonra, kadın; — Avukatım! dedi. Davaya o bakıyor. Ben girmiyorum. vareste kararı mı alkdınız? Anlamamıştı.. Sordu: — Ne dediniz? — Yani, hâkim, sizin bulunma- manız için izin mi verdi? — Evet. Ben mahkemeye gir - miyorum. Avukat, — kadına, işaret etti; mahkemeye giriyorlardı. Ben ue yürüyüp mahkemeye girdim. Hâ- kim, avukata: — Başka söyliyeceğiniz var mı? Kararı vereceğiz.. dedi. Avukat: — Hayır! dedi. İddia ve talebi- mizi tekrarlıyoruz. | Hâkim kararı tefhim etti: — Nikonun gıyabında cereyan eden muhakeme neticesinde su- çu sabit — görüldüğünden iki ay müddetle hapsine, 150 lira da taz- minat venmesine karar verildi. Mabkemeden çıktım. Koridorda bekliyen davacıya avukatından evvel kararı müjdeledim: — İki ay hapsine karar verildi. Yüz elli lira da size tazminat ve- Trecek., Kadın, dudağını büktü.. — Yüz elli lira ne işe yarar? dedi. Ben mantoyu üç yüz liraya almıstım, Hem de kaç sene ev - vel, Şimdi dört yüze de alamam. — Amma, sizde yine manto ka- hiyor. Onu da satarsınız.. Yerine yeni bir manto alırsınız. — Bende kalan manto işe ya - ramaz.. Kim alır? dedi. Kimseye İki milyon liralık manifatura ithal edilecek İstanbul manifatura — İthalâtçı ları Birliği hariçten manifatura eşyası getinmek üzere Vekâlete müracaat etmiş ve bir milyon li- ralık akreditif istemiştir, Bir iki ay içinde bu suretle memlekete mühim miktarda manifatura ge- lecektir. Diğer taraftan ayrıca İz- mir için de 1 milyon liralık sipa- Tişte bulunacaktır. mamanmı | aramıya lüzum yok, — Herhalde var!, — Belki Şama geldiğim zaman- | danberi yanımda bulunuşu, bana hizmet etmesi.. Sözünü kestim; — Bir koca için bu vaziy6tte ya hamımı, ya hizmetçisini tercih ot. mek lüzımdır. Ben zannediyorum Dedim ve., daha asabi bir tavır- la ilâve ettim: birinde bir hizmetçinin kocam ağ- ğından müdafaa — edilebileceğini hiç aklıma getirmemiştim. İsten- sen getir Arap kızımı, kendisi ile beraber kal, Dedim. Ben höyle söyleyince Sa- Tih küplere bindiz — Ne münasebet?. Niçin hizmelçiyi tercih edeyim? Bir haksızlığı ortaya sürdüm.. Diye de kendisini müdafaa etti. Fakat, bir iki gündür dikkat edi- yorum, Salih vakitsiz vakitsiz eve gölip gidiyer, ÇArkası Vae) | tahammül — edebileceklerini 3 —SON TELGRAF — 26 Nisanıstı ——— "asmuharrirler Ne Diyorlar? AİKDAM B. Abidin Daver «Amerika mühim kararlar arifosinder isimli " bugünkü başmakülesinde Amerika Hariciye ve Bahriye Nazırlarının son — nutukları- nin; Amerikanın, erzak ve harp mab zemesi kalilelerine harp — gemilerinin vefakat etmesi gibi mühim bir kararı vermiye hazırlandıklarını gösterdiğini söylemekte ve zaferi tahakiık ettir- mek için yapılan bu yardımların İn- gilizlerin eling geçmesinin şart oldu- dunu beyan ederek — şunları yazmak- tadır: *Amerika, bütün bu —muazzam fe- dakârlıklara, yolladığı malzeme Atlas Okyanusunun veya Şimal Denizinin dibine gitsin, diye katlanmıyor ya.. O hâlde, yardımı, mutlaka İngiltereye kadar götürmek icap eder. ingiltere kendi vasıtalariyle bunu başaramıdı- B takdirde, Amerika ya dulgalara gö- mülen bu yardımdan vazgeçmek, ya- hut ta onu İngilizlerin etmek şıklarından birini kabule mec- burdur; tablatiyle ikinci şıkı tercih et mek iztırarındadır. Bu bakımdan ya- kında bu mühim kararın - verilmesini beklemek yanlış olmaz.> CUMHURİYET B. Yunuz Nadi «Vatan işinde Türk kadını> isimli bugünkü — makalesinde Cümhurrelsimizin refikaları Bayan İn- Gcünün Relaliğinde çalışan — Hayırse- venler Cemiyetinin Türk kadınımnı va» tan işlerinde hizmete davet eden be- yanamsinden bahsetmekte ve: «Bu davetin memleketle — görceği Taretli kabulü, İstanbulda ı heyecanlı hareketten istid- 14) edebiliriz. Bu pek tabildir. Ancak İstanbul ka- dınlığının cevabi bu tabil hududu geç- mekle temayüz ederek müterakki Türk | kadınlığının me büyük bir tekmüle mazhar olmuş bulunduğunu gösteri- icenin çıktığına şahit ifeler tayin ve taksim o- kanmalı, kadınlarımız. o vazifelerin icap ve ihtiyaçlarına göre teşkilâtlan- dırılmalıdır. Ankaranın hayır seven Türk kadın- | Jarından sonra İstanbul kadınlığı an- cak teşkilâtli çalışmanın müsbet ne- ticelere götüreceğini derhal kavramış ve ona göre de hazırlanmağa koyul- Tmuş bulunuyor. Şüphemiz yoktur. ki bütün memleket kadınlığı hep bu nü- münelere uygun fsaliyetlere geçecek- tir.> demektedir. YENİ SABAH B. Hüsyin Cahit Yalçın «Ya s0n- ra?> isimli bugünkü baş yazısında Ala manların Balkanlarda harbin - bitmiş sayılabileceğini ilân ettiklerini — söy- liyerek; müdafaa etliğini yüzlerimizle ruz. Alman kuvvetleri - Atinayı işgal etseler bile Yunanlstan harbi nihaye- 'te eremez. Ancak bütün Elen toprak- ları Mataban burnuna kadar çiğnen- idkten sonradır ki kara harbi nihaye- Ye ermiş sayılabilir. “Fakat bu parlak aülerden sonra da Almanların karşı- sına her yerde kendilerini karşilayan ve oaların galebe Avazelerine bir tez- yif aslağı le cevap venen o müthiş kâ- bus gene dikilecektlir: Deniz — 1 Bu barpte deniz Almanların her- muvaffakıyetinde kendilerine meydan okumuş ve müstehzi bir tebesalim ile onları karşılamış yenilmez bir düş- mandır. Almanların her zaferi denize müntehi oluyor ve burada bir hezle mete inkılâp ediyor. Deniz Almanlara her yerde acizlerini ve nihal mağlü- biyetlerini ihtar eden amansız bir set- tir> demekle ve Amerikanın işin içik ne kendsini bu kadar attıktan sanra Almanya için galebe imkânının kat'- iyen kalınadığın; söykemektedir. VATAN B. Ahmet Emin Yalman «Yunan fa> fedakârlıklara, — Yunanlıların, herhangi bir memleket — insanlarının kasavvur edemiyordum. Yunanistan harbe has zar değildi. Zalen takir bir memle- kettir. Her nevi teçhizattan mahrum- dur. Beş ay Arnavutluk — dağlarında yoksuzluk içinde yapılan mücadele İ- talyanlardan ziyade kışa, çıplaklığa, açlığa, vasıtasızlığa kargı yapılmış bir genktir. Giritli alaylar H Heybelinin havası manzarası ve nihayet suyu.. Kaç zamandır. özlüyo- rum: Havalar ısındi. isınalı, bir gün köprüden vapura bi- neyim; şöyle, adalara kadar bir uzanayım, diyorum. Fa- kat, Allah eksik etmesin, ba- şımı kaşıyacak vaktim yok.. Bu arzum, sadece, gönlümde hoş bir temenni olarak kalı- yor.. İşte o kadar. Canım, Heybeliyi çekiyor. Heybeli, bana, Büyükadadan daha şirin, daha güzel, daha cana yakın geli  neden, Heybeli: her cihetçe, Büyükadaya tercih ederim. Heybelinin Çam kadar uzanmak, tepelerde, loş ağaçlar altında dolaşmak, uzkları, denizleri, ufukları, yelkenlileri seyretmek insa- nın | içine bir rahatlık, huzur verir. Gazetelerde okudum: Ni- hayet, Heybelinin suyu da te- min ediliyormuş.. Rivayete göre, Heybeliye de su verile- cek.. Yalnız, şu şartla: Abo- me bulmak lâzım.. Eğer, Hey- belililer, toplanır, görüşür, a« bone olacaklarını vadeder ve bir kâğıt üzerine de imzaları- nı atarlarsa, Heybeliye su ve- rilecek. Su, bir lüks müdür?. Su, bir şeref pâyesi, bir lütuf, bir inayet midir?. Kimbilir.. Dün- ya üzerinde yaşıyan bütün insanlara hıtaben, bir anket açsanız, deseniz ki: — İstanbulun yanıbaşında bir güzel ada vardır. Burası ayni zamanda bir sayfiye ye- ridir. Havası, manzarası fev- kalâdedir. Yalnız, evlerinde temizlenecek, yıkanacak su yoktur. Böyle şey olur mu?, Bu suale hiç bir muhatap (HeoimiziDERDİ, Bunlar !